Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/37 E. 2023/394 K. 12.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/37
KARAR NO : 2023/394
KARAR TARİHİ : 12.07.2023

YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. Asliye
SAYISI : 398-1006

I. HUKUKİ SÜREÇ
İftira suçundan sanık …’nun beraatine ilişkin İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.03.2014 tarihli ve 312-68 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.04.2017 tarih ve 8400-2505 sayı ile;
“Sanığın iş yerinin reklam ve adisyon fişlerini katılanın iş yerinde bastırdığı ve bunun karşılığı olan fatura bedeli olarak da suça konu senedi düzenlenmiş olarak çalışanı vasıtasıyla katılana verdiği, suça konu bononun ödenmemesi üzerine katılan tarafından İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2012/25325 esas sayılı dosyası üzerinde takibe konulması üzerine sanık tarafından katılan hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şikâyetçi olduğunun kabul edilmesi karşısında, sanığın üzerine atılı iftira suçunun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 02.03.2018 tarih ve 208-102 sayı ile; sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267/1, 267/2, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 09.04.2019 tarih ve 8481-5091 sayı ile; “İftira suçunu fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak işlemediği anlaşılan sanık hakkında, TCK’nın 267/2. maddesinin tatbik edilmek suretiyle fazla cezaya hükmedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 28.11.2019 tarih ve 398-1006 sayı ile; “Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 05.04.2017 tarihli, 8400-2505 E-K. sayılı ilamında da kabul edildiği üzere sanığın müştekiye iş yaptırdığı, karşılığında müştekiye senet verdiği, borcun ödenmemesi üzerine senedin 13. İcra Müdürlüğünde icra takibine konulduğu, bunun üzerine sanığın senedin sahteliğini iddia ettiği, sahteliği iddia edilen senedin mevcut hâliyle sanık tarafından müştekiye verildiği, sanığın senetteki imzanın kendi eli ürünü olmadığını bilerek senedi vermesi nedeniyle sahte senedin sanık tarafından hazırlanıp müştekiye verildiğinin sabit olduğu, sanığın sahte olduğunu bilerek müştekiye senet vermesi ve daha sonra sahteliğini iddia etmesi göz önüne alındığında müştekiye yönelik iftira kastıyla hareket ettiğinin de açık olduğu, sanığın sahte senedi kendisi hazırlayıp müştekiye vermek suretiyle TCK’nın 267/2. maddesinde tanımlandığı şekilde iftira eyleminin delilini de kendisinin yarattığı, buna göre TCK’nın 267/2. maddesinin uygulanma koşulunun oluştuğu,” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.07.2020 tarihli ve 9398 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.01.2021 tarih ve 4853-227 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında iftira suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 267/2. maddesinde düzenlenen artırım hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamına göre;
Sanık müdafii Av. … tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen 17.01.2013 havale tarihli dilekçede; katılan tarafından İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2012/25325 esas sayılı dosyası üzerinden sanık aleyhine icra takibine başlanıldığı, bu icra takibine konu bonoda yer alan imzanın sanığa ait olmadığı, gerekli imza incelemesi yapıldığı takdirde bunun ortaya çıkacağı, katılanın resmî belge niteliğindeki bonoyu sahte olarak düzenleyip bunu kullanarak sanık aleyhine icra takibi başlattığı belirtilerek katılanın resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından cezalandırılması için şikâyetçi olunduğu,
İstanbul 13. İcra Dairesinin 31.01.2013 tarihli ve 2012/25325 sayılı yazısı ile ekinde yer alan belgelere göre; 07.09.2012 düzenleme ve 15.10.2012 vade tarihli 2.930 TL bedelli bononun katılan adına cirolandığı ve sanığa ING Bank tarafından talep edilmesi üzerine Bakırköy 43. Noterliğince 17.10.2012 tarihli ve 27451 yevmiye numaralı ödememe protestosunun gönderildiği, bu belgede sanık …’nun adresinin “Esenkent Mah. Hadımköy Bahçeşehir Yolu No. 5/D Blok No. 60 Esenyurt İstanbul” şeklinde gösterildiği,
Sanığın şikâyetçi sıfatıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 25.02.2013 tarihli ifadesinin; “Göstermiş olduğunuz 2.930 TL bedelli bono senedi bana ait değildir. Bono üzerindeki yazı ve imzalar bana ait değildir. Şüpheli …’ı şahsen tanımıyorum, sadece telefonla görüştük. Kendisinden şikâyetçiyim.” biçiminde olduğu,
Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 18.03.2013 tarihli ve BLG-2013/2886 sayılı ekspertiz raporunda; alacaklısı katılan …, borçlusu ise sanık … olan, 07.09.2012 düzenlenme ve 15.10.2012 ödeme tarihli, 2.930 TL bedelli senedin ön yüzünde yer alan “Ödeyecek” bölümündeki sanık adına atılı bulunan iki adet borçlu imzası ile sanığın mevcut mukayese imzaları arasında kaligrafik ve grafolojik özellikler yönünden farklılıklar bulunduğu müşahede edilmekle bahse konu imzaların sanık …’nun eli mahsulü olmadığının belirtildiği,
Katılan vekili tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen 04.06.2013 tarihli dilekçe ekinde yer alan Corcy’s Reklam Tanıtım Organizasyon Prodüksiyon Ajans ve Matbaacılık Hizmetleri (Corç Yamanoğlu) isimli iş yeri tarafından düzenlenen 27.04.2012 tarihli ve 120687 numaralı irsaliyeli faturanın; 100 adet kartvizit (Bal Köftecim) 90 TL, 330 adet Bal Köftecim menü 480 TL, 5.000 adet el ilanı 280 TL, 10.000 adet broşür 1.150 TL ve 10.000 adet magnet 940 TL olmak üzere KDV’si ile birlikte toplam 3.469,20 TL olarak düzenlendiği, bu faturada teslim adresinin “Esenkent Mah. Hadımköy Bahçeşehir Yolu, No: 5 D Blok DK: 60”, irtibat numarasının ise 0 532 *** 35 36 olarak yazıldığı, yine ekinde yer alan bilgisayar çıktısına göre [email protected] adresinden [email protected] adresine 25.04.2012 tarihinde saat 09.37.48’de gönderilen mail içeriğinin “necdet bey adres de no: 5 olacak birde bana logomuzu atarsanız dergi için tşkler iyi çalışmalar” şeklinde olduğu,
Katılan hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.06.2013 tarih ve 2013/9440 sayı ile resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan “…Şüphelinin dinlenen tanık beyanları ve sunduğu belgelere göre şikâyetçinin başkalarına düzenletip personeli İlknur Hanım’a bıraktığı ve şüpheliye verilen 2.930 TL bono senedini takibe koyduğu, belgenin sahte olduğunu bilmediği” gerekçesiyle katılan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği,
Katılan vekili tarafından İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen 11.09.2013 tarihli dilekçede; bahse konu bononun katılan tarafından cirolanmasından sonra son ciranta tarafından ING Bank Avcılar Şubesine teminat olarak verildiği ancak ödeme günü geldiğinde ödenmediği, bunun üzerine protesto çekilmesinin ardından ciro silsilesi yoluyla tekrar katılana döndüğü, sanığın kendisine gönderilen protesto üzerine savcılığa başvurmadığı gibi bankaya bir bildirimde de bulunmadığı, protesto tarihinden 40 gün sonra katılan tarafından icra takibine konu edilmesi üzerine ise sanığın imzanın kendisine ait olmadığı iddiası ile İstanbul 24. İcra Hukuk Mahkemesine başvurduğunun belirtildiği ekinde yer alan ve sanık müdafii tarafından İstanbul 24. İcra Hukuk Mahkemesine hitaben düzenlenen icranın durdurulması talepli dava dilekçesi fotokopisinin 17.01.2013 tarihli olduğu,
Kolluk tarafından düzenlenen 16.12.2013 tarihli tutanağa göre; İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/312 sayılı yazısına istinaden İlknur isimli şahsın temini için evrakta belirtilen adrese yapılan araştırmada bahse konu şahsın söz konusu adreste ikamet etmediği, bu kişiyi tanıyana rastlanılmadığı,
UYAP sorgulamasında; sanık tarafından katılana yönelik açılan imzaya itiraz davası sonucunda İstanbul 24. İcra Hukuk Mahkemesince 04.02.2014 tarih ve 56-107 sayı ile “İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2012/25325 esas sayılı takip dosyasına konu bonoyla ilgili imzaya itirazda bulunduğu, İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.12.2013 tarihli müzekkere cevabıyla gönderilen 18.03.2013 tarihli ekspertiz raporuna göre takibe konu bonodaki imzanın davacının el ürünü olmadığı, davalı vekilinin de 04.02.2014 tarihli celsede senetteki imzanın savcılık tahkikakı sırasında davacıya ait olmadığını öğrendiğini beyan ettiği anlaşıldığından İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2012/25325 esas sayılı takip dosyası ile ilgili davacının imzaya itirazının kabulüne, davalının kötü niyeti veya ağır kusuru ispat edilemediğinden şartları oluşmadığından davacı tarafın tazminat talebinin reddine” karar verildiği, bu kararın Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29.05.2014 tarihli ve 12239-15428 sayılı kararı ile miktar itibarıyla uyuşmazlık konusu değerin kesinlik sınırı aşmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle kesinleştiği,
Katılan vekili tarafından 21.03.2014 tarihli oturumda ibraz edilen SGK belge örneklerine göre; katılan ile tanık …’un 2012 yılı Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında Corç Yamanoğlu isimli iş yerinde sigortalı olarak çalıştıkları,
Sanık müdafii tarafından düzenlenen 26.02.2014 tarihli dilekçede; sanığın söz konusu iş yerini ekte yer alan fatura ile 14.03.2012 tarihinde Bahattin Barış Bal isimli şahsa devrettiğinin belirtildiği anılan 14.03.2012 tarihli ve 211929 sayılı fatura fotokopisine göre ise Gökhan Dış Ticaret (…) isimli iş yeri tarafından Bahattin Barış Bal isimli şahsa 10 adet masa, 40 adet sandalye, 1 adet klima, 1 adet TV, 1 adet dolap, 1 adet ocakbaşı, 1 adet sanayi buzdolabı, 1 adet bulaşık makinesi ve muhtelif mutfak gerekçelerinin 3.717 TL’ye satıldığı,
Anlaşılmıştır.
Katılan … şüpheli sıfatıyla Savcılıkta; matbaacılık yaptığını, kendisinden şikâyetçi olan sanığın açmış olduğu köfteci dükkânının reklam ve menüsü ile adisyon fişlerinin basımı konusunda kendisine internet üzerinden talimat verdiğini, söz konusu evrakları basarak kendisine teslim ettiğini, aslında kendisinin bu matbaanın yetkilisi olmadığını ancak sanık ile bağlantıyı kendisi kurduğu söz konusu bono senedinin adına düzenlendiğini, faturanın da çalıştığı şirketin yetkilisi tarafından düzenlediğini hatta fatura ve sevk irsaliyesinin de ibraz edildiğini, icra takibini borcun ödenmemesi nedeniyle yaptıklarını ancak bu takibe itiraz edildiğini, bono eğer sahte ise bunun sorumluluğunun sanığa ait olduğunu çünkü bonoyu köfteci dükkânına bizzat kendisinin hazırlayıp bıraktığını, imzalı olarak teslim aldıkları için imzanın sanığa ait olup olmadığını bilmediklerini, sanık ile muhasebelerinin aynı kişi tarafından tutulduğunu, bu bono senedinin verilen hizmet karşılığı alındığının sanık tarafından bilindiğini ayrıca söz konusu bono senedinin sanığın iflas etmesi üzerine kapattığı iş yerinde çalışan İlknur isimli kişi tarafından teslim edildiğini ancak bu kişi sigortalı olmadığı için soy ismini tespit etme şanslarının olmadığını, ortak muhasebelerini yapan tanık …’nun olayla ilgili olarak dinlenmesini istediklerini,
Mahkemede; 3.000 TL zararı bulunduğunu, bu zararının karşılanmadığını, söz konusu senedin daha önceden hazırlanıp İlknur isimli şahsa bırakıldığını, kendilerinin de bu şahıstan teslim aldıklarını, ardından takipte bulunduklarını ancak sanığın senet altındaki imzayı inkâr ettiğini, olayı beraber çalıştığı tanık…’un da gördüğünü, takip aşamasında sanıkla telefonla görüştüğünde borcunu kabul ettiğini ve ödeme yapacağını belirttiğini ancak herhangi bir ödeme yapmayınca tekrar aradığında hiçbir şekilde parayı kendisinden alamayacağını söylediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Tanık … Savcılıkta; sanık ile katılanın muhasebe işlerini yaptığını, her ikisinin de müşterisi olduğunu, sanığın yeni açtığı iş yeri olan köfteci dükkânının reklam, adisyon fişi, fatura ve basılı evrakı için tanıdık matbaacı olup olmadığını kendisine sorduğunu, bunun üzerine sanığa katılanın telefon numarasını verdiğini, sanığın katılana reklam ve adisyon fişlerini bastırdığını hatta buna ilişkin katılan tarafından düzenlenen faturayı gördüğünü, duyduğuna göre sanığın 2.900 TL’lik bono senedi düzenleyip gönderdiğini ancak o safhayı bilmediğini, katılanın sanığa 2.900 TL’lik iş yaptığını bildiğini, kendisinin de aracı olduğunu daha sonra işlerinin bozulması üzerine sanığın köfteci dükkanını kapatarak ayrıldığını,
Mahkemede; mali müşavirlik yaptığını, sanıkla katılanı kendisinin tanıştırdığını, sanığın matbaa işi yapan birisini aradığını, kendisinin de katılanı önerdiğini, bunun üzerine aralarında iş ilişkisi olduğunu, duyduğuna göre yapılan iş karşılığında sanığın katılana senet verdiğini, bu senedi de katılanın o sırada dükkânda bulunan İlknur isimli kişiden aldığını, senet bedelinin yaklaşık 3.000 TL olduğunu ancak işlerinin iyi gitmemesi nedeniyle sanığın senedi ödeyemediğini, daha sonra kendisinden aracılık etmesini istediklerini bunun üzerine sanığa gittiğinde işlerin bozuk olduğunu, bu nedenle süre istediğini, süre sonunda ise dükkânı devir ettiği ortağının senet bedelini ödeyeceğini söylediğini, senet ödenmeyince daha sonra icra takibi yapıldığını, yine kendisinden aracılık yapması istendiği için sanığın yanına gittiğini, sanığın senedi inkâr ettiğini, imzanın kendisine ait olmadığını ve senet bedelini ödemeyeceğini söylediğini, köfteci dükkânına gittiğinde katılan tarafından yapılan reklam hizmetini kendisinin de gördüğünü, İlknur isimli kişinin köfteci dükkânında kasiyer olarak çalıştığını, bu nedenle kendisini tanıdığını, sanıktan herhangi bir alacağı olmadığını, ona borcu da bulunmadığını, sanığın arkadaşı olduğunu ve hâlen görüştüğünü, aralarında husumet bulunmadığını,
Tanık … Savcılıkta; bahse konu matbaada işçi olarak çalıştığını, katılanın söz konusu iş yerinin müdürü olduğunu, sanığın istemi üzerine açmış olduğu köfteci dükkanının reklam, adisyon ve diğer evraklarını bastıktan sonra paket hâlinde Bahçeşehir’de bulunan Bal Köftecim isimli dükkâna kendisinin götürüp teslim ettiğini ancak ödeme yapılmadığını, bu olaydan uzun bir süre sonra katılan ile birlikte fatura bedelini tahsil etmek için Bahçeşehir’e gittiklerini, sanığın iş yerinde bulunmadığını, kendisine telefonla ulaştıklarını, sanığın “Ben senedi imzalayıp oraya bıraktım.” dediğini, o sırada iş yerinde bulunan İlknur isimli çalışanın bahse konu senedi teslim ettiğini, bu kişinin açık kimliğini bilmediğini, senedin Bal Köftecim isimli dükkânda katılana teslim edildiğini, daha sonra söz konusu iş yerinin kapandığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık Savcılıkta; katılana iftira kastıyla hareket etmediğini ayrıca takibe konu bono senedini düzenleyip İlknur isimli kişiye bırakmadığını, kendisine örnekleri gösterilen Bal Köftecim isimli iş yerine ilişkin menü, fiyat listesi, el ilan gibi evrakları basması için katılana talimat vermediğini, söz konusu iş yerinin ortağı olduğunu ancak bu ortaklıktan ayrıldığını, bu sebeple de bahse konu matbu belgeleri basma talimatı vermediğini, daha önce katılana Bal Köftecim isimli iş yeri ile ilgili davetiye ve adisyon fişi bastırdığını ancak onların parasını ödediğini, kendisi söz konusu iş yerinden ayrıldıktan sonra yine katılana bastırılmış olabileceğini, bastırdığı matbu evrakın bedelini ödediğine ilişkin belgesi olmadığını, İlknur isimli çalışanının soy ismini bilmediğini, bu kişinin kendi personeli olduğunu, iş yeri kapandıktan sonra nereye gittiğini bilmediğini, yine söz konusu kişinin sigortalı çalışmadığını, ortağının adının Emin Bal olduğunu, bu konuda bilgisi olup olmadığını bilmediğini,
Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, belgede sahtecilik yapmadığını, söz konusu bonoyu vermediğini, bu bonoyu görmediğini ve kullanmadığını, kendisine iftira atıldığını, katılana herhangi bir borcu bulunmadığını, kendisini de tanımadığını, suça konu iş yerinde 1 ay kadar ortak olarak çalıştığını, daha sonra hissesini iddia edilen olay tarihinden 5-6 ay önce devrettiğini, devrettiği Emin Bal isimli şahsa da buna ilişkin fatura kestiğini, suça konu köfteci dükkânına reklam yaptırdığını, bunun bedeli olan 8.000 TL parayı da ödediğini ancak katılana reklam işi yaptırmadığını, kime yaptırdığını hatırlamadığını,
Savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
TCK’nın “İftira” başlıklı 267. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiş, anılan fıkraların gerekçesi ise “Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıştır.
İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.
İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.
Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.
Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir. Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.
Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.
Cumhuriyet savcıları, kamu adına re’sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.
Kişiye isnat edilen fiil hiç işlenmemiş olabileceği gibi, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Kişi suç teşkil eden bir fiili işlemiştir. Fakat bu suça ilişkin ihbar veya şikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiştirecek bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Şöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dışında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildirimde bulunan, bunun cebir veya tehditle işlendiği iddiasında bulunmuştur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluştuğunu kabul etmek gerekir.
İsnadın belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Bu kişinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.
İftira suçunun oluşabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu fiili işlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Başka bir deyişle iftira suçu muhtemel kastla işlenemez. Bu suçun oluşabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.” biçiminde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir. Bu anlamda iftira suçu serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmemiştir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Bu aşamada uyuşmazlık konusu ile ilgili olduğu ölçüde TCK’nın 267. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen artırım sebebine değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
Anılan fıkrada iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Doktrinde maddi iftira olarak adlandırılan bu durumda fail soyut bir fiil isnadında bulunmamakta hukuka aykırı bu fiilin maddi eser ve delillerini de uydurarak isnadını somutlaştırmaktadır.
İşlendiği iddia edilen bir fiilin maddi eser ve delilini uydurmak, delilleri manipüle etmenin bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak anılan fıkrada uydurma yani yeni oluşturma şeklinde gerçekleşen manipülasyon nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu nitelikli hâlin oluşumu bakımından isnada konu fiilin işlendiği yolundaki iddiayı güçlendiren, inandırıcılığını artıran maddi eser ve delillerin oluşturulması gerekmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020). Diğer bir ifade ile en başından beri iftirada bulunmak amacıyla fail tarafından oluşturulmamış olan maddi eser ve delilerin daha sonra iftira eylemini desteklemek için ileri sürülmesi durumunda bu nitelikli hâl oluşmayacaktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanığın olay tarihinden önce yeni açtığı köfteci dükkânının reklam ilanı, menüsü ve adisyon fişlerini matbaacılık yapan katılana bastırdığı, katılanın 27.04.2012 tarihli fatura ve sevk irsaliyesi ile birlikte bastığı evrakları sanığa teslim ettiği, bu olaydan bir süre sonra katılanın tanık Necdet ile birlikte alacağını almak için sanığın köfteci dükkânına gittiğinde sanığın iş yerinde bulunmaması nedeniyle telefonla sanığı aradığı, sanığın fatura bedelini bono senedi olarak personeli olan İlknur isimli kişiye bıraktığını söylemesi üzerine alacaklısı katılan, borçlusu ise sanık olan, 07.09.2012 düzenlenme ve 15.10.2012 ödeme tarihli 2.930 TL bedelli bonoyu anılan kişiden aldıkları, bahse konu bononun katılan tarafından cirolanmasından sonra son ciranta tarafından ING Bank Avcılar Şubesine teminat olarak verildiği ancak ödeme günü geldiğinde ödenmediği, bunun üzerine ING Bank tarafından talep edilmesi üzerine sanığa Bakırköy 43. Noterliğince 17.10.2012 tarihli ve 27451 yevmiye numaralı ödememe protestosunun gönderildiği, bononun ciro silsilesi yoluyla tekrar katılana dönmesi üzerine katılanın bu bonoya dayanarak İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2012/25325 esas sayılı dosyası üzerinden kambiyo senetlerine mahsus takip talebinde bulunduğu, bunun üzerine sanığın vekili aracılığıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 17.01.2013 havale tarihli dilekçe ile aleyhine icra takibine başlanıldığını, icra takibine konu bonoda yer alan imzanın kendisine ait olmadığını belirtip resmî belge niteliğindeki bonoyu sahte olarak düzenleyip kullanarak kendisi hakkında icra takibi başlatan katılanın resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından cezalandırılması için şikâyetçi olduğu, yine şikâyetçi sıfatıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 25.02.2013 tarihli ifadesinin “Göstermiş olduğunuz 2.930 TL bedelli bono senedi bana ait değildir. Bono üzerindeki yazı ve imzalar bana ait değildir. Şüpheli … Şadi Okutanı şahsen tanımıyorum, sadece telefonla görüştük. Kendisinden şikâyetçiyim.” şeklinde olduğu, katılan hakkında başlatılan soruşturma sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 18.03.2013 tarihli ve BLG-2013/2886 sayılı ekspertiz raporunda; suça konu bononun ön yüzünde, “Ödeyecek” bölümünde yer alan ve sanık adına atılı bulunan iki adet imzanın sanığın eli mahsulü olmadığının belirtildiği, katılan hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.06.2013 tarih ve 2013/9440 sayı ile resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan “…şüphelinin dinlenen tanık beyanları ve sunduğu belgelere göre şikâyetçinin başkalarına düzenletip personeli İlknur Hanım’a bıraktığı ve şüpheliye verilen 2.930 TL bono senedini takibe koyduğu, belgenin sahte olduğunu bilmediği” gerekçesiyle katılan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği anlaşılan olayda;
Suça konu bono senedinin en başından beri katılana iftirada bulunmak amacıyla değil de katılana olan borcun tahsilinin önlemesi amacıyla sahte olarak düzenlenmesi ve borcun ödenmemesi nedeniyle katılan tarafından icra takibinde bulunulmasından sonra gerçekleşen iftira eylemini desteklemek için önceden var olan bu senede dayanılması karşısında fiilin maddi eser ve delillerinin uydurulduğundan bahsedilemeyeceğinden TCK’nın 267/2. maddesinde düzenlenen artırım hükmünün uygulama koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla direnme kararına konu Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemenin direnme kararının isabetli olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
1- İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.11.2019 tarihli ve 398-1006 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 267/2. maddesinde düzenlenen artırım hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dava dosyasının mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.