Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/249 E. 2022/648 K. 18.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/249
KARAR NO : 2022/648
KARAR TARİHİ : 18.10.2022

Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi

Sanık …’in uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3, 188/4-(a)-(b), 62, 52/2-4, 55 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 2.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve mahsuba ilişkin … 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2017 tarihli ve 209-284 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 12.09.2018 tarih ve 472-1288 sayı ile;
“… 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin 30/01/2017 tarih ve 2017/396 D…. sayılı kararı ile olayda UGS169 ve UGS170 kod numaralı görevlilerin gizli soruşturmacı olarak görevlendirildikleri ve delil toplama yetkisine haiz oldukları ancak CMK’ nun 140. Maddesi gereğince teknik takip, ses ve görüntü kaydı alınması hususunda her hangi bir Hakimlik kararı bulunmadığı dolayısıyla gizli soruşturmacıların görüntü ve ses kaydı almalarının hukuka aykırı delil olduğu ve hükme esas alınamayacağı anlaşılmış ise de; gerek sanığın aşamalardaki ifade ve savunmaları, gerek gizli soruşturmacılar tarafından düzenlenen olay raporu, gerekse olayda ele geçen uyuşturucu madde ile ilgili Uzmanlık Raporu nazara alındığında sanığın suçunun sübuta erdiği ve hukuka aykırı delilin sonuca etkili olmadığı anlaşıldığından bu husus sadece eleştiri konusu yapılmıştır.
Sanık hakkında koşulları oluştuğu halde 5237 sayılı TCK’nın 53/1 maddesi gereğince belli haklardan yoksun bırakılmaya ilişkin hükümlerinin uygulanmadığı anlaşılmış ise de; bu hususun infazda dikkate alınması gereken bir husus olduğu anlaşıldığından sadece eleştiri konusu yapılmıştır.” şeklindeki açıklamalarla istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 18.12.2018 tarih ve 5584-6068 sayı ile;
“…Olay tutanağı içeriğine göre X2 olarak adlandırılan şahsın hakkında beraat kararı verilen …olmadığının anlaşılması ve sanığın mahkemedeki sorgusunda X2 olarak adlandırılan şahsın … oğlu …olduğunu beyan etmesi nedeniyle, …Cengiz isimli şahıs hakkında suç duyurusunda bulundulduğu anlaşılmakla; …hakkındaki suç duyurusunun akıbeti araştırılarak, ilgili evrak sonuçlanmış ise tetkik edilip, sanık beyanının 5237 sayılı TCK 192/3. maddesi kapsamında suç ortağının yakalanmasına hizmet ve yardım sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi ise 12.03.2019 tarih ve 127-268 sayı ile;
“…Dosyanın Dairemize gelmesi üzerine duruşma açılarak değerlendirme yapılmasına karar verilmiş olduğundan,
Dairemizce yapılan yargılama sonucunda;
Suçun sübutuna ilişkin olarak … 7. Ağır Ceza Mahkemesinin kabul ve değerlendirmesinde Dairemizce ve Yargıtay 20. Ceza Dairesince usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
Ancak; Dairemiz ile Yargıtay 20.Ceza Dairesi arasındaki sorun sanık hakkında TCK’nun 192/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
Dosyada gizli soruşturmacılar tarafından soruşturma aşamasında çekilen görüntülerde uyuşturucu alışverişinde X-1 olarak sanık …’in X-2 olarak da 2. bir şahsın yer aldığı açıkça görülmektedir.
X-2 olarak tespitli şahsın sanık …’in suç ortağı olup eylemi birlikte gerçekleştirdiği kişilerden birisi olduğu açıktır. Sanık 10.04.2017 tarihli kolluk beyanında yanındaki şahsı mahalleden tanıdığını, mahallede takıldıklarını ancak açık kimlik bilgilerini bilmediğini beyan etmiş, bu beyanının Sulh Ceza Hakimliğinde alınan ifadesinde de tekrarlamıştır. Birlikte takılan birisinin ve hatta birlikte uyuşturucu ticareti yapan birisinin yanındaki şahsın ismini veya nerede oturduğunu bilmemesi mümkün değildir. Bu beyanların suç ortağının ortaya çıkmamasına, dolayısıyla suç ortağının yakalanmasını engellemeye yönelik olduğunu kabulü gerekir. Sanık açıkça suç ortağının yakalanmasını sağlamak bir yana özellikle korumuş, yakalanmasını engellemiştir.
Ancak, X-2 isimli şahsın …olmadığının bilirkişi raporu ile de anlaşılması üzerine yargılama aşamasında 16.08.2017 tarihli beyanında savunmasının tespitinden sonra 54 numaralı güven alımına ilişkin görüntülerde yanında bulunan şahsın sanık İ.. isminin de … olabileceğini belirtmiştir.
Güven alımına ilişkin görüntü ve ses kayıtlarının Emniyette bulunması, bu şekilde sesli görüntülerde sanık …’in yanında yer alan ve suça iştirak eden diğer şahsın, görüntüler esas alınarak gerektiğinde ses analizi yaptırılarak Emniyet güçleri tarafından yapılacak bir araştırma sonucunda tespiti mümkündür. Sanığın 16.08.2017 tarihli celsede, görüntülerde yanında görülen şahsın …olduğu yönündeki anlatımı, tek başına sanık .. yakalanmasını sağlamaya yeterli olmadığı ve daha önce görevliler tarafından öğrenilmemiş olsa dahi suçun ortaya çıkmasında ya da suç ortaklarının yakalanmasında veya belirlenmesinde etkili olmayıp yardım ve hizmet niteliğinde bulunmadığı, dolayısıyla sanığın etkili bir bilgi açıklamasının söz konusu olmadığı, bu hali ile sanık … yönünden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 192. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık koşullarının oluşmadığı,
Dolayısıyla sanık …hakkındaki soruşturma sonucunun araştırılmasına da gerek görülmemiştir.
Tüm bu hususlar dikkate alındığında, Yargıtay 20.Ceza Dairesinin sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğine ve eksik araştırmaya yönelik bozma kararına karşı direnilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı…” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki karar gibi istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.02.2020 tarihli ve 44459 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 16.06.2021 tarih ve 11969-7659 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık …hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen beraat kararı istinaf edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkrasında yer alan etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşulları bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince TCK’nın 61. maddesine göre yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediğinin ve esastan red kararı verilmesinin yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, sanığın mahkemedeki sorgusunda olay tutanağında X2 olarak belirtilen şahsın … oğlu …olduğunu beyan ettiği ve bunun üzerine… isimli şahıs hakkında suç duyurusunda bulunulduğu anlaşılmakla; …hakkındaki suç duyurusunun akibeti araştırılarak, ilgili evrak sonuçlanmış ise incelenip sanığın beyanının 5237 sayılı TCK’nın 192/3. maddesi kapsamında suç ortağının yakalanmasına hizmet ve yardım sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra, Bölge Adliye Mahkemesince ilgili Özel Daire bozma kararına direnilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK’nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararları düzenleyen CMK’nın 280. maddeye değinilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı 280. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
c) Başka bir araştırmaya ihtiyaç duyulmadan cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ya da şahsî cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hâllerde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
d) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
e) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
f) Soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya önödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
g) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
Karar verir.
(2) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar.
(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”,
Görüldüğü üzere; 5271 sayılı CMK’nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar “istinaf başvurusunun esastan reddine”, “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine”, “hükmün bozulmasına” ve “davanın yeniden görülmesine” olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir.
Gelinen bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı çözüme kavuşturulması için Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararların bozulmasından sonra verilen direnme kararları üzerinde durulması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararı verilirken CMK’nın 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunludur. CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanun’un 223. maddesine göre hükmün ne olduğu herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm kurulmalıdır. Öğretide de “Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından direnme kararlarında da 5271 sayılı CMK’nın 230, 231 ve 232. maddeleri gereğince yeniden hüküm kurulmalı ve kurulan bu hüküm sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Bu nedenle direnme kararlarında da olay özetlenmeli, neden bu sonuca ulaşıldığı gerekçelendirilmeli ve hukuki nitelemeye yer verilmelidir” (… Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, …, s. 812) şeklinde görüşlere yer verilmiştir. Bu husus Bölge Adliye Mahkemeleri kurulduktan sonra da geçerliliğini sürdürmekte, ilk derece mahkemesi için yeni bir hüküm kurulması zorunlu olduğu gibi Bölge Adliye Mahkemeleri için de bu kural geçerlidir.
Yargıtay, temyiz edilen hükmü temyiz başvurusunda gösterilen hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma kararı, hukuka aykırılık nedeniyle bölge adliye mahkemesinin son kararının kaldırılmasıdır (Fidan Balcı/Seyithan Öztürk, Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz, … Yayınevi, …, 2020, s.462). Ancak Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz incelemesi sonucunda bozulmasıyla ilk derece mahkemesi tarafından kurulan ilk hükmün de bozulduğu kabul edilmelidir. İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı tek başına infaz yeteneği bulunan ve hukuk düzeninde sonuç doğuran bir hüküm değildir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı ilk derece mahkemesince verilen hükme sıkı sıkıya bağlı olduğundan Yargıtay incelemesi sonucu verilen bozma kararıyla ilk derece mahkemesi hükmü de tamamen ortadan kalkar. CMK’nın 223. maddesinde hükümlerin neler olduğu açıkça sayılmış olup istinaf başvurusunun esastan reddi gibi kararlar hüküm olarak kabul edilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda anılan maddede sayılan hükümlerden biri kurulmamış ve bu karar da temyiz incelemesi sonucu bozulmuş ise direnme kararı verilirken ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm yeniden kurulmalıdır.
Öte yandan 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile eklenen CMK’nın 304. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca bozma kararı istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise Yargıtay dosyayı, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderecektir. Bu düzenlemeyle istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın bozulmasından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderileceğinden direnme kararı da ilk derece mahkemesince verilebilecektir. Sonuç olarak yapılan değişiklikle Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddi şeklinde direnme kararı verilemeyeceğinden kanun koyucu tarafından ön soruna ilişkin benzer uyuşmazlıkların önüne geçildiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, sanık hakkında TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmasından sonra Bölge Adliye Mahkemesince ilgili Özel Daire bozma kararına direnilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılan dosyada;

Yargıtay bozma ilamı ile bölge adliye mahkemesi kararının ortadan kalkması sonucunda bu hükme bağlı olan ilk derece mahkemesi kararının da tamamen ortadan kalktığı, … 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2017 tarihli ve 209-284 sayılı kararının istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 12.09.2018 tarih 472-1288 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, anılan kararın Özel Dairece bozulduğu anlaşıldığından; Özel Dairece verilen bozma kararına istinaden her iki kararın da ortadan kalkacağı ve bozma ilamına direnen Bölge Adliye Mahkemesince TCK’nın 61. maddesine göre yeniden hüküm kurulması gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin sanık hakkında kurduğu direnme kararının, Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre bozma üzerine yeniden Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince TCK’nın 61. maddesine göre hüküm kurulması gerekirken esastan ret kararı verilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli ve 127-268 sayılı direnme kararının, Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince TCK’nın 61. maddesine göre yeniden hüküm kurulması gerektiğinin ve esastan ret kararı verilmesinin yeterli olmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, gereği için kararı veren bölge adliye mahkemesine, kararın bir örneğinin de bilgi için ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.