Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/189 E. 2022/752 K. 01.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/189
KARAR NO : 2022/752
KARAR TARİHİ : 01.12.2022

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 394-1556
Sanık …’ın silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1 ve TCK’nın 62/1. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına; resmi belgede sahtecilik suçundan ise TCK’nın 204/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1 ve TCK’nın 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahkûmiyetlere ilişkin hükümler bakımından TCK’nın 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca ve hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2020 tarihli ve 227-106 sayılı hükme yönelik sanık ve müdafisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince 04.09.2020 tarih ve 394-1556 sayı ile istinaf başvurusunun düzletilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 17.05.2021 tarih ve 7429-3048 sayı ile;
“1)Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Bölge Adliye Mahkemesinin kararı, verilen cezanın tür ve süresine göre CMK’nın 286/2-a maddesi gereğince temyiz edilemez nitelikte olduğundan sanık ve müdafiinin temyiz isteminin aynı Kanunun 298. maddesi gereğince REDDİNE,
2)Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Terör örgütünü yönetme suçu ile ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:
5237 sayılı TCK uyarınca;
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
Silâhlı örgüt
Madde 314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
3713 sayılı TMK uyarınca;
Terör örgütleri
Madde 7 – (Değişik: 29/6/2006-5532/6 md.)
Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1’inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314’üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
I-Suçla korunan hukuki değer:
Devletin Anayasal düzeni, bu düzene hakim olan ilkeler, devletin birliği ve ülke bütünlüğünün korunması suretiyle kamu güven ve huzuru temin edilerek bireyin Anayasada güvence altına alınan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı korunmasıdır.
II-Suçun maddi unsurları:
a-Suçun faili: TC. Vatandaşı olan ya da olmayan herkes olabilir.
b-Suçun mağduru: Demokratik bir toplumda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alınmış olarak barış içinde yaşama hakkı olan her bir bireydir.
c-Fiil-Tipik eylem: TCK’nın 314/1 maddesinde tahdidi olarak belirtilen, Devletin Anayasal düzenine, birliğine ve ülke bütünlüğüne karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütü yönetmektir. Böyle bir örgüt, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince terör örgütüdür. Aynı nedenle suç, mutlak terör suçlarındandır.
Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle TCK’nın 220. maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de terör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.
Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;
Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir. (Simeone I ReatiAssociativi,op.cit.s 257 aktaran Turinay Faruk Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269)
Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmelerini cezalandırmaktadır. Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır (Şen E.-Eryıldız S.Suç Örgütü sh.107).
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5m.) (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162- 2017/4786 sayılı kararından ).
Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir (Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı TCK’nın 168 maddesinde yer alan, ‘silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak’ ve 141. maddesindeki, ‘cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek’ kavramları ile mer’i 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesinde yer verilen ‘örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına’ dair kavramlar gerekse örgütle kurulan ‘organik bağın’ sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir. Bu görüş Yüksek Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarında da benimsenmiştir. Nitekim silahlı terör örgütlerinin kırsalda faaliyet gösteren tim, manga, bölük sorumluları ile faaliyet yoğunluğu bulunmayan kimi il sorumluları örgüt yöneticisi olarak değil, örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır.
TCK madde 220/1’de düzenlenen örgütü yönetme suçu niteliği gereği devamlılık gerektirdiğinden, mütemadi bir suçtur.
III-Suçun manevi unsuru:
Suç işlemek üzere kurulmuş bir örgütü yönetme saikine dayanan doğrudan kastla işlenebilen bir suçtur. Bu suç olası kast ile işlenemez. Suç örgütünün varlığı için suç işlemek amacının açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekir. Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar. (Özgenç, Suç Örgütleri sh.21,22) Bu halde sorumluluk, TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata kurumuna göre çözüme kavuşturulmalıdır. (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162- 2017/4786 sayılı kararından )
IV-Hukuka Aykırılık:
Kişi hak ve hürriyetlerinden hiç birisinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağına dair Anayasanın 14. maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere, bu suç herhangi bir hukuka uygunluk sebebi kapsamında işlenemez. Hiç bir devlet, hiç kimseye birliği ve ülke bütünlüğünü, anayasal düzenini bozacak bir hukuk düzeni kurmaz.
V-Konunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü bakımından değerlendirilmesi:
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 16-956 sayılı Kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin 24.04.2017 tarih 2015/3- 2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere FETÖ’nün dikey yapılanması şöyledir;
Örgütün sorumlu yöneticisi ‘imam’ olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.
Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar ‘istişare kurulu’, ‘mollalar’, ‘tayin heyeti’ ve ‘özel hizmet’ birimleridir.
Örgütün yurt içi yapılanmasında ise, ‘Türkiye imamı’, ‘bölge imamları’, ‘il imamları’, ‘küçük il ve bölge imamları’, ‘ilçe imamları’, ‘semt imamları’, ‘mahalle imamları’, ‘ev imamları (abileri)’, ‘talebe imamları’, ‘serrehberler’, ‘belletmenler’ şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.
Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır. Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
Fethullah …’in 1999 yılında ABD’ye gitmesinden sonra Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin sorumluluk Türkiye imamına geçmiştir. Ülke içerisindeki faaliyetler ülke imamına bağlı olarak yürütülmekte ve yapılan faaliyetler kurye aracılığıyla ya da doğrudan irtibata geçilerek …’e aktarılarak onayı istenmektedir.
Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri …’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.
Bir hücre evi ya da en küçük örgüt biriminin sorumlusu erkekler için ‘abi’, kadınlar için ‘abla’dır. Abilik örgütte hocalık makamıdır. Hiyerarşiye göre üst tabaka belirler ve görevine son verir. Üyeler abiye itaat etmek mecburiyetindedir. Lider ve abilerin alttakiler tarafından seçimi söz konusu olmaz ve onaylamalarına da gerek yoktur. Abilik dokunulmazdır. Buna karşın kadınlar örgütün içerisinde hiçbir zaman üst düzey yönetici olamazlar.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hakim ve önder Fethullah … olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kainat imamı, kutsal insan, Mesih, mehdi, hoca efendi gibi sıfatlarla anılmaktadır.
Kainat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte her hafta sesini internet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;
– Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
– İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
-Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
-Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
-Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evliliklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
-Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah … ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
-Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde ‘Sözde Fethullah Hoca arşı’ yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Şu hâle göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri Fetullah … ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, ‘Türkiye imamı’ ve ‘bölge imamlarının’, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Örgütün anlatılan yapılanması çerçevesinde, ‘örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler bakımından yoğunluk içermeyen ilçe imamları’, ‘semt imamları’, ‘mahalle imamları’, ‘ev imamları (abileri)’, ‘talebe imamları’, ‘serrehberler’, ‘belletmenler’ gibi ilk üç katman mensuplarının ise örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; toplanıp tartışılan delillere göre Kara Kuvvetleri komutanlığı Doğu Anadolu Bölge sorumlusu pozisyonunda yer alan sanığın, görev yaptığı bölgede örgütsel faaliyetlerin yoğunluk derecesi, üstlendiği görev, emir ve talimat verme yetkisi ile sorumluluk alanı itibarıyla genele yayılmayan ve bağımsız hareket etme imkanı bulunmayan konumu karşısında örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, ancak sübuta eren eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu nazara alınarak örgütteki konumu ve eylemlerindeki yoğunluk da dikkate alınmak suretiyle üst sınıra yakın cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 23.09.2021 tarih ve 89203 sayı ile;
“… İlk derece mahkemesi yaptığı yargılama sonucunda sanık …’ın ‘Kara Kuvvetleri Komutanlığı Doğu Anadolu Birim Sorumlusu’ olduğunu sabit görerek sanık hakkında terör örgütü yöneticisi olmak suçundan mahkumiyet hükmü tesis etmiştir. Bu eylem ve eyleme dair vasıflandırma Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi tarafından da benimsenmiş ve bu hükme yönelik istinaf istemi ile ilgili olarak adli emanette bulunan pasaportun akıbeti yönünden hükmün düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Sanığın ‘Kara Kuvvetleri Komutanlığı Doğu Anadolu Birim Sorumlusu/İmamı’ olduğuna dair tespit Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından kabul edilmekle birlikte suç vasfının terör örgütü yöneticiliği değil fakat terör örgütü üyeliği olduğu kabul edilerek itiraza konu bozma kararı verilerek dosyanın ilk derece mahkemesine tevdiine karar verilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün lideri Fetullah … ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, ‘Türkiye imamı’ ve ‘bölge imamlarının’, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi oldukları konusunda bir şüphe bulunmadığı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin iş bu kararında ve bir çok değişik kararında kabul edilmiş, örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıklarının, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değerin gözetilmesi suretiyle tespit edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Sanığın sorumluluk sahasında Karar Kuvvetleri Komutanlığına bağlı 3. Ordu’nun yer aldığı, 3. Ordu’nun
8. Kolordu (Elâzığ)
1. Mekanize Piyade Tugayı (Doğubayazıt)
12. Mekanize Piyade Tugayı (…)
10. Motorize Piyade Tugayı (Tatvan)
49. Motorize Piyade Tugayı (Bingöl)
51. Motorize Piyade Tugayı (Hozat)
4. Komando Tugayı (Tunceli)
108. Topçu Alayı (Erciş)
17. Motorize Piyade Alayı (Kiğı)
9. Kolordu (Erzurum)
9. Taktik Piyade Tümeni (Kars)
4. Zırhlı Tugayı (Palandöken)
14. Mekanize Piyade Tugayı (Kars)
25. Hudut Tugayı (Ardahan)
9. Motorize Piyade Tugayı (Sarıkamış)
48. Motorize Piyade Tugayı (Trabzon)
109. Topçu Alayı (Erzurum),
şeklinde, iki kolordu, bir tümen, onbir tugay, üç alaydan müteşekkil olduğu, sanığın sorumlu olduğu birimin devletin güvenliği bakından son derece stratejik öneme sahip olduğu, yürüttüğü faaliyetin örgütün amaç ve etkinliği bakından çok önemli olan mahrem yapıyı kapsadığı, Karar Kuvvetleri Teşkilatı içinde yer alan üç ordu teşkilatından birinin doğrudan sorumlusu olan sanığın örgütün hiyerarşik yapısında bulunduğu yerin, O’nun yönetici olarak kabul edilmesini gerektirecek derecede önemli olduğu, Yüksek Dairenin terör örgütü yöneticiliği için koyduğu kriterlerin sanığın konumunu da kapsadığı, bu itibarla sanığın ‘Terör Örgütü Yönetme’ suçunu işlediğine dair ilk derece ve istinaf mahkemesi kabullerinin yasaya uygun olduğu düşüncesine varılmıştır. ” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.02.2022 tarih ve 14265-739 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütünü kurma veya yönetme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Başka dosya şüphelilerinin sanık hakkında verdikleri beyanlar ve yaptıkları teşhisler üzerine başlatılan soruşturmada;
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; FETÖ/PDY terör örgütü ile ilk irtibatının Kocaeli ilinde lise öğrencisi olduğu dönemde tanışmış olduğu Cengiz isimli üniversite öğrencisinin kendisini örgüte ait öğrenci evine davet etmesi ile başladığını, bu şahsın kendisini üniversite sınavına hazırladığını, sınava girdikten sonra Cengiz’in yönlendirmesi ile GATA Tıp Fakültesini tercih edip kazandığını, yine Cengiz’in kendisini … isimli birisi ile tanıştırdığını, …’in kendisiyle ilgilendiğini, diğer öğrencilerle bir grup oluşturduğunu, okul bitene kadar …’in grubu içerisinde faaliyetlerine devam ettiklerini, okuldan mezun olduktan sonra 1993-1996 yıllarında Adana’da, 1996-2000 yıllarında İstanbul GATA Haydarpaşa Hastanesinde, 2000-2003 yılları arasında Bitlis ilinde, 2003-2011 yıllarında GATA Haydarpaşa Hastanesinde görev yaptığını, 2011 yılında Erzurum Mareşal Çakmak Askeri Hastanesine atandığını, Erzurum’dan önce görev yaptığı yerlerde örgütün sivil imamlarıyla düzenlenen toplantılara katıldığını, Erzurum’a geldikten sonra … Türkeri isimli sivil imamın sorumluğu altında bulunduğunu, … Türkeri’den sonra sorumlusunun İhsan kod isimli sivil imam olduğunu, İhsan kod isimli şahsın Erzurum’dan ayrılması üzerine Alper kodun (…) sorumluluğu altında bulunduğunu, Alper kodun 2013 yılında kendisini Asım kod isimli kimya öğretmenliği yapan, Kahramanmaraş nüfusuna kayıtlı ve Kıbrıs’tan geldiğini söyleyen bir şahsa devrettiğini, Asım kod isimli şahsın kendisiyle yaklaşık 2 yıl ilgilendiğini, 2013 yılında Asım kodun kendisini ödüllendirmek için ABD’ye gönderdiğini, Asım kodun ABD’de bulunan Zafer kod isimli şahısla irtibat sağladığını, ABD ülkesine gittikten sonra Zafer kod isimli şahsın kendisini karşılayarak Prensilvanya’da bulunan örgüt lideri Fetullah …’in yanına götürdüğünü, burada Fethullah …’le görüştüğünü, 17-25 Aralık sürecinden sonra Asım kod isimli şahsın bir toplantıda telefonuna Bylock isimli programı kurmak istediğini, ancak kendisinin bunu kabul etmediğini, Asım kodun tayinin daha sonra Malatya’ya çıktığını anlatıp yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis ederek Asım kod isimli şahsın bu kişi olduğunu, bu şahsın bir süre kendisi ile ilgilendiğini, ilk etapta bu şahsın örgüt içerisinde “öğretmen” seviyesinde olduğunu düşündüğünü, ancak ilerleyen süreçte “BÖLGE İMAMI (TEMSİLCİSİ)” olduğunu öğrendiğini, zira bu şahsın Kars, Hakkari, … gibi yerlerde bulunan örgüt üyeleri ile görüştüğünü, zaman zaman diğer illere örgütsel faaliyet için gittiğini, bu şekilde kendisinin “bölge imamı” olduğunu anladığını beyan ettiği,
Mahkemede; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Ben askeri doktordum, son olarak rütbem Tabip Albay’dı, 1992-2016 yılları arasında görev yapmıştım, sonrasında emekli oldum. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamamda 3 yıl 9 ay hapis cezası kararı verildi, dosyam Yargıtay aşamasındadır. Ben Erzurum ilinde 2011-2016 yılları arasında Tabip Albay olarak çalışmıştım. Sanığı Erzurum ilinde Asım ismiyle tanıyordum. Biz Erzurum’da daha öncesinde … ile görüşüyorduk, sonrasında bu şahıs sanıkla bizi tanıştırdı ve sonrasında sanığın evine gider, namaz kılar, sohbet yapar ve çay içerdik. Sanık ile tanışmamız hatırladığım kadarıyla 2014-2015 yıllarıydı. Sanığı bir abi olarak biliyordum, örgüt içerisindeki konumunu bilmiyordum. Cep telefonu ile hiçbir zaman görüşmemiz olmadı. Görüşmelerimizde hastaneden bir doktor arkadaş daha oluyordu, ben sanığın evinde çocuklarını veya ailesini görmüyordum, bireysel olarak sanıkla görüşüyorduk. Görüşmelerimiz ayda 1 oluyordu, bazen aksayabiliyordu. Sanık Erzurum’dan ayrılarak Malatya’ya gitmişti, bu nedenle bizi … isimli şahsa devretmişti. Benim bu görüşmelerim 15 Temmuz 2016’dan 3-4 ay öncesine kadar sürmüştü ancak sanık daha öncesinde Erzurum’dan ayrılmıştı. Beni bazen de Atik olarak çağırırlardı bazen de İsmail olarak çağırırlardı. Herhangi bir şekilde sanıktan emir-talimat almadım. Sadece sohbet yapar, yemek yer, çay içer, kitap okurduk. Sanığın Kahramanmaraşlı, evli ve öğretmen olduğunu biliyorum”, şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; FETÖ/PDY terör örgütü ile ilk irtibatının 2000 yılında lise son sınıf öğrencisi iken Kars’ta örgüte ait dershaneye gitmesi ile başladığını, üniversite eğitimini Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptığını, üniversite öğrenciliği döneminde örgütün faaliyetlerine katıldığını, altıncı sınıfa geçince örgüte ait “TUS EVİ (Tıpta Uzmanlık Sınavı)” evine yerleştiği, burada 1 yıl boyunca sınava hazırlandığını, kendileriyle örgüt içerisinde “TUS ABİSİ” olarak görevli kişinin ilgilendiğini, TUS’u kazandıktan sonra örgüte ait “asistan evine” çıktığını, 2008 yılında Vahit Göz isimli şahıs vasıtasıyla örgütün mahrem yapılanmasına girdiğini ve örgütün Kara Kuvvetleri Komutanlığı Erzurum Subay Yapılanması içerisinde “öğretmen” konumunda göreve başladığını, kendisine teslim edilen subaylarla ilgilendiğini anlatıp yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis ederek şahsı Asım kod adıyla tanıdığını, bu şahsın örgütün mahrem yapılanması içerisinde 2013-2016 yılları arasında örgütün Kara Kuvvetleri Komutanlığı Doğu Anadolu Bölgesi Bölge Temsilcisi olarak görev yaptığını, şahsın yaklaşık on ilden sorumlu olduğunu, bölgenin askeri yapılanmasında en üst düzeyde bulunduğunu beyan ettiği,
Mahkemede; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamamda HAGB kararı verildi. Ben doktorum, Atatürk Üniversitesi’nde doktorluk yapıyordum, Radyoloji uzmanıyım. Aynı zamanda FETÖ/PDY içerisinde askeri mahrem yapıda öğretmen konumunda görevim vardı. Sanık da bize askeri mahrem yapıda bölge temsilcisi olarak tanıtılmıştı. Cevdet kod Ahmet Özdil ile birlikte bir şekilde tanıştırılmışızdır. Benim FETÖ içerisinde hiyerarşik üstüm müdür yardımcısı İsrafil kod vardı, bu kişinin üstünde Cevdet kod Ahmet Özdil vardı, Cevdet kodun üstünde de Asım kod isimli sanık vardı. Sanık bana tanıtılırken ismi Asım olarak tanıtılmıştı. Sanığın isminin … olduğunu soruşturma aşamasında öğrendim. Ben askeri mahrem yapıda kara kuvvetleri komutanlığı içerisinde öğretmenlik görevimi 2008-2016 yılları arasında yürütmüştüm. Bu görevi bana ilk olarak Sızıntı sorumlusu biri tevdi etmişti, şuan ismini hatırlayamıyorum. Asım kod sanıktan önce bu görevi Arif kod isimli, gerçek ismini bilmediğim bir şahıs yürütüyordu. Sanıktan birebir almış olduğum bir talimat yoktur. Sanığın bir sohbetine katılmadım ancak arada bir sanık evlerimizi ziyaret ederdi. İlgilendiğimiz arkadaşlarla ilgili problem olup olmadığını sorardı. Sanıkla bylock üzerinden görüşmedim. Sanığın Cevdet kod Ahmet Özdil’in üstü olduğunu hiyerarşik yapıda hitap şeklinden anladım. Cevdet kod bize sanığın Doğu Anadolu Bölgesi sorumlusu olduğu yönünde bir beyanda bulunmamıştı. Benim sanığın Cevdet kodun üstü olduğu konusunda bir şüphem yok ancak hiyerarşik olarak aramızda uzun mesafe olduğu için görevini tam olarak konumlandıramayabilirim. Sanıkla son görüşmemizi net hatırlamıyorum ancak muhtemelen 2016 yılı başlarında olmuştur. Sanığın evli olduğunu biliyorum, çocukları hakkında bilgi sahibi değilim. Mahrem yapıda zaten özel bilgiler anlatılmazdı, sormak da çok tercih edilmezdi. Benim kod adım …’di. Bildiklerim bundan ibarettir. Sanık müdafiinin sorusu üzerine tanıktan soruldu: Sanığı 4-5 defa görmüşümdür” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; FETÖ/PDY terör örgütü ile ilk irtibatının 1995 yılında Sivas’ta örgüte ait FEM Dershanesine gitmesiyle başladığını, akabinde Ege Üniversitesi Fizik Bölümünü kazandığını, İzmir’de örgüte ait öğrenci yurtlarında ve evlerinde kaldığını, bu dönemde örgüt tarafından kendisine teslim edilen öğrencilere ders çalıştırdığını, üniversiteden mezun olduktan sonra 2002 yılında Bursa’da örgüte ait Nilüfer Okulları isimli özel okulda çalışmaya başladığını, 2008 yılına kadar Bursa’da bulunduğunu, 2008-2009 yılında Bitlis FEM Dershanesinde müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, 2009 yılında Iğdır FEM Dershanesinde çalışmaya başladığını, 2010 yılında Alper kod isimli bir şahıs vasıtasıyla Iğdır ilinde mahrem yapılanmaya katıldığını, örgütün Kara Kuvvetleri Komutanlığı Iğdır Subay Yapılanması içerisinde “öğretmen” konumunda göreve başladığını, kendisine teslim edilen subaylarla ilgilendiğini, 2013 yılında Erzurum Aziziye Kolejinde çalışmaya başladığını, burada da mahrem yapılanma içerisinde faaliyetlerinin devam ettiğini anlatarak yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis edip şahsı Asım kod adıyla tanıdığını, bu şahsın örgütün mahrem yapılanması içerisinde 2013-2016 yılları arasında örgütün Kara Kuvvetleri Komutanlığı Doğu Anadolu Bölgesi Bölge Temsilcisi olarak yer alıp yaklaşık on ilden sorumlu olduğunu ve Erzurum ilinde mahrem yapı içerisinde en üst konumda bulunduğunu, örgüt tarafından Malatya’ya gönderildiğini ancak bölge temsilciliği görevine devam ettiğini, sanığın Erzurum’da … Türkeli’nin kiraladığı şirket görünümlü evde örgütsel toplantıları yaptığını, Erzurum dahil yapı içerisinde …, Kars, Ardahan, Erzincan, Bayburt, Artvin, Trabzon, Rize ve Iğdır illerinde bölge temsilcisi olarak sorumlu olduğunu, sanığın müdür ve müdür yardımcıları ile yaptığı bahse konu toplantılara kendisinin giremediğini, Bylock’ta sanığın da ekli olduğunu beyan ettiği,
Mahkemede; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamam halen devam etmektedir. Sanığı 2014 yılı sonlarında yani Kasım-Aralık aylarında Cevdet kod Ahmet Özdil vasıtasıyla tanımıştım. Ben FETÖ/PDY içerisinde mahrem yapıda askeri personelin aile danışmanlığı görevini yürütüyordum. Kod adım Tolga’ydı. Bana bu görevi Cevdet kod Ahmet Özdil tevdi etmişti. Bu görevimi de 2014 yılından 2015 yılı Mayıs ayına kadar yürütmüştüm. Aynı zamanda da Aziziye Koleji’nde öğretmen olarak çalışıyordum. Sanığın çocukları okulda okuduğundan kendisini tanıyorduk. Ayrıca Cevdet kod da sanığı bana kendisinin görüştüğü, birlikte çalıştığı kişi olarak tanıtmıştı. Tanışma esnasında bana kendisini Asım olarak tanıtmışlardı. Bunun kod adı olduğunu biliyordum çünkü mahrem yapıda görev alanlar kod adı kullanıyordu. Biz Cevdet kod ile muhattap oluyorduk. Cevdet kodun üstünde, onun hiyerarşik üstü olarak sanığı biliyordum. Hiyerarşik yapıda Cevdet kod Ahmet Özdil askeri mahrem yapıda müdür konumundaydı. Onun hiyerarşik olarak üstü sanık ise bu hiyerarşik düzene göre Doğu Anadolu Bölgesi’nde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki askerlerden sorumlu bölge temsilcisidir. Kişilerin görevleri bizimle paylaşılmamaktadır. Emniyetteki ifademde hiyerarşik yapıya göre sanığın bu görevde olduğunu söylemiştim. Sanığın üstünde kimin olduğunu bilmiyordum. Sanığın altında Cevdet kodun altında hiyerarşik olarak müdür yardımcıları olduğunu söylemiştim. Ben sanıkla bizzat muhattap olup, kendisinden bir talimat almadım. Bana talimatları Cevdet kod verirdi. 2015 yılı Mayıs ayında cezaevine girdim, 2016 yılı Nisan ayına kadar cezaevinde kalmıştım. Cezaevinden çıktıktan sonra evimi taşımam gerekiyordu. Bu dönemde sanık başka bir şehirde çalışmak için evini boşaltıyordu, evini tutmak için evine gidip ziyarette bulunup evlerini gezmiştik. Burada da kendisine Asım olarak hitap ediyorduk. Ben de sanığa kendimi kod adımla tanıtmıştım. Sanığın özel bir şirkette çalıştığını biliyorum. Normalde örgüt içerisinde bir tayine tabi tutulduğunu biliyorum ancak resmiyette de ticari faaliyetlerine devam ediyordu. Sanıkla o dönem evini gezmek için gittiğimde Askeri Hekim olan Tabip Albay …’ı da görmüştüm. Misafirlik gibi sohbet ediyorlardı, hatta ben kendi rahatsızlığımdan dolayı ameliyat hakkında bilgiler sormuştum. Bildiklerim bundan ibarettir. Sanık müdafiinin sorusu üzerine tanıktan soruldu: Ben emniyette 2 kez ifade verdim. İkinci ifademde her şeyi net olarak anlattım. İlk ifademde başkaları benim kod adımı söylemişti ancak ben sonraki etkin pişmanlık kapsamındaki ikinci ifademde kod adımın Tolga olduğunu söylemiştim. Sanıktan herhangi bir emir, talimat almadım. Sanığın sohbet yaptığı bir ortama direkt katılmadım. Sanık ve …’ı evde gördüğümde örgütsel amaçlı mı yoksa aile ziyareti amaçlı mı bulunduğunu, sanıkla özel ilişkisini bilmiyorum. Sadece asker olduğu için ifademde geçirmiştim. Geçici süreliğine Cevdet kod ile bilgi belge mesulü olarak yardımcı olduğumu daha önce de beyan etmiştim. Hakkımda bir soruşturma vardı, bundan dolayı çok faaliyete katılmıyordum. Belirli aralıklarla Cevdet koda bu görevde yardımcı olmaya çalışıyordum. Örgüt içerisinde hangi görevi yaptığınız önemli değil, öğrenci statüsündeki bir kişiyle görüşme yapılabiliyordu. … resmiyette bir Albay’dı, ancak örgüt içerisinde öğrenci statüsünde bulunabilir. Öğrenci statüsündeki bir kişi eğer görevlendirme yapılmışsa örgütün bölge imamıyla da görüşebilir, bunda bir engel yoktur” şeklinde beyanda bulunduğu.
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; FETÖ/PDY terör örgütü ile ilk irtibatının 2008 yılında Mersin’de örgüte ait dershaneye gitmesi ile başladığını, daha sonra üniversite eğitimi için Van’a gittiğini, burada örgütün mahrem yapılanmasına dahil olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı Van Subay Yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğünü, 2014 yılının Aralık ayı veya 2015 yılının Ocak ayında Van’da görevli “Müdür Yardımcısı” konumunda bulunan sivil imam… kod isimli Yasin …’in talimatı üzerine bir hafta sonu Van ve Hakkari illerinde örgütün mahrem yapılanmasında görevli sivil imamlarla bir toplantı gerçekleştirildiğini, bu toplantıda Asım kod isimli … isimli şahsın başkanlık yaptığını, Asım kod isimli bu şahsın “Van İl Müdürü” olan Rıdvan kod …isimli sivil imamın üstü olduğu, İhsan kod …’in …’tan bahsederken örgütün Kara Kuvvetleri Yapılanması Bölge Sorumlusu olduğunu söylediğini anlatıp yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis ederek ifadesinde bahsetmiş olduğu Asım kod isimli şahsın bu kişi olduğunu beyan ettiği,
Mahkemede; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamamda 2 yıl 2 ay hapis cezası kararı verildi. Ben FETÖ/PDY içerisinde askeri mahrem yapı içerisinde öğretmen konumunda görev yapıyordum. Hamza kod adını kullanmıştım. Bu görevi 2014 Eylül ayından 2015 Şubat sonuna kadar yürütmüştüm. Bu tarihten sonra normal dersane memuru olarak devam ettim yani askeri yapı içerisinden ayrıldım. Ben Van ilinde bulunuyordum ancak Hakkari Şemdinli bölgesindeki askerlerden sorumluydum. Benim hiyerarşik olarak üstüm müdür yardımcısı konumundaki İhsan kod Yasin …’di. Bu kişinin bir üstü müdür konumundaki Rıdvan kod adlı Rahim Tuncel’di. Bu kişinin de bir üstünün Asım kod sanık olduğunu biliyorum. Ben Fazıl ile aynı evde birlikte kalıyordum. İkimizde askeri mahrem yapıda öğretmen konumundaydık. İhsan kod Yasin … bize sanığın Doğu Anadolu Bölgesi’nin askeri mahrem imamı olduğunu söylemişti. Sanık 2014 yılı Aralık ayı veya 2015 yılı Ocak ayında 1 kez bizim evimize gelmişti. Evde bir toplantı yapılmıştı, benim bir üstüm İhsan kod Yasin … bize dersaneden izin alın, o gün evde misafiriniz olacak, siz sadece ikramlardan sorumlu olacaksınız demişti. Bu toplantının içeriğiyle ilgili bilgimiz yoktu. Bu toplantıya askeri mahrem yapıda müdür yardımcısı konumunda olan Melih kod, Hakkari’den gelen bir öğretmen ve ismini bilmediğim bir kişi daha vardı. Toplantıda söylediğim gibi ne konuşulduğunu bilmiyorum, konum olarak toplantıya girme yetkimiz yoktu. Ben resmiyette bu yapının dersanesinde memur olarak görev yapıyordum. Bu toplantı dışında sanığı hiç görmedim” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; 2006 yılında Gaziantep Üniversitesinde Süleyman Salih Zoroğlu’nun aynı üniversitede doktor olarak görev yapan … Subaşı’nın bulunduğu ortamda kendisine özel bir birim olduğunu, bulundukları ortamda dini vecibelerini yerine getiremeyen bu kimselere bu konuda yardımcı olarak yapı içerisinde çalışmak isteyip istemediğini sorduğunu, bu teklifi kabul etmesi üzerine “Bunu yine birilerine sormam lazım” deyip birkaç ay sonra bu görevin kabul edildiğini ve kendisine Beşir Kod isminin verildiğini söylediğini, … Subaşı’nın Salih Zoroğlu’na bağlı olarak faaliyet yürüttüğünü, 2007 yılında İstanbul’a gidene kadar bu grubun sorumlusunun Salih olduğunu, ondan sonra … Subaşı’nın sorumlu olarak görev aldığını, bu dönemde … Subaşı’nın üstü ve bu yapı içerisinde Gaziantep sorumlusu olabileceğini düşündüğü … isimli birisinin bulunduğunu, bu kişinin belirli olmayan zamanlarda … Subaşı’nın evinde yapılan toplantılara katıldığını, …’nin 35 yaşlarında, orta boylu, normal saçlı, beyaz tenli, sağ veya sol yanağında ben olan, normal kilolu, ne iş yaptığını ve nereli olduğunu bilmediği birisi olduğunu, 2008 yılında doçent olduktan sonra … Subaşı’nın … Abi dediği bir şahsı muayeneye getirdiğini, kendisinin de bu kişiyi muayene ettiğini ve şahsın takip edilecek sağlık sorunlarının olduğunu, gerekirse kalp pili takılmasını gerektiğini ve ara ara kontrole gelmesini söylediğini, … isimli şahısla … Subaşı’nın sanki bir üst düzey bir bürokrat gibi ilgilendiğini, bu kişiyi öğretmenlerle olan toplantıda … Subaşı’nın evinde bir kere gördüğünü, bu şahsın Gaziantep askeri mahrem yapılanması içerisinde … Subaşı’nın üstündeki kişi olduğunu hem …’ten hem de … ve …’ten duyduğunu, 2017 yılının Haziran ayında Gaziantep mahrem askeri yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğünü bildiği Beşir (K) …’in kendisinin çalıştığı hastaneye gelerek “Hocam size bir telefon vereceğiz bu telefondaki GSM hattı Suriyeli bir şahsın üzerine kayıtlı bu telefon ile de irtibata geçeceğiz, bu telefondan bize artık … Abi ulaşacak” dediğini, kendisinin de buna tepki göstererek telefonu getirmesi halinde kıracağını ya da emniyete gideceğini söylediğini anlatıp yaptırılan teşhis işleminde sanığı fotoğraftan teşhis ettiği,
Tanığın kovuşturmada talimat ile alınan ifadesinde; “Ben kendisini … BEY olarak bilirim. Gerçek ismini emniyette yaptığımız fotoğraflı teşhis sırasında öğrendim. 2010 yılından önce sohbet gruplarına birkaç defa dinleyici olarak katılmıştı. Arasıra katılmasından dolayı ben kendisinin bir sorumluluğu olduğunu düşünmüştüm. Bu nedenle sorumlu olabileceğini emniyet aşamasında söylemiştim. Bu beyanım tahmine dayalıdır. Daha önce bu şahısla ilgili emniyette ifade vermiştim. Aynen tekrar ederim,”, şeklinde beyanda bulunduğu,
Mahkemede ise; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Ben doktorum. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamam devam etmektedir. Ben FETÖ/PDY içerisinde askeri mahrem yapıda askeri personelden sorumlu öğretmen düzeyinde görev yapıyordum. Sorumlu olduğum askeri personel Kara Kuvvetleri personelleriydi. Bu görevimi 2006-2007 yıllarından 2013 yılına kadar yürütmüştüm. Kod adım Beşir’di. Sanığı … ismiyle tanıyordum, gerçek ismini Emniyet ifademde öğrenmiştim. Kendisini 2006-2007 yıllarında 1-2 kez olduğumuz ortama gelmesi nedeniyle tanıdım. Şuanda SEGBİS’te gördüğüm sanık … olarak tanıdığım kişidir. Bulunduğumuz ortama geldiğinde sanığın bizim üstümüz, yönetici vasfında olduğunu düşünmüştüm. Biz o dönem doktor arkadaşlarla sohbet grubumuz vardı, bu sohbet grubuna sanık gelmişti. Ben de sanığa kendimi Beşir kod adımla tanıtmıştım. Sanıktan herhangi bir talimat veya emir almadım. Sohbet veren konumunda değildi ancak sohbetlere sürekli gelmiyordu, bu olay Gaziantep’te yaşanmıştı, sohbetlerimize birkaç defa katıldı, sonrasında bir görüşmemiz olmadı. Üstlerimize kim olduğunu sorma gibi bir durumumuz olmadığından soramamıştım. Sanığın nereli olduğunu, ne iş yaptığını bilmiyorum, fazla bir samimiyetimiz olmadı ancak beyanlarımda geçen kişi SEGBİS’te gördüğüm sanıktır.” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık …’in kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinin; “Gaziantep Üniversitesi Dönemi; 2002 yılında Malatya İli İnönü Üniversitesinde görevli iken Gaziantep Üniversitesine gelerek rektör olan İmam …ile Gaziantep Üniversitesine tayin olmam konusunda görüşmüştüm. İmam …isimli şahıs Gaziantepli hemşerim olduğundan kendisi ile görüşme fırsatı buldum ve kabul edildim. İmam …. isimli şahsın örgüt ile ilgisi olmayan ve örgüt referansı ile gelmediğim için, aynı zamanda hemşerim olduğundan dolayı görüşmemiz olumlu geçmişti. 2002 yılının Haziran ayında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümünde uzman doktor olarak göreve başladım. 2 yıl kadar burada görev yaptım. Fakat örgüt ile herhangi bir irtibatım olmadı. 2004 – 2005 yılları arasında hastanede bulunduğum sırada yanıma gelerek beni tanıdığından emin olduğum ancak benim kendisini tanımadığımı ismini … olarak tanıtan, daha sonradan gerçek isimin Taurabi olarak duyduğum bir şahıs, bana hitaben ‘hocam siz bildiğimiz tanıdığımız muhafazakâr, namazında niyazında olan bir insansınız sizinle kendi aramızda düzenlediğimiz sohbetlerimize katılmanızı istiyoruz’ şeklinde konuşma yaptı ve ben de bu şahsın yapı içerisinde olduğunu anladım, kabul ettim. … isimli şahıs, kısa boylu, esmer, o dönemde 35 yaşlarında öğretmen olduğunu düşündüğüm, evli olarak hatırladığım, Gaziantep ilinde ikamet etmeyip şehir dışından gelen bir şahıstı. Hatırladığım kadarıyla … ile tanıştıktan 1 ay sonra … yine benimle görüştü ve beni eski model Hundai marka metalik yeşil renkli kendi arabasıyla sadece öğretmenlerin bulunduğu Emek Mahallesi civarında şuan adresini hatırlamadığım bir apartman dairesine götürdü. Bu evde sadece hatırladığım kadarıyla 34 kişilik öğretmen grubu vardı. Bu şahısların kendi aralarında yapmış olduğu sohbetten öğretmen olduklarını düşünmüştüm. Bu grubun abiliğini … isimli şahıs yapmaktaydı. Bu grup ile hatırladığım kadarıyla 2006- 2008 yılları arasında ara ara aynı evde düzensiz olarak sohbetlere katıldım. Ara ara düzenli olmamakla beraber …’ye Himmet adı altinda para verdim. Bu paranın öğrencilere burs amaçlı olduğunu … söylemişti. Hatırladığım kadarıyla 2008 yılında … bana Özel bir birimde sorumluluk almamın uygun olacağını söyledi. Konuşmalarından bu görevin askeri yapı içerisinde subaylara sohbet vermem hususunu anladım. Bende teklifini kabul ettim. Bununla ilgili guruplar olduğunu ve benim doktorlar gurubunda olacağımı, Doktorlar gurubundaki her doktorun kendine bağlı öğrencileri olacağını söyledi. Bu hususta gruplaşma yapıldı. Bu dönemde … isimli şahıs benim Kod adımın Enver olduğunu ve bu ismi kullanmam gerektiğini söyledi. Doktor gurubunun başında Kardiyoloji Bölümü Profesör Dr. İlyas AKDEMİR isimli üniversitede çalışan daha sonra İstanbul İli Özel Sema Hastanesine giden bir doktor vardı. Gurup sorumlusu bu şahıstı ve Doktorlar gürubunu kendi evinde adresini net olarak hatırlamadığım, ancak Masal parkı civarında apartman ikinci katında gurup toplantıları yapıldı. Toplantılara guruptaki doktorlar geldiler. Toplantılarda öğrencilere nasıl davranılacağı konusunda eğitim, seminer gibi sohbet tarzında eğitim verildi. Bu şekilde 4-5 defa toplantı yapıldı ve tüm doktorlar katıldı. Toplantıya katılan Doktorlar Gaziantep Üniversitesinde çalışan Psikiyatri uzmanı Salih isimli doktor ve yine Gaziantep Üniversitesinde çalışan Psikyatri uzmanı arkadaşı vardı. her ikisin de tanıyorum. Ancak ismini hatırlamıyorum. 2007-2008 vılları arasında Gaziantep Üniversitesinde Psikyatri uzmanı olarak orlardı. Bu 3 şahıs İstanbul iline taşındılar, Bu toplantılar bittikten sonra … isimli şahıs bu dönemde yine Gaziantep Üniversitesinde çalışan ortopedi doktoru olan … SUBAŞI ile tanıştırdı. O dönemde … SUBAŞI tanıştırdı. O dönemde … Subaşı örgüt içerisinde … simli şahsım altında bulunuyordu. içerisinde … isimli şahsın altında bulunuyordu. Yani … isimli şahıs … SUBAŞI’ının üstüydü. … isimli şahıs tarihini tam olarak hatırlamadığım bir dönemde beni … SUBAŞI’nın Emek Mahallesi tarafında adresini net olarak hatırlamadığım Celal Doğan parkı civarında bir apartman dairesine götürdü. Bu ev … SUBAŞI’nın eviydi. Beni bu eve getirdi ve muhtemelen bu evde beni tanıştırdı. Bu tanışma olayından sonra … isimli şahıs bir daha benimle irtibata geçmedi. O tarihten sonra … SUBAŞI benimle ilgilenmeye başladı.” şeklinde olup yaptırılan teşhis işleminde sanığı fotoğraftan teşhis ettiği,
Tanık kovuşturmada talimat ile alınan ifadesinde; “Ben daha önceki ifademde hatırladığım kadarıyla 2006-2008 yılları arasında sanık beni askeri mahrem yapılanma içerisinde öğretmen olarak davet etmişti. Kendisinin o dönemki görevini tam olarak bilmiyorum. Ancak öğretmenin üzerindeydi müdür olduğunu düşünüyorum. Ben kendisinin talebini de kabul edip öğretmen olarak 2006-2008 yılları arasında görev yaptım. Kendisinin bunun dışında herhangi bir faaliyetine şahit olmadım”, şeklinde beyanda bulunduğu,
Mahkemede ise; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Ben doktorum. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamam devam etmektedir. Ben FETÖ/PDY içerisinde askeri mahrem yapıda askeri personelden sorumlu öğretmen düzeyinde görev yapıyordum. Bu görevi bana şuanda SEGBİS ekranında da gördüğüm sanık … tebliğ etmişti. Sanığın ismini hep Turabi olarak biliyordum. Bu görevi bana Gaziantep ilinde verdi ancak yılını hatırlayamıyorum. 2006 yılları olabilir ancak net bir tarih hatırlayamıyorum. Sorumlu olduğum askeri personel Kara Kuvvetleri personelleriydi. Benim kod adım Enver’di. Bana bu kod adını kimin verdiğini hatırlamıyorum. Sanık bana bu görevi verirken askeri personele abilik yapmamı istemişti, ben de kabul etmiştim. Bu görevimi 2015 yılına kadar devam ettirmiştim. Bana bu görevi verirken sanığın askeri personellerden sorumlu müdür konumunda olduğunu biliyordum. Bu görevi aldıktan sonra sanığı belki 2 yılda bir felan gördüm. Sanık bizi müdür yardımcısı … Subaşı’na teslim etmişti, sanığın müdür yardımcısı ile yaptığı görüşmelere denk gelirsek bu şekilde görüşürdük. Sanığın nereli olduğunu, ne iş yaptığını bilmiyorum, evli olduğunu tahmin ediyorum. Sanık bana kendisini Turabi olarak tanıtmıştı, neden kod adı kullanmadığını bilmiyorum. Çok fazla hasta baktığım için sanığın amcasına bakıp bakmadığımı hatırlayamıyorum. Benim bağlantım 15 Temmuz 2016’ya kadar öğretmen pozisyonunda devam etmişti. Sanık müdafiinin sorusu üzerine tanıktan soruldu: Sanığın bana öğretmenlik görevini vermesinden başka kendisinden bir talimat aldığımı hatırlamıyorum. Çünkü bizimle müdür yardımcısı ilgileniyordu, ben ondan talimat alıyordum dedi. Tanığın önceki beyanları okundu, çelişki sebebiyle soruldu: Emniyet’te … kod olarak demiş isem de bunu polis söyledikten sonra söylemiş olabilirim ancak ben sanığı Turabi olarak tanıyordum dedi.” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle; toplantıların … Subaşı’nın Sarısalkım’daki bağ evinde yapılmaya başlandığını, bu toplantılarda genellikle kitap okunduğunu, bunların genel manada serbest hareket ettikleri etkinlikler olduğunu, bu etkinliklerin sonlarına doğru bazen tanımadıkları ve örgüt içerisinde daha üst konumda bulunduğu izlenimi veren şahısların gelerek konuşma yaptıklarını, bu etkinliklerin dışındaki toplantıların ise haftalık rutin yapıldığını beyan edip fotoğraf teşhisinde “37-) (45) numaralı fotoğraftaki şahıs … isimli Şahıstır.. Örgüt etkinlik toplantılarında genellikle kitap okunurdu, genel manada serbest hareket ettiğimiz etkinliklerdi. Bu etkinliklerin sonlarına doğru bazen tanımadığımız örgüt içerisinde daha üst konumda bulunan şahıslar gelerek konuşma yaparlardı. Bu şahıslardan biri de fotoğrafını görsem tanıyabileceğim bir şahıs olan …… olduğunu burada siz görevlilerden öğrendim. Bu şahsı kesin ve net olarak teşhis ediyorum.”, şeklinde beyan ve teşhiste bulunduğu,
Tanık kovuşturmada talimat ile alınan ifadesinde; “Benim hakkımda da Gaziantep 7. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama devam etmektedir, ben etkin pişmanlıktan yararlanmak için beyanda bulunmuştum, bu beyanlarımı aynen tekrar ederim bana sormuş olduğunuz sanık …’ı 2008-2010 yılları arasında bazı sohbet toplantılarında görmüştüm, kendisi Adana’da bir dershanede öğretmendi, bu toplantılar doktor bir arkadaşın evinde yapılmıştı, o dönem ben bu yapı içerisinde yeni olduğum için kendisinin herhangi bir görevi olup olmadığını bilmiyorum, o dönem kendisi Adana’da ikamet ediyordu, aradan uzun zaman geçtiği için tam olarak tarihlerini hatırlamıyorum, ancak o yıllardan sonra sanığı bir daha görmedim, sanığın bu yapı içerisinde ne tür faaliyetlerde bulunduğu hakkında herhangi bir bilgim yoktur dedi. Talimat ekinde gönderilen teşhis tutanağı tanığa gösterilerek tanıktan soruldu: Tutanak içeriği doğrudur, tutanak altındaki imza bana aittir.”, şeklinde beyanda bulunduğu,
Mahkemede ise; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Ben doktorum, hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamam devam etmektedir. Sanığı … kod ismiyle tanıyordum. Benim kod adım da Cemal’di. Ben FETÖ/PDY içerisinde askeri mahrem yapıda askeri personelden sorumlu öğretmen düzeyinde görev yapıyordum. Bu görevi 2007-2008 yıllarından sonra Gaziantep’te yapmaya başladım. Bu görevi bana o dönemde bir doktor arkadaş vermişti. 2010 yıllarında önce 2007-2008 yıllarındaki birkaç görüşmeden dolayı sanığı tanımıştım. Sanık bana Adana’da ikamet ettiğini söylemişti. O dönemde ben ısındırılma-kazanılma aşamasındaydım, yapının içeriğini detaylı olarak bilmiyordum ancak sanık bizimle görüştüğüne göre o dönemde görevinin yüksek bir konumda olduğunu düşünmüyorum çünkü biz ısındırılma-kazanılma aşamasındaydık. Sonrasında sorumlu olduğum askeri personel Kara Kuvvetleri personelleriydi. Bu görevim darbe girişiminden 3-4 ay öncesine kadar devam etmişti. Sanığı en son 2010-2011 yıllarında gördüm diye hatırlıyorum, çünkü sonrasında Kıbrıs’a gittiğini duydum ve daha bir iletişimimiz olmadı. Sanığın Kahramanmaraşlı ve o dönem evli olduğunu biliyorum. Dersanede öğretmen olduğunu hatırlıyorum.” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık … kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle, örgütün Kara Kuvvetleri Komutanlığı Subay Yapılanmasında KKTC’de 2010-2013 yılları arasında “Ümit Mesulü” olduğunu, 2010-2013 yıllarında örgütün Kara Kuvvetleri KKTC yapılanmasında Asım kod isimli …’ın “müdür” olarak görev yaptığını, şahsın 2013 yılında Erzurum’a bölge temsilcisi olarak görevlendirildiğini, Erzurum bölge temsilcisine bağlı yaklaşık on bir il olduğunu, hangi iller olduğunu tam bilmediğini ancak Erzincan, Kars, Iğdır, Trabzon ve Ardahan gibi çevre iller olduğunu tahmin ettiğini, 2014-2016 yıllarında Erzurum’da bu görevi sürdürdüğünü, sanıkla birebir toplantıya girmediğini, sanığın üst düzey olduğunu, 2016 yılında Malatya iline görevlendirildiğini duyduğunu, örgütün Kara Kuvvetleri yapılanmasının toplam yedi bölgeye ayrıldığını, İstanbul ilinin iki bölge olduğunu, diğerlerinin de Ankara, İzmir, Erzurum, Gaziantep, Malatya bölgeleri olduğunu, KKTC yapılanmasının bir dönem Ankara bölge temsilciliğine bir dönem de İstanbul bölge temsilciliğine” bağlı faaliyet yürüttüğünü, 17-25 Aralık sonrası bölge sayısının beşe düşürüldüğünü duyduğunu, beyan ederek yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis ederek kendisini Asım kod adıyla tanıdığını, bu şahsın 2010-2013 yıllarında KKTC ülkesinde mahrem yapılanmada subay grubunda “müdür” pozisyonunda görevli olduğunu, örgüt içerisinde çok etkin birisi olduğunu, şahsın 2014-2016 yılları arasında örgütün mahrem yapılanmasında subay grubunda Erzurum Bölge Temsilcisi olarak görev yaptığını, yaklaşık on bir ilden sorumlu olduğunu beyan ettiği,
Mahkemedeki ifadesinde; “Ben bu hususta daha önce beyanlarda bulunmuştum. Doğrudur, aynen tekrar ederim. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamamda 2 yıl 8 ay hapis cezası kararı verildi, karar henüz kesinleşmedi. Ben FETÖ/PDY içerisinde Ümit Mesulü olarak görev yapıyordum. Bu görevimi 2013 yılından 2016 yılına kadar yürütmüştüm, görevi bana Ahmet Özdil isimli şahıs tevdi etmişti. Dava dosyamız başladığında ankesörlü hatlara ilişkin ifadem alınmak üzere çağrıldım, …’ı teşhis ettim, tanıyor musun diye soruldu, kendisiyle Kolejin giriş çıkışlarında karşılaşmıştık ancak yapıyla bağlantısı olup olmadığını bilmediğimi söyledim, sonrasında bana bu kişinin böyle böyle görevleri varmış diye sorulunca ben de böyle bir görevi varsa nereyi kapsadığını net bilmiyorum ancak eğer varsa Kars-Erzurum bölgesini kapsayacaktır demiştim. Ancak benim sanıkla herhangi bir şekilde örgütsel görüşmem olmadı. Benim kod adım Alper’di. Sanığın Asım kod adını kullandığını dava dosyasından öğrenmiştim. İfademde geçen bilgiler dava dosyasından edindiğim bilgilerdir. İfadelerim dersanecilik kapsamında olan bölgeler gibi bu yapıda da bölgeler olduğuna dairdir. Sanığın herhangi bir toplantısına katılmadım. Mahkememiz 1 yıl kadar sürdü, ifademde geçen hususlar dosya içerisinde vardı, orada okuduğumda ve arkadaşlarla konuştuğumuzda daha detaylı bilgiye sahip oldum. Sanığı ben daha öncesinden tanımıyorum. Bildiklerim bundan ibarettir. Tanığın önceki beyanları okundu, çelişki sebebiyle soruldu: Mahkeme sürecinde ankesörlü hatlara dair ifadem alınmak üzere çağrıldım. Orada da konuyla ilgili net bir bilgim olmadığını, bu şekilde bilgiler ve tanık ifadeleri de varsa bu şekilde olabilir yönünde beyanda bulunmuştum. Ben Kıbrıs’a yüksek lisans için gitmiştim. Kıbrıs’tayken de Ümit Mesulü’ydüm, sanığı Kıbrıs’tan tanımıyorum. Erzurum’da kolejdeyken öğrencisiyle benim kızım aynı yıl okula başlamıştı, öğrencileri alırken karşılaşıyorduk, kendisini o zaman Turabi ismiyle biliyordum. Mahkeme sürecinde ben bilmediğim şeylere de hakim olmuş oldum. Sonrasında bu ifadeye çağrıldığımda tekrardan isimler soruldu, ben de burada bir bakıma kulaktan doğma bilgilerimi ifade ettim. Ben bunu ifade ederken de daha önceden net bir bilgi söylememiş olsam da net biliyormuşum gibi yazılmış oldu. Süreç içerisinde buna da çok müdahale etme şansım olmadı. Sanığın Erzurum Bölge Temsilcisi olduğuna dair görgüye dayalı bilgim yoktur. Sadece yargılama sürecindeki bilgilerimi aktardım. Beyanlarım bir bakıma kanaate dayalıdır” şeklinde beyanda bulunduğu,
Tanık …’in kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesi; “2014 yılının Ağustos ayında Kolordu Komutanının Emir Subayı olarak atandım. Örgütün bir alakası olmadı. Ben bu göreve geçtikten sonra BAHADIR KOD isimli şahıs hemen benimle irtibata geçti kendi evinde toplantı düzenlediğini Abilerinde geleceğini söyledi. BAHADIR KOD isimli şahsın evine tek gittim. Evde BAHADIR KOD, CEVDET KOD ve kod ve gerçek adlarını bilmediği ancak resimlerini gösterirseniz teşhis edebileceğim 3 kişi daha vardı. İçlerinden biri en üst düzeydeydi herkes ona saygı gösteriyordu. Genelde bu şahıs konuşuyordu. Bana çok kritik bir göreve atandığımı, bu sıkıntılı süreçte çok dikkatli olmamı, artık toplantıların 2 yada 3 ayda bir yapılacağını ve evde değil de araçta buluşup ve gezerken bilgi alışverişi şeklinde olacağını ve BAHADIR KOD isimli şahısın yine benimle temasta olacağını belirterek benden O dönem Kolordu Komutanı olan Korgeneral Şeref ÖNGAY’ın, siyasi görüşünü, kimlerle samimi olduğunu, makama kimlerin gelip gittiğin, Kışla dışında kimlerle görüşmek istediğini ve özel ve sosyal hayatı hakkında bilgileri tespit ederek raporlamamı istedi. O dönem sürecin sıkıntılı olması ve yoğun tempodan kaynaklı bir çok görüşmeyi aksattım. Ancak Kolordu Komutanı hakkında elde ettiğim. Programlarından kritik olanlarını BAHADIR KOD isimli şahsa kendi aracında söyledikleri şekilde sözlü bildirdim. Kesinlikle doküman fotoğraf ve video paylaşmadım. Sadece sözlü olarak günlük programı ve kritik görüştüğü kişileri paylaştım. Bu durum 2-3 ayda bir görüşmelerle aynı şekilde devam etti. son toplantıyı 2016 yılının Mayıs ayında yine BAHADIR KOD isimli şahsın evinde yaptık yukarıda belirttiğim aynı şahıslar vardı. Bana ısrarla yüz yüze Korgeneral Şeref ONGAY’ın siyasi kimliği, en çok tuttuğu Tugay Komutanları hakkında bilgi istedi. Bende Korgeneral Şeref ONGAY’ın devlet terbiyesi ile yetiştiğini ve devlet adamı kimliğinin tam oturduğunu, siyasi görüşünü de hiç belli etmediğini devamlı Devlet ve Hükumet tarafında olunması gerektiğini sürekli söylediğini belirttim. Tugay Komutanları hakkında da Ardahan Tugay Komutanı Erdem KARGIN ve Doğubayazıt Tugay Komutanı … OZAN’ı hiç tutmadığını söyledim diğerleri hakkında olumlu düşündüğünü belirttim. Atamam Doğubayazıt Gökay Tabur Komutanlığına çıkmıştı.” şeklinde olup yaptırılan teşhis işlemlerinde sanık …’ı fotoğrafından teşhis ederek şahsın adını ya da kod adını bilmediğini, bu şahısla toplam iki kez görüştüğünü, bu görüşmelerde kendisinden sorumlu Bahadır kod isimli sivil imamın da bulunduğunu, yine görüşmelerde başka birkaç sivil imamın olduğunu, diğer sivil imamların bu şahsa karşı olan tavırlarından onun örgütte üst düzey olduğunu anladığını, bu şahsın kendisinden kolordu komutanı hakkında bilgi isteyen kişi olduğunu, bu bilgileri 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilmek istenen darbe girişimi sonrasında hangi amaçla istediğini anladığını beyan ettiği,
Mahkemede; “Ben Yarbaydım, meslekten ihraç edildim. Hakkımda FETÖ/PDY’den işlem yapıldı, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdim, bu ifadelerim doğrudur, yargılamamda 2 yıl 9 ay 15 gün hapis cezası kararı verildi, karar henüz kesinleşmedi. Şuanda SEGBİS ekranında gördüğüm sanığı tanımıyorum. Sanığın FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgim yoktur. Bildiklerim bundan ibarettir. Tanığın önceki beyanları okundu, çelişki sebebiyle soruldu: Asım kod ile ilgili verdiğim ifade 1989 yılına aittir. İfademde geçen Asım kod şuan SEGBİS ekranında gördüğüm sanık değildir. Bana okumuş olduğunuz Asım kod hakkındaki ifadelerim doğrudur, ifadelerimde bir problem yoktur ancak ifadelerimde geçen Asım kod şuanda SEGBİS ekranında gördüğüm sanık değildir. Anlattığım ve görüştüğümüz şahıs sanık değildir. Sanığı tanımıyorum. Sanığın FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgi sahibi değilim. Yapmış olduğum teşhislerde başka bir hata yoktu, bu ilk hataydı” şeklinde beyanda bulunduğu,
Görülmüştür.
Sanığın 57609 ID numarası ile FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından örgüt üyelerinin gizli haberleşmesini sağlamak amacıyla oluşturulan Bylock programını kullandığı ve 2003 açılış tarihli Bank Asya hesabının olduğu anlaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için öncelikle silahlı terör örgütü kurma veya yönetme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçları ile FETÖ/PDY terör örgütüne değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu’nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli “Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası “7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında, Terörle Mücadele Kanunu’nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK’nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1. maddesinin, TCK’nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK’nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun’un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK’nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK’nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah … tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
FETÖ/PDY’de diğer terör örgütlerinden farklı olarak, örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder Fetullah … olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kainat imamı, “kutsal insan, mesih, mehdi, hoca efendi” gibi sıfatlarla anılmaktadır.
Kainat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte sesini her hafta internet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.
Dikey Yapılanma – Yedi Katlı Piramit:
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebi yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi hâline bırakmayıp kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma yoluyla yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir:
i) Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağıyla bağlı olanlar ile fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur, istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
ii) İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
iii) Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
iv) Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
v) Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanırlar. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
vi) Altıncı Kat, Has Tabaka: … ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
vii) Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka vardır. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Örgüte zaman zaman maddi yardım yaparlar. Devamlı olmamak şartıyla örgütün bazı faaliyetlerine de katılırlar. Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.
Yedi katmanın en üstünde “Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir hâlde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hâle getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yapılanmasında, örgütün lideri Fetullah … ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, Türkiye imamı ve bölge imamlarının örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. 5237 sayılı TCK’daki düzenlemeye göre, örgüt yöneticisi ile üyesinin cezai yaptırımları farklı ise de asıl önemli yenilik; yöneticinin, yönettiği tüm örgüt üyelerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği suçlardan müşterek fail olarak sorumlu tutulmasıdır. Örgüt yöneticisinin sorumluluk alanını genişleten söz konusu bu hüküm karşısında ispatın kesin delillere dayanması zorunluluğu tartışmadan vareste olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasında 5. katta veya daha üst konumda bulunduğu tespit edilemeyen, örgüt içerisinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Doğu Anadolu Bölge Sorumlusu olduğu kabul edilmiş ise de; komutası altındaki birimleri sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin organize edilmesi ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlendiği ortaya konulamadığı gibi yöneticilerinin örgüt üyelerinin işlediği suçlardan da fail olarak sorumlu olacakları halde bu konuda yapılan soruşturma ve açılmış dava bulunmadığı; Bylock programını kullanan sanığın, görev yaptığı bölgedeki örgütsel faaliyetlerin yoğunluk derecesi, üstlendiği görev, emir ve talimat verme yetkisi ile sorumluluk alanı itibarıyla genele yayılmayan ve bağımsız hareket etme imkânı bulunmayan konumu karşısında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yöneticisi olarak nitelendirilmesi mümkün olmayıp sübut bulan eylemlerinin TCK’nın 314/2. maddesi kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Sübuta ilişkin uyuşmazlık bulunmayan olayda, Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğuna ilişkin kabul ve görüşüne, suç vasfı bakımından katılmıyorum.
Dosyaya yansıyan bilgi, belge ve tanıklıklar değerlendirildiğinde;
Çalışma hayatının önemli bir bölümü silahlı terör örgütü FETÖ/PDY yapılanması içinde farklı konum ve görevlerde geçen, dosya içeriği ve bizzat kendi savunmasına göre 2014 yılında geldiği Erzurum ilinde Yüksek Özel Daire tarafından da kabul edildiği üzere Kara Kuvvetleri komutanlığı Doğu Anadolu Bölge sorumlusu pozisyonunda yer alan sanığın, görev yaptığı bölgede örgütsel faaliyetlerin yoğunluk derecesi, üstlendiği görev, emir ve talimat verme yetkisi ile sorumluluk alanı itibarıyla 8. Kolordu (Elâzığ), 1. Mekanize Piyade Tugayı (Doğubayazıt), 12. Mekanize Piyade Tugayı (…), 10. Motorize Piyade Tugayı (Tatvan), 49. Motorize Piyade Tugayı (Bingöl), 51. Motorize Piyade Tugayı (Hozat), 4. Komando Tugayı (Tunceli), 108. Topçu Alayı (Erciş), 17. Motorize Piyade Alayı (Kiğı), 9. Kolordu (Erzurum), 9. Taktik Piyade Tümeni (Kars), 4. Zırhlı Tugayı (Palandöken),14. Mekanize Piyade Tugayı (Kars), 25. Hudut Tugayı (Ardahan), 9. Motorize Piyade Tugayı (Sarıkamış), 48. Motorize Piyade Tugayı (Trabzon)109. Topçu Alayı (Erzurum) şeklinde, iki kolordu, bir tümen, onbir tugay ve üç alayın bulunduğu, sanığın sorumlu olduğu birimin devletin güvenliği bakından son derece stratejik öneme sahip olduğu, yürüttüğü faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakından çok önemli olan mahrem yapıyı kapsadığı, nitekim silahlı terör örgütünün ordu içindeki unsurlarının kalkıştığı 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminde de sanığın yönetsel sorumluluğu altındaki bazı birliklerin de TCK’nın 309/1. maddesi uyarınca Anayasayı ihlal suçunu işleme kastına yönelik aktif katılımlarının bulunduğunun bir kısmı kesinleşen, bir kısmı ise halen temyiz incelemesinde bulunan ve mahkumiyet hükümleriyle sonuçlanan dosyalarla sabit olduğu, buna göre Türk Kara Kuvvetleri içinde yer alan üç ordu teşkilatından birinin örgüt üyesi olan kendisine bağlı mensupları üzerinde sevk ve idare yetkisine sahip olduğu anlaşılan sanığın örgütün hiyerarşik yapısında bulunduğu yerin, yönetici olarak kabul edilmesini gerektirecek derecede önemli olduğu ve eyleminin TCK’nın 314/1. maddesi kapsamında kabul edilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak etmiyorum.” biçimindeki,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme suçundan sanık …’ın atılı suçtan cezalandırılmasına dair Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına yönelik istinaf istemi, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 04/09/2020 gün ve 2020/394 Esas, 2020/1556 Karar sayılı kararı esastan reddedilmiştir. Bu karar sanık müdafisi tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 17/05/2021 gün ve 2020/7429 Esas, 2021/3048 Karar sayılı kararı ile; sanığın eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sanığın eyleminin örgüt yöneticiliği kapsamında olduğu gerekçesi ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozma kararına itirazda bulunmuştur. İtirazı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, oy çokluğu ile itirazın reddine karar vermiştir. Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf sanığın FETÖ terör örgütünde yöneticimi, üyemi olduğuna ilişkindir.
Sanık …’ın Asım kod adı ile örgütün Kara Kuvvetleri Mahrem yapılanmasında görev aldığı, 2010-2013 yıllarında KKTC ülkesinde Kara Kuvvetleri yapılanmasında ‘müdür’ seviyesinde faaliyet yürüttüğü, 2013-2016 yılları arasında Erzurum merkezli Doğu Anadolu Bölgesi Kara Kuvvetleri yapılanmasında ‘bölge temsilcisi’ olarak faaliyet yürüttüğü, örgütün mahrem yapılanmasında en üstte ‘birim temsilcisi’ olarak ifade edilen Türkiye geneli Kara Kuvvetleri Yapılanmasından sorumlu sivil imamın bulunduğu, ‘birim temsilcisinin’ altında coğrafi bölgelere ayrılmış yedi tane ‘bölge temsilcisinin’ bulunduğu, bu bölge temsilciliklerinin İstanbul ilinin iki bölge, diğerlerinin de Ankara, İzmir, Erzurum, Gaziantep, Malatya bölgeleri olacak şekilde belirlendiği, sanığın Türkiye’de örgüt tarafından oluşturulmuş yedi tane ‘bölge temsilciliğinden’ birinin sorumlusu Erzurum’da bulunan ve 9. Kolordunun ve bu kolorduya bağlı birden çok ilde bulunan Trabzon, Artvin, Ardahan, Kars, …, Doğubeyazıt gibi illerdeki tugay veya alaylar ile hudut birliklerinden oluşan askeri birlikleri FETÖ Terör örgütü adına mahrem sivil imam olarak yönetmiştir.
Sanığın örgütün kamu görevlileri arasında kendisine bağlı bir yapı (paralel devlet) oluşturma stratejisi kapsamında askerlik mesleğini seçen terör örgütü üyelerine sivil imamlık/yöneticilik yaptığı, Sanık … hakkında üzerine atılı FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü yöneticilerinden olmak ve resmi belgede sahtecilik suçlarından yürütülen kovuşturma neticesinde; dosya kapsamındaki tanıkların beyanları, araştırma tutanakları, Bylock kullanımını gösterir araştırma tutanakları, dosya kapsamında yer alan tüm bilgi, belge ve deliller birlikte değerlendirildiğinde,
Sanığın cezadan kurtulmak amacıyla Yunanistan’a kaçmak üzereyken resmi belge niteliğindeki sahte pasaport ve kimlik kartı ile yakalandığı, tüm soruşturma dosyası kapsamında sanığın, TCK’nın 314/1 maddesinde düzenlenen terör örgütü yöneticiliği suçunu işlediği Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 04.09.2020 gün ve 2020/394 Esas, 2020/1556 Karar sayılı sanığın mahkumiyetine yapılan istinaf başvurusunun esastan ret kararının, Yargıtay (kapanan) 16. Ceza Dairesinin eylemin üyelik olduğu gerekçesi ile bozulmasına dair kararının isabetli olmadığı kanaatinde olduğumdan,
Yargıtay (kapanan) 16. Ceza Dairesinin sanığın eyleminin üyelik olduğu gerekçesi ile verdiği bozma kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine dair Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.” şeklindeki;
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu üyesi de; itirazın kabul edilmesi gerektiği yönündeki,
Düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.11.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 01.12.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.