Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/393 E. 2022/242 K. 05.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/393
KARAR NO : 2022/242
KARAR TARİHİ : 05.04.2022

Mahkemesi:Ağır Ceza Mahkemesi

Suça sürüklenen çocuk (SSÇ) …’in kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 29, 31/3, 62, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, mahsuba ve müsadereye ilişkin … 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.08.2016 tarihli ve 276-309 sayılı hükme karşı, suça sürüklenen çocuk müdafisi ile katılanlar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 13.10.2016 tarih ve 6-7 sayı ile; istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiş; bu karara karşı da suça sürüklenen çocuk müdafisi ile katılanlar vekili tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.09.2019 tarih ve 2991-3921 sayı ile; Ancak,”…Maktulden kaynaklanan haksız hareket bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde tahrik hükümleri uygulanması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi…” isabetsizliğinden oy çokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,Daire Üyeleri ve.;”…Suça sürüklenen çocuk …’in maktul …’ı öldürdüğü sübuta eren dosyada yerel mahkeme ve İstinaf Ceza Dairesinin kararlarında sanık lehine asgari oranda haksız tahrik indirimi yapılmasının olayın oluş şekli, dosya kapsamı ile TCK. 29. maddesinin düzenleniş amacına uygun olduğu ve her iki mahkeme gerekçesini de yeterli gördüğümden aynı gerekçelerle sanık hakkında TCK. 29. maddesi gereği haksız tahrik indirimi yapılması gerektiği kanaati ile çoğunluğun görüşüne muhalifim…” gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.Bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece 19.02.2020 tarih ve 493-105 sayı ile; suça sürüklenen çocuğun TCK’nın 81/1, 31/3, 62, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, mahsuba ve müsadereye dair kurulan hükmün, suça sürüklenen çocuk müdafisi ile katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 3455-247 sayı ile; “…Oluşa ve dosya kapsamına göre; anne ve babası boşanmış olan suça sürüklenen çocuk …’in, suç tarihinden 6 ay evvel annesi … ile birlikte ikamet etmeye başladığı, tanık …’in ise ilişki yaşadığı maktul ile suça sürüklenen çocuğun evde olmadığı zamanlarda aynı evde görüşmesine karşın bu hususta oğluna herhangi bir bilgi vermediği ve maktul ile tanıştırmadığı, kıraathanede çalışan suça sürüklenen çocuğun olay gecesi işten eve birkaç saat erken döndüğü, yedek anahtarı ile kapıyı açmaya çalıştığı ancak kapının açılmadığı, içerden sesler de duyması üzerine zili çalmış ise de annesinin aradan uzun sayılacak bir süre geçtikten sonra tedirgin ve heyecanlı vaziyette kapıyı açtığı, içeri girdiği sırada titreşim modunda çalan bir cep telefonu ile kısık şekilde konuşma sesi duyması üzerine evi araştıran suça sürüklenen çocuğun ışığı yakmasından sonra fark ettiği yatak odasında gizlenmekte olan maktulü eline geçirdiği mutfak bıçağıyla her biri müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte 4 bıçak darbesiyle yaralayarak iç organ delinmelerinden gelişen iç kanama sonucu hayatını kaybetmesine neden olduğu olayda; Tüm dosya kapsamından; suça sürüklenen çocuğun eylemini, tanımadığı ve daha evvel hiç karşılaşmadığı maktulü, gece vakti ikametinin yatak odasında üzerinde kolsuz iç çamaşırıyla gizlenir halde bulması neticesinde; iradesi üzerinde zayıflama oluşturan ve devam eden durumun etkisi altında gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında; haksız tahrik hükümlerini düzenleyen 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuk hakkında asgari oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi…” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,Daire Üyes.;”…suça sürüklenen çocuğun anne ve babası boşanmış olup, resmi olarak velayeti babadadır. Ancak, babanında cezaevinde bulunması nedeniyle babaannesi ve dedesi ile birlikte yaşamakta iken, annesi …’in rızası dahilinde geçici olarak onun ikametgahında kalmaktadır. Maktul …, ile anne … arasında rızaya dayalı bir ilişki bulunmakta olup, …’in kendi ikametgahına rızası ile ilişki yaşadığı maktulü almasında hukuken hiçbir sorun yoktur. Maktulde zaten çocukla tanışmak ve annesi ile evlenme iradesi içinde olduğunu bildirmek istemektedir. Ancak, olay gecesi çalıştığı işyerinden beklenenden erken gelen suça sürüklenen çocuk ile maktulün aniden karşılaşmalarını önlemek amacıyla yatak odasına tanık … tarafından saklanılmıştır. (Yani, maktul, kız arkadaşı …’in evinde meşru olarak bulunmaktadır.) Her ne kadar sayın çoğunluk görüşü suça sürüklenen çocuğun olay anında yatak odasında bulunan maktulü fark ederek eylemi gerçekleştirmesinde iradesinin zayıflaması nedeniyle tahrik hükümlerinin lehine uygulanması gerektiğini belirtmekte isede, 5237 sayılı Yasanın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinden suça sürüklenen çocuğun yararlanmasının mümkün olmadığı düşünce ve kanaatindeyim. Zira anılan maddeye iceriğine göre suça sürüklenen çocuğun kaçınılmaz bir hatasının olayda bulunması gereklidir. Basit bir inceleme veya soru ile durumun açıklığa kavuşma imkanı var iken doğrudan eylemin gerçekleştirildiği de gözönünde tutulduğunda somut olayda lehine 5237 sayılı Yasanın 29. madde hükmünün uygulanamayacağına, yine, boşanmış anne … ile maktul arasındaki rızaya dayalı gönül ilişkisi nedeniyle de sanık lehine 29. maddesinin uygulanamayacağı gerekçeleriyle, Dairemizin ilk bozma kararının yerinde olduğu düşünce ve kanaati ile sayın çoğunluk görüşüne muhalifim…” gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.04.2021 tarih ve 2020/50401 sayı ile; “…Dava konusu somut olayda; Suça sürüklenen çocuk …’in annesi … ile babası …’ın daha önce boşandıkları, beraber yaşadığı babasının bir suç nedeniyle cezaevine girmesi üzerine annesinin yanında kalmaya başlayan …’in yakınlarına annesine yakınlaşan biri olur ise o şahsı öldüreceğini söylediği, bu dönemde annesi …’in maktûl … ile tanışarak arkadaş olduğu ve tepkisinden çekindiği için oğlu …’den habersiz olarak zaman zaman görüştükleri, olay günü de çalıştığı kahvehaneden her zamankinden daha erken çıkan …’in geceyarısından sonra eve geldiği, kapıyı geç ve telaşlı açan annesindeki endişeyi farkettiği, kısa süre sonra bir telefondan titreşim sesi geldiğini duyması ve annesindeki panik halini görmesi üzerine mutfaktan aldığı ekmek bıçağı ile yatak odasına yöneldiği, burada yatağın yan tarafında üzerinde atlet ile uzanarak saklanmaya çalışan …’ı gördüğü, ‘sen kimsin’ diye bağırarak göğüs ve sırt bölgesinden herbiri öldürücü nitelikte dört darbe ile bıçakladığı ve evden çıktığı, bu sırada …’in kendisine engel olamadığı, evden çıktıktan sonra suça sürüklenen çocuğun amcası Serdal’ı arayarak ‘yakaladım, vurdum, üstüm başım kan içinde’ diyerek durumu bildirip yardım istediği, olay yerinden ambulansla hastaneye kaldırılan …’ın daha sonra vefat ettiği; dosya kapsamına göre babasından ayrıldıktan sonra annesi …’in başka birisi ile yakınlaşması ihtimalini bile kabullenemeyen 15/07/1999 doğumlu ve suç tarihi itibarıyla 16 yaşında olan suça sürüklenen çocuk …’in esasen yanında kaldığı annesi üzerinde bir terbiye ve idare hakkı bulunmadığı gibi, eşinden resmen boşanmış ve yetişkin bir insan olan …’in başka biri ile yakınlaşmasının ve buna bağlı olarak arkadaşı …’ın …’in evine gelmesinin, dosyaya yansıyan ruh hali itibarıyla suça sürüklenen çocuğa yönelik tahrik edici etkisi var ise de bu durumun haksız tahrik sayılamayacağı; suça sürüklenen çocuğun olaydan sonra amcası Serdal’a telefon ederek ‘yakaladım, vurdum, üstüm başım kan içinde’ demesinden de anlaşılacağı üzere esasen annesinin bir ilişki yaşadığından şüphelenmesi ve bir şekilde takipte olması karşısında, maktulün annesinin evine rızası dışında girdiğini zannettiğinden ve haksız tahrikin maddi şartlarında kaçınılmaz bir hataya düştüğünden de söz edilemeyeceği dikkate alınarak, hukuksal koşulları oluşmadığından ve ilk bozma kararındaki gerekçeyle TCK’nın 29. maddesini uygulamayan Mahkeme kararının onanması yerine bozulması yasa ve hukuka aykırı olduğu….” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.10.2021 tarih ve 8005-13394 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça sürüklenen çocuk hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;06.12.2015 tarihli tutanakta; olay günü saat 02.30 sıralarında Haber Merkezinin, . Mahallesi . Sokak .Apartmanı .adresinde bıçakla yaralama olayı olduğunu anons etmesi üzerine adı geçen adrese gidildiğinin, olay sırasında yaralanan şahıs …’ın 112 Acil Servis ambulansı ile … Devlet Hastanesine kaldırıldığının, olay yerinde … isimli şahsın bulunduğunun, ikamete girildiğinde, girişte hol kısmında yerdeki eşyaların dağınık vaziyette bulunduğunun, yerde bir adet siyah renkli deri montun, bir çift siyah renkli ayakkabının, yerdeki yolluk ve duvarda, yatak odası girişinde, yatak odasında serili kilim ile yatağın ve çarşafın üzerinde kan izleri olduğunun, bazı eşyaların yerde dağınık vaziyette olduğunun, mutfakta tezgah üzerinde metal kısmı 12 cm sap kısmı 10 cm boyutunda ahşap ve üzerinde “…” ibaresi yazılı bir adet bıçak bulunduğunun, bıçağın delil poşetine konularak muhafaza altına alındığının belirtildiği,06.12.2015 tarihli tutanakta; mutfak lavabosu üzerinde ele geçirilen ve üzerinde “… .” yazılı sap kısmı 11 cm, metal kısmı 12 cm olan ekmek bıçağının 6136 sayılı Kanun kapsamına girmediği, çocuk odasında sebzelik üzerinde ele geçirilen “Columbia” ibareli sap kısmı 8,5 cm metal kısmı 11 cm olan düğmeli ve sabitleme yapılabilen bıçağın ise 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak silahlardan olduğunun tespit edildiği,
06.12.2015 tarihli ölü muayene tutanağında; cesedin burun üzerinde sıyrık, sağ göz altında kızarıklık olduğunun, göğüs ve karın kısmında, sol memenin 6-7 cm altında kesici delici alet yaralamasına dair 3×4 cm genişliğinde lezyon, bu yaranın 5-6 cm lateralinde yaklaşık 2-3 cm genişlikte kesici delici alet yaralamasına dair lezyon bulunduğunun, karın bölgesi sol alt kadranda sıyrık mevcut olduğunun, sırt kısmında; her iki omuz üst ve ön bölgelerinde ekimotik alanlar, sol omuzda skar izlerinin bulunduğunun, boyunun yaklaşık 5 cm altında yaklaşık 3-4 cm genişliğinde kesici delici alet yaralanmasına bağlı lezyon, bel bölgesine yakın mesafede sol altta yaklaşık 3-4 cm genişliğinde kesici delici alet yaralanması bulunmakla, olayın kesici delici alet yaralanması nedeniyle geliştiğinin, kesin ölüm sebebinin otopsi işlemleri sonucu belirlenebileceğinin değerlendirildiği,06.12.2015 tarihinde … . Devlet Hastanesince hazırlanan genel adli muayene raporlarında; suça sürüklenen çocuk …’in olay günü yapılan adli muayenesinde vücudunda darp veya cebir izine rastlanmadığının belirtildiği,24.12.2015 tarihli uzmanlık raporunda; olay yerinde ele geçen “…” ibareli bıçağın metal kısmından, olay yerindeki eşyaların üzerinden ve holdeki halıdan alınan kan örneklerinin, maktul …’ın açık yarasından alınan kan örnekleri ile genotip olarak uyumlu olduğunun tespit edildiği,02.02.2016 tarihli otopsi raporunda; kişinin vücudunda 4 adet kesici delici alet yarası bulunduğunun ve her birinin müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte olduğunun, kesici delici alet yaralanmalarının her birinin bir tarafı keskin diğer tarafının künt olduğunun, kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı iç organ delinmesi sonucu gelişen iç kanama neticesinde meydana geldiğinin tespit edildiği,
Anlaşılmaktadır.Katılan … Kollukta; maktul …’ın oğlu olduğunu, oğlu …’ın … isimli … yerinde çalıştığını, … isimli şahsı tanımadığını, ancak oğlu öldürüldükten sonra ismini ve … ile olan ilişkisini duyduğunu, oğlu …’ın işe öğle vakitlerinde gittiğini, kendisi uyuduktan sonra eve geldiğini, oğlunun 05.12.2015 sabahı ailesiyle birlikte kahvaltı yaptıktan sonra oğluna askerlik borcunu yatırması için 550 TL para verdiğini, oğlunun kahvaltıdan sonra evden çıktığını, o gece eve gelip gelmediğine bakmadığını, 06.12.2015 tarihinde uyandığında karakoldan bir polisin aradığını ve oğlu …’ın öldürüldüğünü söylediğini, cenazeyi almaya hastaneye gittiklerini, sonra defnettiklerini, olaydan bir hafta kadar önce kızı Sinem Ataş’ın kendisine okuldan geldiğinde … ile ilgili olarak “Baba bana arkadaşlarım …’ın …’in oğlu ve eski eşi tarafından öldürüleceğini ve bu bayanı aradıklarını söyledi” dediğini, bunu duyar duymaz polise giderek dilekçe verdiğini, oğlunun 16 yaşında bir çocuk tarafından öldürüldüğünü zannetmediğini, birkaç kişi tarafından öldürülmüş olabileceğini, oğlunu öldürenlerden davacı ve şikâyetçi olduğunu,Mahkemede; kollukta alınan ifadesini tekrarla, maktulün oğlu olduğunu, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Bozma sonrası Mahkemede; Yargıtay bozma ilamına bir diyeceği olmadığını, şikâyetinin devam ettiğini,Katılan … Kollukta; maktul …’ın abisi olduğunu, abisinin … isimli … yerinde 1 yıldır çalıştığını, işten dolayı eve geç saatlerde geldiğini, … isimli şahsı tanıdığını, abisi öldürülmeden 2 ay kadar önce tanıştıklarını, bu şahsın abisinin … yerinin yanındaki …’de çalıştığını, bir kez abisinin … yerinde iken bu şahsı gördüğünü, bir kez de kendisi eve gelirken abisi ile birlikte kendi evlerinden çıkarken bu kadını gördüğünü, abisine “Nereden buldun bu kadını” diye sorduğunda “Ben bulmadım, … 28 yaşında, o beni buldu” dediğini, “Evlenmeyi düşünmüyorum, zaten kimseyle evlenmeyi düşünmüyorum” dediğini, sonra “Kolyesini evde unutmuş, al senin olsun” dediğini, ancak kendisinin bu kolyeyi almadığını, … ile ilgili bir şey bilmediğini, bu meseleyi kimseye anlatmadığını, abisinin bu kadınla tanıştıktan sonra eve geç gelmeye başladığını, abisinin eve gelmeden önce genellikle kendisini arayarak uyandırdığını, ancak o gece saat 04.00 sıralarında kendisi uyandığında abisinin eve gelip gelmediğine baktığını, ancak abisini evde görmediğini, sonra tekrar uyuduğunu, sabah erken saatlerde de babasını arayan birinin abisinin öldürüldüğünü söylediğini duyduğunu, … ile hiçbir konuşması olmadığını yaşça da kendisinden büyük olduğunu,
Bozma sonrası Mahkemede; Yargıtay bozma ilamına bir diyeceği olmadığını, şikâyetinin devam ettiğini, olay günü abisinin … çıkışı kendisine yemek getireceğini söylediğini, suça sürüklenen çocuğun annesi … …’ı yanına çağırmasaydı abisinin kendisine yemek getireceğini, buluşma önceden ayarlanmış olsa idi abisinin kendisine yemek getireceğine söz vermeyeceğini,Katılan … istinabe olunan … 14. Ağır Ceza Mahkemesinde; maktul …’ın ağabeyi olduğunu, suça sürüklenen çocuk …’i ise tanımadığını, ağabeyinin öldürülmesi olayına ilişkin görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını, ağabeyinin kaslı kuvvetli birisi olduğunu, suça sürüklenen çocuğun ağabeyini tek başına öldürecek gücü kuvveti olmadığını, kovuşturmanın genişletilmesini istediğini, suça sürüklenen çocuğun arkasında başkalarının olduğunu düşündüğünü, suça sürüklenen çocuğun en üst sınırdan cezalandırılmasını talep ettiğini, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini, Bozma sonrası Mahkemede; Yargıtay bozma ilamına bir diyeceği olmadığını, şikayetinin devam ettiğini, Katılan … istinabe olunan … 2. Ağır Ceza Mahkemesinde; suça sürüklenen çocuk hakkında eksik ceza tayin olunduğunu, adaletin yerini bulmasını istediğini, suça sürüklenen çocuğun kardeşini 4 kez bıçakladığını, suça sürüklenen çocuğun bu nitelikte bir eylemi tek başına gerçekleştirebileceğini düşünmediğini, annesi ya da bir başkasının mutlaka suça sürüklenen çocuğa yardım ettiğini, çünkü suça sürüklenen çocuk da en ufak bir boğuşma izi bile olmadığını, bu hususun dosya kapsamındaki raporlarda da belirtildiğini, karar verilirken bu hususun gözetilmesini istediğini, şikâyetinin devam ettiğini, Mahkemede; Yargıtay bozma ilamına bir diyeceği olmadığını, şikâyetinin devam ettiğini, suça sürüklenen çocuk müdafisinin beyanlarını kabul etmediğini, suça sürüklenen çocuğun bıçak almaya giderken annesinin suça sürüklenen çocuğa evde maktülün olduğunu neden söylemediğinin sorulmasını istediğini,
Tanık … …Kollukta; tanık …’ın kısmi zamanlı bulaşıkçı olarak çalıştığı …’nin işletmecisi olduğunu, …’ı yan taraftaki …’de çalıştığından tanıdığını, …’in günlük 40-50 TL yevmiye aldığını, … ile …’in aralarındaki ilişkiyi bilmediğini, olay günü …’in 21.30’da … yerinden çıktığını, ertesi gün … yerini açmaya geldiğinde yan komşu işyeri …’nin kapalı olduğunu, taziyeleri olduğunu söylediklerini, olayı da onlardan öğrendiğini,Tanık … Kollukta; maktul …’ın çalıştığı … yerinin patronu olduğunu, … isimli şahsı … yerinin yanındaki … adlı … yerinde çalışmasından ve 2-3 aydır çalışanı … ile arkadaşlık yapmaya başlamasından dolayı tanıdığını, olay günü … yerinden saat 19.00 sıralarında çıktığını, maktul …’ı da diğer işçiler gibi evine … yerinin arabasıyla gittiğini bildiğini, olaydan bir gün sonra haberdar olduğunu,Tanık … Kollukta; … isimli … yerinde maktul … ile birlikte garson olarak çalıştığını, … ile yan taraftaki …’de çalışan …’in 1-2 aydır tanışıp sevgili olduklarını, …’in oğlu ve onun kız arkadaşı ile birlikte … yerinde yemeğe geldiklerini, ancak kendilerinin oğlu olan şahsı kardeşi diye bildiklerini, …’ın son 10-15 gündür … çıkışlarında kendisini erkenden …’in evine bıraktırdığını, burada birkaç saat kaldıktan sonra servis hizmeti yapan şoförü arayarak diğer işçileri bıraktıktan sonra aldırıp kendisini eve bıraktırdığını, olay günü de … yerini 00.30’da kapattıklarını, …’ın servisten ilk inen çalışan olduğunu, . Derneği yakınlarında servisten indiğini, inerken şoföre “Arkadaşları bıraktıktan sonra beni buradan alırsın” dediğini, kendisinin eve gidip uyuduğunu ve sabah kalktığında …’ın öldürüldüğü haberini aldığını, maktul … ile … arasında duygusal bir ilişki olmadığını, … ile konuştuklarında bir kez …’in kendisine evlenelim dediğini, ancak kendisinin evlenmek istemediğini söylediğini,
Tanık … Kollukta; …’de … isimli … yerinde yaklaşık 2-3 aydır çalıştığını, … yerinde çalışanları gece saat 01.00-02.00 sıralarında … yeri kapanınca evlerine şirketin aracıyla götürdüğünü, sonra da başka bir … yerine giderek gece bekçiliği yaptığını, maktul …’ın … yerinde garson olarak çalıştığını, olayın meydana geldiği gece de maktul ve yanında birkaç çalışanı daha evlerine bırakmak için saat 00.30 sıralarında şirket aracına bindiklerini, maktul …’ı yeni yapılan köprünün oradaki Gülnarlılar Derneği’nin oralarda daha önce de kendisini bıraktığı sevgilisinin evine bıraktığını, …’ın inerken kendisine “Dayı sen arkadaşları bıraktıktan sonra beni tekrar buradan gelir alırsın” dediğini ve araçtan indiğini, daha sonra diğer işçileri bırakmaya gittiğini, sonra işçileri evine bırakıp …’ı bıraktığı yere geri döndüğünü, telefonla aradığında maktul …’ın telefonu açarak kısık sesle “Dayı sen git” dediğini, araçla evin önünden ayrıldığını, ancak 30 metre sonra yol yeni yapıldığı için nereden gideceğini bilemediğinden 5 dakika kadar beklediğini, sonra bekçilik yaptığı … yerine geldiğini, sonra …’dan mesaj geldiğini gördüğünü, mesajda “Dayı, kızın kardeşi geldi saklandım” yazılı olduğunu, böyle olunca başına kötü bir şey geleceğini düşünmediğini, saklandığı için kızın kardeşi gidince oradan ayrılır diye düşündüğünü, sonra da mesajı sildiğini, …’ın öldüğünü öğrenince çok şaşırdığını ve üzüldüğünü, kamera görüntülerinde kendisine izletilen aracın kendi kullandığı … olduğunu, aracın ışıklarının kısa devre problemi nedeniyle söndüğünü,Tanık . Kollukta; suça sürüklenen çocuğun dedesi … ile ortak bir … yeri işlettiklerini, suça sürüklenen çocuk …’in de burada yaklaşık 1 yıldır çalıştığını, dernek sabaha kadar açık olduğu için …’in 18.00 – 1900 sıralarında gelip 4-5 gün sabaha kadar çalıştığını, 1-2 gün ise gece yarısı eve gittiğini, …’in bazen dolmuşla eve döndüğünü, bazen de vakit geç olunca kendi kullandığı minibüsle eve götürdüğünü, olay günü dernekteki işlerinin erken bittiğini ve saat 01.30 sıralarında …’i eve bırakmaya karar verdiğini, …’i saat 02.00 sıralarında GMK Bulvarı köşesinde eve yakın bir yerlerde bıraktığını, …’in de buradan eve yürüyerek gittiğini, olayı sabah kendi evine gelen .Dayı ile .dan duyduğunu, …’in babasının 1 hafta 10 gün kadar önce cezaevinden izne ayrıldığını ve her gün derneğe geldiğini, olaya dair bilgisinin bu kadar olduğunu,Tanık … Cumhuriyet Savcılığında; suça sürüklenen çocuk …’in oğlu olduğunu, bir yılı aşkın süredir … Açık Cezaevinde hükümlü olduğunu, tahliyesine 34 gün kaldığını, eşi … ile resmi olarak boşandıklarını, olaydan sabahleyin eski eşi …’in kendisini araması üzerine haberar olduğunu, …’in son üç dört aydır annesi ile aynı evde kaldığını bildiğini, ölen şahısla ne kendisinin ne de oğlunun bir husumeti olmadığını bildiğini, tanımadığını, üzgün olduğunu,Şüpheli sıfatıyla Kollukta; önceki ifadesini tekrar ettiğini, oğlunun hasta olması nedeniyle aralarında sık sık görüşme kaydı mevcut olduğunu, eski eşi …’in arkadaşı ile arasındaki ilişkiye dair bir bilgisi olmadığını, oğluna karşı eski eşi …’i kötülemediğini, oğlunun cezaevine girdikten sonra kendisine gönderdiği mektuplarda, olay günü annesinin kapıyı geç açtığını, annesinin kendisine çamaşır asarken kolyesini düşürdüğünü ve gidip almasını istediğini, ancak yorgun olduğu için gitmeyeceğini söylediğini, sonra evde otururken şüphelenip yatak odasına gittiğini, içerideki şahıs elini beline atınca elindeki bıçakla kavga ettiğini ve şahsı yaraladığını kendisine yazdığını, bu suçu namus için işlediğini söylediğini, maktulün öldürülmesi ile bir ilgisi olmadığını kimseye bir talimat vermediğini,Tutuklanması istemiyle çıkarıldığı Sulh Ceza Hâkimliğinde; kolluk ifadesini aynen tekrar ettiğini, kimseyi suç işlemeye azmettirmediğini, oğlu ile yaptığı görüşmelerde genelde okuması ve iyi davranması için nasihat verdiğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, Mahkemede; olaya ilişkin görgüye dayalı bilgisi olmadığını, olay tarihinde … Açık Cezaevinde olduğunu, cezaevinden oğlunu sık sık aradığını, ancak o gün aradığında telefona cevap vermediğini, annesini aradığını, annesinin olaydan bahsettiğini ve oğlunun cezaevinde olduğunu söylediğini, telefonu yüzüne kapattığını, olaydan 3-5 gün sonra oğlu …’in mektup yazdığını, eski eşiyle 4 senedir ayrı yaşadıklarını, eski eşinin erkek arkadaşı olduğunu bilmediğini, kesinlikle kimseyi azmettirmediğini, oğlunun kalbinden rahatsız olduğunu, bir çocuğu daha olduğunu, bu nedenle olaydan önce eski eşiyle telefonla görüşmüşlüğü olabileceğini, ancak yüz yüze görüşmediğini,Tanık … Kollukta; maktul …’ın 7-8 ay önce tanıştığı erkek arkadaşı olduğunu, …’in boşandığı eşinden olma öz oğlu olduğunu, oğlu ile aynı evde yaşadıklarını, oğlunun dedesinin kıraathanesinde çalıştığını ve eve değişik saatlerde geldiğini, oğlu …’in … ile aralarındaki ilişkiyi bilmediğini, bunu …’e söylememesinini sebebinin ise … ile ilişki hakkında henüz kesin bir karar verememelerinden kaynaklı olduğunu, …’ın olay gecesi saat 01.30 sıralarında oğlu ile tanışmak amacıyla evine geldiğini, onu eve aldığını, …’in telefonla arayıp … yerinden eve geleceğini haber verdiğini, kendisinin de …’a “Bugün tanışmayın, sesi iyi gelmiyordu, ayrıca kalp hastası, ameliyatı var, psikolojisi bozuk başka zaman tanışırsınız” dediğini, …’ın ise tanışmak istediğini, “Bu işi daha fazla uzatmanın bir anlamı yok” dediğini, konuşma devam ederken oğlunun geldiğini, kapının çalınmasıyla …’ı yatak odasına sakladığını, oğluna kapıyı açtığında kendisine “Anne sende bir değişkilik var, tedirginsin” dediğini, ardından odaları gezmeye başladığını yatak odasında … ile karşılaşınca hemen mutfağa gidip bir tane bıçak aldığını, kendisinin aralarına girdiğini, kavga etmemelerini istediğini ancak engel olamadığını, ikisinin de birbirine vurduğunu, sonra … kanlar içinde yere düşünce oğlunun evden çıkıp polis ve ambulansı aradığını, … ile arasındaki ilişkilerini bilen kimsenin olmadığını, evleneceklerini …’ın sadece kız kardeşinin bildiğini, Şüpheli sıfatıyla Kollukta alınan ifadesinde; önceki beyanlarını tekrarla, eski eşi …’in kendisi ile evlendiğinde çok küçük olduğunu, eski eşi …’ın kendisine fuhuş yaptırdığını, kimseye bir şey diyemediğini, pek çok kez ikametgâh adreslerini değiştirip başkalarının evinde kaldıklarını, …’ın düzenli bir işi olmadığını, babasının kahvehane işlettiğini, en son … ile aralarında kavga olmaya başlayınca evden kaçtığını, …’ın kendisini bıçakladığını, hastaneden çıktıktan sonra kadın sığınma evine girdiğini, sonra polise ve avukata gittiğini, eşi ile boşandıklarını, bir ara memleketi …’a gittiğini, ancak …’e geri döndüğünü, en son bir kafede garson olarak çalışmaya başladığını, oğlunun babası …’ın cezaevine girdikten sonra dedesinin işlettiği kahvehanede çalıştığını öğrendiğini, olaydan 5-6 ay önce oğlu … ile görüştüğünde, cezaevindeki babasının sürekli telefon açarak kendisinin erkeklerle yatıp kalktığını, kötü işler yaptığını söylediğini, kendisinin oğlu …’e babasının haksız şekilde kendisini suçladığını, temizlik işlerine gidip gelerek geçimini sağlamaya çalıştığını söylediğini, …’in ise kendisine halasında kaldığı için rahatsız olduğunu laf ettiklerini banyosuna yemesine içmesine karıştıklarını söyleyerek bundan sonra aynı evde birlikte kalmaya çalışalım dediğini, bu nedenle oğlu … ile birlikte çalıştığı kahvehaneye de yakın bir yerde ev tuttuklarını birlikte yaşamaya başladıklarını, oğlu …’in çalıştığı kahvehaneye akşamları 18.00 – 19.00 sıralarında gidip, sabah ise erken saatlerde 04.00 – 06.00 gibi eve döndüğünü, bazen yürüyerek bazen de dolmuşla gittiğini, işten dönerken kahvenin ortağı olan Kerim’in erken saatlerde oğlunu evin yakınlarında bir yere bıraktığını, oğlunun kazandığı parayı eve getirdiğini, kendisinin de temizlik işlerine gittiğini ve birlikte geçindiklerini, eski eşi …’ın da cezaevinden …’i aradığında annenle aynı evde kal ona sahip çık dediğini öğrendiğini, … ile olaydan 3-4 ay kadar önce Gül Kafe’de oturduğu sırada önce bakışıp sonra tanıştıklarını, sonra kendisini evine götürüp kız kardeşi ile tanıştırdığını, telefonlarını birbirlerine verip sık sık konuştuklarını, aralarında cinsel birliktelik olmadığını, çünkü ciddi düşündüklerini, …’a iki çocuğu olduğunu, boşandığını söyleyince o zaman baba olamam ama iyi bir abi olurum dediğini, olayın gerçekleştiği gecenin akşamında saat 23.00 sıralarında …’ın telefonla kendisini aradığını, “Eve geliyorum kapıyı aç” dediğini, oğlunun geliş saatinin belli olmadığını her an gelebileceğini söylemesine rağmen kısa süre sonra kapının çaldığını ve …’ın geldiğini, üzerinde kısa kollu tişört ve siyah deri mont olduğunu, salona oturduğunu, arkasından yanında getirdiği kırmızı ve pembe çiçekleri çıkardığını ve kendisini sevdiğini söylediğini, yarım saat geçmeden oğlunun arayarak “Anne karnım aç uyuma, moralim bozuk kız arkadaşımın annesi ile tartıştım, geliyorum” dediğini, saat 00.00 – 00.30 civarında telefon açarak kapıyı açmasını söylediğini, …’te kapının anahtarının olduğunu, ancak o anda kapıya arkadan anahtar taktığı için …’in kapıyı açamadığını, … bastığını, …’ın tanışmak istedğini, ancak oğlunun psikolojisi bozuk olduğu için bunun şimdilik doğru olmayacağını …’a söylediğini, bunun üzerine …’a yatak odasına gidip saklanmasını … içeri girdikten sonra evden çıkabileceğini söylediğini, onun da kabul ettiğini, 6-7 dakika sonra kapıyı açtığını, …’i görünce panik olduğunu, niye erken geldiğini sorduğunda bugün … olmadığını söylediğini, girince çekyata uzandığını, kendisinin de yanına oturduğunu ve uyumasını beklediğini, bu arada elinin ayağının titrediğini, oğlu …’in kendisine “Sen bir şey saklıyorsun çok tedirginsin” dediğini, sonra yatak odasına gittiğini, yatağın serili olduğunu, o gün hiç açmadıklarını, zaten kendisinin de genelde salondaki çekyatta yattığını, …’in yatak odasında …’ı görünce bağırarak “Sen kimsin lan” dediğini, ağlamaya başladığını, sonra hızlı bir şekilde mutfağa gidip geri geldiğini, elinde bir bıçak gördüğünü, elindeki bıçakla yatak odasına geri girdiğinde … ile boğuşmaya başladıklarını …’ın oğlunu boynundan tuttuğunu, kendisinin oğluna yapma oğlum dediğini, bıçağı almaya çalıştığını, ancak elinden sağ el işaret parmağından yaralandığını, sonra oğlunun elindeki bıçakla …’ın karın bölgesine vurduğunu, sonra bir kez de kalbinin üzerine vurduğunu, …’ın odadan çıkıp duvarları tutarak koridordaki halının üzerine düştüğünü, …’in şaşkın olduğunu, sonra evden çıktığını, sonra ambulansın ve polislerin geldiğini, oğlu …’in …’ı tanımadığını, kendisinin henüz bir şey söylemediğini ancak başkaları bir şey söylemişse veya oğlu ikisini birlikte görmüşse bunu bilmediğini, eski eşi …’ın da …’ı tanımadığını ve bilmediğini, oğlunun evde yabancı bir erkek görünce çıldırdığını bu nedenle yaralama kastı ile davrandığını, 03.05.2016 tarihinde Kollukta şüpheli sıfatıyla alınan ek beyanında; önceki ifadelerini tekrarla, kendisine gösterilen bıçağın suçta kullanılan bıçak olduğunu, …’ın elinde bir bıçak veya başka bir cisim olmadığını, olay sırasında …’ı tutmadığını oğlunu ayırmaya çalıştığını, olayın olduğu gün oğlu … ve dedesi Abdurrahman ile aralarındaki telefon görüşmelerinin dedesi …’e ulaşamayınca kendisini aradığı için …’in de eve gelmeden önce kendisini aramasından ibaret aramalar olduğunu, olay günü saat 19.00 sıralarında çarşıda Hastane Caddesinde gezmek için dolmuştan indiğini, bir veya bir buçuk saat gezdiğini sonra eve gittiğini, eve gittikten iki saat sonra …’ın geldiğini tam saati hatırlamadığını ancak oğlundan bir saat kadar önce eve geldiğini hatırladığını, olay anında …’i kolundan tuttuğunu, parmağının yaralandığını, …’in …’ı yaraladıktan sonra elindeki bıçağı havaya kaldırır şekilde tuttuğunu ancak kendisine hamle yapmadığını, kendisinin sadece …’i ayırmaya çalıştığını, … ile aralarında önceden kaynaklı hiçbir husumeti olmadığını, hatta …’ın evine gittiğini, …’ın da daha önceden kendi evlerine geldiğini,Mahkemede; oğlu …’in dedesine ait çay ocağında çalıştığını, parayı getirip kendisine verdiğini, eve geliş saatinin belli olmadığını, … ne zaman biterse o zaman geldiğini, daha önce cafede çalıştığını, maktul … ile tanıştığını, normal bir arkadaşlığımı olduğunu, o gün de eve gelmek istediğini, “Gelme benim yetişkin oğlum var” dediğini, sonra kapının çaldığını, maktulü içeri aldığını, aradan 15-20 dakika geçince oğlunun geldiğini, oğlunda evin yedek anahtarının olduğunu, ancak kendisi kapıyı arkadan kilitlediği için kapıyı açamadığını, … bastığını, 5-10 dakika sonra kapıyı açtığını, kapıyı açmadan önce …’a oğlumun geldiğini söylediğini, maktulün yatak odasına geçip kapının arkasına saklandığını, oğlunu içeriye aldığını, …’in “Anne neyin var niye paniksin” dediğini, elinin ayağının titrediğini, oğlunun üstünü değiştirerek salona geçip uzandığını, yanında olduğunu, o esnada telefon titreme sesi geldiğini, …’ın telefonunu sessize aldığını, oğlunun bunu duyduğunu ve kendisinin “Dışarıdan geliyordur” dediğini, …’in su içmek için mutfağa geçtiğini, tekrar telefon sesi geldi diye söylediğini, odalara baktığını, kendisinin yine “Dışarıdan geliyordur” dediğini, …’in mutfağa geçtiğini, mutfaktan direkt yatak odasına geçtiğini, eline bir şey alıp almadığını görmediğini, …’ın kapının arkasından çıkıp yatağın arasına uzanmış olduğunu gördüğünü, … ile yüz yüze geldiklerini, …’ın oğlunun ayağından tutup düşürmeye çalıştığını, oğlunun bağırdığını “Bu saatte benim evimde ne işin var, in misin cin misin?” dediğini, boğuşmaya başladıklarını, oğlunun boynundan tutarak boğmaya çalıştığını, her şeyin bir anda olduğunu, olaydan sonra oğlunun ağlayarak binadan indiğini, ambulansı aradığını, kendisinin de balkona çıkıp komşulara bağırdığını, sonra polislerin geldiğini, maktul ile olaydan 4-5 ay önce arkadaşlığının başladığını, daha önce de 1 defa evine gelmiş olduğunu, geldiği vakti hatırlamadığını, ancak o da çalıştığı için akşam ya da gece saatlerinde geldiğini, …’ın elinde bıçak ya da başka birşey olup olmadığına dikkat etmediğini, eşinden 4-5 sene önce ayrıldığını, 2 çocuğu olduğunu, velayetlerinin babalarında olduğunu ancak babaları cezaevine girdiği için oğlunun kendisinin yanında kalmaya başladığını, kızının babaannesinde kaldığını, eski eşinin oğluna ulaşamadığı zamanlarda arada bir kendisini aradığını, oğlu ve eski eşinin … ile arkadaşlık yaptığını bilmediklerini, zaten çok ciddi birşey olmadığı için kimseye söyleyemediğini, oğlunun mutfaktan bıçak aldığını görmediğini, kolluk ifadesini okumadan imzaladığını, …’ın eve geldiğinde üzerinde mont ve altında atlete benzer bir elbise olduğunu, altında da gri kot pantolon vardı, eve girdiğinde montunu çıkardığını, oğlunun önce salonda olduğunu, sonra mutfakta su içerken tekrar telefon sesi geldiğini, sonra yatak odasına geçtiğini, yatak odasında …’ı gördükten sonra tekrar mutfağa dönmediğini, oğlu yatak odasına girdiğinde …’ı görüp “Sen kimsin” diye sorduğunda kendisinin …’ı tanıdığını söyleyemediğini çünkü donup kaldığını, oğlunun da evin içinde başka birini görünce krize girdiğini, oğlunun yatak odasına girdiğinde lambayı açıp açmadığını hatırlamadığını, ışığı açtığını hatırladığını, açmadan girmesinin mümkün olmadığını,İfade etmişlerdir. Suça sürüklenen çocuk … Cumhuriyet Savcılığında; annesi … ile aynı evde birlikte kaldıklarını, dedesinin işlettiği Kısmet Kıraathanesi’nde çalıştığını, normal zamanlarda annesine haber vererek eve gittiğini, ancak olay günü annesine haber vermeden eve gittiğini, evin kapısını açmak istediğinde kapının arkada takılı olan anahtar nedeniyle açılmadığını, bunun üzerine … bastığını, içerden poşet sesleri gelmesine rağmen kimsenin kapıyı açmadığını, kapının önünde yaklaşık 10 dakika beklediğini, sonra annesinin kapıyı açtığını, niye geç açtığını sorduğunda, balkonda olduğunu ve zili yeni duyduğunu söylediğini, evin içinde olumsuz bir şeyler olduğunu fark ettiğini, sonra üstünü değiştirerek salonda televizyon izlemeye başladığını, bu sırada içeriden cep telefonu titreşim sesi geldiğini, sonra mutfağa giderek eline bir bıçak aldığını ve odalara bakmaya başladığını, yatak odasına girdiğinde yatağın yanında yerde üzerinde sadece atlet olan bir şahsın yüzüstü bir şekilde yattığını gördüğünü, şahsın kendisini gördüğünü fark ettiğini, şahsın elinde bıçak olduğunu gördüğünü ve bir anda sinirlenerek elindeki bıçağı şahsın sırtına ve karın boşluğuna vurmaya başladığını, şahsın yatağın üzerine çıktığını ve kendi üzerine atlayacağı sırada odaya giren annesinin üzerine doğru atladığını, bu şahsı bıçakladıktan sonra evin dışına çıktığını, amcasını ve ambulansı aradığını, Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde, olay günü eve geldiğinde annesinin kapıyı geç açtığını, bir sıkıntı olduğunu anladığını, neden geç açtığını sorduğunda balkonda olduğunu söylediğini, sonra balkondan aşağı kolyesini düşürdüğünü, dışarıdaki ağacın altında olabileceğini söyleyerek gidip almasını istediğini, annesine inanmadığı için gitmediğini, yalan söylediğini anladığını, çünkü kapıyı ilk çaldığında içeriden poşet sesleri geldiğini duyduğunu, salonda oturup televizyon izlemeye başladığını, bu sırada içeriden telefon titreşim sesi duyduğunu, su içeceğini söyleyerek mutfağa gittiğini ve eline bir bıçak aldığını, aldığı bıçağın küçük bir bıçak olduğunu, sonra yatak odasına girdiğini, yatağın yanında üstünde atlet olan bir şahsın yerde yattığını görünce çok kanına dokunduğunu, şahsın kendisini fark etmesiyle birlikte üzerine doğru atlamaya çalıştığını, sonra elini beline doğru götürünce belinden silah veya bıçak çıkaracağını düşündüğünü, keza elinde bıçak olduğunu gördüğünü, şahsın kendisini kollarıyla sarılır vaziyette tuttuğunu, o esnada arkasından bıçakla vurduğunu, o anda tam ayağa kalkmamış olduğunu, bıçağı sırtından vurduktan sonra ayağa kalkıp kendisine sarılmaya çalıştığını, o anda ikinci kez bu sefer önünden bıçağı sapladığını, aralarına annesinin girdiğini, hemen evden çıkıp uzaklaştığını, sabaha kadar bir şey olmaması için dua ettiğini, annesine yardımcı olmaya çalışırken onun bu şekilde davranmasının kendisini çok üzdüğünü, şahsı sadece iki kez bıçakladığını başka bıçak darbesi vurmadığını kendisini elindeki bıçakla yaralamış olabileceğini, Mahkemede; olay gecesi dedesinin dükkânında çalıştığını, işlerin ne zaman bittiğinin belli olmadığını, son müşteri gittikten sonra annesi ve kendisine yemek söylediğini, eve ortakları Kerim’in bıraktığını, apartmanın dış kapısını açarak 2. kattaki evin daire kapısı önüne geldiğini, kapıyı anahtarla açmaya çalıştığını, arkasında da anahtar olduğu için kapının açılmadığını, … bastığını, 1-2 dakika sonra annesinin panik hâlinde kapıyı açtığını, “Anne ne oluyor” dediğini, annesinin ise “Hayır oğlum balkondaydım, duymadım, bir şey yok” dediğini, sonra çocuk odasına geçerek üstünü değiştirdiğini, kazandığı parayı annesine verdiğini, sonra televizyon izlemek üzere salona geçtiğini, televizyon izlerken içerden bir yerden telefon titreme sesi geldiğini, su içmeye kalktığını, su içerken yine aynı telefon titreme sesi geldiğini, korktuğunu, evde yabancı biri var zannettiğini, eline ekmek bıçağını aldığını, üzerindeki eşofmanın fermuarlı cebine koyduğunu, çocuk odasına baktığında kimsenin olmadığını, yatak odasına gittiğini, telefon sesi geldiğini, “Kim var orada” diye seslendiğini, 1-2 adım attığını, yatağın sağ tarafında yüzüstü birisinin yerde yattığını gördüğünü, üzerinde atlet, alt kısmında kot olan şahsa “Sen kimsin” dediğini, bir anda elleri ile ayaklarına yapıştığını, eli ile boynunu tuttuğunu, boynundan çekildiğini, daha sonra ne yaptığını, nasıl vurduğunu hatırlamadığını, annesinin de bu esnada çığlık atttığını, annesinin tanıdığı olduğunu bilseydi böyle yapmayacağını, annesinin bekâr bir insan olduğunu, anlayışla karşılayacağını, olaydan sonra ambulansı aradığını ve aşağı indiğini, olay anında maktulü yerde yatarken gördüğünde maktulün elinin belinde olduğunu, elinde bir şey görmediğini, ancak sanki belinden bir şey çıkartacak gibi durduğunu, maktulün elinde bıçak görmediğini ama bıçak olduğunu zannettiğini, maktulü önceden tanımadığını, annesinin erkek arkadaşı olduğunu kesinlikle bilmediğini, karakolda öğrendiğini, eve gitmeden 1 saat kadar önce annesini eve geleceğini söylemek için aramış olduğunu, ilk önce annesinin kendisini aradığını, “Eve gelmeyecek misin?” diye sorduğunu, o esnada temizlik yaptığını, temizlik bittikten sonra annesini aradığını ve annesine “1 saate kadar … biter geleceğim” dediğini,Savunmuştur.İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim …, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, ….225.).Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, … Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, ….1, ….14.).Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayrımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Babası cezaevine girdikten sonra dedesinin evinde kalan ve dedesinin … yerinde çalışan Suça sürüklenen çocuk …’in suç tarihinden geriye dönük olarak 3-4 aylık zaman dilimi içinde, babasından boşanmış olan ve yalnız yaşayan annesi … ile birlikte aynı evde yaşamaya başladığı, kazandığı parayla evin ihtiyaçlarını karşıladığı ve annesine yardım ettiği için akrabaları tarafından takdir edildiği, dedesinin … yerine akşam saatlerinde gidip gece geç saatlerde bazen de sabaha doğru eve döndüğü,Olayın gerçekleştiği gece ise; suça sürüklenen çocuğun annesi ile bir gönül ilişkisi yaşayan maktul …’ın, saat 00.30’da … yerini kapatıp saat 01.00 civarında, suça sürüklenen çocuk ile annesinin birlikte oturdukları eve annesi yalnızken geldiği, bunun üzerine anne …’in oğlu suça sürüklenen çocuk …’i cep telefonundan arayarak eve gelip gelmeyeceğini sorduğu, suça sürüklenen çocuğun annesine … yerinde temizlik yaptığını bir saate ancak çıkacağını söylediği, sonra suça sürüklenen çocuğun annesini geri arayarak kız arkadaşının annesinin söylediği sözler nedeniyle moralinin bozuk olduğunu, karnının aç olduğunu söyleyip annesinin uyumamasını istediği, bu telefonu alan suça sürüklenen çocuğun annesinin maktulden evden gitmesini istediği, ancak maktulün biraz kalacağını ve suça sürüklenen çocuk ile tanışmak istediğini söyleyerek evden ayrılmak istemediği, suça sürüklenen çocuğun saat 01.30 – 02.00 sıralarında eve geldiği, kapının arkasında evin anahtarının takılı olması nedeniyle kapıyı açamadığı, zili çaldığı, bu sırada annesinin içeride bulunan sevgilisi maktul …’ı suça sürüklenen çocuk ile daha sonra bir şekilde tanıştıracağını söyleyerek yatak odasına saklanması için ikna ettiği ve hemen sonra oğluna kapıyı açtığı, içeri giren suça sürüklenen çocuğun annesine neden kapıyı geç açtığını sorduğu, annesinin balkonda olduğunu kapıyı duymadığını söylediği, suça sürüklenen çocuk …’in kendi odasında gidip üzerini değiştirdikten sonra salonda televizyon izlemeye başladığı, annesine bir tuhaf olduğunu söylediğinde annesinin bunu kabul etmediği ve tedirgin davranışlar sergilediği, suça sürüklenen çocuğun bu sırada evin içinden bir yerden cep telefonu titreşim sesi geldiğini duyduğu, annesinin dışarıdan gelmiş olabileceğini söylediği, bunun üzerine mutfağa doğru gittiği ve bir bardak su içtiği, bu sırada tekrar cep telefonu titreşim sesi duymasıyla mutfaktan eline bir ekmek bıçağı alarak odaları tek tek açıp bakmaya karar verdiği, yatak odasına girip ışığı açtığında, yatağın sağ tarafında yerde yüzükoyun uzanmış şekilde saklanan maktulü gördüğü, maktule “Kimsin lan sen bu saatte, in misin cin misin?” şeklinde korkuyla ve panikle bağırdığı, ancak şahsın hiçbir şey söylemeden önce yerde iken suça sürüklenen çocuğun bacaklarını tutarak ayağa kalkmaya çalışan maktulü engellemek amacıyla maktule bir bıçak darbesi vurduğu, bu anda maktulün suça sürüklenen çocuğun eline doğru uzanıp bıçağı tutmaya çalıştığı, suça sürüklenen çocuğun geri doğru kaçtığı, maktulün yatağın üzerine doğru zıpladığı ve bu sırada odaya giren suça sürüklenen çocuğun annesi ile suça sürüklenen çocuğun üzerine doğru yere atladığı, suça sürüklenen çocuk ile maktul arasında bir mücadele başladığı, suça sürüklenen çocuğun bu arbedede üzerine doğru hareket eden maktulü elindeki bıçakla yatak odasından antreye kadar süren arbede sırasında göğsünden ve karın boşluğundan bıçakladığı, bu sırada araya girmek isteyen annesinin yine hiçbir şey söylemeden suça sürüklenen çocuğu elinden tutmak istediği ancak bunu başaramadığı, maktulün ise elinde bıçak olan suça sürüklenen çocuğu engellemek için mücadele ettiği ancak suça sürüklenen çocuğu yakalayıp durduramadığı, maktulün aldığı bıçak darbelerinin etkisiyle evin antresindeki yolluğun üzerine, yere doğru kapaklanıp hareketsiz kaldığı, suça sürüklenen çocuğun şoka girdiği ve hemen kendisini evden dışarı attığı, sonuç olarak maktule toplam 4 kez ve adli rapora göre her biri öldürücü nitelikte darbelerle vurmak suretiyle maktulün ölümüne sebebiyet verdiği olayda,Suça sürüklenen çocuğun savunmasında, maktulün yerde iken önce ayağından tutmaya çalıştığını, sonra hiçbir şey söylemeden eline doğru hücum ettiğini, sonrasında yatağın üzerine çıkarak annesi ve kendi üzerine doğru yataktan yere atlayan maktulün evin içinde kendisiyle bir arbede yaşadığını, boğazını sıktığını, boğuşmaya başladıkları sırada maktulü 3-4 kez bıçakladığını beyan etmesi, olayın tek görgü şahidi olan suça sürüklenen çocuğun annesi …’ın mahkemede alınan ifadesinde maktul ile oğlu arasındaki arbedeyi ve dolayısıyla suça sürüklenen çocuğun savunmasını doğrulayan beyanlarda bulunması karşısında;
Olayın öncesine dair herhangi bir bilgiye sahip olmayan suça sürüklenen çocuğun eve geldikten sonra yatak odasından gelen ses üzerine gidip baktığında aniden karşılaştığı durum ile maktulden kaynaklanan ve kendisine yönelen eyleme karşı gece yarısı gerçekleşen davranışların haksız bir eylem olarak kabul edilmesi ve suça sürüklenen çocuğun maktule yönelik gerçekleştirdirdiği eylemi bu haksız fiilin doğurduğu şiddetli elem ve öfkenin etkisi altında işlediğinin kabul edilmesi, dolayısıyla suça sürüklenen çocuğun haksız tahrik hükümlerinden yararlanması gerektiği kabul edilmelidir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri …, … ve …;”İtiraza konu dosyada Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığının temelini, suça sürüklenen çocuk … tarafından maktul …’a yönelik olarak işlenen kasten öldürme suçunda TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik koşullarının oluşmadığına ilişkin düşüncemiz oluşturmaktadır. İncelenen olayımızın faili olan …, 15.07.1999 doğumlu olup suç tarihi itibariyle 16 yaşındadır. Suça sürüklenen çocuk …’in anne ve babası uzun bir süre önce boşanmışlardır. Velayeti babasına verilen suça sürüklenen çocuk …, babasının işlediği bir suç nedeniyle cezaevine girmesinden sonra bir süre dedesiyle birlikte kalmış, ardından suç tarihi öncesinde ayrı bir evde yalnız başına yaşayan annesi …’in yanına gelmiş ve onunla birlikte kalmaya başlamıştır. …’in annesi …, olaydan yaklaşık 7-8 ay kadar önce (oğlu …’in yanına gelmesinden önceki tarihlerde) tanıştığı maktul … ile arkadaşlığını ilerletmiş, nitekim bu arkadaşlık gönül ilişkisine dönüşmüştür. Olay gecesi maktul … çıkışında …’in evine gelmiş, onlar burada bulundukları sırada, gece 01.00 sıralarında çalıştığı işyerinden çıkıp annesiyle beraber kaldığı eve gelen …, evin giriş kapısını çalmasına rağmen bir süre açılmayınca beklemiş, ardından annesi …’in kapıyı açmasıyla eve girdikten sonra bu gecikmenin nedenini annesine sorduğunda ondan balkonda olduğu için duymadığı yanıtını almıştır. Suça sürüklenen çocuk kapıda beklerken annesi … tarafından telaşla kendisine yatak odasında saklanması tembih edilen maktule ait telefonun titreşimli şekilde çaldığını işiten suça sürüklenen çocuk …, durumdan şüphelenerek doğrudan yatak odasına gittiğinde karşılaştığı önceden tanımadığı üstünde atleti bulunan maktulü göğüs ve sırt bölgesinden her biri öldürücü nitelikteki dört bıçak darbesiyle yaralamak suretiyle öldürmüştür. Dosya içeriğine yansıyan olgu ve kanıtlar, özel dairenin haksız tahrik uygulamasına işaret eden bozma kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında belirtilen hususlar, dosyanın ceza genel kurulunda yapılan görüşmesi sırasında tüm boyutlarıyla ele alınmış ve bu noktada sayın çoğunluğun haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına ilişkin kabulüne esas olmak üzere üç farklı görüş ön plana çıkmıştır. Buna göre maktulün henüz 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenenin annesiyle olan ilişkisinin TCK’nın 29. maddesinde belirtilen şekilde “haksız bir fiil” olarak sayılması gerektiği, maktulün, anne …’in onay ve rızasına rağmen evdeki varlığının bu duruma rıza göstermeyen suça sürüklenen çocuk yönünden konut dokunulmazlığını ihlal fiilini oluşturduğu, suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK’nın 30/3. maddesi kapsamında ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerde kaçınılmaz bir hata olarak kabul edilmesi gerektiği düşünceleriyle haksız tahrikin varlığının kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Bu görüşler başlıklar halinde değerlendirildiğinde;
1. Maktulün henüz 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenenin annesiyle olan ilişkisinin TCK’nın 29. maddesinde belirtilen şekilde “haksız bir fiil” olarak sayılması gerektiğini belirten görüş:”Namus cinayeti” olgusu, kişilerin değer yargılarının, ahlak anlayışlarının, içinde bulundukları sosyo-kültürel yapının yarattığı manevi baskının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu suçları işleyenler kendilerince veya toplum tarafından tasvip edilmeyen veya kınanan davranışları cezalandırma hakkını kendilerinde bulurlar. Oysa adına namus dediğimiz ve “bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, doğruluk, dürüstlük” olarak tanımlayabileceğimiz kavram tamamen izafidir, kişilere, mekana ve zamana göre değişkenlik gösterir. Bu durumda, hukuken koruma altına alınmış ve yerleşik yargısal kararlarla da teyit edilen haksız fiiller dışında kasten insan öldürme suçlarında haksız tahrik uygulamasının sınırlarını “namusun korunması, incinen gururun tamiri” gibi gerekçelerle genişletmek kabul edilemez, zira bu yolla kendilerince ahlak yasalarını tatbik etmeyi, ortama nizam vermeyi düşünerek suç işleyecek kişiler cesaretlendirir, eylemlerine haklılık kazandırılır. İnceleme konusu olayda, anne …, eşinden uzun zaman önce boşanmış, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, kendi evinde yaşayan bir kadındır. Boşandığı eşiyle evliliğinden olan oğlu suça sürüklenen çocuk …’in velayeti babasında olmakla birlikte, babasının cezaevine girmesinden bir süre sonra ve olaydan yaklaşık 6 ay kadar önce suça sürüklenen çocuk annesinin yanına gelmiştir. …’in maktul … ile olan arkadaşlığı ve yakınlaşmasının ise oğlunun eve gelmesinden önceki bir dönemde başladığı anlaşılmaktadır. …’in boşanmış bir kadın olarak eski kocasına, bir anne olarak ise oğluna karşı sadakat yükümlülüğü bulunmadığı gibi, suça sürüklenen çocuğun da annesi üzerinde terbiye ve idare hakkı bulunmamaktadır. …’in kendi anlayışı ve yaşam biçimi çerçevesinde dilediği kişi ya da kişilerle arkadaşlık yapmasına, duygusal ve cinsel birliktelik içine girmesine hukuken hiçbir engel yoktur. Öte yandan bu durumun gerek toplumu oluşturan bireylerin, gerekse yargı yetkisinin kullanılması kapsamında hukuksal değerlendirme yapan hakimlerin öznel görüşleri, aidiyetleri, yetişme tarzları ve değer yargılarına bakılarak ahlak dışı bir eylem olarak nitelendirilmesi de mümkün değildir. Kendi kararlarını verebilecek yaşta olan ve sadakat yükümlülüğü bulunmayan bir kadının salt ilişkileri ve yaşam biçimi üzerinden değerlendirmeye tabi tutularak onun ve ilişki kurduğu kişilerin cezalandırılmasını kabul etmek hukukun genel ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenlerle suça sürüklenen çocuk yararına bir “haksız fiil”den de söz edilemez.
2. Maktulün, anne …’in onay ve rızasına dayalı olarak evde bulunmasının bu duruma rıza göstermeyen suça sürüklenen çocuk yönünden konut dokunulmazlığını ihlal fiilini oluşturduğu görüşü:Konut dokunulmazlığını ihlal suçu; bir kimsenin konutuna, işyerine veya bunların eklentilerine “rızaya aykırı olarak girme” veya “rıza ile girilen yerden çıkmama” fiilleriyle kişi hürriyetine karşı işlenen bir suçtur. Bu suçla kişilerin konutlarında veya işyerlerinde güvenlik duygusunun, sükun ve huzurları ile çalışma özgürlüğünün korunması hedeflenmiştir. Suçun maddi unsurunu failin, hak sahibinin rızası hilafına konuta veya eklentisine girmesi veya girdikten sonra çıkmaması oluşturmaktadır. Rızaya aykırılık, failin hak sahibinin iradesine aykırı hareket ettiğini, hak sahibinin girmeye izin vermediğini ya da bulunmasını istemediğini tasavvur etmesi anlamına gelir. Rızanın olmaması fail açısından psikolojik bir engel olup sarih ya da zımni olması mümkündür. Dolayısıyla hak sahibinin iradesini dış dünyaya gösteren bir takım maddi işaretler bulunabileceği gibi (örneğin bahçe kapısına zil takmak, dış duvara bir tabela asılması) bazı durumlarda o anki hâl ve şartlara göre olayın niteliğinden de anlaşılabilir. Konuta veya eklentiye mağdurun rıza göstermesinin düşünülemeyeceği hareketleri gerçekleştirmek için girilmesi veya rıza ile girildikten sonra çıkılmaması durumunda rızanın varlığından söz edilemez. Ayrıca fail ile mağdur arasındaki önceki ilişkiler de rızanın bulunup bulunmadığını belirlemede yardımcı olacaktır. Öte yandan TCK’nın 116. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme göre evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya … yerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Öyleyse meşru bir amaç için gösterilmiş rıza olması kaydıyla evlilik birliğindeki aile üyelerinden her biri tek başına rıza açıklamaya ehildir. Meşru amacın, hukuka aykırı olmaması, diğer hak sahipleri tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekir. Aile üyelerinin açık veya örtülü bir rızasının olmadığı ya da böyle bir rızanın bulunmayacağının varsayılması gereken hâllerde konut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olacaktır.Bu açıklamalar karşısında, somut olayda anne …’in uzun süredir arkadaşlık yaptığı maktulü kendi istek ve iradesiyle evine davet etmesinde, maktul açısından dosya kapsamından anlaşılabilen kumar, fuhuş vs. gibi “meşru olmayan amaca yönelik bir faaliyet için konutta bulunma” olgusu gerçekleşmediğinden öldürme fiilini işleyen 16 yaşındaki suça sürüklenen çocuk bakımından haksız tahrik koşulları oluşmamıştır.
3. Suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK’nın 30/3. maddesi kapsamında ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerde kaçınılmaz bir hata olarak kabul edilmesi gerektiği görüşü:
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi hatasından yararlanır. Hukuka uygunluk nedenlerinin (örneğin meşru savunma) maddi şartlarında hata ile kusurluluğu etkileyen hata halleri (örneğin akıl hastalığı) TCK m.30/3 fıkrası kapsamında düzenlenmiştir. Failin bu hükümden yararlanabilmesi için, içerisinde bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Sözgelimi, babasına sopayla saldırıldığını duyarak olay yerine koşan kişinin, babasının yanında elinde sopa ve üzerinde kan izi bulunan ve babasına yüksek sesle konuşan, ancak kavgada sadece araya girdiği sonradan anlaşılan bir kimseyi saldırgan zannederek bıçaklaması halinde, fail, kaçınılmaz hatası nedeniyle haksız tahrik ceza indirimi hükümlerinden yararlanır. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın “kaçınılmaz” olması zorunludur. Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır. Bu bağlamda somut olayda, gece saatlerinde eve geldiğinde annesinin evine rızası dahilinde kabul ettiği erkek arkadaşı maktulle, annesinin kendisinden çekinerek onu sakladığı yatak odasında karşılaşan suça sürüklenen çocuğun, durumu anlamak ve doğru değerlendirmek yerine doğrudan yanındaki bıçakla kendisine yönelik hiçbir fiziki ya da sözlü saldırıda bulunmayan, üzerinde suç konusu oluşturabilecek silah veya diğer bir eşya da bulunmayan maktulü göğsünden ve sırtından her biri öldürücü nitelikte dört bıçak darbesiyle öldürmesinde, suça sürüklenenin içinde bulunduğu koşullara göre hata hükümlerinin uygulanması bakımından kaçınılmazlığın gerçekleşmediği ve bu itibarla suça sürüklenen çocuğun bu hatasından ve dolayısıyla haksız tahrik hükmünün uygulanmasından yararlanamayacağı kabul edilmelidir.
Diğer taraftan annesiyle devam eden arkadaşlık ilişkisi çerçevesinde bir erkeğin evde bulunmasının suça sürüklenen çocuk açısından kabullenilmesi kolay bir durum olmasa da, maktülün … tarafından oğlundan çekinmesi nedeniyle saklandığı odada suça sürüklenen çocuğa karşı hiçbir haksız davranışı, saldırısı, tehdit veya hakaret fiili bulunmadığının anlaşılması karşısında, doğrudan bıçaklı saldırıya maruz kalarak öldürülmesinde de suça sürüklenen çocuk yararına bir “haksız fiil”den de söz edilemeyecektir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, suça sürüklenen çocuğun maktule yönelik işlediği kasten insan öldürme suçunda haksız tahrik koşullarının bulunmadığı ve buna bağlı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olduğu görüşünde olmamız nedeniyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşüncesine iştirak edemiyoruz.” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; suça sürüklenen çocuğun maktule yönelik suça konu eyleminde haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiş olması nedeniyle; 06.12.2015 tarihinden bugüne cezaevinde bulunduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk …’in, ilk derece mahkemesince verilen cezanın miktarı da gözetilerek cezasının İNFAZININ DURDURULMASINA ve TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın, itiraza konu edilen Özel Daire bozma ilamının gereğinin yapılması için … 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, suça sürüklenen çocuğun tahliyesi yönünden 24.03.2022 tarihli birinci müzakerede oy birliğiyle, uyuşmazlığın esası bakımından 24.03.2022 tarihli birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 05.04.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.