Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/145 E. 2022/761 K. 06.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/145
KARAR NO : 2022/761
KARAR TARİHİ : 06.12.2022

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 55-178
Suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanıklar …, …, … ve …’nun; 12.02.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 33.740 TL adli para cezası; 09.04.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 30.000 TL adli para cezası; 23.12.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 30.000 TL adli para cezası, sanıklar … ve …’ın; 12.02.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 33.740 TL adli para cezası; 23.12.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 30.000 TL adli para cezası; sanık …’ın; 12.02.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 26.240 TL adli para cezası; 23.12.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis ve 22.500 TL adli para cezası; sanıklar … ve …’ın; 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 11 yıl 3 ay hapis ve 22.500 TL adli para cezası; sanık …’ün; 09.04.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4, 62, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis ve 15.000 TL adli para cezası; 23.12.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis ve 22.500 TL adli para cezası; sanıklar …, … ve …’ın; 12.02.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 26.240 TL adli para cezası; 09.04.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis ve 22.500 TL adli para cezası; sanık …’ın; 12.02.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 33.740 TL adli para cezası; 23.12.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak TCK’nın 188/3-4-5, 62, 52/2-4, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 30.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye, hak yoksunluklarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.09.2012 tarihli ve 55-178 sayılı, sanıklar …, …, …, …, …, … ve … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin, Cumhuriyet savcısı (12.02.2008 tarihinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan dava ile ilgili sanık … hakkında) ile sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve müdafileri, sanıklar …, …, …, …, … müdafileri ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayı ile;
“A- Sanıklar …, … ve … hakkında;
…2) Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar ve müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanıklar müdafilerinin duruşmadaki sözü savunmalarının reddiyle, resen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, hükmedilen ceza miktarı ve tutuklu kaldıkları sürelere göre sanıklar … ve … hakkındaki salıverilme isteklerinin reddine, Başkan Vekili … Kınacı’nın karşı oyu ve oyçokluğuyla;
B- Sanık … hakkında;
…2) 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık müdafiinin duruşmadaki sözlü savunmasının reddiyle, resen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, hükmedilen ceza miktarı ve tutuklu kaldığı süreye göre sanık hakkındaki salıverilme isteğinin reddine; Başkan Vekili … Kınacı’nın karşı oyu ve oyçokluğuyla;
3) 12.02.2008 tarihinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:
Kendisinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmeyen sanığın savunmasının aksine, diğer sanıklarda ele geçirilen uyuşturucu maddelerle ilgisi bulunduğuna veya diğer sanıkların suçlarına iştirak ettiğine ilişkin kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları ile sanık müdafiinin duruşmadaki savunması bu nedenle yerinde olduğundan, resen de temyize tabi olan hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle;
C- Sanıklar … ve … hakkında;
…2) Sanık … hakkında 23.12.2008 tarihinde; sanık … hakkında 12.02.2008 tarihinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafileri ile sanık …’ın yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık … müdafiinin duruşmadaki sözlü savunmasının reddiyle, sanık … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, hükmedilen ceza miktarı ve tutuklu kaldığı süreye göre sanık … hakkındaki salıverilme isteğinin reddine, oybirliğiyle;
3) Sanık … hakkında 12.02.2008 tarihinde; sanık … hakkında 23.12.2008 tarihinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Sanık … hakkında 12.02.2008 tarihli; sanık … hakkında ise 23.12.2008 tarihli suçla ilgili açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, mahkûmiyetlerine karar verilmek suretiyle CMK’nın 225. maddesine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafileri ve sanık …’ın temyiz itirazları ile sanık … müdafiinin duruşmadaki sözlü savunmasının reddiyle, sanık … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin diğer yönler incelenmeksizin BOZULMASINA, oybirliğiyle;
D- Sanıklar …, …, …, …, … ve … hakkında;
…2) Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Sanık …’in 12.02.2008 tarihinde örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçuyla ilgili dava açıldığının anlaşılması karşısında, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesindeki bu yöndeki isteğiyle ilgili Mahkemesince karar verilmesi mümkün görülmüştür.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafileri ile sanık … ve …’in yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanıklar …, Necmettin, Selahattin ve Kemal müdafilerinin duruşmadaki sözlü savunmalarının reddiyle, sanıklar … ve … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, hükmedilen ceza miktarı ve tutuklu kaldığı süreye göre sanık … hakkındaki salıverilme isteğinin reddine; Başkan Vekili … ‘nın karşı oyu ve oyçokluğuyla;
…H- Sanık … hakkında ;
…2) 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile aşağıda belirtilen dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın, isnat edilen suçların kanunî tanımında yer alan fiileri gerçekleştirdiğine ya da suç konusu uyuşturucu maddelere ortak olduğuna ilişkin kuşku sınırlarını aşan delil bulunmadığı; sabit olan fiillerinin, sanık … ile diğer sanık … arasındaki irtibatı sağlayarak, suçların işlenmesine yardım etmekten ibaret olduğu dikkate alınarak, TCK’nın 39. maddesi uyarınca cezalarından indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA, Başkan Vekili … ‘nın değişik gerekçesi ve oybirliğiyle;
I- Sanık … hakkında;
…2) 23.12.2008 tarihinde işlenen örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan ve 09.04.2008 tarihinde işlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi :
Sanık …’in, 09.04.2008 tarihli suçu örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği ve hükmü gerekçesinde de bu şekilde kabul edildiği halde, hakkında TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrasının uygulanmaması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile eleştiri dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık müdafiinin duruşmadaki sözlü savunmasının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, Başkan Vekili … Kınacı’nın karşı oyu ve oyçokluğuyla…” karar verilmiş,
Daire Üyesi A. Kınacı; “A) ZİNCİRLEME SUÇLA İLGİLİ (Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, , … ve … hakkında) :
1- Tartışmanın konusu:
Sanıkların işledikleri suçlar, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen ‘zincirleme suç’ oluşturmakta mıdır?
2- Zincirleme suçun unsurları ve koşulları:
TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen ‘zincirleme suç’un oluşabilmesi için; birden fazla suçun bulunması, bunların aynı tipte suçlar olması, suçların aynı kişiye ya da topluma karşı işlenmesi, suçların aynı kişiye veya topluma karşı değişik zamanlarda ya da aynı suçun tek fiille birden fazla kişiye karşı işlenmiş olması ve suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi gerekir.
Bir suçun temel şekli ile nitelikli şekli ‘aynı suç’ sayılır.
Suçların ‘bir suç işleme kararının icrası kapsamında’ işlenip işlenmediğinin belirlenmesinde; suçların işleniş biçimlerinde ve maddî konusunda benzerlik olup olmadığı, suçların işlendiği yerler arasındaki ilişki, suçlar arasındaki zaman aralığı ve bir suçla ilgili kovuşturma yapılmasından veya hüküm verilmesinden sonra diğer suçun işlenip işlenmediği gibi ölçütlerden yararlanılır.
Bir suç işleme kararı, her biri ayrı kastla işlenen suçları birbirine bağlayan ve zincirleme suç niteliğini kazandıran subjektif unsurdur. Failin aynı tipteki suçu birkaç kez işlemeyi önceden düşünüp istemesi bir suç işleme kararını gösterir.
Failin, bazı suçları tek başına bazılarını iştirak halinde işlemesi suçlar arasında benzerlik bulunmadığı anlamına gelmeyeceği gibi suçların değişik yerlerde işlenmesi de ‘bir suç işleme kararı’ bulunmadığının kesin delili sayılamaz.
Suçlar arasında geçen zaman, ‘bir suç işleme kararı’nı bozacak kadar fazla olmamalıdır. Bu durum, suçların yapısına, olayların özelliğine ve sanığın amacına göre belirlenmelidir. Suçlar arasında az süre bulunmasına rağmen ‘bir suç işleme kararı’nın bozulduğu kabul edilebileceği gibi suçlar arasında uzunca bir süre geçtiği hâlde ‘bir suç işleme kararı’nın bulunduğu sonucuna da varılabilir.
Öğretide iddianamenin düzenlenmesi, iddianamenin kabul edilmesi, iddianamenin kabul edilmesine ilişkin kararın sanığa tebliği edilmesi, mahkûmiyet kararının verilmesi, mahkûmiyet hükmünün sanığa tebliğ edilmesi ile bir suç işleme kararının bozulacağına ilişkin değişik görüşler vardır. Ancak aranan şey sanığın bir suç işleme kararının bozulup bozulmadığı olduğuna göre, ‘iddianamenin kabul edilmesine ilişkin kararın sanığa tebliğ edilmesiyle bir suç işleme kararının bozulacağı’ görüşünün daha doğru olduğu kanısındayım.
3- Sanıkların işledikleri suçlar ve iddianame tarihleri:
Sanıklar …, … ve …’ın 12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işledikleri suçlar; sanık …, … ve …’ün 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işledikleri suçlar; sanılar … ve … ‘ın 12.02.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işledikleri suçlar; sanıklar …, Selahattin Çobanoğlu ve …’ın işledikleri 12.02.2008 ve 09.04.2008 tarihlerinde işledikleri ‘uyuşturucu madde ticareti yapma’ suçları nedeniyle 31.08.2009 tarihli aynı iddianame ile kamu davası açılmıştır.
Sanıkların suçları arasında herhangi bir hukuksal kesinti olmadığı gibi bir suç işleme kararlarının bozulduğunu gösteren delil de bulunmamaktadır. Bu nedenle, zincirleme suç hükümleri gereğince, sanıklar hakkında daha ağır sonuç doğuran suç esas alınarak bir cezaya hükmolunması ve diğer suç veya suçlar nedeniyle ise TCK’nın 43. maddesi uyarınca cezalarının artırılması gerekirken, her suçtan ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır.
4- Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, , … ve … hakkında ‘uyuşturucu madde ticareti yapma’ suçundan kurulan hükümlerin bozulması…,
B) SANIK … HAKKINDA:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre, ‘Her kişi özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir toplumda milli güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suçların önlenmesi, sağlığın veya ahlakın ve başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması için zorunlu bulunduğu ölçüde ve kanunla düzenlenmesi koşuluyla olabilir.’
Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 22. maddesinde ‘Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde karar kendiliğinden kalkar.’ hükmü yer almaktadır.
Böylece diğer bireysel hakların yanında ‘haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği’ koruma altına alınmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinde bir suç nedeniyle yapılan soruşturma kapsamında haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilmesinin koşulları ve kuralları belirlenmiş, şüpheli veya sanığın telefonunun hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla dinlenebileceği öngörülmüştür.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ‘Tesadüfen elde edilen deliller’ başlığını taşıyan 138. maddesinin ikinci fıkrasında ise, ‘Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhal bildirilir’ denilmiştir.
Gerekli koşullar bulunduğunda bir kişinin telefonunun dinlenmesi için hâkim veya Cumhuriyet savcısından alınan karar, sadece soruşturma kapsamında olup kararda belirtilen suçla sınırlı olmak üzere o kişinin haberleşmesinin gizliliğine müdahale yetkisi verir. Bu kişiyle telefonda konuşan diğer kimselerin haberleşmesinin gizliliğine müdahale için ayrıca hâkim veya Cumhuriyet savcısından karar alınması zorunludur. Böyle bir karar alınmadan yapılan dinlemeler o kişiler yönünden ‘hukuka aykırı delil’ niteliğindedir.
Somut olayda, diğer sanıklardan …’ın telefonu hâkim kararıyla dinlemeye alınmış, ancak sanık …’ın adı geçenle yaptığı telefon konuşmaları hâkim veya Cumhuriyet savcısı kararı olmadan dinlenerek kayda alınmıştır. Sanığın bu şekilde telefon konuşmalarının dinlenmesi hukuka aykırı olup, delil olarak hükme esas alınamaz.
Bu konuşmaların ‘tesadüfen elde edilen delil’ olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir, çünkü konuşmalar soruşturması yapılan suçla ilgilidir.
Diğer sanıkların sanık aleyhinde herhangi bir beyanı yoktur.
Savunmasının aksine sanığın, diğer bazı sanıklar tarafından kurulan ‘örgüte üye olduğuna’ ve “uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarını işlediğine” ilişkin kuşkuyu aşan delil yoktur. Sanık hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükümleri kurulması yasaya aykırıdır.
Bu nedenlerle;
a) Sanık hakkında ‘örgüte üye olma’ suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün bozulması gerektiği kanısını taşıdığımdan, çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.
b) Sanık hakkında ‘uyuşturucu madde ticareti yapma’ suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin ise açıkladığım değişik gerekçeyle bozulması, gerektiği” düşünceleriyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2020 tarih ve 2020/86101 sayı ile;
“…İzmir (CMK 250. madde ile yetkili) Cumhuriyet Başsavcılığınca Hollanda’da ikamet eden ve sık sık Türkiye’ye giriş çıkış yapan, Türkiye genelinde ve Denizli’de faaliyet gösteren uluslararası nakliyat firmaları ile bu firmalar da çalışan şahıslarla ve tır şoförleri aracılığıyla uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığı iddiası ile sanık … hakkında soruşturma başlatıldığı, bu çerçevede sanık …’nin uyuşturucu madde ticareti yapmak üzere örgüt kurduğu, yine sanık … liderliğinde kurulan başka bir örgüt aracılığıyla Van İlinden temin edilen ve genelde İstanbul İlinde toplanan eroin maddesinin yurt dışına çıkartılması amacıyla bu faaliyetlerini her iki örgüte mensup diğer sanıklarla yürüttüklerinin belirlenmesi üzerine soruşturma başlatıldığı ve her iki örgütün faaliyetleri kapsamında aşağıda açıklanan eylemlerin gerçekleştiği olayda;
a) Birinci olayla ilgili olarak; 12.02.2008 günü Afyon İli Dinar İlçesinde düzenlenen operasyon ile sanık …’nin kurduğu örgütün içinde yer alan sanıklar …, … ve …’ın içerisinde bulunduğu 34 ZZ 5411 plakalı araçta 27 ayrı paket halinde toplam 27 kg 394 gram olan (net ağırlığı 26 kg 533), eroin maddesinin ele geçirildiği, bu olayla ilgili olarak Dinar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından …, … ve … hakkında 20.02.2008 tarih 2008/93-6 esas sayılı iddianamesi ile açılan kamu davası sonucunda Dinar Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/14 sayılı kararı ile uyuşturucu ticareti suçundan mahkumiyet kararı verildiği, bu olayla ilgili olarak soruşturmanın deşifre olmaması için İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmaya ait iletişim tespit tutanaklarının ve teknik takip verilerinin bu olayda kullanılmadığı, olay münferitmiş gibi sonuçlandırıldığı ancak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık … Uğur İnci’nin kurmuş olduğu örgüt ile sanık …’ın kurmuş olduğu örgütün diğer faaliyetlerinin tespiti amacıyla soruşturmaya devam edildiği;
b) İkinci olayla ilgli olarak; sanıkların uyuşturucu madde ticareti yaptıklarına ilişkin iletişimlerinin dinlenmesi sırasında, sanık …’ın uyuşturucu madde ticareti yaptığı konusunda değişik kaynaklardan bilgiler elde eden İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı ekiplerin 09.04.2008 günü Küçükçekmece’de düzenledikleri operasyonda şüpheli …’ı 30 ayrı paket halinde 14 kg 797 gram eroin maddesi ile yakaladıkları, bu olayla ilgili olarak Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından … hakkında yürütülen soruşturma sonucunda Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 03.06.2008 tarih ve 2008/54714 soruşturma 2008/25386 esas sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, bu ikinci olayla ilgili olarak da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın deşifre olmaması için iletişim tespit tutanaklarının ve teknik takip verilerinin bu olayda da kullanılmadığı, olayın münferitmiş gibi sonuçlandırıldığı;
c) Üçüncü olayla ilgili olarak; 23.12.2008 günü İstanbul Avcılar’da düzenlenen operasyon ile sanıklar …, …, …, …, … ve …’nun 50 ayrı paket hâlinde daralı ağırlığı 39 kg 500 gram gelen eroin ile yakalandıkları, arama sırasında paketleme malzemesi olarak kullanılan bir miktar ambalaj maddesi, 1 adet hassas terazi ile 1 adet pres makinesi ele geçirildiği ve aparatlarından alınan svab numunelerinde eroin maddesi bulaşıkları olduğunun tespit edildiği,
Aynı operasyonla bağlantılı olarak 30.12.2008 günü düzenlenen operasyon ile yakalanan …’da toplam net ağırlığı 95 gram 09 miligram gelen eroin maddesi ile ve bir adet hassas terazi ele geçirildiği, terazi üzerinde eroin maddesi bulaşıklarının bulunduğu tespit edildiği, bu olayla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK.250 maddesi ile yetkili) tarafından şüpheliler hakkında yürütülen soruşturma sonucunda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 04.03.2009 2009/223 esas numaralı iddianame ile kamu davası açıldığı, bu üçüncü olayla ilgili olarak da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın deşifre olmaması için iletişim tespit tutanaklarının ve teknik takip verilerinin bu olayda da kullanılmadığı, olayın münferitmiş gibi sonuçlandırıldığı;
Hükme konu yukarıda değinilen üç olayla ilgli olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 31.08.2009 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında İzmir 10 Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, bu davanın İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde üçüncü olayla ilgili olarak yürütülen kovuşturma ile birleştirildiği ve temyize konu hükümlerin verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.02.2020 tarihli ve 2017/344 esas, 2020/140 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; iletişimin tespiti veya fiziki takip sırasında şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde satışı yaptığı tespit edilmesine rağmen diğer suç ortaklarının ortaya çıkarılması ya da varsa başkaca uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ele geçirilmesi amacıyla kolluk görevlilerince yakalanmayarak beklenmesi safhasında, şüphelinin gerçek uyuşturucu veya uyarıcı madde satışına devam etmesi ve bu eylemlerinin delillendirilmiş olması hâlinde hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekeceği, somut olayda da; sanıklar hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK.250 maddesi ile yetkili) örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçların tespiti amacıyla başlatılan soruşturmada, diğer suç ortaklarının ortaya çıkarılması ve varsa başkaca uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ele geçirilmesi amacıyla yukarıda özetlenen üç olayla ilgili olarak tespit edilen delillerin dosyarına sunulmadığı ve her üç olayın da bağımsız olarak yürütülmesine izin verildiği, soruşturmanın bitmesinden sonra itiraza konu üç olayla ilgili olarak tek bir iddianameyle kamu davası açıldığı, sanıkların eylemleri arasında herhangi bir hukuksal kesinti bulunmadığı gibi bir suç işleme kararlarının bozulduğunu gösteren delil de bulunmamaktadır. Bu nedenle, zincirleme suç hükümleri gereğince, sanıklar hakkında daha ağır sonuç doğuran suç esas alınarak bir cezaya hükmolunması ve diğer suç veya suçlar nedeniyle ise TCK’nın 43. maddesi uyarınca cezalarının artırılması gerekirken, her suçtan ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır.
Açıklanan gerekçelerle, … sanıklar hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması yerine her bir eylemden dolayı ayrı cezalara hükmedilmesi nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 29.04.2021 tarih ve 16087-10822 sayı ile;
“…UYAP sistemi üzerinden MERNİS’ten alınarak dosyasına konulan nüfus kayıtlarında sanık …’in 05.09.2017 tarihinde, sanık …’in 12.01.2017 tarihinde öldüklerinin belirtildiği anlaşılmıştır.
Sanık … hakkında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.09.2012 tarih, 2009/55 esas ve 2012/178 sayılı kararı ile verilen mahkûmiyet hükümlerinin, Dairemizin 16.04.2015 tarih, 2014/4056 esas ve 2015/31053 sayılı kararı ile bozulması üzerine Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/01/2016 tarih, 2015/271 esas ve 2016/27 sayılı kararı ile bozma ilamı doğrultusunda karar verildiği ve bu kararın Dairemizin 30.10.2018 tarih, 2015/271 esas ve 2016/27 sayılı kararı ile onanmasına karar verilerek sanık hakkındaki hükümlerin kesinleştiği ancak sanık hakkındaki itirazın Dairemizin 16.04.2015 tarih, 2014/4056 esas ve 2015/31053 sayılı kararına yönelik olduğu, Dairemizin 30.10.2018 tarih, 2015/271 esas ve 2016/27 sayılı kararına yönelik herhangi bir itirazın olmadığı anlaşılmıştır.
Dairemizin, itiraza konu olan sanıklar … ve … hakkındaki kararlarının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.08.2015 tarihinde teslim alındığı, itirazın kapsamına bakıldığında sanıklar hakkında tek eylem nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerinin onandığı ve sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğine dair yapılan itirazın sanıklar aleyhine sonuç doğuracak nitelikte olduğu ve 02.11.2020 tarihli itirazın CMK’nın 308. maddesinde öngörülen 30 günlük süreden sonra yapıldığı anlaşıldığından reddine ve itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … yönünden; Dairemizinin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir yanlışlık bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmemiştir.
V. KARAR: Açıklanan nedenlerle;
A. Sanıklar … ve …’ın uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin hükümler hakkındaki Dairemizin kararına yönelik yapılan itirazın incelenmesinde;
1- Sanık … ve … yönünden yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazlarının süresinden sonra yapılmış olması nedeniyle REDDİNE,

B. Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin hükümler hakkındaki Dairemizin kararına yönelik yapılan itirazın incelenmesinde;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmediğinden REDDİNE, oy birliğiyle…” karar verilmek suretiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma/yönetme, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanıklar …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan verilen beraat ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanıklar … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından verilen beraat hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen beraat hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle; inceleme dışı sanıklar … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüte üye olma suçundan verilen beraat hükümleri Özel Dairece (vekalet ücreti yönünden) düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma/yönetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçlarından haklarında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilen sanıkların, örgüt faaliyeti çerçevesinde farklı tarihlerde gerçekleştirdikleri uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının ayrı suçları mı yoksa zincirleme şeklinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin olup;
a) Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kayıtlarında, sanık …’ın 05.09.2017, sanık …’ün ise 12.01.2017 tarihinde öldükleri bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce öldükleri anlaşılan adı geçen sanıklar hakkında Ceza Genel Kurulunca bir inceleme yapılıp yapılamayacağının,
b) Özel Dairece; sanık …’ın 23.12.2008, sanık …’ın ise 12.02.2008 tarihinde işlediği örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, sanık …’ın 12.02.2008, sanık …’ın ise 23.12.2008 tarihin işledikleri örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçları yönünden ise açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden mahkûmiyetlerine karar verilmesi nedeniyle hükümlerin bozulmasına karar verildiği, bu hâli ile tek bir eylem nedeniyle mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilen sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının aleyhe olup olmadığının, aleyhe olduğunun kabulü hâlinde ise süresinde olup olmadığının,
c) Özel Dairece; 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilam ile sanık …’ın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işlediği örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanık hakkında hükmolunan cezalardan TCK’nın 39. maddeyi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, UYAP sisteminden yapılan incelemede bozmaya uyan Yerel Mahkemece 28.01.2016 tarih ve 271-27 sayı ile sanığın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemleri nedeniyle ayrı ayrı mahkûmiyetine karar verildiği ve temyiz edilen bu hükümlerin ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce Özel Dairece 30.10.2018 tarih ve 4545-7455 sayı ile onanmasına karar verildiği anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihi de gözetildiğinde, sanık hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına ilişkin Özel Dairenin 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilamına karşı itiraz kanun yoluna başvurmasında hukuki yarar bulunup bulunmadığının,
Ayrıca, bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince; sanık …’ın 23.12.2008 tarihli eyleminin sabit olup olmadığının da tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusuna geçmeden önce tespit olunan ön sorunların değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kayıtlarında, sanık …’ın 05.09.2017, sanık …’ün ise 12.01.2017 tarihinde öldükleri bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce öldükleri anlaşılan adı geçen sanıklar hakkında Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılıp yapılamayacağının değerlendirilmesinde:
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık …’ın 05.09.2017, sanık …’ün ise 12.01.2017 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce vefat ettikleri anlaşılmaktadır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi;
“Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, Yerel Mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden önce hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Ön sorunun çözümü bakımından “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” ile ilgili düzenlemeleri üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
“2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, İstanbul 2020, s. 956).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, Ankara, 2021, s. 894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın 12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008; sanık …’ün ise 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemlerinin ayrı ayrı örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarını oluşturduğu kabul edilerek mahkûmiyetlerine ilişkin Yerel Mahkemece verilen ve temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece onanmasına karar verilmek suretiyle mahkûmiyet hükümleri kesinleşen sanıkların, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından önce vefat ettikleri anlaşılmakla;
Olağanüstü bir kanun yolu olup hangi hâllerde bu yola başvurulacağı kanunda açıklanmamakla beraber, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz yetkisine ilişkin düzenlemenin amacının, hükümlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması olup gerek yerleşmiş yargı kararlarında, gerekse öğretide yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de gözetilerek ancak bir hukuki yararın bulunması kaydıyla sınırlı hâllerde bu yola başvurulabileceği, bu bağlamda sanıklar … ve … hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının, Özel Dairece hükümlerin onanmasına karar verilmek suretiyle kesinleşmesi sonrasında ve fakat itiraz tarihinden önce sanıkların ölmeleri nedeniyle onama kararlarının isabetsiz olduğunun yapılacak itiraz incelemesi sonucunda belirlenmesi durumunda dahi dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece sanıklar hakkındaki kamu davalarının ölümler sebebiyle düşürüleceği dikkate alındığında, sadece sanıklar açısından sonuç doğuracak olan hükümlerin, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı, Özel Dairece hükümlerin onanmasına karar verilmek suretiyle kesinleşmesi sonrasında ancak itiraz tarihinden önce ölen sanıklar hakkında Ceza Genel Kurulunca da inceleme yapılamayacağının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, sanıklar … ve … bakımından ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
2- Özel Dairece; sanık …’ın 23.12.2008, sanık …’ın ise 12.02.2008 tarihinde işlediği örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, sanık …’ın 12.02.2008, sanık …’ın ise 23.12.2008 tarihin işledikleri örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçları yönünden ise açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden mahkûmiyetlerine karar verilmesi nedeniyle hükümlerin bozulmasına karar verildiği, bu hâli ile tek bir eylem nedeniyle mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilen sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının aleyhe olup olmadığının, aleyhe olduğunun kabulü hâlinde ise süresinde olup olmadığının değerlendirilmesi:
Sanıklar … ve … hakkında örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 14.09.2012 tarih ve 55-178 sayı ile sanıkların 12.02.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemler nedeniyle ayrı ayrı mahkûmiyetlerine karar verildiği, hükümlerin sanık … ve müdafisi ile sanık Selçut Atabay müdafisi tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayı ile “…sanık …’ın 23.12.2008, sanık …’ın 12.02.2008 tarihli eylemlerine ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, … sanık …’ın 12.02.2008, sanık … Yıldırımı’ın 23.12.2008 tarihli eylemlerine ilişkin açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden mahkûmiyetlerine karar verilmesi suretiyle CMK’nın 225. maddesine aykırı davranılması nedeniyle bozulmasına” karar verildiği, Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 21.05.2015 tarihinde teslim edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.11.2020 tarih ve 86101 sayı ile; “…zincirleme suç hükümleri gereğince, sanıklar hakkında daha ağır sonuç doğuran suç esas alınarak bir cezaya hükmolunması ve diğer suç veya suçlar nedeniyle ise TCK’nın 43. maddesi uyarınca cezalarının artırılması gerekirken her suçtan ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulmasının yasaya aykırı olduğu…” düşüncesiyle itiraz yasa yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK’nın olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım”, “Birinci Bölüm”de 308. maddede;
“(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ceza daireleri kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği öngörülmüş, ancak sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağı kuralı benimsenmiştir. Buna göre; sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde belirlenen aykırılıklarla ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tanınan ve olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz 30 günlük bir süre ile sınırlandırılmış olup bu süre Özel Daire kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren başlayacaktır. Süre geçtikten sonra sanık aleyhine itiraz yoluna gidilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak Sanık … 23.12.2008, sanık … Yıldırımın 12.02.2008 tarihli eylemleri nedeniyle haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece onanmasına, sanık … 12.02.2008, sanık … Yıldırımın ise 23.12.2008 tarihli eylemleri yönünden ise açılmış bir dava bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden hükümlerin bozulmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise sanıkların söz konusu eylemleri nedeniyle ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulmasının yasaya aykırı olduğu, sanıklar hakkında bir cezaya hükmolunarak TCK’nın 43. maddesi uyarınca cezalarından artırım yapılması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu olayda;
Özel Daire ilamında, sanık …’ın 23.12.2008, sanık …’ın 12.02.2008 tarihli eylemlerine ilişkin olarak onanmasına karar verilen tek bir mahkûmiyet hükmü bulunduğu, sanık … hakkında 12.02.2008, sanık … hakkında ise 23.12.2008 tarihli eylemler nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümlerine ilişkin açılmış bir dava bulunmadığının belirtilerek bu hükümlerin bozulmasına karar verildiği gözetildiğinde; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, henüz dava açılıp açılmayacağı, açılması hâlinde mahkemesince eylemlerin sabit görülüp görülmeyeceği, görülmesi durumunda ise bu eylemlerin ayrı suçları mı yoksa zincirleme suçları mı oluşturacağının bilinmediği aşamada, mevcut hâli ile haklarında tek bir mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilen sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği yönünde yapılan ve sanıklar aleyhine olduğunda şüphe bulunmayan itiraz nedeninin 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca 30 günlük süreye tâbi olduğu, dosya içeriğine göre 21.05.2015 tarihinde başlayan itiraz süresi 21.06.2015 tarihinde sona erdiği hâlde, itiraz kanun yoluna Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesinden 5 yıl 5 ay 11 gün sonra 02.11.2020 tarihinde başvurulduğu anlaşıldığından, 30 günlük kanuni süreden sonra yapılan sanıklar aleyhindeki itiraz nedeninin Ceza Genel Kurulunca görüşülmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, sanıklar … ve … bakımından ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
3- Özel Dairece; 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilam ile sanık …’ın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işlediği örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanık hakkında hükmolunan cezalardan TCK’nın 39. maddeyi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, UYAP sisteminden yapılan incelemede bozmaya uyan Yerel Mahkemece 28.01.2016 tarih ve 271-27 sayı ile sanığın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemleri nedeniyle ayrı ayrı mahkûmiyetine karar verildiği ve temyiz edilen bu hükümlerin ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce Özel Dairece 30.10.2018 tarih ve 4545-7455 sayı ile onanmasına karar verildiği anlaşılmakla,, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihi de gözetildiğinde, sanık hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına ilişkin Özel Dairenin 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilamına karşı itiraz kanun yoluna başvurmasında hukuki yarar bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi:
Sanık …’ın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde işlediği örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından ayrı ayrı kurulan mahkûmiyet hükümlerinin temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilam ile “…diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak; sanığın, isnat edilen suçların kanunî tanımında yer alan fiileri gerçekleştirdiğine ya da suç konusu uyuşturucu maddelere ortak olduğuna ilişkin kuşku sınırlarını aşan delil bulunmadığı; sabit olan fiillerinin, sanık … ile diğer sanık … arasındaki irtibatı sağlayarak, suçların işlenmesine yardım etmekten ibaret olduğu dikkate alınarak, TCK’nın 39. maddesi uyarınca cezalarından indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi…” isabetsizliğinden bozulmasına; UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, bozma ilamına uyan Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesince 28.01.2016 tarih ve 271-27 sayı ile sanığın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemleri nedeniyle TCK’nın 188/3-4-5, 39/2-c, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı mahkûmiyetine karar verildiği, temyiz edilen bu hükümlerin ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.11.2020 tarihli itirazından önce Özel Dairece 30.10.2018 tarih ve 4545-7455 sayı ile onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
“2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, İstanbul 2020, s. 956).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna konu edilebileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, Ankara, 2021, s. 894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Özel Dairenin 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı ilamı ile sanık … hakkında Yerel Mahkemece 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemler nedeniyle ayrı ayrı kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin eylemlerin ayrı ayrı suçlar oluşturduğu kabul edilmekle birlikte sanık hakkında hükmolunan cezalardan TCK’nın 39. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş, böylece sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik kesin hüküm etkisi ortadan kalkmıştır.
UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada; Özel Dairenin bu bozma ilamı sonrasında ise yargılamaya devam eden ve bozma ilamına uyulmasına karar veren Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesince 28.01.2016 tarih ve 271-27 sayı ile sanığın 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemleri nedeniyle TCK’nın 188/3-4-5, 39/2-c, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı mahkûmiyetine, temyiz edilen bu hükümlerinde Özel Dairece 30.10.2018 tarih ve 4545-7455 sayı ile onanmasına karar verilmek suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihi 02.11.2020, itiraz ettiği karar ise Özel Dairenin 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı “bozma” ilamıdır.
Görüleceği üzere; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihi itibarıyla, sanık hakkında, aynı eylemlere ilişkin olarak birisi 16.04.2015 tarihli “bozma” diğeri ise 30.10.2018 tarihli “onama” ilamı bulunmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, sanığın tek bir eylem nedeni ile cezalandırılması ve bu cezasından TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmeden, 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihli eylemlerin ayrı suçları oluşturacağı ancak sanık hakkında hükmolunan cezalardan TCK’nın 39. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğine ilişkin, iki ayrı suçun varlığını kabul eden bozma ilamına yönelik yaptığı itirazda, hukuka aykırılığın giderilmesini sağlamaya yönelik bir hukuki yarar bulunduğu kabul edilmekle birlikte, sanık hakkındaki yargılamaların geldiği aşama ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihi de gözetildiğinde, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasını amaçlayan olağanüstü kanun yollarından birisi olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, Özel Dairenin 16.04.2015 tarih ve 4056-31053 sayılı “bozma” ilamında değil 30.10.2018 tarih ve 4545-7455 sayı ile mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin ilamında değerlendirilmesi gereken bir itiraz olduğu, 02.11.2020 olan itiraz tarihi itibarıyla aynı eylemlere ilişkin olarak birisi 16.04.2015 tarihli “bozma” diğeri ise 30.10.2018 tarihli “onama” ilamı söz konusuyken, Özel Dairenin sanık hakkındaki 30.10.2018 tarihli “onama” ilamı yerine 16.04.2015 tarihli “bozma” ilamının itiraza konu edilmesinde hukuki bir yarar bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, sanık … bakımından ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
Ön sorunlara ilişkin yapılan müzakerelerin ulaşılan sonuçların ardından uyuşmazlık konusuna ilişkin görüşmelere geçilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Denizli İl Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliği görevlilerince uluslararası uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan organizasyonlara yönelik olarak yürütülen çalışmalar sırasında, Hollanda’da ikamet eden ve sık sık ülkemize giriş-çıkış yapan … isimli şahsın liderliğinde, uluslararası nakliyat firmaları ve bu firmalarda çalışan şahıs ve şoförler ile irtibatlı şekilde yurt dışına eroin kaçakçılığı yapılacağı duyumlarına ulaşılması üzerine yapılan araştırmalarda, …’nin, …, … ve … isimli şahıslar ile bağlantılı olduğunun belirlendiği, adı geçen şahıslar ile ilgili olarak elde edilen duyum ve tespitler doğrultusunda Denizli Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/25368 sayılı soruşturma dosyasında iletişimin tespiti ile birlikte delil toplama faaliyetlerine başlanıldığı, yürütülen çalışmalar sonucunda 12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008 tarihlerinde üç ayrı uyuşturucu madde yakalamasının gerçekleştirildiği,
12.02.2008 tarihinde Afyon ili Dinar ilçesinde yakalanan toplam net ağırlığı 26533 gram gelen eroinin yakalanması olayı;
İletişimin tespiti çalışmaları kapsamında elde edilen bulgularda; …’ın, … ile irtibat hâlinde olan …’yi aradığı, görüşme sırasında …’nin ‘Dayı’ diye hitap ettiği …’ı sorarak …’ın oğlu ve ‘Ufaklık’ diye hitap edilen …’ı kendisine yönlendirmesini istediği ve …’e bir sürpriz yapacağını (eroin temin edeceğini) söylediği, …’ın … ile irtibata geçmesi üzerine …’nin …’e “Gelirsen sana belki sürpriz yaparım da hadi” dediği,
…’ın da …’ı örgüt lideri … ile irtibatlandırdığı, …’ın … ile yaptığı görüşmede …’ı kastederek “İki gündür o abim arıyor da grip olmuşsun, ona diyor ilaç yazdırıvereyim bende” dediğini ilettiği, diğer bir görüşmede …’nin …’e “He yani olacak olmayacak benim bilmem lazım biliyor musun, ona göre tedbir olmam lazım, olmayacaksa ona göre tedbir almam lazım. Olacaksa da ona göre tedbir almam lazım” dediği,
Görüşmelerden örgütün eroin temin etmek için çalışmalara başladığının, bu kapsamda …’ın harekete geçtiğinin, yine … vasıtasıyla da eroin temin edilmeye çalışıldığının değerlendirildiği,
Eroin temin etmek için harekete geçen …’ın Van’da bulunan … ile temas kurmaya çalışmış ise de kuramadığı, ancak 30.01.2008 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanında … ile görüştüğü, aynı gün … ile konuşan …’in “Görüştüm yeğeniyle ben, kendini bulamadım ben Tacettin’in, yeğeni geldi, yeğeni ile görüştüm, bekliyorum abi dört gözle, yani bu sefer de boşa geldiysem tamam yani hiçbir şey demiyorum” dediği, …’in ise …’e “Yok yok boşa gelmedin yav senin şansın yoktur, vallahi mazot bulamıyoruz inancın olsun, on gündür mazot arıyoruz, bize ne kadar verdin” diye sorduğu, …’in “5000 TL ver dedi lazım dedi 5000 TL bıraktım” şeklinde cevap verdiği, bu görüşmelerden …’in temin edilecek eroinin ön ödemesi olarak …’a, … ve …’a verilmek üzere 5000 TL verdiğinin değerlendirildiği,
… ve …’ın, …’ın … ile irtibat kurmasını sağlamaları sonrasında gerçekleşen görüşmede …’in …’e “Daha da net bir şey yok deme, dersen yemin ediyorum gidip kendimi kanala atacağım, abi vakit kaybetmeyelim bak, bir tanesi boşa gitti, birisi daha boşa giderse ben burada hiç durmayacağım, atlayıp gidip orada başımın çaresine bakacağım, 4-4,5 aldır ben mahvolmuşum diyorum sen inanmıyorsun”, …’in ise …’e “Ben senin yüzünden köylere dağılmışım, bir aydır oralarda dolaşıyorum, Allah’ın izniyle öbür gün ben senin yanına çıkacağım, odur yani” dediği, bu görüşmelerden eroin maddesi temin edememesi nedeniyle daha önce irtibat kurduğu araçların eroin almadan yurt dışına çıkış yaptığı değerlendirilen …’in eroin temin etmesi konusunda …’den acele etmesini istediğinin değerlendirildiği,
Eroinin temini aşamasında …’nin …’ye “643 703 797 … Canı acil ara” şeklinde mesaj attığı ve yine devam eden mesajlarda … ile para konusunda görüştüğü, bu paranın ise … adına istenilen ve …’ın …’tan temin edeceği eroin karşılığında verilecek olan para olduğunun değerlendirildiği,
…’ın … ile yaptığı 06.02.2008 tarihli görüşmede “Artık ben cuma günü yanındayım, Allah’ın izni ile Van’a geleceğim, yetişirsem dörtten ineceğim, yetişemezsem sabah sekizde ineceğim, eh işte araba ile beraber geliyorum Allah’ın izniyle”, …’in ise “Tamam gardaş, ben de diyorum ki benim arabam ne zaman gelir Allah izin verirse” dediği, bu görüşmeden eroinin temin edildiğinin ve Van’dan İstanbul’a nakledilmesi için hazırlık yapıldığının değerlendirildiği,
…’ın 09.02.2008 tarihinde … ile yaptığı görüşmeden, eroinin Van’dan İstanbul’a … vasıtasıyla nakledileceğinin değerlendirildiği, 11.02.2008 tarihli görüşmede …’ın …’e “Gözün …, biz gelini nişan yaptık” demesinden eroinin nakliyeyi yapacak şahıslara teslim edildiğinin, … in … ile “Kardeşim senlik bir şey yok, sana ne yaa, benim ekibim tamam diyorum, ben geleceğim, havalimanında benim arabam hazır orada, ben dört kişi beş kişi aile ile geliyorum” şeklindeki görüşmelerinden eroinin nakli sırasında polis uygulamalarında sıkıntı yaşamamak için aile görüntüsü verileceğinin, 11.02.2008 tarihli …’in …’i arayarak “Sen gelmesi buraya lazım, adam ameliyattan çıkmış bizim gözümüz …” demesinden ise eroinin Van’dan İstanbul’a sevk edildiğinin anlaşıldığı,
Bu aşamadan sonra …, …, … ve …’nin eroini teslim almak için İstanbul’a gittiklerinin gerek telefon görüşmelerinden gerekse Antalya Türk Hava Yollarından alınan, THY’nin 11.02.2008 tarihli ve saat 20.20 itibarıyla Antalya’dan İstanbul Havalimanına uçuş gerçekleştiren TK 0425 sayılı uçağına ait uçuş listesinden Sevda’nın 21C, …’in 21D, …’nın 21E ve …’ın 21F yer numaralarına ait bilet almış olduklarının ve birlikte uçuş yaptıklarının tespit edilmesinden anlaşıldığı,
…, …, … ve … arasında eroin ve paranın teslimine ilişkin bir çok görüşme gerçekleştirildiği, 12.02.2008 tarihinde … ile … arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde Selahattin’in …’a “Durum nasıldır, durum iyi mi” diye sorduğu, …’ın “Valla durum iyi değildir, hurda para vermiş bana, şimdi de para eksik çıkmış, 550 eksik çıkmıştır” şeklinde cevap verdiği, Selahattin’in “Sen söyledin oraya, ne dedi” diye sorduğu, …’ın “He ben yeni telefon açtım, dedi dur, ben telefon açacağım” şeklinde cevap verdiği, Selahattin’in “Söyle versin söyle, iyi olur, o verir diğeri (…), söyle ona sana ne dedi, dedi mi sana benimdir” demesi üzerine …’ın “dedi, dur hele ben amcamı arayayım” dediği, bu görüşmeden yaklaşık iki saat sonra … ile … arasında geçen görüşmede …’in …’e “Abi parayı niye eksik vermişsin, 440 diyor eksik, öbür sefer dedi 100 eksik, bu sefer diyor 400 eksik”, …’in ise “Ne eksiği, aldı götürdü parayı saydı, geldi tamam dedi”, …’in de “Madem ki tamam beni niye arıyor o zaman” şeklinde dediği, bu görüşmelerden örgüte temin edilen eroinin karşılığı olan paranın eksik olduğu hususunun … tarafından …’na iletildiğinin, Selahattin’in …’dan durumu …’e söylemesinin istenildiği, …’in de parayı veren …’i arayarak durumu sorduğunun değerlendirildiği,
… ve … arasında 11.02.2008-12.02.2008 tarihlerinde gerçekleşen telefon görüşmelerinden, 11.02.2008 tarihinde teslimatı gerçekleştirilemeyen eroinin bir iş yerine bırakıldığının, … ile … arasında 12.02.2008 tarihinde geçen “Sen o yüzükleri (dövizleri) değiştirmeye gidiyor musun? Sen yüzükleri değiştir, biz şimdi gelini (eroin) hazırlıyoruz, görüşeceğiz on dakikaya, seni ararım” ve … ile … arasındaki “Ben geldim, görüştüm, arkadaşa parayı verdim, bekliyorum, gittiler” şeklindeki görüşmelerden …’ın eroinin parasını …’den teslim aldığının, …’ın eroini …’a teslim edeceğinin, aynı gün …’i arayan …’in “Dün gece gittiğiniz yer var ya, oraya doğru git” diyerek …’i teslimatın yapılacağı yere yönlendirdiğinin değerlendirildiği,
…’ın örgüt adına teslim aldığı eroin ile birlikte İstanbul’dan Antalya’ya doğru harekete geçtiğinin anlaşılmasının ardından kullanabileceği güzergâh olan Afyon-Sandıklı karayolu üzerinde kolluk görevlilerince tertibat alındığı, 12.02.2008 tarihi saat 16.00 sıralarında 34 ZZ 5411 plaka sayılı oto içerisinde iki erkek ve bir bayan şahıs bulunduğunun ve süratli şekilde Denizli istikametine doğru gittiklerinin tespit edilerek aracın takibe alındığı, Dinar ilçe merkezine gelindiğinde takip edildiklerini fark eden şahısların araç ile ara sokaklara girdiklerinin görüldüğü, suçun delillerinin yok edilebileceğini değerlendiren kolluk görevlilerince araca müdahale edildiği, bahse konu araçta …, … ve …’nin yakalandıkları, araçta yapılan aramada ise toplam daralı ağırlığı 27.394 gram gelen eroinin ele geçirildiği,
İNCİ (K) ismi verilen projeli çalışmanın devam etmesi nedeniyle suç örgütüne yönelik iletişimin tespiti çalışmaları sonucu elde edilen delillerin, eroin ile yakalanan …, … ve …’nin soruşturma dosyasına eklenmedikleri ve 12.02.2008 tarihli olaya katıldıkları değerlendirilen diğer örgüt üyelerine yönelik herhangi bir işlem yapılmayarak çalışmalara devam edildiği,
Bu kapsamda, yakalanan bu eroin ile ilgili olarak … ile … arasında 02.03.2008 tarihli görüşmede …’ın Kemal’e “O şeker gitti ha komple, vallahi o kadın ile ikisi beraber ben söyleyeyim sana, şimdi onun yazısında yedi çıkmış, üç eksik gelmiş”, Kemal’in de …’a “Ben sana açmadım mı, ben dedim nasılsınız, iyi misiniz, dedi biz iyiyiz, iş bitmiş gitmiştir” şeklinde yaptıkların konuşmalardan, … tarafından 30 kilogram olarak …’tan istenilen eroinin teslimat sırasında kontrol edildiği ve teslimatın sorunsuz şekilde gerçekleştirildiğinin, 3 kilogram eksik (27 kg) yakalanmasının teslimatı yapanların sorunu olmadığının ve bu teslimatı yapanın da … olduğunun değerlendirildiği,
…, …, …, … ve … arasında gerçekleşen görüşmelerde …’ın yakalandığını birbirlerine bildirdikleri, bu kapsamda; …’ın …’ye “Dayının oğlu kaza yapmış, kaynına bildir”, …’ın …’a “Maç ertelenmiş galiba bizim he”, …’ın …’a “Abi Ulaşamıyorum (…’i kastediyor), herhalde değiştirdi hatlarını”, …’un …’a “Tamam, şey yap bu hafta sonu burada olacağını söylemişti bana”, bir başka görüşmede “Ulaşabildin mi onu soracaktım merak ettim”, …’ın …’a “Başka hattı var mı sende”, …’un …’a “Valla işte sonu 97’limi ne öyle bir şey var (…’in kullandığı 0538 491 97 26 numaralı hattı kastediyor), sendeki o mu”, …’ın …’a “O da kapalı çıkıyor”, …’un …’a “Yok zaten bir kavga dövüş olsa sen duyarsın onun için”, …’ın …’a “Tabi tabi yok öyle bir şey”, …’un … ile “Seni ben çok aradım ya ulaşamayınca kardeşi de (…) aradım, öbüründen de aradım, açılmadı, kardeşi aradım sonra” şeklinde görüşmeler gerçekleştirdikleri,
Yine takibine devam edilen şahısların gerçekleştirdikleri görüşmelerden; …’ın eroini …’dan alıp Antalya iline ulaştıracak şahıs olduğunun, …’ın yakalanmasından sonra …’in Dinar Adliyesinde görevli Cumhuriyet savcısı M.N.Y. ile yakalanan şahısların serbest bırakılmalarını sağlamaya yönelik görüşmeler yaptığının, …’in bu amaçla … ile görüşebilmek için …’e ulaştığı ve … üzerinden görüşme sağladığının, bu görüşmeye telefonu alan …’ın da dahil olduğunun, Zeycan’ın Cumhuriyet savcısı ile yaptığı görüşmeyi bu şahıslara aktardığının, …’ın da …’na “O Dinar’daki savcıya da 25 milyar lira para verilmişti bıraksın diye olmadı, 25’te oraya gitti, zaten bir sürü paraları gitti, on’ar sene de ceza aldılar”, …’nun …’a “Ben dedim, şimdi senin kardeşin yanlış yaptı dedim, eğer günü gününde bu iki evini verseydi, o 25 verdiniz, siz verdiniz savcıya vermediniz oraya, siz 50-60-70 verip düz yapacaktınız, verseydiniz şimdide iş olurdu” şeklinde yaptıkları görüşmelerde yakalanan eroin olayına ilişkin değerlendirmelerde bulundukları,
… ve yanındaki sanıkların eroin ile yakalanmalarından sonra eroini temin ettiği anlaşılan …’ın, Denizli Otogarındaki yazıhanesinde bulunan …’ın yanına geldiği, bir süre sonra …’ın da aynı yazıhaneye gelerek buluşma gerçekleştirdiklerinin fiziki takip ile tespit edildiği,
09.04.2008 tarihinde …’ın ikametinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığınca yakalanan toplam net ağırlığı 14.797 gram gelen eroinin yakalanması olayı;
Suç örgütüne yönelik devam eden iletişimin tespiti çalışmaları sırasında, 29.02.2008 tarihi itibarıyla …, …, …, …, … ve …’ın örgüte eroin temin etmek için faaliyetlere başladıklarının tespit edildiği,
29.02.2008 tarihinde …’ın …’a kendisi ile görüşmek istediğini söylediği, …’ın da … ile birlikte geleceklerini belirttiği, yine …, …, …, … arasında eroinin temini ile nakle hazırlanması hususunda görüşmeler gerçekleştirildiği, 01.03.2008 tarihinde …’ın …’na “Ben full geliyorum, bant lazımdır, şey lazımdır tuğla lazımdır, kapının önünde bekle gelene kadar” dediği, aynı tarihte …’ın …’a “Durum iyi mi” diye sorduğu, …’ın “Ben gittim, ben daha gidiyorum” diye cevap verdiği, bu görüşmelerden … ve …’nun …’ın temin ettiği eroini teslim aldıklarının değerlendirildiği,
Bu aşamada; …’ın 06.03.2008 tarihinde … ile yaptığı görüşmede “Sen gittin mi yazıhaneye” diye sorduğu, …’ın “Senin telefonunun bekliyordum” dediği, hemen akabinde …’ın yanında çalışan …’in yine …’ın yanında çalışan …’ün telefonundan …’yi arayarak “Abim bir gelir mi diyor, dükkandayız abi oturuyoruz” diyerek …’i yazıhaneye çağırdığı, …”in “İki saate kadar gelirim” dediği, bu görüşmeden altı dakika sonra …’ın …’a “Tam yanındayım” şeklinde yazıhanede olduğunu bildirir mesaj gönderdiği, …’ın ve …’nin …’ın yazıhanesine ayrı ayrı geldiklerinin fiziki takip ile de tespit edildiği, 10.03.2008 tarihinde …’ın yanında çalışan …’in yine …’ün telefonundan …’yi arayarak “Dedem (…) geldi de ille bir gelsin de yeğenimle görüşeyim diyor” diyerek …’ın görüşme isteğini bildirdiği, bu görüşmelerden … ve …’ın teknik takibe yakalanmamak için …’i bizzat aramadıkları ancak yanlarında çalışan örgüt üyeleri ve telefonları aracılığıyla irtibat sağladıklarının, ardından …, … ve …’ın bir araya gelerek örgüte eroinin temini, parası, sevki, nakli ve yurt dışına çıkışı konularında görüşmeler yaptıklarının değerlendirildiği,
06.03.2008 tarihinde …’ın …’e “Arabanın elektriğini yaptın mı, ampullerine sabah bakalım, biz gideceğiz düğüne” şifresi ile İstanbul’a nakledilecek eroinin araca zulasının ne aşamada olduğunu sorduğu, aynı şahıslar arasında bu konuda benzer görüşmelerin de bulunduğu, …’ın talimatıyla …, …, … ve …’ın eroini sevk edilmeye hazır hale getirdiklerinin, ardından …’ın zula yapılması için …’e teslim ettiği ve onunda zula işini yaptığının, sonra …’ın …’ı arayıp eroinin nakil için hazır olduğunu söylediği ve Van’dan İstanbul’a eroini karşılamak için gittiğinin, böylece eroinin …, …, …, … ve … organizasyonuyla İstanbul’a sevk edildiğinin telefon görüşmelerinden anlaşıldığı,
Eroinin Van’dan İstanbul’a nakledilmesinden sonra 13.03.2008 tarihinde …’ın …’na …’ı kastederek “O diyor ben hastayım, ben yemek yiyemem daha, doktor bana 12 gün yemek yeme demiş, 12 güne kadar ben yemek yiyemem diyor, benim doktorumda Avrupa’ya gitmiş” şifresiyle … ile buluşan …’ın …’ın eroini teslim almadığını, 12 gün sonra alabileceğini ve Avrupa’ya gittiğini söylediği, bu görüşme sonrasında …’ın …’ı arayıp “O diğerini, kake vardır sen bakabilir misin, o diğeridir ha 15 kakenin tanesi 50 avro, ya ayın 20’si ya 25’inde, ikisini söylüyor ha” diyerek 15 kg eroinin teslimatının yapılacağı güne kadar kilogramı 50 avro karşılığında saklanması amacıyla …’ın evine kirası karşılığında bırakılmasını görüştükleri, aynı gün …’ın İstanbul’da bulunan …’i arayıp “Senin o çok olan nerede” diye sorduğu, …’in “Ya onu sonra” diye cevap verdiği, …’ın “Ya bunlar diyor sonra bir daha olmasın, iyi tamam iyidir biz geleceğiz oraya” dediği, bu görüşmelerden İstanbul’a getirilen eroinin …’a teslimine kadar … tarafından saklandığının, …’ın eroini Halil’den alarak … ile saklanması için …’ın evine bıraktıklarının, eroinin …’ın evinde … ve … tarafından preslendiği sırada pres makinesinin arızalanması üzerine …’tan tamiri hususunda yardım istediklerinin, sonrasında …’ın …’ı arayıp “Nasıl gidiyor” diye sorup “Uyanık olun” dediğinin, eroinin Albaylar tarafından teslim alınmasının geciktirilmesi hususunda da … ve Necmettin arasında görüşmeler gerçekleştirildiğinin,
16.03.2008 tarihinde görüşen … ve …’ın, Denizli’ye …’ın yanına birlikte gitmeyi kararlaştırdıkları, 17.03.2008 tarihinde …’ın önce … sonrasında … ile görüşerek “Van’dan misafirlerinin olduğunu” söylediği, aynı gün …, … ve …’ın Denizli Otogarında bulunan Pamukkale Taksi önünde buluştukları, fiziki takip ile de bu hususun kayıt altına alındığı, aynı gün …’ı arayan …’ın “Daha iyi olmamışım daha şeydir” şifresiyle eroinin karşılığı olan parayı alamadığını söylediği, …’in …’e “Sen bişeyler bana da yap, Allah vekildir, ben çok perişanım” diyerek alacağı paradan kendisine de gönderilmesini istediği,
24.03.2008 tarihinde …’ın … ile buluştuğu, … yanında bulunduğu sırada …’in, eroinin temin edilmesinde rol alan ancak açık kimliği tespit edilemeyen şahısla yaptığı görüşmede şahsa “Ben buradayım, adam gelmiş, yanımdadır” dediği, telefonu alan …’ın da “Evet, sakin olun, daha ileride ne paralar kazanılır, yani bunlar böyle olmaz şimdi” dediği,
03.04.2008 tarihinde … ile irtibata geçen …’ın, …’nın … ile görüşmesini istediği, aynı gün …’nun …’ın yanında çalışan …’i arayarak “Ağa gelende beni bir arasın” dediği, daha sonra …’in …’ya “Abi doktor ben, abim (…) yanımda, bir şey söyleyeceksen mesaj yaz” şeklinde mesaj yolladığı, sonrasında yine mesaj yoluyla … ve … arasında eroinin teslim alınması ve parasının ödenmesi konularında görüşmeler gerçekleştirildiği,
Albaylar’a teslimatın gecikmesi üzerine …’ın evinde saklanmakta olan eroinin bir şekilde elden çıkarılmasını isteyen …’ın 08.04.2008 tarihinde …’a “Ya araba burada, belki ben parçalayayım öyle bir şeyler olsun bana, araba benim yanımdadır” dediği, …’in de “Araba orada mı, iyi bir şeyler yap, bana da bir şeyler olsun” şeklinde karşılık verdiği, aynı şahıslar arasında benzer içerikli başka görüşmelerinde gerçekleştirildiği,
09.04.2008 tarihinde …’ın ikametine İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlilerince düzenlenen operasyonda 15 kilogram eroinin ele geçirildiği,
…’ın …’ı arayarak eroinin yakalandığını bildirdiği, …’ın da aynı gün önce …’ı sonra …’ı arayıp eroinin yakalandığını söylediği,
…’ın ilk ifadesinde eroini hemşehrisi olan ve ismini … olarak bildiği şahsın kendisine verdiğini beyan ettiği,
İNCİ (K) ismi verilen projeli çalışmanın devam etmesi nedeniyle suç örgütüne yönelik iletişimin tespiti çalışmaları sonucu elde edilen delillerin, eroin ile yakalanan …’ın soruşturma dosyasına eklenmedikleri ve 09.04.2008 tarihli olaya katıldıkları değerlendirilen diğer örgüt üyelerine yönelik herhangi bir işlem yapılmayarak çalışmalara devam edildiği,
…’ın ikametinde eroinin yakalanmasından sonra …’ın 11.04.2008 tarihinde …’a “Vallahi biz öbür arabayı da kaybettik” şifresi ile eroinin yakalandığını bildirdiği, …’ın “Abi konuşamayız bunlan. Konuşamayız böyle” diyerek takibe yakalanmamak için telefonda görüşmek istemediği, devamında …’ı kastederek “Tamam, O seni gelirse, bu gece yarın gelirse seni bulur O, ya bu gece gelir ya yarın gelir, gelmesi lazım, burada çünkü o onunda Dinar’da olması lazımdı, mahkeme vardı, buraya gelmedi zaten” dediği, …’in “20 gün önce bu işi halledecekti, hala beni kandırıyor, yani ben bilmiyorum ne yapacağım” demesi üzerine …’ın “Arkadaşım görüşürüz, hadi telefonda konuşamayız” şeklinde görüşmeyi sonlandırdığı,
13.04.2008 tarihinde …’ın …’i arayarak Denizli’ye geleceğini söylediği, aynı gün İstanbul Atatürk Havalimanına gelen …’ın …’i arayıp kendisini Denizli Çardak Havalimanından almasını istediği, 14.04.2008 tarihinde … ve …’ın buluştukları, bu buluşma sırasında … ve …’ın örgüte eroin temin edilmesinde rol oynayan ancak açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen şahısla da görüşme gerçekleştirdiklerinin tespit edildiği,
23.12.2008 tarihinde, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince …, …, …, …, …, … ve … isimli şahıslardan ele geçirilen toplam net ağırlığı 37.320,9 gram gelen eroinin yakalanması olayı;
12.02.2008 ve 09.04.2008 tarihlerinde eroinlerin yakalanmalarından sonra suç örgütüne yönelik devam eden iletişimin tespiti çalışmaları sırasında, 16.04.2008 tarihi itibarıyla …’ın, yanında çalışan …’e …’yi arattırdığı, …’in …’e “İyi dedemgil geldi, gelsin eve doğru diyor” diyerek çağırdığı, …’in “Ee küçük dedemin evende mi” şifresi ile …’ın evine mi geleceğini sorduğu, bu görüşmeden sonra …, … ve Bayramı’ın yüz yüze görüşerek örgüte temin edilecek eroine ilişkin hazırlıklara başladıklarının değerlendirildiği,
Bu kapsamda; …’nin, … ve İstanbul’da kuyumculuk işiyle uğraşan ve belirli bir komisyon karşılığında para transferine aracı olan … vasıtasıyla temin edilecek eroin için yurt dışından para getirmek amacıyla girişimlere başladığı,
…’in para transferi yapabilmesi için …’nin … ile irtibata geçtiği, …’nin …’a “Bana bir şey yapabilir misin…”, dediği, …’ın “Tamam dayı yukarıdan mı” şeklinde cevap verdiği, …’nin ise “He he o günkü yerden” diyerek Hollanda’yı kastettiği, …’nin “Tamam yalnız şeydir, benim telefonum yere düştü …, telefonum biraz arızalıdır, maksat ona göre şey yapalım lan tamam” şifresiyle …’ı kendisini telefondan ararken dikkatli olması ve komisyonun yüzdesi hususunda bilgi vermesi konularında uyardığı, komisyon konusunda …’i arayan …’nin “Alo cani çok yüksek söylüyorlar 5 diyorlar” diyerek bilgilendirdiği, …’ın …’ye “… Kaka … adına” şifresi ile parayı alacak hesap numarasını mesaj ile bildirdiği, …’nin de örgütün geliştirdiği şifreleme yöntemini kullanarak dönüştürdüğü numarayı …’e “SİEEİİLCLFZ Kaka … adına cani cevap verince haberdar et cani” şeklinde mesaj yoluyla bildirdiği, devam eden görüşmelerden bu numara üzerinden transferin yapılamadığı, …’ın …’ye “Bir tane abiden sordum, adam diyor ki benim adamım alır ama diyor 100 taneden aşağıya gitmezler diyor” şifresi ile 100 bin avrodan aşağı transferin olamayacağını söylediği, ardından …’ın …’ye bir başka hesap numarası verdiği, …’nin yine örgütün şifreleme yöntemini kullanarak bu hesap numarasını …’e bildirdiği, bu şekilde …’in, … ve … aracılığıyla Hollanda’dan Türkiye’ye 95.685 avro para transferini gerçekleştirdiği,
…’nun …’ı doğrudan aramak yerine …’ın yanında çalışan …’a ait GSM hattını arayarak irtibat kurduğu, 30.05.2008 tarihinde … ile görüşmek için …’ı arayan …’nın “Ağa nerde” diye sorduğu, …’ın “Yanımda oturuyor” demesi üzerine …’nın …’ı telefona istediği, görüşmenin devamında …’ın …’yı “Sen çık gel, seninle işimiz var, sen hemen gel” diyerek Denizli’ye çağırdığı, aynı gün bu görüşmeden iki dakika sonra …’nun …’ı arayarak mesaj yoluyla … ile irtibat sağlamasını istediği ve …’in … ile mesaj yoluyla bağlantı kurmak istemesine karşın …’ın geri dönüş yapmadığı, bu durumu …’in …’ya “Biz sıfır telefon satın aldık, kart satın aldık, mesaj yolladık, hiç beni aramadı, hiç cevapta vermedi, senin haberin olsun bil” şeklinde ilettiği, iki dakika sonra …’a ulaşmak için …’ı arayan …’nın “ya ona bir şey söyle o benim arkadaş ona bir mesaj göndermiş bir onu okusun ya” dediği, …’ın “Okudu, o mesajdan haberi var, ben tam o mesajı verdim yani, niye cevap vermedi ondan sonrasını bilmiyorum” şeklinde durum hakkında bilgi verdiği,
04.06.2008 tarihinde …’nın …’i arayarak “Aha şimdi benim işim düşmüş sana, sen şimdi bugün yarın 12 tane İstanbul’a yollayabilir misin, biz onu 10-12 İstanbul’da vereceğiz sana, bu …’ındır haa” diyerek …’tan örgüte eroin bulmasını istediği,
13.06.2008 tarihinde …’i arayan …’in …’ı sorduğu ve “Vanlılar.. iyi ararlarsa abiye söyle de benle görüşmeden onlara hiçbir işlem yapmasın yine para mara isterler, benle görüşmeden vermesin” dediği,
…’ın … ile irtibata geçerek örgüt adına eroin teminine aracılık eden …’nun telefon numaralarını aldığı,
…’nun 30.07.2008 tarihinde … ile irtibata geçtiği, …’in …’ya “Benim eşşeğim …’in anasının a..nı si…n, …’in günü … gelmişti … ters oldu gitti” diyerek …’ın yakalattığı eroinin parasını hala alamadığını söylediği, …’nın da …’e “Söyle kardeşim, benim önceki paramı ver şimdikini değil önceki önceki, senin 140.000’in önceden vardır …’in zamanında” diyerek alacağını istemesini söylediği,
12.08.2008 tarihinde …’yi arayan …’ın, cezaevinde bulunan …’ın …’ın ziyaretine gelmesini istediğini söylemesi sonrasında …’ın da …’ı arayıp …’ın …’i cezaevinde ziyaret etmesini istediğini söylediği, …’ın da “olmazsa sen gel beraber gideriz” demesi üzerine …’ın da “olur olur” dediği, Albayların bu olayda da … ile irtibata geçtiği ve birlikte hareket ettikleri,
06.11.2008 tarihinde …’ın yanında çalışan … aracılığıyla görüştüğü …’na “O kardeş seni bekliyor, 25 milyon para hazırlamış sana, İstanbul’da seni bekliyor, şu anda benim yanımda bindirdim gidiyor, İstanbul’da seni bekliyor, yarın uçağa bin git istersen, yarın garanti git, 25 bin avro da para hazırlamış sana, ona göre git yanına, hadi çabuk bekliyor seni” diyerek …’ın eroinin karşılığı olan parayla İstanbul’a hareket ettiğini söylediği, ardından …’in …’nu arayıp … ile irtibat kuracağı telefon numarasını verdiği, 08.11.2008 tarihinde İstanbul’da bulunan …’yı arayan …’ün “Hee buldun mu … Abiyi” diye sorduğu, …’nın “He he görüştük” cevabını verdiği, bu görüşmeler sonrası 08.11.2008 tarihinde …’nın …’i arayarak “Diyor bir araba var mıdır? Ben alayım galeriden” şifresi ile Albaylar’ın eroin almak istediklerini söylediği, …’in “Peşin alacak arabayı, yani sağlamdır, sen kefilliğini yapabilir misin?” dediği, …’nın da “O süper süper” diyerek cevap verdiği, 09.11.2008 tarihinde …’nun …’a “Benim bir arkadaşım var (…) 25-30 bin parası var, 2-3 gün içinde araba (eroin) istiyor” dediği, paranın peşin olup olmayacağını soran …’in haftaya temin edebileceğini bildirdiği, bu görüşmelerden örgüte eroin temininde …’ın … ile birlikte hareket ettiğinin değerlendirildiği,
…’ın …’a “Ondan aldım o, ben 13.500 lira verdim, belki haberin vardır, aldım o arabayi neyse” şifresiyle … aracılığıyla … ve …’dan temin edilecek eroinin parasının bir kısmını …’na verdiğini söylediği,
13.11.2008 tarihinde …’ın …’na hazır ettikleri eroini prese verip vermeyeceğini sorduğu,
Bu gelişmeler sonrasında 16.11.2008 tarihinde Denizli’ye gelen …’nun … ile yüz yüze görüştüğü, görüşme sonrası birlikte ankesörlü telefondan …’ı aradıkları, bu hususun fiziki takip ile tespit edildiği,
17.11.2008 tarihinde …’ı arayan …’ın, …’nu kastederek “Misafirimizin biletini ayırdınız mı” diye sorduğu, …’ın “… (…) ayırmış, on buçukta gidecek dedi, onlar okey oynamaya gitti” şeklinde cevap verdiği, …’ın …’a “Bilet parasını ver üç yüz milyonda cebine para koy” dediği,
Örgüte temin edilecek eroinin temini, nakli ve karşılığında verilecek paranın teslimatına ilişkin …, …, …, …, …, … arasında başkaca görüşmeler gerçekleştirildiğinin tespit edildiği,
22.11.2008 tarihinde …’ın …’ün telefonundan …’ı aradığı, …’un “Sen yolla bu gece o kardeşi bana” diyerek …’ü İstanbul’a göndermesini istediği, bu görüşme sonrası İstanbul’a giden …’ün eroin karşılığında verilecek parayı …’a ulaştırdığı,
23.11.2008 tarihinde … ve …’ın eroinin temini konusunda görüşmeler gerçekleştirdikleri, …’in arayan …’nın “Biz nasıl yapacaz yaa bugün arsanın sahibi 2-3 kere telefon açtı, diyor gelmiyor musunuz” şifresiyle eroini alacak olan … ve …’ın eroini sorduklarını söylediği, ayrıca eroinin miktarını artırmasını da …’den istediği,
…’ı arayan …’nun “Sen bizim tarafa gelmedin mi, dedin geleceğim, yalnız bugün yarın kurtarasan sen beni bu şeyden yav” şifresiyle Van’dan İstanbul’a gelecek olan eroinin naklini yapmasını …’dan istediği, …’ın “Tamam baba tamam” diye cevap verdiği, …’nın da “Yalnız senin ne şeyin varsa ben vereceğim, yani sen hiç şeyinden değil, ben zaten demem o arkadaşa demem yani, senin olduğunu da demem” diyerek nakil karşılığı olan parayı kendisinin vereceğini ve bundan …’in haberdar olmayacağını söylediği, …’ın da … ile nakil konusunda görüşme yaptığı,
Ancak …’ın eroinin Van’dan İstanbul’a nakli ile ilgili … ile irtibata geçtiği ve nakil konusunda …, …, …, … ve … ile anlaşma sağladığı,
16.12.2008 tarihinde … adına kayıtlı olup …’ın kullandığı (…’da ele geçti) … numaralı GSM hattından …’ı arayan …’in “Şu senin kankan varya … abin onun numarayı bana postala, mesaj geç” diyerek …’nun telefon numarasını istediği, …’ın … adına kayıtlı bulunan bu hat üzerinden 16.12.2008 ila 23.12.2008 tarihleri arasında …, … ve … ile de görüşmeler gerçekleştirdiği,
Eroinin temin edilme sürecinin uzaması üzerine …’nun oğlu …’na …’in Başkale’deki ikametine giderek durumu sormasını istediği, Başkale’de … ile görüşen …’in babası …’yı arayarak “Baba dedi 14 milyar (14 Kg) göndermişim dedi, 10.500’den fazla vermesinler” şeklinde …’in söylediklerini aktardığı,
Eroinin nakil için …, …, …, … ve …’a teslim edilmesinin ardından bu şahıslarca zulalandığı, ardından İstanbul’a naklecek olan …’ye teslim edildiği, …’nin Van’dan ayrılmasından sonra teslimat için … ve …’ın İstanbul’a hareket ettikleri,
19.12.2008 tarihinde …’nun …’a “Behçet siz ne yaptınız ne ettiniz, pazar günü doktor ile görüşebilecek miyim, pazar günü görüşemezsem doktor ile hiç fonksiyonu kalmıyor ha” şifresiyle eroini sorduğu, …’in “Biz iyiyiz, tamamdır, evet pazar günü ben gideyim diğerlerinin başına öyle” cevabını verdiği,
21.12.2008 tarihinde (Pazar günü) babasını arayan …’nan …’ya “Baba, akşam senin misafirlerin vardır, yemek memek yapın ordalar ha” şifresiyle eroinin İstanbul’a ulaştığını bildirdiği, 22.12.2008 tarihinde Van’da … ile buluşan …’in, eroini İstanbul’a nakleden şahısların saat 15.00’da babası … ile buluşacaklarını öğrenerek bu hususu …’ya iletmek suretiyle , …, ve …’ı irtibatlandırdığı,
Eroini teslim edecek olan …’ın … ile bağlantı kurduğu ve “Sen tanıdın beni değil, onun arkadaşıyım” şifresiyle kendisini tanıttığı, ardından buluşma konusunda sözleştikleri, sonrasında …’ı arayan …’nın “Abi ben bir at yarışı oynadım” diyerek ‘her hanesini bir rakam artıracak şekilde….’ numarasına ulaşıldığı, …’ın …’ın telefonunu almasının ardından eroini kendisi adına …’den teslim alacak olan …’nun, … ile buluşmak ve eroini teslim almak için bu numara üzerinden görüşmeler gerçekleştirdiği, 23.12.2008 tarihi saat 10.02’de …’nın …’a “Abi gönderdin mi çocukları” şeklinde teslim alacak şahsın yola çıkıp çıkmadığını sorduğu, …’un “Tabi tabi kardeş” diyerek hazır olduğunu söylediği, bu görüşmeden 2 dakika sonra …’nun … ile telefon görüşmesi yaptığı ve şahısların buluşmak için sözleştikleri,
23.12.2008 tarihinde …’ı arayan …’nın “Ağa orada mı” diye sorduğu …’ın “Büyük ağa Dinar’a gitti öbürü de sinemaya gitti, acil mi” dediği, …’nın “Çok acil, ya abi ne Dinar’ı yaa” demesi üzerine …’ın “Tamam seni aratırım, bu numaradasın değil mi” diye sorduğu, …’nın “Ya o biliyor o benim diğer numarayı” dediği, bu görüşme trafiklerinden örgütün eroin temininde …’nu etkin bir rol oynadığının değerlendirildiği,
Eroinin Van’dan çıkışından itibaren takibini yapan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce alınan operasyon kararı sonrasında toplam net ağırlığı 36.246 gram gelen eroin ile eroini İstanbul’a nakleden …, alıcılara teslim eden … ve … ile teslim alacak olan … ve …’i suç üstü yakaladıkları, ardından teknik takibi yapılan ve örgüt adına eroini teslim alacak olan …’ın da yakalandığı,
…’ın, eroinin yakalanmasından önce … ile telefon görüşmesi yaparak …’nın evine gelmek istediğini söylediğinin tespit edilmesi ile …’nun ifadesinde … ile birlikte kaldıkları evde 8 kg daha eroin olduğunu söylemesi üzerine bu eroinin …’ın evinde saklanıyor olabileceğinin değerlendirilerek adı geçen şahsın evinde yapılan aramada, topla net ağırlığı 94,9 gram gelen eroin ile eroin bulaşıklı olduğu tespit edilen ‘Trıton T2’ ibareli elektronik terazinin ele geçirildiği,
Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yaptıklarına ilişkin tespitler bulunan ve takip altında olan diğer şahıslar hakkında 21.04.2009 tarihinde alınan operasyon kararı üzerine teknik takibin sonlandırılarak yakalama işlemlerinin gerçekleştirildiği,
Suç örgütünün yönetici ve üyelerinin, telefon numarası değişikliklerinin ve irtibat sağlanacak olan telefon numaralarının, para ve uyuşturucu madde miktarı olan rakamların diğer örgüt üyesine bildirilmesi sırasında deşifre olmamak amacıyla kodlama şeklinde yöntemler geliştirerek kullandıklarının teknik takip sırasında tespit edildiği,
Bu şifreleme yöntemleri arasında “rakamların belirlenen harflere dönüştürülerek kodlaması” yönteminin aşağıdaki şekilde olduğu;
S F C D E N İ Z L I
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9
…’nin, 12.02.2008 tarihli olayda yakalanan eroinin temini öncesinde …’a bu yöntem ile Hollanda ülkesine ait bir telefon numarasını “SSDFİNZSILSLİ abi merhaba” şeklinde mesaj olarak gönderdiği, kodlama yöntemine uygun olarak çözümlemesi yapıldığında Hollanda ülkesine ait ‘…’ telefon numarasının ortaya çıktığı,
… ve … arasında geçen “Gelecem. Bana hazır ya da bir hafta içinde fss lazım. Harçlık veririm cani. Fcn harçlık verecem. Ona göre haber et bekliyorum.” şeklindeki mesajlaşmada geçen ‘fss’ ibaresinin kodlama yöntemine uygun olarak çözümlemesi yapıldığında, uyuşturucu madde miktarı olduğu değerlendirilen ‘100’, ‘fcn’ ibaresinin kodlama yöntemine uygun olarak çözümlemesi yapıldığında ise uyuşturucu madde parası olduğu değerlendirilen ‘125’ ibarelerinin ortaya çıktığı,
23.12.2008 tarihli olayda yakalanan eroinin temini öncesinde …, … ve … arasında, yurt dışında para transferine ilişkin gerçekleştirilen görüşmeler sırasında, …’ın parayı alacak hesap numarası olarak “0646682817 Kaka … adına” şeklinde …’ye gönderdiği mesajı, …’nin kodlama yöntemine uygun olarak dönüştürmesi sonrasında …’e “SİEİİLCLFZ Kaka … adına cani cevap verince beni haberdar et cani” şeklinde bu yöntem ile ilettiği,
Örgüt yönetici ve üyelerinin kullandığı şifreleme yöntemleri arasında “verilmek istenilen numaraların her basamağının 1 rakam büyültülerek/küçültülerek verilmesi” yönteminin ise aşağıdaki şekilde olduğu;
23.12.2008 tarihli olayda yakalanan eroinin teslimi öncesinde, teslimatı yapacak olan …’ın … ile irtibata geçerek buluşma konusunda sözleşmelerinin ardından …’nın …’a …’ın telefon numarasını ‘00 rakamını değiştirmeden diğer basamağı 1 rakam artırmak’ şifrelemesiyle “0-6-55-98-10-00-10-5” gönderdiği, bu kodlamanın, 1 artırılarak verilen numaraların 1 eksiltilmek suretiyle çözümlemesi yapıldığında, …’ın kullandığı 0544 879 00 94 GSM hattının numarasına ulaşıldığı,
Anlaşılmıştır.
4- Sanık …’ın 23.12.2008 tarihli eyleminin sabit olup olmadığının değerlendirilmesi:
Yerel Mahkemenin, sanık …’ın 23.12.2008 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediğine ilişkin kabul ve gerekçesinin; sanığın 12.02.2008 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunda üstlendiği role ve 23.12.2008 tarihli olayda ele geçirilen eroinin Van’dan İstanbul’a taşınması hususunda diğer sanıklardan … ve … ile yaptığı 544-545 ve 559-560 numaralı iletişimin tespiti tutanaklarında geçen görüşmelere dayandırıldığı anlaşılmakla;
Kendisi adına kayıtlı olan 0532 709 38 09 numaralı GSM hattını diğer sanık …’a vermek suretiyle kullandıran, diğer sanıklar … ve … arasında irtibat sağlayan, …’ın yakalandığını …’dan öğrenmesinden sonra bu durumu diğer örgüt üyelerine haber veren sanığın, dosya kapsamı ve diğer deliller itibarıyla 12.02.2008 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit ise de; 23.12.2008 tarihli olaya ilişkin diğer sanıklardan … ve … ile suça konu eroinin nakli öncesinde Van’dan İstanbul’a taşınması hususunda görüşmeler yapmasına rağmen, suç konusu eroinin Van’dan İstanbul’a naklinin, inceleme dışı sanıklardan …’ın, … ile irtibata geçmesi ve nakil konusunda diğer sanıklar …, …, …, … ve … ile anlaşma sağlaması sonrasında adı geçen diğer sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin, sanık …’ın somut olayda eroinin nakline iştirak ettiğine dair başkaca bir delilin de elde edilemediği dikkate alındığında; sanığın 23.12.2008 tarihli eyleminin hazırlık hareketi olarak kaldığı ve bu suça iştirak ettiğine dair dosya kapsamında başkaca delil de bulunmaması nedeniyle sanığın 23.12.2008 tarihli uyuşturucu madde suçundan mahkumiyetine yeter, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı nitelikte delil elde edilemediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma/yönetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçlarından haklarında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilen sanıkların, örgüt faaliyeti çerçevesinde farklı tarihlerde gerçekleştirdikleri uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının ayrı suçları mı yoksa zincirleme şeklinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesi:
Bu aşamada zincirleme suç hükümlerine değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde zincirleme suçun varlığının kabulü bakımından gerekli birinci koşul; farklı zamanlarda işlenmiş olsalar dahi ortada birden çok suçun olması, ikinci koşul; bu suçların yasanın aynı hükmünü ihlal etmesi ve nihayet üçüncü koşul da; suç işleme kararında birlik bulunmasıdır.
Buna karşın 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer koşulların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi olanaklıdır. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrasında bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.
Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre “suç işleme konusunda tek kararı” olmayıp ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.
Failin, iç dünyasına ait bir kavram olan bir suç işleme kararı, her somut olayın özelliğine göre;
1) Suçun işleniş biçimi,
2) Suçun işlenmesindeki özellikler,
3) Fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı,
4) Fiiller arasında geçen süre,
5) Korunan değer ve yarar,
6) Hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği,
7) Olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler,
Değerlendirilerek failde bir suç işleme kararının bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir.
Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında “aynı suç işleme kararı” kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza hukuku, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1997, s.528 vd), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Mütesessil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 490), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.507), zincirleme suç halinde failin somut fiile ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 475), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 553), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (… … Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 645-646) görüşleri ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Özel Daire ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında sanıklar … ve …’ın 12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008; sanık …’nun 09.04.2008 ve 23.12.2008; sanık …’nin 12.02.2008 ve 23.12.2008; sanık …’in 09.04.2018 ve 23.12.2008; sanıklar …, … ve …’ın 12.02.2008 ve 09.04.2008 tarihli, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının sabit olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan olayda;
Sanıklar … ve …’ın 12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008; sanık …’nun 09.04.2008 ve 23.12.2008; sanık …’nin 12.02.2008 ve 23.12.2008; sanık …’in 09.04.2018 ve 23.12.2008; sanıklar …, … ve …’ın 12.02.2008 ve 09.04.2008 tarihli eylemleri arasında geçen zaman aralıklarının uzun olması, her bir olayda suç konusu eroinlerin ele geçirilmesi sonrasında bu durumu bilen ancak söz konusu olaylarda yakalanmayan sanıkların örgüte eroin temin etmek amacıyla yeniden harekete geçtiklerinin, bu kapsamda suça konu eroinlerin miktar ve nitelikleri (saflık oranları) gözetildiğinde aynı bütünün parçalarının başlangıçta yapılan bir plan doğrultusunda farklı zamanlarda temini ve nakline ilişkin olmadıklarının, ayrıca iletişimin tespiti tutanaklarının içerikleri de dikkate alındığında, sanıkların yakalamalar sonrasında örgüte eroin temin etme amacıyla yeni bir karar alıp bu kararın icrası kapsamında hareket ettiklerinin, bu hâli ile çıkan yeni fırsatlardan yararlanarak sonraki suçları işlemek suretiyle suç işleme kararlarının yenilendiğinin, söz konusu eylemler bakımından aynı suç işleme kararının varlığını devam ettirdiğinden söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacağının anlaşılması karşısında; bahse konu eylemlerin, ilk suç işleme kararlarından bağımsız olarak yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında gerçekleştirildiği ve aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kaldıklarının değerlendirilemeyeceği, bu bağlamda sanıkların suç konusu eylemlerinin ayrı ayrı suçları oluşturduğu ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı … ile Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …: “Sanıklar …, …’ın (12.02.2008-09.04.2008 ve 23.12.2008), sanık …’nun (09.04.2008 ve 23.12.2008), sanık …’nin (12.02.2008-23.12.2008), sanık …’in (09.04.2008-23.12.2008), sanıklardan …, … ve …’ın (12.02.2008-09.04.2008) tarihlerinde, örgütsel dayanışma içerisinde uyuşturucu madde ticareti yapmaktan ibaret eylemlerinden dolayı, uyuşturucu maddelerin farklı yerlerde ele geçirilmesi ve aradan geçen sürenin uzun olmasını ayrı suç işleme kararına dayandırarak her eylemin müstakil suçu oluşturacağını kabul eden Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, 5237 TCK’nın 43/1. maddesinin, teoride benimsenen görüşlerden yararlanılması suretiyle açıklanmasından sonra, Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi ve ceza kanununun amacı ile birlikte değerlendirilerek benzer olaylardaki yargı kararlarından yararlanılması suretiyle somut olayımızda TCK’nın 43/1. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı Kanun müteselsil suçu tanımlarken mağdurun aynı olması şeklinde bir şart getirmemesine karşın, bazı yazarlar tarafından hayat, vücut bütünlüğü, hürriyet, cinsel özgürlük gibi münhasıran kişiye ait değerleri ihlâl eden suçların zorunlu olarak teselsül dışında kaldığı savunulmuş, ancak mala karşı işlenen suçlarda mağdurlar farklı olsa da suç işleme kararının değişmeyebileceği kabul edilmiştir. Yargıtayın bu konudaki kararları aynı yönde olmamakla birlikte, kişilik haklarına karşı işlenen suçlarda müteselsil suçun kabul edilmediği, mala ve topluma karşı işlenen suçlarda ise çok büyük bir çoğunlukla kabul edildiği görülmektedir.
Bu hususta en dikkat çekici yorumlardan birisi Manzini tarafından yapılmıştır. Manziniye göre; sübjektif şartın ortadan kalkması için farklı kişilerin menfaatlerinin zarara sokulmuş veya tehlikeye konulmuş olması yeterli değildir. Ayrıca söz konusu menfaatlerin kanun tarafından kolektif olarak değil ferdi olarak göz önüne alınmış olması gerekir. Böyle olunca birden çok kişinin yaralanmasında kural olarak müteselsil suç kabul edilemez. Oysa İ.C.K’nın 440. maddesinde öngörülen hâlde, birden çok kişinin sağlığının tehlikeye konulmuş olması, müteselsil suçun reddini gerektirmez. Çünkü bu hâlde sağlık, ferdi bir değer olarak değil, kolektif bir değer olarak dikkate alınmıştır. Farklı kişilerin yaralanmasında ise fail her bir yaralama fiilinde, yeni bir suç işleme kararı vermektedir. Çünkü bu fiillerin kimlere karşı işlendiği fail için önem taşımaktadır. Fakat, hırsızlık suçunun kimlere karşı işlendiği fail bakımından hiç bir önem taşımayabilir. Ayrıca, ceza kanunları hırsızlığı cezalandırırken A’nın veya B’nin malını himaye etmemekte, aksine genel olarak malı himaye etmektedir. Mal, kolektif bir değer olarak değil, ferdileştirilmeleri, belli kimselere ait olmaları önem taşımayan bir değer olarak göz önüne alınmaktadır.
Yasa koyucu tarafından 765 sayılı TCK’nın 80. madde uygulanmasından kaynaklanan sorunları çözmek amacıyla bir taraftan 5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanabilmesi için mağdurun aynı olması şartı getirilirken diğer taraftan da farklı mağdurlara karşı aynı zaman dilimi içerisinde işlenen aynı suçlar açısından 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme yapılarak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmedilmesinin sağlanması istenmiştir.
(TCK’nın 43. maddesinin 1. ve 3. fıkralarında, düzenlenen Zincirleme suçun, dördü nesnel (objektif), birisi öznel (sübjektif) olmak üzere toplam beş şartı bulunur. Bunlardan nesnel şartlar; 1- Birden çok eylemin bulunması, 2- Eylemlerin her birinin farklı zamanlarda işlenmesi, 3- Eylemlerin aynı suçu oluşturması, 4- Aynı suçun birden çok kez aynı kişiye karşı işlenmesidir.
Öznel şart ise; Birden çok suçun, bir suç işleme kararının gerçekleştirilmesi kapsamında işlenmesidir.
Somut olayımızdaki uyuşmazlık konusunu çok yakından ilgilendirdiği için nesnel şartlar arasında yer alan mağdurun aynı olması ile öznel şart olan bir suç işleme kararından ne anlaşılması gerektiğinin üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinin ilk hâlinde mağduru belli olmayan suçların aynı suç işleme kapsamında çok sayıda işlenmesi halinde zincirleme suçun uygulanıp uygulanmayacağı konusunda açıklık bulunmamakta bu durum hem uygulamada hem de öğretide tereddütlere yol açmaktaydı. Zincirleme suçun düzenlendiği TCK’nın 43. maddesinin değişiklikten önceki ilk halinde “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda” zincirleme suçun gerçekleşebileceği düzenlemekteydi. Görüldüğü üzere bu hâlde zincirleme suç ancak mağdurun belli olduğu durumlarda ve aynı kişiye karşı eylemin gerçekleştirilmesi halinde uygulanacaktı. Buna göre mağduru belli olmayan suçlarda ise aynı suç işleme kapsamında da olsa her hareket ayrı birer suç olarak kabul edilip faile cezaların birleşmesi (gerçek içtima) kuralları uygulanacaktı. Oluşan bu tereddüdü ve adaletsiz durumu gidermek için 5237 sayılı TCK henüz yürürlüğe girmeden 29.6.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanunun 6. Maddesiyle, 43. maddenin 1. fıkrasına eklenen “mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” tümcesiyle bu sorun giderilmiştir. Buna göre özellikle topluma, millete ve devlete karşı suçlar bölümünde yer alan ve diğer bölümlerdeki aynı nitelikteki suçlarda mağdur, toplumu oluşturan bireylerin ayrı ayrı hepsi olduğu için bu suçlardan birisinin aynı suç işleme kararıyla birden çok işlenmesi halinde zincirleme suç söz konusu olacaktır.
Suçların “Aynı Suç İşleme Kararının İcrası Kapsamında” İşlenmesi:
Zincirleme suçun yukarıda açıklanan objektif nitelikli şartlarının yanı sıra ayrıca sübjektif nitelikli bir şart bulunmaktadır. Bu şart zinciri oluşturan suçların “aynı suç işleme kararı” ile işlenmiş olmasıdır. Zincirleme suç bakımından karesteristik unsur, kurucu unsur, bu unsurdur. Bu unsur, birden fazla bağımsız suç arasındaki öznel bağı gösterir ve birden fazla suça tek ceza verilmesinin gerekçelerinden birini oluşturur.
Zincirleme suça asıl özelliğini veren “sübjektif şart”tır. O nedenle bu şartın tespiti konusunda daha somut daha belirleyici ifadelerin kullanılması gerekir. Ancak ne şekilde ifade edilirse edilsin tamamen failin iç dünyasına ilişkin olan bu şartın olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini anlayabilmek kolay değildir. Failin zihni bir faaliyetini açıklamak için hangi terimler kullanılırsa kullanılsın eksik kalacaktır. Nitekim tamamen failin dışa yansıyan davranışlarıyla varlığı saptanmaya çalışılan bu şartı ifade etmek için kullanılan “plan” kavramı da İtalyan uygulamasında zor yorumlanmıştır.
Sübjektif şart, zincirleme suçta bulunan her bir suç için verilen münferit kararlardan farklıdır. Münferit somut istemleri birleştiren psikolojik bir bağdır. Zincirleme suçu oluşturan her bir suçun manevi unsuru zorunlu olarak ayrıdır. Aynı ve tek olan şey ister “bir suç işleme kararının icrası” ister “suç işleme kararında birlik” isterse “planda birlik” densin, bağımsız kastları birleştiren ve bu nedenle kasttan başka bir anlam ifade etmek zorunda olan psikolojik bir olgudur. Bu kavram; suç kastı kavramından derece derece uzaklaştırılarak genelleştirilebilir. Fakat çok genel bir birlikte genel bir saik birliğine kadar varabilir. Hırsızlığı kendisine meslek edinmiş bir kimsenin, birden çok hırsızlık suçları işlemesinde, hayatını gayrimeşru bir şekilde sürdürmek bakımından, genel bir saik birliği mevcuttur. Fakat bu suçlara zincirleme suç denemez. Kanun suç kararında birlik aramakta, saik üzerinde durmamaktadır.
Bu şartın önceden kurulması gereken bir plan şeklinde anlaşılması fakat plan kavramının da çok katı bir şekilde yorumlanmaması gerekir. Suç faaliyetinin icrasında, davranışın şeklinin ve araçların ayrıntılı olarak programlanması olarak anlamak aşırılıktır. Bu şekildeki bir değerlendirme, kurumu somut gerçekliğin dışına çıkarmak olur. Fiili durumlar değişkendir ve suç faaliyetine daha sonra katılabilecek fiillerin, objektif ve sübjektif şartların tahmini bir öngörüsü yeterlidir. Aksi halde; ev sahibinin olmadığı günlerde bir evi soymayı planlayan ve icraya koyan, daha sonra ev sahibinin daha çok uzun bir süre evinde bulunmayacağını öğrenen hırsızın hırsızlığa karar verip devam etmesi zincirleme suç sayılamayacaktır ki bu doğru değildir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemin olur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, tek başına bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiği ya da işlenmediği anlamına gelmeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmelerin yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle suç işleme kararının yenilendiğine ya da suç işleme kararının devam ettiğine ilişkin önceden bir zaman dilimi belirlemek isabetli bir yaklaşım olmayacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.
Sübjektif şart, bir fiille diğer fiil arasına, faili planı esaslı şekilde değiştirmeye sevk eden nedenlerin girmesi halinde ortadan kalkar. Bu her somut olayda gözlenmesi, incelenmesi gereken bir husustur, kesin ölçütler koymak mümkün değildir. Ancak bazı durumlar bu konuda, “bir suç işleme kararı”nın bulunup bulunmadığı konusunda yargıca yol gösterebilir.
Suçların işleniş şekilleri: Suçların işleniş şekillerinin birbirine benzemesi ve bağlantılı olması sübjektif şartın varlığını gösteren bir işaret olarak kabul edilebilir. Örneğin hırsızlıkta kullanılacak araçların çalınması ile bu araçlardan yararlanarak işlenen suç arasında zincirleme suç ilişkisi olabilir. Örneğin bir kuyumcunun önce anahtarlarını çalıp sonra da dükkanı soymak gibi.
Suçların işlenme zamanları: Bu konudaki değerlendirmeler mağdurun aynı kişi olması hâlinde geçerli olacaktır. Çünkü artık farklı kişilere karşı tek bir hareketle işlenen suçlar arasında zincirleme suç ilişkisi olabileceğine göre, bu suçların farklı zamanlarda da işlenmeleri mümkün olmayacaktır. Aynı kişiye karşı işlenen suçlar arasında az veya çok bir zaman aralığının olması, bu suçların aynı suç işleme kararıyla işlenmediklerini göstermez. Kanun “değişik zamanlarda” suçların işlenmesinden söz etmiş, böylece belirli olmayan bir zaman aralığını kabul etmiştir. Zamanın uzunluğu, kısalığı her ne kadar bir sonuca ulaşmada kesin ölçüt değilse de tamamen göz ardı edilebilecek bir husus da değildir. Sübjektif şartın varlığı genellikle suçlar arasındaki zaman aralıklarıyla ters orantılıdır. Bununla beraber, suçların çok kısa aralıklarla işlenmeleri de her zaman aynı suç işleme kararıyla hareket edildiğini göstermez.
Suçların işlendikleri yer: Suçların farklı yerlerde işlenmeleri, aynı suç işleme kararının bulunmadığını gösteren kesin bir delil olamaz. Buna karşılık suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Zincirleme suç konusunda en çok tartışılan hususlardan birincisi iki suç arasındaki zaman aralığı, ikincisi ise somut olayımızda olduğu gibi suçların işlendikleri yerler arasındaki uzaklık.
Bu hususlarda öğretide ve uygulamada çok büyük çelişkiler mevcuttur.
Prof.Dr. Türkan Yalçın SANCAR; ‘Suçların farklı yerlerde işlenmeleri, aynı suç işleme kararının bulunmadığını gösteren kesin bir delil olamaz. Buna karşılık suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir’.
Geçmiş dönemlerde Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından ormanda aynı bölmede değişik zamanlarda açma yapıldığında zincirleme suç hükümlerini uygularken, farklı bölmelerde yapılan açma eylemleri için ayrı suçların oluştuğuna karar verilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından ise aynı yerde define aramak için farklı zamanlarda kazı yapılması hâlinde zincirleme suçun, farklı yerlerde kazı yapılması hâlinde ise ayrı suçların oluştuğuna karar verilmiştir.
Ayrı yerlerde işlenen eylemlerden dolayı suç işleme kararının değiştiğini dolayısıyla zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağını kabul etmek, failin iç dünyasını ilgilendiren suç işleme kararının varlığına coğrafi sınırlar çizmek anlamına gelir ki bunun mümkün olamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Gerek zincirleme suç hükümlerini aynı bölmede işlenen suçlarla sınırlayan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin görüşüne, gerekse aynı yer, farklı yer kavramlarına açıklık getirmeyen Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin görüşlerine iştirak edilmesi mümkün değildir. Zira suç işleme kararının idari sınırlarla belirlenmesinin dolaylı olarak idareye suç ihdas etme yetkisinin tanınması bir başka deyişle düşünceye sınır çizilmesi anlamına gelir ki buna evrensel hiç bir hukuk sisteminin izin vermeyeceği gibi suç işlenen yerlerin aynı idari birimde yer almasına karşın, aradaki mesafenin farklı idari birimlere göre daha uzak olma ihtimalide ner zaman mevcut olabilir. Örneğin, aynı idari birimde 100 kilometrelik mesafede bulunan iki farklı yerlerde işlenen suçlara zincirleme suç hhükümleri uygulanırken 100 metre mesafede yer alan iki ayrı yerde işlenen suçların bağımsız suç olarak kabul edilmesinin, ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı olacağı açıktır.
Nitekim Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, 15.03.2016 gün, 2016/128 K. sayılı ilamında; ‘Sanığın aynı gün Van ve Erzincan şehirlerinde ayrı kişiler vasıtasıyla gerçekleştirdiği uyuşturucu madde ticareti suçlarında, bir suç işleme kararı altında her iki suçu işlemesi ve mağdurun toplumu oluşturan herkesin olması nedeniyle suçların zincirleme suç kapsamında kaldığı konusunda uyuşmazlık bulunmayan olayda; Van’daki suçtan dolayı sanığın Van 1. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamasının yapılarak zincirleme suç hükümleri uygulanmadan 10 yıl hapis ve 25.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin onama ilamıyla kesinleştiği, Erzincan’da gerçekleşen suçun yargılaması sonucunda Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin, ele geçirilen toplam uyuşturucu miktarını da gözetip TCK’nun 188. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca belirlediği 21 yıl hapis ve 4.500 gün adli para cezasını, zincirleme suç hükümleri uyarınca aynı kanunun 43/1. maddesi gereğince ¼ oranında artırarak ulaştığı 26 yıl 3 ay hapis ve 5625 gün adli para cezasından Van 1. Ağır Ceza Mahkemesince TCK’nun 62. maddesi uygulamadan önce belirlenen cezayı indirmek suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar vermesinde; isabetsizlik bulunmadığına’ hükmedilmiştir.
Zaman aralığı;
İki fiil arasında ne kadar zaman aralığının bulunması konusunda da daireler arasında tam bir uyumun olmadığı gibi zaman zaman aynı dairenin farklı kararları da mevcuttur.
Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 2016/14342 E-2017/2049 K sayılı ilamında;
Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela, iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü hâlinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.
Bu anlayışı benimseyen Yargıtay Ceza Genel kurulu, aşağıda örnek olarak gösterilen kararlarda, son derece isabetli olarak aynı gün aynı mağdura karşı işlenen mala zarar vermek suçlarının aynı suç işleme kararının etkisi altında işlenmediklerinden bahisle zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağına karar verilirken (2013/577 K), diş hekimi olmadığı hâlde yaklaşık 5 ay ara ile diş tedavisi yapan sanık hakkında; aynı suç işleme kararının etkisi altında müsnet suçları işlediğinden bahisle zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. (2014/276 K).
Y.C.G.K’nın 2013/577 K sayılı ilmında;
Cezaevinde bulunan sanığın ilk olarak tel örgülerin üzerindeki sigara paketini almak için pencere ızgara teli ile havalandırma bahçesinin üstünü örten tel örgülere zarar vermesi, ikinci olarak ilk eylem nedeniyle müşahade koğuşuna alınmasının meydana getirdiği öfke ile lavaboların fayanslarını kırması şeklinde gerçekleşen olaylarda, art arda iki gün aynı mağdura karşı aynı suç işlenmiş olsa dahi, her iki suça ilişkin kasttan önce gelen, genel bir niyet ve bir suç işleme kararının varlığından, diğer bir deyişle iki suçu ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz etmek mümkün değildir. Zira sanık, yeni bir sebep ortaya çıkması nedeniyle mala zarar vermiş ve her bir olay için yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket etmiş olduğundan, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkânı bulunmayıp işlenmiş iki ayrı mala zarar verme suçunun söz konusu olduğu ve her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
YCGK 2014/276 K.
03.06.2006 tarihinde bir diş hekiminin muayenehanesinde diş tedavisi yaptığı tespit edilen sanık hakkında bu eylemiyle ilgili henüz kamu davası açılmadan 15.11.2006 tarihinde muayenehane açarak diş tedavisi yaptığı ve hasta kabul ettiği belirlenen olayda, sanığın hukuki kesinti oluşmadan aynı mağdura karşı ve değişik zamanlarda 1219 sayılı kanunun 41. maddesinde düzenlenen suçu işlediği anlaşılmaktadır.
Sanığın 03.06.2006 tarihinde hakkında soruşturma başlatıldıktan yaklaşık beş ay sonra yeniden aynı suçu işlemesi nedeniyle hakkında gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği ileri sürülebilecek ise de; Ceza Genel Kurulu ve Özel Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamalarına göre hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle oluşacağının vurgulanması karşısında, iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar aynı mağdura karşı değişik tarihlerde işlenen aynı suçlarda şartların oluşması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Yargıtaya göre aynı suç işleme kararı:
1- Benzer fırsatları değerlendirme, 2- Suçun yöneldiği maddi konunun (kişi yada şeyin) nitelik ve başkalıkları, 3- Olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, 4- Suçların işleniş biçimi, 5- Fiillerin işlendikleri yer ve zamanı, 6- Fiiller arasında geçen süre, 7- İhlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, 8- Olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.
Sonuç olarak suç işleme kararındaki birliğin, suç işleme kastından derece derece uzaklaşılarak, ancak suç işlemeye sevk eden genel bir saike de varılacak şekilde ifrada kaçılmadan, her somut olayın özelliğine göre TCK’nın 3 maddesindeki orantılılık ilkesinin de göz önünde bulundurulması suretiyle belirlenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu somut olayımızda; Yerel Mahkeme tarafından ele geçirilen her uyuşturucu maddeden sonra yakalanan sanıklar hakkında yargılama faaliyetinin başlamasına karşın, yakalanamayan sanıkların yeni bir uyuşturucu temini için suç kasıtlarını yenilemeleri ve eylemler arasında geçen süreler müstakil suçların oluşacağına gerekçe olarak gösterilmek suretiyle her eylemden dolayı ayrı ayrı verilen mahkûmiyet hükümleri, temyiz incelemesin yapan Yargıtay Yüksek 10. Ceza Dairesi tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden onanarak Yerel Mahkemenin yerinde olmayan gerekçelerinin doğru olduğu dolaylı bir şekilde kabul edilmiştir. Oysa zincire dahil olan müstakil suçların yasada gösterilen istisnaların dışınca bağımsızlığını koruduğu ve aynı suç işleme kararının etkisi altında işlenmeleri koşuluyla her bir suç açısından kastın yenileneceği hususunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama yaşanmamış, suç işleme kararının, suç işleme kastından çok daha geniş bir kavram olacağı hususunda gerek Yargıtay Özel Dairelerinin gerekse Ceza Genel Kurulunun içtihatları yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. Bu durumda suç işleme kararı yerine suç işleme kastını değerlendiren Yerel Mahkemenin, zincirleme suç hükümleri ile bağdaşmayan gerekçeyle verdiği mahkumiyet hükmünün onanmasına dair Yargıtay Yüksek 10. Ceza Dairesinin kararının öğretide açıklanan görüşlere ve bu hususta yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlara aykırı olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kaldı ki, Yerel Mahkeme tarafından sadece suç işleme kararı yerine suç işleme kastının değerlendirilmesi gibi bir hatadan yola çıkılması ile yetinilmeyip, bazı sanıkların eylemleri arasında yaklaşık 2 ay, bazılarının 6 ay, bazılarının ise 10 aylık süre olmasına karşın, hangi sürelerin neden uzun olduğu açıklanmadan sadece eylemler arasındaki sürenin uzunluğundan bahsedilerek zincirleme suç hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmiştir. Oysa gerek Yargıtay Özel Dairelerinin gerekse Ceza Genel Kurulunun, çok daha uzun sürelerin bile zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceğine dair yukarıda örnek olarak gösterilen çok sayıda içtihadı mevcuttur. Ayrıca bazı sanıkların yakalanıp yargılama faaliyetine başlanılması, suç işleme kararının yenilenme gerekçesi olarak ileri sürülemez. Zira benzer olaylarda Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesi tarafından, sahte ürünlerin satılmasına ilişkin her tutanak müstakil suç olarak kabul edilirken, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, farklı tutanakları diğer koşulların gerçekleşmesi halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına engel olarak görmemiş (Y.C.G.K 2014/171 K- Sanığın, İstanbul ili, Gaziosmanpaşa ilçesi, Hürriyet Mahallesi, Beşyüzevler Caddesi üzerinde kurduğu seyyar tezgahta 07.03.2009 ve 09.03.2009 tarihlerinde bandrolsüz CD ve DVD satışı yaptığı, sanığın bu şekilde hukuki kesinti oluşmadan bir suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı ve değişik zamanlarda 5846 sayılı Kanunun 81/4. maddesinde düzenlenen suçu işlediği anlaşıldığından, hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekmektedir), bu suçların temyiz incelemesine yapan Özel Dairelerde daha sonra Ceza Genel Kurulunun kararına iştirak etmişlerdir. Bizzat sanık hakkında yakalama işlemi yapılarak tutanak düzenlenmesini dahi hukuki kesinti olarak görmeyen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, somut olayımızda bazı sanıkların yakalanmasını suç işleme kararının yenilenmesi olarak kabul etmesinin çok büyük bir çelişki olarak karşımıza çıkacağı gibi böyle bir kabulün TCK’nın 3 maddesindeki hakkaniyet ve orantılılık ilkesine aykırı olacağı açıktır.
Suç işleme kararı insanın iç dünyasıyla başka bir deyişle insan zihniyle ilgili bir durumdur. Suç işleme kararının bir sokağa, ya da semte ya da herhangi bir coğrafi bölgeye bağlanmasının insan zihnine coğrafi sınırlar yada engeller konabileceği anlamına gelir ki; bunu başarabilecek herhangi bir beşeri gücün olamayacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zincirleme suçta, gerçek içtima kuralının uygulanmamasının asıl sebebi, suçlar arasındaki sübjektif bağdır; bu unsurun bulunmaması zincirleme suça ilişkin hükmün uygulanmasına engeldir. ( Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi)
Sonuç itibariyle; somut olayımızda eylemler arasında sübjektif bağın bulunmadığına dair somut herhangi bir verinin bulunmadığı dikkate alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekirken, ‘suça konu uyuşturucu maddelerin farklı yerlerde ele geçirilmesi, yakalanan şahıslarla ilgili yargılama faaliyetinin başlamasına karşın yakalanamayan sanıkların yeni bir uyuşturucu madde ticareti için yeni arayışlara girmiş olmaları ve suç işleme kastının yenilendiği’ gibi yerinde olmayan gerekçelere yer veren Yerel Mahkeme tarafından her olayda ayrı ayrı ele geçirilen uyuşturucu maddelerin bağımsız suçları oluşturacağından bahisle bazı sanıklar hakkında üç ayrı suçtan, bazı sanıklar hakkında ise 2 ayrı suçtan verilen mahkûmiyet kararının doğru olduğunu kabul eden sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir.”,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …: “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2021/145 esas sayılı dosyasında suç işlemek amacıyla örgüt kurma/yönetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçlarından haklarında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilen sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve …’nun, ‘örgüt faaliyetleri kapsamında farklı tarihlerde gerçekleştirdikleri uyuşturucu madde ticareti yapmak suçlarından ayrı ayrı mı yoksa tek uyuşturucu madde ticareti yapmak suçu ile birlikte TCK’nın 43/1. maddesi uygulanmak suretiyle zincirleme şekilde uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan mı cezalandırılması gerektiği’ konusunda Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile aramızda görüş ayrılığı doğmuştur.
Şöyle ki ;
Sanıklar hakkında uyuşturucu madde ticareti yapmak amacıyla örgüt kurmak ve bu örgütün üyesi olmak suçlarından dolayı, incelemeye konu suç tarihlerinden önce İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılarak, sanıklar hakkında usule uygun olarak alınan kararlar doğrultusunda suç delillerinin elde edilmesi, uyuşturucu maddelerin ele geçirilmesi, sanıkların yakalanabilmeleri amacıyla iletişimlerinin tespiti ve teknik araçlarla izleme / takip çalışmalarına başlanıldığı, çalışmalar kapsamında;
– 12.02.2008 günü Afyon İli Dinar İlçesinde sanık …’nin kurduğu örgütün içinde yer alan inceleme dışı sanıklar …, … ve …’ın içerisinde bulunduğu 34 ZZ 5411 plakalı araçta 27 ayrı paket halinde toplam net ağırlığı 26 kg. 533 gr. eroin maddesinin ele geçirildiği, bu olayla ilgili olarak Dinar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından …, … ve … hakkında 20.02.2008 tarihli iddianamesi ile Dinar Ağır Ceza Mahkemesi’ne kamu davası açıldığı,
– 09.04.2008 günü yine sanıkların suç örgütü kapsamındaki faaliyetleriyle bağlantılı olarak Küçükçekmece’de inceleme dışı sanık … 30 ayrı paket halinde 14 kg 797 gram eroin maddesi ile yakalandığı, bu olayla ilgili olarak Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından … hakkında yürütülen soruşturma sonucunda Bakırköy 15.Ağır Ceza Mahkemesi’ne 03.06.2008 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı,
– 23.12.2008 günü yine suç örgütüyle bağlantılı olarak İstanbul Avcılar’da inceleme dışı sanıklar …, …, …, …, … ve … 50 ayrı paket halinde daralı ağırlığı 39 kg 500 gram gelen eroin ile yakalandıkları, bağlantılı olarak 30.12.2008 tarihinde inceleme dışı sanık …’da toplam net ağırlığı 95 gram 09 miligram gelen eroin maddesi ile ve 1 adet hassas terazi ele geçirildiği, bu olayla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheliler hakkında yürütülen soruşturma sonucunda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 04.03.2009 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, incelemeye konu sanıkların suç örgütü kapsamındaki farklı yerlerde, üç ayrı tarihte ve üç ayrı iddianameye konu uyuşturucu madde ticareti yapma suçuyla bağlantıları bilindiği hâlde, suç örgütü kurma ve bu örgüte üye olma suçlarından sanıklar hakkında ilk suçun işlendiği 12.02.2008, ikinci suçun işlendiği 09.04.2008 ve üçüncü suçun işlendiği 23.12.2008-30.12.2008 tarihlerinde sadece uyuşturucu madde yakalatan kişilerle ilgili adli işlem yapıldığı, örgüt soruşturmasının deşifre olmaması ve incelemeye konu sanıkların işleyebilecekleri başkaca uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarını da sanıkların aleyhinde örgüt suçunda delil olarak kullanmak üzere incelemeye konu sanıklar hakkında yakalama ve diğer adli işlemlerin yapılmadığı, sonrasında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 31.08.2009 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında yukarıda açıklanan üç ayrı iddianamedeki suçlarla irtibat kurularak İzmir 10 Ağır Ceza Mahkemesine örgüt kurma ve örgüte üye olma suçlarından kamu davası açıldığı, bu davanın İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde üçüncü olayla ilgili olarak yürütülen kovuşturma ile birleştirildiği ve yapılan yargılama sonucunda incelemeye konu sanıklar hakkında örgüt kurma ve örgüt üyesi olmak suçundan ve ayrıca örgüt adına işlendiği kabul edilen üç ayrı iddianameye konu suçlardan TCK’nın 43/1. maddesi uygulanmayıp üç ayrı tarihteki suçlardan ayrı ayrı mahkumiyetleri suretiyle incelemeye konu hükümlerin verildiği anlaşılmıştır.
İncelemeye konu dosyada, sanıklar hakkında ayrı ayrı suçların mı oluşacağı yoksa zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanacağına ilişkin olarak Türk Ceza Kanunu’ndaki içtima kurumunu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.02.2020 tarihli ve 2017/344 Esas, 2020/140 sayılı kararıyla birlikte değerlendirmek gerekirse;
‘…5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza’ söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; ‘Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır’ şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına 5237 sayılı TCK’nın ‘suçların içtimaı’ bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, işlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması ve bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrasında bulunan, ‘değişik zamanlarda’ ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır…Ayrıca, kanunda ‘aynı zaman’ ve ‘değişik zaman’ kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin ‘değişik zamanlarda’ işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir… Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için, işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, adli kolluk görevlilerince işlenmiş olan suçun ve şüphelinin tespit edilmesinden sonra; olayın özelliğine göre şüphelinin suç ortağı ya da ortaklarının olup olmadığı, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde suçun işlenip işlenmediği, başka bir yerde gizlediği uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunup bulunmadığını tespit etmek gibi nedenlerle failin yakalanmayarak, suça yönlendirilmeden makul bir süre takibine devam edilmesi mümkündür.
Suç öncesi ve suç sonrası olmak üzere iki görevi bulunan kolluk görevlilerinin öncelikli vazifesi toplumun emniyeti ve düzeni bakımından mevcut bulunan tehlikeleri uzaklaştırmak amacıyla suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Suç işlenmesinden sonra ise işlenmiş olan suçun tespit edilerek, bu konudaki delillerin toplanması ve suç işlediği belirlenen kişinin başka bir suç işlemeye yönlendirilmeden yakalanıp adalet önüne çıkarılmasıdır. Kolluk görevlilerinin şüphelinin ceza sorumluluğunu arttıracak şekilde davranışlarda bulunmaları hâlinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde düzenlenen ‘hukuk devleti’ ilkesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan ‘adil yargılanma’ hakkı ihlal edilmiş olacaktır.
İletişimin tespiti veya fiziki takip sırasında şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde satışı yaptığı tespit edilmesine rağmen diğer suç ortaklarının ortaya çıkarılması ya da varsa başkaca uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ele geçirilmesi amacıyla kolluk görevlilerince yakalanmayarak beklenmesi safhasında, şüphelinin gerçek uyuşturucu veya uyarıcı madde satışına devam etmesi ve bu eylemlerinin delillendirilmiş olması hâlinde hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir…’
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararının içeriği ile yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde incelemeye konu dosyada; Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olmak suçunun sanıklarının başlangıçtan itibaren uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin bir suç işleme kararları vardır. Sanıklar birinci, ikinci ve üçüncü olaylarda bağlantılı oldukları inceleme dışı sanıkların uyuşturucu maddelerle birlikte yakalandıklarını ve tutuklandıklarını bilmektedirler ancak sanıklar haklarında adli makamlarca yapılan iletişimin tespiti ve teknik takip/izleme karar ve çalışmalarından haberdar değildirler ve bu yüzden uyuşturucu madde ticareti suçları işlemeye devam etmektedirler. Adli makamların örgüt kurucusu ve üyesi olan sanıkları yakalamamaları, sanıkların yeni suçları işlemelerine göz yummaları böylelikle sanıkların henüz işlenmemiş daha fazla suçtan daha çok cezalar almalarını hedeflemeleri, devletin uyuşturucu ticareti içinde bile olsa vatandaşına adeta tuzak kurma görüntüsü vermesi hukuk devleti ve adil yargılanma ilkeleri ile bağdaşmaz. Örgüt kurucusu ve üyesi olan sanıkların suç işleme kararında bir yenilenme yoktur, suçlar değişik tarihlerde işlense, iddianameler düzenlenerek hukuki kesinti oluşmuş gibi görünse de aslında adli makamların sanıklara ait bu alana onların haberi olmayarak bilinçli fakat hukuki olmayan müdahaleleri (her üç olaydan sonra incelemeye konu sanıkları yakalamamaları , sanıkları yeni suçlar ve delillendirme çalışmaları için dinleme ve teknik takip ve izlemeye devam etmeleri gibi) sonucu sanıklar sonra gelen suçları işlemişlerdir. Adli makamların bilgisi dahilinde / sırasında işlenen ikinci ve üçüncü suçlar bağımsız birer suç gibi gözükseler de örgüt yöneticisi ve üyesi olan sanıklar açısından ayrı ayrı cezalandırılmalarını gerektirmezler. Aynı suç (uyuşturucu madde ticareti ) işleme kararıyla, aynı mağdura (kamu) karşı, kanunun aynı hükmünün (TCK madde 188/3) birden fazla ihlali (12.02.2008, 09.04.2008 ve 23.12.2008-30.12.2008 tarihleri) söz konusu olduğundan incelemeye konu sanıklar hakkında TCK‘nın 43/1. maddesi uygulanmalıdır. Bu tür özellik arzeden olaylarda sanıklar hakkında hüküm kurulurken TCK’nın 61. maddesi doğrultusunda alt sınırdan uzaklaşılarak temel ceza belirlenmesi ile TCK’nın 43/1. maddesindeki 1/4‘ten 3/4’e kadar artırım oranı daha yüksek şekilde uygulanarak ceza adaletinin sağlanması yoluna gidilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü gerekirken, Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun incelemeye konu dosya ve sanıklar hakkında TCK‘nın 43/1. maddesinin uygulanma yeri olmadığına dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine dair görüşüne katılmamaktayız.”,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi ise: “Sanıkların eylemlerinin ayrı ayrı suçları değil zincirleme şekilde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturacağı ve sanıklar hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiği”,
Düşünceleri ile karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
A) Sanıklar …, …, …, … ve … hakkındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının ön sorunlar yönünden REDDİNE, 11.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede, oy birliğiyle,
B) Sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … hakkındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE, 06.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede, oy çokluğuyla,
C) 1- Sanık … hakkındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 16.04.2015 tarihli ve 4056-31053 sayılı, “Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanma” ilişkin kararının, sanığın 23.12.2008 tarihli eylemi bakımından KALDIRILMASINA,
3- İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.09.2012 tarihli ve 55-178 sayılı, sanığın 23.12.2008 tarihli eylemine ilişkin olan mahkûmiyet hükmünün; somut olayda eroinin nakline iştirak ettiğine dair delil elde edilemeyen sanığın, 23.12.2008 tarihli eyleminin hazırlık hareketi olarak kaldığı ve bu suça iştirak ettiğine dair mahkûmiyetine yeter, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı nitelikte delil elde edilemediği gözetilmeden, beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Sanığın 23.12.2008 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olmadığı ve bu suç yönünden Özel Dairenin onama kararının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmesi sebebiyle sanık …’ın “23.12.2008 tarihli örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan cezasının infazına başlanmış ve cezaevine alınmışsa İNFAZININ DURDURULMASINA ve sanığın başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse bu suçtan TAHLİYESİNE, 11.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede, oy birliğiyle,
D) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE karar verildi.

11.10.2022 Tarihli Oturum;