YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/294
KARAR NO : 2022/504
KARAR TARİHİ : 29.06.2022
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Sanık …’in kasten öldürme suçuna yardımdan TCK’nın 81/1, 39/2, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.04.2017 tarihli ve 97-64 sayılı hükme yönelik olarak sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda, 16.10.2017 tarih ve 1025-1521 sayı ile; … Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünün CMK’nın 280/2. maddesi uyarınca kaldırılarak sanığın TCK’nın 81/1, 39/2, 29/1, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye hükmedilmiştir.
Hükmün sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.10.2018 tarih, 2031-3936 sayı ve oy çokluğu ile;
“…Oluşa ve dosya kapsamına göre; maktulün bulunduğu kahvehaneye alkollü şekilde gelen sanıkların çay içmek için oturdukları, sanık …’un maktul ve arkadaşlarını yüksek sesle konuşmaları nedeniyle uyardığı, çıkan tartışma sonucunda sanıkların maktul ve arkadaşı … Bakır tarafından darbedilerek kahvehaneden çıkarıldıkları, öfkelenen sanık …’un civardaki bir nalburdan bir bıçak aldığı, sanık …’in isteği üzerine bir bıçak da onun için aldığı, sanıkların üzerlerine aldıkları bu bıçaklarla tekrar kahvehaneye geldikleri, sanık …’un maktulü dışarıya çağırdığı, maktulün gelmemesi üzerine her iki sanığın birlikte bağırarak ve söverek içeriye girip maktulün üzerine yürüdükleri, bunu gören kahvehanedeki şahısların kaçtıkları, maktule saldıran sanık …’un ona bıçakla vurmaya başladığı, her iki sanığın maktulün yere düşmesinin ardından tuvalete ve kahvehanenin içindeki diğer bölüme kaçarak kapıları kapatan şahısların peşinden gittikleri ve kapılara vurarak açmaya çalıştıkları, ocaktaki eşyalara, masa ve sandalyelere zarar verdikleri, sanık …’in bu sırada elinde telefon olduğunu gördüğü tanık …’ı polisi aramaması için tehdit ettiği, olayın başlangıcından sonuna kadar sanık …’in diğer sanık …’la birlikte fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurduğu ve TCK’nın 37/1. maddesi uyarınca asli fail olarak cezalandırılması gerektiği anlaşıldığı hâlde, oluşa uygun düşmeyen yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde yardım eden sıfatıyla cezalandırılmasına karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi ise 01.04.2019 tarih ve 281-1071 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına hükmetmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2020 tarihli ve 85782 sayılı “Temyiz istemlerinin reddi” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.06.2021 tarih ve 4177-11092 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … Yavuz hakkındaki kasten öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairenin düzeltilerek esastan reddi kararı ile kesinleşmiş olup, temyizin ve direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kasten öldürme suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanık …’in kasten öldürme suçuna iştirakinin TCK’nın 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi yoksa TCK’nın 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin,
2- Hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’in kasten öldürme suçuna yardımdan TCK’nın 81/1, 39/2, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.04.2017 tarihli ve 97-64 sayılı hükme yönelik olarak sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1.. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda, 16.10.2017 tarih ve 1025-1521 sayı ile; … Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünün CMK’nın 280/2. maddesi uyarınca kaldırılarak sanığın TCK’nın 81/1, 39/2, 29/1, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye hükmedildiği,
Bu hükmün de sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyenYargıtay 1. Ceza Dairesince 08.10.2018 tarih, 2031-3936 sayı ve oy çokluğu ile; “…Oluşa ve dosya kapsamına göre; maktulün bulunduğu kahvehaneye alkollü şekilde gelen sanıkların çay içmek için oturdukları, sanık …’un maktul ve arkadaşlarını yüksek sesle konuşmaları nedeniyle uyardığı, çıkan tartışma sonucunda sanıkların maktul ve arkadaşı … Bakır tarafından darbedilerek kahvehaneden çıkarıldıkları, öfkelenen sanık …’un civardaki bir nalburdan bir bıçak aldığı, sanık …’in isteği üzerine bir bıçak da onun için aldığı, sanıkların üzerlerine aldıkları bu bıçaklarla tekrar kahvehaneye geldikleri, sanık …’un maktulü dışarıya çağırdığı, maktulün gelmemesi üzerine her iki sanığın birlikte bağırarak ve söverek içeriye girip maktulün üzerine yürüdükleri, bunu gören kahvehanedeki şahısların kaçtıkları, maktule saldıran sanık …’un ona bıçakla vurmaya başladığı, her iki sanığın maktulün yere düşmesinin ardından tuvalete ve kahvehanenin içindeki diğer bölüme kaçarak kapıları kapatan şahısların peşinden gittikleri ve kapılara vurarak açmaya çalıştıkları, ocaktaki eşyalara, masa ve sandalyelere zarar verdikleri, sanık …’in bu sırada elinde telefon olduğunu gördüğü tanık …’ı polisi aramaması için tehdit ettiği, olayın başlangıcından sonuna kadar sanık …’in diğer sanık …’la birlikte fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurduğu ve TCK’nın 37/1. maddesi uyarınca asli fail olarak cezalandırılması gerektiği anlaşıldığı hâlde, oluşa uygun düşmeyen yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde yardım eden sıfatıyla cezalandırılmasına karar verilmesi,” gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Bozma üzerine dosyanın gönderildiği … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından yapılan yargılamada sanık …’in bozma kararına karşı SEGBİS vasıtası ile ifadesinin alınması için … Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazıldığı, istinabe olunan Mahkemeden sorulduğunda sanığa usulüne uygun çağrı kağıdının tebliğ edildiği, ancak hazır olmadığının bildirildiği ve sanığın aleyhine olan bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan 01.04.2019 tarihli oturumda önceki hükümde direnilmesine karar verildiği, ayrıca aynı oturumda bozma ilamı okunarak katılanlar vekili, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcının bozmaya ilişkin olarak ; “…Usul ve yasaya uygun olduğu düşünülen Yargıtay bozma ilamına uyulmasına ve tarihli mütalaamız doğrultusunda sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi talep olunur.” şeklinde beyanda bulunduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan katılanlar vekili ve sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ön sorunların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin,
5271 sayılı CMK’nın 307/1-2 maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafinin dinlenilmesi ile de yetinilemez. CMK’nın 307/2. maddesi uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi hâlinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 5271 sayılı CMK’nın 307/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması CMK’nın 289/1-e maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu açıklamalar ışığında birinci ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
… Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık …’in yokluğunda yargılamaya devam edilerek aleyhe olan bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan duruşma sonlandırılarak hükmün tesis ve tefhim edilmesi kanuna açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
2- Hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi,
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. ” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez. ” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır. ” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ikinci ön sorun değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 01.04.2019 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Usul ve yasaya uygun olduğu düşünülen Yargıtay bozma ilamına uyulmasına ve tarihli mütalaamız doğrultusunda sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi talep olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan katılanlar vekili ve sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükmün kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan katılanlar vekili ve sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 01.04.2019 tarihli ve 281-1071 sayılı direnme kararına konu hükmünün;
A- Aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması,
B- Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan katılanlar vekili ve sanık müdafisine esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.06.202 tarihinde yapılan müzakerede her iki ön soruna ilişkin uyuşmazlık yönünden oy birliği ile karar verildi.