YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/18
KARAR NO : 2022/804
KARAR TARİHİ : 15.12.2022
Yargıtay Dairesi: 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 226-474
Sanıklar … ve …’ın hırsızlık suçundan ayrı ayrı olmak üzere TCK’nın 141/1, 143 ve 31/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin Afyonkarahisar 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2015 tarihli ve 95-145 sayılı hükümlerin sanıklar müdafisi ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 25.03.2019 tarih ve 12092-4688 sayı ile;
“Diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Müştekiye ait kilitli olan araç içerisinden para çalınması eyleminin TCK’nın 142/1-b maddesindeki hırsızlık suçunu oluşturmasına rağmen, TCK’nın 141/1 maddesinin uygulanması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması…
3- Sanıklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi gereğince alınan sosyal inceleme raporu için yapılan 60 TL masrafın sanıklara yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi suretiyle Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye aykırı davranılması ile sanıklara yüklenen yargılama giderinin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutardan az olması nedeniyle Devlet Hazinesi üzerinde bırakılması hususunun gözardı edilmesi,” isabetsizliklerinden, ceza süresi bakımından sanıkların kazanılmış haklarının korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece 30.05.2019 tarih ve 226-474 sayı ile, sanıkların hırsızlık suçundan ayrı ayrı olmak üzere TCK’nın 142/1-b, 143 ve 31/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Bu hükümlerin de sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 09.09.2020 tarih ve 1539-7299 sayı ile temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.11.2020 tarih ve 88393 sayı ile;
“…Hükmün, sanıklar müdafisinin yüzüne karşı 30.05.2019 tarihli celsede tefhim olunduğu, adı geçen müdafinin 31.05.2019 günü elektronik imza ile kararı temyiz ettiği, bu itibarla sanıklar müdafisinin temyiz talebinin bir haftalık yasal süresi içerisinde yapıldığı,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
23.07.2016 tarihli ve 29779-2 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun’la 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’na eklenen Geçici 15. maddenin 12. fıkrasına dayanılarak, 05.11.2020 tarihli ve 31295 sayılı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden 10 gün sonra yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03.11.2020 tarihli ve 245 sayılı kararı ile Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 01.12.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 6. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 23.12.2020 tarih ve 9624-5478 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar müdafisinin temyiz talebinin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Afyonkarahisar 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2015 tarihli ve 95-145 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 25.03.2019 tarih ve 12092-4688 sayı ile bozulmasının ardından Yerel Mahkemece devam olunan yargılama sonucunda 30.05.2019 tarihli karar oturumunda sanıklar … ve … ile sanıklar müdafisi Avukat … tarafından yetkilendirildiği anlaşılan Avukat …’ın hazır bulunduğu, hükümlerin sanıklar ve müdafilerinin yüzüne karşı verildiği, kısa kararın son paragrafında, tefhimden itibaren 7 gün içinde hükümlerin temyiz edilebileceği şeklinde kanun yolunda başvuruya ilişkin açıklamanın bulunduğu,
Sanıklar müdafisi Avukat …’un, 30.05.2019 tarihini taşıyan dilekçesi ile gerekçeli kararın tebliğinden sonra sunulacak nedenlerle hükümleri temyiz edeceklerini belirterek süre tutum talebinde bulunduğu, dilekçenin elektronik imza ile 31.05.2019 tarihinde saat 15.51’de geçerli bir şekilde imzalanarak Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemine kaydedildiği,
E-Tebliğ Mazbatasına göre gerekçeli kararın sanıklar müdafisine 19.06.2019 tarihinde tebliğ edildiği, sanıklar müdafisi tarafından ayrıntılı temyiz dilekçesinin 21.06.2019 tarihinde saat 17.03’te elektronik imza ile geçerli bir şekilde imzalanarak UYAP sistemine kaydının yapıldığı,
Mahkeme Yazı İşleri Müdürlüğünce hem 31.05.2019 e-imza tarihli süre tutum dilekçesinin, hem de 21.06.2019 e-imza tarihli temyiz dilekçesinin 26.06.2019 tarihinde havale kaydının yapılarak ıslak imza ile imzalandığı,
Hükümlerin sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.01.2020 tarihli ve 87026 sayılı tebliğnamesi ile temyiz isteminin süre yönünden reddinin talep ve dosyanın tebliğ edildiği,
Bu aşamada sanık müdafisi tarafından 30.01.2020 tarihli dilekçe ile gözden kaçırılmış olduğu anlaşılan 30.05.2019 tarihli süre tutum dilekçesinin dikkate alınarak temyiz istemlerinin kabulüne karar verilmesi yönünde talepte bulunulduğu,
İnceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 09.09.2020 tarih ve 1539-7299 sayı ile, yasal süreden sonra yapılan 21.06.2019 tarihli temyiz isteminin reddine karar verilerek dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesinin ardından Yerel Mahkemece 29.09.2020 tarihinde oluşturulan dosya gönderme formunda, sanıklar müdafisinin süre tutum dilekçesini 31.05.2019 tarihinde imzalayarak mahkemeye gönderdiği, ancak yazı işleri müdürü tarafından dilekçenin sehven 26.06.2019 tarihinde havale edilmiş olduğu anlaşıldığından dosyanın yeniden incelenmek üzere iadesine karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da 24.11.2020 tarih ve 88393 sayı ile sanıklar müdafisinin temyiz isteminin süresinde olduğu ve esastan temyiz incelemesi yapılması gerektiği görüşüyle itiraz olağanüstü yasa yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, kanuna ve usulüne uygun bir temyiz davası açılması; temyiz davasının açılabilmesi için ise 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca suç ve ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre “süre” ve “istek” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.
Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden “davasız yargılama olmaz” ilkesinin doğal sonucu olarak, temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak, kuralın istisnasına ihtiyaç duyan kanun koyucu, CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden ayrılarak on beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılmasını kabul etmiştir.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise süre şartıdır. 1412 sayılı CMUK’un 310. maddesinde, kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi açısından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve ilgili mevzuat üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dâhil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir.
Bu doğrultuda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasasının “Elektronik İşlemler” başlıklı 445. maddesinde; “Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.” şeklindeki düzenleme ile Ulusal Yargı Ağı Projesinin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa, 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 95. maddesi ile eklenen “Elektronik işlemler” başlıklı 38/A maddesinde;
“1) Her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır.
2) Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilir ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilir.
3) Bu Kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar elektronik ortamda düzenlenebilir, işlenebilir, saklanabilir ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilir.
4) Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilir. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmez ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmez.
5) Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge, geçerli kabul edilir.
6) Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlarda, mühürleme işlemi ile kanunlarda birden fazla nüshanın düzenlenmesini öngören hükümler uygulanmaz.
7) Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılır ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilir.
8) Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim, Cumhuriyet savcısı veya görevlendirilen yetkili kişi tarafından imzalanır ve mühürlenir.
9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter…” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
06.08.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 5. maddesinin 5 ve 6. fıkraları da;
“Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla birimlere elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler.
Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden birimlere gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhâl ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Onay gerektiren evrak ilgilinin iş listesine yönlendirilir.” biçiminde düzenlenmiştir.
Elektronik imza, sanal (elektronik) ortamda bulunan belgenin doğruluğunu, bütünlüğünü koruyan ve beyan sahibinin bu belgenin içeriğini kabul edip onayladığını belirtmesine, diğer bir ifade ile imzalamasına imkân tanıyan bir teknik terim olup, el yazısı ile imzanın elektronik ortamdaki karşılığıdır. Elektronik imza, el yazısı ile imzanın gerek fonksiyonel gerekse hukuki anlamdaki fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getirdiği gibi gönderilen bilgilerin veya verilerin kesinlikle o kişi tarafından gönderildiğini teyit etmesi, klasik imzadaki gibi taklit edilme olasılığının büyük oranda ortadan kalkması, bir kullanıcı tarafından gönderilen bilgilerin veya verilerin bir başkasının eline geçmesini veya değiştirilmesini engellemesi, gönderilen bilgi ve verilerin içeriğinin gönderici veya alıcı tarafından inkâr edilememesi, gönderimden sonra içeriğinin değiştirilememesi, uyuşmazlık halinde elektronik belgenin bir kopyasının da onay kurumunda olması, gönderilen verilerin tarih açısından damgalanması gibi ıslak imzalı belgeye göre birçok avantaja da sahiptir (Belgelerde Sahtecilik Suçları, Kubilay Taşdemir, Ankara, 2013, s.294-297.).
5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’un 95. maddesi ile eklenen 38/A maddesinin üçüncü fıkrasında aynı Kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve kararın elektronik ortamda düzenlenebileceği, işlenebileceği, saklanabileceği ve güvenli elektronik imza ile imzalanabileceği, dördüncü fıkrasında ise, güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararların diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderileceği, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 5. maddesinin 5. fıkrasında taraf ve vekilleri ile diğer ilgililerin güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla birimlere elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilecekleri, 6. fıkrasında da gelen evraktan sorumlu personelin UYAP üzerinden birimlere gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhâl ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktaracakları, onay gerektiren evrakın ilgilinin iş listesine yönlendirileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemeler karşısında, temyiz evrakının güvenli elektronik imza ile imzalanıp UYAP sistemine kaydedildikten ve elektronik ortamda mahkemeye gönderildikten sonra hâkiminin ekranına onay için yönlendirilmesi gerekecek olup elektronik imza ile imzalanmasına rağmen 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca suç ve ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre içerisinde UYAP sistemine kaydedilip elektronik ortamda mahkemeye gönderilmeyen temyiz evrakının süresinde yapılmış bir temyiz başvurusu olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle temyiz tarihinin, temyiz evrakının elektronik imza ile imzalanmış olması kaydıyla UYAP sistemine kaydedilip elektronik ortamda gönderildiği tarih olduğu, yasal temyiz süresi içerisinde elektronik imza ile imzalanarak elektronik ortamda gönderilmeyen temyiz istemlerinin süresinde olmadığı kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kısa kararın sanıklar müdafisine 30.05.2019 tarihinde tefhim edildiği, UYAP evrak görüntüleme sisteminden detay bilgileri incelendiğinde, sanıklar müdafisince 31.05.2019 tarihinde elektronik imza ile imzalanan süre tutum dilekçesinin UYAP sisteminde kaydının oluşturularak aynı tarihte elektronik ortamda Yerel Mahkemeye gönderildiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar müdafisinin temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 09.09.2020 tarihli ve 1539-7299 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.