Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/193 E. 2023/600 K. 14.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/193
KARAR NO : 2023/600
KARAR TARİHİ : 14.11.2023

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 305-479

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’nun çocuğun basit cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103/1-1 ve 3. cümlesi, 103/3-d, 43, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.07.2018 tarihli ve 289-316 sayılı, resen istinafa tabi hükmün, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 16.10.2018 tarih ve 2917-1587 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 08.05.2019 tarih ve 10489-9621 sayı ile; ”…Mağdurenin aşamalarda değişen çelişkili anlatımları, savunma ve olaya ilişkin görüntüler ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın eylemlerini cinsel saikle gerçekleştirdiği hususunda şüphe oluşması karşısında ilk derece mahkemesinin gerekçesinde yer alan sübuta ilişkin deliller ile dosya içeriğinin çelişmesi sebebiyle 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b. maddesine uygun düşmeyen gerekçeyle kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine yazılı şekilde esastan reddine karar verilmesi suretiyle aynı Kanunun 289/1-g. maddesine muhalefet edilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.11.2019 tarih ve 305-479 sayı ile; “…Yargıtay bozma ilamında; mağdurenin aşamalarda değişen çelişkili anlatımlarının bulunduğunun belirtildiği, bozma sonrası dosyanın yeniden tetkikinde, mağdurenin 06/06/2017 tarihinde alınan soruşturma aşamasındaki beyanı ile mahkememiz huzurunda SEGBİS ile kayıt altına alınan beyanlarının ayrıntılı olarak karşılaştırıldığı, yapılan karşılaştırma sonucunda, mağdurenin her iki beyanı arasında değişen çelişkili bir anlatıma rastlanılmadığı, mağdurenin, suç tarihindeki yaşı itibariyle, sanığın eylemlerini anlamlandırmakta güçlük çektiği ve bu hareketlere karşı tepki gösterdiğindeki, sanığın kendisine olan yaklaşımının, mağdurenin, sanığın cinsel saikle gerçekleştirdiği hareketlerin asıl amacını ya da hangi hareketleri cinsel saikle gerçekleştirdiği hususlarını anlamasını güçleştirdiği, mağdure anlatımlarından içinde bulunduğu bu durumun açıkça anlaşıldığı, mağdurenin iç dünyasında, yaşının küçüklüğü sebebiyle yaşamış olduğu bu ikilemin, dosyada, kanıtlanmış maddi vakıalara ilişkin bir şüphe olarak yorumlanamayacağı gibi, mağdure beyanlarına yansıyan bir çelişki olarak görülmesinin de mümkün olmadığı, aksine mağdurenin yaşında olan bir çocuğun, sanığın, eğitmen kimliğiyle, yapılan cinsel içerikli hareketleri yanyana getirerek bağdaştırmasının ne denli güç olduğunun da kabul edilmesi gerektiği, mağdurenin, farklı tarihlerde alınan her iki beyanının da aynı istikamette olduğu hususunda şüphe bulunmadığı, bu itibarla aşamalarda herhangi bir çelişki ya da tutarsızlık ihtiva etmeyen mağdure beyanlarının bütünüyle itibar edilebilir mahiyette olduğu, kaldı ki; somut olayda atılı suçun işlendiğine dair tek delilin mağdure beyanlarından ibaret olmadığı, somut kamera görüntülerinin de bu beyanları doğruladığı, duruşmada da izlenen bu görüntülere yansıyan, sanığın hiçbir hareketinin, sporcu-antrenör/kursiyer-eğitmen ilişkisinde olağan ve anlaşılır karşılanabilecek ve cinsel saikle yapılıp yapılmadığına dair şüphe oluşturacak tarzda olmadığı, nitekim 31/05/2017 tarihli tutanak içeriğine yansıyan spor salonu sorumlusu … beyanıyla da sabit olduğu üzere sanığın görüntülere yansıyan bu eylemleri dolayısıyla adli vakadan önce işten çıkarılmış olduğunun belirtildiği, bu bakımdan Yargıtay bozma ilamında belirtildiğinin aksine, sanığın eylemlerini cinsel saikle gerçekleştirdiği hususunda delillere bire bir temas eden mahkememiz nezdinde herhangi bir şüphenin bulunmadığı,” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.06.2020 tarihli ve 23055 sayılı onama istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 01.06.2021 tarih ve 4892-3951 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı çocuğun basit cinsel istismarı suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; yokluğunda verilen kararın katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekiline tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği değerlendirilecektir.
III. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.06.2017 tarih ve 18044-3024 sayı ile çocuğun basit cinsel istismarı suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Yargılamanın yürütüldüğü İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesince davanın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ihbar edildiği, 10.10.2017 tarihli oturumda dosyaya sunduğu dilekçe ile katılma talebinde bulunan Bakanlık vekilinin katılan vekili olarak dava ve duruşmalara kabulüne karar verildiği, yargılama sonucunda 10.07.2018 tarih ve 289-316 sayı ile sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-1 ve 3. cümlesi, 103/3-d, 43, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği,
Resen istinafa tabi hükmün sanık müdafii ve katılan Bakanlık vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 16.10.2018 tarih ve 2917-1587 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine hükmedildiği, bu kararın da sanık müdafii ile katılan Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 08.05.2019 tarih ve 10489-9621 sayı ile sanığın eylemlerini cinsel saikle gerçekleştirdiği hususunda şüphe bulunduğundan bahisle hükmün bozulduğu,
Bozma üzerine Yerel Mahkemece, katılan Bakanlık vekilinin bulunmadığı oturumda yapılan yargılama sonunda 14.11.2019 tarih ve 305-479 sayı ile bozma kararına direnilerek sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar verildiği,
Yokluğunda verilen gerekçeli kararın, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekiline tebliğ edilmediği,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için bu konudaki anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…”,
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi ise;
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…” şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
CMK’nın “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası;
“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi ise;
“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.” biçiminde düzenlenmiş olup CMK’nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; başvurulabilecek kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı Kanunun 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hâle getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Konumuzla ilgisi bakımından kararların açıklanması ve tebliği ile temyiz talebi üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
Temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim CMK’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin ikinci fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır.
CMK’nın “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260. maddesinin birinci fıkrası ise;
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.” şeklindedir.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği, bu bağlamda direnme kararına konu hükmün kurulduğu 14.11.2019 tarihli oturuma katılmayan katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin yokluğunda verilen kararın, katılan Bakanlık vekiline tebliğ edilmediği anlaşıldığından CMK’nın 35 ve 260. maddelerine göre hükmün katılan Bakanlık vekiline usulünce tebliğ edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.2019 tarih ve 305-479 sayılı gerekçeli kararının katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekiline tebliğinin sağlanarak yasal temyiz süresinin başlatılması, kararın katılan Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmemesi durumunda dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi, temyiz edilmesi durumunda ise Özel Daire tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir.
Bu itibarla dosyanın, Yerel Mahkemece verilen 14.11.2019 tarih ve 305-479 sayılı gerekçeli kararın katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekiline tebliğinin sağlanması için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Dosyanın, İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.2019 tarih ve 305-479 sayılı gerekçeli kararının katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekiline tebliğinin sağlanması için Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.