YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/166
KARAR NO : 2023/164
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 175-316
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık …’ün TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/1-1. cümle, 103/3-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.09.2019 tarihli ve 265-373 sayılı hükmün, katılan … vekili, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 01.11.2019 tarih ve 2806-2088 sayı ile hüküm fıkrasındaki “Sanık …’ün atılı çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği sabit olduğundan, suçun işleniş biçimine, meydana gelen zararın ağırlığına, sanığın kastının yoğunluğuna göre eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 103/1-a. Maddesi yollamasıyla 103/1-1.cümle maddesi uyarınca takdiren 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına” ifadesinin hükümden çıkartılarak yerine “Sanık …’ün atılı sarkıntılık suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği sabit olduğundan, suçun işleniş biçimine, meydana gelen zararın ağırlığına, sanığın kastının yoğunluğuna göre eylemine uyan 5237 Sayılı TCK’nın 103/1-a. maddesi yollamasıyla 103/1-2.cümle maddesi uyarınca takdiren 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,” şeklinde ekleme yapılması, hükmün 2. paragrafındaki “Mağdurenin koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü ile annesi tarafından sanığa teslim edildiği anlaşıldığından sanığa verilen cezanın 5237 Sayılı TCK’nın 103/3-d. maddesi uyarınca yarı oranda arttırılarak sanığın 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,” ifadesinin hükümden çıkartılması, hükmün 3. paragrafındaki “Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak sanığa verilen cezadan 5237 sayılı TCK’nın 62/1.maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,” ifadesinin ise,”Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak sanığa verilen cezadan 5237 sayılı TCK’nın 62/1.maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın 2 yıl 6 ay Hapis cezası ile cezalandırılmasına,” şeklinde düzeltilmesi suretiyle istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine, bu kararın da katılan … vekili, sanık … müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 09.02.2021 tarih ve 7042-1040 sayı ile; “Mağdure ile müştekilerin aşamalarda değişen ve birbirleriyle çelişen ifadeleri, savunma, mağdurenin yaşadığı sorunlardan dolayı gidilen psikologla yapılan görüşmede bahsedilen istismar eylemiyle ilgili ihbarda bulunulması suretiyle gerçekleşen olayın intikal şekil ve zamanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkûmiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine düzeltilerek esastan reddedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 31.05.2021 tarih ve 175-316 sayı ile bozmaya direnerek sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan ilk hüküm gibi 103/1-a maddesi yollamasıyla 103/1-1. cümle, 103/3-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsubuna karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan … vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.11.2021 tarihli ve 128287 sayılı onama istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.2022 tarih ve 27127-1229 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mağdureye yönelik eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alındığı celsede hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesisi ve tefhiminin savunma hakkını kısıtlar nitelikte olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
III. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine dair kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece bozulmasından sonra dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesince 31.05.2021 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak sırasıyla hazır bulunan sanık müdafisi, katılan … mağdure vekiline bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulduktan sonra hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık … müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık … müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Öte yandan temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken son sözün sanığa verilmesi kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken son sözün sanığa verilmesi kuralına uyulmaması hâli, gerek savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilkesine, gerekse CMK’nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; “Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); “Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır.” (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 31.05.2021 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan esas hakkında mütalaasından sonra hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma imkânı tanınmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulduktan sonra hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
VII. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.05.2021 tarih ve 175-316 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alındıktan sonra hazır bulunan sanık müdafisinin esasa ilişkin savunması tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin
BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.