YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/372
KARAR NO : 2022/826
KARAR TARİHİ : 22.12.2022
Kararı veren
Yargıtay Dairesi: 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 1162-1160
Katılan Mağdure : … …
Sanık …’ün teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Konya 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.02.2018 tarihli ve 414-14 sayılı hükümlere yönelik … vekili tarafından ve kasten yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden sanık müdafisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince 08.07.2019 tarih ve 1162-1160 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece sanık hakkında verilen hükümlerin kaldırılarak kasten yaralama ve tehdit suçlarından hüküm kurulmasına yer olmadığına, cinsel saldırı suçundan sanığın TCK’nın 102/1-1. cümle, 102/3-b, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun’un 109/2, 109/5, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl; hapis cezaları ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiş, bu kararın da katılan … vekili ile sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 16.03.2021 tarih ve 4389-2113 sayı ile;
“6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 20/2. maddesi uyarınca davaya katılma hakkı bulunan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yokluğunda yapılan yargılamaya ilişkin olarak mahkemelerce re’sen ihbarda bulunulmasının zorunlu olup olmadığı hususunda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan toplantı sonucunda verilen 13.12.2019 gün ve 2019/6 Esas, 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Bakanlığa bildirimde bulunulmasının zorunlu olmadığının kabul edilmesi ve 5271 sayılı CMK’nın 237/2. maddesine göre kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağının anlaşılması karşısında, Bakanlık vekilinin davaya katılma ve hükümleri temyize hakkı bulunmadığı gibi mahkemece verilen katılma kararıda bu hakkı vermeyeceğinden ve aynı Kanunun 294/1. maddesinde yer alan ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır’ şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği anlaşıldığından, vaki temyiz istemlerinin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.04.2021 tarih ve 116978 sayı ile;
“…Yüksek Daireniz ilamında da yer verildiği gibi, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 20/2. maddesi uyarınca davaya katılma hakkı bulunan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yokluğunda yapılan yargılamaya ilişkin olarak mahkemelerce re’sen ihbarda bulunulmasının zorunlu olup olmadığı hususunda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan toplantı sonucunda verilen 13.12.2019 gün ve 2019/6 Esas, 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Bakanlığa bildirimde bulunulmasının zorunlu olmadığı kabul edilmiştir.
Ancak, somut olayda, yerel mahkemece duruşmalardan haberdar edilmeyen Bakanlığa, gıyabi kararın mahkemesince tebliğe çıkartıldığı ve 16.03.2018 tarihinde usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesi üzerine, Bakanlık vekilinin süresi içerisinde vermiş olduğu 20.03.2018 tarihli dilekçesinde ‘katılma talebi’ ile birlikte istinaf kanun yoluna başvurusunda bulunduğu, sanık müdafii ile Bakanlık vekilinin istinaf başvurusu üzerine duruşmalı inceleme yapan Bölge Adliye Mahkemesinin 08.07.2019 tarihli duruşmada, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin bu talebi gözetilerek Bakanlığın davaya katılmasına karar verdiği anlaşılmaktadır. Aynı tarihli duruşmada, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından verilen beraat kararları ile yaralama suçundan verilen mahkumiyet kararlarının ise CMK.nun 280/2. maddesi uyarınca kaldırılarak, sanığın nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkumiyetine ilişkin hükümler kurulduğu, bu kararın katılan vekiline 06.09.2019 tarihinde tebliğ edildiği ve vekilin de süresi içerisinde 09.09.2019 tarihinde hükme yönelik temyiz başvurusunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, katılma talepli istinaf başvurusu, Bölge Adliye Mahkemesince verilen katılma karar tarihi ile hükme yönelik temyiz başvuru tarihleri, söz konusu 13.12.2019 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı tarihi öncesindedir. Dolayısıyla, söz konusu istem ve karara bağlanan başvurular İçtihadı Birleştirme Kararı öncesine ait olduğundan, usul yönünden hüküm ve sonuç doğuracağı kabul edilmelidir.
5271 sayılı CMK.nun 237/2. maddesi uyarınca kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz, ancak aynı madde hükmüne göre ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanması mümkündür.
Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından CMK.nun 260/1. maddesine göre duruşmasız evrak üzerinde katılma kararı verilmek suretiyle dosya esastan karara bağlanmamıştır. Aksine, CMK.nun 280. maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesine karar verilerek yapılan duruşmalı incelemede, aynı zamanda CMK.nun 318. maddesine uygun bir şekilde Cumhuriyet savcısının, sanık ile müdafiinin beyanları da alınmak suretiyle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davaya katılmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla, yapılan işlemde bir usule aykırılık bulunmadığı değerlendirilmektedir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, yazılan talimat üzerine, mahkemesince Bakanlık vekiline tebligat çıkartıldığı halde duruşmaya katılmamış olması da bu sonucu değiştirmez, çünkü istinaf dilekçesinde vekil tarafından katılma talebi ve iradesi açıkça ortaya konulmuştur.
Ayrıca, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 6284 sayılı Kanunun 20/2. maddesi uyarınca davaya katılması, doğrudan Anayasa ve kanundan kaynaklı koruma görevine ilişkin, yüklenen bir kamu görevi niteliğinde olup, CMK.nun 237 ve devamı maddelerindeki katılma hakkına ilişkin suçtan doğrudan zarar görme şartı anılan Bakanlık için söz konusu değildir. Bu anlamda, Bakanlığın davaya katılma istemi herhangi bir araştırmayı gerektirmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı yargılamada verilen katılma kararı ile makul sürede yargılama ilkesinin de korunmuş olduğu kabul edilmelidir.
Açıklanan bu nedenlerden ötürü, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın davaya katılma ve hükmü temyiz hakkının bulunduğu değerlendirilmiş ve Yüksek Dairenizin 16.03.2021 günlü ilamına karşı sanık … aleyhine itiraz yoluna gitmek zorunluluğu bulunduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.10.2021 tarih ve 19719-8649 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemenin gerekçeli kararının duruşmalardan haberdar edilmeyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğ edilmesi üzerine davaya katılma ve sanık hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf isteminde bulunan … vekilinin Bölge Adliye Mahkemesince katılan sıfatıyla davaya kabulüne karar verildikten sonra sanık hakkında verilen kararları temyiz edip edemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, … vekilinin Yerel Mahkemece verilen beraat hükümlerini istinaf edip edemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdure tarafından 18.11.2016 tarihinde 155 polis imdat hattının aranması üzerine olayın adli mercilere intikalin gerçekleştiği, aynı tarihte sanığın ifadesinin ve mağdurenin beyanının alındığı,
Sanık hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.11.2016 tarih ve 13559-1243 sayı ile 18.11.2016 tarihinde mağdureye yönelik teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, tehdit, kasten yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlendiği,
Yerel Mahkemece yapılan yargılamaya ilişkin 05.12.2016 tarihli tensip ile 09.02.2017, 18.04.2017, 16.05.2017, 28.09.2017, 21.11.2017 ve 06.02.2018 tarihli duruşma zabıtlarında …’na yargılamaya ilişkin herhangi bir tebligat çıkarılmadığı,
Mağdurenin katılma talebine istinaden 06.02.2018 tarihli celsede duruşmalara katılan sıfatıyla kabulüne karar verildiği,
Yerel Mahkemece gerekçeli kararın Konya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğüne tebliğe çıkarıldığı, kararın 16.03.2018 tarihinde tebliğ edildiği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilince 20.03.2018 tarihinde Yerel Mahkemece verilen hükümlere yönelik istinaf ve davaya katılma istemlerinde bulunulduğu,
Bölge Adliye Mahkemesince 08.07.2019 tarihinde yapılan duruşmada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılan olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği, aynı duruşmada sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen beraat hükümleri ile kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak sanığın basit cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetine hükmedildiği,
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın 06.09.2019 tarihinde … vekiline tebliğ edildiği, kararın 10.09.2019 tarihinde alt sınırdan uzaklaşılması ve vekalet ücreti verilmesi gerektiği nedenleriyle temyiz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,
“Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık … varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılma hakkına gelince;
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesi;
“(1) Bu Kanunda yer alan;
a) Bakanlık: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını,
…
d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,
…
ifade eder”,
“Harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma” başlıklı 20. maddesinin 2. fıkrasında; “Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir”,
“İhbar” başlıklı 7. maddesi;
“Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir. İhbarı alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek ve uygulanması gereken diğer tedbirlere ilişkin olarak yetkilileri haberdar etmekle yükümlüdür.”,
“Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması” başlıklı 14. maddesi;
“Bakanlık, gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört saat esasına göre yürüten, çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenen, şiddet önleme ve izleme merkezlerini kurar.
Kurulan merkezlerde şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik izleme çalışmaları yapılır ve destek hizmetleri verilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
18.01.2013 tarih ve 28532 sayılı 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’nin “İhbar ve şikâyet” başlıklı 4. maddesinde;
“Kişinin, şiddete uğraması veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunması halinde herkes durumu yazılı, sözlü veya başka bir suretle ilgili makam ve mercilere ihbar edebilir. Şiddet veya şiddete uğrama tehlikesinden haberdar olan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ise durumu derhal, şikâyet mercilerine bildirmek zorundadır.
Şiddet mağduru, şiddet veya şiddete uğrama tehlikesine maruz kalması halinde durumu şikâyet mercilerine yazılı, sözlü veya başka bir şekilde bildirebilir.
Şikâyet mercileri Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
Müdürlük veya ŞÖNİM’e yapılan şikâyet ve ihbarlar, bunlar tarafından olayın özelliğine göre, kolluğa, mülki amire, Cumhuriyet başsavcılığına veya hâkime gecikmeksizin bildirilir.
Sözlü yapılan şikâyet ve ihbarlar derhal tutanağa geçirilir.”,
“Yapılacak işlemler” başlıklı 5. maddesinde;
“Kolluk, kendisine yapılan ihbar veya şikâyet üzerine genel hükümler doğrultusunda gerekli işlemleri yapar. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Kanun kapsamında almış olduğu koruyucu ve önleyici tedbirleri onaylanmak üzere tedbirin niteliğine göre mülki amire veya hâkime sunar. Kolluk, kendisine intikal eden her olay hakkında gecikmeksizin en seri vasıtalarla ŞÖNİM’e bilgi verir.
Cumhuriyet başsavcılığı, yapılan ihbar ve şikâyet üzerine evrakın bir örneğini ivedilikle olayın niteliğine göre uygulanabilecek olan koruyucu veya önleyici tedbir hakkında karar verilmek üzere hâkime veya mülki amire gönderir.
Mülki amire yapılan ihbar veya şikâyet üzerine Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere karar verilebilir. Ayrıca mülki amir olayın niteliğine göre şikâyet veya ihbarı, kolluğa veya Cumhuriyet başsavcılığına bildirir.
Hâkim veya mülki amir tarafından verilen kararlar ivedilikle ŞÖNİM’e bildirilir.”,
“Rehberlik ve danışmanlık hizmeti” başlıklı 9. maddesinde;
“Korunan kişiye, kişinin psikolojik ve sosyo-ekonomik durumu değerlendirilerek, hakları, destek alabileceği kurumlar, meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmayı da kapsayacak şekilde iş bulma ve benzeri konularda gelişmesi ve uyum sağlaması, gerekli olan seçimleri, yorumları, planları yapması ve kararları vermesine yarayacak bilgi ve becerileri kazandırmak ve psikolojik destek sağlamak üzere ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği içerisinde gerekli hizmetler verilir.
(2) Korunan kişinin hukuki rehberliğe ihtiyacı olması halinde 48 inci madde ile düzenlenen davalara müdahil olmayı da içeren gerekli destek ve danışmanlık hizmeti verilir.
(3) Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde koordinasyon ŞÖNİM tarafından sağlanır.”,
“Davaya katılma” başlıklı 46. maddesinde;
“Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan ve herhangi bir şekilde haberdar olduğu idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya müdahil olarak katılabilir.”
Şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
5271 sayılı CMK’nın “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin 1. fıkrası; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca mağdur … şikâyetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın mağdur … şikâyetçinin haklarını düzenleyen “Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
“Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur … şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur … şikâyetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan “duruşmadan haberdar edilme” hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. CMK’nın 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13.12.2019 tarihli ve 6-7 sayılı kararında; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 20/2. maddesi uyarınca, bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarında, kovuşturma evresinde mahkemesince; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davadan haberdar edilmesinin zorunlu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında mağdureye karşı işlediği iddia olunan eylemleri nedeniyle teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, tehdit ve kasten yaralama suçlarından yapılan yargılamada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına herhangi bir bildirimde bulunulmadığı, Yerel Mahkemece gerekçeli kararın Konya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğüne tebliğe çıkarıldığı, kararın 16.03.2018 tarihinde tebliğ edildiği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilince 20.03.2018 tarihinde Yerel Mahkemece verilen hükümlere yönelik istinaf ve davaya katılma istemlerinde bulunulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince 08.07.2019 tarihinde yapılan duruşmada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılan olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği, aynı duruşmada sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen beraat hükümleri ile kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak sanığın basit cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın 06.09.2019 tarihinde … vekiline tebliğ edildiği, kararın 10.09.2019 tarihinde alt sınırdan uzaklaşılması ve vekalet ücreti verilmesi gerektiği nedenleriyle Bakanlık vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılan olayda;
CMK’nın 238. maddesinde öngörülen katılma usulüne ilişkin genel kurala üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturan ve kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi koşulu ile ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleriyle sınırlı olarak uygulanabilecek olan CMK’nın 237/2. maddesi ile 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’nin “…Şiddet veya şiddete uğrama tehlikesinden haberdar olan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ise durumu derhal, şikâyet mercilerine bildirmek zorundadır.” şeklindeki 4. maddesinin birinci fıkrası, “Korunan kişinin hukuki rehberliğe ihtiyacı olması halinde 48 inci madde ile düzenlenen davalara müdahil olmayı da içeren gerekli destek ve danışmanlık hizmeti verilir.” içeriğindeki 9. maddesinin ikinci fıkrası, “Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan ve herhangi bir şekilde haberdar olduğu idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya müdahil olarak katılabilir.” içeriğindeki 46. maddesi ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13.12.2019 tarihli ve 6-7 sayılı kovuşturma evresinde mahkemesince; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davadan haberdar edilmesinin zorunlu olmadığı yönündeki kararı birlikte değerlendirildiğinde istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemesince, Bakanlığın kamu davasına katılmasına karar verilmesi ve hükmün esasının incelemesi mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin 16.03.2021 tarihli ve 4389-2113 sayılı kararının kaldırılmasına, hukuki değerden yoksun bulunan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesinin 08.07.2019 tarihli ve 1162-1160 sayılı kararının kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf Yerel Mahkemenin gerekçeli kararının duruşmalardan haberdar edilmeyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğ edilmesi üzerine … vekilinin Yerel Mahkemece verilen beraat hükümlerini istinaf edip edemeyeceğine ilişkindir.
Eldeki dosyada; Yerel Mahkemece yapılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yargılamaya ilişkin herhangi bir tebligat çıkarılmadığı ancak gerekçeli kararın tebliğ edilmesi üzerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilince 20.03.2018 tarihinde Yerel Mahkemece verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf ve davaya katılma istemlerinde bulunulduğu,
Bölge Adliye Mahkemesince 08.07.2019 tarihinde yapılan duruşmada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılan olarak kabulüne karar verildiği ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırı suçlarından Yerel Mahkemece verilen beraat hükümlerinin kaldırılarak sanığın mahkûmiyetine karar verildiği görülmektedir.
Latince ‘Reformatio in pejus’ olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, ‘Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı’ olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bilindiği üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin bir çok kararında gerekçeli kararın ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğin sağlanması için tevdi kararı verilmiş ve … vekilinin temyizi üzerine ek tebliğname düzenlenerek Yerel Mahkemece verilen hükmün/hükümlerin açılan kamu davasına katılma hakkı bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına duruşma gününün bildirilmemesi ve CMK’nın 234/1-b maddesinde düzenlenen hakları kullanma imkânının tanınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğundan bahisle bozulmasına karar verilmiştir. Bu durum neticesinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davaya dahil olarak katılan sıfatı alması ve verilen hüküm/hükümleri temyiz etmesiyle sanık/sanıklar hakkında verilen hükümlerin aleyhe bozma yasağından faydalanmamasına yol açmıştır. Dairelerin ve Ceza Genel Kurulunun aynı konuda çıkan farklı kararları üzerine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13.12.2019 tarihli ve 6-7 sayılı kararında özetle; ‘6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 20/2. maddesi uyarınca, bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarında, kovuşturma evresinde mahkemesince; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davadan haberdar edilmesinin zorunlu olmadığına,’ karar verilmiştir.
İçtihadı Birleştirme Kararı öncesinde Dairelerin ve Ceza Genel Kurulunun aynı konuya ilişkin farklı kararlarının çıkması nedeniyle 13.12.2019 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının (İBK) öncesinde duruşmalardan haberdar olmayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının gerekçeli karardan haberdar olması üzerine istinaf ve/veya temyiz talebiyle birlikte katılma talep ettiği dosyalar ile13.12.2019 tarihli İBK sonrasındaki bu tür durumlar arasında bir ayrım yapılması gerektiği düşüncesindeyim. Bu nedenle eldeki dosyada İBK öncesinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kendisine tebliğ edilen gerekçeli karar üzerine söz konusu karar yönelik katılma talebinin kabulüyle istinaf incelemesinin ve dolayısıyla temyiz incelemesinin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu şekilde bir sonuca varmak kesin hükmün etkisini devam ettirebilmesi için de bir zorunluluktur. Aksinin kabulü hâlinde benzer hukuki süreçlerin gerçekleştiği ve kesinleşen birçok dosyanın olağanüstü kanun yoluna konu olması mümkün olacaktır ve hukuki belirlilik, öngörülebilirlik ve istikrar ilkeleri zedelenecektir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun farklı yöndeki görüşüne katılmıyorum.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 16.03.2021 tarih ve 4389-2113 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Hukuki değerden yoksun bulunan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesinin 08.07.2019 tarihli ve 1162-1160 sayılı kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabul edilip Özel Daire kararının kaldırılarak hukuki değerden yoksun bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına karar verildiğinden sanığın cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin cezalarının İNFAZLARININ DURDURULMASINA ve sanığın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, gereği için kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.