YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/221
KARAR NO : 2022/529
KARAR TARİHİ : 05.07.2022
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Sanık …’ün 6331 sayılı … Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na muhalefet (işin durdurulmasına aykırılık) suçundan beraatine ilişkin … 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2017 tarihli ve 195-405 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesince 08.03.2018 tarih ve 3289-758 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda; Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan hükmün kaldırılarak, aynı suçtan 6331 sayılı Kanun’un 25/8, TCK’nın 62/1 ve 53/1-2-3. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.12.2021 tarih ve 22789-18241 sayı ile;
“5271 sayılı CMK’nın 294/1. maddesinde yer alan ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.’ şeklindeki düzenleme karşısında, sanık müdafinin 08.03.2018 tarihinde yüzüne karşı tefhim edilen hükme karşı sunmuş olduğu aynı tarihli süre tutum dilekçesinde, hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği gibi gerekçeli kararın kendisine tebliğ edildiği 18.04.2018 tarihinden itibaren CMK’nın 295/1. maddesinde belirtilen yedi günlük süreden sonra 28.05.2018 tarihinde gerekçeli temyiz dilekçesi verdiği anlaşıldığından, CMK’nın 298/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.02.2022 tarih ve 48188 sayı ile;
“…Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.09.2021 T. 2020/14-115 E. 2021/412 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere ‘…Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin ‘hak düşürücü’ veya ‘düzenleyici’ nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı CMK’nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın 291. maddesinin 1. fıkrasında 7 gün olan temyiz süresi, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 15 gün olarak yeniden düzenlenmiş, CMK’nın 295. maddesinin 1. fıkrasında yer alan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine dair 7 günlük sürede ise herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu husus da, avukatlar da dahil başvurucuların temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçeyi verebilecekleri süre konusunda yanılmalarını mümkün kılmaktadır.
Hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde, yasal sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesi yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla 7 günlük süre içinde yasal düzenlemeye uygun sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir.
Her ne kadar mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan ve sanığın savunmasını üstlenen; savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafinin temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesi süresinin, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde olduğunu bilmemesi düşünülemeyeceğinden, kanun yolu bildirimindeki bu eksiklik müdafi açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacağı söylenebilir ise de açıklandığı üzere istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama terk edilmiş, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 7 gün olan temyiz süresi 15 gün olarak yeniden belirlenmiş ancak temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin sunulmasına ilişkin 7 günlük sürede bir değişikliğe gidilmemiş ve böylelikle kısmen karmaşık bir sistem kabul edilmiş olması nedenleriyle avukatlar da dahil olmak üzere başvurucuların söz konusu sürede yanılmalarının mümkün olduğu kabul edilmelidir… tefhim olunan hükümde 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğine…’ değinilmemesi veya bu hususun meşruhatlı tebligat ile de bildirilmemesi durumunda, sanık müdafisinin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden ve gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün geçtikten sonra sunulan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin öğrenme üzerine ve süresinde olduğunun kabulü gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda da; … Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesince 08.03.2018 tarihinde hüküm kurulmuş, fakat bu hükümde, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğine dair bir açıklamaya yer verilmemiş, sanık müdafi bu hükmü 08.03.2018 tarihli süre tutum dilekçesi ile temyiz etmiş, bu dilekçesinde herhangi bir temyiz nedeni belirtmemiş, daha sonra Bölge Adliye Mahkemesince gerekçeli karar sanık müdafine 18.04.2018 tarihinde tebliğ edilmiş, bu tebliğde de yukarıda belirtilen CMK 295. maddesinde belirtilen açıklamaya yer verilmemiş ve sanık müdafi temyiz nedenlerini bildirir ek temyiz dilekçesini de 28.05.2018 tarihinde vermiştir.
Artık bu durumda, yöntemine uygun tefhim ve/veya tebligat yapılmadığından temyizin öğrenme üzerinde süresinde yapıldığının kabulüyle Yüksek Dairece temyiz incelemesi yapılması gerekirken, temyiz itirazının reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 14.03.2022 tarih ve 2905-5487 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık müdafisine, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığının, bu bağlamda temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ün 6331 sayılı … Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na muhalefet (işin durdurulmasına aykırılık) suçundan beraatine ilişkin … 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2017 tarihli ve 195-405 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesince 08.03.2018 tarih ve 3289-758 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda; Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan hükmün kaldırılarak, aynı suçtan 6331 sayılı Kanun’un 25/8, TCK’nın 62/1 ve 53/1-2-3. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, kurulan hükme karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarına ilişkin olarak ise hüküm fıkrasının sonunda;
“Dair; sanık ve müdafinin huzurunda katılan tarafın yokluğunda, Cumhuriyet savcısı … Aksu’nun iştirakiyle, sanık ve huzurda bulunanlar yönünden tefhim tarihinden, yokluklarında karar verilen taraf yönünden tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde hükmü veren Dairemize bir dilekçe verilmesi ya da zabıt kâtibine beyanda bulunulup tutanak düzenlettirerek hâkime onaylatmak veya bir başka ilk derece ceza mahkemesi ya da bölge adliye mahkemesi ceza dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmek, ilgilinin cezaevinde bulunması hâlinde ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle, Cumhuriyet savcısının talebine uygun, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 281 ve 286. maddesi uyarınca temyiz yasa yolu açık olmak üzere…” şeklinde ihtarda bulunulduğu,
Sanık ve müdafisinin yüzüne karşı 08.03.2018 tarihinde hükmün tefhim edildiği, sanık müdafisi tarafından 08.03.2018 tarihinde hükmün usul ve yasaya aykırı olduğuna ve gerekçeli karar tebliğ edildiğinde ayrıntılı temyiz dilekçesinin sunulacağına ilişkin temyiz dilekçesi verildiği, sanık müdafisine gerekçeli kararın 18.04.2018 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ancak yapılan tebligatta temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine ilişkin süre belirtilmediği, sanık müdafisi tarafından temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin 28.05.2018 tarihinde verildiği,
Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.12.2021 tarih ve 22789-18241 sayı ile; 08.03.2018 tarihinde tefhim olunan hükme yönelik sanık müdafi tarafından 08.03.2018 tarihinde süre tutum dilekçesi verildiği, 18.04.2018 tarihinde gerekçeli kararın usulüne uygun olarak sanık müdafine tebliğ edildiği, CMK’nın 294-295. maddelerine göre süre tutum dilekçesinde temyiz nedeni gösterilmediği, gerekçeli kararın tebliğinden sonraki dilekçenin de 7 günlük yasal süreden sonra 28.05.2018 tarihinde verildiği anlaşılmakla sanık müdafinin temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından, kanun yoluna başvuru hakkının hukuki niteliği, temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’daki düzenlemeler ile 5271 sayılı CMK ve 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesiyle temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmünü içermektedir.
İlk derece mahkemesinin hükümlerine karşı kanun yoluna başvuru hakkının sözleşme kapsamında korunması gereken bir hak olarak kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 nolu protokolle gerçekleşmiştir. Protokol, 22.11.1984 tarihinde imzalanmış; 01.11.1988’de yürürlüğe girmiş; Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25.03.2016 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş bulunmaktadır. Protokolün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesi “Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan protokol ile adil yargılama ilkesi kapsamında cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Bu hakkın istisnaları ikinci fıkrada gösterilmiş olup yasada düzenlenmiş hâliyle az önemli suçlar ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanması ve beraat kararının temyiz edilmesi sonrası verilen mahkûmiyet hâlleridir. Bazı görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması hâlinde bu istisna uygulanabilecektir. Sözleşmede istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek iki dereceli sistem benimsendiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin ikinci fıkrası;
“Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.”,
“Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddenin 6. fıkrası;
“Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.”,
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi;
“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.”,
“Temyiz istemi ve süresi” başlığını taşıyan 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.” şeklinde düzenlenmiş iken,
7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik ile;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”
Hükümlerini içermektedir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklindedir.
Öğretide de kanun yoluna başvurmanın bir insan hakkı olduğu ifade edilmiştir (Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakeme Hukuku, 4. Baskı, …. 838.).
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Anayasal ve yasal nitelikteki söz konusu emredici düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; Yargı mercilerince verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercisinin tereddüde yer vermeyecek açıklıkta taraflara bildirilmesi gerektiği şeklindeki düzenleme ile kanun koyucunun Anayasa’daki emredici düzenlemeye paralel şekilde ilgililerin “kanun yolu” başvurularında hak kayıpları ile sonuçlanabilecek yanılgıyı önlemek için ayrıntılı düzenleme yapmak ihtiyacını hissettiği görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmekte olduğu, bu bakımdan iç hukuktaki usullerin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallara tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği ancak mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmiştir.
Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin “hak düşürücü” veya “düzenleyici” nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı CMK’nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın 291. maddesinin 1. fıkrasında 7 gün olan temyiz süresi, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 15 gün olarak yeniden düzenlenmiş, CMK’nın 295. maddesinin 1. fıkrasında yer alan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine dair 7 günlük sürede ise herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu husus da, avukatlar da dahil başvurucuların temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçeyi verebilecekleri süre konusunda yanılmalarını mümkün kılmaktadır.
Hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde, yasal sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesi yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla 7 günlük süre içinde yasal düzenlemeye uygun sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir.
Her ne kadar mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan ve sanığın savunmasını üstlenen; savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafinin temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesi süresinin, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde olduğunu bilmemesi düşünülemeyeceğinden, kanun yolu bildirimindeki bu eksiklik müdafi açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacağı söylenebilir ise de; açıklandığı üzere istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama terk edilmiş, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 7 gün olan temyiz süresi 15 gün olarak yeniden belirlenmiş ancak temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin sunulmasına ilişkin 7 günlük sürede bir değişikliğe gidilmemiş ve böylelikle kısmen karmaşık bir sistem kabul edilmiş olması nedenleriyle avukatlar da dahil olmak üzere başvurucuların söz konusu sürede yanılmalarının mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın yüzüne karşı 08.03.2018 tarihinde hükmün tefhim edildiği, sanık müdafisi tarafından 08.03.2018 tarihinde hükmün usul ve yasaya aykırı olduğuna ve gerekçeli karar tebliğ edildiğinde ayrıntılı temyiz dilekçesinin sunulacağına ilişkin temyiz dilekçesi verildiği, sanık müdafisine gerekçeli kararın 18.04.2018 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ancak yapılan tebligatta temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine ilişkin süre belirtilmediği, sanık müdafisinin temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesini 28.05.2018 tarihinde verdiği, ayrıca hükümde de CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmediği anlaşıldığından, sanık müdafisinin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden ve gerekçeli kararın 18.04.2018 tarihinde tebliğinden itibaren yedi gün geçtikten sonra sunduğu 28.05.2018 tarihli temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle Özel Dairece, sanık müdafisinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne değişik gerekçeyle katılan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Sanık hakkında verilen hüküm fıkrasında nelerin bulunacağı CMK’nın 232/6. maddesinde belirtildiği, her ne kadar olayımızda sanığa CMK’nın 295. maddesinde belirtilen 7 günlük ek temyiz dilekçesinin 7 günlük süre içerisinde verileceği belirtilmemiş ise de; anılan sürenin düzenleyici bir süre olduğu, hâkim kararıyla kısaltılmasa bile uzun kararlarda makul bir süre uzatılabileceği, bu nedenle hüküm fıkrasında açıkça belirtilmesine gerek bulunmadığı, 7 günlük ek temyiz dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren verileceğinin belirtildiği veya gerekçesiz süre tutum mahiyetinde verilen dilekçelerden sonra gerekçeli kararın tebliği sırasında ihtar edilmesi gerektiği, buna rağmen 7 günlük süre içerisinde ek temyiz dilekçesi verilmemesi hâlinde ilgilisi bundan vazgeçmiş sayılarak temyiz incelemesinin bu şekilde yapılması gerektiği, dosyada da hüküm fıkrasının 7 günlük ek temyiz dilekçe süresi hususunda ihtarda bulunulmadığı, bunun da zorunlu olmadığı fakat gerekçeli kararın tebliği sırasında 7 günlük ek temyiz süresi hususunda ihtarda bulunulmadığından itirazın karar eteğinde ek temyiz süresinin belirtilmemesi yönünden değil gerekçeli kararın tebliği sırasında 7 gün içerisinde ek temyiz dilekçesi verilmesi hususunda bir ihtar yapılmadığından itirazın bu şekilde çoğunluk görüşünden farklı olarak kabulü gerektiği kanaatiyle çoğunluk gerekçesine muhalefet edilmiştir.” düşüncesiyle oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 22789-18241 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, sanık müdafisince yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.07.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.