YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/320
KARAR NO : 2022/638
KARAR TARİHİ : 12.10.2022
Mahkemesi:Ağır Ceza
Sanık …’in kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına; kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin … Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2016 tarih ve 367-111 sayılı, karar tarihi itibarıyla kasten öldürme suçu yönünden resen temyize tabi olan hükümlere yönelik olarak Cumhuriyet savcısı, katılanlar vekili, sanık ve müdafisi tarafından da temyiz başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.05.2018 tarih ve 55-2348 sayı ile;
“…2-) Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 tarih ve 2009/1-85/242 sayılı kararında açıklandığı üzere; sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiği; iştirak hâlinde kasten öldürme suçundan yargılanan, suçlamayı kabul etmeyen, aralarında yakın akrabalık ilişkisi bulunan ve haklarında mahkûmiyet kararı verilen sanık … ile haklarında beraat kararı verilen sanıklar … ve Şemunel arasında menfaat çatışması oluştuğu anlaşılmakla; sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine ortak müdafi tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu”nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK’nun 152. maddelerine aykırı davranılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan … Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesi 19.09.2018 tarih ve 241-365 sayı ile sanığın önceki hükümler gibi cezalandırılmasına hükmetmiş, karar tarihi itibarıyla ceza miktarı yönünden kasten öldürme suçu açısından resen temyize tabi olan hükümlerin Cumhuriyet savcısı, katılanlar vekili ve sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.10.2021 tarih, 3043- 13077 sayı ile;
“…Sanık …’in maktul …’ın kiracısı olduğu, birikmiş kira borcu olması ve evi boşaltması nedeniyle maktulün, olay günü sanık …’i telefon ile arayarak evin anahtarını istediği, sanık … ile maktulün telefonda tartıştıkları, akabinde sanık …’in yanında diğer sanıklar … ve Şemunel olduğu halde katılanın evine anahtar vermek için gittikleri, sanık …’in evden çıkarken yanına ruhsatsız tabancasını da aldığı, olay yerine gelen sanıklar ile maktul ve ailesi arasında tartışma çıktığı, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine sanıkların olay yerinden uzaklaşmaya çalıştıkları, maktul ve katılanların ise sanıkların arkalarından gittikleri, bu sırada sanık …’in dönerek 6 el ateş etmek suretiyle maktulün ölümüne, katılan …’nin ise basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanmasına sebep olduğu olayda;
Taraflar arasındaki tartışma ve kavga olayında ilk haksız eylemin kim tarafından gerçekleştirildiği hususunun tespit edilememesi ve sanık …’in kaçmaya çalışırken dönüp arkalarından kendilerini kovalayan maktul … ve katılan …’ye ateş etmesi karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 esas, 2002/367 karar sayılı kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu ceza dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK’nın 29/1. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari seviyede uygulanmasını gerektirdiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.12.2021 tarih ve 610-640 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hükümler gibi cezalandırılmasına hükmetmiştir.
Direnme kararına konu, 1421 sayılı CMK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 305. maddesi uyarınca kasten öldürme suçu yönünden resen temyize tabi olan bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.03.2022 tarihli ve 26368 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.06.2022 tarih ve 3138-4238 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay 1. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozmadan sonra … Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesince 22.12.2021 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak sanık, sanık müdafisi, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcının bozmaya ilişkin olarak ; “…Usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulsun.” şeklinde beyanda bulunduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. ” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez. ” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır. ” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esashakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 22.12.2021 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulsun.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu kabul edilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- … Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2021 tarihli ve 610-640 sayılı direnme kararına konu hükmünün Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.
…