YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/99
KARAR NO : 2022/713
KARAR TARİHİ : 15.11.2022
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Sanıklar …, … ve … hakkında iftira, resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 257/1 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince verilen 24.09.2020 tarihli ve 3-1 sayılı hükümlerin sanık …, sanıklar … ve … müdafisi, sanık … müdafisi, katılanlar …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Düzelterek onama” istemli 12.03.2021 tarihli ve 28709 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Ceza Genel Kurulunda duruşmalı inceleme yapılabileceğine dair bir düzenleme olmadığından sanık …’in duruşma isteminin reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin temyiz incelemesi yapılacak ise de, öncelikle hâkim olan sanıkların yargılama yaptıkları dosya kapsamındaki eylemlerinden dolayı açılan dava ile aynı sanıkların aynı dosya kapsamında gerçekleştirdikleri iddia olunan başka eylemleri hakkında açılan ve derdest olan davanın birleştirilmesine gerek olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 nolu Protokolünün 2. maddesinde; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğunun belirtilmesi, CMK’nun 304. maddesinin dördüncü fıkrasının; ilk derece mahkemesi tarafından verilen ve doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlere ilişkin usul kurallarını ihtiva etmesi ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 41. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun’un 15. maddesinin üçüncü fıkrasında, ilk derece mahkemesi olarak Özel Dairelerce verilen hükümlerin Ceza Genel Kurulunca temyiz yoluyla inceleneceğinin belirtilmesi karşısında; sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin “temyiz” kanun yoluna tâbi olduğu ve inceleme konusu olayda Bölge Adliye Mahkemesi denetiminden geçen bir hüküm bulunmaması da gözetildiğinde; temyiz incelemesinin hukuki denetim ile sınırlı olmadığı kabul edilmiştir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3. Dairesinin 25.06.2015 tarihli ve 6456 sayılı kararı ile sanıklar hakkında soruşturma izni verilmesinin teklif edildiği, Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesinin 21.04.2016 tarihli ve 223 sayılı kararı ile sanıklar hakkında kovuşturma izni verildiği,
… Cumhuriyet Başsavcılığının 09.06.2016 tarihli ve 2-2 sayılı iddianamesi ve … 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2016 tarihli ve 311-470 sayılı son soruşturmanın açılması kararına göre; mağdurların …, …, … ve …, sanıkların ise …, …, … ve … olduğu, kamuoyunda … Askeri Casusluk Davası olarak bilinen … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasında …, …, … ve … ile birlikte toplam 56 kişinin yargılandığı, …, …, … ve … müdafisi Av. …’nın 22.11.2010 tarihli dilekçesi ile soruşturma aşamasında TÜBİTAK’a sormuş olduğu bazı soruların cevaplarının gizlilik nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, söz konusu belgelerin içinde yer alan TÜBİTAK …in 29.11.2010 tarihli ve B.02.L TBT-5.08-640-35 sayılı (11) sayfadan ibaret yazısı ve eklerinin inceleme dışı sanık … tarafından yazılan müzekkere ile mühürlü bez torba içerisinde adli emanet memurluğuna gönderilip emanet eşya makbuzu ile suç eşyası esas defterinin 2011/165 sırasına kaydedilerek muhafaza altına alındığı, TÜBİTAK …in yazısının iddianamenin düzenlendiği 09.02.2011 tarihinden önce Başsavcılığa intikâl etmesine rağmen soruşturma dosyası içerisine konulmayarak kamu davasının açıldığı, bu belgeden iddianame içeriğinde bahsedilmediği ve belgenin deliller bölümünde de gösterilmediği, … 11. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) görülen 2011/37 esas numaralı davanın 20.04.2011 tarihli oturumunda heyetin başkan … ile üye hâkimler … ve … tarafından oluşturulduğu, bir kısım sanıklar müdafisi Av. …’nın TÜBİTAK’ın 29.11.2010 ve 09.12.2010 tarihli yazılarının adli emanete alındığını, bu yazı cevaplarının adli emanetten getirtilerek dosya arasına alınmasını talep ettiği, mahkeme heyeti tarafından 3 numaralı ara karar ile sanıklarda ele geçirilen ve adli emanette bulunan dijital verilerin imajlarının ve diğer tüm belgelerin yukarıdaki kapsamda devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken gizli belgeler olup olmadığı hususunda değerlendirme yapıldıktan sonra sanık ve müdafilerine verilip verilmemesi hususunun karara bağlanmasına, bu aşamada bu yöndeki taleplerin reddine karar verildiği, 21.04.2011 ve 22.04.2011 tarihli oturumlarda sanıklardan … ve müdafisi Av. …’nın TÜBİTAK’ın yazısının adli emanetten getirtilerek dava dosyasına konulmasını talep ettikleri, 22.04.2011 tarihli oturumda alınan 4 numaralı ara karar ile bahse konu belgelerin henüz adli emanetten getirtilip incelenmemiş olduğundan bahisle bu talebin reddine karar verildiği, 01.07.2011 tarihli …, … ve İbrahim Balık’ın katıldığı oturumda TÜBİTAK …in 01.07.2011 tarihli yazısının mahkemeye ulaştığı, 6 numaralı ara karar ile Av. …’nın TÜBİTAK …in verdiği cevapların dosya arasına alınmasına ilişkin talebe 22.04.2011 tarihli oturumda alınan 4-b numarası ile bu konuda karar verildiğinden tekrar karar verilmesine yer olmadığına, 21 numaralı ara kararla ise … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cevap verilebileceği belirtilen kısımlara ilişkin TÜBİTAK …den bilgi istenmesine karar verildiği, …, … ve … Uğurlu’nun katıldığı 16.12.2011 tarihli oturumda tüm belgelerin yukarıdaki kapsamda devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken gizli belgeler olup olmadığı hususunda değerlendirme yapıldıktan sonra sanık ve müdafilerine verilip verilmemesi hususunun karara bağlanmasına, bu aşamada bu yöndeki tüm taleplerin reddine karar verildiği, …, … ve … Uğurlu’nun katıldığı 18.04.2012 tarihli oturumda TÜBİTAK …in 29.11.2010 tarihli ve 35 ile 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazılarının taraflara verilmesi talebinin gelecek oturum değerlendirilmesine karar verildiği, … ve …, … Uğurlu’nun katılımı ile yapılan 25.05.2012 tarihli 13. oturumda alınan 14 numaralı ara karar uyarınca 01.07.2011 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-125 numaralı belge ile Av. …’nın 27.06.2011 tarihli dilekçesine istinaden verilen cevapların 4 sayfalık kısmının sanık müdafisine verilmesine, 29.11.2010 tarihli ve 35 ile 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazılar mahkemeye ulaşmadığından talebin reddine karar verildiği, Mahkemece 29.06.2012 tarihli oturumda verilen 4 numaralı ara karar ile 29.11.2010 tarihli ve 35 sayılı yazı ile 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazının verilmesi talebinin aynı ara kararın (a) bendinde belirtilen rapor ile içerik olacak şekilde aynı konuları ihtiva etmesi ve geçen oturum aynı ara kararın (a) bendinde aynı belgelerin 4 sayfalık kısmını talep eden sanık müdafisine verilmesine hükmedildiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmakla, TÜBİTAK’ın 35 ve 40 sayılı yazılarının içerik olarak tarafların hukuki durumunu aydınlatacak ve kurumun işleyişi ile bilgi güvenliğinin nasıl sağlandığına dair bilgiler içerdiği görülmekle, bu bilgilerin devlet sırrı niteliğinde olmadığı ve bu belgelerin adli emanete kaydı gereken suç eşyası niteliğinde olmadığı, bu iddialar kapsamında şüphelilerin hukuki durumlarını aydınlatan, teknik bilgiler içeren belgeler olduğu, bu belgelerin Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamede irdelenmediği, delil olarak itibar edilmemiş ise hangi sebeplerle itibar edilmediğinin anlatılmadığı, yapılan yargılama sırasında dosyaya konulması taleplerinin ilgili hâkimlerce reddine karar verilerek delil olarak değerlendirilmeye alınmadığı, bu belgelerin tamamının taraflara verilmediği, yargılama sırasında görmezden gelinip kararın gerekçesinde de irdelenmeyip, itibar edilmemiş ise hangi sebepten dolayı itibar edilmediğinin anlatılmadığı, sonuç olarak; yargılamayı icra eden mahkemenin başkan ve üyelerinin de Cumhuriyet savcısı ile benzer bir şekilde hareket ederek TÜBİTAK… tarafından yazılan … ve …’in lehine bilgiler içeren B.Ö2.1.TBT.5.08-640-35 ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı raporları ve eklerini adli emanetten getirtip örneklerini sanıklara veya müdafilerine vermemek, dava dosyasına koymamak, gerekçeli kararda bu rapor ve eklerinden hiç bahsetmemek, ayrıca TÜBİTAK… tarafından yazılan 01.07.2011 tarihli ve 125 sayılı yazı ile mahkemeye de gönderilen 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı rapor ve eklerini sanıklara veya müdafilerine tebliğ etmemek, dosya içerisine koymamak ve bu nedenle CMK’nın 125 ve 153/4. maddelerine aykırı davranmak suretiyle görevi kötüye kullanma, iftira, resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçlarından cezalandırılmalarının talep edildiği,
TÜBİTAK …in Av. …’ya hitaben yazdığı 29.11.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-35 sayılı yazısı ile; Av. …’nın 21.11.2010 tarihli ve 6414 sayılı dilekçe ile sanıkların çalıştığı kuruma soruşturmaya ilişkin bazı hususların aydınlatılması amacıyla birtakım sorular sorulması üzerine, anılan kurum tarafından; üst veri bilgilerinde geçen zaman ve kullanıcı adı bilgilerinin gerçek zaman ve kişiler ile doğrudan ilişkilendirilemeyeceği, bu bilgilerin yanıltıcı olarak düzenlenebilecek nitelikte olduğu… MİLSEC 3 projesi ile … ve …’in ilgisinin bulunmadığı, bu kişilerin bu projenin geliştirildiği bilgisayar ağına erişimlerinin bulunmadığı, kurumda ATAK projesi diye bir projenin olmadığı, kurumda “Aktif Pasif Dinleme” adlı bir projenin geliştirilmediği, “Arge 98” projesi kapsamında GİZLİ gizlilik dereceli “Volkan” internet sitesi isimli proje olduğu ve …’in bu projenin üyesi olduğu, kurumda “Bilmesi Gereken Prensibi” kapsamında bir projede yer almayan kişilerin ilgisi olmadığı başka bir mekana girmesi ve bilgisayar sistemine erişmesinin mümkün olmadığı, başka bir mekana girmesinin kurum yönetiminin vereceği izin ile görevli eşliğinde yapılmasının mümkün olduğu, Birdem Çetinkaya’nın şikâyeti ile ilgili Yücel … tarafından gerekli işlemlerin yapıldığı, … İlteren’de bulunan çanta ile ilgili olarak Yücel … tarafından gerekli işlemlerin yapıldığı ve amirlerine sözlü olarak bilgi verildiği, TÜBİTAK …de Birdem Çetinkaya isimli bir kişinin çalışmadığı, kuruma yapılan siber saldırıların yine kurumca engellendiği, …’nin kurumun Sivil Savunma ve Güvenlik Müdürü olduğu, sorulan Arge-98, Atak, Volkan, aktif-pasif dinleme, Milsec-3 projelerinin bir kısmının kuruma ait olmayan projeler olduğu, sorulan projelerde görevli olmadığı, kendisinin kullanımında bulunan 3 bilgisayar haricinde bilgisayarlara erişim izninin bulunmadığı, … ve …’in aynı ortamda çalışmadığı, …’nin idarinet (yücelc) ve internet (yücel.cipli) bilgisayarları ile (yücel) isimli cd yazıcısının bulunduğu, …’nin güvenlik sorunları nedeniyle kriptolu USB kullanımına dair kuruma teklifte bulunduğu, …’in GES komutanlığı için geliştirilen projeler kapsamında 5-10 kez sunum için GES komutanlığına gittiği ve brifing verdiği, “SKAAS” isimli projenin ticari bir sistem olduğu ve gizlilik düzeyinin tasnif dışı olduğu, “MAMSİS” projesinin hizmete özel olduğu ve …’in projeye ulaşmasının izne tabi olup bunun için kendisine herhangi bir izin verilmediği, İbrahim Sezer’de ele gecen USB bellek ve …Küçükakça’da ele geçen 78 numaralı CD’nin …’nin kullanımında bulunan bilgisayar açısından tutarlılığı, … ve …’in kripto toleransı olup olmadığı, sorgu sırasında müvekkillerine gösterilen ve onların ilk kez gördüklerini belirttikleri belgeler üzerinde teknik inceleme yapılması ve bu dosyaların müvekkillerinin bilgisayarlarında bulunup bulunmadığı, dosyaların son kaydedildiği tarihte kurumda bulunup bulunmadıkları, … ve …’nin kurumda bulunan bilgisayarlarında suç şüphesi oluşturacak veya yetkisi olmadığı bir dosya ile üzerinde işlem yapılmış herhangi bir excel dosyasının olup olmadığı, kurumdaki dosyaların kurum dışına nasıl çıkarıldığına ilişkin herhangi bir soruşturma yapılıp yapılmadığına ilişkin soruların cevaplarının ise ancak … Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı ile paylaşılabileceği ifade edilerek toplam 11 sayfalık yazı ekinde 11 adet ek belge gönderildiği,
Av. …’nın 02.12.2010 tarihli başvurusu üzerine TÜBİTAK… tarafından verilen 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-41.1 sayılı cevapta; …’ye ait bilgisayar üzerinde yapılan incelemede adı geçen dosyalara rastlanılmadığı, “ARGE98-personel-listesi.xls” isimli dosyanın son kaydedildiği 13.08.2010 tarihinde …’nin istirahatlı olduğu, …’e ait olan bilgisayarda kaydedildiği belirtilen “merdan.doc” isimli dosyanın son kaydedildiği tarih olan 18.08.2007 tarihinin hafta sonuna denk geldiği ve …’in kurumda olmadığının ifade edildiği,
TÜBİTAK …in … Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazısı ile; Avukat …’nın 03.12.2010 tarihli dilekçe ile TÜBİTAK’a başvurarak … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilebileceği ifade edilen soru cevaplarının ve yine eklenen bir soru cevabının anılan kuruma gönderilmesini talep etmesi üzerine; kurumda “idarinet” ve “internet” bilgisayarların bulunduğu, …’nin internet bilgisayar adının “…cipli”, idarinet bilgisayar adının “yucelc” olduğu, …’in internet bilgisayar adının “merdan.metin”, idarinet bilgisayar adının “merdanm” olduğu, bu bilgisayarlar üzerinde herhangi bir işlem yapabilmek için mutlaka kurumda bulunulması gerektiği, bu bilgisayarlara kullanıcılar tarafından sistem yöneticisinin onayı olmadan herhangi bir program yüklemenin veya dışarıdan başka bir bilgisayarın getirilip iç ağlara bağlanmasının mümkün olmadığı, her iki şahsın da “kripto kleransı” bulunduğu, …’ye ait internet bilgisayarında oluşturulduğu belirtilen “ARGE98-yeni-personel-listesi.xls” isimli dosyanın son kaydedildiği 13.08.2009 tarihinde …’nin istirahatli olup kurumda olmadığı, keza …’in idari bilgisayarında oluşturulduğu ifade edilen “merdan.doc” isimli dosyanın son kaydedildiği tarih olan 18.08.2007 tarihinde anılan kişinin kurumda olmadığı, anılan kişilerin bilgisayarlarında ve kurtarılan belgelerde suç unsuru olan ve sanıklar tarafından oluşturulan bir bilgiye rastlanılmadığı, kurumdan çıkan belgeler ile ilgili kurum tarafından gerekli soruşturmanın yürütüldüğü, araştırılması istenen belgelerin şahıslara ait bilgisayarda olmadıkları, son kaydedilen versiyonlarının ise ellerinde bulunmadığı için inceleme yapmalarının mümkün olmadığı şeklinde 6 sayfalık yazı ile cevap verildiği ve 8 başlık altında ek belgenin gönderildiği, gönderilen eklerde CD’ler üzerinde yapılan meta data çalışmaları, …’nin 13.08.2009 tarihinde kurumda olmadığını gösterir … ödemeleri çıktısı, 13.08.2009 tarihinde istirahatlı olduğunu gösterir … göremezlik belgesi, kurum giriş çıkış kayıtları, kurumsal bilgilerin kurum dışına nasıl çıktığını gösterir rapor, kurumca yazılan 29.11.2010 tarihli B.02.1.TBT.5.08-640-35 numaralı yazı ve 03.12.2010 tarihli Av. …’nın yazısının olduğu,
TÜBİTAK …in 01.07.2011 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-125 sayılı yazısı ile; mahkemece yapılan yargılama sırasında Av. …’nın 27.06.2011 tarihli dilekçe ile TÜBİTAK …e başvurarak … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazı cevabının … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasına gönderilmesini talep etmesi üzerine 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazı ve eklerinin bu kez … 11. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. maddesi ile görevli) gönderildiği, belgelerin … tarafından adli emanet memurluğuna havale edildiği ve inceleme dışı sanık … tarafından aynı tarihte adli emanete alındığı,
Cumhuriyet Başsavcılığının adli emanet memurluğuna yazdığı 07.02.2011 tarihli ve 1003 sayılı müzekkere ile; TÜBİTAK …in 09.12.2009 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazısı ilgi tutularak, 16 sayfadan ibaret görevlendirilen çalışanların CD’ler üzerinde yaptığı metadata çalışmasını içeren rapor, …’nin 13.08.2009 tarihinde istirahatlı olduğunu gösteren belge fotokopisi, …’nin 13.08.2009 tarihinde kuruma giriş yapmadığına dair giriş çıkış dokümanı, …’in 18.08.2007 tarihinde kuruma giriş yapmadığını gösterir giriş çıkış dokümanı, kurumsal bilgilerin kurum dışına nasıl çıktığını gösterir rapor, TÜBİTAK… tarafından yazılan 29.11.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-35 sayılı yazı, Av. … tarafından verilen 02.12.2010 tarihli dilekçe, TÜBİTAK… tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 09.12.2010 tarihli teslim tesellüm belgelerinin kayıtlı olduğu ve bunların bir klasör içinde yer aldığı belirtilerek adli emanete alınarak emanet makbuzu düzenlenmesinin talep edildiği, emanet eşya makbuzunun 2011/165 esas numaralı sırasına kaydedilerek söz konusu belgelerin dökümünün yapıldığı,
… Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile yetkili) 09.11.2011 tarihli ve 2011/74 sayılı iddianamesi ile; suç tarihinde TÜBİTAK’ta çalışan …, …, …, Cüneyt Hakan Bagcıoğulları ve dosya dışı diğer sanıklar hakkında kamuoyunda “Askeri casusluk dosyası” adıyla bilinen soruşturma sonucunda; …, İbrahim Sezer, Zeki Mesten, Tamer Zorlubaş ve … Seyfettin Alevcan’ın ayrı ayrı çevresinde topladıkları kişilerle suç örgütü kurarak hücre yapılanmasına girdikleri, bu kişilerin TSK, TÜBİTAK, GES KOMUTANLIĞI gibi stratejik öneme sahip kurumlarda örgütlenerek, bu kurumlarda çalışan kişilere ait gizli bilgileri ve kurumların yürüttüğü gizli projeleri elde etmek amacıyla fuhuş organizasyonu oluşturdukları ve evlere yerleştirdikleri kameralar ile kurumlarda çalışan şahıslara ait görüntüleri çekerek, bu görüntüleri gizli bilgiler ve kişisel verilerin temini, emekliliğe zorlama, istedikleri kişileri istedikleri konuma getirme, işe girdirme, terfi gibi amaçlarla kullandıkları, …’nin de bu şekilde yöneticisi olduğu grup ve bu grupla hareket eden diğer sanıklar tarafından temin edilen kişisel veriler ve gizli bilgileri örgütte daha üst konumda bulunan İbrahim Sezer’e ilettiği, bu kapsamda … Deniz Irak’a ait ikamette yapılan aramada bu şahısla birlikte kalmakta olan …Küçükakça’dan ele geçirilen 78 numaralı CD içerisinde bazı gizli projeler, kişilere ait özel veriler ile birlikte …, Cüneyt Bağcıoğulları ve … ismiyle oluşturulmuş klasörlerin bulunduğu, CD’de yer alan bazı veriler ile yine hakkında örgüt yöneticiliği suçundan soruşturma yürütülen İbrahim Sezer’de ele geçen “scandisk” marka flash bellek içerisindeki bazı verilerin aynı mahiyette olduğu, … Küçükakça’dan ele geçirilen 78 numaralı CD içerisinde yer alan “proje.sav.san” isimli klasörün sanık …’nin oğlu olan Görkem Çipli’nin ismi ile “görkem0987654321” şeklinde şifrelenmiş olduğu, bu klasör içinde Cüneyt Bağcıoğulları, … ve … isimli 3 adet klasör ve “2007-2009 projeleri.xls, ihracat firma ürünleri toblo-can, xls, prj.list.xls isimli exel belgeleri, hesap no txt, ileti txt, ss.txt” isimli metin belgesinin olduğu, “proje.sav.san.” isimli klasördeki “prj.list.xls” isimli klasörün 06.11.2007 tarihinde “yücel” isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu, 24.09.2009 tarihinde ise “yücel.çipli” tarafından kaydedildiği yine “G.KORE CN 235 Simulatör” isimli belgenin 27.03.2002 tarihinde “saydın” isimli bilgisayarda oluşturulduğu, 20.11.2009 tarihinde “yücel.çipli” isimli bilgisayar tarafından kaydedildiği, … isimli klasör içerisinde bulunan “ARGE 98” isimli klasörde bulunan “ARGE98-yeni-personel-listesi.xls” isimli excel dosyasının ise 24.08.2008 tarihinde “merdanm” isimli bilgisayar kullanıcısı tarafından oluşturduğu, 13.08.2008 tarihinde ise “yücel.çipli” isimli şahıs tarafından son olarak kaydedildiği, “ARGE98” isimli klasörde bulunan “pasif dinleme” isimli klasör içerisinde yer alan “2.ppt, 3.ppt, 4.ppt” isimli power point dosyalarından “2.ppt.” isimli dosyanın 25.04.2005 tarihinde “61870-0603” isimli bilgisayar kullanıcısı tarafından oluşturulduğu ve 16.09.2009 tarihinde “yücel.çipli” isimli bilgisayar tarafından kaydedildiği, sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, yasaklanan bilgileri temin, siyasal veya askerî casusluk, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından inceleme dışı sanık … tarafından kamu davası açıldığı,
… 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; Cumhuriyet savcısı olan inceleme dışı sanık … tarafından 09.02.2011 tarihli ve 1003-1074 sayılı iddianame ile suç tarihinde TÜBİTAK’ta çalışan …, …, … ve … ile birlikte kapsam dışı 56 kişi hakkında yürütülen ve kamuoyunda “… Askeri Casusluk Dosyası” adıyla bilinen soruşturma sonucunda, … ve …’nin 28.10.2010 tarihinde tutuklandıkları, …’in 16.12.2011 tarihinde, …’nin ise 15.02.2012’de tahliye edildiği, …’in 25.10.2010 tarihinde gözaltına alınıp 29.10.2010 tarihinde serbest bırakıldığı, …’nın ise 28.10.2010 tarihinde tutuklanıp 30.10.2010 tarihinde salıverildiği, katılanlar olan şüpheliler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, yasaklanan bilgileri temin, siyasal veya askerî casusluk, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından kamu davası açıldığı, daha öncesinde katılanlar vekili olan Av. …’nın 21.11.2010 tarihli ve 6414 sayılı dilekçe ile katılanların çalıştığı TÜBİTAK’a soruşturmaya ilişkin bazı hususların aydınlatılması amacıyla birtakım sorular sorması üzerine anılan kurum tarafından 29.11.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-35 sayılı cevabın verildiği, katılanlar vekili Av. …’nın 02.12.2010 tarihli ikinci dilekçe ile müvekkilleri olan katılanlar … ile …’e ifade ve sorgu esnasında sorulan belgelerin, bu kişilerin bilgisayarlarında olup olmadığı ve adı geçen şahısların ilgili tarihlerde kurum içerisinde bulunup bulunmadıkları yönünde sorduğu sorular üzerine, TÜBİTAK… tarafından 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-41.1 sayılı yazı ile, katılan …’ye ait bilgisayar üzerinde yapılan incelemede adı geçen dosyalara rastlanılmadığı, “ARGE98-personel-listesi.xls” isimli dosyanın son kaydedildiği 13.08.2010 tarihinde …’nin istirahatlı olduğu, …’e ait olan “merdanm” isimli bilgisayarda “merdan.doc” isimli dosyanın son kaydedildiği 18.08.2007 tarihin hafta sonuna rastladığı, …’in bu tarihte kurumda olmadığının giriş-çıkış kayıtlarında tespit edildiği yönünde cevap verildiği, katılanlar vekili Av. …’nın bu sefer 03.12.2010 tarihli dilekçe ile 25.11.2010 tarihli ilk dilekçede cevaplanmayan beş soruya bir soru daha ekleyip cevapların … Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasına gönderilmesini talep etmesi üzerine, TÜBİTAK…’in 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT:5.08.640-40 sayılı yazısı ile … Cumhuriyet Başsavcılığına bildirildiği, … Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.11.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-35 sayılı yazı ve diğer belgelerle birlikte 07.02.2011 tarihinde adli emanetin 2011/165 sırasına kaydedilerek emanet eşya makbuzunun düzenlendiği, 09.02.2011 tarihli iddianamede bu delillerin varlığından bahsedilmediği, … 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile görevli) tarafından yapılan yargılama sırasında adli emanette kayıtlı yazı ve eklerinin getirtilip kendilerine verilmesi ve mahkemece incelenmesi yönündeki talepleri reddedilen katılanlar vekili Av. …’nın 27.06.2011 tarihli dilekçe ile TÜBİTAK …e başvurarak … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazı cevabının Mahkemenin 2011/37 esas numaralı dosyasına gönderilmesini talep ettiği, TÜBİTAK …in 01.07.2011 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-125 sayılı yazısı ile katılanlar vekili Av….’nın 27.06.2011 tarihli dilekçesi ile birlikte 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazı ve eklerinin … 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, belgelerin sanık … tarafından adli emanete havale edildiği ve Cumhuriyet savcısı olan inceleme dışı sanık … tarafından aynı tarihte adli emanete aldırıldığı, … 11. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK 250. maddesi ile görevli) hüküm kuruluncaya kadar 20.04.2011 ve 02.08.2012 tarihleri arasında 21 oturum yapıldığı, sanık …’nin 20.04.2011, 21.04.2011, 22.04.2011, 05.10.2011, 07.10.2011, 14.12.2011 ve 16.12.2011 tarihli oturumlara, sanık …’in tüm oturumlara, sanık …’in ise 14.12.2011 ve 16.12.2011 tarihli oturumlar hariç diğer oturumlara katıldığı, 20.04.2011 tarihli ilk oturumun sanıklar …, … ve …’in katılımı ile yapıldığı, sanık olarak yargılanan …, …, … vekili Av. …’nın TÜBİTAK’ın 29.11.2010 ve 09.12.2010 tarihli yazılarının adli emanete alındığından buradan getirtilerek dosyaya konulmasını talep ettiği, bu oturumda alınan 3 numaralı ara karar ile adli emanetin 2011/169 sırasında kayıtlı bulunan dijital materyallerden Mahkemenin 18.04.2011 tarihli ve 2011/491 değişik … sayılı kararı ile verilenler dışında kalan ve adli emanette bulunan dijital materyaller ve diğer belgelerle ilgili iddianamede bu belgelerin devlet sırrı kapsamında kaldığı, yine askeri belgelerle ilgili Genelkurmay Başkanlığından gelen yazı cevabında da bu belgelerin devlet sırrı kapsamında gizli belgeler olduğunun belirtildiği, buna karşılık bu belgelerin on binlerle ifade edilen sayıda olduğu göz önüne alınarak adli emanette bulunan belgelerin devlet sırrı kapsamında ve aleniyet kazanmaması gereken belgeler olup olmadığının değerlendirilmesinden sonra taraflara verilip verilmeyeceğinin karar verilmesine, bu aşamada bu yöndeki tüm taleplerin reddine karar verildiği, sanıklar …, … ve …’in katılımı ile yapılan 21.04.2011 tarihli oturumda talepler ile ilgili diğer oturum karar verileceğinin ifade edildiği, 22.04.2011 tarihli sanıklar …, … ve …’in iştirak ettiği oturumda 4-b numaralı ara karar ile sanık olarak yargılanan katılanlar müdafilerinin TÜBİTAK …in B.02.1.TBT.5.08-640-35 ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 numaralı yazılarının dosya arasına alınması talebinin 20.04.2011 tarihli oturumdaki 3 numaralı ara karar uyarınca bu aşamada reddine karar verildiği, bu oturumda savunma yapan …’nin kullanıcısı ya da son kayıt edicisi olduğu iddia edilen dijital verilerle ilgili belirtilen tarihte … yerinde olmadığının resmî yazılarla ispatladığını belirttiği, bu oturumda sanık … müdafisi Avukat …’nın TÜBİTAK’ın 09.12.2010 tarihli cevabının adli emanetten getirilerek dosya içerisine alınmasına karar verilmesini talep ettiği, sanıklar …, … ve İbrahim Balık’ın katıldığı 01.07.2011 tarihli oturumda TÜBİTAK …in 01.07.2011 tarihli yazısının mahkemeye ulaştığı, 6 numaralı ara karar ile katılanlar vekili Av. …’nın TÜBİTAK …in yazı cevaplarının dosya arasına alınmasına ilişkin talep hakkında 22.04.2011 tarihli oturumda alınan 4-b numaralı ara karar ile karar verildiğinden tekrar değerlendirilmesine yer olmadığına, 21 numaralı ara karar ile … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cevap verilebileceği belirtilen kısımlara ilişkin TÜBİTAK …den bilgi istenmesine karar verildiği, sanıklar … ve … ile … Uğurlu’nun katıldığı 16.12.2011 tarihli oturumda, tüm belgelerin yukarıdaki kapsamda devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken gizli belgeler olup olmadığı hususunda değerlendirme yapıldıktan sonra sanık ve müdafilerine verilip verilmemesi hususunun karara bağlanmasına, bu aşamada bu yöndeki tüm taleplerin reddine karar verildiği, sanıklar … ve … ile … Uğurlu’nun katıldığı 18.04.2012 tarihli oturumda TÜBİTAK …in 29.11.2010 tarihli ve 35 sayılı ile 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazılarının taraflara verilmesi talebinin gelecek oturum değerlendirilmesine karar verildiği, sanıklar … ve … ile … Uğurlu’nun katılımı ile yapılan 25.05.2012 tarihli 13. oturumda alınan 14 numaralı ara karar uyarınca 01.07.2011 tarihli ve … numaralı belge ile katılanlar vekili Av. …’nın 27.06.2011 tarihli dilekçesine istinaden verilen cevapların 4 sayfalık kısmının sanık müdafisine verilmesine, 29.11.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-35 sayılı ile 09.12.2010 tarihli ve B.02.1.TBT.5.08-640-40 sayılı yazılar mahkemeye ulaşmadığından talebin reddine karar verildiği, sanıklar … ve … ile Kazım Kahyaoğlu’nun iştiraki ile yapılan 29.06.2012 tarihli oturumun 4 numaralı ara kararı ile daha önce verilmesine karar verilen rapor ile talep konusunun aynı olması nedeniyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, sanıklar … ve … ile … Uğurlu’nun iştirak ettiği 02.08.2012 tarihli oturumda; … hakkında devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, yasaklanan bilgileri temin ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma; … hakkında ise suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçlarından CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraat, … hakkında siyasal veya askerî casusluk suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraat, örgüte üye olma, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçlarından mahkûmiyet, … hakkında ise; devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme ve örgüte üye olma suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, TÜBİTAK… tarafından yazılan 01.07.2011 tarihli ve 125 sayılı yazı ile Cumhuriyet Başsavcılığından sonra ayrıca mahkemeye gönderilen 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazı ile 29.11.2010 tarihli ve 35 sayılı yazı ve eklerinin gerekçeli kararda irdelenip tartışılmadığı, itibar edilmemiş ise hangi sebeplerle itibar edilmediğinin anlatılmadığı, hükümlerin temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.12.2013 tarihli ve 8851-14876 sayılı kararıyla … ve … hakkında TCK’nın 220/2. maddesi kapsamında örgüt üyeliğinden verilen cezanın eylemin TCK’nın 220/1. kapsamında örgüt yöneticiliği olduğundan, … ve … hakkında TCK’nın 326/1. maddesi kapsamında kalan eylemden ise maddede gösterilen seçimlik hareketlerin ne şekilde gerçekleştiği araştırılmadan mahkûmiyet hükmü kurulduğundan bahisle bozulduğu, … ve … hakkında kurulan beraat hükümleri ile … hakkında kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanması ile düzeltilerek onanmasına karar verildiği, bozma sonrası dosyanın … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/470 esas numarasına kaydedildiği, dava dışı bazı sanık müdafilerinin Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundukları, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararı üzerine … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesince 12.01.2015 tarihli ve 2015/199 değişik … sayılı karar ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile talep etmeyenler açısından istemin teşmiline karar verildiği, dosyanın … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/179 esas numarasına kaydedildiği, 2014/470 esas numaralı dosyanın 2015/179 esas numaralı dosya ile birleştirilerek yargılamaya devam olunduğu, yargılama sırasında dijital deliller hakkında Adli Tıp Kurumundan 28.01.2016 tarihli rapor alındığı, Mahkemenin 29.01.2016 tarihli ve 179-46 sayılı kararı ile; TÜBİTAK’ın 09.12.2010 tarihli ve ….. sayılı yazısı ile, “…Cipli” isimli bilgisayarda bulunan “arge98-personel-listesi-xls” isimli dosyanın son kaydedilme tarihi olan 13 Ağustos 2009 tarihinde …’nin istirahatlı olduğu, kurumun giriş çıkış kayıtlarının incelenmesinde söz konusu tarihte işe geldiğine ilişkin bir kayda rastlanmadığı ilgili yazıdan anlaşılmakla, …’e ait bilgisayarda son kaydedilen “Merdan.doc” isimli dosyanın son kaydedildiği tarih olan 18.08.2007 tarihinin cumartesi gününe denk geldiği, giriş çıkış kayıtları incelendiğinde …’in bu tarihte işe geldiğine dair bir kayda rastlanmadığına dair yazının gönderildiği, sanıkların iddia konusu suçlamalar ile ilgili hukuksal durumlarını doğrudan etkileyecek olan bu yazının dosya arasına konulmayıp soruşturma savcısı tarafından adli emanete kaydedilip sanıklar ve müdafilerinin erişimine sunulmamasının anlaşılır bir durum olarak görülmediği, sanıkların fuhuş yapan şahıslarla irtibatlarını gösteren tek bir telefon görüşmesinin tespit edilemediği, … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) kararının tek gerekçesinin dijital materyaller olduğu, bunun dışında herhangi bir delilin iddia edilmediği ve mahkûmiyet gerekçesinde başkaca bir delilin gösterilmediği, dijital delillerin imajlarının alınmadığı, soruşturma aşamasında imajların sanık ya da müdafilerine verilmediği, yargılama aşamasında da bu tutumun sergilendiği, dijital verilerin sanıklara aidiyetini gösteren hiçbir delilin elde edilemediği, davaya konu olan dijital delillerin incelenmesinin hangi inceleme yazılımı ile ve hangi sürümü ile yapıldığı, delile ait fiziksel bilgiler, delilin bütünlüğünün bozulmaması için kullanılan donanım ve yazılıma ait bilgiler, saat bilgileri, orjinal delilin nereye ve nasıl kopyalandığı, incelemeyi yapan kişinin uzmanlığının ne olduğu gibi hususların tutulan tutanak ve raporlarda belirtilmediği, bunların soruşturma ve kovuşturma aşamasında sanık ve müdafilerinin erişimine sunulmadığı, dijital delillerde bulunan meta verilerinin sanıklara ait olduğunu gösterir şekilde elektronik imza ile oluşturulmuş herhangi bir meta verisinin dosyada mevcut bulunmadığı, yine el konulan ve davanın esasını teşkil eden dijital delillerin oluşturulduğu bilgisayarlara el konulmadığı, bu duruma göre dijital deliller içerisinde yer alan meta verilerinin sanıklar tarafından oluşturulduğunun tespit edilmesinin mümkün bulunmadığı, Adli Tıp Kurumunun raporuna göre sadece bir dokümana ait meta verilerine bakılarak dokümanın, meta verisinde adı soyadı ya da kimlik numarası gibi kimlik bilgileri girilen bir kişi tarafından oluşturulduğunu söylemenin mümkün olmadığı, elde edilen dijital delillerin uzun bir süre gerek soruşturmada gerekse kovuşturma aşamasında sanık ve müdafilerinin erişimine açılmamış olup savunma haklarının ciddi bir şekilde kısıtlanmış oluşu, dijital materyallerle ilgili bilirkişi incelemesi yapılmasına ilişkin tüm taleplerin yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedilmiş oluşu, sanıklar hakkında uzun süre adil yargılama yapılmadan tutukluluk hâllerinin devamına karar verilerek yargılamaların sürdürülmesi gerekçeleriyle bu dosyanın katılanları ile beraber dava dışı tüm sanıkların üzerine atılı suçları işlemedikleri kanaatiyle CMK’nın 223/2-b maddesi gereğince beraatlerine hükmedildiği ve ihmalleri bulunan tüm görevliler hakkında suç duyurusunda bulunulduğu,
Anayasa Mahkemesinin 09.01.2015 tarihli ve 2014/253 başvuru numaralı kararı ile; … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasının temyiz edilmesi sonrası bazı hükümlerin bozulması üzerine … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/470 esas numarasına kaydının yapıldığı, bu dosyadaki katılanlar dışındaki bazı sanık müdafilerinin Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması üzerine, silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiası, başvurucuların kamu davası açılmasına neden olan TÜBİTAK, Genelkurmay Başkanlığı ve diğer kurumların gönderdiği ve kolluk tarafından düzenlenen tüm bilirkişi raporlarının örneklerinin kendilerine verilmesini, hard disk ve CD’ler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını ve bunların imajlarının verilmesini talep ettikleri, mahkemece taleplerin reddine karar verildiği, mahkemelerin iddia ve savunma makamlarını birbirlerine karşı avantajlı konuma getirmeyecek şekilde davranma yükümlülüğünün bulunduğunu, tarafların yargılama sırasında temin edilen bilirkişi raporları ve diğer belgelere tam bir ulaşımının ve karşı delil sunma imkânının sağlanması gerektiği, devlet sırrı içerdiği gerekçesi ile bazı dijital delillerin taraflara verilmemesinin ve bu deliller üzerinde soruşturma aşamasında alınan rapor ile yetinilerek yeniden bilirkişi raporu alınmamasının sanıkların savunma hakkını kısıtlama ve kovuşturmanın genişletilmesini isteme olanağını ortadan kaldırdığı, silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği, Anayasa’nın 36. maddesi gereğince güvence altına alınan adil yargılama hakkının ihlal edildiğine kanaat getirtildiği, bu hususların yeniden yargılama ile çözülebileceğine işaret edildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Bilişim ve Teknoloji Suçları Şubesinin 28.01.2016 tarihli raporuna göre; olay yeri incelemesinde dikkat edilmesi gereken hususların belirtildiği, delillerin delil zinciri diye ifade edilen süreç içerisinde bir bağ kurulması gerektiği, her aşamada delillerin özelliklerinin aynı olduğunun … altına alınmasının gerektiği, deliller içerisine veri yazmayı engelleyecek, dijital medyanın nerede olduğunu tarif edecek bilgilerin, dijital veri ve dijital veri imaj dosyası içerisindeki verilerin karşılaştırılmasının yapılması gerektiğinin ve veri özet değerinin ne olduğunun anlatıldığı, meta verilerin değerlendirilmesinin ne şekilde yapılması gerektiğinin, üst veri bilgilerine bakarak bir dokümanın kim tarafından oluşturulduğunu söylemenin mümkün olmadığının, bir dokümanı kullanıcının oluşturduğunu söylemenin kesin yolunun belgenin e-imza ile imzalanması gerektiğinin, e-imza olmadığı durumda, bilgisayardan başlayarak tüm aşamaların ofis verileri, dosya meta verileri, işletim sistemi log kayıtları, dosya analizi gibi hususların araştırılmasından sonra bir kanıya varılabileceğinin, şifre kırma programı ile ilgili cevap verilemediğinin, avukatlar tarafından sorulan sorulara cevap verildiği, cevaplar B3. numaralı kısımda 78. numaralı tangy marka içerisinde bulunan dosyaların 28.12.2009 tarihinde 14.17’de tek bir oturumda oluşturulduğunun, B6 numaralı kısımda 78 numaralı cd içerisindeki “prj,list.xls” isimli bir exel dosyası olduğu, ancak dosyanın tarih bilgilerinin sorulan sorulardan farklı olduğunun anlaşıldığının, C2-C3 isimli kısımlarda İbrahim Sezer’den ele geçirilen 16 GB USB’ye ait MD5 ve SHA1 değerlerinin hesaplandığı ancak 18.04.2011 tarihli bilirkişi raporunda incelenen imaj dosyası olmadığı için karşılaştırma yapılamadığı ve tekrar kazanılan dosyanın DVD içerisine kopyalandığının bildirildiği,
… Cumhuriyet Başsavcılığının 25.03.2020 tarihli ve 8-8 sayılı iddianamesi ile … 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.10.2020 tarihli ve 144-307 sayılı son soruşturmanın açılması kararına göre; şikâyetçilerin …, Ekrem Satuk Baysal, Esin Tolga Uçar, İbrahim Sezer, … Seyfettin Alevcan, Tamer …, Yankı Bağcıoğlu, Yiğit … Adlığ, Deniz … Irak, Şafak Yürekli, Tamer Karslıoğlu ve Tamer Zorlubaş, sanıkların ise …, Celal Kara, …, …, … Uğurlu ve …, suç tarihinin 09.02.2011-02.08.2012, atılı suçun görevi kötüye kullanma, silahlı terör örgütüne üye olma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma olduğu; bir kısım sanıkların yanı sıra,
“…
C) Şüpheli …’in;
1) Müşteki Yankı Bağcıoğlu ve diğer sanıkların yargılandığı ve kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk Davası’ olarak bilinen davanın yargılaması sırasında, sanıklarda bulunduğu iddia edilen dijital delillerin teknik incelemesini yaptırmadığı,
2) Tanıkları dinlemediği gibi aramalara katılan polislerin tanık olarak dinlenmesi taleplerini kabul etmediği ve mahkemeye çağırmadığı,
3) USB ve CD’lerin üzerindeki parmak izlerinin kime ait olduğunun tespit edilmesi talebini reddettiği,
4) Sanıkların tutuklanmalarına, haklarında dava açılmasına ve hüküm kurulmasına gerekçe olarak gösterilen delilleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde sanıklar ve müdafilerine vermediği,
5) Suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde sanık müdafileri tarafından, inceleme yapılmasının ve sahteciliklerin tespitinin önüne geçmek amacıyla el konulan CD/DVD/hard disk imajlarının verilmesi talep edilmesine rağmen talepleri reddettiği, bu şekilde CMK’nın 134. maddesine aykırı davrandığı ve silahların eşitliği ilkesini ihlâl ettiği,
6) Soruşturma aşamasında, Genelkurmay Başkanlığı, TÜBİTAK, kolluk ve diğer kurumlar tarafından hazırlanan inceleme tutanaklarının ve raporların CMK’nın 153/3. maddesi uyarınca kısıtlama kararının kapsamı dışında kaldığından bahisle verilmesi talep edilmesi üzerine … 9. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hâkimliği tarafından 28.11.2010 tarih ve 2010/1332 değişik … sayılı kararla, ‘Bu raporların bilirkişi raporu mahiyetinde olmadıklarından’ bahisle talebin reddedilmesine, yani nöbetçi hâkimliğin, isnatlara dayanak dijital dokümanlarla ilgili olarak soruşturma aşamasında yapılmış olan bir bilirkişi incelemesi bulunmadığına hükmetmiş olmasına rağmen, kovuşturma aşamasında da suçlamalara dayanak teşkil eden dijital dokümanlar üzerinde ısrarlı tüm taleplere karşın bilirkişi incelemesi yaptırılması taleplerini gerekçesiz olarak reddettiği,
7) Sanıklar hakkındaki tek delil olan dijital dokümanlar üzerinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından görevlendirilen personel tarafından yapılan incelemelere dair değerlendirme raporlarını savunma makamına vermediği,
…
9) El konulan CD’lerin sanıklara ait olmadığının ortaya konulması amacıyla parmak izi ve DNA incelemesi yaptırılması talep edilmesine karşın bu talepleri gerekçe göstermeksizin reddettikleri,
…
12) 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun, ‘Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma’ başlıklı 12. maddesi ‘emredici’ bir düzenleme olmasına karşın, görev itirazının reddi üzerine yerel mahkemeye sunulan dilekçe ile dosyanın onaylı suretinin uyuşmazlık çıkarmaya yetkili merci olan Askeri Yargıtay Başsavcılığına gönderilmesi talebini 15.02.2012 ve 18.04.2012 tarihli ara kararlarla kanuna aykırı olarak reddettiği,
13) Kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk’ davası olarak bilinen ve müştekinin de yargılandığı … (Kapatılan) (CMK 250. Madde ile Görevli) 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama boyunca sanıkların suçsuzluklarını ispata yönelik dijital delillerle ilgili bilirkişi ve tanık dinletme taleplerini ısrarla ve kasıtlı olarak reddettiği,
14) Yapılan aramada bir çanta içinde 11 CD/DVD, 4 adet flash bellek, 1 adet el yazısı notu ve 1 adet telefon defteri ile birlikte bir çanta, üniforma ve şapka ele geçirilmiş olmasına rağmen, çanta, şapka ve üniformanın kayıp olduğu, arama görüntüleri izlendiğinde aramayı yapan polislerin yanlarında eldiven olmasına karşın tüm delilleri çıplak elle arayıp ellediği, delilleri bilerek kararttığının görülmesi nedeniyle müşteki vekilince defalarca bu delillerin nerede olduğunu, neden delil kabul edilmeyip alınmadığı, tüm delillerde DNA, parmak izi ve grafolojik inceleme yapılması yönündeki ısrarlı talepleri haksız şekilde reddettiği,
15) Arama görüntülerinde yer alan üniformanın denizci üniforması olduğu, üniformanın göğsünde Deniz Harp Okulu mezunlarının taktığı su üstü brövesi bulunduğu, oysa ki müştekinin Kara Harp Okulu mezunu deniz piyadesi olduğu ve brövelerinin farklı olduğu, dolayısıyla üniformanın müştekiye ait olmadığı, görüntülerin emniyetin elindeki çözümleme programlarıyla netleştirilerek üniformalı şahsın tespit edilmesine yönelik talepleri haksız bir şekilde reddettiği,
16) Dijital verilerin saklama depoları olan DVD’ler, CD’ler ve flash belleklerin değişimlerinden sonra içlerine kötü amaçlarla veri eklemek veya çıkartmak imkânı bulunduğu, bu nedenle DVD/CD’lerin içindeki verilerin ‘değiştirilmemiş’ olduklarının ispatlanabilmesi için imajları alınıp saptanan rakam ve yazılardan ibaret bir HASH değeri tespitinin yapılması zorunlu olduğu yönündeki savunma ve talepleri dikkate almadığı,
…
18) Sahteliklerinin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, deliller üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını engelleyerek görevini kötüye kullandığı,
19) 16.12.2011 tarihli 9. celsede verilen ara kararla, isnatlara dayanak delillerin tamamının savunma makamına verilmesi taleplerini haksız şekilde reddettiği,
…
21) Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan hukuk dışı yöntemlerle davaları manipüle eden, dijital delil üreten, ürettiği delilleri uygun mevkilere yerleştiren yasa dışı Fethullahçı Silahlı Terör Örgütünün yargıya sızmış üyeleri olduğu,
22) Hakkındaki suçlamalarla ilgili belgelerin kendisine verilmesini isteyen müştekiye bu belgeleri vermediği,
23) Yargılama sürecinde bilirkişi mütalaasına hiç başvurmadığı,
24) CMK’nın 134. maddesine aykırı olarak el konulan CD, DVD ve hard disklerin sanıklara aidiyetini ortaya koyan bir husus bulunmamasına karşın, bunları delil olarak kabul ederek sanıklar hakkında hüküm kurup özgürlüklerini kısıtladığı,
25) Yargılama aşamasında CMK’nın 34. maddesi delaletiyle 101 ve 230. maddelerine aykırı olarak başta tutukluluk hâlinin devamı kararları olmak üzere talepleri reddettiği,
26) Anayasa Mahkemesinin 2014/253 bireysel başvuru numaralı dosyada verdiği 09.01.2015 tarihli kararla müştekiler Esin Tolga Uçar ve Ekrem Saltuk Baysal’ın Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınan ‘Adil Yargılanma Hakkının’ silahların eşitliği ilkesi yönünden ihlal edildiğine karar verdiği, bu suretle şüphelinin adı geçen müştekilerin adil yargılanma haklarını ihlal ettiği,
…
28) Emniyetin mahkemeye sunduğu dijital inceleme tutanaklarındaki açık hukuksuzlukları göz ardı ettiği, (İlk oluşturma tarihi 2010, son oluşturma tarihi 2009 olan belge bulunması, 03.08.2010 günü el konulan dijitalde 27.08.2010 tarihine ait mail bulunması, 14.10.2010 tarihinde gerçekleşen bir liman ziyaretine ilişkin bilgi yer alması gibi)
29) Dijital delillere 03.08.2010 tarihinde el konulmasına, dosyada mevcut bir belge içeriğinden, emniyetin söz konusu delili 08.03.2010 tarihinde imaj makinesine koyduğu anlaşılmasına rağmen bu hususu dikkate almadığı,
…
31) 16.12.2011 tarihli 9. celsede dinlenen Prof. Dr. … Taylı’nın, imajı alınmaksızın el konulan dijital dokümanlarla ilgili olarak yapmış olduğu ayrıntılı değerlendirmelerde isnatlara dayanak dijital dokümanların hukuken ve bilimsel olarak delil vasfını kaybettiği yönünde tespitlerde bulunmuş olması hususunu göz ardı ettiği,
…
33) Soruşturmayı başlatan imzasız bir ihbar elektronik posta iletisini gönderen kişiyi araştırmadığı,
34) Tarafsız ve ehil bilirkişi incelemesi yapılmadan delil olarak kabul edilen dijital verilerin toplanma, saklanma ve çözümlenme aşamalarının sağlıklı yapılmadığı, kolluk tarafından yapılan incelemelerin hatalı ve yanıltıcı olduğu hususlarını dikkate almadığı,
35) … 10. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir başka dava kapsamında söz konusu dijital kayıtlarla ilgili olarak hazırlanan bilirkişi raporunda ‘incelenen videoların hiçbirinde elektronik imzaya rastlanılmamış ve hiçbirinde oluşturulan kullanıcı adına rastlanılmamıştır, … kime ait olduğu ile ilgili bir bulguya rastlanılmamıştır, farklı kişiler tarafından gönderildiği iddia edilen kayıtların tamamı aynı düzenleme programının aynı versiyonu ile düzenlenmiştir.’ şeklinde belirtilen sahte ve üretilmiş delilleri hükme esas aldığı,
36) Yargılama sırasında sanıkları, daha önce hiç görmediği ve kendilerine verilmeyen imzasız, dijital ortamda kayıtlı dokümanlarla suçladığı, hard disklerin seri numaraları arasındaki farklılığı ve hard diske kolluk tarafından müdahale edildiğini dikkate almadığı,
…
44) Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevli bir kısım subaylar hakkında yürütülen ve kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk Davası’ olarak bilinen davanın … 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki kovuşturma sürecinde sistematik olarak devam eden hukuka aykırılıklar neticesinde, sanıkların haksız şekilde mahkûmiyetine karar verdiği,
D) Şüpheli …’nin;
1) Müşteki Yankı Bağcıoğlu ve diğer sanıkların yargılandığı ve kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk Davası’ olarak bilinen davanın yargılaması sırasında, sanıklarda bulunduğu iddia edilen dijital delillerin teknik incelemesini yaptırmadığı,
2) Tanıkları dinlemediği gibi aramalara katılan polislerin tanık olarak dinlenmesi taleplerini kabul etmediği ve mahkemeye çağırmadığı,
3) USB ve CD’lerin üzerindeki parmak izlerinin kime ait olduğunun tespit edilmesi talebini reddettiği,
4) Sanıkların tutuklanmalarına, haklarında dava açılmasına ve hüküm kurulmasına gerekçe olarak gösterilen delilleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde sanıklar ve müdafilerine vermediği,
5) Suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde sanık müdafileri tarafından, inceleme yapılmasının ve sahteciliklerin tespitinin önüne geçmek amacıyla el konulan CD/DVD/hard disk imajlarının verilmesi talep edilmesine rağmen talepleri reddettiği, bu şekilde CMK’nın 134. maddesine aykırı davrandığı ve silahların eşitliği ilkesini ihlâl ettiği,
6) Soruşturma aşamasında, Genelkurmay Başkanlığı, TÜBİTAK, kolluk ve diğer kurumlar tarafından hazırlanan inceleme tutanaklarının ve raporların CMK’nın 153/3. maddesi uyarınca kısıtlama kararının kapsamı dışında kaldığından bahisle verilmesi talep edilmesi üzerine … 9. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hâkimliği tarafından 28.11.2010 tarih ve 2010/1332 değişik … sayılı kararla, ‘Bu raporların bilirkişi raporu mahiyetinde olmadıklarından’ bahisle talebin reddedilmesine, yani nöbetçi hâkimliğin, isnatlara dayanak dijital dokümanlarla ilgili olarak soruşturma aşamasında yapılmış olan bir bilirkişi incelemesi bulunmadığına hükmetmiş olmasına rağmen, kovuşturma aşamasında da suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde ısrarlı tüm taleplere karşın bilirkişi incelemesi yaptırılması taleplerini gerekçesiz olarak reddettiği,
7) Sanıklar hakkındaki tek delil olan dijital dokümanlar üzerinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından görevlendirilen personel tarafından yapılan incelemelere dair değerlendirme raporlarını savunma makamına vermediği,
…
9) El konulan CD’lerin sanıklara ait olmadığının ortaya konulması amacıyla parmak izi ve DNA incelemesi yaptırılması talep edilmesine karşın bu talepleri gerekçe göstermeksizin reddettiği,
…
12) 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun, ‘Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma’ başlıklı 12. maddesi ‘emredici’ bir düzenleme olmasına karşın, görev itirazının reddi üzerine yerel mahkemeye sunulan dilekçe ile dosyanın onaylı suretinin uyuşmazlık çıkarmaya yetkili mercii olan Askeri Yargıtay Başsavcılığına gönderilmesi talebini 15.02.2012 ve 18.04.2012 tarihli ara kararlarla kanuna aykırı olarak reddettiği,
…
15) Yargılama sürecinde bilirkişi mütalaasına hiç başvurmadığı,
16) Yargılama aşamasında CMK’nın 34. maddesi delaletiyle 101. ve 230. maddelerine aykırı olarak başta tutukluluk hâlinin devamı kararları olmak üzere talepleri reddettiği,
…
18) Yargılama sırasında sanıkları, daha önce hiç görmediği ve kendilerine verilmeyen imzasız, dijital ortamda kayıtlı dokümanlarla suçladığı, hard disklerin seri numaraları arasındaki farklılığı ve hard diske kolluk tarafından müdahale edildiğini dikkate almadığı,
…
F) Şüpheli …’in;
1) Müşteki Yankı Bağcıoğlu ve diğer sanıkların yargılandığı ve kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk Davası’ olarak bilinen davanın yargılaması sırasında, sanıklarda bulunduğu iddia edilen dijital delillerin teknik incelemesini yaptırmadığı,
2) Tanıkları dinlemediği gibi aramalara katılan polislerin tanık olarak dinlenmesi taleplerini kabul etmediği ve mahkemeye çağırmadığı,
3) USB ve CD’lerin üzerindeki parmak izlerinin kime ait olduğunun tespit edilmesi talebini reddettiği,
4) Sanıkların tutuklanmalarına, haklarında dava açılmasına ve hüküm kurulmasına gerekçe olarak gösterilen delilleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde sanıklar ve müdafilerine vermediği,
5) Suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde sanık müdafileri tarafından, inceleme yapılmasının ve sahteciliklerin tespitinin önüne geçmek amacıyla el konulan CD/DVD/hard disk imajlarının verilmesi talep edilmesine rağmen talepleri reddettiği, bu şekilde CMK’nın 134. maddesine aykırı davrandıkları ve silahların eşitliği ilkesini ihlâl ettiği,
6) Soruşturma aşamasında, Genelkurmay Başkanlığı, TÜBİTAK, kolluk ve diğer kurumlar tarafından hazırlanan inceleme tutanaklarının ve raporların CMK’nın 153/3. maddesi uyarınca kısıtlama kararının kapsamı dışında kaldığından bahisle verilmesi talep edilmesi üzerine … 9. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hâkimliği tarafından 28.11.2010 tarih ve 2010/1332 değişik … sayılı kararla, ‘Bu raporların bilirkişi raporu mahiyetinde olmadıklarından’ bahisle talebin reddedilmesine, yani nöbetçi hâkimliğin, isnatlara dayanak dijital dokümanlarla ilgili olarak soruşturma aşamasında yapılmış olan bir bilirkişi incelemesi bulunmadığına hükmetmiş olmasına rağmen, kovuşturma aşamasında da suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde ısrarlı tüm taleplere karşın bilirkişi incelemesi yaptırılması taleplerini gerekçesiz olarak reddettiği,
7) Sanıklar hakkındaki tek delil olan dijital dokümanlar üzerinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından görevlendirilen personel tarafından yapılan incelemelere dair değerlendirme raporlarını savunma makamına vermediği,
…
9) El konulan CD’lerin sanıklara ait olmadığının ortaya konulması amacıyla parmak izi ve DNA incelemesi yaptırılması talep edilmesine karşın bu talepleri gerekçe göstermeksizin reddettiği,
…
12) 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun, ‘Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma’ başlıklı 12. maddesi ‘emredici’ bir düzenleme olmasına karşın, görev itirazının reddi üzerine yerel mahkemeye sunulan dilekçe ile dosyanın onaylı suretinin uyuşmazlık çıkarmaya yetkili mercii olan Askeri Yargıtay Başsavcılığına gönderilmesi talebini 15.02.2012 ve 18.04.2012 tarihli ara kararlarla kanuna aykırı olarak reddettiği,
13) Kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk’ davası olarak bilinen … (CMK 250. Madde ile Görevli) 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama boyunca sanıkların suçsuzluklarını ispata yönelik tüm taleplerini bu kapsamda dijital delillerle ilgili bilirkişi ve tanık dinletme taleplerini ısrarla ve kasıtlı olarak reddettiği,
14) Yapılan aramada bir çanta içinde 11 CD/DVD, 4 adet flash bellek, 1 adet el yazısı notu ve 1 adet telefon defteri ile birlikte bir çanta, üniforma ve şapka ele geçirilmiş olmasına rağmen, çanta, şapka ve üniformanın kayıp olduğu, arama görüntüleri izlendiğinde aramayı yapan polislerin yanlarında eldiven olmasına karşın tüm delilleri çıplak elle arayıp ellediği, delilleri bilerek kararttığının görülmesi nedeniyle müşteki vekilince defalarca bu delillerin nerede olduğunu, neden delil kabul edilmeyip alınmadığı, tüm delillerde DNA, parmak izi ve grafolojik inceleme yapılması yönündeki ısrarlı talepleri haksız şekilde reddettiği,
…
16) Dijital verilerin saklama dapoları olan DVD’ler, CD’ler ve flash belleklerin değişimlerinden sonra içlerine kötü amaçlarla veri eklemek veya çıkartmak imkânı bulunduğu, bu nedenle DVD/CD’lerin içindeki verilerin ‘değiştirilmemiş’ olduklarının ispatlanabilmesi için imajları alınıp saptanan rakam ve yazılardan ibaret bir HASH değeri tespitinin yapılması zorunlu olduğu yönündeki savunma ve taleplerini dikkate almadığı,
…
18) Sahteliklerinin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, deliller üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını engelleyerek görevini kötüye kullandığı,
…
22) Yargılama sürecinde bilirkişi mütalaasına hiç başvurmadığı,
23) CMK’nın 134. maddesine aykırı olarak el konulan CD, DVD ve hard disklerin sanıklarla aidiyetini ortaya koyan bir husus bulunmamasına karşın delil olarak kabul ederek sanıklar hakkında hüküm kurduğu ve özgürlüklerini kısıtladığı,
24) Yargılama aşamasında CMK’nın 34. maddesi delaletiyle 101 ve 230. maddelerine aykırı olarak başta tutukluluk hâlinin devamı kararları olmak üzere talepleri reddettiği,
…
26) Bond çanta içinden çıkan el yazılı kağıt üzerindeki yazıların müştekiye ve diğer sanıklara ait olmadığı hususu belgelenmesine rağmen bu hususu dikkate almadığı,
27) Emniyetin mahkemeye sunduğu dijital inceleme tutanaklarındaki açık hukuksuzlukları göz ardı ettiği, (İlk oluşturma tarihi 2010, son oluşturma tarihi 2009 olan belge bulunması, 03.08.2010 günü el konulan dijitalde 27.08.2010 tarihine ait mail bulunması, 14.10.2010 tarihinde gerçekleşen bir liman ziyaretine ilişkin bilgi yer alması gibi)
28) Dijital delillere 03.08.2010 tarihinde el konulmasına, dosyada mevcut bir belge içeriğinden, emniyetin söz konusu delili 08.03.2010 tarihinde imaj makinesine koyduğu anlaşılmasına rağmen bu hususu dikkate almadığı,
…
32) Soruşturmayı başlatan imzasız bir ihbar elektronik posta iletisini gönderen kişiyi araştırmadığı,
33) Tarafsız ve ehil bilirkişi incelemesi yapılmadan delil olarak kabul edilen dijital verilerin toplanma, saklanma ve çözümlenme aşamalarının sağlıklı yapılmadığı, kolluk tarafından yapılan incelemelerin hatalı ve yanıltıcı olduğu hususlarını dikkate almadığı,
34) … 10. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir başka dava kapsamında söz konusu dijital kayıtlarla ilgili olarak hazırlanan bilirkişi raporunda ‘incelenen videoların hiçbirinde elektronik imzaya rastlanılmamış ve hiçbirinde oluşturulan kullanıcı adına rastlanılmamıştır, … kime ait olduğu ile ilgili bir bulguya rastlanılmamıştır, farklı kişiler tarafından gönderildiği iddia edilen kayıtların tamamı aynı düzenleme programının aynı versiyonu ile düzenlenmiştir.’ şeklinde belirtilen sahte ve üretilmiş delilleri hükme esas aldığı,
35) Yargılama sırasında sanıkları, daha önce hiç görmediği ve kendilerine verilmeyen imzasız, dijital ortamda kayıtlı dokümanlarla suçladığı, hard disklerin seri numaraları arasındaki farklılığı ve hard diske kolluk tarafından müdahale edildiğini dikkate almadığı,
…
43) Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevli bir kısım subaylar hakkında yürütülen ve kamuoyunda ‘… Askeri Casusluk Davası’ olarak bilinen davanın … 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki kovuşturma sürecinde sistematik olarak devam eden hukuka aykırılıklar neticesinde, sanıkların haksız şekilde mahkûmiyetine karar verdiği,
Neticeten;
Şüphelilerin FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütü çerçevesinde yapmış oldukları yargısal faaliyetlerinde Anayasaya, Kanuna ve Hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermedikleri, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri ile bağdaşmayacak şekilde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü yapılanmasının içerisine girerek örgüt hiyerarşisi ve ideolojik bağlılık duyguları ile hareket ettikleri, anılan silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda dava açıp, yargılama yaparak karar verdikleri, maddi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışmadıkları, buna göre tarafsızlık, doğruluk, tutarlılık, ehliyet ve liyakat ilkelerine aykırı davranarak sistematik olarak hukuka aykırılıklara sebebiyet verdikleri, müştekilerin haksız şekilde mahkûmiyetlerine karar verdikleri anlaşılmakla; … son soruşturmanın açılması” kararı verildiği, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.03.2021 tarihli ve 59-16 sayılı görevsizlik kararı ile; sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun şahsi suç kapsamında olması ve genel hükümlere tabi olması nedeniyle usülüne uygun olarak iddianame ile sanıklar hakkında açılmayan kamu davasının yargılama şartının gerçekleşmemesi nedeniyle tefrik edilerek başka esas numarasına kaydedildiği, son soruşturmanın açılması kararı ile sanıklara atılı görev suçu niteliğinde bulunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi kötüye kullanma suçlarından açılan kamu davasında, Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesi hükümleri ve Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 28.01.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 23.01.2020 tarihli ve 2020/1 sayılı Yargıtay Dairelerinin … bölümüne ilişkin kararına göre atılı suçlardan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun Yargıtay 8. Ceza Dairesinin ve görevi kötüye kullanma suçunun ise Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görev alanına girdiği, sanıklara atılı bu suçlara ilişkin kamu davasının tek bir dava olarak görülmesinin zorunlu olduğu, bunlardan en ağır yaptırımı içeren suçun TCK’nın 109/1-3-d. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu olduğu ve bu suçtan yargılama yapma görevinin Yargıtay 8. Ceza Dairesine ait olduğundan görevsizlik kararı verilerek dosyanın Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verildiği, dosyanın Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2021/3 esas numarasına kaydedildiği ve derdest olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; olay tarihinde TÜBİTAK Kriptolama Enstitüsünde görevli olduğunu, … Askeri Casusluk soruşturması kapsamında gözaltına alındığını, başlangıçta ne olduğunu anlamadığını, yapılan bazı aramalarda dijital belgelere rastlandığını ancak çalıştığı birimin yüksek güvenlikli birim olduğunu, bilgisayarlarının başkası tarafından kullanılmasının mümkün olmadığını, savunmasına esas olmak üzere TÜBİTAK’a bazı hususlarda sorular sorulduğunu, verilen cevapların soruşturma makamına gönderildiğini ancak gizlilik nedeniyle kendilerine gösterilmediğini, haksız olarak gözaltına alınıp tutuklandığını, yargılandığı davada hakkındaki suçlamaların, insan hayatını ve bir aileyi mahveden kötü bir kurgu ve manipülasyon olduğunu,
Katılan …; TÜBİTAK Ulusal Kriptoloji Enstitüsünde yönetici olarak görev yaptığını, diğer katılanlar ile birlikte aynı gün … yerine ve evine baskın yapıldığını, 4 gün gözaltında, 14 ay da tutuklu kaldığını, TÜBİTAK’taki görevinden çıkarıldığını, avukatı ile toplanmasını talep ettiği hiçbir delilin toplanmadığını, haksız olarak cezalandırıldığını, daha sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna gittiğini, sonunda yeniden yargılanıp beraat ettiğini, iddianameye konu soruşturma ile toplumun ve birey olarak kendisinin zarar gördüğünü, bu kumpas davasında bilinçli olarak yer alan hâkim ve savcılardan şikâyetçi olduğunu,
Katılan …; TÜBİTAK’ta Ulusal Kriptoloji Enstitüsünde Arge proje yöneticisi olarak çalıştığını, … yerine ve evine polis tarafından baskın yapıldığını, uydurma nedenlerle düzenlenmiş iddianamelerin gerekçe gösterildiğini, bu süreç içerisinde yapılan baskılar sonucu istifa etmek zorunda kaldığını, bu aşamaya kadar bir akademisyen iken tüm itibarının zedelendiğini, maddi ve manevi olarak zarar gördüğünü, 4 gün gözaltında kaldığını, lehine olan hiçbir delilin değerlendirilmeyip aleyhlerine uydurma delillerin üretildiğini,
Katılan …; TÜBİTAK’ta 1991-2010 yılları arasında elektrik yüksek mühendisi olarak görev yaptığını, 2010 yılında müşteri ilişkileri … geliştirme birim sorumlusu olarak görev yaparken evine ve … yerine polis tarafından baskın yapıldığını, devamında çeşitli baskılara maruz kalığını, bu baskılar nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kaldığını, bu şekilde mağdur olduğunu,
Tanık …; iddianameye konu soruşturmanın yapıldığı tarihte Av. …’nın ofisinde avukat olarak çalıştığını, 2010 yılında başlayan soruşturmada TÜBİTAK’ta çalışan ve dosya kapsamında mağdur olan kişilerin vekilliğini üstlendiklerini, müvekkillerinin ifadelerinde sorulan sorulardan kurumdaki bilgisayarlarda bir takım verilerin üretilerek veya kayıt edilerek başka kişilere ulaştırdıklarının iddia edildiğini öğrendiklerini, dosyada gizlilik kararı olduğu için yapacakları şeylerin sınırlı olduğunu, bu sebeple hukuki bir yol üreterek … ve …’nin tahliyesini sağlamak istediklerini, Avukatlık Kanunu çerçevesinde müvekkillerinin çalıştıkları kuruma yazılı olarak soru sorduklarını, bu sorulara resmî olarak yanıt verildiğini, verilen yanıtları dosyaya ibraz ettiklerini, bu yanıtlarda son iki rakamı 35 olan yazıda sordukları soruların bir kısmına cevap verildiğini, bir kısmına ise, savcılık ya da mahkeme kanalıyla cevap verilebileceğinin bildirildiğini, 35 numaralı yazıyı savcılığa teslim ettiklerini, diğer taraftan TÜBİTAK’a yazı yazarak söz konusu yazı ile ilgili olarak derdest bir soruşturma olduğunu ve söz konusu cevapların bu soruşturma dosyasına gönderilmesini istediklerini, TÜBİTAK’ın da yazı cevaplarını sonu 40 ile biten sayı numaralı yazı ile dosyaya gönderdiğini, dava açıldıktan sonra TÜBİTAK’ın 35 ve 40 sayılı yazılarının dosya içerisinde olmadığını gördüklerini, bunun üzerine yeniden bir dilekçe vererek bu yazıların dosya içerisine alınmasını istediklerini, daha sonra duruşmalara avukat …’nın katıldığını, duruşma tutanaklarından gördüğü kadarıyla …’nın taleplerini sözlü olarak da ilettiğini, mahkemenin talebi reddettiğini, bu sefer TÜBİTAK’tan belgelerin mahkemeye gönderilmesini istediklerini, belgelerin mahkemeye gönderildiğini, mahkemenin de TÜBİTAK’tan gelen yazıların ilk 4 sayfasını kendilerine verdiğini, kalan kısımları vermediğini, daha sonrasında da bu belgelerle ilgili hususlar tartışılmaksızın karar verildiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; … 11. Ağır Ceza Mahkemesinde 5 yıl üye hâkim, ardından 3 yıl ise mahkeme başkanı olarak görev yaptığını, soruşturma ve kovuşturma izni kararlarının kendisine tebliğ edilmediğini, itiraz ve yeniden inceleme hakkını kullanamadığını, kovuşturma şartı gerçekleşmediğinden dosyanın yeniden HSK’ya gönderilmesi gerektiğini, …Gazetesi’nde çıkan haber üzerine HSK tarafından verilen soruşturma ve kovuşturma izninin TÜBİTAK belgelerinin dosyanın sanıklarına ve müdafilerine verilip verilmemesiyle sınırlı olduğunu, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı ile … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının soruşturma ve kovuşturma izni kararlarına konu edilmediği hâlde bunları da kapsar şekilde iddianame düzenlendiğini, soruşturmanın inceleme dışı sanık … hakkında başlatıldığını, onun hakkında yakalama kararı çıkarmak için bu dosyanın oluşturulduğunu, daha sonra kendisi ve heyet üyelerinin soruşturmaya dahil edildiğini, 27.05.2015 tarihinden önce görev yaptığı … 29. Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği hâkimin reddi kararından dolayı tutuklandığını, kamuoyunda oluşan … algısı nedeniyle soruşturmaya dahil edildiğini, kararı kendisinin değil de başka bir hâkimin vermesi hâlinde başka bir muameleye tabi tutulacağını, yargılama faaliyeti yaptıkları için üzerine atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığını, görevi kötüye kullanma suçu yönünden, … ve … açısından suçun oluşup oluşmadığı tartışılabilir olsa da; Cüneyt Bağcıoğulları ve …’in tutuklu kalmamaları ve beraatlerine hükmedilmiş olunması nedeniyle mağduriyetlerinin bulunmayacağını, resmî belgenin saklanması, yok edilmesi ve bozulmasının söz konusu olmadığını, iddiaların tümünün doğru olduğu kabul edilse bile, hukuken tartışılması gereken hususun sadece görevi kötüye kullanma suçu olduğunu, … 11. Ağır Ceza Mahkemesinde çalışırken 400’ün üzerinde derdest dosyanın bulunduğunu, diğer özel yetkili mahkemeler gibi başka heyetlerin bulunmadığını, tek heyet olarak tüm davalara baktıklarını, asıl mahkeme başkanının raporlu olması nedeniyle heyete başkanlık ettiğini, bu süreçte birer haftalık sürelerle 24 saat esasına göre nöbet de tuttuğunu, mahkeme başkanı emekli oluncaya kadar 10 ay bu şekilde çalıştığını, 2011 yılının Kasım ayında müstemir yetki ile başkanlık yapmaya başladığını, dava dosyasında 16.500 adet belge bulunduğunu, 16’sı tutuklu 56 sanığın yargılandığını, müstemir yetkili mahkeme başkanı Şeref …’ın rapor alması üzerine yargılamaya dört gün kala kendisine haber verildiğini, 4 günde tensip hazırlığı yaptığını, bu şartlarda yargılamaya başladıklarını, dosyaya vakıf oldukça, deliller değerlendirilerek bazı sanıklar hakkında tahliye kararları verdiklerini, TCK’nın 326 ve 327. maddesiyle ilgili yargılamanın Türkiye tarihinde ilk kez yapıldığını, daha önce bu konuda verilmiş bir karar olmadığını, üç hâkim olarak günlerce müzakere yaptıklarını, neticede bir karar oluşturduklarını, ağır cezalar verdikleri hâlde kararın bozulma ihtimalini de düşünerek sanıkları tahliye ettiklerini, önyargılı ve objektif olmayan heyetin böyle davranmayacağını, bu davanın temyiz incelemesine bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin önceden ayarlandığına dair kamuoyunda izlenim bulunduğunu, halbuki verdikleri kararın bir kısmının onanıp bir kısmının bozulduğunu, önceden şekillendirilen bir husus olsa sonucun bu şekilde çıkmayacağını, dosya ile birlikte tüm belgelerin temyiz incelemesi için gönderildiğini, saklanan, gönderilmeyen delil ve belgenin olmadığını, hukuki bilgilerinin yettiği oranda, iyi niyetli ve gerekçeli olarak ara kararları takip etmeye gayret ettiklerini, dönemin Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanının inceleme dışı sanık …’i ziyaret ettiğini, bazı belgelerin çok önemli olduğunu, ayrıca dosyada sanıklara ait cinsel içerikli bir çok videonun ve özel yaşamlarına ilişkin bilgi ve belgelerin bulunduğunu, bunlar konusunda hassas davranılmasını rica ettiğini, hem inceleme dışı sanık …’in, hem de mahkeme heyetinin bu konuya dikkat ettiğini, kamuoyunu ilgilendiren diğer bazı davalarda olduğu gibi dışarıya hiçbir belgenin sızmadığını, fazla devletçi yaklaşımla titiz davranarak dosya kapsamındaki belgeleri incelemeden vermediklerini, şimdi olsa 5 ve 6. sayfaları da vereceğini, aramaların usulüne uygun ve kamera kayıtları ile desteklendiğini, delillere sonradan ilave yapıldığına ya da önceden olay yerine konulduğuna ilişkin iddiaların dayanaksız olduğunu, bilirkişi incelemesi ya da beyanının kesin delil olarak kabul edilmediği düşüncesiyle dijital materyaller ile ilgili Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında vurgu yapılan bilirkişi incelemesini yaptırmadıklarını, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından sonra yeniden yargılama yapan … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanıklar hakkında herhangi bir şahsileştirme, delil tartışması yapılmadan beraat kararı verildiğini, alınan Adli Tıp Kurumu raporunun beraat hükmüne esas teşkil edebilecek nitelikte rapor olmadığını, raporda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini, katılanlar vekili …’nın TÜBİTAK’a sorduğu tüm soruların cevaplarının, mahkeme tarafından verilen belgelerde bulunduğunu, saklanan bir hususun olmadığını, söz konusu dosyada sanık olarak yargılanan katılanlar vekilinin soruşturma aşamasında TÜBİTAK’tan bir takım soruları yanıtlanmasını istemesi üzerine TÜBİTAK’ın sonu 35 ile biten yazı ile doğrudan katılanlar vekiline cevap verdiğini, katılanlar vekilinin başka bir dilekçe ile başka sorular sorması üzerine TÜBİTAK’ın sonu 40 ile biten yazı ile gizlilik gerekçesiyle cevabın Cumhuriyet savcılığına gönderildiğini bildirdiğini, kovuşturma aşmasında bu sefer söz konusu yazının mahkemeye hitaben gönderilmesini katılanlar vekilinin istemesi üzerine TÜBİTAK’ın sonu 125 ile biten yazıyı (içerik itibarıyla sonu 40 ile biten yazı ile aynı olan) mahkemeye gönderdiğini, yani sonu 40 ile biten 6 sayfadan ibaret olan ve Cumhuriyet savcılığınca adli emenete alınan yazı ile sonu 125 ile biten yazının birebir aynı olduğunu, sonu 125 ile biten yazının toplam 6 sayfa olup 4 sayfasının katılanlar vekiline verilmesine karar verdiklerini, son sayfanın zaten imzadan ibaret olduğunu, 5. sayfanın ise önemsiz olduğunu, gizleme kastıyla hareket etmeyip ilk 4 sayfanın yeterli olduğuna kanaat ettikleri için verdiklerini, katılanlar vekilinin ayrıntılı olarak TÜBİTAK’a sorduğu soruların cevabının ilgili kurum tarafından zaten katılanlar vekiline bizzat verildiğini, bunun doğrultusunda da savunma yapıldığını, 5 ve 6. sayfalarda önemli bir şey olmadığı için vermediklerini, temyiz dilekçelerinde de kendilerinden saklanan belge olduğuna dair bir iddialarının bulunmadığını, … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada da istenen diğer belgelerin sanıklara ve müdafilerine verilmediğini, kendileri suç işlemiş ise o heyetteki hâkimlerin de suç işlediğini, bakılan davada delil olarak değerlendirilen bir flash belleğin seri numarasının, … 12. Ağır Ceza Mahkemesince yargılaması yapılan kamuoyunda devrimci amirallere suikast davası olarak bilinen dosyadaki flash belleğin seri numarası ile aynı olduğu yönündeki iddiayı, duruşmada ileri sürülür sürülmez o gün ivedilikle araştırdıklarını, bu titizliği herkesin yapmayacağını, işledikleri ileri sürülen eylemlerin tamamının 2802 sayılı Kanun’un 97. maddesine göre hâkimlerin yargı yetkisi ve takdir kapsamında olduğunu, 2802 sayılı Kanun’un 4. maddesinde belirtildiği şekilde Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verdiklerini, ara kararları ve son kararı bu şekilde oluşturduklarını, sanıkların hukuki durumlarını ilk oturumdan itibaren değerlendirip tahliyeler yaptıklarını, 1,5 yıl gibi çok kısa bir sürede karar verdiklerini, dört sanığa 16-17 yıl hapis cezası vermelerine rağmen hükmen tahliye ettiklerini, verdikleri kararların bir kısmının bozulmuş olduğu birlikte düşünüldüğünde, hukuki bir yargılama ve karar dışında dosyada suç unsuru teşkil edecek bir hususun bulunmadığını, suç işleme kastıyla hareket ettiğine ilişkin dosyada hiç bir somut delil, iz ve emarenin bulunmadığını,
Sanık …; kamuoyunda “Askeri Casusluk” davası olarak bilinen dava dosyasında gerçekleştirdiği iddia olunan eylemler nedeniyle haklarında kamu davası açılmış ise de katılanlar … ve …’nın tüm suçlardan beraat ettiğini, tutuklanmadıklarını, gözaltında kalmalarının kendilerinin sorumluluğunda olmadığını, atfedilecek mağduriyetlerinin bulunmadığını, dolayısıyla bu kişiler yönünden görevi kötüye kullanma ve iftira suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığını, soruşturmanın, …Gazetesi’nin 11 Temmuz 2014 tarihli nüshasının birinci sayfasındaki “… Askeri Casusluk davasında savcı kumpasının belgesi ortaya çıktı” haberi ile başladığını, bu davanın soruşturmasını yapan inceleme dışı sanık … hakkındaki iddiaların incelenmesi için HSK’ya yazı yazıldığını, bu aşamada mahkeme heyeti hakkında herhangi bir iddianın bulunmadığını, şikâyetçi olarak gösterilen Avukat … ve Avukat …’ın da şikâyetinin bulunmadığını, bu hususların hem müfettiş, hem de savcılık tarafından HSK’nın 2 ve 3. Dairelerinden saklandığını, duruşmasına katıldığı dava dosyasının 20.04.2011 tarihli ilk oturumunda alınan 3 numaralı ara karar ile; bir kısım sanık müdafilerinin sanıkların ev ve … yerlerinde yapılan arama sonucu soruşturma aşamasında el konulan tüm dijital materyallerin ve bu dijital veriler dışında kalan belgelerin sanıklara ya da müdafilerine verilmesi talepleri ile ilgili iddianamede bu belgelerin devlet sırrı kapsamında kaldığı, ilgili kurumlarca bu belgelerin devlet sırrı niteliğinde gizli belgeler olduğunun belirtildiği, belgelerin on binleri ifade eden sayfada olduğu göz önüne alınarak, sanıklarda ele geçirilen adli emanette bulunan dijital verilerin imajlarının ve diğer tüm belgelerin devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken belgeler olup olmadığı konusunda değerlendirme yapıldıktan sonra sanık ve müdafilerine verilip verilmemesi hususunun değerlendirilmesine karar verdiklerini, 22.04.2011 tarihli duruşmada, Avukat …’nın, TÜBİTAK…’in 29.11.2010 ve 09.12.2010 tarihli yazılar ile eklerinin adli emanetten istenilerek dosyaya konulması talebini 20.04.2011 tarihli duruşmada alınan 3 numaralı ara karar uyarınca bu aşamada reddettiklerini, 01.07.2011 tarihli duruşmada alınan 21 numaralı ara karara göre, talepleri tekrar değerlendirdiklerini, … Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca cevap verilebileceği belirtilen hususların buna ilişkin kısımlarından suret alıp TÜBİTAK…’e yazı yazılarak mahkemeye bilgi verilmesinin istenilmesine karar verdiklerini, 25.05.2012 tarihli duruşmada alınan 15 numaralı ara kararla, TÜBİTAK…’in yalnız mahkeme ile paylaşabilecek gizlilikte olduğu ifade ettiği hususlar dışındaki, bir kısım sanıklar müdafi Avukat …’nın kurumdan cevap vermesini istediği sorular ile ilgili 4 sayfalık belgenin adı geçen sanık müdafisine verildiğini, 29.06.2012 tarihli duruşmadaki 4 numaralı ara kararla, sanık müdafisine daha önce aynı belgeler verildiğinden bu konuda yeniden karar vermesine yer olmadığına hükmedildiğini, sonuç olarak, 2012 yılı Mayıs ve Haziran aylarında alınan ara kararlar ile TÜBİTAK’tan gelen yazı cevabının sanıklara verilmesine karar verildiği, her ne kadar belgenin 4 sayfalık kısmının verilmesine karar verilmiş ise de; 5 ve 6. sayfalar bakımından saklanan bir hususun olmadığını, sanık olarak yargılanan katılanların müdafi Avukat …’nın TÜBİTAK…’e toplam 11 adet soru sorduğunu, mahkemenin sanıklardan sakladığı hiçbir hususun kalmadığını, toplam 6 sayfadan ibaret yazının kalan kısımlarının önemsiz, sanıkların müdafilerine daha önce verilen bilgileri içerdiğini, dosyanın incelemesini yapıp hassas davranmaya çalıştıklarını, taleplerle ilgili değerlendirme yapıp talep edilen belgeleri verdiklerini, buna karşılık yeniden yargılama yapan … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da talep edilen belgelerin tümünün verilmediğini, bu durumun kastlarının bulunmadığını gösterdiğini, Avukat …’nın … müdafisi sıfatıyla verdiği temyiz dilekçesinde, belgelerin verilmeyip belgeler görmezden gelinerek mahkûmiyet hükmü kurulduğuna ilişkin bir iddianın ileri sürülmediğini, verdikleri kararın Yargıtay incelemesinden geçtiğini, katılanlar … ve … yönünden aleyhlerine bozulduğunu, Cüneyt Bağcıoğulları ve … hakkında zaten beraat hükmü kurduklarını, bu kararın Yargıtayca onandığını, mahkemenin dava dosyası içerisinde bulunduğu anlaşılan bir belgenin hüküm oluştururken kullanmadığı ile ilgili bir suçlama yapılamayacağını, bunun ancak temyizde ileri sürebilecek bir husus olabileceğini, Türkiye’de ilk defa askeri casusluk ile ilgili yargılama yapıldığı için sanıklar lehine bozma kararları verilebileceği düşünülerek, sanıklar hakkında ağır cezalar verdikleri hâlde tahliyelerine karar verdiklerini, kötü niyetli olsalardı böyle davranmayacaklarını, haklarında suç duyurusunda bulunan ve yeniden yargılamayı yapan … Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan ve beraat hükmüne gerekçe yapılan Adli Tıp Kurumu raporunun yetersiz olduğunu, mahkemece yeterince inceleme yapılmadan ve ek rapor alınmadan karar verildiğini, bu raporda, yargılamasını yaptıkları 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/37 esas numaralı dava dosyasında dayanak noktası olarak gösterilmiş olan dijital delillerin sahte olduğu, hükme esas alınamaz nitelikte olduğu konusunda bir tespitin bulunmadığını, 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/37 esas numaralı dava dosyasında delil olarak değerlendirilen bir flash belleğin, yargılaması süren başka bir davadaki flash bellekle aynı olduğu iddiasını, o gün hemen araştırmak için emanetten her iki flash belleği de isteyerek müdafi ve sanıkların huzurunda incelediklerini, belge ve delil saklama gayreti içinde bulunan bir heyetin bu şekilde davranmayacağını, 2011/37 esas numaralı dava dosyasının sanık olarak yargılanan katılanlar … ve …’e verilmemiş bir belge bulunmadığını, mahkemenin 6 bent hâlinde sıralanan ara kararlarının bunu açıkça ispatladığını, sanık müdafisinin temyiz dilekçesiyle de bu durumun teyit edildiğini, mahkemenin gerekçeli kararında TÜBİTAK belgesinden bahsetmesinin kendi ihtiyarında ve yargı yetkisinde bulunduğunu, sanıkların mahkûmiyetlerine yönelik gerekçelerin kararda gösterildiğini, sanıklardan gizlenen bilgi ve belge bulunmadığına göre atılı suçların unsurlarının oluşmadığını,
Sanık …; HSK tarafından usulüne uygun olarak bir soruşturma izni alınmadığını, HSK 2. Dairesinin verdiği karardan sonra HSK Genel Kuruluna itiraz haklarını kullanmadıklarını, kesinleşmiş bir karar olmadan kovuşturmaya başlandığını, kovuşturma şartının gerçekleşmediğini, soruşturmanın …Gazetesi’nde inceleme dışı sanık … ile ilgili haber sonrası başladığını, kendisi hakkında bir şikâyet ve suç ihbarı olmamasına rağmen müfettiş tarafından soruşturmaya dahil edildiğini, kapatılan … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşmalarına arızi çıktığını, iki kez duruşmaya çıkmanın birbirinin devamı niteliğinde olduğundan 7 ayrı oturum gibi gözüktüğünü, bu duruşmalardaki ara kararlarda bulunma dışında, hükmün kurulmasında ve gerekçeli karar yazılmasında aktif bir rol almadığını, karar duruşmasında hükmü veren heyette kendisinin bulunmadığını, bu nedenlerle kararın içeriğinden ve delillerin tartışılıp tartışılmadığından sorumlu tutulamayacağını, dosya kapsamında binlerce belgenin bulunduğunu, Genel Kurmay Başkanlığı ve TÜBİTAK’ın bu belgelerin devlet sırrı kapsamında belgeler olduğunu bildirdiğini, duruşmalara iki kez katıldığını, ara kararların alınmasında hata olabileceğini, bunun da yasal yollarının bulunduğunu, kastının olmadığını, TÜBİTAK’tan gelen ve mahkeme heyeti tarafından gizlendiği ileri sürülen katılan …’nin izinli olduğu tarihlere ilişkin belgenin …’nin müdafisinin elinde zaten bulunduğunu, diğer belgeler yönünden ise bunların gizli belge olması ve sayısının çokluğu nedeniyle bilirkişi raporu alındıktan sonra sanıklara ve müdafilerine verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi yönünde ara karar alındığını, daha sonraki aşamada rapor alınmaması ve kararda tartışılmamasının kendisini bağlamayacağını, yargısal faaliyeti hukuk ve yasalar çerçevesinde yerine getirdiğini, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından sonra yeniden yargılamayı yapan mahkeme tarafından dahi belgelerin gizli olması nedeniyle sanıklara ve müdafilerine verilmediğini, katıldığı duruşmalarda adil davranmaya çalıştığını, bakılan davada delil olarak değerlendirilen bir flash belleğin, yargılaması süren başka bir davadaki flash bellekle aynı olduğu iddiasını o gün hemen araştırdıklarını, adli emanetten her iki flash belleği de isteyerek müdafi ve sanıkların huzurunda incelediklerini,
Savunmuşlardır.
İnceleme konularının sırasıyla değerlendirilmesinde hukuki yarar bulunmaktadır.
1- Hâkim olan sanıkların yargılama yaptıkları dosya kapsamındaki eylemlerinden dolayı açılan dava ile aynı sanıkların aynı dosya kapsamında gerçekleştirdiği iddia olunan başka eylemleri hakkında açılan ve derdest olan davanın birleştirilmesine gerek olup olmadığı;
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
… Cumhuriyet Başsavcılığının 09.06.2016 tarihli ve 2-2 sayılı iddianamesi ve … 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2016 tarihli ve 311-470 sayılı son soruşturmanın açılması kararı ile; kamuoyunda “… askeri casusluk davası” olarak bilinen … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasında …, …, … ve … ile birlikte toplam 56 kişi hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, yasaklanan bilgileri temin, siyasal veya askerî casusluk, kişisel verilerin kaydedilmesi ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından kamu davası açılmadan önce sanık olarak yargılanan katılanlar …, …, … ve … vekili tarafından katılanların çalıştığı TÜBİTAK’a, soruşturmaya ilişkin bazı hususların aydınlatılması amacıyla birtakım sorular sorulması üzerine anılan kurum tarafından vekillerine hitaben verilen cevabın daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi üzerine adli emanete alındığı, kamu davası açılması üzerine katılanlar vekilinin TÜBİTAK’ın ilgili yazısının adli emanete alındığını belirterek bu yazı cevaplarının dosyaya konulması talebinin söz konusu belgelerin devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken gizli belgeler olup olmadığı hususunda değerlendirme yapıldıktan sonra sanık ve müdafilerine verilip verilmemesi hususunun karara bağlanmasına, bu aşamada bu yöndeki taleplerin reddine karar verilerek yaklaşık 1 yıl sonra TÜBİTAK’ın 09.12.2010 tarihli yazısının 4 sayfalık kısmını sanık olarak yargılanan katılanlar müdafine verilmesine karar verildiği, söz konusu yazıların katılanların hukuki durumunu aydınlatacak ve kurumun işleyişi ile bilgi güvenliğinin nasıl sağlandığına dair bilgiler içerdiğinden devlet sırrı niteliğinde olmadığı, bu belgelerin adli emanete kaydı gereken suç eşyası kapsamında olmadığı hâlde yapılan yargılama sırasında dosyaya konulması taleplerinin reddine karar verilerek delil olarak değerlendirilmeye alınmayıp bu belgelerin tamamı taraflara verilmediğinden sanıklar …, … ve … ile inceleme dışı sanık …’in görevi kötüye kullanma, iftira, resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçlarından cezalandırılmalarının talep edilmesi üzerine ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanıkların TCK’nın 257/1 ve 53. maddeleri uyarınca mahkûmiyetlerine karar verildiği;
Sanıkların yargılama aşamasında … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasındaki yargılamanın tamamı ile ilgili olarak haklarında HSK tarafından soruşturma başlatıldığından bu soruşturmanın akıbetinin sorulması talebinin Özel Dairece yargılamanın geldiği aşama gerekçe gösterilerek reddine karar verildiği anlaşılmakla; sanıklar …, … ve … ile inceleme dışı sanık … ile yargılama aşamasında görev yapan bir kısım dava dışı sanıklar hakkında … 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.10.2020 tarihli ve 144-307 sayılı son soruşturmanın açılması kararı ile şikâyetçi … ile birlikte toplam 12 şikâyetçi aleyhine kamuoyunda “… askeri casusluk davası” olarak bilinen davanın yargılaması sırasında, sanık olarak yargılanan kişilerde bulunduğu iddia edilen dijital delillerin teknik incelemesini yaptırmamak, tanıkları dinlememek, aramalara katılan polislerin tanık olarak dinlenmesi taleplerini kabul etmemek ve mahkemeye çağırmamak, sanıkların tutuklanmalarına, haklarında dava açılmasına ve hüküm kurulmasına gerekçe olarak gösterilen delilleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde sanıklar ve müdafilerine vermemek, suçlamalara dayanak dijital dokümanlar üzerinde sanık müdafileri tarafından, inceleme yapılmasının ve sahteciliklerin tespitinin önüne geçmek amacıyla el konulan CD/DVD/hard disk imajlarının verilmesi talep edilmesine rağmen talepleri reddederek CMK’nın 134. maddesine aykırı davranmak, yargılama boyunca sanıkların suçsuzluklarını ispata yönelik dijital delillerle ilgili bilirkişi ve tanık dinletme taleplerini ısrarla ve kasıtlı olarak reddetmek, CMK’nın 134. maddesine aykırı olarak el konulan CD, DVD ve hard disklerin sanıklara aidiyetini ortaya koyan bir husus bulunmamasına karşın bunları delil olarak kabul ederek haklarında hüküm kurup özgürlüklerini kısıtlamak, kovuşturma sürecinde sistematik olarak devam eden hukuka aykırılıklar neticesinde, haksız şekilde mahkûmiyetlerine karar vermek suretiyle mağduriyetlerine neden olduklarından görevi kötüye kullanma, silahlı terör örgütüne üye olma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından dava açılması üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince sanıklar ve dava dışı sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun görev suçu kapsamında olmaması nedeniyle ayırma kararı verilerek ayrı bir esas numarasına kaydedilmesi sonrasında görevi kötüye kullanma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından Yargıtay 8. Ceza Dairesine görevsizlik kararı verilmesi üzerine Özel Dairenin 2021/3 esas numarasına kaydedildiği ve dosyanın derdest olduğu anlaşılmakla; Yargıtay 8. Ceza Dairesinde görülen davada sanıklar ve inceleme dışı sanıkların kamuoyunda “… Askeri Casusluk Davası” olarak bilinen davanın … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasında yapılan yargılamanın tamamı ile ilgili olarak görevlerinin gereklerine aykırı hareket ederek katılan … ve diğer şikâyetçilerin mağduriyetine neden olduğu iddia edilmiş, incelemeye konu dosyada ise aynı dosya kapsamında sanıkların TÜBİTAK’tan gelen ve katılanlar lehine bilgiler içeren ilgili yazıları adli emanetten getirip örnekleri sanık olarak yargılanan katılanlara ve müdafilerine vermemek, dava dosyasına koymamak, gerekçeli kararda bu rapor ve eklerinden hiç bahsetmemek, delil olarak değerlendirilmeye almamak, bu belgelerin tamamını taraflara vermemek suretiyle katılan … ve diğer katılanların mağduriyetine neden olduğu iddia edilmiş ise de … bu davanın geldiği aşama, davaların ayrı ayrı görülmesinin makul sürede yargılanma hakkına sağlayacağı yarar, birleştirilerek görülmesi hâlinde ise bu hakkın ihlaline neden olabilecek düzeydeki zarar ihtimali dikkate alındığında ve … bu dosyanın akıbeti hakkında Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2021/3 esas numaralı dosya kapsamına bilgi verilip Yargıtay 8. Ceza Dairesince koşulların oluşması hâlinde TCK’nın 43. maddesi uyarınca mahsup işleminin gerçekleştirilme imkânının her zaman bulunması karşısında; davaların ayrı ayrı görülmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, davaların ayrı ayrı görülmesine karar verilmelidir.
2- Sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin isabetli olup olmadığı;
İnceleme konusunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması için öncelikle “devlet sırrı”, “müdafilerin erişim hakkı” kavramları ile Suç Eşyası Yönetmeliği üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” şeklinde düzenlenmiş,
CMK’nın “İçeriği Devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi” başlıklı 125. maddesi;
“(1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
(2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.” biçiminde,
Anılan Kanun’un “Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi” başlıklı 153. maddesi;
(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
…
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.
(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.” şeklinde,
Aynı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı 206. maddesi;
“(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
…” biçiminde düzenlenmiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan Suç Eşyası Yönetmeliği’nin “Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesi;
“Bu Yönetmelik, suç eşyası ve suçla ilgili ekonomik kazancın, muhafaza altına alınması, elkonulması, elden çıkarılması, iadesi, müsaderesi ve imhasına ilişkin işlemlerin yapılmasında uyulacak usul ve esaslan düzenler.” şeklinde,
Aynı Yönetmelik’in “Tanımlar” başlıklı 3. maddesi;
“ Bu Yönetmeliğin uygulanmasında;
…
Suç eşyası: İspat aracı olarak yararlı görülen, suçta kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan, suçtan meydana gelen, üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyayı,
…” biçiminde,
Anılan Yönetmelik’in “ … emanet dairesinin kurulması, işlemlerinin denetim ve gözetimi” başlıklı 4. maddesi;
“(1) Suç eşyası ile ilgili işlemler, Cumhuriyet başsavcılığının sürekli gözetim ve denetimi altında … emanet dairesince yürütülür…” şeklinde düzenlenmiştir.
Gelinen bu aşamada görevi kötüye kullanma suçu üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmişken 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
“Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen “kazanç” ifadesi 6086 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle sonradan “menfaat” olarak değiştirilmiştir.
Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (… Emin Artuk – … Gökçen – … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 913 vd; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 769; Veli … Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk – … Gökçen – … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 772; Veli … Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “Ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, …, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Diğer taraftan zincirleme suç kavramına da değinilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus … Komisyonu raporunda; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
İnceleme konusunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Bası, …, 2015, s. 169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 8. Bası, …, 2015, s. 114.).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Gelinen bu aşamada hak yoksunluğu ve vekâlet ücretine ilişkin kanuni düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlığı altında 53. maddesi suç tarihinde;
“1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılır.
2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın e bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” şeklinde düzenlenmişken Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile; bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;…” bölümü, aynı fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden, yine aynı fıkrada yer alan “…hapis cezasına…” ibaresi ise (b) bendinde yer alan “Seçme ve…” ibaresi yönünden iptal edilmiş, yine söz konusu karar ile bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “…ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresi ile aynı maddenin ikinci fıkrası, birinci fıkranın (b) bendinde yer alan “Seçme ve seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden iptal edilmiş, Anayasa Mahkemesinin adı geçen kararı ile; dördüncü fıkrada yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya…” ibaresi, aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden iptal edilmiş, 14.04.2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle, üçüncü fıkranın birinci cümlesine “ertelenen veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da” ibaresi ve ikinci cümlesine “cezası ertelenen” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen” ibaresi eklenerek yürürlükteki hâlini almıştır.
Beşinci fıkranın gerekçesinde; “…Belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla mahkûmiyet hâlinde, mahkûm olunan cezanın infazından sonra da etkili olmak üzere bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına ayrıca hükmedilmesi öngörülmüştür. Bu durumda mahkemenin belli bir hak ve yetkiyle ilgili olarak vereceği yasaklama kararı bir güvenlik tedbiri niteliği taşımaktadır” denilmek suretiyle, anılan maddenin beşinci fıkrasının uygulanabilmesi için hükümde ayrıca gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Buna göre TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunlukları, kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın kendiliğinden ortadan kalkacağı düzenlemesine yer verilmiş, maddenin beşinci fıkrasındaki düzenleme ile de birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam etmesi sağlanmıştır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da; TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla, herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın, bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağının öngörüldüğü, ancak aynı maddenin 5. fıkrasındaki düzenleme uyarınca, 1. fıkrada sayılan hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam edeceği sonucuna varılmıştır.
5271 sayılı CMK’nın “Yargılama giderleri” başlıklı 324. maddesi;
“(1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.
(3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
(4) Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.
(5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.” şeklinde düzenlenerek, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir.
Konuyla ilgili 26.05.1935 tarihli ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası olduğu,” sonucuna ulaşılmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması” başlıklı 168. maddesi;
“Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak … Bakanlığına gönderilir…
Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. Yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin belirlenmesi görevi Türkiye Barolar Birliğine verilmiş olup avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kabul edilmiştir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanıp 02.01.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve karar tarihinde uygulanması gereken 2020 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14/1. maddesinde ise; “Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine bu Tarifenin ikinci kısmın ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Kanuni düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderlerinin hüküm ve kararlarda gösterilmesi, giderlerin kim tarafından karşılanacağının belirtilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderleri içerisinde bulunan avukatlık ücretleri de kararda gösterilmeli ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağı belirtilmelidir. Aksine bir uygulama CMK’nın 324. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 tarihli ve 301-1800 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerinin kanuni dayanağı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’dur. Anılan Kanun’un 169. maddesinde yer alan “karşı tarafa yükletilme” kuralının ceza muhakemesi bakımından kanuni dayanağı ise CMK’nın 324. maddesi olup bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen “tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri” ifadesi ile CMK’da yargılama gideri olarak kabulen edilen avukatlık ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre ödeneceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
Kamuoyunda “… askeri casusluk davası” olarak bilinen … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasında sanık olarak yargılanan katılanlar …, …, … ve … ile birlikte toplam 56 kişi hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, yasaklanan bilgileri temin, siyasal veya askerî casusluk, kişisel verilerin kaydedilmesi ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından kamu davası açılmadan önce katılanların vekili tarafından katılanların çalıştığı TÜBİTAK’a, soruşturmaya ilişkin bazı hususların aydınlatılması amacıyla birtakım sorular sorulması üzerine anılan kurum tarafından katılanlar vekiline hitaben 29.11.2010 tarihli ve 35 sayılı yazı ile bir kısım sorulara cevap verildiği bir kısmının cevabının ise Cumhuriyet başsavcılığı ile paylaşılabileceğinin bildirildiği, daha sonra katılanlar vekilinin bu yazının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini talep etmesi üzerine anılan kurumun 09.10.2010 tarihli ve 40 sayılı yazısı ile Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, yazının inceleme dışı sanık … tarafından adli emanete alındığı, kamu davası açılması üzerine katılanlar vekilinin istemi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben gönderilen 09.10.2010 tarihli ve 40 sayılı yazının mahkemeye hitaben 01.07.2011 tarihli ve 125 sayılı yazı ile gönderildiği ve sanık …’in havalesi ile adli emanete alındığı, katılanlar vekilinin TÜBİTAK’ın ilgili cevaplarının adli emanetten getirtilerek dosyaya konulması talebinin, söz konusu belgelerin devlet sırrı niteliğinde ve aleniyet kazanmaması gereken gizli belgeler olup olmadığı hususunda değerlendirme yapıldıktan sonra karara bağlanmasına, bu aşamada bu yöndeki taleplerin reddine karar verildiği, TÜBİTAK’ın ilgili yazısının 4 sayfalık kısmının yaklaşık 1 yıl sonra sanık olarak yargılanan katılanların müdafisine verildiği, TÜBİTAK’ın söz konusu yazılarının katılanların hukuki durumunu aydınlatacak nitelikte olup devlet sırrı niteliğinde olmadığı, bu belgelerin adli emanete kaydı gereken suç eşyası niteliğinde olmadığı hâlde yapılan yargılama sırasında dosyaya konulması taleplerinin reddine karar verilerek delil olarak değerlendirilmeye alınmayarak ve bu belgelerin tamamı taraflara verilmeyerek katılanların mağduriyetlerine neden olduğundan sanıkların görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda;
… 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 2011/37 esas numaralı dosyasında katılanlar …, …, … ve … ile birlikte toplam 56 kişinin yargılandığı davada, davanın …Küçükakça’nın ikamet ettiği adreste ele geçirildiği iddia edilen 78 numaralı CD içerisindeki dijital belgelere dayanıp katılanların söz konusu dijital belgelerin kendi bilgisayarlarında oluşturulmadığını, davanın komplo ve kurgudan ibaret olduğunu savundukları, mahkûmiyete esas alınan dijital belgeler üzerindeki üst verilerin her zaman değiştirilebilir olduğu, bazı dijital belgelerin kurumdaki bilgisayarlarda son kaydedildiği tarihte katılanlar …’nin raporlu olduğu, …’in ise o tarihte kurumda olmadığı, mahkûmiyetlerine esas alınan 78 numaralı CD içerisindeki bir klasörün ve diğer dijital belgelerin katılan …’ye ait bilgisayarlarda bulunmadığının, anılan kişilerin bilgisayarlarında ve kurtarılan belgelerde suç unsuru olan ve onlar tarafından oluşturulan bir bilgiye rastlanılmadığının ifade edildiği TÜBİTAK…’in 35, 40 ve 125 sayılı yazılarının içerdiği bilgiler itibarıyla CMK’nın 125. maddesi kapsamında devlet sırrı niteliğinde olmayıp sanık olarak yargılanan katılanlar lehine bilgiler içeren belge niteliğinde bulunduğu, devlet sırrı olduğunun düşünülmesi hâlinde de CMK’nın 125/2. maddesine özgü uygulamanın yapılması gerekirken bunun yerine getirilmemiş olduğu, suç tarihinde yürürlükte olan Suç Eşyası Yönetmeliği’nin 3. maddesindeki düzenleme uyarınca suç eşyası kapsamında kalmayıp adli emanete alınmaması gerektiği, TÜBİTAK…’in 29.11.2010 tarihli ve 35 sayılı yazısının soruşturma aşamasında bizzat katılanların vekiline hitaben yazıldığı ve anılan kurumun 09.12.2010 tarihli ve 41 sayılı yazısının da katılanlar vekiline hitaben yazılıp bu yazıda söz konusu dosyanın son kaydedildiği tarihte katılan …’nin istirahatlı olduğu, katılan …’e ait olan bilgisayarda kaydedildiği belirtilen dosyanın son kaydedildiği tarihte katılan …’in kurumda olmadığı bildirildiğinden söz konusu bu yazılardan katılanlar vekilinin yargılama aşamasında bilgi sahibi olduğu anlaşılmakla birlikte, TÜBİTAK…’in düzenlediği 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı ile 01.07.2011 tarihli ve 125 sayılı belgelerin katılanların vekili tarafından yargılama aşamasında adli emanetten getirtilip dosya içerisine konulması, bir örneğinin verilmesi talep edilmesine rağmen; katılanların bilgisayarlarında ve kurtarılan belgelerde suç unsuru olan ve onlar tarafından oluşturulan bir bilgiye rastlanılmadığına ilişkin ve benzer şekilde lehlerinde bilgi içeren Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben anılan kurum tarafından yazılan 09.12.2010 tarihli ve 40 sayılı yazının içeriği ile aynı olup Mahkemeye hitaben yazılan 01.07.2011 tarihli ve 125 sayılı yazının yaklaşık bir yıl sonra ilk 4 sayfasının verilmiş olması, katılanların lehlerine bilgiler içeren ilgili yazıların gerekçeli kararda tartışılıp değerlendirilmemesi, katılanların adil yargılanma haklarının ihlal edilerek ve katılanlar … ve …’in tutuklu olarak yargılanmalarına karar verilerek mağduriyetlerine neden olunması, nitekim yeniden yargılama neticesinde katılanların atılı suçlardan beraatlarına karar verilip kararların kesinleşmesi, sanıkların eylemlerinin takdir hakkı kapsamında kalmayıp meslekî kıdemleri ve çalıştıkları mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki tecrübesizlik olarak nitelendirilemeyecek olması birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların görevlerini kötüye kullanarak katılanların mağduriyetine neden oldukları,
Görevi kötüye kullanma suçunun katılanlara karşı tek bir fiille işlendiği anlaşılmakla sanıklar hakkında TCK’nın 43/1-2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanmadığı,
Görevi kötüye kullanma suçunun TCK’nun 53. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında aynı maddenin beşinci fıkrasına göre cezalarının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezalarının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmediği,
Davaya katılmalarına karar verilen ve kendilerini vekil ile temsil ettiren katılanlar …, … ve … yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin göz ardı edilerek usul ve kanuna aykırı olarak hükümler kurulduğu,
Kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire kararının sanıklar hakkında TCK’nın 43/1-2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, görevi kötüye kullanma suçunun TCK’nın 53. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında aynı maddenin beşinci fıkrasına göre cezalarının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezalarının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi, davaya katılmalarına karar verilen ve kendilerini vekil ile temsil ettiren katılanlar …, … ve … yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 3-1 sayılı kararının sanıklar hakkında TCK’nın 43/1-2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, görevi kötüye kullanma suçunun TCK’nın 53. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında aynı maddenin beşinci fıkrasına göre cezalarının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezalarının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi, davaya katılmalarına karar verilen ve kendilerini vekil ile temsil ettiren katılanlar …, … ve … yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE 15.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede ön sorun ve inceleme konusu yönünden oy birliğiyle karar verildi.