YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/203
KARAR NO : 2022/776
KARAR TARİHİ : 08.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 252-279
Katılanlar : 1-T.C. Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık), 2- TBMM Başkanlığı
Anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, Hükûmete karşı suç ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda eylemlerinin Anayasayı ihlal suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanıklar …, … ve …’nın TCK’nın 309/1, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2018 tarihli ve 127-22 sayılı hükme yönelik sanık müdafisi tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 02.10.2018 tarih ve 1380-1232 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın da sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan)16. Ceza Dairesince 05.07.2019 tarih ve 521-4769 sayı ile;
“…
C) Uzun yıllar terör örgütüne müzahir olması nedeniyle kapatılan Zaman Gazetesinin çeşitli birimlerinde ve son olarak da marka pazarlama direktörlüğü gibi üst düzey görevlerde bulunan, örgüt liderinin talimatı üzerine örgüte ait Bank Asyada kendi adına katılım hesabı açtıran, çocukları adına da hesap açıp para yatıran,terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden H, …, … ve … ile irtibat-iletişim kuran, firari sanık … ve sanık … ile birlikte örgütün yayın organlarına ilişkin yayınlanacak reklam filmlerini hazırlayan ekipte bulunup Ekim 2015 tarihinde yayınlanan ‘Sükutun çığlığı’ başlıklı spekülatif subliminal mesaj içerikli reklam filminin hazırlanmasında yer alan ve yakalandığı ikametinde örgüt liderine ait kitapları bulunduran, sanık …’in,
Uzun yıllar terör örgütüne müzahir olması nedeniyle kapatılan Zaman Gazetesinin görsel yönetmen-grafik tasarım sorumlusu olarak üst düzey görevde bulunan, kendi beyanlarına göre 1999-2003 yılları arasında Amerika’da bulunduğu dönemde örgüt liderinin bizzat gerçekleştirdiği toplantılarına katılan, örgüt liderinin talimatı üzerine Bank Asya hesabına para yatırıp katılım hesabı açan, örgüle iltisaklı olduğundan bahisle 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar verilen … Medya İş Sendikası üyesi olan, firari sanık … ve sanık … ile birlikte örgütün yayın organlarına ilişkin yayınlanacak reklam filmlerini hazırlayan ekipte bulunup Ekim 2015 tarihinde yayınlanan ‘Sükutun çığlığı’ başlıklı spekülatif subliminal mesaj içerikli içerikli reklam filminin hazırlanmasında yer alan sanık …’nın;
Terör örgütünün yayın organı olup kapatılmasına karar verilen ‘samanyoluhaber.com’ internet sitesinde köşe yazarlığı ve ‘Samanyolu Haber’ televizyonunda ‘Bağzı Şeyler’ isimli programın sunuculuğunu yapan, terör örgütünün amaçları doğrultusunda propaganda faaliyetleri için kullanılan ‘fuatavni’ isimli twitter hesabının kullanıcılarından olan Said Sefa isimli şahıs ve terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden … ile irtibatı bulunan, 07.03.2016 tarihli ‘bir şey diyeceğim kızmayın’ başlıklı köşe yazısında örgütü aklayıcı ve destekleyici yazılar yazan, 30.12.2014 tarihinde twitter sosyal paylaşım platformu hesabında ‘çok ciddi askeri darbe kokusu var havada’ şeklinde paylaşımda bulunan, darbe girişiminin gerçekleştiği gün örgüte ait internet üzerinden yayın yapan STV kanalında ‘Özgürlük Zamanı’ isimli programa katılarak darbe girişiminin gerçekleştiği anlarda askeri darbeyi övücü ve halkın darbeye karşı sokaklara çıkmasını engellemeye yönelik konuşmalar yapan, darbenin silahlı kuvvetler içerisindeki başka gruplarca gerçekleştirildiğini söyleyerek darbeci örgüt mensuplarını kamufle etmeye ve darbeyi meşrulaştırmaya çalışan sanık …’ün,
Sübut bulan eylemlerinin, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin hiyerarşik yapısına organik bağla dahil olarak,süreklilik,çeşitlilik ve yoğunluk içeren faaliyetleri nedeniyle anılan örgütün üyesi olduklarını ortaya koyduğundan TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu oluşturduğu, gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde anayasayı ihlal suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 04.11.2019 tarih ve 252-279 sayı ile; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanıklar … ve …’nın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5. maddeleri uyarınca 10 yıl 15 ay hapis; sanık … ’ün ise aynı maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve tüm sanıkların TCK’nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin kurulan hükmün katılan vekilleri ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 14.04.2021 tarih ve 1522-2664 sayı ile, katılan vekillerinin temyiz taleplerinin reddine ve mahkûmiyete ilişkin hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.04.2021 tarih ve 5508 sayı ile;
“…
1- Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.03./2020 tarihli ve 29-145 sayılı, 19.02.2019 tarihli ve 285-113 sayılı, 22.01.2019 tarihli ve 553-31 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Anayasa’nın ‘Temel haklar ve ödevler’ bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; ‘Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir’ şeklinde düzenlenmiş olup ‘temel hak’ niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin 8. fıkrasına göre savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan bir haktır.. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Adil yargılanma hakkı’nı düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrası
‘3. Her sanık, en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a. Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b. Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c. Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
d. İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
e. Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.’ şeklindeki düzenlemelerle adil yargılanma hakkının tesisi için asgari kuralları belirlemiştir.
Somut olayda Cumhuriyet Savcısının davanın esası hakkında mütalaayı duruşma haricinde hazırladığı ve yazılı olarak yine duruşma haricinde 31.10.2019 günü dosyaya ibraz ettiği, mahkemece aynı gün tutuklu sanıklara UYAP/DYS üzerinden, müdafilerine de e-tebligat yolu ile mütalaanın tebliğe çıkarıldığı, tutuklu sanıklara bulundukları kapalı ceza infaz kurumunda 31.10.2019 tarihinde davanın esası hakkındaki mütalaasının tebliğ edildiği, sanık müdafilerinin de e-posta kutularına iletilen mütalaayı aynı gün yani 31.10.2019 tarihinde açtıkları, böylece sanıklar ve müdafilerinin mütalaadan haberdar oldukları, hükmün tefhim edildiği duruşmanın ise dört gün sonra 04.11.2019 tarhinde yapıldığı, duruşma safahatının tamamının SEGBİS ortamında kayıt altına alındığı, SEGBİS çözüm tutanaklarına göre Cumhuriyet savcısının bu mütalaayı duruşmada okumadığı, ‘Celse arasında 31 Ekim 2019 tarihinde sunmuş olduğumuz esas hakkındaki mütalaamızı aynen tekrar ederiz’ demekle yetindiği, sanıklardan …’nın son savunması için süre talebinin mahkeme başkanı tarafından ‘Şimdi şöyle söyleyeceğim süreyi kimseye vermedik sana da vermeyi düşünmüyoruz eğer beyanda bulunmak istemiyorsan o hakkındır savunma hakkı kapsamında beyanda bulunmama hakkın var bizim için problem değil ama kimseye süre vermedik heyetimizce sana da süre vermiyoruz bu çerçevede eğer böyle kalmasını istiyorsan sözü diğer sanığa vereceğim eğer bir şey demek istiyorsan Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı dinleyeceğiz seni evet tercih et’ şeklinde karşılandığı, sanık ve mahkeme başkanı arasındaki diyaloğun bu minvalde bir süre devamından sonra sanığın davanın esası hakkındaki savunması yaptığı, duruşmanın devamında sanık … müdafisi Av. Erkam Şimşek’in ‘Sayın yargıçlar şuanda esas hakkındaki savunmamı yapmayacak süre isteyecektim fakat mahkemenizin süre vermeyeceğine yönelik uyarısı sonucu esas hakkındaki savunmamı yapacağım ama şunu belirtmek gerekir ki savunma hakkımız kısıtlanmıştır’ şeklindeki beyanı ile esas hakkındaki savunmasına başladığı, mahkemenin süre taleplerine dair olumlu olumsuz bir karar vermeden sadece mahkeme başkanının süre taleplerinin kabul edilmeyeceğine dair gerekçesi açıklaması ile yargılamaya devam ederek hüküm kurduğu anlaşılmıştır.
Bu itibarla;
Celse arasında 31.10.2019 tarihinde yazılı olarak sunulan iddia makamının esas hakkındaki mütalaasının sanıklar …, … ve … ve müdafilerine CMK’nın 176/4. maddesinde öngörülen sürede tebliğ edilmemesi ve mütalaanın yazılı olarak dosyaya sunulduğu tarihten dört gün sonra 04.11.2019 tarihinde yapılan karar oturumunda iddia makamının esas hakkındaki görüşünün hazır bulunan sanıklar ve müdafiilerinin yüzüne karşı okunmaması ve duruşma tutanağına geçirilmemesi suretiyle CMK’nın 176/4, 190/2 ve 216. maddelerine muhalefet edilerek savunma hakkının düşüncesine varılmıştır.
2- CMK’nın 317/1 maddesi, ‘Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir’ hükmü ile hükmün ancak duruşmada ikame edilmiş ve usulünce tartışmaya açılmış delillere dayanması gerektiğini düzenleme altına almıştır.
Sanıklar … ve …’in örgütsel faaliyetinden olduğu kabul edilen Ekim 2015 tarihinde yayınlanan “Sükutun çığlığı” başlıklı spekülatif subliminal mesaj içerikli Zaman Gaztesi reklam filminin hazırlanması eylemi yönünden soruşturma aşamasında 04/08/2016 tarihinde hem kollukta hem de Cumhuriyet savcısı huzurunda tanıklık yapan … ve …’un duruşmaya celp edilip dinlenmedikleri ve soruşturma aşamasındaki beyanlarının da duruşmada okunmadığı, bozma öncesinde yapılan 13.11.2017 tarihli 3. celsede sanık … müdafisinin ve sanık …’in ayrı ayrı bu kişilerin celbini talep ettikleri, ancak mahkemenin henüz 3. celse olmasına ve duruşmanın iki celse daha devam etmesine rağmen yargılamanın geldiği safahat gözetilerek bu taleplerin reddine karar verdiği, esasen beyanları hükme esas alınan bu tanıkların duruşmaya celbi için bir talepte bulunulmasına gerek olmadığı, mahkemece bu işlemin re’sen yapılması gerektiği, keza dinlenme taleplerinin reddi karşısında hükme esas alınan bu beyanların hiç olmazsa duruşmada okunması gerektiği halde okunmadığı, bu tanıkların beyanlarının iddianamede yer aldığı şekli ile sanık savunmalarında tartışıldığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-d maddesi gereğince iddia tanıklarını sorguya çekme ve çektirme imkanın sağlanmadığı, son olarak hükme esas alınan beyanların tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk görevlileri tarafından alınan beyanlar olduğu, tanıklardan …’un sanık … bakımından kolluk ve Savcılık beyanlarının çelişkili olduğunun gözetilmediği anlaşılmıştır.
Buna göre beyanları sanıklar … ve … yönünden hükme esas alınan tanıklar … ve …’un duruşmaya celp edilip dinlenmesi, sanıklara tanıkları sorguya çekme hakkı tanınması yerine bu yöndeki taleplerin de mahkemece yetersiz ve yasal olmayan gerekçe ile reddedilerek sanıkların adil yargılanma hakkını da kısıtlayacak şekilde CMK’nın 217. maddesine muhalefet edildiği düşüncesine varılmıştır.
3- Mahkemece sanıkların örgütsel faaliyetlerinin süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik arz ettiğine ilişkin kabulünde yer alan Bank Asya’ya örgüt liderinin talimatı ile para yatırıldığına dair tespitin, 24.01.2017 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkalığı yazısının ekindeki analiz çalışması raporuna dayandığı, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, oysa ki sanıkların savunmalarında ileri sürdükleri hususların tespiti, hesapların maaş hesabı olup olmadığı, hesap hareketlerinin sanıkların pozisyonuna göre rutin bankacılık işlemi olarak kabul edilip edilemeyeceği, sanık …’in çocukları adına açılan hesapların tam olarak kim tarafından açtırıldığının tespiti gerekirken bu iki sanık yönünden eksik kovuşturma ile hüküm kurulduğu…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.02.2022 tarih ve 6860-1080 sayı ile;
“…
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddia makamının esas hakkında mütalaasının sanıklar müdafilerine Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen süreye riayet edilerek tebliğ edilmediği ve bu sebeple savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin itirazının KABULÜNE, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.04.2021 tarihli ve 1522-2664 sayılı onama kararının bu bakımdan KALDIRILMASINA,
İddia makamının esas hakkında mütalaasının karar tarihi itibariyle sanıklar müdafiilerine tebliğ edilmediği ve bu itibarla esas hakkında savunma hazırlayabilmeleri için yeterli süre ve olanaklarının da bulunmadığı anlaşıldığından; çelişmeli yargılamanın gereği olan ‘silahların eşitliği’ ilkesi ve Anayasanın 36., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılanma ilkesi dikkate alınarak; adaletin selameti açısından sanıklar ve müdafiilerine esas hakkında mütalaaya karşı savunma yapma imkanı tanındıktan sonra sanıkların hukuki durumunun tayini gerekirken savunma hakkının kısıtlanmasına yol açacak ve bu hakkın kullanılmasını etkisiz kılacak şekilde sanık ve müdafiilerine yeterli sürenin verilmemesi sonucu CMK’nın 176/4, 190/2. ve 216. maddelerine muhalefet edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu nedenle yerinde görüldüğünden sanıklar …, … ve … hakkındaki sair yönleri incelenmeyen hükümlerin öncelikle bu sebepten BOZULMASINA,
2- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; esas hakkında mütalaanın sanıklar ve müdafiilerinin yüzüne karşı okunmadığı ve duruşma tutanağına geçirilmediğine, tanıklar … ve …’un duruşmaya celp edilip dinlenilmediğine, sanıkların BankAsya hesapları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığına ilişkin itiraz gerekçeleri yerinde görülmediğinden REDDİNE, 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 99 maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen (2) ve (3) fıkra hükümleri uyarınca itirazın değerlendirilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,” şeklinde verilen karar ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Esas hakkındaki mütalaanın sanıklar ve müdafilerine okunmamasının ve duruşma tutanağına geçirilmemesinin sanıkların savunma haklarını kısıtlayıp kısıtlamadığının,
2-Sanıklar … ve … hakkında eksik araştırma ile mahkûmiyet hükmü kurulup kurulmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 15.07.2016 tarihli darbe girişimi sürecine kadar basın-medya yapılanmasındaki eylemlerinin tespitine yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada;
27.07.2016 tarihinde bir kısım ulusal basın organlarında çıkan “İşte Fuat Avni’nin Trol Çetesi” başlıklı haberde terör örgütünün faaliyet ve propagandasını yapan şahısların birlikte yemek yerken görüntülerinin paylaşılarak Said Sefa isimli şahıs tarafından kurulan “fuatavni” twitter hesabına istihbarat sağlayan ekibin içinde sanık …’ün de bulunduğu kişilerin birlikte çekilmiş fotoğraflarına yer verildiği,
Sanık …’un 30.12.2014 tarihinde “@tuğrulbey34” isimli hesabından “Çok ciddi askeri darbe kokusu var havada” şeklinde paylaşımda bulunduğu,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/37666 sayılı evrakına binaen haklarında terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden olduklarından bahisle adli işlem yapılıp 06.06.2016 tarihli iddianameyle kamu davası açılan ve soruşturma kapsamında kullandıkları GSM hatlarının 26.07.2006 ile 16.12.2015 tarihleri arasındaki HTS kayıtları celp edilen terör örgütünün üst düzey yönetici mensuplarından … Aymaz (İstişare ve Tayin Heyeti Üyesi- Amerika ve Avrupa İmamı) ile sanık … ’ün iletişim-irtibat kaydının bulunduğu,
07.03.2016 tarihinde terör örgütünün yayın organı olan “samanyoluhaber.com” isimli web sitesinde sanık … ün “Bir şey diyeceğim kızmayın” başlıklı yazısında örgüte yönelik soruşturmalara atıf yaparak kamuoyunda 17/25 Aralık olayı olarak bilinen terör örgütünün faaliyetlerinden sözde yolsuzluk soruşturmasını sahiplendiği, yine yapılan muhtelif soruşturmalar kapsamında kayyım ataması yapılan örgüte ait şirketlere ve yayın organlarına devletin el koyarak gasp ettiğini belirttiği,
Darbe girişimi esnasında toplum nazarında algı oluşturmaya yönelik “Youtube” isimli sosyal paylaşım sitesindeki STV medya isimli sayfada “Özgürlük zamanı 15 Temmuz 2016 Canlı yayın” başlığında herkese açık olarak 04 saat 08 dakika 29 saniye süren videoda aşağıdaki şekildeki konuşmaların sanık … …tarafından yapıldığı, darbe girişiminin gidişatı konusunda gelen haberleri paylaştıktan sonra geçen diyalogların ise;
“…EFE: Enteresan yani birincisi bunu yapanlar asker mi gerçekten bunları bilmiyoruz. İkincisi bunun yaparken dediğim gibi bir grup asker kendi aralarında “hadi böyle bir şey yapalım” deyip girişimde mi bulundu? Yoksa farklı bir organizasyon mu var bunu bilmiyoruz. Sizin ilk bunu duyduğunuzda aklınızda beliren düşünceler ne oldu?
…: Şimdi …bey, uzun zamandır yani son bir buçuk iki yıldır Türkiye’de bir askeri darbe beklentisi dillendiriliyor. Yani bunu, bunu hükümet kanadı da dillendiriyor. Yani hükümetten değil ama Ak Partili bir takım işte yazarlar, çizerler, konuşanlar televizyonlarda filan, zaman zaman bunu söylüyor ve bu yüzden de ön alıcı bir şeyler yapıyorlar. Bu hemen hemen işte sol kesimden de dillendiriliyor. PERİNÇEK’in bu konuda imalı bir takım sözleri var. Ve açıkçası ben 1980 öncesini yaşamış bir insanım. 80 öncesini düşündüğümüzde yani 12 Eylül öncesini düşündüğümüzde; şimdi tabi görüyorsunuz onu, o zaman görmüyordum, sanki 12 Eylül öncesi bir zemin hazırlanmış gibi bir durum söz konusuydu. Nitekim 12 Eylül yani 13 Eylül sabahı 12 Eylül sabahı diyeyim daha doğrusu, terör merör bitti. Yani Türkiye’de de uzun zamandır hakikaten çok enteresan şeyler oluyor yani Devletin yapısmda çok büyük oynamalar söz konusu oldu. Anayasayla ilgili, anayasal düzenle ilgili, işte Başkanlık sistemi fiili olarak yapılmaya başlandı filan, bütün bunlar gerçekten eleştirilen şeyler. Ama tabi gönül ister ki, Türkiye’de bunlarla sivil siyaset içerisinde mücadele edilebilinsin. Yani herhangi bir dış müdahale ne askerden ne de başka bir yerden gelmesin. Fakat maalesef bizim ülkemizin bir anlamda kaderi, yani “21.Yüzyılda darbe mi olur canım” gibi mesela konuşuluyor, fikir jimnastiği yapıyoruz, konuşuyoruz insanlarla, “olur mu öyle şey işte, hangi devirde yaşıyoruz”, yani bakın şu yaşadığımız devrin bundan 50-60 sene öncesinden pek bir farklı yok aslında. Ne farkı var bana söyleyin. Yani elimizde cep telefonu var diye ne değişti Türkiye’nin siyasetinde, Türkiye’nin geleneklerinde, Türkiye’nin dinamiklerinde değişen hiç bir şey olmuyor. Aynı taraflar söz konusu, aynı roller oynanıyor, hiç bir şey değişmedi. Dolayısıyla her dönemde bunlar olabilir. İnşallah yani bu haberlerin aslı astarı yoktur, ya da bir takım belki, ne bileyim…
……..
Annem yaşlı ama sağlıklı, annemin ölüm haberini almış gibiyim. Açık konuşuyorum. Yani Türkiye’nin bu duruma gelmiş olmasmı, inanamıyorum. Şu haberleri görüyorum, ben de görüyorum, şuan gözümle…
………
Ama çok açık konuşuyorum, yani kabul edemiyorum, yediremiyorum, sindiremiyorum. Bu duruma gelmiş olmamızı hakikaten kabul edemiyorum. Çok zorladılar her şeyi yani bu kadar oynanmamalıydı. Bunu görmek, yani askerleri oralarda görmek falan benim çok içimi acıtıyor açıkçası, yani hiç iyi değilim. Dediğim gibi, annem ölmüş haberini almış gibiyim, daha nasıl ifade edeyim bilmiyorum.
……….
…: Gerçekten çok ilginç, çok garip şeyler. Şimdi daha önceki darbelerle şöyle bir kıyas insan yapıyor, yani bu darbe midir? değil midir? Bi darbe girişimi midir? Bi göz korkutma, bi muhtıra mıdır? Bunların hiç biri hakkında şuanda bir yorum yapamıyorum. Ama şöyle bir şey geliyor aklıma.
ÖNCEDEN ASKER HURRA GİDER, İŞTE MECLİSE GİRER, İŞTE ORAYI KAPATIR, İŞTE CUMHURBAŞKANLIĞINA, BAŞBAKANLIĞA GİDER, ONLARI ALIR, YANİ POLİS DE, O ZAMAN POLİS TEŞKİLATI BUGÜNKÜ GİBİ DEĞİL, POLİSİN İÇERİSİNDE BUGÜNKÜ GİBİ BİR YAPILANMA YOK, DOLAYISIYLA HER ŞEYE HAKİM OLABİLİRDİ. BUGÜN ALLAH KORUSUN YANİ BÖYLE BİR KARŞILIKLI ÇATIŞMA GİBİ BİR DURUM SÖZ KONUSU OLABİLİR Mİ?
…: Hayır, hayır…Yok olmaz yani Polis Teşkilatı genel olarak otoritenin, kimse yani, o anki otorite kimse, onun şeyiyle çalışır. Yani…
… Peki şuan ki otorite Cumhurbaşkanı olarak görürlerse otoriteyi Cumhurbaşkanı da karşı koyun diye bir şey söylerse…
…: Ya onları göreceğiz olacak mı? Olmayacak mı? Yani onu bilmiyorum, şimdi bir şey söyleyemem. Ben öyle bir şey söyleyeceklerini de sanmıyorum. YANİ BU İŞLER ZOR GİBİ AMA GÖRÜNDÜĞÜ KADAR DA ZOR DEĞİLMİŞ. İŞTE BAKIN 2 TANK ÇIKTI…
: BUNLAR, ÇANKAYA BURASI. Sosyal medyadan gelen görüntüler yani normal farklı yerlerde çekilen fotoğraflar değil. Neler olup, neler bittiği konusunda inanın çok bir şey bilmiyoruz. Arkadaşların eğer şuanda Türkiye’den farklı yerlere Ankara’ya, şuraya buraya ulaşabilirlerse, ilerleyen dakikalarda bilgi vericez. Sizin de tabi böyle bir anda şeyi toparlayamadan, ne olup ne bittiğini toparlayamadan çok, içinde bulunduğunuz durumu da çok güzel özetlediniz düşüncelerinizi. Bu, peki gelecek olarak ciddi bir vahim neticeyle sonuçlana bilinir mi?
…: Yani bilmiyorum ki, yani şimdi şu var; asker, asker serttir. Yani askerdir. Askeri tedbirlerin kendine has bir duruşu vardır. Bakın Güneydoğuda yıllardır işte polis mücadele ediyor, iş iyice sarpa sannca asker girmek durumunda kaldı, girdikten sonra gördünüz ne olduğunu………….
Yani asker, asker., asker öyle girer. Asker böyle yapar yani başka bir şey yapmaz, o onu bilir, savaşmayı bilir yani… Dolayısıyla da, şimdi tabi şu, ben hep şöyle görüyorum; son on onbeş senedir tanıdığım askerlerin hemen hemen hepsi yani çeşitli seminerlerde çeşitli organizasyonlarda karşılaşıyoruz, ben hep böyle çok okumuş yazmış, gerçekten çok ilerici aydm subaylar görüyorum. Ve bu da beni çok sevindiriyor açıkçası, ben yani şöyle söyleyebiliriz. Türkiye’deki en nitelikli kesit asker aslında. Dolayısıyla yani askerden böyle bi tepki beklenmiyordu. Bunlar, fakat tabi şunu da söyleyim bakın, ben hayatım 50 yaşındayım çok yaşlı değilim çok da genç sayılmam, hayatımda hiçbir zaman ki bu ülkenin çok kötü durumlarına şahit oldum hiçbir zaman bu kadar çok ülkem adına üzülmedim, yani hiçbir zaman bu kadar ülkenin felakete yuvarlandığını görmedim, yani HUKUKTUR, ADALETTİR, EFENDİM SOSYAL ADALETTİR, İŞTE YOLSUZLUKLARDIR falan, bu kadar böyle zivanadan çıktığını bu memleketin hiç görmedim ben yani. Ben ilk defa bu sene üzüntümden, devlete üzüntümden, memleketime üzüntümden, yurduma üzüntümden uykusuz geceler geçirdim. Ağladığım, hakikaten o mübarek gecelerde filan sabahlara kadar dua ettim. Sırf memleketimizi iyi olsun yani, iyi günler görelim felan diye. Hiç bu kadar memleketim adma endişelenmedim. Bu sene yani hiçbir şey bakın ben 14 yaşmda devletin kucağına gelmiş bir insanım. 14 yaşımda üniforma giydim ve devletin çocuğum. Devlet oysa benim bir anlamda babam, hani diyoruz devletçi mevletçi olmayalım biraz daha işte demokrat olalım felan, o ayn bir şey. Ama benim devlete her zaman vefa ve şey borcum var, yani minnet borcum var. O yüzden de ben devletimin hiçbir zaman karşısmda olamam ve devlete yapılan bütün bunlar, yani DEVLETİN O YOLSUZLUKLAR İŞTE İSRAF, TALAN…. bütün bunları gördüğüm vakit yani kendi evime yapılmış gibi hissederek çok üzüldüm ve bu yüzden de hastanede yattım 4-5 gün emin olun. Dolayısıyla yani çok sıkıntılı günlere getirdi devleti, yani iyi yönetilmiyoruz. Bu bi kere doğ.. şey gerçek. Ama bunun ilacı darbe mi, bunun ilacı askeri çözüm mü hayır değil tabiî ki yani, keşke bunu becerebilsek de siyasi seçimlerle, demokratik yollardan, bu işi bu hallere gelmeseydi. Ben dediğim gibi çok üzgünüm, çok üzgünüm yani.
…EFE: Bunların az önce konuştuğumuz konuyla mesela bir terör hadisesini önlem almak gibi bir konuyla ilgili olabileceğini düşünüyor musunuz? Böyle bir şey geliyor mu aklınıza?
…: Bey, bakın siz de tvvittera, sosyal medyaya ve basma çok yakm bir insansınız. Gözümüzün önünde her şey oluyor ya niye bu böyle oluyor diyoruz, kestirip atıyorlar. Hiç bir şeyin bir cevabı halka verilmiyor. SAYIŞTAY ÇALIŞMIYOR. YARGI TAMAMEN ..(ANLAŞILMADI) HER TÜRLÜ KURUM TEK BİR KİŞİYE BAĞLANMIŞ. Yani bakm o kadar feci şeyler oluyor ki bugün, ak dediklerine yarm kara diyorlar ve bunu gözümüzün içine baka baka yapıyorlar. Devlet bu kadar ciddiyetsiz olmamalı. Devletin adamları, devlet adamları bu kadar ciddiyetsiz olmamalı.
………..
ARTIK TAM BİR OLİGARŞİ OLDU BU TÜRKİYE, yani bunların kabul edilir bir tarafı yok. biz bunlar için itiraz ediyoruz, biz bunlar için mücadele vermeye çalışıyoruz, yazıyoruz çiziyoruz başımıza bir şey geleceğini göze ala ala yapıyoruz üstelik bütün bunları mecbur falan da değiliz, niye yapıyoruz işte ciğerimiz yandığı için, memleketimize konduramadığımız için, nasıl oldu ya bu, nasıl oldu YANİ BİR DARBE OLDU, BİR SİVİL DARBE OLDU ASLINDA. TÜRKİYE’DE ASKERİ DARBEYİ ELEŞTİRİYORUZ FALAN, DARBECİLERİ ELEŞTİRİYORUZ ÇOKTA HAKLI OLARAK AMA YAHU SİVİL DARBE OLDU TÜRKİYEDE SİSTEM DEĞİŞTİ, HER ŞEY RAFA KALKTI. YANİ SADECE İŞTE CEMAAT HAREKETİ ALAKALI DEĞİL AMA HER KONUDA KEYFİLİK VAR. Yani adam işte şirketlere çökebiliyor, okullara çökebiliyor. Efendim bankalara çökebiliyor yani canının isteğini hapis ediyor, canının isteğini salıveriyor. Ya gözünü seveyim bir tane işid’li var mı şeyde kalan hapishanede yatan. Öbür tarafta siz köşe yazısı yazdı diye insanları (ANLAŞILMADI) hapishanede tuttunuz. Yani benim devrem Tufan ERGÜDER bir yıl yattı nerdeyse, dokuz ay on gün yattı. Tam Dokuz ay On gün ve hiçbir suçu yok hiçbir delil bile yok hakkında Dokuz ay On gün yattı, sonra çıkartılar mecburen daha fazla tutamadılar. Aynı şey işte Hidayet bey için geçerli ey yani biçok buna benzer örnekler var yaşlı yaşlı insanları, hamile kadmları filan yani bunlara kıyıyorsunuz, kadmlarm ellerine kelepçeler takıyorsunuz götürüyorsunuz çoluklarm çocukların önünde sanki bir caniymiş gibi, bir hırsızmış gibi, bir ne bileyim katilmiş gibi. TEK SUÇU İŞTE Bİ TAKIM HAYIR İŞLERİNDE BULUNDU FİLAN BU İŞTE CEMAATLE İLİŞKİLİ FİLAN DİYE BU İNSANI GÖTÜRÜYORSUNUZ, tamam götürün ama neyle yargılıyorsunuz, hangi suçu işlemiş. Bakm hukukta bir kanım şey vardır kural vardır Kanunsuz suç olmaz ya Ceza Kanununda yazmıyorsa böyle bir şey yapamazsmız YA KANUN UYDURDULAR, SUÇ UYDURDULAR. Yani hapishaneler şey mahkemeler tam bir tiyatro sahnesine dönüştü, yeni yeni hapishane şeyler mahkemeler kurdular sırf bu iş için. (ANLAŞILMADI) bir hakimin kararı ile insanların hayatları yıkıldı bunu yapamazsmız. Ne delil dinliyorlar ne akıl, ne izan ne mantık, hiçbişey bütün bunlar herkes görüyor, bunları herkes görüyor, sadece biz görmüyoruz bunları herkes görüyor. Ama bi kısmı işine gelmediği için konuşmuyor, bi kısmı bana olmaz zaten o size olur diye düşünüyor, bi kısmı aman yaparsam başıma iş gelir benim ticaretim var şunum var bunum var, mesleğim var kariyerim var diyor. Çünkü bunlar korkulacak hale geldiler, yav niye korkarsınız demi insan Cumhurbaşkanından korkar mı? İnsan Başbakanından, bakanından, milletvekilinden korkar mı? Tam tersine elinizi cebine sokup onlardan hesap sorabilmelisiniz. (ANLAŞILMADI) diye bişey var demi hesap verebilirlik, hesap sorabiliyor musunuz? Kim kime hesap sorabiliyor, hiç kimse hesap soramıyor tam tersine ya mağdur insanlar, mazlum insanlar şimdi bu nereye kadar gidecek. Bu sürdürülebilir değil. BU SİSTEM SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL. O YÜZDENDE İŞTE BÖYLE ŞEYLER ÖYLE HERKES BEKLİYORDU YANİ BU SÜRPRİZ OLMADI DİYEMEM fakat kesinlikle olmayacağını da düşünmüyordum, bugünde yarında böyle şeyler olabilir diyordum ama yemi şunu da gördük çok daha çetin hadiseler oldu Türkiye’de o zamanlarda da ordu durması gereken yerde durdu, siyasete yol verdi siyasesetin çözmesini istedi. O yüzdende ben bu konuda aslmda daha şeydim rahattım yani öyle bişey beklemiyodum ama tabi çok dedikodusunu duyuyoruz. Her kesimde var böyle şeyler hatta bundan aşağı yukarı bir yıl önce benzer bir takım şeyler ayyuka çıkmıştı, ya işte Genel Kurmayın bilmem kaçıncı katmda işte koridorlar kapatılmış kimseyi almıyorlar orda hazırlıklar yapılıyor filan diye sağda solda konuşuyordu insanlar ve sonra anlaşıldı ki özellikle Ak Parti kaynaklarının ortaya sürdüğü biraz ön almak anlamında dedikodular olduğunu gördük. HER NEYSE YANİ TÜRKİYE HAKİKATEN YÖNETİLEMEZ HALE GELDİ AMA BUNUN TABİKİ YOLU…. keşke demokrasiyi becerebilseydik, biz demokrasiyi beceremeyen medeniyeti daha kavrayamayan bir millet olduk maalesef.
…EFE: Neredeyse iki kişiden biri terör örgütüne sempatizan veya destekçi Türkiye’de terör örgütü dediğimiz İŞİD ‘e yani
…: Şimdi kolay kolay bu insanlar böyle bir örgüte, böyle kanlı bir örgüte sempati duymaz …bey demek ki onlar (ANLAŞILMADI) biliyorsunuz gene biyere bakıyo o nasıl duyuruyorsa herkes öyle duyuyor. Yani burdada demek ki bu sempatinin kaynağı böyle bişey. Bu adamlar senin ülkende bomba patlatıyor, senin kardeşini öldürüyor, senin komşunu öldürüyor, senin vatandaşını öldürüyor, sen böyle bir örgüte nasıl sempatiyle bakarsm, yani bunu hangi akıl, hangi vicdan, hangi siyasi görüş destekler kabul eder ben anlayamıyorum. Ben gerçekten şu son zamanlarda bütün mantığımı, bildiklerimi ya her şey ya hiçbir referans noktam kalmadı ardık birtakım şeyleri çözmek için yani Türkiye’yi yargılamak için, Türkiye’de olan biteni çözmek için ne ilmi nede işte tecrübeye dayanan bir referans noktamız kalmadı ve her gün şaşırıyoruz hallahalla buda oldu diyoruz yani ve buda oluyor ama hiçbişey artık bizi şaşırtmıyor. …bey her gün şehit veriyoruz, ne kadar alıştır artık haberde geçmiyor bile biliyor musun? gazetelerde ön sayfalarda bile yer almıyor. Beş kişi, üş kişi, dört kişi şehit oluyor. Hemen hemen her gün saldırı oluyor güvenlik güçlerine haber maber olmuyor ya bu insanlar bizim için savaşıyorlar bu insanlar bizim için canlarını veriyolar hiç mi saygımız yok kalmadı yani biz bu kadar gerçekten artık değerlerini yitirmiş bir toplum olduk sözcükte anomi diyorlar buna yani artık bozulmuş şeyini kaybetmiş özelliklerini kaybetmiş bir toplum ve daha acısı ne biliyor musunuz yani bunu onarmak öyle kısa bir dönemde mümkün değil yani bu yıkımı tekrar onarmak bir yere getirmek o kadar kolay değil yıkmak çok kolay ama yapmak çok zor.
…EFE: En zor kazanılan şey veya kazanılacak şey herhalde insanların birbirlerine olan güvenleri başta idarecilere ve en yakınlarına olan güvenleri herkeste bu sarsıldı yani bir inanç sarsılması oldu herhalde türkiyede insanlarda………….
Hocam şimdi az önce bir şey söylediniz yani her yol mubah meselesi özellikle terör örgütleri de aynı şeyi söylüyorlar mesela karşısındakini düşmanlaştırdığı zaman karşısındakini özellikle IŞİD kafir olarak ilan ettiği zaman onu ortadan kaldırmak veya ondaki varlıkları ele geçirmek için her yolun mubah olduğunu söylüyorlar diğer taraftan işte hem sosyal medyaya hem çıkan şeylere baktığınızda siyasi zihniyette bazı insanların da kendi siyasi iktidarlarını orada muhafaza etme adına her yolun mubah olduğunu iddia edenler var e böyle bir benzerlik olmuyor mu bu arada.
…: Evet şuanda tutuklu bir emniyet müdür kardeşimizin dayısı a pardon amcası, amcası ya da dayısı tam hatırlamıyorum babasından borç para almışmış o hadiseler başlarma geldiğinde parayı malı caizdir şey diyor yani onu ganimet olarak görüyor borcunu geri vermiyor iyide bir para 150 bin lira gibi fc^r paraymış yani bir kısmını ödemişmiş ama ciddi de bir kısmı duruyormuş ödemiyormuş çünkü onun adına o kredi çekmiş işte parayı da bizim arkadaşımızın babası ödüyor anneside arkadaşm anneside ağır hasta yatakta adamcağız (ses hatası) … eşi ile uğraşıyor bi taraftan oğlu hapiste ona üzülüyor bi taraftan kendi akrabaları onlara böyle bir muamelede bulunuyor PARALELİN MALI GANİMETTİR LAFI BU NASIL BİR ŞEY YA yani şimdi bir takım insanlar işsiz bir etiketle etiketliceksiniz ondan sonra da toplumun (ses hatası) …BUNLARIN MALI MÜLKÜ BİZİM İÇİN GANİMETTİR HELALDİR DİYEREK DE GASP EDECEKSİNİZ bu kabul edilebilecek bir şey değil bu yani bırakm hukuk devletini mukuk devletini falan yani bu kabile devletlerinde bile kabul edilebilecek bişey değildir yani böyle şey olur mu ve yani hiç kimse bu konuda hiç bişey yapmıyor savunabilecek hiçbir yer yok yani gidip şikayet edebileceğiniz hiçbir yer yok kimse sizi dinlemiyor İŞTE AKIN İPEK BEYİN BAŞINA GELENLERİ GÖRÜYORSUNUZ hiçbir yani tamamen hukuksuz bir şekilde dilediklerini yapıyorlar her hafta sonu onun otelinde tatil keyfi yapıyorlar alem yapıyorlar beş kuruş para vermeden gasp etmişler.
…EFE: Kardeşini tutukladılar ki seni tutuklayamadık kardeşini tutukluyoruz diye.
…: Yani yani işte bütün bunları görünce nasıl olacakta bu düzelecek diyorsunuz kim düzeltecek …Bey bana bir şey söyleyin bütün bu bozulan her şey devletin çivisi çıkmış laçka olmuş artık kim düzeltecek muhalefet mi düzeltecek muhalefet partisi mi var Allah’mızı severseniz Hdp Pkk nın vesayeti altında Mhp Ak Partinin vesayeti altında Ak Parti Cumhurbaşkanının vesayeti altında başbakanı değiştiriyor adam ondan sonra halkın seçtiği başbakanı değiştirdiler ve öyle bir değiştirdiler ki resmen al aşağa ettiler belkide bu müdahalenin (anlaşılmayan kelime) tamda ben izleyemedim bu müdahalenin de asıl sebeplerinden bir taneside bu olabilir yani başbakanı bu şekilde resmen darbe yaptılar değiştirdiler ondan sonra biz hiçbir şey olmamış gibi seyretik bütün bunları yani kim ne yapacak ki bu ortada bir kurum kalmadı ki türkiyeye sahip çıkacak yav napıyorsunuz siz diyecek anayasa mahkemesinden tutun işte şeye kadar yargıtayma kadar bilmem nesine kadar herkes biat etmiş durumda kim durun diyecek yani muhalefet paramparça olmuş ondan sonra devletin bütün kurumlan vesayet altına girmiş yani nasıl olacak bu iş.
…EFE: Hocam son olarak aklıma gelen bir şey kaldı bu konuyla alakalı onun o konuda sizin fikrinizi alıp sizi de çok yorduk şimdi bu İstanbulda ki hadiseler Ankarada sayın Mahmut TANAL’ın attığı tivitler dediğimiz gibi ne olup bittiğini bilmiyoruz ama aklıma şu geliyor İŞTE GEÇTİĞİMİZ HAFTA BİLİYORSUNUZ İZMİR DE BİR DAVA BAŞLATILDI ASKERİYEDE BİR OPERASYON YAPILACAĞI SÖYLENTİLERİ VAR YAŞ ÖNCESİ BUNDAN RAHATSIZLIK DUYULDUĞUNA İLİŞKİN SÖYLENTİLER DOLAŞIYOR bununla alakalı bir gelişme olma ihtimali var mı bir göz dağı olma ihitmali var mı bunların hepsini düşünebilmek mümkün mü siz ne dersiniz.
…: Kesinlikle var bakın askere gelene kadar bir takım şeyler oldu yani ÇARŞAMBANIN PERŞEMBENİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİDİR polisler… (ses bozukluğu) kendilerinin yaptığı yolsuzlukları işte hukuksuzlukların önü tamamen kesildi artık bugün yani 17 aralık operasyonunu duydunuz mu.
…EFE: Evet kapatıldı tamamen.
…: HERHANGİ BİR POLİS YAPAMAZ ŞİMDİ PARALEL MARALEL BİLMEM NE FALAN ŞEYİYLE FULYASIYLA EMNİYETİ TAMAMEN TASVİYE ETTİLER VE ÖYLE İNSANLARI GETİRDİLER Kİ YANİ KAYBEDECEĞİ HİÇBİR ŞEYİ OLMAYAN TAMAMEN BÖYLE BİAT ETMİŞ İNSANLARI GETİRDİLER VE KENDİ FİKİRLERİ İLE DE ALAKASI YOK BU İNSANLARIN AYNI ŞEYİ YARGIDA YAPTILAR YANİ PARALEL DİYE İNSANLARI ETİKETLEYEREK BİRÇOK KENDİ SÖZÜNÜ GEÇİRTEMEYECEK HERKESİ DAĞITTILAR. ASKER AKILLI AYNI ŞEYİ ASKERE AYNI OPERASYONU ASKERE ÇEKMEYE KALKTIKLARI VAKİTTE BUNA İZİN VERMEDİLER ANLAŞILAN yani bunun çok önemli yeri var diye düşünüyorum ben çünkü yani affedersiniz yani (ses bozukluğu) .. .bilmem neler Ak partililer falan sosyal medyadan bir takım gazeteciler yani gazetecide demeye dilim varmıyor bu insanlara ama adı öyle işte gazetelerden televizyonlardan askere şey veriyor talimat veriyor yani bir takım adamlar giderken işte cumhurbaşkanının uçağma askeri törenini içinden geçiyor işte şeyi selamlıyor askere merhaba diyor filan böyle ya bunlar şakası olmaz böyle şeylerin bunların şakası olmaz bu işler çok ciddi işlerdir yani kalkıp bir tane ne idüğü belirsiz bir adam eline bir kalem almış gazeteciyim diye geçiniyor hiçbir mesleki kariyeri yok devleti yönetmeye kalkıyor devleti ahkam kesiyor onu tutuklayın bunu asm şunu kesin şunu bilmem napın falan filan diyor ve hiç kimse sen kimsin kardeşim napıyorsun diyemiyor böyle şey olur mu askerede şey veriyor ayar veriyor bakanlara da ayar veriyor herekse ayar veriyor insanlara yani neye dayanıyorsun kime dayanıyorsun sen kimsin bakm Davutoğlu indirilmeden önce bir pelikan bildirisi diye bir şey çıktı dimi bunu bir takım işte gazeteciler filan da destek oldular yani harala gürele gitti böyle şey olur mu nerde yani burası nasıl bir devlet oldu ondan sonrada diyorsunuz ki işte bizi dış güçler bizi istemiyor işte yav kardeşim siz kendi ayağmıza devamlı kurşun sıkıyorsunuz yani gezi olaylarından beri Türkiye’nin şaftı kaydı Türkiye’nin bütün düzeni bozuldu yani toplumsal barışı sağlayabileceğimiz birçok pas verilmiş olmasma rağmen devlete hükümete bunların hiç birisi kullanılmadı tam tersine kaosa oynandı hep böyle çatışmaya oynandı hep gerilime oynandı geril geril geril bir yere kadar yani Türkiye’yi ne kadar gerebilirsiniz her toplumun her devletin bir takım şeyleri var (ses bozukluğu)… geriye bir şey kalmaz yani devlet diyince aklınıza ne geliyor adalet geliyor dimi eğitim geliyor yönetim geliyor sağlık geliyor işte finansal politikalar geliyor dış politikalar geliyor bitanesi var mı bunların düzgün olan hiç birisi yok hepsi paramparça edildi yani dünyada eşi benzeri olmayan şeyler bütün ekonomik veriler kötü olmasma rağmen ekonomi iyi gidiyor nasıl oluyor bu bütün ekonomistler şaşkın bütün ekonomi kitapları yeniden yazılıyor yani böyle bir şey olmaz diyorlar hep manpilasyon HEP MANİPİLASYON HEP SAHTEKARLIK HEP YOLSUZLUK YANİ BU DOLAYISIYLA DA YANİ BU İŞİN SONU MAALESEF BURAYA KADAR VARDI Allah sonumuzu hayretsin ne diyelim.
…EFE: Hocam bir saniye genelkurmayın bir açıklaması varmış arkadaşlarım söylüyor açıklama seslimi açıklama arkadaşlar … (son dakika açıklaması girer)… Hocam e birincisi TSK’nın resmi sitesinden böyle bir açıklama yapıldığı bütünüyle ülke yönetimine el konulmuştur diye bir bilgi var İkincisi kapsam çok geniş olmamakla beraber belli noktalarda askerin durduğu dolaştığı işte uçakların geçtiği bilgisi var üçüncüsü başbakanm TSK da bir yapının TSK yı ele geçirmeye çalıştığına yönelik iddiası ve bunun bir kalkışma olduğunu söylemesi var hangisine şey yapıcaz hangisine yakın olucaz hadiseyi nasıl yorumlayacağız.
…: Şimdi bir belirsizlik durumu var git gide de netleşiyor biraz evvel biraz fotoğraflar gördüm ben tvvitter da İstanbul çevik kuvvetin önünde tanklar var genelkurmayda oldukça hareketli orda da bayağa bir takım şeyler var dolayısıyla demek git gide ciddiyet kazanmaya başladı böyle küçük bir gurubun kalkışmasından ziyade daha genel bir durum gibi görünüyor bence keşke öyle olsa küçük bir gurup olsa ama değil gibi tabiatıyla TABİ HÜKÜMET KOLAY TESLİM OLMAK İSTEMEYECEKTİR YANİ BU BİRAZ PSİKOLOJİK HAREKAT TARAFI DA VAR BU İŞİN YANİ HALKI YANINA ALMAYI İSTEYEBİLECEK İSTEYEBİLİR BÖYLE BİR DURUMA DA ZANNEDİYORUM BİR ÖN HAZIRLIKLARI DA VARDIR YANİ BEKLEMİYOR OLDUKLARINI SANMIYORUM DOLAYISIYLA ŞUANDA HERKES YAPMASI GEREKENLERİ YAPIYOR BİZ SESSİZCE BEKLEYELİM BAKALIM NE OLACAK GÖRELİM DİYORUM YANİ ŞUANDA SÖYLENECEK HERŞEY ASLINA BAKARSANIZ BİRAZ ERKEN OLACAK.
…EFE: Peki gerçekten başbakanm söylediği gibi küçük bir gurubun kalkışması olarak değerlendirilebilecek gözlemleriniz var mı.
…: Hayır yani ben hiçbir küçük gurubun tsk da uçakları kaldıracağını tankları işte İstanbul gibi önemli bir şehirde kilit noktalara koyacağını ki az önce yine okuduğum bir şeydi trt nin de yaymı durdurduğunu söylediler dolayısıyla TRT ye de büyük bir ihtimalle yani gidenler olmuş demek ki belki oradan bir açıklama yapacaklardır nitekim internet sitelerinden bir açıklama yapmışlar dolayısıyla ÖYLE KÜÇÜK BİR GURUBUN İŞİ GİBİ DEĞİL YANİ AMA TABİ HÜKÜMET TESLİM OLMAMAK ADINA KAMAOYUNUDA BU ANLAMDA YÖNLENDİRMEK İSTEYECEKTİR BU BİRAZ PSİKOLOJİK HARP GİBİ FAKAT BÖYLE ŞAKA YANİ BAKIN TÜRKİYEDE ESKİDEN OLMUŞ TABİ O BİLİYORSUNUZ 1962 İHTİLALİNDEN SONRA BİRKAÇ TANE BÖYLE KÜÇÜK GURUPLARIN ORDUDA YÖNETİMİ ELE GEÇİRME ÇABALARI OLDU AMA BUGÜN ÖYLE BİR APTALLIĞI YAPABİLECEK HİÇBİR KÜÇÜK GURUP…
…EFE: Hocam şimdi o açıklamayı verelim tekrar size dönelim… (Son dakika açıklamasına girer) … e hocam duyabiliyor mu sunuz böyle kusura bakmayın ara son dakika şeylerde bölmek durumunda kalıyorum şimdi açıklamayı tekrar verdik silahlı kuvvetleri adına türk silahlı kuvvetlerinin resmi internet sitesinden yapılan bir açıklama şerhle verdi diğer haber kanalları da aynı şeyi söylediler bir gurubun tsk yı ele geçirmiş olma ihtimalini de göz önünde bulundurarak tarzmda bir yorumları vay’byrincisi az önce siz söylediniz öyle küçük bir gurubun böyle bir eylem bu kadar kapsamlı tankları kaldıracak uçakları uçuracak şeklinde bir eylem yapabileceğini tahmin etmiyorum dediniz diğer taraftan daha önce başarısız darbe girişimleri var böyle bir ihtimal söz konusu mu orada yarım kalmıştı.
…: Yok yani o bu işe soyunan kimlerse yani ben bir gurup olduğundan ziyade kurumsal bir hareket olduğunu görüyorum birkaç videoda paylaşılmış cumhuriyet gazetesinin twitlerine bakarsanız orada görürsünüz sokakta vatandaşlar çekmişler askerler evinize gidin darbe oldu bu tatbikat değil diyorlar insanlara yani demek ki bütün birimlere şey gitmiş emir gitmiş fakat tabi açıklamadan ben şöyle bir şey anlıyorum genelkurmayın açıklamasından biz ülke yönetimine el koyduk ama uluslara arası bütün anlaşmalara sadığız devam edecektir bu şöye bir ifade içeriyor biz bir anlamda uluslara arası kabulü de aldık herhangi bir şeyimiz yok bütün ülkelerle dost ülkelerle dostluğumuz devam edecektir manasında işin diğer bir tarafı da yani yönetime el konulmuş olması geçici bir süre yani demokrasiye dönmek adına yapılan bir şey gibi lanse edilecektir büyük bir ihtimalle yani kalıcı bir askeri rejim olacağını düşünmüyorum bu biraz böyle (anlaşılmayan kelime) sıkıştırma harekatı gibi birşey olacak gibi görünüyor ama tabi bilemiyoruz tamamen bunlar benim kendi düşüncelerim…
Sunucu …EFE: Ankara emniyetinden bir açıklama gelmiş.
…: Kimlerin yaptığı çok önemli değil önemli olan hukuka saygılı olması insan haklarına saygılı olunması yani… biraz bağlantı kesiliyor ama. (Şükrü Tuğrul ile bağlantı kopar)” şeklinde …Efe ile … arasında tam darbe girişimi esnasında konuşma cereyan ettiği ortadadır. Konuşmada …’ün sarf ettiği bütün sözlerle birlikte aşağı alınan kısımlar dikkate alındığında;
YANİ BU İŞLER ZOR GİBİ AMA GÖRÜNDÜĞÜ KADAR DA ZOR DEĞİLMİŞ. İŞTE BAKIN 2 TANK ÇIKTI…
yani şimdi şu var; asker, asker serttir. Yani askerdir. Askeri tedbirlerin kendine has bir duruşu vardır. Bakın Güneydoğuda yıllardır işte polis mücadele ediyor, iş iyice sarpa sannca asker girmek durumunda kaldı, girdikten sonra gördünüz ne olduğunu.
HER NEYSE YANİ TÜRKİYE HAKİKATEN YÖNETİLEMEZ HALE GELDİ AMA BUNUN TABİKİ YOLU…. keşke demokrasiyi becerebilseydik, biz demokrasiyi beceremeyen medeniyeti daha kavrayamayan bir millet olduk maalesef.
HEP MANİPİLASYON HEP SAHTEKARLIK HEP YOLSUZLUK YANİ BU DOLAYISIYLA DA YANİ BU İŞİN SONU MAALESEF BURAYA KADAR VARDI
böyle küçük bir gurubun kalkışmasından ziyade daha genel bir durum gibi görünüyor bence keşke öyle olsa küçük bir gurup olsa ama değil gibi tabiatıyla
Yok yani o bu işe soyunan kimlerse yani ben bir gurup olduğundan ziyade kurumsal bir hareket olduğunu görüyorum” şeklinde olduğu,
Örgüte müzahir yayın organı olan Zaman Gazetesi’nin künyesine göre sanık …’nın görsel yönetmen- grafik tasarım sorumlusu olarak görev yaptığı, sanığın terör örgütüyle iltisaklı olduğundan bahisle 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar verilen … Medya İş Sendikası üyesi olduğu,
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının 24.01.2017 tarihli ve 2252349-23042 sayılı yazısı ekinde gönderilen analiz çalışması raporuna göre; sanık …’nın 31.12.2013 ila 24.12.2014 tarihleri arasında örgütün finans kuruluşu olan Bank Asya hesabında 22363,97 TL’lik, eşi …’nın hesabında aynı tarihler arasında 1478,84 TL’lik artış olduğu,
Örgüte müzahir yayın organı olan Zaman Gazetesi’nin künyesine göre sanık … Şimsek’in marka pazarlama direktörü olarak görev yaptığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının 24.01.2017 tarihli ve 2252349-23042 sayılı yazısı ekinde gönderilen analiz çalışması raporuna göre; sanık …’in eşi Fatma Şimşek’in 31.12.2013 ila 24.12.2014 tarihleri arasında örgütün finans kuruluşu olan Bank Asya hesabında 45527,63 TL’lik artış olduğu, her iki çocuğunun aynı dönemde bankada hesap açtırdıkları,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/37666 sayılı evrakına binaen 26.07.2006 ile 16.12.2015 tarihleri arasındaki HTS kayıtları celp edilen terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden Hidayet Karaca (örgütün temel politikasına göre basın yayın üzerinden algı idaresi sorumlusu), … (Pasifik Ülkeleri ve Uzakdoğu İmamı- İstişare Heyeti Üyesi), … Aymaz (İstişare ve Tayin Heyeti Üyesi- Amerika ve Avrupa İmamı), … (İstişare Heyeti Üyesi- Medya Faaliyetleri Sorumlusu), Halit Esendir (Dergi Grubu Başkanı-Afganistan ve Pakistan İmamı- İstişare Heyeti Üyesi), … (Operasyon ekibi üyesi- Molla) ve Ahmet Kirmiç (Türkiye Mütevellisi Dershaneler Sorumlusu) ile sanık …’in iletişim- irtibat kaydının bulunduğu
Anlaşılmaktadır.
Özgürlük Zamanı isimli programın ilgili kısımları ve Zaman Gazetesi’nin Sükutun Çığlığı başlıklı reklam içeriği Genel Kurulumuzca izlenmiştir.
Tanık … soruşturma aşamasında kollukta ”…Ben 17/25 Aralık olayı yaşandığında işten ayrılmak istedim. Ancak bana istifa edersem tazminat ödemeyeceklerini söylediler. Ben de maddi açıdan zarar uğramamak için istifa edemedim. Bu dönemde Zaman Gazetesinin anlaşmalı olduğu Alameti Farika reklam ajansıda süreçten rahatsız olduğu belirtip anlaşmayı bitirdi. Benim şirketten ayrılma talebim nedeni ile reklam BRİF’lerinin bana bildirilmeden, benim haberim olmadan yapılmaya başlandığını düşünüyorum. Bu durumun nedenini ben …’e sorduğumda bana ‘Sen faturalar ile ilgilen işin bu tarafının bize bırak’ demişti. Bu dönemden sonra reklam BRİF’leri …, … ve birlikte çalıştığım … tarafından yapılmaya başlandı… 5 Ekim 2015 tarihi itibariyle ‘Sükutun Çığlığı’ başlığı altında birçok TV kanalında Zaman Gazetesi reklamı olarak yayınlanmaya başladı. Bahse konu reklam filminin BRİF’i … ve … tarafından verildi. … aracılığıyla da … isimli şahsın sahibi olduğu Vietnam Reklam Ajansına yaptırıldı. …’ın bu kısa reklam filmi kendi reklam ajansının adının kullanılmasını istemediğini ben …’ten duydum. Nitekim reklam yayınlanmaya başladıktan sonra bu kısa reklam filmi kim tarafından çekildi diye çevreden sorulduğunda Zaman Gazetesinin kendi iç bünyesinde hazırlandığı ve sunuma hazır hâle getirtilip yayınlandığı söylendi… Bu reklam filminin senaryosunun 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi olayı ile benzerlik gösterdiğini düşünmekteyim. İlk zamanlar anlam veremediğim kısa filmde kullanılan 4. Parttaki siren sesleri ile birlikte boş insansız şehir görüntüsü bana bir savaşı ve sıkı yönetimi çağrıştırmaktadır. Bu kısa reklam filmi yayınlandığı tarih 5 Ekim 2015 tir. Kısa filmin son partın da yeni doğan … bir bebek vardır. 5 Ekim 2015 tarihi ve 15 Temmuz 2016 tarihleri arasındaki zaman zarfı baz alındığında aradan geçen zaman süresinin 9 ay 10 gün olduğu ve bu reklam filmindeki yeni doğmuş bir bebeğin doğum sürecinin de 9 ay 10 gün olmasının bir tesadüf olmadığını…” şeklinde,
Tanık … soruşturma aşamasında kollukta; “ ‘Sükutun Çığlığı’ başlıklı 5 adet kısa filmin hazırlanma döneminde … Gazete binasına az gelmekteydi. Tibet Murad Sanlıman’ın ajansı tarafından hazırlanan reklam filminin son onayının verilmesi aşaması olan toplantının yapıldığını ben görmedim. … gazete binasına o dönemde çok az geldiğinden dolayı bu reklam filminin ajans tarafından …’e iletildiğini düşünüyorum. … bahse konu 20 şer saniyelik 5 adet kısa reklam filmlerini …’e ve bana gösterdi…” şeklinde,
Tanık … 04.08.2016 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde; “… kendisine sunulan alternatifler arasından seçim yaparken genellikle yanına …. Görsel Yönetmen …, Marka Müdürü … toplantıya katılırdı” şeklinde,
Beyanda bulunmuştur.
Sanık …’nın kollukta 02.08.2016 tarihinde; 1997 – 1999 yılları arasında Aksiyon Dergisi’nde görsel yönetmen olarak çalıştığını, sonrasında 3 yıl hem dil öğrenmek hem de para kazanmak amaçlı olarak ABD’nin Virginia eyaletinde kaldığını, 2003 yılında teklif alması üzerine Zaman Gazetesi’nde görsel yönetmen olarak çalışmaya başladığını, gazeteci olarak … …’in internet sitesinde yapmış olduğu konuşmaları takip ettiğini, … …’i dini sohbetlerinden tanıdığını, Pensilvanya’ya giderek sohbetlerine birkaç kez katıldığını, … …’in kurduğu örgütlü bir yapı içerisinde yer almadığını, … …’in Zaman Gazetesi, Samanyolu TV ve Feza Gazetecilik A.Ş. ile resmi veya gayriresmî bağı olup olmadığını bilmediğini, Feza Gazetecilik A.Ş. isimli firmaya kayyum atandıktan sonra kayyumlar tarafından tanzim edilen raporlarda belirtilen hususlar ile ilgili Feza Gazetecilik A.Ş.’deki görevinin sadece gazetenin dizaynını yapmak olduğunu, FETÖ Terör Örgütü yapılanmasına ait bazı kişilerin üzerinden çıkan ve … … tarafından verildiği iddia edilen seri numaraları ‘F’, ‘C’, ve ‘J’, harfleri ile başlayan 1 dolarların ne anlama geldiğini bilmediğini, bu hususu ilk kez duyduğunu, … …’in sohbet adı altında örgüt üyelerine dini terimler kullanarak şifreli veya açık talimatlar verdiği hususunun sorulması üzerine bahsedilen şifrelerden bir bilgisinin olmadığını, gazetenin eski yazarlarından olan Bülent Keneş’in 07.07.2016 tarihinde saat 01.49’da resmi Twitter hesabından ‘İyi bir çıkış yok artık! Kötü, daha kötü, en kötü çıkış var! Kötü olan darbe diyeyim gerisini siz tahmin edin.’ şeklinde yapmış olduğu paylaşımla ilgili bir bilgisinin olmadığını, … …’in 4 Temmuz tarihinde İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi İlhan Karagöz tarafından verilen mahkeme kararıyla mehdi ilan edildiği hususuna ilişkin herhangi bir şey bilmediğini ve bunu ilk kez duyduğunu, 15 Temmuz 2016 tarihinde Milletin tankıyla, tüfeğiyle, uçağıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine, Milletin seçtiği Cumhurbaşkanı’na ve Devlet binalarına saldıracak kadar canavarlaşan bu örgütün hangi eğitim kurumlarında kimler tarafından yetiştirildiğine dair bir bilgisinin olmadığını, kendilerine Altın Nesil ismini veren kimselerin dindar olduğunu duyduğunu, Altın Nesil diye hitap edilen grubun nasıl bu hâle geldiği konusunda bilgi sahibi olmadığını,
Sanık …’nın sorguda; 1997 – 1999 yılları arasında Aksiyon Dergisi’nde çalıştığı, 2003 yılında Zaman Gazetesi’nde çalışmaya başladığını, 2003 – 2016 yılları arasında Zaman Gazetesi’nde görsel yayın yönetmeni olarak çalıştığını, … …’i tanımadığı, en son … …’un gazetenin sahibi olduğunu, gazete ve derginin yayın politikasının yayın toplantılarında ilgili kişiler olan yayın yönetmeni ve yardımcıları tarafından kararlaştırıldığını, … …’in ne yapmaya çalıştığı konusunda bir fikrinin olmadığı, gazetenin dizayn işi ile uğraştığını, 3 yıl süre ile Amerika’da kaldığı dönemde … …’in sohbetine katıldığını, darbe girişiminin … … tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda kesin bir kanaatinin olmadığını,
Sanık …’nın mahkemede; “ … bankasya ile ilgili bir delil öne sürülüyor bankadan aldığım resmi hesap dökümlerine göre iddianamede geçen ne tarihler var hesap tarihlerim nede bakiyeler var, bunlar detaylı incelenebilir bu konuda çok rahatım buradan aleyhimde bir delil varmış gibi hava oluşturuluyor, ayrıca eşimin hesabında bankasya hesabında1478 tl’lik artış delil olarak öne sürülüyor oradada diyorum ki eşime para gönderen veren kişi benim bankasya hesabımdan onun bankasya hesabına gitti başka birşey yok o zaman bu bir terör örgütünün kasası ise kasanın bir tarafından öteki tarafına geçti, kaldı ki bu yaptığım işlem eşime gönderdiğim her ay gönderdiğim para olağan her zaman yaptığım bişey bunu da banka dökümlerinden çok rahat görülebilir yani bir uzmanına baktırılabilir her şekilde bakılabilir, yine bu bankaların bana verilen resmi dökümlere göre fetullah gülenin talimatı ile herhangi bir hesap açmadığım çok net anlaşılacaktır, ben geçen şeyde de bunu izah etmiştim zaten onun için fazla vaktinizi almak istemiyorum birde … medya üyesi olmaktan bir suçlama var onu söylemiştim ben gazetede en çok üyesi olan sendikaya üye oldum, niye oldum, ençok üyesi o vardı ve haklarımızı en iyi o savunacaktı madem bu kadar üyesi var, nasıl üye oldum e devlete girdim devletin koyduğu listeden seçtim başka da hiç bir şey yapmadım yani devletin güvencesini hissettim aklıma asla bir terör bağlantısı gelmedi, buna göre hareket ettim ve bu da aleyhime delil olarak konulmuş, bunu anlamakta zorlanıyorum… reklamın nesini ben yapmışım, yok öyle bir şey iddianamede de böyle bir şey yok, ne ilgim var benim bu davayla şahitlerin ifadeleri de ortada bakılabilir, hem bir reklam nasıl hem bir reklamda darbe çıkarılıyor bunu da anlamış değilim,… ben bir reklamcı değilim hayatımda hiç reklam senaryosu yazmadım, reklam filmi çekmedim, ben gazetenin tasarımını dizaynını yapıyordum, bu reklamın yapımıyla ilgili hiç bir bilgim yok, reklamı televizyonda izleyenlerin bildiğinden daha fazla bir şey bilmiyorum, hatta televizyonda bile denk gelmedim, yayına hazır bir reklam filminin yayın yönetmeninin onayına sunulduğu toplantıya talihsiz bir tesadüf eseri davet edildiğim için suçlanıyorum, marka pazarlama dikrektörü …’in iddianamenin 191. Sayfasındaki ifadesinde söylediği gibi o an kim müsaitse toplantıya çağrılmıştır, o kim müsaitse, önceden planlanmamış ayaküstü toplantıydı film gösterildi yayın yönetmeni onayladı ve dağıldık hepsi bu Sedat bey’in ve …’un iddianamenin 190. Sayfasındaki ifadeleri de bunu da doğrular, benim reklamlarla ilgili bir yetki ve sorumluluğumun olmadığını ilk duruşmada … da doğrulamıştı, zaten şu dakikaya kadar savcı veya bir başkası sen şu reklamda şunu şunu yaptın ve suç işledin demiş değil tam tersine ilgim olmadığını belirten en az üç ifade var ama bunlar göz ardı ediliyor… klam hazırlanırken gerçekleşen toplantı trafiğini anlatıyor, bilebildiğim ve burada anlatılanlardan anladığım kadarıyla böyle bir reklamın hazırlanması için yaklaşık 3 tane toplantı yapılması için birinci toplantı ajans gazeteye çağrılır ve birif verilir yani neyi nasıl birşey istiyoruz yada neye ihtiyacımız var konuşulur ajansla ben bu toplantıda yokum, ikinci toplantı ajans çalışır senaryo alternatiflerini hazırlar ve gelir sunar, seçilecek senaryoyu belirlemek için ben o toplantıda da yok, bu arada iki kurum arasında gazete ile işte ajans arasında yazışmalar olur ben bu yazışmaların hiç birinde yokum yani bunlar e-maillerde hepsinden tespit edilebilecek şeyler hatta böyle bir reklamın hazırlanmakta olduğundan da haberdar değilim, elektronik postalarım incelenebilir üçüncü toplantıda reklamın yayın yönetmenine sunulduğu toplantıdır, bu toplantıya seyirci olarak son anda davet edildim, reklamlardan haberdar olmayan reklamı seyirci gözüyle bakılabilecek insanlar çağrılır bende onlardan biri olarak sanki televizyonda izliyormuş gibi geldim izledik ve tepkileri ölçüldü insanların olay bundan ibaret çok önemli bir bilgi nedense hep arada kaynıyor bunu tekrar sizlerin dikkatine sunmak istiyorum zaman gazetesi her yıl aynı tarihlerde reklam yapar her yıl aynı tarihlerde reklam yapar ekim ayı abone kampanyasını desteklemek için yapılır ortalama her çalışanı Zaman Gazetesi çalışanı bunu bu bilgiyi bilir, reklam ajansları da bunu bilir televizyonlarda bilir, bunlar kayıtlıdır sadece bu bilgi bile 9 ay 10 gün iddiasını havada bırakacak güçtedir, bunu tekrar dikkatinize sunuyorum, yani reklamın zamanlamasında bir tuhaflık yok, 2013’te de aynı tarihlerde reklam yapıldı, 2012’de de 2011’de de bunlarda kayıtlı belgeli hani savcı sanığın lehine olan delillerde toplar deniyor ya onun için söylüyorum, bunlarda bunlarda buraya gelebilirdi yani neden 15 Temmuzda darbe yapıldığını yada teşebbüs edildiğini darbecilere sormak gerekiyor bana değil…” şeklinde savunma yaptığı,
Sanık …’in mahkeme aşamasında; “…reklam senaryosunu hazırlayan ve yayına sunanların örgütsel bağlılık ve konumları cümlesini de izninizle inceleyelim. Malumunuz bu cümlenin doğrudan kast ettiği kişilerden birisi benim. Ancak bu cümle tam bir hüküm cümlesidir. Ben onlarca defa yazılı sözlü senaryoyu hazırlayan ve yayına sunan irade ve karar mercinde olmadığımı anlatmama ve ispat etmeme rağmen bu duruma adeta üstüme bir sülük gibi yapıştırılmak istenmektedir. Bunu bir kez daha şiddetle reddediyorum. Senaryoyu yazmış olmanın veya yayına sunmanın suç olduğunu düşündüğümden değil. Yapmadığım bir şeyi isterse bu altın olsun en iyi şey olsun ama ben bunu yapmadım. Yapmadığım bir şey olduğu için reddediyorum. Ve tekrar söylüyorum bu filmin senaryosunu Vietnam Ajansı … yazdı. Yazmıştır. Senaryoyu filmleştiren yine … ve çözüm ortağı olan Terfilm sahibi Erhan Orhanoğludur. Reklamı sipariş eden onaylayan ve yayın kararını veren ise ilk baş o gün ki genel müdür …’dır daha sonra 5 Ekim 2015 de … yerine göreve başlayan Abdülhamit Bilici’dir,… Ben reklamı 5 Ekim iki bin 5 Ekim tarihinde yayınlanmadan 1-2 gün önce gördüğümde bir anlam veremedim. Çünkü herhangi bir sebep sonuç bağlantısı yoktu. Birbirinden bağımsız figürler yer almakta olup ulusal ölçekte yayın yapan bir gazete için herhangi bir anlam ifade etmiyordu… ben marka pazarlama departmanında 2010 yılında göreve başladım göreve geldiğim zaman şuan da daha doğrusu gazete kapanana kadar orada çalışan … ve … arkadaşım orada görevdeydiler bende onlarla beraber başkan beri üç kişi olarak çalışmaya başladık ve gerçekten son zamandaki bu bütün gelişmelerden bende hayretle ve dehşetle takip ediyorum yani bir terör örgütünün çıkarttığı bir gazetede çalışıyor olmak böyle bir bilgiye kati suretle sahip değildim… tanık olarak …, … şöyle bir şey demişler bunu Yakup Şükrü, … tarafından hazırlandı ama ben savcılıkta ki ifadelerin tamamını aldığımda avukat bey aracılığı ile asla aşağıda daha sonra bunu ajansın yaptığını vesaire anlatıyor aslında burada sadece bir cümle alınmış dolayısıyla demin arz ettim zaten benim yapma hiç bir şeyim yok tekrar çağrılır burada karşılaşırız konuşuruz ne onlar bunu yapabilirler ne ben ne teknik bilgimiz ne kaldı ki ya bedeli söylemek istemiyorum ama bedeli söylesem üçümüzün maaşını beşe altıya katlayan bir paradan bahsediyorum ajansa ben bunu fikir olsun diye verecek Zaman gazetesi ondan sonra dönecek hayatta elifi merteyi bilmeyen …’ten böyle bir filmi yap diye isteyecek yok böyle bir şey dolayısıyla bu ifade efendim yanlış yada eksiktir bunu söylemek isterim kaldı ki …’nın bunu yaptığına dair ….. beyin söylediği efendim sayın … hani tamam bunu yapmıyor ama Türkçe olimpiyatlarına yapıyordum vesaire onu söylemiş oldu ben şey yaptığı için bunu girmek istemez ama … ben yapmadım dediği için bunu söylemek istiyorum … efendim 2010 yılının hangi ay hatırlamıyorum ama o günkü ajanstan kendi nedenleri ile ayrıldıktan sonra o günkü müşterilerini haklı olarak dolaştı ve dedi ki ya ben sizden bir anlamda destek bekliyorum kimler Zaman gazetesi bende o gün çünkü biz iletişim kurduk beni de … tanıştırdı bu arada …’la geldi ve sonra şöyle bir şey oldu bir kaç yıldır o yaptığı için farklı bir iş olsun diye … başka birisini bulalım noktasında oldu ve hatta …’da şöyle bir ifade kullandı bakın çok şık hoşuma giden bir şeydi ya radyo bozuk değilse değiştirmesek diye ama radyoyu biz zaman gazetesi değiştirdi buna rağmen fakat … çok sevildiği ve reklamına çok güvenildiği için Türkçe Olimpiyatları reklamı o gün çünkü Zaman gazetesi resmi sponsoruydu ve Türkçe Olimpiyatlarının parasını verdiği için tabiri caizse parayı veren düdüğü öttürür diye … yine onunla ilgileniyordu onun reklamları verildi ve Serdar Erener ile ilişki bittikten sonra Türkçe Olimpiyatları reklamı yapmayınca …’la olan muhabbet saygıdan ve şeyden dolayı şunu da söylemem gerekiyor … şöyle bir ricada bulundu Zaman gazetesinden ya ticari olarak şu anlamda hani biraz iktidarla bir takım sıkıntıları var kaç dakika var efendim kaç dakikam var ben bitireceğim. Tamam iki dakikaya sığdırmaya çalışayım dolayısıyla benim dedi ticari olarak bana zarar verildi rica ediyorum bunu hani çünkü biz genelde reklamlar yani Zaman gazetesi yapıldıktan sonra şurada işte şu yaptı vesaire diye orada bir atıfta bulunulur hani büyük bir ajansla çalışıyoruz diye hay hay yani buna saygı duyduk hatta resmi bir anlaşma yapılmadı dolayısıyla ama şimdi durum farklı hem burada hiç hak etmediğim bir şekilde hak etmediğimi düşündüğüm bir şekilde bir şeyle yargılanıyorum… HTS kayıtlarında geçende detaylara hiç vakıf değildim o nedenle farasa konuştum dedim ki işte acaba kurumun verdiği telefon mu benim kendi üzerimdeki telefon mu diye fakat bütün detayları öğrendim efendim birinin bizzat kendi üzerime kayıtlı telefonumda konuşmalar yapılmış, dolayısıyle çok rahat oldu benim için, 19-23 Haziran 2016 burda izah ediyorum zaten duruşmada HTS kayıtlarının detaylarına vakıf olmadığım için kanaatle izahlar yapmaya çalışmıştım, şimdi size bu telefon görüşmelerini tümü detaylı açıklayacağım, uzun değil efendim, suç olup olmadığını sizin takdirinizde ancak ben madem iddianamede yer alıyor kendimi cevap vermekle mükellef görüyorum isim isim görüşmeler Hidayet Karaca, 01.09.2006 ve 02.09.2006 tarihlerinde toplam 165 sn.iki görüşme bir adet mesaj attı, 2006 efendim dikkat edin, … 09.10.2007 tarihnde iki adet mesaj aldı , 06.09.2007 de 19 sn.lik iki telefon görüşmesi üçüncü kişi … Elmas 11.02.2008 tarihinde bir dakikalık telefon araması 30.03.2008, 14.03.2008 , 14.03.2008, 30.03.2008 de üç adet mesaj attı, 4.kişi … detay kayıtlarda hiç bir şekilde yok, görüşmem orda bahsedilmiyor dolayısıyle herhalde bu yanlışlıkla yazılmış zaten onu hiç tanımıyorum görüştüğümü, öbürlerinide hatırlamıyorum aslında 2007 den bahsediyoruz 2008 den bahsediyorum, görüşme söz konusu değil efendim, …’dir, 2-3 kişi daha kaldı, onlarıda izah edip hemen üçüncü iddiaya geçeceğim, 30.07.2009 da bir adet arama toplam 19 sn.ve efendim burda benim görüştüğüm kısımlar bitti, şimdi … var, yine benim görüştüğüm söyleniyor, … demişim ki dikkat edildiyse burda farklı bir telefon numarası var, yani bana ait 542 sonu 53 37 ile biten telefon değil sonu 0096 ile biten bir telefon bu telefon en büyük çocuğumun telefonudur ve hala o kullanmaktadır, telefon alındığı zaman yaşı tutmadığı için benim adıma kayıtlıdır 2009 dan bahsediyoruz yine bu arada, 2009 yılında … nun kızı sınıf arkadaşı olan kızı ile kızım bir kaç defa görüşmüş hala bu telefonu kızım kullanmakta Büşra Şimşek bunuda sizler ayrıca arzu ederseniz inceletebilirsiniz, son kişi Ahmet Kılınç bu da aynı şekilde benim görüştüğüm birisi değim, orada da görüleceği üzere son 4 numarası 84 61 olan ben orda detaya vakıf oldum telefonla görüşmeler yapılmış, bu telefonda yine ikinci çocuğuma ait olup yaşı tutmadığı zamanda alındığı için kaldı ki velayeti de bana ait değil eşim gitmiş bu telefonu çocuğumuza almış ve velayet vermiş yani eşimin üzerine kayıtlı, hayır özür dilerim, belki ben hukuki ifadeleri bilemediğim için ayrılık anlamında değil, tabiiki yani velisi anlamında.Velisi olarak diyelim, evet dolayısıyle 2014 ile 2015 yıllarında eşimin üzerine kayıtlı bu telefon yani ban ait değil ben suçlanıyorum ama velevki bir suç yokta olsa eşimin suçunu da ben üstlenebilirim ama bana ait değil zaten ve Ahmet Kırmıç’ın oğluyla okul arkadaşı oğlum onunla yapılan görüşmeler bu da 2014-2015 telefon mevzu bu kadar efendim, yani burdaki şeylere dikkat ederseniz 2007- 2008- 2009 da 4 kişiyle toplam 10 adet görüşmem 9-10 tane mesaj aldı ve verdi var, üçüncü reklam filmi yazıyor… efendim bankasya hesaplarının bilirkişi tarafından incelenmesini talep ediyorum incelendiğinde görülecektir ki bahsi geçen tarihlerde maaş haricinde hesabıma yatan bir para yoktur, üstelik 2014 yılından beri emekli olmama rağmen emeklilik maaşımı Ptt Bank’tan almaya devam ettim, yani başka bi yere taşımadığım görülecektir yani bankasyayı kurtarma gibi bir derdim olmadığı buradan da çok net anlaşılacaktır. 7. talebim herhangi bir dernek ve sendika üyeliğimin olup olmadığının ve oralara bir yardımda bulunup bulunmadığımın araştırılmasını hasseten talep ediyorum,…” şeklinde savunma yaptığı,
Sanık … Özşengönül’ün aşamalarda; “Samanyolu haber televizyonunda o süre içerisinde de Samanyolu haber.com sitesinde yine zannediyorum 5-6 tane yazı yazdım. Hepsi bu çok kısa bir süre içerisinde girdim. Çıktım . Bu medya işine bundan dolayı örgütün bir medya unsuru olduğumu zannetmiyorum. Yani bir medya yüzü değilim. Örgütün televizyon yüzü falan değilim. Beni tanıyan o kadar az insan var ki bu konuda. Dolayısıyla da hemde çok da reyting alan yazılar da yazmadım. Çok da reyting alan programlar da yapmadım. Bu anlamda böyle bir görevim olduğumu düşünmüyorum. Zannetmiyorum. Diğer bir konuysa mütalaanın üçüncü sayfasında sayın Savcı örgüt üyelerinin hiyerarşik gücün emrine girmek suretiyle organik bağ kurarak yada işte bu medya unsurlarının darbeye zemin hazırlamak halkı buna medya yoluyla darbe makul ve meşru görmesini sağlamak amacıyla medya unsurlarının görev yaptığını, dolayısıyla onların bu darbeyi önceden bildiklerini ve bütün bu süreç boyunca da işte bu vazifeyi üstlendiklerini iddia ediyor. Yani bu onun iddiası bunu ispat edemiyorum maalesef çünkü o konuda herhangi bir delili yok. Ben nereden biliyorum. Nasıl biliyorum. Bunu delillendirmemiş sadece böyle iddia ediyor. Evet benim ilgili mütalaadan iddiaları teker teker sıralayacak olursak işte Samanyolu Haber Televizyonunda ve bazı şeylerde program yaptığım, ve Samanyoluhaber.com da yazı yazdığımı söylemiş. Az önce söylediğim gibi çok kısa bir dönem evet yaptım. Bunu örgüte üye olmak için yada örgütün bir unsuru olmak için, bir vazife alarak herhangi bir hiyararşi içerisinde birisinden emir alarak falan yapmadım. Tamamen sosyal ilişkilerimiz içerisinde ortaya çıkmış bir projeydi. Ben Polis Akademisinde öğretim üyesiyim efendim. Üyesiydim. 2014 yılında emekli oldum. Evet ben polis koloji ve polis akademisi mezunuyum. 1988 yılında mezun oldum. Akademiden. Kısa bir süre komiser muavinliği yaptım. Daha sonra polis akademisinde araştırma üyesi olarak çalışmaya devam ettim. Evet akademisyenliğe geçtim. Sınıfta değiştirdim. Emniyet hizmetleri sınıfından Akademik kadroya tayin oldum. Daha sonra da akademik çalışmalar yaptım ve bi 2014 yılında kadar da öğretim görevlisi olarak devam ettim. Doktoramı yarım bıraktım ben biz bu 28 Şubat sürecinde yurt dışında doktora yapıyordum. İşte bu sayın Zühtü Arslan falan hep beraberdik. Fakat çağrıldık. Erken çağrıldık. Yarım kaldı. O sırada ben de hatta bize akademide de ders falan da vermediler. O 28 Şubat sürecini hatırlarsınız. Akademide de ciddi bir şey oldu. Bize karşı bir tavır sergilendi ders falan verilmedi. Bende o zaman gençliğin vermiş olduğu şeylerle yapmıyorum doktora falan diyerek tepki göstermiştim. Maalesef neyse devam ediyorum. Hakkımdaki mütalaadaki iddialara …isimli tiweter hesabını kullanan olan arkadaşlığımın sayın Savcıya göre şekli örgütsel bir irtibattır. Ve bu konuda da tespitler yapılmış. Sayın Savcı böyle belirtiyor. Hangi tespitler yapılmış, örgütsel irtibat olduğuna dair. Ben iddianamede böyle bir tespit görmedim. Sadece haberler.com sitesinde çalışan bir editör diyor ki, ……. ve …. zaman zaman şeye gelirdi. Haberlere gelirdi diyor. Evet gittim. Ben haberler.com da yazı yazdım. Aşağı yukarı 10-15 yazı yazdım. Köşe yazısı yazdım. Ve telif aldım. Teliflerimi almak için bir çay iç ne oluyor ne bitiyor sohbet etmek için gittim. Daha evvelki şeyde de açıklamıştım. İlişkilerimizin şeklini şemalini size. Hepsi budur. Yani 2 insan birbirini tanıyabilir bu illede bir örgütsel faaliyet olmak zorunda değildir. Yani hangi bide tabi şeyin enteresan tarafı da şu sayın Savcı bu mütalaada benimle ilgili bir örgüt üyeliği öngörmemiş. Fakat sık sık örgüt üyelerine yönelik örgüt üyeliğine referans vererek konuşuyor. Burada da örgütsel irtibat diyor. Hangi örgütün irtibatı. Bu irtibatı biz hangi günlerde yapmışız, ne konuşmuşuz. Falan bu konularda hiçibir detay yok. Nitekim ben daha evvelki savunmalarda da şunu belirtmiştim. …konusuyla ilgili ayrı bir soruşturma ayrı bir dosya var. Ayrı bir yargılama var. Şuanda. O yargılamadan önce soruşturma evresinde polis soruşturmasında da polis takibatında da ciddi bir çalışma yapıldı. Bende o çalışma içerisinde araştırıldım. Telefonlarım dinlendi. Bu konuda ben tutuklandığım gözaltına aldığım süre içerisinde polislerden öğrendim. Benim telefonlarımın dinlenildiğini takip edildiğimi, zaten beni takip eden polislerden bir tanesini ben gördüm orada. Evimin önünde bekleyen polislerden bir tanesini TEM şubede gördüm. Netice itibariyle ben takip edildim bu konuyla ilgili ve benimle ilgili herhangi bir zannediyorum somut bir şeye ulaşamadılar ki polis beni o soruşturmaya koymamışlar. Ben şuanda o …yargılanmasında yokum. Madem ben o konuyla ilgili masumum herhangi bir irtibatım yok o zaman neden burada sanki varmış gibi bir delilmiş gibi bu tespitler yapılmıştır diyerek bahsediliyor. Bu bana karşı bir iftiradır. Bu bana karşı bir haksızlıktır. Geçiyorum. Samanyolu haber sitesinde bir şey diyeceğim kızmayın diye bir yazı yazmıştım. Ben o yazıyı buldum okudum. Daha evvelki savunmamda yine bahsetmiştim. Bu yazıda sayın savcı benim 17-25 Aralık olarak bilinen terör örgütünün faaliyetlerinden sözde yolsuzluk soruşturmasını sahiplendiğimi söyleyerek beni suçluyor. Sahiplenmek diye bir suç Türk Ceza Kanununda yok. Yani işte yolsuzluk operasyonunu sahiplenmek diye bir suç yok. Eğer bu bir suçsa 17-25’i herhangi bir şeklide bahsetmek yada burada yolsuzluk olmuştur falan demek bakın işte böyle böyle operasyonlar oldu demek falan suçsa Türkiye’nin yarısından çoğu bu suçu işledi. 4 tane Bakan görevden alındı. Niye 17-25’de hiçbir şey olmadıysa niye alındı bu bakanlar. Mecliste niye işte bunların Yüce Divana çıkarılması için oylama yapıldı. Hiçbir şey yok diyorsa niye bunlar yapıldı. Sayın Bahçeliden tutun Kılıçtaroğlu’na daha bir çok Millet vekiline kadar hepsi kalktılar ayraca bu konuyu işlediler, söylediler. Herkes suç işledi bir ben değil ki kaldı ki bu yazı okunduğunda 17-25’le hiçbir alakası yok. Yazı şunu diyor. Daha evvelde izah ettim ama madem tekrar ettim bende tekrar etmek zorundayım. Benim oğlum bina okur döner döner yine okur. Aynı şeyleri tekrar ediyoruz maalesef. Yazının ana fikri şu; ya Türkiye’de çok olağan dışı şeyler oluyor. Çok müthiş şeyler oluyor. Maden kazaları oluyor, bir sürü insan vefat ediyor. Büyük patlamalar oluyor, yüzlerce insan vefat ediyor. Her gün şehit haberleri geliyor üzülüyoruz. Bunlar herhangi bir ülkede bir tanesi bile olsa kıyamet kopar insanlar çok üzülür yas tutulur falan ki oluyor hakikaten görüyorsunuz. Fakat bizim ülkemizde maalesef artık bunlar o kadar sık olmaya başladı ki biz alışkanlık oluştu. Kesmiyor insanları çok üzülmüyoruz. Çok dertlenmiyoruz. Gazetelerde çok haber olmuyor. Bakıyorsunuz şehit haberleri bile eğer 1-2 taneyse küçücük yada hiç olmuyor. Arka sayfalarda falan oluyor. Sayıya göre değişiyor. 9-10 tane olunca üzülüyoruz falan yani. Bunlar güzel şeyler değil. Bir memleket için hakikaten üzücü şeyler bunlardan bahsediyorum. Ve diyorum ki 17-25’de ki hatırlarsanız her akşam 1 şey yayınlanıyor. İşte tapeler yayınlanıyor. İnternet’te insanlar artık o kadar alıştı ki buna her akşam her akşam işte tapeleri dinlemeye turpun büyüğü yok mu ? turpun büyüğü yok mu falan demeye başladılar. Daha büyük bir şey bekliyorlar kesmiyor aynı uyuşturucu gibi. Önce küçük bir doz alıyorsunuz. Kesmez biraz daha büyük doz derken bu dozun şeyi artıyor. O zaman tam manasıyla bir eroyinman oluyorsunuz işte burada da memleket artık bunlara bağışıklık kazanmaya başladı. Acı acımıyor. Acıyı acı vermiyor insanlara efendim mesela Amerika’da Hillary Clinton kendi özel mailini kullandı diye aylarca olay oldu. Evet ama Türkiye’de bunlar sıkıntı olmuyor bunu söylemek istiyorum. Bu bir şey diyeceğim kızmayın’ın 17-25’le alakalı tarafı bu 17-25 savunma falan yok burada. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi anlaşılıyor onu anlamış değilim. Bunu söyledim ama yine hiçbir şey fark etmemiş yine yazılmış aynı şeklide. Şimdi şey meselesi çok ciddi askeri darbe var kokusu darbe kokusu var havada diye bir twit atmışım. 30/12/2014 tarihinde bu twitt küçük bir haber sitesinde haber sitesi bile değil bir blokta haber olmuş. Blok’a yazan kişi buna alıntı yapmış Tuğrul Özşengül böyle bir twitt falan diye. Şimdi ben twitter’da aktif bir insanım. 70 bin kişi falan beni takip ediyor. İçerisinde bunların Ahmet Hakan’dan tutunda AbdulKadir Selvi’ye kadar, gazeteciler bir sürü gazeteci. Bir sürü Hakim, Savcı bir sürü Millet Vekili, Siyasetçi efendim Eski, yeni bakanlar falan yani bir sürü insan beni takip ediyor. Benim attığım twitt gerçekten bazen haber oluyor. Oldu da yarda benimle gelip ropörtaj yapılıyor o konuda falan. Ben böyle bir twitt’i attığımı gerçekten hiç hatırlamıyorum ama atmış olabilirim yani. Nitekim tarihte uyuşuyor. Dün sayın … Altan bu konuyla ilgili darbeyi önceden bilen gazetecilerin makalelerini sıralarken 5 ocak tarihli bir şeyden bahsetti makaleden bahsetti işte 5 Ocak 2015 de benim yazdığım tarih arasında da fazla bir şey yok. Yani o dönemler demek ki konuşuluyormuş ben işim gereği ben güvenlik danışmanlığı da yapıyorum. Yani emekli olduktan sonra bu konu benim özellikle geçim kaynağım. Ve bir çok uluslar arası şirkete güvenlik danışmanlığı yapıyorum. Bu güvenlik danışmanlığı çerçevesi şudur yani kendi buradaki operasyonel faaliyetlerin operasyonlarının geliş gidişleriyle ilgili her hangi bir risk var mı. Bir terör sıkıntısı var mı mesela sık sık Amerika Birleşik Devletleri elçiliği yayın yapıyor. İşte Türkiye’de terör riski var dikkat edin gitmeyin diye bunları teyit etmeye çalışıyorlar gerçekten böyle mi değil mi şudur budur. Ben Türkiye’deki olayları takip ederek siyasi yada, bir takım güvenlik krizlerini analiz ederek bir tehdit var mı yok mu yada varsa bile ne yapmaları gerekir. Nerelerden uzak durmaları gerekir. Buradaki seyehatlarınde nasıl davranmaları gerekir. İşte bir seyehat planı yapıyorum. Hastane nerededir postane nerededir gibi işim bu benim. Gündemi ben takip ediyorum. Her gün bütün gazeteleri okuyorum. Bütün önemli yazarları okuyorum. Siyasi kulisleri okuyorum. Bir çok insanla konuşuyorum görüşüyorum. Bu aralarda bazen koku alabiliyorsunuz. Bazen bir takım şeyler işitebiliyorsunuz. Duyabiliyorsunuz. Bazı şeyler ters gideceğini anlayabiliyorsunuz. Yılların verdiği bir birikim bu. Ve dolayısıyla da ben böyle bir şey hissetmişim ve kamuoyu ile paylaşmış olabilirim. Bu ne güzel bir şey yani ben bir darbeci olsam bir örgüt üyesi olsam yapacağım darbeyi twitt atıp da söylermiyim yahu. Yani mantık bunu alıyor mu ? bu benim lehime olan bir şey. Yani çok ciddi askeri darbe kokusu var havada demekle ne demek yani bu twitt’ten bahsederken Savcı bey aslında ne demek istiyor anlamış değilim. Benim lehime mi konuşuyor aleyhime konuşuyor. Bence aleyhime değil lehime bu. Ben insanları bunla bilgilendiriyorum. Dikkat edin böyle şey var siyasiler uyanın. Askerler, polisler gerekli şeyi yapın. Yani halk aman dikkatli olun asker böyle bir şey yapmaya kalkıyor falan diyorum ne güzel. Ancak demokratik bir insan demokrat bir insan pardon, böyle bir uyarıda bulunur. Kötü bir şey değil bu. Sanığın üst düzey yöneticilerden … Aymaz’la iletişim kaydının bulunduğu yani ben buna artık kötü niyetlilik görüyorum. Bu iftira bu büyük bir iftira, bu bir yalan. Bunun yalan olduğu bunun iftira olduğunu bizzati sizin bana vermiş olduğunuz HTS dokümanlarında görünüyor. Niçin bunu yapıyor sayın Savcılar benim tek bir iletişimim yok … Aymaz’la tanımıyorum görmüyorum. Oda beni tanımaz görmez. Benim bir bayram dolayısıyla bayramlaştığım Önder Aytaç benim mesai arkadaşımdır. Zühtü ben, önder aynı sokakta oturduk senelerce. Bayramda beni aramış 10 senede 2 defa aramış. Aramızda hiç iyi değildir bu arada. O kadar Önder Aytaç … Aymazla’da görüşmüş nereden bileyim ben bana ne bu benim neden karşıma çıksın ki Önder Aytaç bir telekızı arasaydı ben fuhuşa aracılık etmekten yargılanacak mıydım. Böyle bir şey olabilir mi ben şimdi terörist olmaktan yargılanıyorum. … Aymaz’la görüşmekle yargılanıyorum. Komik bir durum. Bunu da geçiyoruz. Özgürlük zamanı programı, 15 Temmuz akşamı kötü kader. Bana dediler ki Fransada’ki terör örgütü olayla ilgili siz bir terör uzmanısınız, güvenlik uzmanısınız. Görüşlerinizi bizimle paylaşırmısınız. Akşam bağlansak yayına dediler. Bende olur dedim. Şemsettin Efe O programı sunan arkadaş Özgürlük zamanı Youtube’de Kanalın ismini bilmiyorum. Ama yani bunlar uzun zamandır böyle bir yayın yapıyorlar televizyonda. Şeyde Twitter’da görüyorum takipleşiyoruz. Oda beni takip ediyor. Bende onu takip ediyorum. Ben takip ediyormuyum hatırlamıyorum ama o beni takip ediyor. Oradan bana yazdı. Görüşebilir miyiz Skype’dan böyle böyle olur dedim. Dedi ki böyle böyle bir programımız var akşam katılırmısınız. Olur dedim. Şimdi ben bu programda demişim ki; darbe faaliyetini ne oldu biz bu Nice’deki konuyu konuşurken saat dokuz buçuk civarı daha yeni yeni işte haber sitelerine askerlerin sokağa çıktığını işte tankların sokağa çıktığı haberleri düşmeye başladı. Twetter’dan falan ben bilmiyorum ben konuşuyordum çünkü o anda ekranda Şemsettin Efe dedik ki hocam böyle böyle haberler geliyor. Bu zaten kayıtta var. Türkiye’de işte Boğaz Köprüsüne iki tane tank çıkmış efendim darbe olduğu falan söyleniyor ne diyorsunuz gördünüz mü haberiniz var mı falan dedi. Ben şaşırdım o anda bende baktım. İnternet’e bende gördüm. Çok şaşırdığımı çok belli yani seyretseniz görürsünüz. Çok belli şaşırıyorum sonra da çok üzüldüm. Yani hakkikaten Türkiye’nin başına çünkü biz 21’inci yüz yıla geldik. Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Daha demokrat olmak istiyoruz. Özgürlük istiyoruz. İfade özgürlüğünden falan bahsediyoruz. Yani yetmiyor daha çoğunu istiyoruz. Darbe nereden çıktı. Darbenin olması tabi benim beynimden sıcak sular, kaynar sular dökütldü adeta ve çok üzüldüm. Bunu da şuanda annemin ölüm haberini almış kadar üzgünüm diyerek ifade ettim. Benim annem yaşıyor sağ. Ciddi bir rahatsızlığı yok. İnsan annesinin ölüm haberini aldığı vakit nasıl olur. Ben babamın ölüm haberini aldım mesela nasıl olduğunu biliyorum. Aldığımda yerde oturuyordum. Nasıl oturduğumu da hatırlamıyorum yani düşmüşüm resmen tavan beynime inmişti. … benden sonra katılmış ben görmedim kendisini. Ben kendisiyle görüşmedim. İlk ben konuştum. Ben ondan sonra ayrıldım. Benden sonra da … konuşmuş. Ben … diye hatırlıyorum bilmiyorum. Daha sonra onun konuştuğu şeyleri ben daha sonra seyrettim. Şeyden haber oldu çünkü işte bir takım şeyler söylemiş. Şimdi ben darbeye karşı olan şeyimi orada belirttim. Zaten sayın Savcı da benim hakkımı teslim ediyor. Diyor ki sözde darbe karşıtı söylemlerde bulunmalarına rağmen diyor. Yani inanmamış benim darbe karşıtı söylemlerimin samimi olduğuna. Sözde diyor onlara. Ama bu niyet okuma değilmidir hakikaten nereden biliyorsunuz benim üzülmediğimi, yada sözde darbe karşıtı olduğumu, gerçekten darbe karşıtı olmadığımı nereden çıkarıyorunuz. Var mı böyle deliliniz daha evvel ben darbeyi övücü herhangi bir söz söylemişmiyim. Yine bu programın şeyiyle ilgili diyor ki 2 tane tankın çıktığını söyleyerek darbe girişimini alêlen desteklediğini ben bakın bu oradaki konuşmamın küçük bir bölümü. Ne diyorum tam şöyle söylüyorum. Ben 21’inci yüz yılda darbe olacağını düşünmüyordum. Evet bunun dekikoduları çoktu. Söylenip duruyor herkes yazıyor bir şeyler darbe olacak darbe olacak falan diye. Ama 21’inci yüz yılda darbe mi olur canım. Bu arkıt biz şey ben bu şeklide mesela CNNTÜRK’de 5N1K’ya da katılmıştım. Polis devleti mi oluyoruz diye bir başlık vardı. Orada da polis devleti falan olmuyoruz biz Avrupa Birliği kapısında ki bir ülkeyiz daha demokratik oluyoruz. Her şeyi her ufak tefek böyle polisiye bir takım şeyleri kalkıp da polis devleti oluyormuyuz diye irdelemek yanlıştır diye de beyanattım var. Her neyse olur mu diye düşünüyordum. Fakat demek ki oluyormuş işte 2 tane tank çıktı diyorum üzüntümü belli ediyorum. Burada destek mestek yok. Yani cümlenin bir kısmını alıp da buradan hüküm yürütmek yada buradan yorum yapmak yine kötü niyetlilik hiç yakıştıramıyorum. Bir Savcıya, bir Yargı mensubuna. Derdiniz benlen nedir. Ben ne yaptım. Bu düşmanlık nedir. Ben anlamış değilim. Ben çok üzülüyorum. Ben bu vatana yıllarca hizmet ettim. Yine yıllarca vatana hizmet etmiş bir babanın da evladıyım. Bizden vatan haini çıkmaz. Benden ne isteniyor. Niye bana iftira atıyor. Söylemediğim şeyi söylemiş gibi. Ben yani hesapta demişim ki işte darbeyi savunmuşum. Efendim darbeye toplum zemin hazırlayacak şekilde hayır canım hiçbirisi hepsi yalan bunların ben niye darbeye zemin ben demokratik bir sisteme zemin hazırlamak için uğraşıyorum. Özgür bir Türkiye’ye zemin hazırlamak için kendi karar şeyimle karınca kaderince uğraşıyorum. Bunun derdindeyim ben benim çoluğum çocuğum daha iyi daha demokratik, daha özgür bir Türkiye’de yaşasın diye uğraşıyorum. Avrupa Birliğine girelim vizesiz gezelim diğer Avrupalılardan bizim ne farkımız var diğer insanlardan bizim ne farkımız var biz onlardan daha akıllıyız, daha zekiyiz, daha çalışkanız. Yani darbeyi bekleyen, isteyen, teşvik eden, yada örgüt adına buna zemin hazırlayan bunları medyayı kullanan ve bunun için de herhangi birsinden telkin almış, emir almış falan bir durumda değilim. Almadım hiç böyle bir şey söz konusu değil. Zaten bunu destekleyecek hiçbir delil de yok. Evet sokağa çıkan milletimize karşı telkinde bulundu, ben hiç kimseye yani sokağa çıkmasınlar diye bir şey söylemedim. …’nın o çerçevede söyledikleri şeyler var …’nın benim yok. Ben aman millet sokağa çıkmasın, şunu yapmasın, bunu yapmasın diye bir şey söylemedim. Benim zaten söylediklerimin dökümü iddianamede bir kısmı var orada da öyle bir şey yazmıyor. Yani bunu nereden çıkardılar ama burada yazıyor. Diyor ki; darbeye karşı sokaklara çıkan milletimize karşı telkinde bulundukları, bulundukları falan hep çoğul kullanıyor dolayısıyla yani onların Şemsettin Efe’ye de …’nın sarf ettiği sözleri ben sahiplenemem efendim. Ben kendisi söylediklerimden sorumluyum. Benim söylediklerim de kayıt altında. Bizde CD’si de var. İsterseniz onu da teslim edebiliriz. Bütün şeyin programın başından sonuna kadar ne söylediğim tek tek var. Eğer oradan ben gerçekten halkı sokağa çıkmaya caydıracak bir şey söylemiş isem sorumluluk alıyorum. Cezama da razıyım. Ama öyle bir şey söylemedim. Hiç biri şekilde çıkanlara karşı bir zaten o anda sokağa çıkan falan yoktu. Öyle bir şey yoktu. Tek tek benim o anda bildiğim şey tankların şeyde olduğu, köprüde olduğu o kadar daha fazla bir detay yok. Hatta darbe mi yoksa bir askeri harekat mı tartışması bile yaptık bilmiyoruz yani belli değildir ne olduğu, dokuz buçuk on yani daha hiç sayın Cumhurbaşkanı çıkmamış bir şey söylememiş. Herhangi bir bombalama sesi falan olmamış. Bu detayların hiçbirisi yok .daha işin başında ben kaç kişi böyle test edilmiştir acaba yani böyle darbenin başında hiçbir iradesi olmadan kaç kişi benim gibi yaşadığım bu testi yaşamıştır. Ben hatta seviniyordum diyordum ki eğer yarın bir gün bundan dolayı benim bana soruşturma falan açarlarsa çok şükür ben o anda canlı yayındaydım. Kendi tepkimi açık olarak koydum. Ben 25 Ağustosta gözaltına alındım o zaman kadar bir sürü gözaltılar şunlar bunlar oluyordu. Evde kendi kendime. Yani çünkü o gün neticede bu Fetö meselesi yani darbenin kimin yaptığı meselesi netleşmiş, konuşuluyor bende onların sempatizanı olan bir kanalda bir şeyler konuşmuşum o gece çok aslında sıkıntılı bir durum benim açımdan fakat kendimi temize çıkartmanın tek en güzel sigortası işte söylediğim sözler. Açık açık tepkimi koymuşum ben darbeye karşı bu beni kurtarır diye düşünürken ne oldu o gece orada kestiler pardon daha sonra oraları kesti birileri benim beni kurtaracak dediğim sözlerimi başkalarına arka arkaya ekleyerek Youtubede bir sürü video yaptılar. Ben de o videolardan bir tanesinin kurbanı olarak bu gün buradayım. Bu kadar. Yani benim başka bu zaten benimle ilgili iddialar bunlar benim savunmamda bu” şeklinde savunma yaptığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkların niteliği gereği ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Esas hakkındaki mütalaanın sanıklar ve müdafilerine okunmamasının ve duruşma tutanağına geçirilmemesinin sanıklar …, … ve …’in savunma haklarını kısıtlayıp kısıtlamadığı,
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma, yargılama sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı; susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme ve duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel haklar ve ödevler” bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiş olup “temel hak” niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 308. maddesinin sekizinci fıkrasına göre savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin üçüncü fıkrasının b ve c bentlerinde de; “her sanığın en azından…
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak…” hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan hakları arasında yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukatın yardımından yararlanma hakkının da savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Anılan sözleşme hükümlerinde sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir
Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için kanıtların duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma yani tartışma evresi başlar. Böylece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma aşaması sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez yani iddia ile antitezin yani savunmanın çatışmasıyla, sonuca yani karara ulaşılan bir süreç olan yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.
1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Yasa’da da Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk et¬meleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her hâlde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşma¬ya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır
Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısının davanın esası hakkındaki mütalaasını duruşma haricinde hazırlayarak 31.10.2019 tarihinde dosyaya ibraz ettiği, mahkemece aynı gün tutuklu sanıklara UYAP/DYS sistemi üzerinden, müdafilerine de e-tebligat yolu ile mütalaanın tebliğe çıkarıldığı, tutuklu sanıklara bulundukları kapalı ceza infaz kurumunda 31.10.2019 tarihinde mütalaanın tebliğ edildiği, sanık müdafilerinin de e-posta kutularına gönderilen mütalaayı aynı gün yani 31.10.2019 tarihinde açtıkları, böylece sanıklar ve müdafilerinin mütalaadan haberdar oldukları, somut gerçeğin ortaya çıkarılması için ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara savunma hakkı bağlamında ulaşıldığı ve CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verildiği anlaşılmakla açıkça uygulanması talep edilen kanun maddelerinin ve tebliğ edilen mütaalanın duruşma tutanağına geçirilmemesinin sanıkların savunma haklarını kısıtlar mahiyette olmadığı ancak sanıklara yeterince süre verilmemesinin Özel Daire kararında da belirtildiği üzere sanıklar …, … ve …’in savunma hakkını kısıtlar mahiyette olduğu kabul edilmelidir.
2- Sanıklar … ve … hakkında eksik araştırma ile mahkûmiyet hükmü kurulup kurulmadığı,
Yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a-Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b-Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.
c-Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d-Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir .Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkanına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu’nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli “Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası “7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanun’unda yapılan örgüt tanımı ile TCK’nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1. maddesinin, TCK’nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK’nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları halinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun’un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK’nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK’nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e-Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkanına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK’nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK’nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK’nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK’nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK’nın 27/1. maddesi).
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK’nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah … hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu’nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde “hizmet hareketi” adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah … tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ETME SUÇU;
Örgüt üyesi; örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayanların TCK’nın 315. maddesi;
Terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayan kişilerin 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi;
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yukarıda sayılan haller dışında barındırma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını, yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağlama gibi örgütün faaliyetlerini kolaylaştırıcı ancak suç teşkil etmeyen her türlü faaliyet TCK’nın 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun’un 314/2. maddesi kapsamında kalacaktır.
Kişi, örgütün işlediği somut fiili bilmese de terör örgütü olduğunu, sağladığı yardımın örgütün yararına kullanılacağını bilmeli ve bu irade ile hareket etmelidir. İnsani mülahazalarla yapılan yardımlar örgüte yardım suçunu oluşturmaz.
Örgüte yardım suçunda manevi unsurun oluşması için genel kastın yanında özel saik de gereklidir. Fail, örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastı ile hareket etmelidir.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen “bilerek” ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir (Prof.Dr.İzzet ÖZGENÇ, Suç Örgütleri, 7. Baskı, s. 38-39.).
Silahlı terör örgütlerine yardım etme suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendisi veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas, 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe verilen veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olacaktır.
FETÖ/PDY FAALİYETLERİ KAPSAMINDA BANKASYA;
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise “Asya Finans Kurumu A.Ş.” olan ünvanı “Asya Katılım Bankası A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL’si A grubu, 540.000 TL’si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya’nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY’nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK’nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri … tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya’ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü …’dan Yönetim Kurulu Başkanı … ve Yönetim Kurulu Üyeleri …, …, …, …, … ve … …’e 06.01.2014’de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı …’in …’a gönderdiği “Affınıza mahçuben” konulu elektronik posta mesajının içeriğinde “….Bizim iklimimizden bir ağabeyim …. Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001’de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz …. Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız…” ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül – Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya’ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK’nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015’dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya’ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme Suçunun Değerlendirilmesi;
Yukarıda hata hükümleriyle ilgili yapılan açıklamalar çerçevesinde nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik olarak örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği, silahlı terör örgütüne üye olma suçu için yapılan bu açıklamaların silahlı terör örgütüne yardım etme suçu için de geçerli olduğu, öte yandan örgütün gerçek amaç ve niteliğinin anlaşıldığı süreçlerden sonra gerçekleşen ve dava konusu yapılan eylemlerin de suç oluşturabilmesi için örgütün nihai amaç ve niteliğinin sanık tarafından bilinmesi dışında somut olayda silahlı terör örgütünün talimatı üzerine ve örgüte yardım kastıyla hareket edilmesi gerektiği açıktır.
Ayrıca, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usule uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 15.07.2016 tarihli darbe girişimi sürecine kadar basın-medya yapılanmasındaki eylemlerinin tespitine yönelik yapılan çalışmalarda; örgüte müzahir yayın organı olan Zaman Gazetesi’nin künyesine sanık …’nın görsel yönetmen- grafik tasarım sorumlusu, sanık … ’in marka pazarlama direktörü olarak görev yaptıkları, sanık …’nın terör örgütüyle iltisaklı olduğundan bahisle 667 sayılı KHK ile kapatılmasına karar verilen … Medya İş Sendikası üyesi olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının 24.01.2017 tarihli ve 2252349-23042 sayılı yazısı ekinde gönderilen analiz çalışması raporuna göre; sanık …’nın 31.12.2013 ila 24.12.2014 tarihleri arasında örgütün finans kuruluşu olan Bank Asya hesabında 22363,97 TL’lik, eşi …’nın hesabında aynı tarihler arasında 1478,84 TL’lik artış olduğu, sanık …’in eşi Fatma Şimşek’in 31.12.2013 ila 24.12.2014 tarihleri arasında örgütün finans kuruluşu olan Bank Asya hesabında 45527,63 TL’lik artış olduğu, her iki çocuğunun aynı dönemde bankada hesap açtırdıkları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/37666 sayılı evrakına binaen 26.07.2006 ila 16.12.2015 tarihleri arasındaki HTS kayıtları celp edilen terör örgütünün üst düzey yöneticileri ile sanık …’in iletişim- irtibat kaydının bulunduğu, tanıklar … ve …’un kollukta benzer şekilde …’nın kendisine sunulan alternatifler arasından seçim yaparken genellikle yanına görsel yönetmen sanık … ve Marka Müdürü …’i alarak toplantıya katılıp reklama karar verdiklerini ifade ettikleri gerekçesiyle sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiş ise de;
Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması, faaliyet yöntemleri ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılandığı; örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından örgütün gerçek yüzünün yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitlerin ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin; nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği, dosya kapsamına göre her iki sanık yönünden kolluktaki beyanları hükme esas alınan tanıklar … ve …’un duruşmada dinlenmelerinin sanıkların konumlarının tespiti açısından önemli olması, Bank Asya hesap hareketliliklerine ilişkin kanaat oluşması bakımından tüm hesap kayıtları üzerinden bir rapor alınması gerektiği ve bu suretle maddi gerçeğe ulaşılabilmesi diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için kanuni delillerin toplanması ve tartışılması lüzumlu olduğundan sanıklar hakkında eksik araştırmayla karar verildiği kabul edilmelidir.
Özel Dairenin kısmen kabule dair kararı gözetilerek yapılan incelemede;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkında mütalaanın sanıkların ve müdafilerinin yüzlerine karşı okunmadığına ve duruşma tutanağına geçirilmediğine dair itirazının reddine, eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna ilişkin itirazının kabulüne, sanıklar … ve … hakkında eksik araştırma ile karar verildiğinden Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme kararının eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- a) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkında mütalaanın sanıkların ve müdafilerinin yüzlerine karşı okunmadığına ve duruşma tutanağına geçirilmediğine dair itirazının REDDİNE,
b) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanıklar … ve … hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna ilişkin itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23.02.2022 tarihli ve 6860-1080 sayılı kararı ile sanıklar … ve … hakkında iddia makamının esas hakkında mütalaasının sanıklar müdafiilerine Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen süreye riayet edilerek tebliğ edilmediği ve bu sebeple sanıkların savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin itirazının KABULÜNE karar verildiği gözetilmekle;
Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 14.04.2021 tarihli ve 1522-2664 sayılı, sanıklar …, … ve …’in silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin ONAMA kararının KALDIRILMASINA,
3- İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.11.2019 tarihli ve 252-279 sayılı hükmünün; sanıklar …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanıkların savunma haklarının ihlal edilmesi ve eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.