YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/280
KARAR NO : 2022/523
KARAR TARİHİ : 05.07.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 248-57
Sanık … hakkında teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 142/1-b, 143, 35 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Düzce 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.02.2007 tarihli ve 248-57 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 11.10.2012 tarih ve 17123-21449 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.04.2022 tarih ve 18164 sayı ile;
“Sanık … hakkında hırsızlığa teşebbüs suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda TCK’nın 142/1-b, 143, 35 maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen olayda;
Gece vakti nitelikli hırsızlığa teşebbüs suçundan yargılaması yapılan sanığın, yargılama aşamasında sorgusunun yapıldığı 19.01.2007 tarihli celsede duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmadığı, bu hakkı hatırlatılıp duruşmadan bağışık tutulma yönünde de bir karar alınmadığı halde, hükmün açıklandığı 15.02.2007 tarihinde bir başka suçtan aynı yargı çevresi içerisinde bulunan Düzce Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu halde sanık duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlandığı anlaşıldığından, sanık … hakkındaki hırsızlığa teşebbüs suçu yönünden mahkumiyetine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi yerine onanmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
23.07.2016 tarihli ve 29779-2 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun’la 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’na eklenen Geçici 15. maddenin 12. fıkrasına dayanılarak, 05.11.2020 tarihli ve 31295 sayılı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden 10 gün sonra yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03.11.2020 tarihli ve 245 sayılı kararı ile Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 01.12.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 6. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.04.2022 tarih ve 2588-6447 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılama aşamasında başka bir suçtan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan ve duruşmadan bağışık tutulma hususunda beyanı bulunmayan sanığın, hükmün açıklandığı oturuma katılımı sağlanmadan karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 01.05.2006 tarihli iddianamesi ile sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın inceleme konusu suçtan sorgusunun 19.01.2007 tarihli oturumda yargılamayı yapan Mahkemece gerçekleştirildiği, ancak sorgusu sırasında sanığa duruşmalardan bağışık tutulmak isteyip istemediğinin sorulmadığı, sanığın da duruşmalardan bağışık tutulmak istediği yönünde herhangi bir beyanının bulunmadığı, yargılama sırasında sanığın Düzce (Kapatılan) Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunmasına rağmen, yokluğunda duruşmaya devam edildiği, 15.02.2007 tarihli oturumda da Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı ve Yerel Mahkemece duruşmanın bitirilerek hüküm kurulduğu,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden sanık …’nun tutukluluk bilgilerinin incelenmesinde, sanığın başka bir suçtan hükümlü olarak 27.10.2006 tarihinde Düzce (Kapatılan) Açık Ceza İnfaz Kurumuna alındığı, Yerel Mahkemece hükmün kurulduğu 15.02.2007 tarihinde de sanığın aynı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nın “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası; “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.”,
194. maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir.”,
195. maddede; “Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.”,
200. maddenin birinci fıkrasında; “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir.”,
204. maddesinde; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır.”,
Şeklinde gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesi ise;
“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir.” şeklinde iken 25.08.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 142. maddesi ile kanunlaşmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,
Beşinci fıkrasında ise hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.
Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiş, ancak sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususunda iki fıkrada da herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup, bu konu maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirilmesi zorunludur.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine karşın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracaktır.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir insiyatifinin olmadığının kabulü hâlinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında, sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesinin, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabileceği belirtilmiş olup buna göre sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi de ancak bu hususu açıkça söylemesiyle mümkün olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 31.01.2017 tarihli ve 449-32 sayılı ile 03.04.2018 tarihli ve 851-144 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Düzce (Kapatılan) Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve asıl Mahkemesince yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanık …’nun, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 15.02.2007 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğindedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, diğer yönleri incelenmeyen Yerel Mahkeme hükmünün saptanan bu usulü nedenle bozulmasına ve ulaşılan bu sonuç karşısında sanığın teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık suçuna ilişkin cezasının infazının durdurulması ile tahliyesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 11.10.2012 tarihli ve 17123-21449 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Düzce 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.02.2007 tarihli ve 248-57 sayılı hükmünün, saptanan bu usulü nedenden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilip, Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle sanığın teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık suçuna yönelik cezasının İNFAZININ DURDURULMASINA ve atılı suç yönünden TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.07.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.