Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/23 E. 2023/43 K. 26.01.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/23
KARAR NO : 2023/43
KARAR TARİHİ : 26.01.2023

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık …’ın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … 17. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2013 tarihli ve 4-26 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 20.04.2015 tarih ve 1045-816 sayı ile;
“….Sanığın, CMK’nın 191. maddesi uyarınca sorgusu yapılmadan hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyanın devredildiği … Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince 12.01.2018 tarih ve 351-17 sayı ile sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 13.11.2018 tarih ve 3124-4146 sayı ile;
“…Yerel mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra, yerinde ve yasal olmayan gerekçe ile bozma kararının gereğinin yerine getirilmemesi ve sanığın, CMK’nın 191. maddesi uyarınca savunması alınmadan, CMK’nın 202. maddesine aykırı olarak hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 26.03.2019 tarih ve 1-145 sayı ile;
“…Müdafisi tarafından yakınlarının kendisine beyan ettiklerine göre halen yurt dışında olduğunu ifade ettiği,
Sanık …’ın: … ilçesinde ikamet ederken 2009-2011 tarihleri arasında PKK’ya bağlı DYG üyesi olduğu örgüt adına 03.06.2010 tarihinde yetkilisi … olan Bölge Mühendislik Sanayi Ticaret Limited Şirketine ait … Fatih Mahallesi Adil Caddesi üzerinde park hâlinde olan 34 FL 9368 ve 34 FL 9366 plaka sayılı iki adet Hundai marka aracın yakılması ve yine 01.06.2010 tarihinde … … Mahallesi Petrol Yolu Caddesi Dikmen Sokak üzerinde park hâlinde olan yetkilisinin … Bilgin olduğu, Bilgin Mühendislik Limited Şirketi adına kayıtlı … plaka sayılı aracın yakılması olayında yer aldığı bu suçlardan yukarıda belirtildiği üzere kapatılan … 17. ACM’nin 2011/4 esas 2013/26 karar sayılı kararı ile mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği keza yine terör örgütü propagandasını yapma suçunu işlediği kabul edilerek açılan davanın 6352 sayılı Kanun hükümlerine göre ertelendiği bunun yanı sıra,
Kapatılan … 17. ACM’nin Yargıtay 16. CD Başkanlığınca onanarak kesinleşen 2011/4 esas 2013/26 karar sayılı dava dosyasında PKK Terör Örgütü Üyesi Olma suçundan mahkümiyetlerine karar verilen sanıklar…İnedi ve … Karateke’nin polis ve C. savcılığındaki sanığın PKK üyesi olduğuna ilişkin anlatımları ve keza bu dosyada beraatine karar verilen … Manduzun da sanıkla ilgili PKK örgütü üyesi olduğuna ilişkin anlatımları, sanığın kullandığı 0541 974 10 23 nolu telefon ile yaptığı görüşmelere ilişkin iletişim tespit kararlarında yer alan görüşmeler ve yine örgütün dağ kadrosuna katılmak isterken …’da yakalanan … isimli kişinin sanıkla ilgili örgüt üyesi olduğuna ilişkin anlatımları karşısında sanığın silahlı terör örgütü olan PKK içerisinde özellikle …’de örgüt adına propaganda yapma, örgüt tarafından verilen talimatlar uyarınca izinsiz gösterilere katılma ve park hâlinde olan araçların yakılması, örgütün dağ kadrosuna eleman kazandırması gibi süreklilik ve çeşitlilik gösteren faaliyetlerde bulunduğu sabit olduğundan bu nedenle TCK’nun 314/2 maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmiş,
Her ne kadar sanığın mahkûmiyetine ilişkin kapatılan … 17. ACM ce verilen karar Yargıtay 16. CD Başkanlığınca sorgusu yapılmadan karar verildiği gerekçesiyle bozulmuş ise de 03.03.2011 tarihinde tutuklanan sanığın 16.11.2011 tarihli oturumda iddianamenin kabulü kararı okunmasından sonra Kürtçe savunma yapmak istediğini beyan ettiği bu nedenle savunmasını yapmadığı, sonrasında 08.08.2012 tarihli oturumda da Türkçe savunmada bulunmayacağını beyan ettiği ve savunmasını yapmadığı, sonraki duruşmalara rahatsızlığı nedeniyle katılmadığı, Mahkemece celse arasında 14.08.2012 tarihinde tahliyesine karar verildiği ve sonrasında duruşmalara katılmadığı, sanığın gözaltına alındığında poliste, sonrasında … C. savcılığında ve sorgusunda Türkçe savunma yaptığı, kendisinin Türkçe bilmesine rağmen yasal hakları hatırlatılmasına karşılık ısrarla duruşmalarda Kürtçe savunma yapmak istediğini söyleyerek savunmadan kaçındığı, suçlamadan iddianamenin tebliği ve sonrasında duruşmalarda okunması nedeniyle haberdar olduğu için Yargıtay 15. CD Başkanlığı’nın 14.10.2015 tarih 2015/4676-30024 esas ve karar sayılı (YKD Şubat 2016 Syf 458-461) içtihatı da dikkate alınarak savunma hakkından vazgeçtiği kabul edilip yukarıda belirtilen gerekçelerden dolayı sabit olan Silahlı Terör Örgütü (PKK) Üyesi Olma suçundan mahkûmiyetine dair Mahkememizin önceki kararında bu nedenle direnilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.12.2019 tarihli ve 38663 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 22.10.2020 tarih ve 53-5188 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi, sanığın Kürtçe savunma yapmasına Mahkemece izin verilmemesinin savunma hakkının kısıtlanması anlamına geldiğine, ifade alınmadan hüküm kurulamayacağına, örgüt üyeliğini gösterir delillerin bulunmadığına, bir ayağı sakat olan sanık hakkında molotoflu eyleme katıldığının kabul edilerek mahkûmiyet kararı verilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğuna, suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığına ilişkindir.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Sanık hakkında verilen mala zarar verme suçlarına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçuna ilişkin beraat ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçuna ilişkin kovuşturmanın ertelenmesi kararları kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleştiğinden direnmenin kapsamına göre inceleme silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın CMK’nın 191. maddesi uyarınca sorgusu yapılmadan hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
PKK silahlı terör örgütüne müzahir internet sitelerinde değişik tarihlerde yayımlanan eylem çağrısı mahiyetindeki haberler üzerine … …’de çeşitli eylemlere katıldıkları ve örgütün gençlik yapılanması Demokratik Yurtsever Gençlik (DYG) içerisinde faaliyet gösterdikleri değerlendirilen kişiler hakkında soruşturma başlatıldığı,
Bu soruşturma neticesinde sanık …’ın silahlı terör örgütüne üye olma, 01.06.2010 ve 30.06.2010 tarihlerinde mala zara verme, 26.08.2010 tarihinde tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarını işlediği iddia olunarak anılan suçlardan cezalandırılması amacıyla kamu davası açıldığı,
… 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/4 esas sayılı dosyasında gerçekleştirilen yargılamanın 16.11.2011 tarihli birinci duruşmasında savunmasını Kürtçe olarak yapmak istediğini belirten ve bu nedenle tercüman atanmasını talep eden sanık hakkında Yerel Mahkemece 1 numaralı ara kararı ile “24 Temmuz 1923 tarihli Lozan … Antlaşmasının Azınlıkların Korunması başlıklı III. Kesim’de yer alan 39/5. maddesinde ‘devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.’ hükmü yer almakta olup, bu maddenin de yer aldığı III. Kesim’in başlığı ile aynı Kesim’de yer alan 39/1 ve devamı ile, 44 ve 45. madde hükümleri birlikte değrelendirildiğinde, söz konusu hükmün Türkiye’deki müslüman olmayan azınlıkların haklarına ilişkin olduğu, antlaşma hükümleri ve özellikle söz konusu 39/5. maddenin de yer aldığı III. Kesim’de yer alan diğer maddeler ile bu antlaşmanın müzakere edildiği ve imzalandığı dönemin koşulları ve dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde müslüman olsun veya olmasın Türkçe’den başka dillerde konuşan çok sayıda milletlerin yer alması göz önüne alındığında, bu düzenlemeyle, Türkçe’den başka bir dil konuşan ve müslüman olmayan azınlıklara mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylığın sağlanacağının açık bir şekilde hükme bağlandığı ve bununla müslüman olmayan azınlıkların haklarının korunmasının amaçlandığı, bu nedenle söz konusu hükmün somut olayımıza uygulanamayacağı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte söz konusu antlaşma hükmüne uygun olarak iç hukukumuzda CMK’nın 202/1. maddesi ile gerekli düzenlemenin yapılmış olduğu da belirtilmelidir. Diğer uluslararası sözleşmelerden BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 14. maddesinde adil yargılanma hakkı düzenlenmiş olup bu maddenin 3. fıkrasının (a) bendinde hakkında bir suç isnadı bulunan kimsenin ‘hakkındaki suç isnadının niteliği ve nedenleri konusunda ayrıntılı bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde bilgilendirilme’ hakkının bulunduğu, (f) bendinde ise ‘mahkemede konuşulan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa, bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma’ hakkının bulunduğu belirtilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Adil Yargılanma Hakkı başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde her kişinin ‘şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek’ ve (e) fıkrasında ‘duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından meccanen faydalanmak’ hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır. İç hukukumuzda 5271 sayılı CMK’nın 202/1. maddesinde ise, ‘sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir’ denilmektedir. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir organı olan ve başvuruların ön şartları taşıyıp taşımadığını inceleyen Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun Application No:10210/82, K.v France Kararı, 07/12/1983 tarihli ‘Fransa vatandaşı olan azınlık mensubunun Fransa’da doğduğu ve okula gittiği için AİHS’nin 6/3-e maddesindeki ücretsiz tercüman isteme hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceği, çünkü AİHS’nin 6/3-e maddesinin, sanığın ülkenin ana dilini bilmediği, yani anlayamadığı veya kendini ifade edemediği durumlardan biri söz konusu olur ise tercüman atanmasını öngördüğü, sanık o ülkede doğduğu, yaşadığı ve okula gittiği için o ülkenin resmi dilini anladığı ve kendini ifade ettiği kabul edilmektedir’ şeklindeki kararı da dikkate alınmalıdır. Anadili bir insanın en iyi kullandığı dil olduğundan başka bir dil yerine bizzat bu dilde savunma yapmanın kişinin haklarının korunması açısından önemli olduğu ileri sürülebilir. Ancak yukarıda açıklanan uluslararası sözleşme hükümleri ve iç hukukumuzda yürürlükte olan yasa hükümlerine göre, sanık ancak mahkemede konuşulan dili anlamıyor ve konuşamıyorsa anadilinde savunma yapabilecek ve bir tercümanın yardımından faydalanabilecektir. Sanığın Türkiye’de doğup büyüdüğü, ikamet ettiği ve eğitim gördüğü, bu aşamalara kadar savunmasını ve tüm soruşturma işlemlerini Türkçe yaptığı, Türkçe’yi günlük görüşmelerinde de kullandığı, duruşmada kullanılan Türkçe’yi anlayıp konuşmada herhangi bir sorun yaşamadığının anlaşılmasına göre, kendisini bu dilde ifade etme ve savunmalarını aracısız olarak doğrudan Türkçe yapmasının, sorulan sorulara ve ortaya konulan delillere doğrudan ve Türkçe olarak cevap vermesinin hem kendisinin yararına ve hem de usul ve yargılama hukukunun genel ilkelerine uygun olacağı ve ayrıca çeviri sorunları da yaşamadan yargılamanın daha hızlı bir şekilde yapılmasını ve sonuçlanmasını sağlama ve kendisini yargılayacak olan mahkemeye karşı kendisini doğrudan ifade etmesinin hukuka ve adil yargılalanma ilkelerine daha uygun olduğu, hal böyle iken anadilde savunma yapma ve bir tercümanın yardımından faydalanma talebinin hiçbir yasal temelinin bulunmadığı ve hukuki bir ihtiyaca dayanmadığı” şeklinde açıklanan gerekçeyle Kürtçe savunma yapma ve bir tercüman yardımından faydalanma talebinin reddine karar verildiği,
08.02.2012 tarihli duruşmada sanığın Türkçe savunma yapmayacağını yeniden beyan etmesi üzerine Yerel Mahkemece yukarıda yer verilen gerekçelere benzer mahiyetteki nedenlerle talebinin reddine karar verilerek ve Türkçe savunma yapmaması hâlinde yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamış sayılacağı ihtarında bulunularak yargılamaya devam olunduğu,
İnceleme dışı bazı sanıkların 21.03.2013 tarihli duruşmada tercüman vasıtasıyla savunmalarını yaptıkları,
14.08.2012 tarihinde tahliye olan sanığın, gerek bu dosyanın sonraki tarihli gerekse Özel Dairenin bozma kararları sonrasında yapılan ve yakalama emri çıkarılan 2015/351 esas ve 2019/1 esas sayılı dosyalarındaki yargılamaların duruşmalarında oldukça uzun bir süre geçmesine rağmen hazır edilemediği,
Bu nedenle 2015/351 esas sayılı dosyanın 15.12.2017 tarihli 11. celsesinde “Sanıklardan …’ın başlangıçta … Kapatılan 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/4 esas sayılı dosyasında tutuklu olarak yargılandığı, Mahkemenin 16.11.2011 tarihli oturumunda iddianamenin okunduğu, müdafisinin hazır olduğu fakat kürtçe bilen tercüman aracılığı ile savunmasını yapacağını söylemekle savunmasını yapmadığı, sonraki oturumlarda Türkçe savunma yapmaktan kaçındığı ve tahliye olduktan sonra da bulunamadığı, hakkındaki suçlamalardan bilgisi olduğu anlaşılmakla savunmasının bu nedenle alınmasından vazgeçilmesine” karar verildiği,
Sanığın, öğrenim durumunu belirtmemekle birlikte okur yazar olduğunu beyan ettiği, soruşturma aşamasında kollukta alınan savunmasında susma hakkını kullandığı, savcılıktaki ve sorgudaki savunmalarını Türkçe olarak yaptığı, iletişiminin tespit edilmesi amacıyla düzenlenen tape kayıtlarındaki bazı telefon görüşmelerinde Türkçe konuştuğu,
Anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
5271 sayılı CMK’nın “Tercüman bulundurulacak hâller” başlıklı 202. maddesi;
“(1) Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.
(4) Ayrıca sanık;
a) İddianamenin anlatılması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, beşinci fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz.
(5) Tercümanlar, il adlî yargı … komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler yalnız bulundukları il bakımından oluşturulmuş listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de tercüman seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” şeklindedir.
Anılan maddeye 24.01.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile dördüncü fıkra eklenerek getirilen düzenlemenin, kanun koyucunun tercümandan yararlanmaya verdiği önemin bir işareti olarak kabul edilmesi mümkündür. Nitekim, böyle bir düzenlemeye gidilmesinin gerekçesi Hükûmet Tasarısı’nda “Bu değişiklikle sanık, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmesine rağmen kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde savunma yapabilecektir. Sanık, bu imkandan iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine yapacağı sözlü savunmasında yararlanabilecektir. Ancak, bu imkan yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamayacaktır. Sanığın bu imkandan faydalanabilmesi için savunma yapacağı oturumda tercümanını hazır bulundurması gerekmektedir.” biçiminde ifade edilmiştir.
Söz konusu değişiklik neticesinde getirilen bu imkânın, tercümandan yararlanmayı genişleten ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemeden daha ileri bir aşamaya taşıyan nitelikte olduğu görülmektedir. Zira, tercümandan yararlanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde “Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından yararlanmak” şeklinde belirtilmiştir. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde de “Mahkemede kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa bir tercümanın parasız yardımının sağlanması” hükmü bulunmaktadır.
Anılan değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesi konuyu hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiş ve “İtiraz konusu kuralla belirli koşullar altında sanıkların kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri Türkçe dışındaki bir dilde savunmalarını yapabilmelerine imkân tanınmaktadır. Böylece itiraz konusu kuralın da içerisinde yer aldığı maddede yapılan düzenleme gereğince Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişiler, anadilleri ya da bildikleri başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmekte veya savunmalarını yapabilmektedirler. Yabancı dilde yapılan bu işlemler Türkçeye tercüme edilerek tutanaklara geçmektedir. İtiraz konusu kuralda ise Türkçe konuşabilen ve anlayabilen kişilerin, kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri bir dilde savunma yapmalarına imkân tanınmaktadır. Tutanakların yine Türkçe yazıldığı ve duruşmaların Türkçe yönetildiği hususu da dikkate alındığında, sanığın duruşmanın sadece belirli bir aşamasında kullanabildiği bu imkân, Türkçe dışında başka bir resmi dilin kabul edildiği ya da resmi dil kuralının ihlâl edildiği şeklinde yorumlanamaz…İtiraz konusu kural, uluslararası belgelerde temel hak ve özgürlükler alanında kabul edilmiş olan asgari ilkelere uygun şekilde düzenlenmiştir. Kural, yargılama yapılan ülkenin kullandığı dili konuşamayan ve anlayamayanlar için, temel hak ve özgürlükler alanında taraf olunan uluslararası sözleşmelerde kabul edilen ‘tercüman yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkı’nın kapsamını, ‘farklı bir dilde savunma yapabilme’ yönünden duruşmanın belirli aşamalarında sanığın kullanabileceği bir imkân olarak genişletmektedir.” gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar vermiştir (Anayasa Mahkemesinin 29.01.2014 tarihli ve 2013/30 Esas 2014/13 Karar sayılı kararı.).
Madde metninde tercümandan yararlanma imkânının, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamayacağının açıkça belirtilmesi önem arz etmektedir. Zira “iyi niyet” ve “hakkın kötüye kullanılmaması” kurallarının sadece özel hukuka yönelik olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Anılan kurallar, kamu hukukunda ve bu kapsamda ceza yargılamasında da elbette tatbik edilebilecektir. Kanun koyucunun bu yaklaşımı benimsediği, 5271 sayılı CMK’nın hâkimin reddine ilişkin 31/1-c, çağrılması reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesine yönelik 178/1 ve delillerin ortaya konulmasına dair 206/2-c maddelerinde davayı uzatma amacı taşımaları hâlinde belirtilen hususlar hakkındaki taleplerin reddolunacağına dair düzenlemelerde net bir biçimde görülmektedir. Aksi durum söz konusu olduğunda ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde yer verilen davanın makul bir süre içinde görülmesi amacına ulaşmak imkânsız hâle gelecektir. Yargılama süjelerinin böyle bir netice doğuracak şekilde sergilediği davranışların hukuk düzeni tarafından korunması beklenmemelidir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Soruşturma aşamasındaki savunmalarını Türkçe olarak yapmasına, tape kayıtlarına yansıyan bazı telefon görüşmelerinde Türkçe konuşmasına ve okur yazar olmasına rağmen 2011/4 esas sayılı dosyada görülen davanın yargılaması sırasında Türkçe savunma yapmak istemediğini belirtip tercüman atanmasını talep eden sanık …’ın, 14.08.2012 tarihinde tahliye olduktan sonra gerek anılan dosyanın sonraki tarihli gerekse Özel Dairenin bozma kararlarını takiben yapılan ve yakalama emri çıkarılan 2015/351 esas ve 2019/1 esas sayılı dosyaların duruşmalarında hazır edilemediği nazara alınıp hakkındaki suçlamalardan bilgi sahibi olması ve kendisini temsil etmekte olan müdafii vasıtasıyla yargılama sürecindeki gelişmeleri öğrenebilme imkânı bulunması ile savunmasını Kürtçe yapmak istemesi nedeniyle tercüman atanmasına ilişkin talebinin Yerel Mahkemece reddedildiğini bilmesine ve savunma yapmaması hâlinde suç hakkında açıklamada bulunmamış sayılacağı ihtar edilmesine karşın savunma yapmayan sanığın, makul sayılamayacak oldukça uzun bir süre geçmesine rağmen duruşmalara iştirak etmediği ve çıkarılan yakalama emrinin de sonuçsuz kaldığı gözetilerek iyi niyet taşımayan ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olan bu yaklaşımının, davayı uzatma amacı taşıması nedeniyle hukuken korunması mümkün olmadığından hükümden önce 24.01.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile CMK’nın 202. maddesine eklenen dördüncü fıkrada yer alan “Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz.” şeklindeki düzenlemeye aykırılık oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- … Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2019 tarihli ve 1-145 sayılı direnme kararına konu hükmündeki gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile 16. Ceza Dairesinin numarası 3. Ceza Dairesi olarak değiştirilmesi nedeniyle dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.01.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

..