YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/232
KARAR NO : 2023/181
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
YARGITAY DAİRESİ : Ceza Genel Kurulu
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 52-44
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’ın kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatine; sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan ise TCK’nın 102/1, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen 21.12.2021 tarihli ve 52-44 sayılı hükümlerin, sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istekli 07.04.2022 tarihli ve 53357 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Hapis cezasının ertelenmesine rağmen TCK’nın 53. maddesinin uygulanması, TCK’nın 43. maddesinin uygulanmaması sebebiyle ek savunma hakkı verilmemesi, katılan ve tanık beyanları çelişkili olduğu hâlde yalnızca katılan beyanının dikkate alınması, sanığın hazırladığı soruların katılana sorulmaması, savunmaların ve lehe beyanların dikkate alınmaması, atılı suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, mahkûmiyete yeterli, somut ve kesin delil bulunmaması, eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmesi, ceza hukukundaki temel ilkelerin dikkate alınmaması, 25.12.2019 ve 26.12.2019 tarihlerindeki iddialara ilişkin kabullerin birbiriyle çelişmesi, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan beraat hükmü kurulmasına rağmen sanık lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerekçeleriyle kararın usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğundan bahisle hükümlerin temyiz edildiği,
Kovuşturma aşamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın 14.12.2022 tarihli ek temyiz dilekçesinde ise; Anayasa Mahkemesinin 20.07.2022 tarihli ve 121-88 sayılı kararıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından itiraz kanun yolunun iptal edilmesi karşısında; anılan kararlara yönelik esastan inceleme yolu açıldığından hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını talep ettiği,
Anlaşılmaktadır.
III. İNCELEME KAPSAMI VE KONUSU
Ceza Genel Kurulunca sanık hakkında sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığına ilişkin ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan beraat hükmünün vekâlet ücretiyle sınırlı olarak temyiz incelemesi yapılacaktır.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan …’un 26.12.2019 havale tarihli şikâyet dilekçesinde; 26.12.2019 tarihinde sabah saat 10.30 sıralarında adliyeye geldiğini, sanık …’ın görevli olduğu 33. Asliye Ceza Mahkemesine girdiğini, öğle arasına kadar duruşmalarını izlediğini, saat 11.30 sıralarında sanığın kızı …’ın geldiğini ve hep birlikte adliye yemekhanesinde yemek yediklerini, sonra sanığın kızının yanlarından ayrıldığını, üst katta sanığı öğleden sonraki duruşma için beklediğini, tüm duruşmalar bittiğinde mahkeme salonu içerisinden odasına geçtiğini, sonra kâtiple lavaboya gidip geldiğini, sanığın odasında dosyalarıyla ilgilendiğini, kendisine “Bir şey içer misin?” diye sorduğunu, sanığa “Ben artık gideyim.” dediğini, sanığın koltuğundan kalktığını, masasının yanında vedalaşmak üzere sarıldıklarını, sanığın normalden sıkı sarıldığını, saçını ve ensesini ellediğini, yanaklarından öptüğünü, sanığın babasının çocukluk arkadaşı olmasından dolayı herhangi bir tepki göstermediğini ancak sonrasında yüzüne yaklaşıp dudaklarını yüzüne dayayıp “Dudaklarını öpebilir miyim?” dediğini, sanığı itip çantasını ve montunu aldığını, sanığa “Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın, sakın!” diyerek bu sözleri birkaç kez tekrarladığını, odasının kapısını açıp kapıyı çarparak çıktığını, adliye koridorunda ağlamaya başladığını, arkadaşlarını ve annesini aradığını beyan ettiği,
27.12.2019 tarihinde, saat 00.46’da ve 1903027197 başvuru numarasıyla Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine katılan tarafından yapılan başvuruda; “Şüpheli 33. Asliye Ceza Hâkimi … babamın Amasya-Taşova-Çaydibi köyünden hemşehrisi ve ilkokul arkadaşıdır, o zamandan beri tanışırlar. 26.12.2019 Perşembe günü sabah 10.30’da adliyeye geldim ve duruşmada olduğunu öğrenince mahkeme salonuna duruşmayı izlemek için girdim. Saat 11.30’da kızı … geldi, şüphelinin odasına geçtik, bir dosyanın öğleden sonraya kalması üzerine hep birlikte adliye yemekhanesinde yemek yedik. Yemekten sonra şüpheli yanımızdan ayrıldı, ben ve … yemekhaneden çıktıktan sonra hastaneye gideceğini söyledi, ayrıldık, ben yukarı çıkıp koridorda öğleden sonra duruşmasını bekledim. … geldi, duruşma başladı. Bittikten sonra odasına geçtik, ben kâtiple lavaboya gidip geldim, bu sırada kâtip kaleme geçti. … dosyalarla ilgileniyordu, müsaade istedim, kendisi ‘Biraz daha otur.’ dedi, ben de ‘Sizi rahatsız etmeyeyim.’ diyerek müsaade istedim. Kendisi yanıma gelerek vedalaşmak amacıyla sarıldı ama normalden sıkı sarıldı. Bu sırada eliyle saçımı ve ensemi okşar şekilde dokunmaya başladı, bu sırada yüz yüze bir hâldeyken ‘Dudaklarını öpebilir miyim?’ diye söylemesi üzerine ben kendisini itip çantamı ve montumu aldım, bir daha sakın böyle bir şey yapmayın diye birkaç defa tekrarladım, kendisi bana yanlış anladın özür dilerim gibi kelimeler kullandı. Ben kapıyı çarparak adliye koridorunda ağlamaya başladım. Olaydan sonra beni 3 kez aradı ama cevap vermedim. Cumhuriyet savcısına ifade verdim. Gereğinin yapılmasını talep ediyorum.” şeklinde ifadelere yer verildiği,
Sanığın 16.03.2017 tarihinden itibaren Ankara 33. Asliye Ceza Hâkimi olarak görev yaptığı, 30.12.2019 ila 01.01.2020 tarihleri arasında 2 gün süreyle raporlu olduğu,
26.12.2019 tarihli telefon inceleme tutanağına göre; katılana ait telefonun arama kayıtları incelendiğinde; katılanın telefonunda “Hâkim …” olarak kayıtlı olan 0505 … .. 02 numaralı telefondan 26.12.2019 tarihinde saat 16.04, 16.13 ve 16.31’de 3 kez cevapsız arama geldiğinin görüldüğü,
HSK Başmüfettişliği tarafından 07.01.2020 tarihli yazı ile Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi kalemini, duruşma salonunu ve hâkim odasını gören 26.12.2019 tarihine ait kamera kayıtları istenilmiş ise de 07.01.2020 tarihli tutanağa göre; 2. kat, D blokta bahse konu yerleri gören güvenlik kamerası bulunmadığı,
HSK Genel Sekreterliğinin 01.02.2021 tarihli yazısına göre; sanığın 31.12.2005 tarihi itibarıyla birinci sınıfa ayrıldığı,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesince 27.12.2019 tarih ve 20992-27844 sayı ile; Ankara 33. Asliye Ceza Hâkimi 36835 sicil numaralı sanık … hakkında evrak kapsamındaki iddialar ile inceleme sırasında ortaya çıkabilecek sair hususlarla ilgili olarak keyfiyetin Kurul Müfettişi tarafından incelenmesi ve delil elde edildiğinde soruşturmaya geçilmesi hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına karar verildiği, HSK Başkanı tarafından ise 30.12.2019 tarihinde “Olur” verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.01.2020 tarih ve 208111-26 sayı ile; katılanın şikâyetiyle ilgili soruşturma yapılması 2802 sayılı Kanun’un 82. maddesi uyarınca izne tabi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın HSK’ya gönderildiği,
HSK Başmüfettişliğince düzenlenen 08.01.2020 tarihli ön rapora göre; sanığın soruşturmanın sonuçlanmasına kadar geçici yetki ile başka bir yargı çevresinde görevlendirilmesinin uygun olacağı kanaatine varıldığı, HSK 2. Dairesince 09.01.2020 tarih ve 1-41 sayı ile; sanığın Ankara Batı Hâkimi olarak tedbiren geçici yetkiyle görevlendirilmesine karar verildiği,
Sanık tarafından HSK Başmüfettişliğine sunulan 27.01.2020 tarihli yazılı savunmasının bulunduğu dilekçe ile; eşi Sıddıka Bak, kızı …, kalem personeli ve Ankara Adliyesinde görevli meslektaşlarının dinlenmesini talep ettiği, dosya arasına katılana ait olduğu belirtilen Ekşi Sözlük yazılarını, …’ın www.cumhuriyet.com isimli siteye yaptığı “Hukuk Fakültesi öğrencisi S.C. Ankara Adliyesinde görevli hâkim C.B’nin tacizine uğradığını iddia ederek suç duyurusunda bulundu.” başlıklı haberi, …, ÇHD Ankara Şube ve Mustafa Sarısülük tarafından bu haberle ilgili 28.12.2019 tarihinde yapılan Twitter paylaşımlarını, …’ın 26.12.2019 tarihinde Ankara 40. Asliye Ceza Mahkemesinde katıldığı duruşmaya ait tutanağı, 20 Aralık Cuma tarihli … ve katılan arasındaki Whatsapp mesaj kayıtlarını, Ankara Barosunun kendisine gönderdiği tebrik yazısını ibraz ettiği,
HSK Başmüfettişliğince düzenlenen 25.02.2020 tarihli soruşturma raporuna göre; sanığın arkadaşının kızı olan katılanın hukuk fakültesi öğrencisi olması dolayısı ile mesleki merakını kötüye kullandığı, katılana karşı gerçekleştirdiği eylem ve davranışların 2802 sayılı Kanun’un 68/a maddesinde ifadesini bulan ve yer değiştirme cezasına karşılık gelen “Kusurlu veya uygunsuz hareket ve ilişkileriyle mesleğin şeref ve nüfuzunu veya şahsi onur ve saygınlığını yitirmek” biçimindeki disiplin suçuna vücut verdiği, olay tarihinde 2802 sayılı Kanun’a tabi olan sanığın katılana karşı gerçekleştirdiği iddia olunan cinsel saldırı biçimindeki eylemin kişisel suç kapsamında kaldığı değerlendirilerek ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulması gerektiği, açıklanan nedenlerle; soruşturma maddesinde yazılı hususlar sübuta erdiğinden yer değiştirme cezası uygulanması gerektiği kanaatine varıldığı,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesince 30.06.2020 tarih ve 170-417 sayı ile; sanıktan yazılı savunmasının istenmesine, sanık hakkında kovuşturma izni verilmesine, düzenlenecek iddianame ile birlikte Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesine verilmek üzere soruşturma evrakının 2802 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.10.2020 tarih ve 6473-811 sayı ile sanık hakkında sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından kamu davası açıldığı, Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesince 18.11.2020 tarih ve 330-266 sayı ile; anılan suçlardan TCK’nın 102/1-2. fıkra, 43/1, 123/1 ve 53/1 maddeleri gereğince yargılama yapılması için sanık hakkında son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan 26.12.2019 tarihinde Savcılıkta; şikâyet dilekçesini aynen tekrar ettiğini, sanığın babasının ilkokul arkadaşı ve Taşova ilçesindeki aynı köyden hemşehrisi olduğunu, 2016 yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanarak Ankara’ya geldiğini, babasının geçen yılın yaz ayında yine Taşova’daki köyde sanık ile görüştüklerini, babasının sanığa kendisinden bahsedince sanığın babasına hitaben “Ankara’ya gelince yanıma gelsin, ben onunla ilgilenirim, ona yardımcı olurum.” dediğini, bunun üzerine Eylül ayında ailecek Ankara’ya gelip sanığı makamında ziyaret ettiklerini, bu sırada telefon numaralarını aldıklarını, sonrasında sanığın yanına hiç gitmediğini, dışarıda da görüşmediklerini, geçen hafta sanığın kendisini arayarak kızıyla tanışmasını istediğini ve kızının telefon numarasını gönderdiğini, ayrıca hâlini hatırını sorduğunu, sanığa “Sizi ziyaret etmek istiyorum.” dediğini, bu arada kızıyla da WhatsApp’tan yazıştığını, bu hafta için sanığı ziyaret etmek istediğini söylediğini, bir gün önce sanığı aradığını ve ziyarete gittiğini, sanığa hediye götürdüğünü, odasında kahve içip odasından ayrıldığı sırada sanığın kendisine “Çok tatlısın.” diyerek sıkıca sarıldığını, sanığın “Yarın 10.00-10.30 gibi tekrar gel duruşma var.” dediğini, sabah saat 10.30’da adliyeye gittiğini, sanığın duruşmada olduğunu öğrenmesi üzerine duruşma salonuna girdiğini, saat 11.30’a kadar duruşmayı izlediğini, bu sırada sanığın kızı …’ın geldiğini, duruşmadan çıktıktan sonra sanığın odasına geçtiklerini, sanığın tutuklamalı bir dosya beklediğini, dosyanın öğleden sonraya kalması üzerine hep birlikte adliye yemekhanesine giderek yemek yediklerini, yemekten sonra sanığın yanlarından ayrıldığını, … ile yemekhaneden çıktıktan sonra Damla’nın hastaneye gideceğini söyleyerek yanından ayrıldığını, daha sonra ikinci kata sanığın odasının bulunduğu koridordaki banklarda oturarak sanığı beklediğini, tutuklamalı dosya için duruşmaya geçtiklerini, duruşma bittikten sonra sanığın kâtibiyle gerekçe yazdığını, bu sırada duruşma salonunda sanık, kâtibi ve kendisinin olduğunu, daha sonra birlikte sanığın odasına geçtiklerini, kâtiple birlikte lavaboya gidip tekrar odaya geldiğini, bu sırada kâtibin kaleme geçtiğini, sanığın da odada dosyalarla ilgilendiğini, sanıktan müsaade istediğini, sanığın “Biraz daha otur.” demesi üzerine sanığa “Sizi rahatsız etmeyeyim.” diye cevap verdiğini, sanığın yanına gelerek vedalaşmak amacıyla sarıldığını ancak normalden sıkı sarıldığını, bu sırada eliyle saçını ve ensesini okşar şekilde dokunmaya başladığını, bu sırada yüz yüze bir hâldeyken sanığın “Dudaklarından öpebilir miyim?” diye sorması üzerine sanığı iterek çantasını ve montunu alıp “Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın.” diyerek birkaç defa tekrarladığını, sanığın kendisine “Yanlış anladın, özür dilerim.” gibi kelimeler kullandığını, kapıyı çarparak odasından çıkıp adliye koridorunda ağlamaya başladığını, arkadaşlarını ve annesini aradığını, arkadaşlarının adliyeye yanına geldiklerini, olaydan sonra sanığın 3 kez aradığını ancak cevap vermediğini, şikâyetçi olduğunu,
Katılan 06.01.2020 tarihinde HSK Başmüfettişliğinde; Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğunu, sanığın babasının ilkokul arkadaşı ve hemşehrisi olduğunu, 2019 yılının yaz tatilinde babası ile sanığın köyde konuştuklarını, babasının hukuk fakültesinde öğrenci olduğundan bahsetmesi üzerine sanığın babasına “Ankara’ya gelince yanıma gelsin, ben onunla ilgilenirim, ona yardımcı olurum.” şeklinde sözler söylediğini, Eylül ayında ailesiyle birlikte Ankara’ya gelerek sanığı makamında ziyaret ettiklerini, sanıkla telefon numaralarını paylaştıklarını, olay anına kadar ne telefonla ne de yüz yüze görüştüklerini, ancak olaydan bir hafta önce kendisini arayarak kızı ile tanışmasını isteyip telefon numarasını gönderdiğini, sanığa ziyaret etmek istediğini söyleyip olayın olduğu hafta sanığı ziyaret etmek istediğini belirtmek için aradığını, 25.12.2019 tarihinde sanıkla odasında kahve içip ayrılırken sanığın “Çok tatlısın.” diyerek sıkıca sarılıp yarın 10.00-10.30 gibi duruşma için gelmesini söylediğini, ertesi gün sabah saat 10.30’da adliyeye gidip duruşma salonuna girdiğini, saat 11.30’a kadar duruşmayı izlediğini, bu sırada sanığın avukat kızı tanık …’ın geldiğini, duruşmadan hep beraber çıkarak sanığın odasına geçtiklerini, hep birlikte adliye yemekhanesinde yemek yediklerini, yemekten sonra tanık Damla ile yalnız kaldıklarını, tanık Damla’nın hastaneye gideceğini söyleyerek yanından ayrıldığını, sanığın odasının bulunduğu ikinci kattaki koridorda banklarda oturarak beklediğini, tutuklu dosyanın duruşmasını izlediğini, duruşmadan sonra sanığın gerekçeleri yazdırdığını, duruşma salonunda kendisiyle mahkeme kâtibi ve sanığın olduğunu, mübaşirin de ara ara salona girip çıktığını, sanığın odasına geçtiklerini, kartlı geçiş sistemi nedeni ile kâtip ile birlikte lavaboya gidip tekrar sanığın odasına döndüğünü, sanığın odasında dosyalarıyla ilgilendiğini, sanığı rahatsız etmemek için müsaade istediğini, sanığın “Biraz daha otur.” dediğini, yanına gelerek vedalaşmak amacıyla normalden daha sıkı bir şekilde sarıldığını, bu sırada eliyle saçını ve ensesini okşadığını hissettiğini, yüz yüze bir hâldeyken “Dudaklarından öpebilir miyim?” diye söylemesi üzerine sanığı itip çantasını ve montunu alarak “Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın.” diyerek birkaç kez tekrarladığını, sanığın “Beni yanlış anladın, özür dilerim.” gibi sözler söylediğini, kapıyı çarparak odasından çıkıp adliye koridorunda ağlamaya başladığını, arkadaşlarını ve annesini aradığını, arkadaşlarının adliyeye yanına geldiklerini, olay olduktan sonra sanığın cep telefonundan üç kez aradığını, aramalarına cevap vermediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; sanığı babasının arkadaşı olarak bildiğini, köye gittikçe tanıdıklardan ismini duyduğunu, babasının sanıktan saygıyla söz ettiğini, 2019 yılının yaz aylarında köye gittiklerinde sanığın babasıyla karşılaştığında babasına “Ben de oradayım, gelince mutlaka hep beraber gelin, tanışalım, yanıma gelir duruşma izler, yardımcı olurum.” şeklinde konuştuğunu, hatırladığı kadarıyla 20.09.2019 tarihinde sanığı ailecek makamında ziyaret ettiklerini, ziyaret esnasında babasının “Bak burada bir amcan var, gelirsin gidersin yanına işte duruşma izlemek için rahat olursun.” dediğini, sanığın da “Tabi ki gel her zaman.” diyerek duruşma günlerini söylediğini, 20.12.2019 tarihine kadar sanıkla telefonla ya da yüz yüze görüşmediklerini, 20.12.2019 tarihinde saat 11.30’da sanığın kendisini arayarak “Nasılsın kızım? Seni hiç arayıp soramadım, işlerimiz çok yoğundu.” dediğini, sanığa kendisini çok ziyaret etmek istediğini ama fırsat bulamadığını söylediğini, hatta o hafta sanık aramadan önce babasıyla telefonda konuştuklarında babasının “Cevdet amcanın yanına hiç gittin mi? Ya da aradın mı?” dediğini, “Baba hiç gidemedim işte derslerim yoğun ama sınav zamanım gelmeden gitmek istiyorum.” dediğini, sanığın 20 Aralık’ta aradıktan sonra o gün kızı Damla’nın numarasını verdiğini, “Kızımla görüşün.” dediğini, öğleden sonra kızına yazdığını, daha sonra 25 Aralık günü sabah yaklaşık 10.00-11.00 civarı sanığı aradığını ve “Bugün ziyaret edebilir miyim sizi?” diye sorduğunu, öğleden sonra da sanığın yanına gittiğini, öncesinde kendisiyle ilgilenmesi ve babasının arkadaşı olması sebebiyle giderken tatlı ve kolonya götürdüğünü, sohbet ettiklerini, sanığın kendisine “Duruşma var gel.” dediğini, sanığa “Gelebilir miyim, yarın duruşma izleyebilir miyim?” dediğini, o gün ayrılırken sarılmasını ve “Çok tatlısın.” demesini hediye götürmesine, arkadaşının kızı olmasına bağladığını, babacan bir tavır zannettiğini, böyle bir niyeti olduğundan haberi olmadığını, ancak sarılmasından çok rahatsız olmadığını çünkü babasının aynı ekip arkadaşlarının köyde de olduğunu, köye gidince onların da aynı şekilde sarıldıklarını ve “Kızım” dediklerini, o yüzden öyle bir şeyin hiç aklına gelmediğini, (sorulması üzerine) rahatsız olmadığını, ertesi gün gittiğinde duruşmaları izlediğini, sabahleyin sanığın zaten mahkeme salonunda olduğunu, duruşmaları izledikten sonra kızının geldiğini, kızıyla orada tanıştıklarını, beraber öğle yemeğine gittiklerini, öğle yemeğinde sanığın yanlarından ayrıldığını, yemekhanede sanığın kızıyla yemek yediklerini, çıkışta kızının bileğinin sarılı olduğunu ve Damla’nın “Ben hastaneye gideceğim istersen seni de bırakayım.” dediğini ama öğleden sonraki tutuklu dosyayı merak ettiği için “Ben onu izlemek istiyorum.” deyip ayrıldığını, mahkeme salonunda ikinci katta beklediğini, sanık geldiğinde duruşmaya girdiklerini, tutuklu dosyanın duruşması bittikten sonra odasına geçtiklerini, kahve ya da çay içtiklerini, sonrasında lavaboya gitmek istediğini söyleyince sanığın, kâtiple birlikte kendisini lavaboya gönderdiğini, dönüşte kâtibin kaleme girdiğini, kendisinin de ara koridordan odasına girdiğini, sanığın dosya incelediğini, “Gel bak dosyalara, göster.” dediğini, sanığa “Cevdet amca işte sen ezbere biliyorsun maddeleri.” dediğini, sanığın bir yandan kendisine anlattığını, sanığa “Ne güzel.” dediğini, daha sonra “Ben artık kalkayım.” dediğini, masasının çaprazında misafir koltuğunda oturduğunu, sanığın masanın arkasından dolaşıp yanına geldiğini, ayağa kalktığını, yine sarılıp yolcu edecek herhâlde diye düşündüğünü çünkü bir art niyet beklemediğini, sonra elini ensesinde hissedince bir tuhaflık olduğunu fark edip geri çekildiğini, sarılmış vaziyette olduklarını, yüzü yüzünün dibindeyken “Dudaklarından öpebilir miyim?” dediğini, sanığa hemen “Sakın!” ve “Neden?” dediğini, sonra çantası ve montunu kaptığı gibi o an sadece oradan çıkmayı düşündüğünü, daha fazla bir şey olmasın diye çıkmak istediğini, sanığa o sırada da sürekli “Sakın bir daha bunu yapmayın sakın.” diyerek tekrarladığını, kapıyı açıp yardım isteyecek birine baktığını ama kimseyi göremediğini, sonra geri döndüğünü, sanığın “Özür dilerim yanlış anladın.” diye konuştuğunu, yüzünde mahcup bir ifade olduğunu, sanığa “Sakın!” dediğini, (Neden geri döndüğünün sorulması üzerine) “Bir şey mi söylesem, bağırsam mı?” diye düşündüğünü, o an ne tepki vereceğini bilemediğini, sonra kapıyı çarpıp çıktığını, ana koridora geçtiğinde de zaten artık dizlerinin bağı çözüldüğünü, ağlamaya başlayıp annesini ve … isimli arkadaşlarını aradığını, yarım kat inip annesiyle konuşurken bir beş dakika sadece anne diye bağırarak ağladığını hatırladığını, annesine “Anne benim babamı aramam gerekiyor.” dediğini, annesinin ise “Ben babanı arayacağım, sen arkadaşlarınla görüş. Hemen orada arkadaşlarını yanına çağır tek kalma.” dediğini hatırladığını, aşağıya inip arkadaşlarını karşılamak için Cumhuriyet savcılıklarının oradan kapıya doğru gittiğini, sanığın o sırada kendisini 3 kez aradığını, kapının orada beklerken güvenlikleri fark ettiğini, güvenliklerin savcılara durumu söylediğini hatırladığını, arkadaşları geldikten sonra savcıların yanına gittiklerini, hemen içeri almayıp HSK Büroya gönderdiklerini, büroda ne olduğunu anlattırdıklarını, sonrasında savcıya dilekçe verip ifadesinin alındığını, sonrasında da adliyeden ayrıldıklarını, (sorulması üzerine) sarıldıklarını, birkaç saniye sonra elini ensesinde hissedince hemen irkildiğini, ne olduğunu anlayamadığını, (sorulması üzerine) ensesini okşadığını hissettiğini, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini, (sorulması üzerine) olaydan sonra o gün adliyedeyken sanığın kendisini üç defa aradığını, anladığı kadarıyla babasının sanığı arayarak “Nasıl böyle bir şey yaparsın, ben sana kızımı emanet ettim.” dediğini, sanığın da babasından özür dilediğini, babasına “Yanlış anladı ben özür diledim zaten.” dediğini, 2020 Kasım’da aramaya başladıklarını, bütün akrabalarını neredeyse aradıklarını, kendi aralarında çözmek istediklerini, hukukî yollara başvuracaklarını söylediklerinde “Kızınız lekelenir, siz zararlı çıkarsınız, biz karşı davalar açarız, iftira atıyorsunuz.” şeklinde baskı ve tehdide döndüğünü, bu durumun kendilerini çok etkilediğini,
Tanık … aşamalarda; uzun süredir arkadaşı olan katılanın 25.12.2019 tarihinde sanığı ziyarete gideceğini kendisine söylediğini, ziyaret sonrası katılanla konuştuklarında babasının arkadaşı olması sebebiyle sanığın tavırlarının samimi ve babacan olduğunu değerlendirdiğini, tavırlarının taciz boyutuna ulaşabileceğini düşünmediğini, bir gün sonra duruşmaya gideceğini de kendisine söyleyen katılanın, 26.12.2019 Perşembe günü saat 15.30 civarında arayarak “… çok kötü bir şey oldu?” dediğini, katılana “Simge ne oluyor?” diye sorunca “Çok kötü bir şey oldu, hâkim beni öpmeye kalktı.” şeklinde cevap verdiğini, sesinin ağlamaklı ve koşar şekilde nefes nefese olduğunu, katılana “Hemen kapat telefonu, aileni ara, taksiye binip geliyorum.” dediğini, taksiye binip yaklaşık on beş dakika sonra katılanın yanına ulaştığında yanında güvenlik görevlilerinin bulunduğunu, ağlar hâlde olan katılanın zangır zangır titrediğini ve beti benzinin attığını gördüğünü, olayı detaylı anlatmasını istediğinde hâlen anlatamadığını, güvenlik görevlilerinin onu sakinleştirmeye çalışırken telefonunun çaldığını, arayanın sanık olduğunu, katılana olayın ne olduğunu anlayamadığı için “Aç konuş ne oluyor anlamıyorum.” dediğini, telefonu açmayan katılanın olayı anlatmaya başladığını, iş çıkışında sanığın ona sıkıca sarıldığını ama katılanın onu biraz daha babacan tavırla nitelendirdiğini, sonra tokalaşma geçişinde yüzünün karşısındayken “Dudaklarından öpebilir miyim?” cümlesini sarf ettiğini söylediğini, katılanın ağlamaya devam ettiği sırada kendisinin güvenlikle konuştuğunu, onların da olayı az çok aynı şekilde izah ettiklerini, katılan şikâyetçi olmakta ısrar edince savcılığa ifade vermeye gittiklerde HSK Büro’ya yönlendirildiklerini, orada yaklaşık yarım saat kadar beklediklerini, bu sırada sanığın katılanı ikinci kez aradığını, katılanın bu aramaya da cevap vermediğini, bir müddet sonra savcının müsait olduğunu, o sırada katılanın arkadaşı tanık Enes’in geldiğini, Enes de gelince savcılık katına doğru ilerlemeye başladıklarını, katılanın arkadaşı Enes ile beraber dilekçe doldurduğunu, kendisinin de yanlarında olduğunu ama Simge’nin ruh hâlinin hâlen normal olmadığını, katılan ifade verdikten sonra birlikte Kızılay’a kadar yürüdüklerini, Ankara Barosunda yemek yediklerini, olayın kritiğini yaptıklarını, sonrasında metroya binip ayrıldıklarını,
Tanık … aşamalarda; katılanın üniversiteden arkadaşı olduğunu, okuldan mezun olduktan sonra pek fazla görüşmediklerini, olay günü saat 15.30 gibi katılanın kendisini aradığını, ancak telefonu sessizde olduğu için saat 16.30 gibi aramayı gördüğünü, katılana “Aramışsın, tekrar aradım ama hat düşmedi.” şeklinde mesaj gönderdiğini, katılanın “Adliyede Hâkim beni taciz etti, ne yapmam gerek?” şeklinde cevap yazdığını, bu mesajın telefonunda kayıtlı olduğunu, katılana savcılığa gitmesini söylediğini, katılanı arayıp nerede olduğunu sorduğunu, katılanın “HSK müracaata götürdüler beni.” dediğini, telefonda sesi boğuk ve kısık olan katılanın önceden ağladığının belli olduğunu, adliyeye gittiğinde katılanın ön büroda dilekçe yazdığını, katılanı gördüğünde gözlerinin şiş olduğunu ve ağladığını gördüğünü, ifadesini almak için savcının çağırdığını, katılanı tanık … ile birlikte beklediklerini, adliyedeyken katılanın kendisine “Dava, duruşma izlemeye gittim, duruşmayı izledikten sonra işte hâkim beyle odasına makamına geçtik, orada oturduk, sohbet ediyorduk, ondan sonra ben işte çıkmak için izin aldım, sonra işte çıkarken sarıldık, sarıldıktan sonra işte elini enseme dokundurdu, enseme dokundurduktan sonra ben bir hani ne olduğunu anlamaya çalışırken yüzü ile yüzümü böyle dip dibe hâle geldik, ‘Dudaklarından öpebilir miyim?’ diye sordu, ben de böyle ittim, seslendim, sonra çıktım, çıktıktan sonra koridorda kimseyi göremedim, sonra aşağı doğru indim, oraya doğru iniyordum, yolda da o sıra ağlıyordum, bir güvenlik gördü beni.” şeklinde olayı anlattığını, ifade sonrasında adliyeden çıkıp baronun üst katındaki lokantaya gittiklerini, katılanın bir şey yemediğini, yemek yedikten sonra orada bir kere daha olayı anlattırdığını, yemekte katılanın duruşma bitiminde hâkimin odasına gittiklerini, ayrılmak için izin isterken tokalaştıklarını ve sarıldıklarını, sanığın saçını okşadığını, çok yakınlaştıklarını, o sırada kendisine hitaben “Dudaklarından öpebilir miyim?” şeklinde ifade kullandığını, sanığı ittiğini ve hızla odasından dışarıya çıktığını, olay sonrasında koridorların boş olduğunu, ağladığını, annesini aradığını anlattığını, katılanın bu sırada durgun olduğunu, katılanı bu psikolojiden çıkartmak için uğraştığını, normal muhabbete geçtiklerini, yarım saat orada kaldıktan sonra ayrıldıklarını,
Tanık … aşamalarda; yazı işleri müdürü olduğu mahkemede sanığın hâkim olarak görev yaptığını, kendisinin pratik ve hızlı bir hâkim olduğunu, kararları hemen yazdırdığını, kendisinin olaydan önce, ailesi geleceği için yarım gün izin istediğini, sanığın da “Sana tüm izinler kurban olsun.” şeklinde ifade ile karşılık verdiğini, bu söyleminden rahatsız olduğunu ancak kötü niyet olmadığından teşekkür ederek odasından ayrıldığını, müfettiş sorduğu için bu hususu anlattığını, özellikle anlattığı bir şey olmadığını, yine Meslek lisesinde okuyan Dila isimli stajyerin sanığın kendisine giydiği kıyafetlerin çok yakıştığını söylediğini kalemde anlattığını, stajyere sanığın onu çocuğu gibi gördüğünü, yanlış anlamamasını söylediğini, 25.12.2019’da sanığın Serap Hanım’la kaleme pasta gönderdiğini, katılanın sanığın odasına gelip gittiğinden haberi olmadığını, hadiseyi Cumartesi günü internetten öğrendiğini, kalem veya odadan bağırma sesi duymadıklarını, ses olsa duyabileceklerini, olaydan sonra sanığın mazeret iznine ayrıldığını, izin bittikten sonra görevine başladığını, kalemi toplantı odasına çağırıp olaya ilişkin açıklamalarda bulunduğunu, böyle bir olayın gerçek olmadığını, sadece babacan bir tavırla sarıldığını ifade ettiğini, bunu odada bulunan tüm kalem personeli arkadaşlarının da duyduğunu,
Tanık Serap Karabulut aşamalarda; Ankara Adliyesi 33. Asliye Ceza Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, 25.12.2019 günü sanığın kalemi arayarak kendisini odasına çağırdığını, odaya girince kendisine içerisinde pasta olan bir kutu vererek mahkeme kalemine götürmesini söylediğini, kutuyu mahkeme kalemine götürdüğünü, kalemdeki arkadaşlarla birlikte yediklerini, ertesi gün duruşma salonuna gittiğinde orada katılanı gördüğünü, ondan sonra duruşmaya başladıklarını, katılanın sanığa “Cevdet Amca” diye hitap ettiğini, normal dosyalara ait duruşmaları yaptıklarını, tutuklu olan bir dosyanın öğleden sonraya kaldığını, öğle yemeğine çıktıklarını, o ara sanığın kızının geldiğini, katılanın sanığın yanına gittiğini, kızıyla tanıştıklarını, öğle arasından sonra saat ikide tutuklu dosyaya geçtiklerini, onu da bitirdiklerini, duruşmadan sonra sanıkla gerekçeli karar yazdıklarını, sanığın katılana “Duruşmamız bizim bitti, karar yazacağız, kalmak istersen kalabilirsin.” yani “Gidebilirsin de.” demek istediğini, “kal” veya “git” demediğini ama “git” demeye de getirdiğini aslında kendisine bıraktığını, katılanın da “Yok ben kalmak istiyorum, izlemek istiyorum, merak ediyorum.” dediğini, ondan sonra izlemeye başladığını, o ara hatta katılanın sanığın yanına kürsüye çıktığını, “Bakayım ne yazdınız?” diye baktığını, sonra kararlar bitince sanığın odasına geçtiklerini, bir süre sonra sanığın tekrar kendisini yanına çağırıp katılanın lavaboya gitmek istediğini söylediğini, lavabolar kartlı sistemle çalıştığından kendisinin götürdüğünü, dönüşte kendi kalemine geçtiğini, katılanın da sanığın odasına girdiğini, sonrasında yaşananları görmediğini, olayı medyadan öğrendiğini, sanığın açık sözlü, çok çalışkan ve sevilen bir hâkim olduğunu, kendisine karşı herhangi bir rahatsız edici bir tavrı olmadığını, katılanın iddiasına ilişkin görgüye dair bilgisinin olmadığını, sonrasında sanığın tüm kalem personelini toplantıya çağırdığını, sanığın olaydan duyduğu üzüntünün yüzüne aksetmiş olduğunu, olayın geçmişine dair kısa bir bilgilendirme yaptığını, eşinin öncesinde bu kızın ailesinin kendisini ziyaret etmesine kızdığını kendilerine açıklama gereği duyduğunu, sanığın konuşmasından sonra “Geçmiş olsun.” diyerek odasından ayrıldıklarını,
Tanık … aşamalarda; katılan ile ailesinin Eylül ayında babasını ziyarete gittiklerini, sonra babasının kendisine “Simge senin avukat olduğunu öğrenince, ofisini açtığını duyunca seninle çok tanışmak istedi, eğer sen izin verirsen telefonunu göndereceğim.” dediğini, kendisinin de “Sıkıntı yok baba, numaramı Simge’ye verebilirsin.” dediğini, Eylül ayından Aralık ayına kadar kimsenin kendisine mesaj atmaması üzerine babasına durumu söylediğini, sanığın da telefon numarasını vermeyi unuttuğunu, ayıp olduğunu, telefon numarasını göndereceğini söylediğini, katılandan 20 Aralık’ta “Avukat hanım sanırım avukatsınız Damla hanım, sizi ziyaret etmek isterim.” şeklinde mesaj geldiğini, katılana “Haftaya görüşürüz.” dediğini, 26 Aralık günü Ankara Adliyesine duruşmaya gittiğini, duruşmadan çıkıp babasını arayarak müsait olup olmadığını sorduğunu, sanığın “Müsaitim çok bir iş kalmadı, Salih amcanın kızı Simge’de geldi, duruşma izliyor, hani tanışmak istiyordu buraya gelince tanışırsınız.” dediğini, duruşma salonuna gittiğinde katılanın tek başına oturduğunu, katılan ile babasının odasına geçtiklerini, muhabbet ettiklerini, katılanın üçüncü sınıfta okuduğunu ve alttan dersleri olduğunu söylediğini, tutuklu dosyanın öğleden sonraya kaldığıyla ilgili bilgi geldiğini, yemeğe gitmek için katılan ile sohbet ederek babasının odasından çıktıklarını, katılanın kendisine aile içi şiddet dosyasına çok sinirlendiğini söylediğini, babasının da bu dosyayla ilgili açıklama yaptığını, yemekhaneye gittiklerini, katılanın annesine de sinirlendiği dosyayı telefonda anlattığını, yemeği yerken sanığın arkadaşlarının çaya çağırdığını, sanığın da “Kızlar, siz yemeğinizi yiyin sohbetinizi muhabbetinizi yapın ben bu fırsatı kaçıramam sonra kim nereye gidecekse gider.” diye esprili bir şekilde “Görüşürüz.” dediğini, babasının bu cümlesi üzerine kendisinin de “Simge, benim saat 13.30’da Akay Lokman Hekim Hastanesinde, ortopedi bölümünde randevum var, altımda araba var, seni istersen gideceğin yere bırakırım ya da hiç olmadı yakın bir yere bırakırım.” dediğini, bunun üzerine katılanın “Yok teşekkür ederim ben tutuklu dosyaya kalacağım.” dediğini, bunun üzerine kalkmaya hazırlanırken babasının, “Simge, bu tutuklu dosyanın ne zaman getirileceği belli olmaz çok beklemek durumunda kalabilirsin, Damla ablanda araba var seni götürsün.” dediğini, katılanın “Yok ben kalacağım.” demesi üzerine babasının da “Peki sen bilirsin o zaman kızlar görüşürüz.” diyerek yanlarından ayrıldığını, ondan sonra da üç dört dakika daha oturduklarını, yemekhanenin dışına çıktıklarını, yine kendisine “Bak Simge biz avukatız, sen pek bilmezsin ifade için bile uzun süreler beklemek durumunda kalabiliyoruz, gel araba varken ben seni bırakayım.” dediğini, bunun üzerine katılanın “Yok ya işte ben yukarı çıkarım kulaklıkla müzik dinlerim.” dediğini, “Ben dinlemezdim, beklemezdim ama sen bilirsin.” dediğini ve ayrıldığını, olay günü akşamı babasının yemekteyken katılanın 2 gün üst üste gelmiş olmasının etik olmadığını, bunun yanlış anlaşılabileceğini, bir daha gelmemesini, kendisinin bile gelirken aradığını, eşinin de bu duruma bozulduğunu ve kızdığını katılana ifade ettiğini, katılanın da eşyalarını alarak hızlı bir şekilde odasından ayrıldığını ifade ettiğini, daha sonradan katılanı bu konuşmayı yanlış anlamaması, şevkinin kırılmaması için birkaç defa aradığını, katılanın da telefonlara cevap vermediğini, katılanın babasının da kendisini aradığını, babasına “Sen bu kıza ne yaptın, bu kız neden ağlıyor.” diye sorgular tarzda konuştuğunu ve telefonu kapattığını aktardığını, kendisinin de babasının yaptığını onaylayarak kendisine “Baba sen bizden ayrıldıktan sonra ben bu kıza yine bırakmayı teklif ettim ama yine gitmedi.” şeklinde bir ifade kullandığını, olayı arkadaşının bahsettiği bir haberden öğrendiğini, iddiaların tamamen kurguya dayalı, babasının mesleki kariyerini lekelemeye yönelik olduğunu, kendisinin olayın oluşuna ilişkin görgüye dair bilgisi olmadığını,
Tanık … aşamalarda; Ankara Adliyesi 33. Asliye Ceza Mahkemesinde mübaşir olarak görev yaptığını, 25.12.2019 tarihinde kalemde tatlı olduğunu arkadaşlarının söylediğini, kendisinin de tatlıdan bir tane aldığını, tatlıyı kimin gönderdiğini sormadığını, arkadaşlarından tatlıyı sanığın gönderdiğini öğrendiğini, iddia edilen olayla ilgili söylenenleri görmediğini, duymadığını, sadece duruşma sırasında kaleme sürekli gidip geldiğini, o gün 09.00’da duruşmanın başlamasından sonra 09.20 gibi katılanın geldiğini, normal duruşmayı izlemeye başladığını, sonrasında mevcutsuzların kaldığını, o sırada kendisinin kaleme gidip geldiğini, sanığın sürekli söylediği bir söz olduğunu, duruşma bittiğinde stajyerlere “Duruşma bitmiştir, soracağınız bir şey var mı, varsa sorun yoksa çıkın.” dediğini, kendisi kalem işlerine gittiğinde katılanın hâlen duruşma salonunda olduğunu, sonra kalemdeki işleri yaptığını salona gitmediğini, kâtip arkadaşla sanığın karar yazdıklarını, sonrasında kimseyi görmediğini, olayı sosyal medyadan öğrendiğini, katılanın sanığın misafiri olduğunu bildiği için duruşma salonunda tek kalmasını, duruşmayı izlemesini garipsemediğini, öğleden sonraki duruşmada da tutuklu dosya olduğunu, bu dosya bittikten sonra da duruşmaların sona erdiğini ifade ederek katılanın gidebileceğini imâ etmiş olduğunu, sanığın mahkeme personelini toplantıya çağırdığını, yaşadığı olaydan dolayı üzüntüsünün yüzüne yansıdığını,
Kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyen Sıddıka Bak 11.02.2020 tarihinde HSK Başmüfettişliğinde; sanığın 30 yıllık eşi olduğunu, bu evlilikten 2 tane kız çocuğu olduğunu, katılanın babasını sanıkla evlendikleri yıllarda evlerini ziyaret etmesi nedeniyle tanıdığını, 2019 yılı Eylül ayı içerisinde katılanın babası Salih’in ziyaretinden bir gün önce eşini arayarak makamına gelip ziyaret edeceklerini belirttiğini, eşine “Bu kız yeni mi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş, niye makamına ailecek geliyorlar? evimize buyursunlar.” diye birkaç söz söylediğini, ziyaretlerinden sonra eşinin, kızlarının avukat olduğunu duyan katılanın çok heyecanlandığını, kızı Damla ile tanışmak istediğini, yine akşam evde bulundukları sırada kendilerine aktardığını, eşi ile aralarındaki sevgi bağının çok kuvvetli olduğunu, her şeyi paylaştıklarını, kocasını tanıdığı için böyle bir taciz olayının olabileceğini düşünmediğini, olay günü de eşinin yine kendisini öğle arası arayıp katılanın da duruşma salonunda olduğunu, kızı Damla ile katılanın tanıştığını kendisine anlattığını, kendisinin de eşine “Bu kızın burada ne işi var, bu kız öğrenci değil mi, gitsin ders çalışsın, daha çok adliye koridoru görür, duruşmaya girer.” şeklinde ifade kullandığını, eşinin de “Tamam hayatım, söylerim.” şeklinde karşılık verdiğini, o gün akşam yemekteyken eşinin katılanın sık sık gelip gitmesinin etik olmadığını, bir daha gelmemesini katılana söylediğini anlattığını, eşinin kızları Damla’nın ilk avukatlık yıllarında bir hâkimin söz hakkı vermemesi nedeniyle şevkinin kırıldığını düşündüğünden katılanın da sanığın bu söyleminden etkilenmiş olabileceğini ve şevkinin kırılabileceğini değerlendirdiğinden katılanı birkaç defa aradığını konuşmaları sırasında ifade ettiğini, olaydan sonra katılanın babası Salih’in de kendisini aradığını anlattığını, Salih’in “Sen buna ne yaptın, bu kız niye ağlıyor.” tarzında soru sorduğunu, eşinin de niye ağladığını bilmediğini söylediğini ailelerine aktardığını, olaya ilişkin görgüye dair bir bilgisi olmamakla beraber eşinin böyle bir eylemi yaptığını düşünmediğini, ihtimal dahi vermediğini,
Kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyen Dila Sultan Kaya 12.02.2020 tarihinde HSK Başmüfettişliğinde; 33. Asliye Ceza Mahkemesinde staj yapmakta olduğunu, sanığın odasına birkaç kez dosya almak ya da bırakmak amacıyla girdiğini, bu odaya girdiği günün birinde kendisine “Canım.” diye hitap edince bu durumu yadırgadığını, kalem personeline konuyu söylediğini, kalem personelinin kendisine yaşının küçük olması nedeniyle sanığın samimi olmasından dolayı böyle söylediğini, yanlış anlamaması gerektiğini ifade ettiklerini, bir keresinde de üzerinde mavi bir kazak varken odasına girdiğini, sanığın “Mavi kazak sana çok yakışmış.” deyince kendisinin teşekkür ettiğini, odasından çıkarken mavi kazağının arkasını da gördüğünü, “Dekoltesi de güzelmiş.” dediğini, teşekkür ettiğini ve odasından ayrıldığını, yine bir gün odasına gittiğinde hâkimin yapmış olduğu tarçın diyetinden bahsettiğini, bu diyeti kendisinin yapıp yapmadığını sorduğunu, sonuç alıp almadığını öğrenmek istediğini, sonuç aldığını diyeti sporla desteklediğini belirttiğini, sanığın “Kalçadan da kilo verdin mi?” diye bir ifade kullandığını, sporla desteklediği için bölgesel olarak zayıflamadığını, oldukça çekingen bir insan olduğunu, böyle bir soruyu bir hâkimin sorması nedeniyle garipsediğini, katılanın olaydan bir gün önce öğleden sonra kaleme geldiğini, sanığın yerinde olup olmadığını sorduğunu, kendisine “Biraz sonra gelir.” şeklinde karşılık verdiğini, katılanın elinde o esnada bir paket görmediğini, daha sonra zimmet dağıtmak için çıktığını, mahkeme kalemine döndüğünde kalem personelinin kendisine “Dila tatlı var yer misin?” diye sorduklarını, kendisinin yemeyeceğini söylediğini, sanığın gönderdiğini belirttiklerini, olay günü yani Perşembe günü kendisinin stajı olmadığı için adliyede olmadığını, olaydan yaklaşık bir hafta sonra sanığın kalemdeki personeli toplantıya çağırdığını, kalem kapanmasın diye ve olayın kendisiyle ilgisi olmadığını düşünerek bu toplantıya gitmediğini, içeride ne konuşulduğunu bilmediğini,
Kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyen Kenan Özkan 12.02.2020 tarihinde HSK Başmüfettişliğinde; Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesinde zabit kâtibi olarak görev yaptığını, olayın olduğu hafta yıllık izin aldığı için olaya dair bir bilgisinin bulunmadığını, mahkeme kalemindeki kadın personeller tarafından da çalıştığı süre içerisinde kendisine sanık tarafından yapılmış cinsel içerikli söz ya da eylem iletilmediğini, bu konuda rahatsızlığını dile getiren herhangi bir bayan arkadaşının da olmadığını, katılanı sanığın odasında hiç görmediğini, sanığın odasının duruşma salonuna ve koridora açılmakta olduğunu, kalemin kapısının genelde kapalı olduğunu, koridorda herhangi bir yüksek sesle ağlama ya da bağırma olursa bunun duyulabileceğini, ancak diğer türlü düşük seslerin duyulmasının zor olduğunu, sanık göreve başladıktan birkaç gün sonra kalem personelini toplantıya çağırdığını, kendisinin başına gelen bu olaydan bahsettiğini, sanığın bu durumu Ethem Sarısülük davasında üye hâkim olması sebebiyle bazı medya organlarında yer alan uyuyan hâkim haberine de dayandırdığını, hâkim beyin çok çalışkan biri olduğunu,
Kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyen Gülnur Özkan Yücel 12.02.2020 tarihinde HSK Başmüfettişliğinde; Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi kaleminde çalıştığını, katılanı olay günü ve öncesinde sanığın odasına girip çıktığını görmediğini, o hafta duruşma kâtibinin kendisi olmadığını, olaydan sonra Ocak ayının ilk haftasında sanığın kalem personelini toplantıya çağırdığını, toplantıda olayla ilgili açıklamalar yaptığını, sanıkla çalıştıkları dönem içerisinde kendisine ve diğer kalem personeline yönelik rahatsız edici bir tavır görmediğini, mahkeme kalemi ile sanığın odasının yan yana olduğunu, sanığın odasının duruşma salonuna ve koridora açıldığını, mahkeme kaleminin ise sadece koridora açılmakta olduğunu, mahkeme kaleminin kapısının genelde kapalı olduğundan dışarıda olan yüksek sesler dışındaki seslerin pek duyulmayacağını, olay günü de herhangi bir bağrışma ya da ağlama sesi duymadığını, sanığın ailesine ve çocuklarına çok düşkün biri olduğunu,
Hâkim veya Cumhuriyet savcısı olarak sanıkla aynı adliyede görev yapan ve kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyen Sacit Bulut, Serap Günay Yüksel, Nevin Birinci, Yasemin Ceylan, … Karakaya, Mahir Kalebek, … Saydam ve Aydın Dinç’in HSK Başmüfettişliğinde; bulundukları ortamlarda sanığın kendilerini rahatsız eden söz, davranış, hâl ve davranışına rastlamadıklarını, ilgilinin böyle bir olayı gerçekleştirilebileceğine imkân ve ihtimal vermediklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … aşamalarda; katılanın babası ile Taşova ilçesi Çaydibi köyünden tanıştıklarını, Lise 1. sınıftan sonra yollarının ayrıldığını, 1998 yılından 2019 yılına kadar yüz yüze, 7 yıldır da telefonda hiç görüşmediklerini, 2019 yılında köydeyken katılanın amcasının kaza geçirdiğini öğrenince babası Salih’i aradıklarını, telefonda konunun çocuklara geldiğini, kendisinin kızının avukat olduğunu söylediğini, katılanın babasının da kızı için Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi üçüncü sınıfta olduğunu söylediğini, avukatlık stajını da “Senin orada düşünüyoruz.” dediğini, stajla ilgili yardım istediğini, babasına zamanı geldiğinde yardımcı olabileceğini söylediğini, ama katılan için “Gelsin yardımcı olurum.” demediğini, babasının kendisini ziyaret etmekten de bahsetmediğini, yardımcı olacağı bir şey olmadığını düşündüğü için o minvalde konuştuğunu, aradan bir ay geçtikten sonra katılanın babasının telefonla aradığını, kızını yurttan eve taşımak için Ankara’ya geldiklerini, makamında kendisini ziyaret etmek istediklerini söylediğini, kabul ettiğini, eşinin eve çağırmadığı için kendisine tepki gösterdiğini, sonra katılanın babasını arayıp eve davet ettiğini, zamanları olmadığını söyleyince bir şey demediğini, ertesi gün katılan ve ailesinin makamına geldiklerini, sohbet sırasında katılanın avukat olan kızıyla tanışmayı çok istediğini, bürosunu görmek istediğini söylediğini, kızına sormadan telefon numarasını veremeyeceğini katılana söylediğini, kızının telefon numarasını vermek amacıyla katılanla telefon numaralarını paylaştıklarını, katılana sonra arayacağını söylediğini, ailesinin katılanı kesinlikle kendisine emanet etmediklerini, akşamında kızı ve eşine durumu anlattığını, eşinin yine serzenişte bulunduğunu, kızının da telefon numarasını verebileceğini söylediğini, yaklaşık 3 ay boyunca telefon numarasını vermeyi unuttuğunu, katılanla bu sürede görüşmediklerini, bir akşam kızının kendisini kimsenin aramadığını, telefon numarasını birine vereceğini söylediğini, kızına unuttuğunu ancak telefon numarasını vereceğini söylediğini, onun da verebileceğini yinelediğini, ertesi gün katılanı arayıp hâlini hatırını sorduktan sonra kızının telefon numarasını mesajla göndereceğini söylediğini, katılanın da sınav dönemi olduğunu, yoğun çalıştığını, kendisini ziyarete gelmeyi düşündüğünü söylediğini, katılana gelebileceğini söylediğini ancak gün vermediğini, 25 Aralık günü katılanın telefonla arayıp “Cevdet amca ben sizin odanızın kapısının önüne geldim, orada bekliyorum, siz müsait misiniz?” dediğini, katılanın aramadan gelmesi sebebiyle şaşırdığını, katılanın aramadan emrivaki yapar şekilde geldiğini, katılana müsait olduğunu söylediğini, katılanın ailesiyle eli boş geldiği hâlde bu sefer çikolata ve kolonya ile geldiğini, çikolatadan bir iki tane alıp sonra çikolata ve kolonyayı kaleme verdiğini, sohbet sırasında katılanın “Siz beni aradığınızda çok sevindim, çok mutlu oldum, sabaha kadar da heyecandan uyuyamadım.” dediğini, bu lafın üzerine hiç düşmediğini, şimdi olsa art niyetli olduğunu düşüneceğini, o arada mübaşiri …’un odaya girip çıktığını, katılanın bu sırada duruşma olduğunu öğrenip “Yarınki duruşmayı izlemek istiyorum.” dediğini, katılana “Gizlilik kararı alınmadığı sürece her duruşmaya girebilirsin, bende de gelip izleyebilirsin, benim duruşmaya eğer gelmek istiyorsan yarın saat dokuz çeyrekte başlıyor, sen kendini ona göre ayarla, gelebilirsin.” dediğini, bir süre sonra katılanın gitmek için kalktığını, kültürlerinde yakın gördüğü insanlara sarılmak olduğunu, bu nedenle katılana sarıldığını, katılanın da aynı şekilde karşılık verdiğini, katılanın bu sarılmayı tek taraflı gibi anlatıp algı oluşturduğunu, bu durumu kesinlikle kabul etmediğini, babacan bir şekilde, herhangi bir art niyet olmadan sarıldığını, katılanın babası yerinde bir insan olduğunu, katılana bu sırada “Çok tatlısın.” demediğini, katılanın beyanlarının çelişkili olduğunu, kendisi gelmek istediği için duruşmaya geldiğini, akşam eve gittiğinde katılanın makamına geldiğini eşine anlattığını, eşinin katılanın öğrenci olması ve sınav döneminde bulunması sebebiyle tepki gösterdiğini, bir gün sonra adliyeye gidip saat 09.15 sıralarında duruşmalara başladığını, bir müddet sonra katılanın geldiğini, o gün duruşması olan aile içi şiddet dosyasıyla ilgili katılanın arkadan hızlı bir şekilde kalkarak gergin hâlde, “Hâkim bey neden müştekiyi dinlemeden karar verdiniz siz?” dediğini, katılana açıklama yaptığını ama çok tatmin olmadığını, saat 11.30 sıralarında kızının arayıp yanına gelmek istediğini söylediğini, kızına “İstersen gel, bak Salih amcanın kızı Simge de burada, tanışmak istiyordu seninle, hem de gelmişken tanışmış olursunuz.” dediğini, bu durumun rastlantı olduğunu, özellikle bir tanıştırma olmadığını, kızının geldiğini, katılanla tanıştıklarını, odasına geçtiklerini, öğleden sonraya tek bir tutuklu dosya kaldığını, katılana “Kızımla biz yemeğe ineceğiz Simge, eğer işin varsa gidebilirsin ama işin yoksa sen de gel” dediğini, katılanın “İşim yok.” dediğini, katılanın öğleden sonraki dosyaya kalmayacağını düşündüğünü, bu sırada eşini aradığını, eşine kızı Damla ile katılanın geldiğini söylediğini, eşinin “Allah aşkına Cevdet, bu kızın okulu yok mu, sınavı yok mu, daha bu okulu bitirmemiş, staja başlamamış, duruşma ile ne işi var, ne alakası var, gitsin, dersine çalışsın, okulunu bitirsin, daha çok adliye görür, daha çok duruşma görür. Bu kıza bunları söylediğimi söyle, o kızı gönder Cevdet.” diyerek telefonu suratına kapattığını, nezaketen ve gideceğini düşündüğü için gitmesini söylemediğini, yemekhaneye giderken koridorda yine aile içi şiddetle ilgili dosyanın konusunu açması üzerine katılana açıklama yaptığını, katılan ve kızıyla bir masaya oturduklarını, arkadaşlarının çağırması üzerine yemekten sonra ayrıldığını, giderken “Bak kızlar siz oturun, sohbetinizi muhabbetinizi yapın, ondan sonra kim artık nereye gidecekse gitsin.” dediğini, kızının “Doktor randevum var. Simge bu yüzden arabayla geldim, gel seni arabayla istediğin yere veya istediğin yere en yakın noktaya götürebilirim.” dediğini, katılanın ilk kez orada tutuklu dosyayı izlemek istediğini söylediğini, katılana “Simge, jandarmanın durumunu bilmiyoruz, salı, perşembe günü Ankara Adliyesinin en yoğun olduğu duruşma günleri, ne zaman gelecekleri, tutukluyu ne zaman getirecekleri belli olmaz, henüz arabayla gelmiş Damla ablan, alsın götürsün seni.” dediğini, katılanın “Yok ben izlemek istiyorum.” dediğini, katılana “O zaman sen bilirsin.” deyip yanlarından ayrıldığını, tutuklu dosya için duruşma salonuna döndüğünde katılanın koridorda beklediğini gördüğünü, katılanın tutuklu dosyanın duruşmasını da izlediğini, duruşma bitince kürsüde kâtiple karar yazdıklarını, o sırada mübaşirin de içeri girip çıktığını, karşısında oturan katılana “Simge bak tutuklu dosya bitti, başka duruşma kalmadı, başka duruşma dosyamız kalmadı, ben artık gerekçelerimi yazdıracağım.” dediğini, nezaketen katılana git demediğini, ama o manaya getirdiğini, katılanın cevap vermeyip beklemeye devam ettiğini, karar yazdırırken katılanın müşteki tarafın ekranından okumaya başladığını, karar yazmayı bitirince odasına girdiğini, katılanın da arkasından odaya girip üzerindekileri kapıya yakın koltuğa koyup lavaboya gitmek istediğini söylediğini, kâtibi Serap’la katılanı lavaboya gönderdiğini, katılanın odasına dönüp kendisine en yakın noktaya oturduğunu, ondan sonra “Ben müsaade istiyorum.” dediğini, katılanın kalkıp bir adım kendisine doğru geldiğini, kendisinin de iki adım katılana doğru gittiğini, karşılıklı kollarını açtıklarını, bir gün önceki gibi sarıldıklarını, katılanın saçının uzun olduğunu, koltuk altından kendisinin üstten katılanın sarıldığını, elinin aşağıda kaldığını, sırt kısmındaki saçına gelmesi kadar doğal bir şey olmadığını, katılanın elinin kendisinin boynuna geldiğini ancak art niyet aramadığı için bir şey demediğini, ensesini okşama gibi bir durumun söz konusu olmadığını, öyle bir şey olsaydı katılanın tepki vermesi gerektiğini, saçının uzun ve serbest olduğunu, ensesinin açık olmadığını, saçına dokunduğuna ilişkin bir şey diyemeyeceğini, “Dudaklarından öpebilir miyim?” gibi bir şey kesinlikle söylemediğini, herkesin girip çıktığı adliyedeki odasında böyle bir şey yapmasının mümkün olmadığını, öyle bir niyeti olsa farklı yerde ve zamanda yapmak varken adliye odasını seçmesinin mantık dışı olduğunu, katılanın 2018’de yazısında “Bu sene yurttan eve çıktım.” dediği hâlde babasının 2019’da aynı şeyi bahane ederek ziyarete geldiğini, kendisine yalan söyleyerek babasının organize ettiğini, Ankara Adliyesinde en az derdesti olan Asliye Ceza Hâkimi olduğunu, suçlamaları kabul etmediğini, giderken katılana “Bak Simge senin hevesini anlıyorum, benim kızım da gelir bana, ama mutlaka geldiği yerden arayarak gelir, sen dün geldin kapıma geldin, emri vaki yapar gibi aradın, bugün de dedim ısrarla, hem kızım söyledi, hem ben söyledim, git dedim, duruşma bittiğini hatırlattığım hâlde gitmedin, bu hem hoş karşılanmaz, hem de etik değil, bir daha bu şekilde gelme, eşim de iki gündür senin gelmenden çok rahatsız oldu.” dediğini, öyle deyince katılanın bir şey diyecek gibi olduğunu, bir saniye falan beklediğini, ondan sonra tepki vermeyip suratının düştüğünü, sanki ağlamaklı gibi bir havada eşyalarını alıp kapıyı çekerek gittiğini, ardından iki üç dakika sonra komisyon üyesi Ayhan Biltekin’in iadeiziyarete geldiğini, kızının hevesinin kırıldığı bir anı hatırlayınca empati yapıp anormal tepki veren katılanı telefonla aradığını, katılanın telefona bakmaması üzerine iki defa daha aradığını ancak katılanın telefonları açmadığını, bir müddet sonra katılanın babasının aradığını, teşekkür etmek için aradığını beklerken babasının “Cevdet sen bu kıza ne yaptın?” diye sorduğunu, bir şey yapmadığını, uyarısını yanlış anlamış olabileceğini söylediğini, o esnada odaya çaycının geldiğini, katılanın babasına “Salih Allah aşkına, duruşmada zaten yorulmuşum, senin kızın beni yanlış anladı kapıyı çarptı çıktı.” dediğini, ısrarla “Ne yaptın?” diye sorduğunu, “Beni mi sorguluyorsun, git kızına sor.” diye cevap verdiğini, kesinlikle katılanın babasından özür dilemediğini, akşam eve gittiğinde kızı ve eşine olanları anlattığını, aradan bir buçuk gün geçtikten sonra kızının çıkan haberleri kendisine göstermesi üzerine katılanın iddialarından haberi olduğunu, “Sarısülük” davasında uyuyan hâkim olarak basında haberi yapıldığını, katılanın yazılarından sol kesime yakın olduğunu düşündüğünü, bu olayın ardından tweet atan şahıslardan birinin de Ethem Sarısülük’ün ağabeyi olduğunu, katılanın ve tanıkların beyanlarının çelişkili olduğunu, hiçbir somut delil olmadığını, katılanı telefonla ararken huzur ve sükun bozma kastıyla hareket etmediğini, suçlamaları kabul etmediğini, bir kadının beyanını esas alınacaksa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemediğini, (sorulması üzerine) Ethem Sarısülük dava süreci sebebiyle katılanın arkasında birilerinin olma ihtimali ve katılanı kullanılmış olması, katılanın feminist bir yapıya sahip olması ve/veya derslerindeki başarısızlığı kamufle etmek için kendisine iftira atmış olabileceğini, katılanla aralarında husumet ve diyalog olmadığını, katılanın ilk günkü sarılmayı kafasında netleştiremediğini, babacan tavırla yapıldığını söylediğini, arkadaşıyla durumu tartıştıklarını, ikinci gün ısrarla baş başa kalma çabasını ona bağladığını savunmuştur.
V. GEREKÇE
1- Sanık hakkında sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığı;
Somut Olayın Değerlendirilmesi
Suç tarihi itibarıyla 51 yaşında olan ve Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi olarak görev yapan sanık … ile 22 yaşında olan Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi katılan …’un babasının Amasya ili, Taşova ilçesi, Çaydibi köyünden tanıştıkları, 2019 yılı yaz aylarında sanık ve katılanın babasının telefonla görüştükten sonra Eylül ayında katılanın ailesiyle birlikte sanığı Ankara Adliyesindeki makamında ziyaret ettikleri, sanığın kızı olan tanık …’ın avukat olması sebebiyle katılanla tanık Damla’nın tanışması için sanık ve katılanın birbirleriyle telefon numaralarını paylaştıkları, 20.12.2019 tarihinde sanığın katılanı telefonla arayarak tanık Damla’nın telefon numarasını verdiği, katılanın aynı gün sanığın kızı tanık Damla’yla mesajlaştığı, 25.12.2019 tarihinde katılanın sanığı Ankara Adliyesindeki makamında ziyaret ettiği, katılanın sanığa çikolata ve kolonya götürdüğü, kahve içip sohbet ettikleri, katılanın beyanlarına göre; makam odasında ziyaret sonrasında vedalaşırken sanığın katılana “Çok tatlısın.” diyerek sıkıca sarıldığı, bir gün sonrası için duruşmaya çağırdığı, katılanın sanığın eylemlerini hediye götürmesine ve arkadaşının kızı olmasına bağlayıp babacan bir tavır zannederek çok rahatsız olmadığı, 26.12.2019 tarihinde sabahleyin katılanın sanığın görev yaptığı mahkemenin duruşmasına izleyici olarak girdiği, öğleye kadar duruşmaları izlediği, sanığın kızı tanık Damla’nın öğlen saatlerinde sanığın yanına gelmesi üzerine katılan ve tanık Damla’nın tanıştıkları, sanık, katılan ve tanığın birlikte öğle yemeğine gittikleri, tanığın katılana aracıyla geldiğini, istediği yere bırakabileceğini söylemesine rağmen katılanın öğleden sonra tutuklu dosyanın duruşmasına gireceğini söyleyip teklifi reddettiği, öğleden sonra tutuklu dosyanın duruşmasını izlediği, duruşmadan sonra sanığın katibiyle duruşma salonunda karar yazdığı, katılanın da duruşma salonunda karar yazım aşamasını da takip ettiği, sanığın işi bittikten sonra katılanla birlikte odasına geçtiği, katılanın kâtiple birlikte tuvalete gidip odaya döndüğü, gitmek için müsaade isteyip kalktığı, sanığın katılanın yanına gelerek vedalaşmak amacıyla normalden sıkı şekilde katılana sarıldığı, bu sırada sanığın eliyle saçını ve ensesini okşar şekilde katılana dokunmaya başladığı, yüz yüze bir hâldeyken sanığın katılana “Dudaklarından öpebilir miyim?” diye sorması üzerine sanığı iterek “Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın.” diyerek birkaç defa tekrarladığı, sanığın katılana “Yanlış anladın, özür dilerim.” gibi şeyler söylediği, katılanın kapıyı çarparak odadan çıkıp adliye koridorunda ağlamaya başladığı, arkadaşlarını ve annesini aradığı, katılanın arkadaşları olan tanık … ve …’in adliyeye katılanın yanına geldikleri, katılanın sanığın odasından çıkmasından sonra sanığın cep telefonuyla katılanı saat 16.04, 16.13 ve 16.31 olmak üzere 3 kez cevapsız olarak aradığı, katılanın olaydan hemen sonra savcılığa giderek şikâyetçi olduğu, ayrıca 27.12.2019 tarihinde saat 00.46’da CİMER’e de ihbarda bulunduğu, sanık ise savunmasında; katılanın emrivaki yapar şekilde makamına gelmesi, bir gün sonra duruşma izlemeye gelip duruşmaların bitmesine rağmen kalmaya devam etmesi ve eşinin katılanın gelip gitmesinden rahatsız olması sebebiyle katılana odasından ayrılırken bu hususları söylemesi üzerine katılanın tepki vermeden ağlamaklı bir şekilde odasından çıktığını, katılanın öğrenci olması sebebiyle hevesini kırdığını düşünerek katılanı cep telefonuyla aradığını, katılana “Çok tatlısın.” ve “Dudaklarından öpebilir miyim?” şeklinde sözler kesinlikle söylemediğini, vedalaşmak amacıyla katılanla karşılıklı olarak sarıldıklarını, sarılırken elin saça gelmesinin doğal olduğunu, ensesine dokunma veya saçını ve ensesini okşama gibi bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını, tanık ve katılanın beyanlarının çelişkili olduğunu, katılanın kendisine iftira attığını, suçlamaları kabul etmediğini savunduğu anlaşılan olayda;
Katılanın, ailesiyle birlikte Amasya ili, Taşova ilçesi, Çaydibi köyünden tanıştıkları sanığı, suç tarihinden önce makamında ziyaret etmesinden sonra avukat olması sebebiyle sanığın kızıyla iletişime geçtiğinin, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan katılanın, Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi olan sanığı 25.12.2019 tarihinde ziyaret ettikten bir gün sonra mesleki merakını gidermek üzere duruşma izlemek amacıyla sanığın yanına gittiğinin, bu süreç içerisinde de katılan ve ailesiyle sanık arasında herhangi bir olumsuz durumun yaşanmadığının anlaşılması karşısında; duruşmalar bittikten sonra sanığın odasında gelişen olaylarla ilgili suç tarihinden önce katılan ve ailesi ile sanık arasında, katılanın iftira atmasını gerektirir nitelikte bir sebebin ve husumetin bulunmaması, katılanın tüm evrelerde sanık tarafından cinsel saldırıya uğradığını istikrarlı ve tutarlı bir şekilde anlatması, ifadelerinde tüm ayrıntıları çelişki içermeden açıklaması, samimi, ayrıntılı ve hayatın olağan akışına aykırı olmayacak şekilde beyanda bulunması, olaydan hemen sonra sanığın odasından çıkan katılanın, koridorda telefonla annesini arayıp ağlayarak başından geçenleri anlatması, katılanın babasının da katılana ne yaptığını öğrenmek amacıyla sanığı araması, yine katılanın arkadaşları olan tanıklar … ve …’e adliyede cinsel saldırıya uğradığını söyleyip yardım istemesi, adliyeden çıkmadan doğrudan savcılığa şikâyette bulunup ifade vermesi, sanığın olaydan hemen sonra katılanı 3 kez telefonla araması ve katılanın da bu aramalara cevap vermemesi, tanık …’ın katılanla telefonla konuştuklarında koşar hâlde olduğunu, adliyeye gittiğinde ise katılanın sürekli ağladığını, titrediğini, güvenlik görevlilerinin katılanı sakinleştirmeye çalıştığını gördüğünü, yine tanık …’in de katılanla telefonla konuştuğunda sesinden önceden ağladığının anlaşıldığını beyan etmeleri, babasının arkadaşı olan sanığın ilk gün kendisine sıkıca sarılmasına ve “Çok tatlısın.” demesine olumsuz bir anlam yüklemeyen katılanın, bir gün sonra sanığın yine normalden sıkı şekilde sarılması, bu sırada eliyle saçını ve ensesini okşar şekilde dokunmaya başlaması, yüz yüze bir hâldeyken “Dudaklarından öpebilir miyim?” diye sorması üzerine sanığın cinsel bir davranışta bulunduğunu anlayarak şikâyette bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın 25.12.2019 tarihindeki eylemlerini cinsel amaçla gerçekleştirdiğine dair yeterli delil bulunmadığından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, 26.12.2019 tarihindeki eylemlerinin ise sarf edilen sözler ile kısa süreli, ani ve kesintili fiziksel temas içeren eylemlerin niteliğine göre cinsel amaç içerdiği, bu bağlamda sanığın katılana yönelik eylemlerinin sabit olduğu ve sanığa atılı sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçunun unsurlarının oluştuğu anlaşıldığından sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, TCK’nın 53. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen koşulların gerçekleşmemesi ve özellikle ertelenen hapis cezasının kısa süreli olmaması sebebiyle TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasının isabetli olduğu, aynı maddenin üçüncü fıkrasının hükümde gösterilmesi sebebiyle de bu hükmün infazda gözetilebileceği, TCK’nın 43. maddesinin uygulanmamasının ek savunma hakkını gerektirmediği, oluşa ve dosya kapsamına göre yapılan değerlendirme sonucunda eksik inceleme ve araştırma bulunmadığı, Anayasa Mahkemesinin 20.07.2022 tarihli ve 121-88 sayılı kararından önce de Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine mercisince, CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına dair yapılacak şekli denetim dışında esas bakımından (suçun sübutu, nitelendirilmesi vb. konularda) değerlendirme yapılması gerektiğinden ve kovuşturma aşamasında kabul edilmeyen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının temyiz kanun yolu aşamasında kabul edilemeyeceğinden sanığın bu yöndeki talebinin de kabule değer bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkında sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün usul ve kanuna uygun olduğu anlaşıldığından onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Ceza Muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince ‘İn dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘Kuşkudan sanık yararlanır.’ ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikte ispat edilmesidir. Sanık tarafından gerçekleştirildiği şüpheli ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar, sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Cezaya mahkûmiyet ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık ispata dayanmalıdır. 26.12.2019 tarihinde sanık …’ın, katılan … Çoruh’a karşı gerçekleştirdiği basit cinsel saldırı suçu nedeniyle cezalandırılmış ise de, dosya kapsamına göre katılan … Çoruh’un suç atma niteliğinde kalabilecek beyanı ve olay günü olaydan sonra sanık ile katılan arasında yapılan üç kez içeriği bilinmeyen telefon irtibatı (HTS kayıtları) dışında, sanığın savunmasının aksine, her türlü kuşkudan uzak mahkûmiyetine yeterli kesin delil bulunmadığından, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
2- Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan beraat hükmünün ise vekâlet ücretiyle sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesinde;
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
5271 sayılı CMK’nın “Yargılama giderleri” başlıklı 324. maddesi; “(1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir…” şeklinde düzenlenerek, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir.
Konuyla ilgili 26.05.1935 tarihli ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası olduğu,” sonucuna ulaşılmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanıp 20.11.2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve karar tarihinde uygulanması gereken Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14/4. maddesinde ise; “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Kanuni düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderlerinin hüküm ve kararlarda gösterilmesi, giderlerin kim tarafından karşılanacağının belirtilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderleri içerisinde bulunan avukatlık ücretleri de kararda gösterilmeli ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağı belirtilmelidir. Aksine bir uygulama CMK’nın 324. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 tarihli ve 301-1800 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır.
Avukatlık Kanunu’nun 171. maddesinde “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” şeklinde bir düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre avukat, iş (yani avukatlık sözleşmesi) son bulana kadar takiple mükelleftir. Öte yandan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 2. maddesindeki “Bu tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükmü de göz önüne alındığında ceza yargılamasında işin, kesin hüküm elde edilince sona erdiğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Kesin hüküm elde edilme sürecinin temyiz ve istinaf aşamalarını da içerdiğinde kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla Tarife’de yazılı avukatlık ücretinin temyiz aşamasını da kapsadığı kabul edilmelidir. Kaldı ki aynı maddenin ikinci fıkrasında “İcra takipleriyle … istinaf veya temyiz başvurusu üzerine görülen işlerin duruşmalarının” ayrı bir ücrete tabi olduğunun ayrıca belirtilmesi de bu sonuca ulaşılmasını destekler mahiyettedir.
Diğer taraftan, anılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin, avukatlık ücretinin sınırlarını belirleyen 3. maddesi; “Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur.” hükmünü ve yine karşılık davada, davaların birleştirilmesinde veya ayrılmasında ücrete ilişkin 8. maddesi ise; “Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur.” düzenlemesini içermektedir.
Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, vekâlet ücretinin tayininde esas ve ilke olarak davacı veya sanıkların adedini ya da bir sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip olunan dava dosyası adedini ele almakta ve taraflara yükletilecek avukatlık ücretinin her dava dosyası için ayrı ayrı tayinini öngörmüş bulunmaktadır. Buna göre ayrı ayrı dava açılmadıkça vekâlet ücretinin de ayrı ayrı tayin ve takdiri mümkün değildir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.10.1978 tarihli ve 324-350 sayılı, 26.01.1981 tarihli ve 439-9 sayılı, 14.03.2019 tarihli ve 6-214 sayılı kararlarında da bu sonuca varılmıştır. Dolayısıyla aynı dava dosyasında yargılandığı bir suçtan beraat eden, diğer suçtan ise mahkûm olan veya hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen sanık lehine, müdafi tarafından sunulan avukatlık hizmetinin bölünmesi mümkün olmadığından beraat hükmü açısından vekâlet ücretine hükmedilemeyecektir.
B. Somut Olayın Değerlendirilmesi
Sanık … hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma ve sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçlarından açılan kamu davası sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 21.12.2021 tarih ve 52-44 sayı ile; sanığın kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatine, sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan ise TCK’nın 102/1, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye karar verildiği, hükmün gerekçesinde; kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan beraat eden sanığın aynı dosyada sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle sanık lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğinin belirtildiği, sanık müdafileri tarafından kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesine rağmen lehlerine vekâlet ücretine hükmedilmemesi sebebiyle beraat hükmünün temyiz edildiği anlaşılan dosyada;
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin vekâlet ücretinin tayininde davacı veya sanıkların adedini ya da bir sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip olunan dava dosyalarının sayısını esas ve ilke olarak alması, taraflara yükletilecek avukatlık ücretinin her dava dosyası için ayrı ayrı tayinini öngörmesi, ayrı ayrı dava açılmadıkça vekâlet ücretinin de ayrı ayrı belirlenmesinin ve sanıklara sunulan avukatlık hizmetinin bölünmesinin mümkün bulunmaması, yine avukatlık ücretinin temyiz aşaması da dahil kesin hüküm elde edilinceye kadar yapılan işin karşılığı olması gözetildiğinde, yargılandığı aynı davada kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan beraat eden, sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan ise mahkûm olan sanık lehine, beraat ettiği suç yönüyle Hazine aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan beraat hükmünün vekâlet ücreti bakımından isabetli olduğu anlaşıldığından onanmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun olan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21.12.2021 tarihli ve 52-44 sayılı sanık hakkında sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan beraat hükmünün vekâlet ücreti bakımından isabetli olduğundan ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.