YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/268
KARAR NO : 2023/213
KARAR TARİHİ : 12.04.2023
İtirazname No : 2019/98878
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 365-1321
I. HUKUKİ SÜREÇ
Teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı suçundan sanık …’nun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102/2, 35/2, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/5, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı suçu yönünden mahsuba ilişkin Silifke Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2018 tarihli ve 126-355 sayılı hükümlerin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Adana Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince 29.05.2019 tarih ve 365-1321 sayı ile istinaf başvurusunun düzeltilerek (vekâlet ücreti yönünden) esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 17.02.2021 tarih ve 2907-1272 sayı ile;
“Sanık ile müdafisinin temyiz istemlerinin incelenmesinde;
5271 sayılı CMK’nın 291/1. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında temyiz süresinin on beş gün olduğu nazara alındığında sanığın mahkemece yokluğunda verilen kararın müdafiye 30.06.2019 günü tebliği üzerine işlemeye başlayan on beş günlük kanuni süresinden sonra sunduğu 23.03.2020 tarihli dilekçeyle hükmü temyiz ettiği ve aynı kanunun 294/1. maddesinde yer alan ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır’ şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği anlaşıldığından, vaki temyiz istemlerinin CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine,
Katılan Bakanlık vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
İlk derece mahkemesince kurulan mahkumiyet hükümleri ile ilgili olarak istinaf yoluna başvuran sanık müdafisinin, katılan Bakanlık vekili lehine hükmedilen vekalet ücretine yönelik istinaf talebi bulunmadığı ve vekalet ücretinin şahsi hakka ilişkin olup sanık tarafından ayrıca istinaf sebebi olarak belirtilmediği takdirde re’sen nazara alınamayacağı gözetilerek karar verilmesi gerekirken vekalet ücretinin karardan çıkarılması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, katılan Bakanlık vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 29.05.2019 gün ve 2019/365 Esas, 2019/1321 Karar sayılı vaki istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine yönelik hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 302/2-4. madde ve fıkrası gereğince bozulmasına, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 303. maddesinin verdiği yetkiye istinaden düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, istinaf ilamındaki katılan Bakanlık vekili lehine takdir edilen vekalet ücretinin kaldırılmasına ilişkin bölümün karardan çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün düzeltilerek onanmasına,” karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.04.2021 tarih ve 98878 sayı ile;
“…Adana Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 29/05/2019 gün ve 2019/365 Esas, 2019/1321 Karar sayılı düzelterek esastan red kararı sanık müdafisine 30/06/2019 günü tebliğ edilmiştir. Sanığın bu tebliğden önce, tutuklu bulunduğu Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 26/06/2019 gün ve 2019/14291 sayılı yazısı ile İlk Derece Mahkemesine ‘itiraz’ konulu, tarihsiz 8 sayfadan ibaret bir dilekçesinin gönderildiği, ilk derece mahkemesince de bu dilekçenin istinaf mahkemesine gönderildiği dosya kapsamı ile sabittir. Anılan dilekçenin son sayfasında kurum ikinci müdürünün havalesinin istinaf mahkemesinin temyize konu kararı vermesinden önceki bir tarih olan 26/05/2019 tarihini taşıdığı, ikinci bir havalenin daha olduğu ancak bu havale tarihinin okunmadığı, Kurum üst yazısı tarihini de tam bir ay sonrasında, 26/06/2019 tarihinde yazıldığı görülmekle ilgili infaz kurumu müdürlüğü ile yapılan yazışmada dilekçenin 26/06/2019 tarihinde Kurum Müdürlüğüne verildiğinin bildirildiği görülmüştür.
Dilekçenin CMK’nın 294. maddesi anlamında temyiz sebeplerini içerdiği görülmüştür.
Her ne kadar Adana Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Ceza Dairesine gönderilmek üzere ilk derece mahkememsine gönderilen dilekçede konu ‘itiraz’ olarak belirtilmişse de, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin düzelterek esastan red kararından yaklaşık bir ay sonra, bu kararın sanık müdafisine tebliğinden 4 gün önce verilen bu dilekçenin CMK’nın 264/1-2 maddeleri gereğince öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu dilekçeye istinaden sanığın temyiz istemi hakkında işin esasına girilerek inceleme yapılması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 15.06.2021 tarih ve 1381-4299 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
29.05.2019 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararının 30.06.2019 tarihinde sanık müdafiine tebliğ edilmesi karşısında 26.06.2019 tarihinde sanık tarafından cezaevinden gönderilen dilekçenin temyiz dilekçesi olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin olup ayrıca sanık müdafiinin 28.06.2019 havale tarihli dilekçesinin temyiz nedeni içerip içermediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
Sanık hakkında Yerel Mahkemece teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun düzeltilerek (vekâlet ücreti yönünden) esastan reddine karar verildiği, bu kararın da katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece sanığın temyiz talebinin süresinde olmadığı ve müdafiinin, dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediğinden bahisle temyiz isteminin reddine karar verilerek katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin temyiz talebine ilişkin vekâlet ücreti yönünden yapılan incelemede Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar verildiği,
Sanık müdafiinin, kendisine 30.06.2019 tarihinde tebliğ edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik 28.06.2019 havale tarihli temyiz dilekçesinin;
“…
2- Söz konusu hüküm tarafımızca istinaf edilmiş olup istinaf incelemesi sonucu ; ” suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
3- Söz konusu karar kanaatimizce usul, yasa ve içtihatlara uygun değildir. Müdafisi olduğumuz sanık …’nun isnat edilen suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yetecek her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil yoktur.
Sonuç Ve İstem : Yukarıda arz ve izah ettiğimiz ve resen tespit edilecek nedenlerle Adana Bölge Adliye Mahkemesinin 6. Ceza Dairesinin 2019/365 esas 2019/1321 karar sayılı kararının bozularak, müdafisi bulunduğunuz sanık …’nun beraati yönünde hüküm kurulmasını talep eder gereğini arz ederiz.” hususlarını içerdiği,
UYAP kayıtlarına göre 27.06.2019 havale tarihli sekiz sayfadan ibaret dilekçe başlığının “1. Ağır Ceza Mahkemesi Kanalı ile Adana Bölge İstinaf Mahkemesine sunulmak üzere, Konu: İtiraz hk” şeklinde olduğu, dilekçe içeriğinde sanığın sübuta ve eksik incelemeye (telefondaki görüntülerin çıkarılmaması, sinyal bilgilerinin alınmaması, olay tarihinde çevrede bulunan kamera görüntülerinin temin edilmemesi) yönelik temyiz sebeplerini ileri sürdüğü, dilekçenin son paragrafında; “Siz saygıdeğer büyüklerim tarafından dosyamın tekrar ele alınarak incelenmesini ve tarafınızdan yeniden yargılanmayı arz ve talep ederim.” açıklamalarına yer verildiği, dilekçenin son sayfasında “Gereği rica olunur. 26.05.2019 Nöb. 2. Müdür” şeklinde kaşe bulunduğu, aynı sayfada ikinci bir kaşenin daha yer aldığı, söz konusu kaşe de tarih bilgisinin “26/…/2019” şeklinde olduğu ancak kaşenin üzerinde bulunan imza nedeniyle tarihteki ay bilgisinin okunamadığı,
01.04.2021 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna; “Adana Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 29/05/2019 gün ve 2019/365 Esas, 2019/1321 Karar sayılı dosyasında sanık …’nun Kurum Müdürlüğüne verdiği ve Kurumunuzun 26/06/2019 tarih ve 2019/14291 sayılı yazısı ekinde Silifke Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen 8 sayfalık tarihsiz dilekçesinin Kurum Müdürlüğüne hangi tarihte verildiği hususunda tereddüt oluştuğundan, bahse konu dilekçenin veriliş tarihinin kayıtlarınızdan tespit edilerek Başsavcılığımıza ivedilikle bildirilmesi,” talebini içeren bir müzekkere yazıldığı, aynı tarihte Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdür vekilince verilen cevapta; “…İlgi sayılı yazınızda adı geçen …’nun Silifke Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazmış olduğu 8 sayfalık dilekçesini 26.06.2019 tarihinde Kurum Müdürlüğümüze verdiği aynı gün 26.06.2019 tarihinde 2019/14291 sayılı yazımız ile Silifke Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği UYAP kayıtlarımızın tetkikinden anlaşılmıştır.” hususuna yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle CMK’nın konuya ilişkin “Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma” başlıklı 264. maddesinin irdelenmesi gerekmektedir. Söz konusu maddede;
“1-Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciinin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz.
2-Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir.” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun yollarına başvuru hakkına sahip olanların bu haklarını kullanırken yanlışlık yapabilecekleri kanun koyucu tarafından da öngörülmüş, CMK’nın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir başvuru olması koşuluyla, kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı kuralı getirilmiştir. Örneğin; temyiz kanun yoluna başvurulurken verilen dilekçede kanun yolunun adı itiraz olarak belirtilmiş veya başvurulan merci yanlış belirlenmişse, bu başvurular geçersiz sayılmayacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir başvurunun kabul edilebilir, başka deyişle gerek başvuru sahibine gerekse başvuruya ilişkin yöntem ve süre gibi koşullara uygun bulunması lazımdır. Şayet kabul edilebilir bir başvuruda açıklanan yanılgılar söz konusu ise, başvurunun yapıldığı merciin 264. maddenin 2. fıkrası uyarınca başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie göndermesi gerekir. Ancak başvuru yapılan merci de yanılarak kendisini yetkili ve görevli sayıp karar vermişse, bu karar hukuken geçersizdir. Bu durumda, kanun yolu denetiminde asıl görevli ve yetkili bulunan merciin başvuruyu yeniden değerlendirmesi gerekir.
Gelinen aşamada ayrıca temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
“Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
“1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; “Hükmü temyiz ediyorum.”, “Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum”, “Hükmün bozulmasını istiyorum”, “Hüküm usul ve kanuna aykırıdır.” şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
CMUK’un “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini içermektedir.
CMK’nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
“1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükûmet Tasarısı’ndaki gerekçesinde de;
“Madde, 1412 sayılı Kanun’dan ayrılarak ‘kanuna aykırılık’ yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan ‘hukuka aykırılık’ sözcüklerine yer vermiştir.
Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
CMUK’da temyiz sebebi kanuna aykırılık olarak belirlenirken, CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun’un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
Temyiz nedenleri bakımından iki kanun arasındaki esas farklılık, CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. CMUK’un 313. maddesi ile CMK’nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki soruna ilişkindir. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukukuna ilişkin olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması) maddi hukuk kapsamında da kalabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi) Maddi hukuk normunun ihlali hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece CMK’nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayacak, bu aykırılıklara kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
Nitekim, CMK’nın 301. maddesinin Hükûmet Tasarısı’ndaki gerekçesinde; “Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Temyiz kanun yoluna başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler, temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi amacına yöneliktir.
Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanması mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasa’mızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur. Bununla birlikte, yukarıda da ifade edildiği üzere, temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi bakımından dilekçede, kararın bozulması için hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir biçimde gösterilmesi gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
Öğretide de muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin temyiz sebeplerinin ileri sürülmesi bakımından;
“Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtay’ın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s. 182 vd.),
“5271 sayılı CMK’nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s. 1434 ve 1472.), “Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtay’ın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği” (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s. 466-489).
Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık hakkında Yerel Mahkemece teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun düzeltilerek (vekâlet ücreti yönünden) esastan reddine karar verildiği, bu kararın da katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece sanığın temyiz talebinin süresinde olmadığı ve müdafiinin, dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediğinden bahisle temyiz isteminin reddine karar verilerek katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin temyiz talebine ilişkin vekâlet ücreti yönünden yapılan incelemede Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar verildiği, UYAP kayıtlarına göre 27.06.2019 havale tarihli sekiz sayfadan ibaret dilekçe başlığının “1. Ağır Ceza Mahkemesi Kanalı ile Adana Bölge İstinaf Mahkemesine sunulmak üzere, Konu: İtiraz hk” şeklinde olduğu, dilekçe içeriğinde sanığın sübuta ve eksik incelemeye (telefondaki görüntülerin çıkarılmaması, sinyal bilgilerinin alınmaması, olay tarihinde çevrede bulunan kamera görüntülerinin temin edilmemesi) yönelik temyiz sebeplerini ileri sürdüğü anlaşılan olayda;
UYAP kayıtlarına göre Bölge Adliye Mahkemesince verilen 29.05.2019 tarihli karardan sonra sanığın 27.06.2019 tarihinde cezaevi idaresi aracılığıyla gönderdiği dilekçesinin içeriği itibarıyla hakkında verilen hükümlere yönelik temyiz istemi niteliği taşıması, sanığın dilekçesinin başlık kısmı her ne kadar “1. Ağır Ceza Mahkemesi Kanalı ile Adana Bölge İstinaf Mahkemesine sunulmak üzere, Konu: İtiraz hk” ise de CMK’nın 264. maddesindeki açık düzenleme uyarınca kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılmanın, sanığın kabul edilebilir temyiz başvurusuna ilişkin haklarını ortadan kaldırmasının mümkün olmaması, bu itibarla müdafiine kararın tebliğiyle temyiz süresi işlemeye başlamadan önce sanık tarafından kanun yoluna başvurulurken verilen dilekçede temyiz yerine itiraz ibaresine yer verilmiş ise de söz konusu istemin süresinde olduğu kabul edilmelidir.
Ayrıca sanık müdafiinin 30.06.2019 tarihinde tebliğ edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik 28.06.2019 havale tarihli temyiz dilekçesinde; “…Sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf itirazları yerinde görülmemiştir. Söz konusu karar kanaatimizce usul, yasa ve içtihatlara uygun değildir. Müdafisi olduğumuz sanık …’nun isnat edilen suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yetecek her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil yoktur sanık …’nun beraati yönünde hüküm kurulmasını talep eder gereğini arz ederiz.” şeklindeki ifadelerle, sanığın yüklenen suçu işlediğine dair delillerin neler olduğunun açıkca gösterilmediğine ve CMK’nın 230/1-b maddesine aykırı davranıldığına dair yapmış olduğu açıklamaların, CMK’nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler de gözetildiğinde, maddi hukuka aykırılık ve muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının varlığı bakımından yeterli bir temyiz nedeni olarak değerlendirilmesi gerektiği ve açıklanan sebeplerle sanık müdafisiin temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeninin bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 17.02.2021 tarihli ve 2907-1272 sayılı sanığın temyizinin süresinde olmadığından, sanık müdafiinin ise dilekçesinde temyiz sebebinin bulunmadığından bahisle temyiz istemlerinin reddine yönelik kararlarının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı uyarınca Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 01.07.2021 tarihinden geçerli olarak kapatılmasına ve tüm işlerin Yargıtay 9. Ceza Dairesine devredilmesine karar verildiğinden, dosyanın, sanık ve müdafiince yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.