Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/128 E. 2023/273 K. 17.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/128
KARAR NO : 2023/273
KARAR TARİHİ : 17.05.2023

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 177-302

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Tasarlayarak kasten öldürme suçundan sanık … hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4, 29, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.12.2015 tarihli ve 143-335 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.12.2017 tarih ve 2490-5072 sayı ile; “ Sanık hakkında, maktul …’yı tasarlayarak öldürme suçundan, TCK’nın 82/1-a. maddesi uyarınca cezalandırılması talebi ile kamu davası açıldığı anlaşılmasına karşın, ek savunma hakkı verilmeden sanığın aynı Yasa’nın 87/4. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 19.04.2018 tarih ve 15-146 sayı ile sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar verilmiştir. Hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.03.2019 tarih ve 4428-1386 sayı ile;
“ (…) Dosya kapsamında mevcut görüntü kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, sanığın ateş etmesiyle silahın namlusunu tekrar kurmaya yeltendiği, bu esnada araya girenlerin olduğu, maktulün isabet almasıyla olay yerinde bulunan minibüsün arkasına yöneldiği, sanığın tekrar maktulün üzerine gitmek istediği ancak olay yerinde bulunan bir kişi tarafından engellenerek eylemini tamamlayamadığı, eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve eylemin bir bütün hâlinde kasten öldürme suçunu oluşturduğu anlaşıldığı hâlde; kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine yazılı şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten yaralama sonucu öldürme suçundan hüküm kurulması suretiyle eksik ceza tayini,
b) Maktulden sanığa yönelen ve hakaret ve tehditten ibaret, haksız fiil oluşturan eylem göz önünde bulundurulduğunda; 1/4 ile 3/4 arasında cezadan indirim öngören TCK’nın 29. maddesinin uygulaması sırasında, asgari oranda indirim yapılması yerine yazılı şekilde makul düzeyde indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. DİRENME GEREKÇESİ
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 11.07.2019 tarih ve 177-302 sayı ile; “ (…) Sanığın daha önceden ayaklarına ateş ettiği maktule yönelik hiçbir hamlesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Yargıtayın sanığın ateş etme sonrası tekrar tabancayı kurarak maktulün peşinden gittiği yönündeki kabulünün maddi hatadan kaynaklandığı düşüncesinde olduğumuzdan bu şekildeki kabule Mahkememizce itibar edilmemiştir. Esasen sanık … ile olay sırasında dördüncü şahıs olarak nitelenen … arasında araç alışverişinin gerçekleştiği, maktul ile sanık arasında araç alışverişinden kaynaklanan bir ilişkinin bulunmadığı, maktulün aracı …’tan aldığı noktasında bir iddianın varit olduğu, bu durumda sanığın maktulü öldürmesini gerektirecek nitelikte bir ilişkinin sanık ile maktul arasında bulunmadığı, dolayısıyla sanığın maktule yönelik öldürme kastından bahsedilemeyeceği, bu olgular karşısında mahkememizin eylemi kasten yaralama sonucu ölümün meydana gelmesi şeklinde yorumlamasında isabetsizlik olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. (…) Olayımızda sanıkla araç alım satımı ilişkisine giren … ile beraber hareket eden maktulün olay öncesi sanığa telefon ederek hakaret ve tehditte bulunduğu, akabinde … ile beraber sanığın işlettiği kıraathaneye gittikleri, kıraathaneye gitmeden önce de sanığın evinin önüne gidip hakarette bulundukları, sonra da sanık ile maktul ve … karşılaştıklarında söz konusu eylemin gerçekleştiği, maktulün sanıkla araç alışverişinde bulunan … ile birlikte hareket ederek sanığın kişilik haklarını hem telefonla, hem meskeninin önünde, hem de çalıştırdığı iş yerinde ihlal etmesi şeklinde gerçekleşen haksız davranışların TCK’nın 29. maddesinin haksız tahrike ilişkin derecelendirmede pek hafif sayılmayacağı, dolayısıyla cezada 1/2 oranında indirim yapılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı,” gerekçesiyle bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına hükmetmiştir.
Hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.10.2020 tarihli ve 100054 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.03.2021 tarih, 4400-4868 sayı ve oy çokluğuyla direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığın iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık … hakkında maktul …’ya yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın eyleminin sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda Özel Daire çoğunluğu ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu mu yoksa kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğunun,
2- Sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle uygulanan indirim oranının isabetli olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konularına İlişkin Görüşler
TCK’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi;
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü içermektedir.
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise suç ve karar tarihindeki hâli ile; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”, şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Konuya ilişkin TCK’nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir.” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı Kanun’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı Kanun’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, kanunda tanımlanmış bir haksızlık olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla kusursuz sorumluluk terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161).
765 sayılı Kanun’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı Kanun’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi; “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; … Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).
TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen aynı Kanun’un 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci maddesi kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK’nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
Diğer taraftan TCK’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Suçun vasıflandırılması için failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu büyük önem taşımaktadır.
Öte taraftan TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
5237 sayılı Kanun’da, 765 sayılı Kanun’da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmesi, eğer haksız hareket bu özellikleri itibarıyla yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.
B. Uyuşmazlık Konularına İlişkin Hukukî Nitelendirme
Sanık …’ın …’da kıraathane işlettiği, olay tarihinden iki yıl kadar önce inceleme dışı mağdur …’a bir araba sattığı ancak aracın tescil işleminin yapılmadığı, bu nedenle sanıkla inceleme dışı mağdur arasında çeşitli tartışmaların yaşandığı, …’ın her iki tarafı tanıyan ve sanığın da hemşehrisi olan maktul …’dan sanıkla aralarındaki sorunu çözmesi için yardım istediği, maktulün bu maksatla sanığı telefonla aradığı, hararetli geçen bu görüşme sırasında maktulün sanığa yönelik hakaret ve tehdit içeren sözler söylediği, sanığın kardeşi inceleme dışı sanık …’in konuyu yüz yüze konuşmak için …’ı işlettikleri kıraathaneye çağırdığı, …’ın olay yerine maktulü de yanına alarak gittiği, kahvehanenin önünde … ve maktulün …’le buluştukları, adı geçenlerin el sıkışıp öpüştükleri sırada …’in hemen arkasında duran sanığın yakın mesafeden maktulün bacağına bir el ateş ettiği, maktulün sol uyluğundan yaralandığı, maktulü yaralayan sanığın bu kez olay yerinden kaçmaya çalışan …’ın arkasından bir el ateş ettiği ve kalçasından isabetle yaraladığı …’a yeniden ateş etmek için silahını tekrar kurmaya çalıştığı, …’ın olay yerindeki bir minibüsün ardına saklandığı, sanığın çevredekilerce olay yerinden uzaklaştırıldığı, maktulün uyluğuna isabet eden aşağı yönlü ateşli mermi çekirdeğinin yol açtığı büyük damar yaralanmasına bağlı dış kanama sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, …’ın kalçasına isabet eden ateşli silah mermi çekirdeğinin iliak kemikte kırığa neden olduğu ancak inceleme dışı mağdurun yaşamsal tehlike geçirmediği anlaşılan olayda;
Maktulün, sanıkla yapılan otomobil satışının doğrudan tarafı olmaması, bu nedenle sanıkla aralarında husumet bulunmaması, olay esnasında sanığın, tam karşısında ayakta duran maktulün bacağını hedeflemesi, merminin aşağı seyirli oluşu, sanığın maktule bir kez ateş ettikten sonra yaralanması nedeniyle savunmasız hâldeki maktule tekrar ateş etmemesi hususları birlikte göz önüne alındığında; sanığın kastının öldürmeye değil yaralamaya yönelik olduğu, yaralama eylemiyle maktulün ölümü arasında illiyet bağı bulunması karşısında da sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu, bu nedenle suç vasfına ilişkin Yerel Mahkeme direnme gerekçesinin isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Ancak; maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen hakaret ve tehdit içerikli sözlerin niteliği dikkate alındığında, haksız fiilin yoğun ve önemli boyutlara ulaşmaması nedeniyle sanık hakkında asgari oranda tahrik indirimi yapılmasının yeterli olduğu gözetilmeksizin TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle sanığın cezasından ½ oranında indirim yapılmasının isabetli olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmünün sanık hakkında asgari düzeyde tahrik indirimi uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Suç niteliğine ilişkin birinci uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık … ile … arasında araç alım satımından kaynaklı husumet bulunduğu, olay günü … ve maktulün sanığı arayıp aracın devrini istedikleri, sanığın olumsuz cevap vermesiyle aracı devraldığını söyleyen maktul ve …’ın birlikte sanığa telefonda hakaret ve tehdit içeren sözler söyledikleri, ardından konuyu konuşmak üzere sanığın işlettiği kıraathaneye gittikleri, burada çıkan tartışma sırasında sanığın üzerinde bulundurduğu tabancasını çekerek maktule ateş ettiği ve maktulün bacağının bele yakın kısmından ve bacak arkasından yaralanarak kıraathanenin içerisine düştüğü ve burada büyük damar yaralanması sonucu hayatını kaybettiği, maktulün yere düşmesi üzerine sanığın bu kez müştekiye öldürmek amacıyla ateş ettiği ve bel kısmından isabet aldığı ancak dosya kapsamında mevcut görüntü kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, sanığın ateş etmesiyle silahın namlusunu tekrar kurmaya yeltendiği, bu esnada araya girenlerin olduğu, olay yerinde bulunan bir kişi tarafından engellenerek eylemini tamamlayamadığı, eyleme bağlı olarak her iki maktul ve müştekiye yönelik ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve maktule yönelik eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sayın çoğunluğun sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu öldürme suçunu oluşturduğuna dair kararına iştirak edilmemiştir.” görüşüyle,
Birinci uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemenin suç niteliğine ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle uygulanan indirim oranına ilişkin direnme gerekçesinin ise İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.07.2019 tarihli ve 177-302 sayılı hükmün, sanık hakkında asgari düzeyde tahrik indirimi uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2023 tarihli müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.