Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/175 E. 2023/109 K. 01.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/175
KARAR NO : 2023/109
KARAR TARİHİ : 01.03.2023

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 286-297

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Haksız tahrik altında kasten öldürme suçundan sanık … hakkında açılan kamu davasında, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 18.07.2018 tarih ve 429-382 sayı ile; sanığın eyleminin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4, 29, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin hükme yönelik olarak sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı ile katılanlar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 29.05.2019 tarih ve 627-1463 sayı ile; hüküm fıkrasına “TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ibaresinin eklenmesi” suretiyle istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.03.2020 tarih ve 292-806 sayı ile;
“…Yaya geçidinden karşıdan karşıya geçerken maktulün sanığa laf atarak kavgayı başlattığı, sanığın arkasını dönüp gittiği sırada sanığın arkasından yumruk attığı, yere düştükten sonra da yumruk atmaya devam ettiği, sanığın ise maktulün göğüs bölgesine doğru bilerek ve isteyerek salladığı bıçak darbesi sonucu maktulün kalp ve akciğer yaralanmasına bağlı olarak öldüğü olayda;
a- Sanığın tahrik altında doğrudan kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan hüküm kurulması,
b- Maktulden kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki eylemin niteliği dikkate alınarak TCK’nin 29. maddesi uyarınca sanığın cezasında makul oranda indirim yapılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini…” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine Yerel Mahkemece 14.07.2020 tarih ve 242-216 sayı ile; sanığın kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 29, 62, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin kurulan hükmün katılanlar vekili ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 28.09.2020 tarih ve 1163-2016 sayı ile; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307/3. maddesi uyarınca dosyanın temyizen incelenmek üzere Yargıtay ilgili Ceza Dairesine tevdiine karar verilmiş, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.05.2021 tarih ve 5078-8117 sayı ile;“…Dairemizin 02/03/2020 Tarih, 2020/292 Esas ve 2020/806 Karar sayılı bozma ilamında, sanığın maktule yönelik kasten öldürme suçundan verilen cezadan, maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen haksız hareketlerin ulaştığı boyut dikkate alındığında, 12 ile 18 yıl arasında ceza öngören TCK’nın 29. maddesinin uygulanması sırasında, makul oranda indirim yapılması gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmiş ve mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş olmasına rağmen, bozmayı etkisiz kılacak şekilde, sanık hakkında 13 yıl 6 ay hapis cezasına hükmolunmak suretiyle eksik ceza tayini,…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise 23.06.2021 tarih ve 286-297 sayı ile;”…Vatandaşların tarafları ayırmaları üzerine yaralandığının dahi farkında olmadığı anlaşılan maktulün ancak uzaklaştırılabildiği, sanığın ise kaçmaksızın yine yürüyerek yoluna devam ettiği eldeki kamu davasında; artık insan olmanın beraberinde getirdiği buhran hali ile maktulün kendiliğinden sona ermeyen, bir türlü nihayete erdirmediği kışkırtmaları sonucu ağır tahrik altında kaldığı konusunda tereddüt bulunmayan sanığın, etki/tepki arasında gözetilmesi gerekli denge itibariyle, maktulün vatandaşlar tarafından uzaklaştırılıp, yaralı olduğunun anlaşıldığı ana kadar kamera görüntüsüne yansıyan aşırılık ve açık bir oransızlık içeren mütemadiyen sürdürdüğü saldırgan eylemleri karşısında sanığın içinde bulunduğu şiddetli elem ve öfkenin tespitinde hak ve nesafete uygun bir değerlendirme yapılması gerektiği zira sanığın istikrarlı savunmalarına göre karşıdan karşıya geçerken ilk kez karşılaşan taraflardan maktulün sanığa ‘a…a koyduğumun çocuğu hızlı yürü’ şeklindeki söylem ile ilk haksız eylemin de maktülden geldiği gözetildiğinde, haksız davranışın öncelik ve sonralık durumunun irdelenmesinde ise sanığın öncesi ve sonrasında da haksız olarak kabulü mümkün bir davranışının bulunmadığınında dikkate alınması gerektiği, en aleyhe değerlendirme ile ilk haksız eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin kabulü halinde dahi bu kez etki ve tepki arasındaki denge itibariyle maktulün son derece kışkırtıcı eylemlerinin sanığın psikolojik dünyasında meydana getirdiği tahrik boyutunu derinleştirdiğinin izahtan vareste olduğu…” gerekçesiyle önceki hükmünde direnilmesine ve sanığın TCK’nın 81/1, 29, 62, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmünde sanık ve müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.11.2021 tarihli, 116378 sayılı ve “bozma” istemli tebliğnamesi ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 08.03.2022 tarihli ve 12748-1790 sayılı kararıyla Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Maktul sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen düşme hükmü istinaf edilmeksizin kesinleşmiş olup, direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yerel Mahkeme ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle hükmolunan ceza miktarının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
28.05.2017 tarihli tutanakta; 28.05.2017 tarihinde saat 14.30 sıralarında Haber Merkezinden … Mahallesi … Caddesi No…. adresindeki … Sosyal Bilimler Üniversitesi önünde kavga edildiği yönünde anons yapılması üzerine olay yerine gidildiğinde; maktulün cadde üzerinde göğsünden yaralı ve kanamalı şekilde yerde yattığının, şahsın 112 acil servis ambulansı marifetiyle … Hastanesine gönderildiğinin, olay yerinde bir adet üzerinde … yazılı bıçağın görüldüğünün, bir adet sarı renkli plastik üzerinde … Kasap yazılı şeffaf bıçak kılıfının bulunduğunun, olay yeri inceleme ekiplerinin gerekli incelemeyi yaparak ele geçen suç delillerini muhafaza altına aldığının belirtildiği,
28.05.2017 tarihli genel adli muayene raporunda; maktulün sol göğüs bölgesinde kalp üzerindeki yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığının ve yaşamını tehlikeye sokan bir duruma yol açtığının belirtildiği,
17.07.2017 tarihli raporda; maktulün acil serviste arrest olduğunun, acil ameliyata alındığının, kalpte görülen kanamanın gerekli müdahaleler yapılarak kalp masajı eşliğinde onarıldığının, hastada uyanıklık olmadığından solunum cihazına bağlı olarak takip edildiğinin, akciğer ve kalbe nafiz yaralanması nedeniyle hayati tehlike geçirdiğinin, bilincinin hâlen kapalı olduğunun ve solunum cihazına bağlı olarak yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi edildiğinin bildirildiği,
31.05.2017 tarihli genel adli muyene raporunda; sanığın sağ dirseğinde 2×1 cm çapında yüzeysel erezyon, sağ dirsek dış kısmında 3 cm uzunluğunda yüzeysel abrazyon, sağ dizde 6×7 cm ekimoz ve abrazyon, sağ ayak baş parmağı üzerinde 2×1 cm yüzeysel abrazyon ve deri lazerasyonu, sağ el 5. parmak üzerinde 0,5×2 cm’lik yüzeysel deriyi kaldıran abrazyon, sol el avuç dış kısmında 2 cm’lik sütür atılmış kesi, sol diz kapağında 3 adet 1×1 cm’lik 1×1 cm’lik ve 2×1 cm’lik abrazon, sol ayak bileğinin üst ön tarafında 2×1 cm lazerasyon şeklinde yaralanması olduğunun ve kanındaki alkol düzeyinin “0” (sıfır) promil olarak belirlendiği,
10.07.2017 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda; sanığın yaralanmasının, kişinin yaşamını tehlikeye sokacak bir duruma yol açmadığının ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun yazılı olduğu,
… … Devlet Hastanesince düzenlenen 25.10.2017 tarihli raporda; maktulün bilincinin kapalı olduğunun, 22.08.2017 tarihinde yoğun bakım servisine anoksik beyin hasarı tanısıyla yattığının, hayati tehlikesinin bulunduğunun belirtildiği,
19.04.2018 tarihli otopsi raporunda; otopsi bulguları ve tıbbi evrakın tetkikine göre; maktulün vücudunda bir adet kesici delici alet yaralanması bulunduğunun, bu yarayı açan aletin solda 6. interkostal aralıkta midklavikuler hatta defekt oluşturarak göğüs içine girdiğinin, sol akciğer ve kalpte doku harabiyeti oluşturduğunun ve yaralamanın öldürücü mahiyette olduğunun, kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı iç organ (akciğer, kalp) kesilmelerinden gelişen iç ve dış kanama ile buna bağlı komplikasyonlar (anoksik beyin hasarı) sonucu meydana gelmiş olduğunun tespit edildiği,
01.06.2017 tarihli güvenlik kamera kaydı izleme tutanağında; olay yerine en yakın konumda bulunan … Sosyal Bilimler Üniversitesi kamera kaydının izlenmesinde; olay günü saat 13.52’de maktul ile sanığın … Atatürk Heykeli önünden Sosyal Bilimler Üniversitesi tarafına doğru yaya geçidinden yürüdüklerinin, maktulün sağ eliyle küçük yeğeninin elini tuttuğunun, ASBÜ kaldırımına varmak üzereyken sol tarafta bulunan maktul ile arasında 3-4 metre mesafe bulunan sanığın bakışarak bir şeyler konuştuklarının, çocuğun elinden tutan maktulün, kaldırımın üzerinde bulunan sanığın yanına giderek bir şeyler söylediğinin, taraflar arasında başlayan sözlü tartışmanın el kol hareketlerine dönüştüğünün ve yanlarına gelen bir vatandaşın tarafları ayırmaya çalıştığının, aynı dakika içerisinde sanığın belinden bıçak çıkarttığının ve diğer eliyle maktule yumruk atmaya çalıştığının, yanında yeğeni olan maktulün sanığa elindeki bıçak nedeniyle yaklaşamadığının, sanığın birkaç saniye sonra elindeki bıçağı beline koyarak olay yerinden ayrılmak üzere arkasını dönüp … Caddesinin yukarısına doğru, … Kalesi tarafına yürümeye başladığının, ancak maktulün yeğeninin elini bırakıp sanığın ardından hızla koştuğunun, maktulün sanığın arkasından yumrukla vurmaya çalıştığının, önce kaçmak isteyen sanığın daha sonra en yakın sokak lambası direğinin bulunduğu yerden geri dönerek maktulün üzerine doğru geldiğinin, maktul ile sanık arasında kavga başladığının ve maktulün sanığa yumruklar attığının, bu sırada sanığın belindeki bıçağı tekrar çıkartarak sanığa vurmak için savurduğunun, başının sol ortasına isabet eden yumruk nedeniyle yolun kenarındaki asfalt üzerine sırt üstü düştüğünün, maktulün sanık yerdeyken yumrukla vurmaya devam ettiğinin, olay yerindeki kalabalığın toplanıp tarafları ayırmaya çalıştıklarının, vatandaşların müdahalesiyle tarafların birbirlerinden uzaklaştıkları sırada maktulün bıçaklandığının ve kaldırım üzerinde yere yığıldığının, sanığın yaya olarak … Atatürk Heykeli istikametine doğru karşıya geçerek olay yerinden uzaklaştığının belirtildiği,
01.06.2017 tarihli canlı teşhis tutanağında; olayın görgü tanığı …’un cadde üzerinde bir şahsı yaralayan kişiyi kendisine gösterilen 4 kişi arasından sanık olarak teşhis ettiğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık …; olay günü ayağında terlik olduğunu, terliğinin ayağından çıktığını, sanığın kendisine “Önüne bak!” dediğini, sanıkta sarı bir poşet olduğunu, sonra poşeti elinden attığını ve içinden bıçak çıktığını, sanığın, dayısı maktule tokat attığını, sonra bıçağı salladığını, dayısının yere düştüğünü ve göğsünde kan olduğunu gördüğünü, tanımadığı birinin gelip gözünü kapattığını, dayısının sanık bıçak sallamadan önce sanığa “Git başımdan!” dediğini,
Tanık … kollukta; 28.05.2017 tarihinde saat 14.15 sıralarında … Meydanı’ndan … Bankası istikametine doğru karşıdan karşıya geçmek için trafik ışıklarında beklediği sırada üç şahsın tartıştığını gördüğünü, birinin yanında küçük yaşta bir çocuk olduğunu, 30-35 yaşlarında 80-85 kg ağırlığında ve 175-180 cm boylarındaki bir şahsın sarı bir poşet içinde bir şeyi karşısındaki şahsa doğru salladığını ve Ben yeni cezaevinden çıktım, beni yine cezaevine mi attırmak istiyorsun? dediğini, tarafları ayırmaya çalıştığını, elinde poşet olan şahsın heykel istikametine doğru kaçtığını, diğer şahsın da … istikametine doğru uzaklaştığını, yanında çocuk olan şahsın üzerinde kan gördüğünü, yere düşmeden tuttuğunu ve olay yerine gelen ambulansın şahsı hastaneye götürdüğünü,
İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde istinabe yoluyla alınan ifadesinde ise; olay günü yolun karşısına geçtiğinde geri dönüp baktığını, tanımadığı iki kişinin yerde birbirine sarılmış vaziyette olduklarını, birinin sırt üstü yattığını, diğerinin onun üzerinde olduğunu, o sırada etraftan gelen kişilerin tarafları ayırmak istediklerini, kendisinin alttaki şahsı aldığını, yerden kaldırdığını, diğer şahsın elinde sarı bir poşet olduğunu, poşetin içinde bıçak olduğunu, tuttuğu kişinin diğerine küfür ettiğini, sonra gözlerinin kapanmaya başladığını, giysisinin fermuarı açılınca üzerinde kan olduğunu gördüğünü, ardından baygınlık geçirdiğini, kendisini yere bıraktığını, diğer şahsın ise elindeki poşetle uzaklaştığını, bıçaklayan kişiyi kollukta teşhis ettiğini, ayrıca bu kişinin tartışma sırasında “Ben yeni cezaevinden çıktım, beni yine cezaevine mi attırmak istiyorsun?” dediğini duyduğunu,
Tanık …, kollukta; olay günü saat 14.15 sıralarında eski … mağazası önünde otururken caddenin ortasında yaya geçidinden karşıya geçmekte olan iki şahsın birbirlerine doğru bağırarak konuşmaya başladıklarını, şahıslardan birinin yanında küçük bir çocuk olduğunu, diğer şahsın yanında çocuk olan şahsa tokat attığını, yanında çocuk olan kişinin Beni çocuğun yanında madara mı etmeye çalışıyorsun? dediğini, 30-35 yaşlarında, 175-180 boylarında olan ve sağ kolunun alt kısmında şekilli bir dövmesi olan diğer şahsın ise “Ben cezaevinden yeni çıktım, beni yine cezaevine mi attırmak istiyorsun?” diyerek elinde bulunan poşet içerisindeki bir şeyi sallamaya başladığını ve yanında çocuk olan şahsa vurduğunu, sonra taraflar arasında bir arbede çıktığını, vatandaşların araya girerek kavgayı ayırdıklarını, daha sonra yanında çocuk olan şahsın montunda ve üzerinde kan gördüğünü, şahsın montunu çıkardıklarında her tarafından kan geldiğini gördüklerini,
Mahkemede ise; huzurdaki sanığın maktule saldırdığını, maktulün yanındaki çocuğu arkaya çektiğini, saldırı anında sanığın elinde sarı bir poşet olduğunu, yolda bulundukları sırada sanığın elindeki poşeti savurduğunu, poşetle maktulün göğsüne vurduğunu, poşetin içinde ne olduğunu görmediğini, darbeyi alan maktulün yere düştüğünü, sonra gelen vatandaşların kavgayı ayırdıklarını, sanığın yere hiç düşmediğini, sanığın koşarak kaçtığını,
Tanık …, olay günü eski … binası önünde bilet sattığını, elinde gazete kâğıdına sarılı bir şey tutan bir kişinin elini kaldırmış vaziyette gördüğünü, karşısında siyah elbiseli küçük bir çocuğun elinden tutan bir kişinin olduğunu, bu arada müşteri geldiğini, onunla ilgilendiğini, o sırada yanında çocuklu olan şahsın “Git lan, benim başımı belaya sokma!” dediğini duyduğunu, tekrar işine döndüğünü, sonra baktığında elinde gazete kâğıdına benzer bir şey tutan şahsın asfalta düştüğünü, bıçak veya silah görmediğini, siyah gömlekli şahsı … Bank ATM’sinin önüne getirdiklerini, gazete kâğıdında ne olduğunu görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …, kollukta ve tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; araba alım satım işi ile uğraştığını, …’da ikamet ettiğini, eşiyle boşandıklarını, çocuklarının velayetini anneye verdikleri için Yargıtaydaki davasını takip etmek üzere kendisine ait araçla 25.05.2017 tarihinde …’ya geldiğini ve …’taki … Otel’e yerleştiğini, 28.05.2017 tarihinde öğle namazını … Camii’nde kılmak için otelden çıktığını, namazdan sonra … Meydanı’na gittiğini, sonra tekrar Kur’an dinlemek için …’a gitmek üzere … Caddesinde karşıdan karşıya geçmek üzere iken daha önceden tanımadığı bir şahsın kendisine “Hızlı yürüsene lan …!” dediğini duyduğunu, kafasını kaldırıp baktığını ve şahsa “Ne oluyor?” şeklinde karşılık verdiğini, karşı kaldırıma geçtiklerinde şahsın kendisine el hareketleriyle birlikte “Ne diyorsun … oğlu …” dediğini, kendisinin ise “Git kardeşim başımdan orucum, yanında çocuk var!” dediğini ve arkasını dönüp yoluna doğru gittiğini, şahsın tekrar arkasından gelerek “A…na koyduğumun oğlu!” dediğini ve üzerine yürüdüğünü, kendisinin de yanında poşet içinde bulunan bıçağı çıkartarak şahsı uzaklaştırmaya çalıştığını, bıçağı sallamadığını, sadece şahsın üzerine gelmesini engellemeye çalıştığını, “Kardeşim benim derdim bana yeter, ben kavga etmek istemiyorum!” diyerek ve elindeki bıçağı poşete saklayarak yoluna gittiğini, sonra arkasından yumruk yediğini, şahsın kendisini kovalamaya başladığını, en yakındaki elektrik direğinin arkasından dönüp ters istikamete kaçmaya çalıştığını ancak şahsın kendisini darb ettiğini ve yolun ortasına düştüğünü, o sırada bıçağın elinde olduğunu, yerde iken şahsın kendisini darb etmeye devam ettiğini, şahıstan gelen tekme ve yumruklardan elini siper yapıp yüzünü korumaya çalışırken şahsın yere düştüğünü, o sırada gözlerini kapattığını, ayağa kalktığında elinden yaralanmış olduğunu gördüğünü, o sırada eline tampon yaptığını, bir ticari taksinin hastanenin hemen ileride olduğunu söyleyerek kendisini hastaneye götürmek istemediğini, sonra … Caddesi’nden … Otel’e geçerek üstünü değiştirdiğini, … Hastanesine giderek tedavisini yaptırdıktan sonra tekrar otele döndüğünü, şahsın yaralandığını görmediğini, aksi hâlde teslim olacağını, olayın fazla büyümemesi için şikâyette bulunmadığını, bıçağın yanında olmasının sebebinin olaydan önce iftar yemeği yapmak için yeni satın alması olduğunu, olay sırasında bıçağın poşette olduğunu bu nedenle kesinlikle kavga sırasında bıçağı sallamadığını, şahsın üzerine düştüğü sırada yaralanmış olabileceğini, olay yeri kamera kayıtlarının ayrıntılı incelenmesini istediğini, kavgayı yaralanan şahsın başlattığını, kendisi olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken arkadan gelip darb edenin yaralanan şahıs olduğunu,
Mahkemede ise; karşıdan karşıya geçerken maktulün kendisine “A…a koyduğumun çocuğu, hızlı yürü!” dediğini, kafasını çevirip “Ne diyorsun?” diye sorduğunu maktulün daha ağır küfürler etmeye başladığını, ailesine küfür ettiğini, “Niye küfür ediyorsun?” dediğinde üzerine geldiğini, maktulü uzaklaştırmaya çalıştığını, “Olayı kapatalım!” diyerek yürümeye başladığını, sonra şahsın, önünü kestiğini, küfür ederek kendisine yumruk attığını, maktulden kaçmaya çalıştığını, bir direğin etrafında döndüğünü, ancak maktulün, peşini bırakmadığını, kendisini darb ederek yere düşürdüğünü, yerde yüzünü kapattığını, bıçağı poşetten çıkarmadığını, o sırada bıçağın şahsa değdiğini, kendisinin de elinin kesildiğini, olaydan sonra ne kendisinin ne de şahsın yaralandığının farkında olduğunu, dosyadaki kamera görüntülerinin incelenmesini istediğini, bilerek kimseye vurmadığını, üç kez olay yerinden kaçmak istediğini, maktulün bıçağın üzerine düştüğünü, yanındaki bıçağın poşette olduğunu ve kendisinin sadece bıçağı havaya kaldırdığını, hiç sallamadığını, sonra tekrar cebine koyduğunu, maktul yumruk attıktan sonra kendisinin yere düştüğünü, sonra bıçağın da poşetle beraber yere düştüğünü,
Savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik” AÜHFD, 2004, C. 54, s.225).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, “Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi”, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14).
Bu düşünceden hareketle TCK’nın 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun’da, 765 sayılı Kanun’da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan kuşkudan sanık yararlanır prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktule ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması halinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamında olayın anlaşılan gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Maktulün 22.08.2014 tarihinde saat 13.53 sıralarında yanındaki yeğeninin elinden tutarak … Meydanı Atatürk Heykeli tarafından … Sosyal Bilimler Üniversitesi önündeki kaldırıma karşıdan karşıya geçtiği sırada, aynı yöne geçmek için yürüyen sanığın maktul ve yeğeni ile önlerindeki üçüncü bir şahsın arka çaprazından yürümeye başladığı, yaya geçidi ortasında sanığın maktule doğru dönüp bir kez baktığı, sanığın savunmasına göre bu sırada maktulün kendisine “Hızlı yürüsene lan ibne!” dediği, sanığın kaldırıma ulaştığı anda sol tarafındaki maktule doğru kafasını çevirdiği ve maktule doğru “Ne oluyor?” diye sorduğu, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere sanığın yanına gelen maktulün; “Sen çocuğun yanında beni madara mı etmeye çalışıyorsun?” dediği, olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarına göre sözlü tartışmanın bir kol mesafesi uzaklığında el kol hareketleriyle devam ettiği sırada üçüncü bir kişinin araya girmek ve olayı yatıştırmak istediği, sanığın kısa süre içinde sarı renkli bir poşet içinde taşımakta olduğu bıçağı çıkarıp maktule göstererek; “Git kardeşim zaten yeni cezaevinden çıktım beni yeniden içeri mi attırmak istiyorsun?” dediği, ardından sağ kolunu maktulün yüzüne doğru salladığı ancak isabet ettiremediği, bulunduğu yol tarafındaki bir şahsın arkasından dolanarak elindeki bıçağı bir kez daha gösterip maktule bir şeyler söylemeye devam ettiği, sonrasında sanığın bıçağı beline koyup maktule arkasını dönerek … Kalesi istikametine doğru yürümeye başladığı, maktulün yanındaki çocuğun elini bırakıp sanığa doğru hızla yürüdüğü ve arkasından yaklaştığı sanığa yumrukla vurarak onun montunu çektiği, maktulü fark eden sanığın yukarı doğru kaçmaya başladığı, ancak en yakın direği eliyle tutup maktule doğru geri döndüğü, taşıdığı bıçağı tekrar çıkartarak maktule doğru iki kez savurduğu, maktulün kendisini bıçak darbelerinden kaçırarak uzaklaştığı ve bu sırada dengesini yitiren sanığın yüzüne yumrukla etkili bir şekilde vurduğu, dengesini kaybeden sanığın kaldırımdan yolun ortasındaki asfaltın üzerine düştüğü, maktulün asfaltta yatar vaziyette bulunan sanığa yumrukla vurmaya devam ettiği, maktulün ayakta sanığın ise yerde bulunduğu sırada sanığın elindeki bıçağı maktulün kalbine sapladığı, olayın sıcaklığıyla aldığı darbeyi hissetmeyen kavgaya devam ettiği, bu sırada çevredekilerin olaya müdahale ederek kavgayı ayırdığı, sanık yerde iken maktulün çevredekilerin koluna girmesiyle kaldırıma geçtiği, sanığın yerden kendi başına kalkarak yaya geçidi tarafından geldiği Heykel istikametine yürüyerek olay yerinden uzaklaştığı, maktulün ise kaldırım üzerinde yanındaki yeğeni ve kavgayı ayırmaya gelenlerle konuşmaya başladığı, bu sırada çevredekilerin göstermesi ile üzerindeki kan izlerini fark ederek çok kısa süre sonra yere yığıldığı, ambulansla hastaneye kaldırılan maktulün, kalbine isabet eden tek bıçak darbesi nedeniyle ameliyata ve yoğun bakıma alındığı, yaklaşık dört ay sonra da 29.12.2014 tarihinde öldürücü mahiyetteki kesici delici alet yaralanması nedeniyle gelişen iç organ harabiyeti sonucu yaşamını yitirdiği olayda;
Daha önceden maktulü tanımayan ve maktulle geçmişe dönük hiçbir husumeti bulunmayan sanığın, yaya geçidinde yeğeninin elini tutmuş şekilde karşıya geçmekte olan maktulden etki mahiyetinde hiçbir söz duymadan kaldırımda durup baktığı maktule cevap vermesinin hayatının olağan akışına uymadığı, dolayısıyla taraflar arasındaki ilk haksız hareketin aksi kanıtlanamayan savunmaya göre yolda karşıdan karşıya geçerken sanığa “Hızlı yürüsene lan …!” benzeri bir söz sarf eden maktulden kaynaklandığının kabul edilmesi gerektiği, sanığın bu söz üzerine durması ve maktule cevap vermesiyle taraflar arasında sözlü bir tartışma başladığı, tartışma sırasında çok kısa bir süre içinde üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartıp maktule gösteren sanığın tepkisinin orantısız olduğu, bununla birlikte sanığın “Git kardeşim zaten yeni cezaevinden çıktım beni yeniden içeri mi attırmak istiyorsun?” diyerek sırtını dönüp uzaklaşmakta olduğu sırada maktulün üzerinde bıçak olduğunu bildiği sanığın arkasından koşarak yumruk atmak suretiyle sanığın tartışma sırasındaki öfkesini daha da arttırarak haksız tahrik açısından yeni ve daha ağır bir davranışta bulunduğu, böylelikle ilk olarak maktulün laf atmasıyla başlayan tartışmadaki etki-tepki dengesinin; maktulün sanığa fiziki olarak saldırması ve sanığı basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralaması sonucu sanık lehine tekrar bozulduğu, sanığın önce kaldırımda kaçmaya başlayıp sonra bıçağını çıkartarak maktule doğru dönmesi üzerine kavganın büyüyerek devam ettiği, maktulün kendisini bıçaktan sakınarak attığı yumrukla sanığı asfalta düşürdüğü, dengesini kaybederek yere düşen sanığın, bıçağın kendisine sağladığı üstünlüğü önemli ölçüde yitirdiği, ancak maktulün yerde yatan sanığa yumrukla vurmaya devam etmesi karşısında sanığın elindeki bıçağı öldürücü bir darbeyle maktulün kalbine saplayarak ölümüne sebebiyet verdiği anlaşılmakla; sanığın içinde bulunduğu tartışmanın seyrine göre maktulden kaynaklı hakaret ve yaralama eylemleri sonucu artan öfkesinin etkisi ve haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu işlediğinin kabulünde bir tereddüt bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Sanığın haksız tahrik altında işlediği suç nedeniyle verilen müebbet hapis cezası üzerinden TCK’nın 29. maddesi uyarınca belirlenmesi gereken ceza miktarının belirlenmesine gelince;
Maktulün haksız tahrik oluşturan davranışları; sanığın aksi ispatlanamayan ve lehine yorumlanması gereken savunmasında belirttiği üzere, maktulden kaynaklı hakaret içeren sözler ve dosyadaki adli tıp raporuyla sabit olan sanığın vücudundaki basit tıbbi müdahale ile giderilebilen yaralanmadır. Maktulün ısrarlı şekilde süren mütecaviz davranışları ve hakaret içerikli içerikli sözlerine rağmen sanık olay yerinden uzaklaşmak istemiştir. Buna karşın maktul sanığın arkasından koşarak önce sırtına sonra da elinde bıçak olduğunu gördüğü sanığın yüzüne yumrukla vurarak yere düşmesine yol açmış ve yerde yatan sanığa vurmaya devam etmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda; maktule çok kısa bir süre içinde bıçak gösteren, fiziki saldırıyı engellemek adına bıçağı maktule doğru sallamaya başlayan ve maktulün etkili eylemine bıçağı hayati bölgesine saplamak suretiyle tepki veren sanığın suç işleme iradesinin makul bir düzeyde etkilenmesi ve tartışmanın büyümesiyle maktulün haksız tahrik içeren davranışlarının ağırlığının sanığın içinde bulunduğu psikolojik duruma etkisi göz önüne alındığında; İlk Derece Mahkemesince sanık hakkında verilen müebbet hapis cezası üzerinden TCK’nın 29. maddesi uyarınca 12 yıl ila 18 yıl arasında takdir edilmesi gereken ceza miktarının makul düzeyde belirlenmesi gerekirken, haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim sonucu 13 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmesinin sanık hakkında eksik ceza tayini sonucunu doğurduğu ve bu nedenle yapılan indirimin hak ve nefaset ölçülerinde makul olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, İlk Derece Mahkemesince direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği üzere, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle makul bir ceza belirlenmesi gerekirken eksik cezaya hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; İlk Derece Mahkemesince haksız tahrik nedeniyle belirlenen ceza miktarının isabetli olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 23.06.2021 tarih ve 286-297 sayı ile kurulan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece verilen 17.05.2020 tarihli ve 5078-8117 sayılı bozma kararı doğrultusunda, TCK’nın 29. maddesinin uygulanması sırasında sanık hakkında makul bir ceza belirlenmesi gerekirken 13 yıl 6 ay hapis cezası takdir edilerek eksik ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.