YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/319
KARAR NO : 2022/846
KARAR TARİHİ : 27.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi: 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 1302-1547
Katılanlar : 1- …, 2- …
Nitelikli yağma suçundan sanık …’nin TCK’nın 149/1-c, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bakırköy 19. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.02.2020 tarihli ve 229-35 sayılı hükme yönelik sanık ve müdafisince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince 14.07.2020 tarih ve 1302-1547 sayı ile; hükme “Yabancı uyruklu olan sanıkların dosyada mevcut parmak izi ve fotoğrafının karara eklenmesine” ibaresi eklenmek suretiyle hükmün düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen aynı Dairece, temyiz isteminin kanuni süresinden sonra yapıldığından bahisle CMK’nın 296/1-a maddesi uyarınca sanık müdafisinin temyiz isteminin reddine dair ek karar verilmiş, bu ek kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.03.2021 tarih, 2583-3859 sayı ve oy çokluğu ile temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi … ise ; “İlk derece Bakırköy 19. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda hükümle birlikte Sanık …’nin tutukluluk halinin devamına karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine dair kararının sanık müdafiine 21.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 5271 Sayılı CMK’nun 331 maddesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/272 Esas ve 2013/524 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere adli tatilde görülebilen tutuklu işlere ilişkin sürelerin adli tatil içinde de işleyeceği nazara alındığında, sanık müdafiinin temyiz başvurusunun 15 günlük yasal süresinden sonra yapıldığı anlaşıldığından CMK 296/1-a maddesi gereğince temyiz isteminin süre yönünden reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun temyiz başvurusunun esastan incelenerek onanmasına dair 2 numaralı onama kararına katılmıyorum.” şeklinde karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.05.2018 tarih ve 59308 sayı ile;
“İncelenen dosya kapsamından; yokluğunda verilen 14.07.2020 günlü İstanbul Bölge Adliye 7 Ceza Dairesinin kararının tutuklu sanık … müdafiine adli tatil içerisinde 21.07.2020 günü tebliğ edildiği, sanık … müdafiinin hükmü 02.09.2020 günü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun 331. maddesi hüküm tarihinde; ‘(1) Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler.
(2) Soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne suretle yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
(3) Tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.
(4) Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır’ şeklindedir.
Maddenin 1. fıkrasında, ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin her yıl temmuzun yirmisinden ağustosun otuz birine kadar tatil olunacağı, 2. fıkrasında, anılan makam ve mahkemelerin bu süre içinde, sadece soruşturmaları, tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaları ve ivedi sayılacak diğer hususları yerine getirecekleri belirtilmiş, 4. fıkrasında ise, adlî tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği, bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı ifade edilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, adlî tatil içinde görülebilen işler yönünden 4. fıkra hükmü uygulanmayacak, bu tür dava ve işlerle ilgili süreler adlî tatil içinde de işleyecektir. Sürenin uzaması kuralının uygulanabilmesi için, adlî tatil içinde görülemeyen dava ve işlerle ilgili kararın tebliğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adlî tatil içinde sona ermesi gerekir. Bu takdirde tatilden önce işleyen kısma bakılmaksızın, süre, adlî tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzayacaktır. Öte yandan 14.02.1934 sayı gün ve 47/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de; adlî tatilde görülemeyen davalarla ilgili kararların, adlî tatile rastlayan dönemde tebliği geçerlidir. Ancak tatilde süre işlemeyeceği için, bu durumda mehil adlî tatilin bitiminden itibaren başlayacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Somut olayda yargılaması tutuklu olması nedeniyle adlî tatil içinde yapılan bir davaya ilişkin gerekçeli karar 21.07.2020 tarihinde sanık müdafisine tebliğ edilmiş olup, sanık müdafisi 15 günlük temyiz süresinin sonunda 02.09.2020 tarihinde hükmü temyiz etmiştir. Dolayısıyla tutuklu işlerde temyiz süresi işleyeceğinden sanık … müdafiinin temyiz başvurusu kanuni süreden sonra yapılmıştır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 22.06.2021 tarih, 12962-11978 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tutuklu işler bakımından adli tatilde temyiz süresinin işleyip işlemeyeceği hususuna ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bakırköy 19. Ağır Ceza Mahkemesince 07.02.2020 tarihinde, sanığa nitelikli yağma suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezası verildiği,
Bu hükme yönelik sanık ve müdafisi tarafından Bölge Adliye Mahkemesine başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, 16.06.2017 tarihinde CMK’nın 280/1-d maddesi uyarınca düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
Bölge Adliye Mahkemesi kararının 21.07.2020 tarihinde, sanık müdafisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi üzerine sanık müdafisinin kararı 02.09.2020 tarihinde temyiz ettiği,
Bölge Adliye Mahkemesi 07.09.2020 tarih ve 1302-1547 sayı ile; “Dairemizce verilen kararın sanık müdafi Av. … 21.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 15 günlük yasal temyiz süresinin 05.08.2020 tarihinde sona erdiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/272 Esas 2013/524 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere adlî tatil içinde görülebilen işlerle ilgili sürelerin adlî tatil içinde de işleyeceği ve dosyanın tutuklu iş olması hususları nazara alınarak sanık … müdafinin temyiz isteminin kanuni sürenin geçmesinden sonra yapıldığı anlaşıldığından,” şeklindeki gerekçe ile CMK’nın 296/1-a maddesi uyarınca sanık müdafinin temyiz isteminin reddine karar verdiği,
Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararının 14.09.2020 tarihinde, sanık müdafisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi üzerine sanık müdafisinin kararı 16.09.2020 tarihinde temyiz ettiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Kanun’un “Adli tatil” başlıklı 331. maddesi;
“(1) Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl ağustosun birinden eylülün beşine kadar tatil olunur.
(2) Soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne suretle yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
(3) Tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.
(4) Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır”,
Şeklinde iken, 26.08.2011 tarihli ve 28037 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 08.08.2011 tarihli ve 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 27. maddesi ile maddenin birinci fıkrası; “Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler.” şeklinde değiştirilmiştir.
Anayasa Mahkemesince 18.07.2012 tarih ve 2012-108 sayı ile CMK’nın 331. maddesinin 650 sayılı KHK ile değişik birinci fıkrasının iptaline karar verilmiş ancak söz konusu iptal hükmü 01 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bununla birlikte 27.06.2013 tarihli ve 6494 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 331. maddesinde değişiklik yapılmış ve maddenin birinci fıkrası; “Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler.” şeklindeki son hâlini almıştır.
Aynı maddenin 2. fıkrasında, anılan makam ve mahkemelerin bu süre içinde, sadece soruşturmaları, tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaları ve ivedi sayılacak diğer hususları yerine getirecekleri belirtilmiş, 3. fıkrasında Yargıtayın, yalnız tutuklu işlere ilişkin veya 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılan Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapacağı, 4. fıkrasında ise, adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği, bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Sürenin uzaması kuralının uygulanabilmesi için, kararın tebliğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adli tatil içinde sona ermesi gerekmektedir. Bu takdirde tatilden önce işleyen kısma bakılmaksızın süre, adli tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzayacaktır. Öte yandan 14.02.1934 tarihli ve 47-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de kararların, adli tatile rastlayan dönemde tebliği geçerli olmakla birlikte, tatilde süre işlemeyeceği için bu durumda temyiz süresi adli tatilin bitiminden itibaren başlayacaktır.
Konunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun’da yer alan düzenlemesi kanunun 104. maddesinde yer almaktadır;
HMK’nın 104. maddesinde; ”Adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeye göre adli tatile tabi olmayan işlerde sürelerin işleyeceği anlaşılmakta olup bu husus kanunun gerekçesinde de açık şekilde ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık konusu CMK’nın 331. maddesinde, HMK’nın 104. maddesine benzer bir düzenlemeye yer verilmemiş olmasından kaynaklanmakta olup, konunun aydınlatılabilmesi için CMK’nın kanun yollarına başvuru şart, usul ve sürelerini düzenleyen hükümleri yanında, adil yargılanma hakkı, kanun yoluna başvurma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı bakımından incelenmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 36. maddesinde ”Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” düzenlemesine yer verilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Adil yargılanma hakkı’ başlıklı 6/1. maddesinde de; “Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir…” düzenlemesi yer almıştır. Kanun yoluna başvurma hakkı adil yargılanma hakkının kullanılabilmesinin zorunlu bir unsuru olarak öne çıkmaktadır. Şöyle ki; AİHS 7 nolu ek protokolünün ”Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesi uyarınca; ”Kural olarak herkes aleyhine verilen mahkumiyet hükmünü yüksek bir mahkeme de yeniden inceletebilme hakkına sahiptir” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’da itiraz ve temyiz kanun yollarına başvuru düzenlenmiştir. CMK’nın 35. maddesi kararların hazır bulunmayan ilgilisine tebliğ edileceğini ve ilgili tutuklu ise usulünü, CMK’nın 39. maddesi sürelerin başlangıcı ve hesaplanması hususlarını, CMK’nın 273. maddesi istinaf başvuru usul ve süresini, CMK’nın 291. maddesi ise temyiz başvuru usul ve süresini yoruma yer bırakmayacak şekilde açık ve ayrıntılı hükümlerle düzenlenmiştir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklindedir.
Öğretide de kanun yoluna başvurmanın bir insan hakkı olduğu ifade edilmiştir. (Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakeme Hukuku, 4.baskı s.838.)
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Anayasa ve yasalardaki emredici düzenlemelerden anlaşılacağı üzere;
Yargı mercilerince verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek açıklıkta taraflara bildirilmesi gereklidir. Kanun koyucu Anayasadaki emredici düzenlemeye paralel, ilgililerin “kanun yolunda” başvurularında hak kayıpları ile sonuçlanabilecek yanılgıyı önlemek için ayrıntılı düzenleme yapmak ihtiyacı hissettiği görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da; Kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmektedir. Bu bakımdan, iç hukuktaki usullerinin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallarına tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği, ancak mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere usul hükümlerinde kıyas yapılması mümkün olmakla birlikte, açık düzenleme bulunmayan hallerde hakkı kısıtlayıcı şekilde yorum yapılamayacaktır.
CMK’nın 331/4. maddesinde yer alan düzenleme adli tatilde sürelerin işlemeyeceği kuralına yer vermiştir. Madde metninde kuralın açık bir istisnası yoktur. Kuralın getirilme nedeni mahkemelerin çalışmaya ara verdikleri bu dönemde süreler yönünden ilgililerin hak kaybına neden olmamaktır. Adli tatil süresince tutuklu bulunan işlerin görülebilmesine yönelik düzenleme ise özünde adil yargılama için getirilmiş bir tedbir olan tutuklamanın ölçüsüz uygulanmasının önüne geçme isteğidir. Ceza Muhakemesi Kanununda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun aksine adli tatilde görülebilen işler yönünden sürelerin işleyeceği şeklinde açık bir düzenlemeye yer verilmemiş olmakla, tutuklu işlerde adli tatil süresince temyiz sürelerinin işleyeceğinin kabulü, ilgili Kanun maddesinin 3. ve 4. fıkralarının bir arada değerlendirilmesi sonucu varılan bir yorum olup, tutuklu sanığın temyiz süresini kısıtladığı göz önüne alındığında da aleyhe bir yorumdur. İtiraz ve temyiz hakkının kullanılması ve sürelerle ilgili her hususu ayrıntılı şekilde düzenleyen kanun koyucunun tutuklu sanığın temyiz süresini kısıtlayacak bir istisnayı açıkça ifade etmemiş olması, kanun sistematiğine uygun bulunmadığı gibi tutuklu sanıkların kanun yoluna başvurma ve mahkemeye erişim haklarını kısıtlayacak aleyhe bir yorum yukarıda ifade edilen temel haklar çerçevesinde de hukuka uygun kabul edilemeyecektir. Diğer taraftan adli tatil döneminde sürelerin işleyip işlemeyeceği konusunda Yargıtay Ceza Dairelerin farklı kararlarının bulunması yasanın belirlilik ilkesinde sorun olduğu kabulüne götürecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık müdafisinin kendisine 21.07.2020 tarihinde, adli tatil içerisinde ve usulüne uygun tebliğ olunan hükme yönelik temyiz dilekçesini 02.09.2020 tarihinde verdiği olayda; CMK’nın 331/4. maddesinde yer alan düzenlemede adli tatilde sürelerin işlemeyeceği kuralına yer verildiği ve bu kuralın açık bir istisnası bulunmamasının mahkemelerin çalışmaya ara verdikleri bu dönemde süreler yönünden ilgililerin hak kaybına neden olmama gerekçesiyle yapıldığı, Ceza Muhakemesi Kanununda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun aksine adli tatilde görülebilen işler yönünden sürelerin işleyeceği şeklinde açık bir düzenlemeye yer verilmemiş olmakla, tutuklu işlerde adli tatil süresince temyiz sürelerinin işleyeceğinin kabulünün ilgili Kanun maddesinin 3. ve 4. fıkralarının bir arada değerlendirilmesi sonucu varılan bir yorum olduğu ancak bu yorumun tutuklu sanığın temyiz süresini kısıtladığı göz önüne alındığında da aleyhe olacağı ve bu itibarla kanun koyucunun tutuklu sanığın temyiz süresini kısıtlayacak bir istisnayı açıkça ifade etmemiş olmasının, kanun sistematiğine uygun bulunmadığı gibi tutuklu sanıkların kanun yoluna başvurma ve mahkemeye erişim haklarını kısıtlayarak hukuka uygun kabul edilemeyeceğinden tutuklu işler bakımından adli tatilde temyiz süresinin işlemeyeceği, sanık müdafisinin temyiz talebinin süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.