Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/68 E. 2023/403 K. 12.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/68
KARAR NO : 2023/403
KARAR TARİHİ : 12.07.2023

YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 227-1562

I. HUKUKİ SÜREÇ
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.07.2018 tarihli ve 227-1562 sayılı karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
Anılan hükme yönelik Adalet Bakanlığının 13.12.2019 tarihli ve 16182 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2019 tarihli ve 128555 sayılı ihbarnamede; “Adlî sicil kaydına göre sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2013 tarihli ve 2012/713 esas, 2013/146 sayılı kararının 07.06.2013 tarihinde kesinleştiği, söz konusu kararın kesinleşme tarihi itibarıyla yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine engel teşkil etmeyeceği cihetle, diğer koşullar değerlendirilmeden, yasal koşulları oluşmadığından bahisle kanunî olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde isabet görülmediği” gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.03.2020 tarih ve 184-2762 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.12.2010 tarihli ve 2010/4-210 esas, 2010/259 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasasının 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
Tüm bu nedenlerle; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin kararda, somut yasa yararına bozma isteminin CMK’nın 309. ve 310. maddesinde düzenlenen amaca uygun hukuka aykırılık niteliğinde bulunmaması nedeniyle,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen ihbarnamedeki bozma isteği, incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma talebinin CMK’nın 309. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 26.06.2020 tarih ve 128555 sayı ile; “Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.07.2018 tarihli ve 2018/184 esas, 2018/1562 sayılı kararında yapılan kanuna aykırılığın, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla giderilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bunun yanı sıra anılan hukuka aykırılığın giderilmemesi hâlinde hükümlü hâline gelen … yönünden TCK’nın 58. maddesi gibi bazı müesseseler uygulanabilir hâle gelmiş olmakta, bazı temel hak ve özgürlüklerinden yoksun kalacağı hususunda da bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenlerle ihbarnameye konu hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yoluyla giderilmeye elverişli bir aykırılık olduğu, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılabilmesi için bu tür hükümlerin kanun yararına bozulmasında zorunluluk bulunduğu kanaatine varıldığından anılan hükmü inceleyen Yüksek Dairece, ihbarname içeriğinde belirtilen kanun yararına bozma talebi kabul edilerek anılan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, talebin reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 11.02.2021 tarih ve 1842-1428 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yasal koşulların oluşmaması nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair kararın kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece sanığın TCK’nın 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği, söz konusu hükmün istinaf edilmeksizin kesinleştiği,
Sanığın kovuşturma aşamasında yapılan sorgusunda; hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul ettiği,
Yerel Mahkemece; ”Yasal koşulları oluşmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Adli sicil kaydı incelendiğinde; sanık hakkında 23.06.2012 tarihinde hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesince 18.03.2013 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar verildiği ve söz konusu bu kararların 07.06.2013 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle kanun yararına bozma yoluna değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
Öğretide olağanüstü temyizde denilen, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma kanun yoluna, ancak istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hüküm otoritesinin zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle müracaatta bulunulmasının ise, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur.
Nitekim 14.11.1977 tarihli ve 3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile erteleme isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine veya kabulüne ilişkin olan hükümlere karşı kanuna aykırılıktan söz edilerek bu kanun yoluna başvurunun kabulüne olanak bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarihli ve 29-56 sayılı kararında, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararın; CGK’nın 19.02.2008 tarihli ve 19-31 sayılı kararında da kanun yararına bozma yolunun olağanüstü kanun yolu olması nedeniyle hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıkların, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususların, kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeği belirtilmiştir.
Diğer taraftan, CGK’nın 29.04.2008 tarihli ve 81-94 sayılı ile 15.06.2010 tarihli ve 117-146 sayılı kararlarında; “asgari hadden” ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi hâlinde, bu hususun hâkimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da “takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların” reddine karar verilmesinin gerektiği, buna karşın takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hâkimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi hâlinde ise sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalardan sonra konuyla ilgisi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemelere de değinilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesiyle kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 23. maddesiyle CMK’nın 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralarıyla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 562. maddesi ile CMK’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 25.07.2010 tarihli ve 27650 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 22.07.2010 tarihli ve 6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle 6. fıkranın sonuna; “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 72. maddesiyle de 8. fıkraya; “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1- Suça ilişkin olarak;
a) Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b) Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2- Sanığa ilişkin olarak;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b) Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d) Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e) Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
CGK’nın 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı gibi; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi, maddi ceza hukukuna ilişkin doğurduğu sonuçlar sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu bakımından kıyas yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan eylemine uyan TCK’nın 179/2, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve yasal koşullarının oluşmaması gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, objektif koşulların varlığı hâlinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve resen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmak zorundadır. Gerek koşulları oluştuğu hâlde bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması gerekse koşullardan bir birkaçının oluşmadığından bahisle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki hukuka aykırılıkların, objektif koşullar yönünden hâkimin takdir hakkıyla ilgili bir husus olmaması nedeniyle kanun yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde bir kuşku bulunmamaktadır.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Kanun yararına bozma 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310’uncu maddelerinde düzenlenmiştir.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı Kanun’un 309/1. maddesi gereğince; Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 310. maddesine göre, 309. maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına re’sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilmektedir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisi münhasıran Adalet Bakanlığına tanınmış bir yetkidir.
Tebligat eksikliği ve yanlışlığı, kanun yolu eksikliği, Yargıtay onaması, lehe yasa değerlendirmesi gerekmesi, kararın aynı zamanda temyiz edilmesi, temyiz süresine ilişkin eski hâle getirme ve hükmün temyizi niteliğinde talepte bulunulması, Cumhuriyet Başsavcılıklarınca verilen ve itiraz edilmeksizin kesinleşen kararlar, kararda, şekil ve esas açısından herhangi bir hukuka aykırılık hali bulunmaması halinde, dosya kapsamına, gerekçeye ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, eksik inceleme, delillerin değerlendirilmesi ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, maddi hata, hesap hatası ve yazım yanlışları mahallinde mahkemesince alınabilecek bir kararla düzeltilebileceğinden, kanun yararına bozmaya konu edilemezler.
Mahkemenin delillerin takdirinde hataya düştüğü gerekçesiyle kanun yararına bozma başvurusu yapılamaz. Takdir hataları, ancak itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarında değerlendirme konusu yapılabilir.
Kanun yararına bozma, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararların istisnaî olarak Yargıtay’ca denetlenmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yolu olup, olağanüstü ve istisnaî olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluyla bir kararın bozulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkânsız hale gelmiş olması veya hukuka aykırılığın giderilebilmesi için kanun yararına bozmadan başka imkân kalmamasının gerekli bulunması karşısında, söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmektedir.
Olağanüstü ve istisnaî kanun yolu olan kanun yararına bozmanın aleyhe tesir etmeyeceği ve sonuca etkili bir durum meydana getirmeyeceğinden bahisle söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma konusu edilemez.
Ancak
-İnfaz Kanunlarına ilişkin kararlar,
-İdari para cezalarına ilişkin kararlar
-Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, bu durumun istisnasını oluştururlar
26.10.1932 tarihli ve 29/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında açıklandığı üzere kanun yararına bozma konusu olabilecek kanuna aykırılık hâlleri, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olup, her hukuka aykırılığın kanun yararına bozma konusu yapılamayacağından söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmemektedir.
Hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay Ceza Dairesi’ne verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29/32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da yasaya aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir. Şayet yasa yararına bozulan hüküm bir mahkûmiyet hükmü ise ve bozma nedeni de mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne yahut savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, bu durumda hükmü veren mahkemece yeniden yargılama yapılarak hüküm verilecektir.
Şayet yasa yararına bozulan hüküm bir mahkûmiyet hükmü ise ve bozma nedeni de mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne yahut savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, bu durumda hükmü veren mahkemece yeniden yargılama yapılarak hüküm verilecektir.
Mahkûmiyet hükmü, sayılan ayrıksı haller dışında, cezanın kaldırılmasını veya daha hafif bir ceza verilmesini gerektiren diğer hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulmuşsa, bu durumda hükmü veren mahkemede yeniden yargılama yapılmayacak, CMK‘nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca cezanın kaldırılmasına veya daha hafif cezaya Yargıtay’ca hükmedilecektir. Bozma aleyhe ise, bu durumda sadece hükmün yasa yararına bozulması ile yetinilecek, yeniden yargılama yapılması söz konusu olmayacaktır.
Yasa yararına bozulan hüküm, mahkûmiyet dışında ve davanın esasını çözer nitelikte diğer bir hükümse ve örneğin; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın düşmesi hükümlerinden biri ise, anılan maddenin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca verilen bozma kararı aleyhte sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama yapılamayacaktır.
Anılan Yasanın 309/5. maddesi uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
Kanun yararına bozma yoluna gidilmesine ilişkin taleplerin reddi halinde, Adalet Bakanlığınca tesis edilen işlemin iptali istemiyle idare mahkemelerine açılan davalar sonucunda, idare mahkemeleri; Adalet Bakanlığı işleminin sonuçlarını yargısal alanda doğurduğundan, iptal davasına konu olabilecek bir idari işlem niteliğini haiz bulunmadığından bahisle, idari yargıda dava konusu edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, yasal koşulların oluşmaması nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair, Yerel Mahkemece verilen karar, dosya kapsamına, gerekçeye ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, ülke genelinde esaslı yanlışlıkları düzeltmek amaçlı içtihat oluşturulması, olağan üstü kanun yolunun olağan hale getirilmemesi, 26.10.1932 tarihli ve 29/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında açıklandığı üzere kanun yararına bozma konusu olabilecek kanuna aykırılık hâlleri, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olup, her hukuka aykırılığın kanun yararına bozma konusu yapılamayacağından, itirazın bu nedenle ret edilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun düşüncesine karşıyım.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.03.2020 tarihli ve 184-2762 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.