Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/420 E. 2022/694 K. 03.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/420
KARAR NO : 2022/694
KARAR TARİHİ : 03.11.2022

Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu

Sanık …’ün görevi kötüye kullanma suçundan beraatine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen 13.09.2021 tarihli ve 6-35 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Onama” istemli 10.12.2021 tarihli ve 152298 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Ceza Genel Kurulunca sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükmünün isabetli olup olmadığına ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesince 24.12.2019 tarih ve 26296 sayı ile sanık hakkında soruşturma izni verilmesi teklifi ile Kurul Başkanının 12.02.2020 tarihli olurunun olduğu, Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesince 29.09.2020 tarih ve 691 sayı ile kovuşturma izni verildiği,
… Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/114610 numaralı soruşturma dosyasında; …. (Çolak)’ın 09.12.2013 tarihinde vekili aracılığıyla … Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesiyle başvurarak 03.06.2013 tarihinde … Gündoğdu Meydanında Gezi Parkı olaylarını protesto etmek amacıyla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında, müdahale eden polis memurları tarafından darp edildiği iddiasıyla polis memurlarından şikâyetçi olduğu, dilekçe ekinde 03.06.2013 tarihli adli muayene raporu ile İnsan Hakları Vakfı Temsilciliği tarafından düzenlenen 04.11.2013 tarihli epikriz raporunu sunduğu, buna göre sol kürek kemiği hizasında künt travmaya bağlı ekimoz, her iki omuz altı kürek kemiği hizasında, kalçası üzerinde ve sol bacakta ekimoz olduğu, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, soruşturmayı yürüten sanık tarafından 13.12.2013 tarihli müzekkere ile … İl Emniyet Müdürlüğünden olay yerini gösterir mobese kamera görüntüleri, olay yeri çevresinde bulunan apartman, … yeri vb. yerlere ait kamera görüntülerinin talep edildiği, … İl Emniyet Müdürlüğünce 01.01.2014 ve 06.01.2014 tarihli yazılarla, söz konusu … yeri güvenlik kameralarının ve Lasera isimli … yerinin güvenlik kamerasının belirtilen tarihlerde arızalı olduğunun ve olay yeri ile çevresini gösteren mobese kameralarının bulunmadığının bildirildiği; sanık tarafından 30.01.2014 tarihli ve 5220 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda; şikâyetçinin …, şüphelinin … İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri, suçun işkence, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi olduğu, kararda; Gezi Parkı olayları sebebiyle yapılan gösterilerde 31.05.2013, 01.06.2013, 02.06.2013 ve 03.06.2013 tarihlerinde … Gündoğdu Meydanı ve çevresinde bir çok özel … yeri, kamu binası ve kamu araçlarının yağmalandığı, yakılıp yıkıldığı, göstericilerin bu hareketleri ile kanunsuz hâle gelen protesto eylemlerinin önlenmesi için kamu görevlilerinin zor kullanma yetkisi ve sınırı çerçevesinde müdahale ettikleri, şikâyetçi vekilinin şikâyet dilekçesinde de belirttiği gibi şikâyetçi …’ın kanunsuz hâle gelen gösteri sırasında toma araçlarından sıkılan su ile ıslandığı, bu sebeple şikâyetçinin meydana gelen olaylardaki gibi kamu görevlilerine saldırdığının kabul edilmesi gerektiği, Lasera isimli … yerinde güvenlik kamerasının tespit edilemediği, şikâyet dilekçesi ve şikâyetçi hakkında düzenlenen adli rapor ile 31.05.2013-03.06.2013 tarihleri arasında meydana gelen Gezi Parkı olaylarının protestosunun seyri birlikte değerlendirildiğinde Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin kanunsuz hâle gelmiş olan şikâyetçi …’a karşı zor kullanma yetki ve sınırları içerisinde müdahale ettikleri gerekçelerine yer verildiği, şikâyetçi vekilinin itirazı üzerine soruşturma dosyasını inceleyen … 2. Ağır Ceza Mahkemesince 14.03.2014 tarih ve 2014/857 değişik … sayı ile kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine karar verildiği, şikâyetçi ve vekilinin hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine 15.04.2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu,
Anayasa Mahkemesinin 19.04.2018 tarihli ve 2014/5218 başvuru numaralı kararına göre; başvurucu…’in Gezi Parkı olayları sırasında polisin güç kullanması sonucu meydana gelen yaralamaya ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olduğu, şiddete karıştığı tespit edilemeyen ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanmadığına dair herhangi bir bulgu olmayan başvurucunun polisten kaçarken düşmesi üzerine fiziksel müdahaleye maruz kalması ve bunun sonucunda adli raporda belirtilen yaygın ekimozların oluşması gözetildiğinde durumun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi gerektiğinin değerlendirildigi, soruşturmanın etkililiği konusunda; polisin zor kullanma yetkisine dair ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler bulunup bulunmadığına ilişkin kapsamlı bir inceleme yapılmaması nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmediği sonucuna ulaşıldığı, Anayasa’nın 17/3. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının hem esas hem usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varıldığı, başvurucunun polis müdahalesinden kaçarken coplarla vücudunda yaygın ekimozlar oluşacak şekilde müdahaleye maruz kalmasının ölçülü olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, bu şekilde tamamen hoşgörüsüz davranılmasının başvurucu açısından caydırıcı bir etki oluşturduğu ve bu müdahalenin temel bir sosyal ihtiyacı karşılama niteliğinden yoksun olduğu belirtilerek başvurunun kabulüne ve başvurucu olan mağdurun Anayasa’nın 17/3. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve 34. maddesinde koruma altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine, bu nedenle devlet aleyhine, başvurucu lehine 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verildiği, söz konusu tazminatın 03.09.2018 tarihinde Hazine ve … Bakanlığı tarafından başvurucuya ödendiği,
… Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/116514 numaralı soruşturma dosyasında; …’ın yeniden dinlenildiği, olayın üzerinden 6 yıl geçtiği için görevli polis memurlarının fotoğraflarının veya canlı olarak gösterilmesi hâlinde de teşhis edemeyeceğini, olay nedeniyle kimseden şikâyetçi olmadığını, kamera kayıtları tespit edilemediğinden ve şikâyetçi …’ın kendisine biber gazı sıkan polis memurlarını teşhis edemeyeceğini beyan ettiğinden, olayların faili olan şüpheli polis memurlarının tespiti mümkün olmayıp evrakın 14.05.2019 tarihinde daimi aramaya alındığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık …; Özge Özgürengin’in şikâyeti üzerine söz konusu soruşturmayı başlattığını, vermiş olduğu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddedildiğini, daha sonra memur suçlarındaki görevinin sona erip başka bir büroya geçtiğini, yaptığı soruşturmada kamera kayıtlarını, tanık varsa tanık beyanlarını istediğini, bir arbede olduğunu ama polisin zor kullanma yetkisini kullandığını, şikâyetçinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığını belirterek, ortada bir suç olmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararını verdikten sonra başka bir Cumhuriyet savcısının dosyayı yeniden ele aldığını, Emniyet Müdürlüğünden o gün olaya müdahale eden 3.000 veya 10.000 civarı polis memurunun isim listesini istediğini, olaya katılan polis memurlarının fotoğraflarını istemesi durumunda 10 sene önceki nüfus cüzdanındaki fotoğraflarının gönderileceğini, yapabileceği bir şey olmadığını, Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilerek söz konusu kararın hukuka uygun olduğunun belirtildiğini, icra edilen eylemlerle kendisinin eylemi arasında bir illiyet bağının olmadığını, sadece soruşturmayı yürüttüğünü, soruşturmayı gizlemediğini ve saklamadığını, soruşturma sonucunda da bir karar verdiğini, bu kararın da Ağır Ceza Mahkemesince usule uygun bulunduğunu, suç kastının olmadığını savunmuştur.
Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
“Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen “kazanç” ifadesi 6086 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle sonradan “menfaat” olarak değiştirilmiştir.
Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (… Emin Artuk – … Gökçen – … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 913 vd; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 769; Veli … Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk – … Gökçen – … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 772; Veli … Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “Ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, …, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
… Cumhuriyet savcısı olan sanığın, yürütmüş olduğu soruşturma kapsamında şikâyetçi olan…’in iddiası hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiği, adı geçenin Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması üzerine Anayasa Mahkemesince Anayasa’nın 17 ve 34. maddeleri ihlal edildiğinden bahisle başvurucu lehine manevi tazminat ödenmesine karar verildiği, sanığın devlet aleyhine tazminat ödenmesine yol açarak kamunun zarara uğramasına sebebiyet verdiği bu şekilde görevi kötüye kullandığı iddia edilmiş ise de; Gezi Parkı olaylarını protesto etmek için 03.06.2013 tarihinde …’de gerçekleşen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan…’in 09.12.2013 tarihinde polis memurlarının kendisine güç kullanması sonucu yaralandığını iddia etmesi üzerine sanık tarafından soruşturmaya başlanıp … İl Emniyet Müdürlüğünden olayın gerçekleştiği yerdeki … yeri kamera ve mobese kayıtlarını istemesi üzerine kamera kaydına ulaşılamadığının bildirilmesi, polis memurlarının zor kullanma yetki ve sınırları içerisinde müdahale ettiklerinden bahisle sanık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine … 2. Ağır Ceza Mahkemesince kararın usul ve yasaya uygun olduğu itirazın reddedilmesi, her ne kadar adı geçenin Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması üzerine Anayasa’nın 17/3. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve 34. maddesinde koruma altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ve bu nedenle devlet aleyhine, başvurucu katılan lehine manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmiş ve kararda etkili bir soruşturma yürütülmediği belirtilmiş ise de; söz konusu kararın kolluk kuvvetlerinin katılana fiziki müdahalede bulunmasına ilişkin olup meydana gelen bu sonuçtan sanığın doğrudan bir sorumluluğu olmayıp bu anlamda illiyet bağlantısının bulunmaması, söz konusu soruşturma dosyasının yeniden ele alınması üzerine olayın gerçekleştiği yerde kamera kayıtları tespit edilemediği katılanın eylemi gerçekleştiren polis memurlarını tespit edemediği ve evrakın daimi aramaya alınması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın vermiş olduğu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın takdir hakkı kapsamında kaldığı ve sanığın atılı suçu işleme kastının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla usul ve kanuna uygun Özel Daire kararının onanmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.09.2021 tarihli ve 6-35 sayılı sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen beraat hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı görevi kötüye kullanma suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE 03.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.