Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/112 E. 2022/497 K. 29.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/112
KARAR NO : 2022/497
KARAR TARİHİ : 29.06.2022

Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu

Temyiz Edenler : Sanık ve müdafisi, katılma talebi reddedilenler vekilleri
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.10.2020 tarih ve 48-30 sayı ile; sanığın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 30/1-A ve 31/1-A-B maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mahsuba, sanığın Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkartılmasına ve ilişiğinin kesilmesine, askeri rütbe ve memuriyetinin kaybedilmesine ve subay, astsubay, uzman jandarma ve devlet memuru olarak tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine kabul edilmemesine karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi ile katılma talebi reddedilenler vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “ret ve onama” istemli 10.04.2021 tarihli ve 45411 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Kovuşturma aşamasında sundukları dilekçelerle sanık hakkındaki kamu davasına katılma talebinde bulunup Özel Dairece bu talepleri reddedilen …,
ve …’ın CMK’nın 260/1. maddesindeki düzenleme uyarınca kanun yollarına başvurma hakları bulunmakta ise de kamu barışına karşı işlenen suçlardan olup dolaylı mağdurunun toplumu oluşturan bütün bireylerin olduğu silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden davaya katılma haklarının bulunmaması karşısında Özel Dairenin gerekçeli kararının anılan kişilere tebliğ edilmesinde zorunluluk görülmemiştir.
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesinin “Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.,
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK’nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, “olgusal dünya”ya; hukuki sorun, “normatif dünya”ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK’nın 289. maddesinde yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 12.10.2020 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı, katılma talebi reddedilenler vekillerinin anılan oturumda hazır bulunmadıkları,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık müdafisinin 21.10.2020 tarihli ve süresi içerisinde sunduğu dilekçeyle temyiz kanun yoluna başvurduğu,
b) Temyiz dilekçesi içeriğinden; kararın usul ve yasaya aykırı olması nedenine dayanmak suretiyle gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesini talep ettiği,
c) Gerekçeli kararın sanık müdafisine 03.03.2021 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
Sanık müdafisinin 10.03.2021 tarihinde ve süresi içinde ek temyiz dilekçesini sunduğu,
Sanığın ise gerekçeli kararı müdafisinden öğrendiğini belirterek posta yoluyla 24.03.2021 tarihinde temyiz dilekçesini sunduğu,
Gerekçeli kararın katılma talebi reddedilenler Emniyet Genel Müdürlüğü vekiline 15.03.2021,,,,,Bakanlığına ise 09.03.2021 tarihinde tebliğ edildiği,
Gerekçeli temyiz dilekçelerinin katılma talebi reddedilenler Emniyet Genel Müdürlüğü vekilince 19.03.2021, … vekilince de 12.03.2021 tarihinde sunulduğu,
Anlaşılmaktadır.
aa) Sanık ve müdafisinin temyiz istemlerinin geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
Sanık müdafisinin nedenlerini belirterek sunduğu temyiz dilekçelerinin süresinde ve geçerli olduğu, ancak müdafisine yapılan 03.03.2021 tarihindeki tebligatı takiben sanığın gönderdiği 24.03.2021 tarihli temyiz dilekçesinin süresinden sonra verilmesi nedeniyle geçerli olmadığı anlaşılmıştır.
bb) Katılma talepleri reddedilen … ile Emniyet Genel Müdürlüğünün katılma ve bu bağlamda hükmü temyiz etme haklarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi:
Kovuşturma aşamasında sundukları dilekçelerle sanık hakkındaki kamu davasına katılma talebinde bulunup Özel Dairece bu talepleri reddedilen … ile Emniyet Genel Müdürlüğünün CMK’nın 260/1. maddesindeki düzenleme uyarınca kanun yollarına başvurma hakları bulunmakta ise de kamu barışına karşı işlenen suçlardan olup dolaylı mağdurunun toplumu oluşturan bütün bireylerin olduğu silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden davaya katılma ve hükmü temyiz etme haklarının bulunmaması karşısında katılma talepleri reddedilen … ile Emniyet Genel Müdürlüğü vekillerinin temyiz istemlerinin aynı Kanun’un 298/1. maddesi uyarınca reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
E) Heyetin Oluşumu ile İlgili İtirazlar:
Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi;
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamadaki 14.03.2019, 22.05.2019, 08.07.2019 ve 03.10.2019 tarihli duruşmaların 38125 sicil numaralı … başkanlığındaki heyet tarafından gerçekleştirildiği ve bu heyette üye olarak görev yapan … ve …’ın Yargıtay üyeliğine seçilme tarihi itibarıyla heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
Görülmüştür.
Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında bu hususa ilişkin olarak yer verilen açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihindeki görev ve statüleri gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtayın 9. Ceza Dairesinde yargılanmaları gereken sanıkların, Dairenin … yoğunluğu gözetilerek davaların makul sürede sonuçlandırılabilmesi için birden çok heyet oluşabilecek sayıda Yargıtay üyesinin görevlendirildiği, Daire başkanının oluşan heyetlerin hepsine başkan olarak katılmasına fiili olarak imkân bulunmadığından Yargıtay Kanunu’nun 40. maddesindeki düzenleyici hüküm doğrultusunda kıdemli üyenin heyete başkanlık yapması yerine, Daire başkanı tarafından görevlendirilen üyenin oluşturulan heyete başkanlık görevini ifa ettiği, bu şekilde heyetin oluşumu ile ilgili düzenleyici işlemlere aykırılığın; heyet başkanının duruşmaları idaresindeki usule aykırılıklar nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığı ve bu şekilde hakkaniyete uygun olmayan yargılama yapıldığının taraflarca ileri sürülmemesi, esası etkileyen kararların duruşma heyeti tarafından oy birliğiyle alınmış olması, Yargıtay üyeliği deneyimine sahip hâkimlerin ara kararı veya hüküm kurulurken yapılan oylama sırasının diğer üyeleri etki altında bırakacağına ilişkin kabulün dayanaktan yoksun olup bu hususta somut olguların ortaya konulmaması karşısında, oluşan heyetçe yapılan işlemleri yoklukla batıl hâle getirmeyeceğinden CMK’nın 289. maddesi kapsamında mahkeme heyetinin oluşumunda hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Somut dosyada yukarıda belirtilen oturumlarda heyet başkanlığını kıdemsiz üyenin yapmış olmasına taraflarca itiraz edilerek duruşmanın idaresi ve delillerin ikamesinde hukuka aykırı davranıldığının ileri sürülmemesi, yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyete aykırı yapıldığının kabulüne olanak bulunmadığı gibi, hükmün bu nedenle bozulmasının makul sürede davanın sonuçlandırılmasına engel oluşturacağı da gözetildiğinde, yasanın düzenleyici nitelikteki kuralına aykırı uygulama hükmün esasını etkileyecek nitelikte görülmediğinden hükmün bozulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …; “Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğu”
Şeklindeki düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
II) İDDİA:
”4.2.1. Şüphelinin Görev Yaptığı Yerler:
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcığında, Askeri Hakim görevinde bulunduğu sırada, 18.04.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi olarak göreve başladığı, birinci daire üyesi olarak görev yaptığı, (Kls: 11, ek: 9/284)
Şüphelinin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun 07/10/2016 tarih ve 2016/ 8-154 sayılı kararı ile meslekten çıkarılmasına karar verildi anlaşılmıştır. (Kls: 11, ek: 9/179-189)
4.2.2. Şüphelinin Savunması:
… Cumhuriyet Başsavcılığında 24.07.2016 tarihli, müdafii huzurundaki savunmasında özetle: Görev yaptığı süre boyunca hiç bir şekilde kasten gerçeğe aykırı hiç bir karara imza atmadığını, AYİM 1. Daire’de vermiş olduğu kararların evrakın gereği olarak verdiğini, Sıkıyönetim Mahkemesinde görevlendirilecekler listesinde adının yer aldığı konusunda bir bilgisinin bulunmadığını, bu durumu ilk defa duyduğunu, darbe olayından hiç bir şekilde öncesinde haberdar olmadığını, listeyi hazırlayıp ismini yazanlardan ayrıca şikayetçi olduğunu, suçlamaları hiçbir şekilde kabul etmediğini, (Kls: 11, ek: 9/259-261)
… 5. Sulh Ceza Hakimliğindeki 24.07.2016 tarihli sorgusunda özetle: Darbe girişimini televizyondan öğrendiğini, örgütle herhangi bir bağının olmadığını, Savcılıkta verdiği ifadeyi tekrar ettiğini, örgüt üyeliğini gerektirecek bir eyleminin bulunmadığını, Sıkıyönetim Mahkemesinde görevlendirilecekler listesinin haberi olmadan hazırlandığını, bu listelerin birinde AİHM üyesi olarak görevlendirildiğini, ancak Savcı Beyin gösterdiği listede sıkıyönetimde görevlendirildiğini, üst mahkemeden bir alt mahkemeye görevlendirilmesinin olağan akışa aykırı olduğunu, (Kls: 11, ek: 9/264-267)
İfade etmiştir.
4.2.3. Şikayetçi Beyanları:
İçişleri Bakanlığı şikayet ve katılma talebinde; “…63 personelinin şehit, 152 personelinin ise yaralandığını, … Maddi zararlarının oluştuğunu, … Şikayetçi oldukları ve davaya müdahale talebinde bulunma mecburiyeti hasıl olduğunu. …” (Kls: 8, ek: 7/782)
Müşteki … 23.06.2016 ve 09.11.2017 tarihili bayanlarında;
“… On iki yıllık astsubay iken, 12.4.2014 tarihinde ihraç edildim. AYİM’e başvurdum … davama girdi, yanlı karar almıştır. …’in cezalandırılmasını istiyorum….” (Kls: 8, ek: 7/630, 636)
Müşteki eski AYİM Üyesi … 15. 11. 2016 tarihli ifadesi;
“… FETÖ/PDY örgütünün askeri yargı içerisindeki yapılanmasıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesiyken iyice haberdar oldum. … Burada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ve tüm askeri yargı içerisinde özellikle iki ismin fetö/pdy örgütüne mensup bilindiğini ve sohbet ortamlarında bu konuların konuşulduğunu biliyorum bunlar … ve Yaşar Yüce’dir. Ayrıca kurmay üyelerin büyük bir çoğunluğunun onlardan olduğu konuşuluyordu bunlar ise Salih Buçukoğlu ayrıca ismini hatırlamadığım yine karacı kurmay albay olan iki daire üyesi vardı. … … ile Yaşar Yücen’in verdiği kararlara bakılacak olursa bunların fetö/pdy yanlısı kararlar verdiğini net olarak görülecektir. Bunun en somut örneği genel kurulu sırasında görüşülen hakim albay … ile ilgili olandır … ile Salih buçukoğlu bir tartışma yaşamışlar ve bu konu ile ilgili olay AYİM genel kuruluna gelmiştir. şimdi … … İle iki kurmay üye aynı doğrultuda oy kullanmışlar ancak diğer üyeler aksi yönde oy kullanarak …’ın yargılanmasına engel olmuşlardır. …
…AYİM üyeliğinden pasif bir görev olan ,, subaylığına atanmammı sağlanmıştır. İşlemlerin iptali için açtığım davalarda raportör her ne hikmetse … olmuştur. …
…Ben … bu yapıdan ve yukarıda saydığım isimler den şikayetçiyim. …” (Kls: 8, ek: 7/548-550)
Müşteki Genelkurmay Başkanı … 19.07.2016 tarihli beyanında;
“…Bu yapılanmanın içinde olan, şahsıma, milletime, silaha arkadaşlarıma, emniyet mensubu kardeşlerime, devletin kurumlarına, Türk tarihine, medeniyetimize bu derece zarar veren her bir kişiden ayrı ayrı şikayetçiyim…”(Kls: 8, ek: 7/412-417)
Müşteki Genelkurmay Başsavcısı … 02.08.2016 tarihli beyanında;
“…Dursun Çiçek’in ıslak imzası olarak bilinen davada Dursun Çiçek tutuklamaya sevk edilmiştir. Bu davada bir kurmay üye ve ,,isimli üyeler görev yaptı. Ben dosyayı incelediğimde kriminal raporunun daha önce hiç görmediğim bir şekilde yanlı hatta sanığı tutuklamaya yöneltmek için işgüzarca hazırlandığını gördüm. Ve tutuklama taleplerini reddettim. Akabinde özellikle TSK Kulis ve Karanet ismi ile yayını yapan twitter adreslerinde aleyhime yayınlar yapılmaya başlandı.. .. … Dönmez’in zir vadisinde ilişkin davasında … Dönmez hakkında, … ve ,,,’ün üyesi olduğu ve bir subay üyeden oluşan heyet mahkumiyet kararı vermişti bu karar yargıtayda yedi noktadan noksan soruşturma sebebiyle bozulmuştu. Subay üye kalktığı için ben bu davanın temyiz sonrası duruşmalarına başkanı olarak çıktım. Bu davanında savcısı o dönemde Yaşar Yüce idi. Bu duruşmadan önce sık sık … ile odasında çok da usule uygun olmayan şekilde Cemil ve Bedrettin ile toplanıyorlardı. Ve beni gördüklerinde genelde ya konuyu kapatıyorlardı. Ya da susuyorlardı. Duruşmaya çıktık normal olarak yedi. Noktadan noksan soruşturmadan bozulan bir dosyada direnme yönünde bir karar verilmesinin hayatın olağan akışına ve yargının işleyişine uygun olmadığını bilmeme rağmen savcı önceden hazırlamış çok ayrıntılı bir direnme kararı okudu. Müzakereye çekildik savcı ile aynı doğrultuda hatta kelimeleri bile birbirine uygun bir direnme kararı verdiler ben muhalif kaldım sonrasında dosya askeri yargıtay daireler kurulunca da yine bu yedi noksan soruşturma gerekçesiyle bozuldu. …
…Daha sonra … ve ,,, üyesi oldu,,,,r hakimlik süresi çok kısa olmasına rağmen Hava Kuvvetleri adli müşaviri oldu. …
… casusluk davası başlamıştı. …evim bir gece arandı …emekli olmamı veya pasif bir göreve geçmemi önerdiler ….Genelkurmay Askeri Mahkemesi Başkanlığından alınıp tarihte görülmeyecek şekilde …disiplin subayı olarak atandım. …ben …. Şikayetçiyim.” (Kls: 7, ek: 7/269-272)
Müşteki emekli Havva Kuvvetleri Komutanlığında emekli Astsubayı …, 11.11.2016 tarihli beyanında;
“…Çoğu KHK larla ihraç edilen Generallerden kurulu bir komisyon tarafından emekli edildim. Sonrasında AYİM’me açmış olduğum iptal davasında; …, Turgay Akgül ve Salih Buçukoğlu’nun oylarıyla reddedildi. …Bu konularla ilgili olarak gerekli mercilere şikayette bulundum….” (Ek: 7/377-396)
Şikayetçi …, 15.12.2016 ve 05.09.2017 tarihli ifadelerinde;
…… ile birlikte FYO da okumuş ve cemaatte yetişmişlerdir. Bunların sayesinde fetö örgütü kumpaslarını sonuçlandırılmış ve bizi mahkum ettirmişlerdir şikayetçiyim ..” (Kls: 8, ek: 7/853)
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
4.2.4.Diğer Deliller:
4.2.4.1.Şüphelinin Sıkıyönetim Mahkemesi Görevlendirme Listesindeki Durumu:
Şüphelinin; Sıkıyönetim direktifinde özel görevlendirme ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesine üye iken; atanma, yer değiştirme, nasıp, sicil, kademe ilerletilmesi, terfi, emeklilik, maluliyet, aylık ve yolluklara ilişkin iptal ve tam yargı davalarının çözümlendiği Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin 1. Dairesine üye olarak atandığı, (Kls: 9, ek: 8/143)
Sıkıyönetim Direktifi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire sayısının 3’ten, kanun öngördüğü minimum sayıya (2) indirilmesi, Yargıtay’daki daire sayısının 4’ten 2’ye indirilmiş olması ile tanık beyanları ve bilirkişi raporları incelendiğinde, Askeri Yargıtay’daki FETÖ üye sayısının veya üye olmamakla birlikte örgütle hareket edecek veya hareket edebileceği düşünülen üye sayısının var olan dairelerin faaliyetine devam etmesi için yeterli olmadığının anlaşılmış, dolaysıyla sıkıyönetim görevlendirme listesinde görevlendirmesi yapılmış olan bir kısmı kişilerin FETÖ üyesi olarak değerlendirilmeyip haklarında koğuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının (… Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 22/05/2017 tarih ve 2017/85102 soruşturma, 2017/43575 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı) doğal ve hukuka uygun olduğu, bu kararın görevlendirilen ve haklarında dava açılan üyelerin FETÖ üyesi olmadığı anlamına gelmeyeceği, bir başka ifade ile bu hususun hakkında dava açılan şüpheli için lehe delil olarak ele alınamayacağı, çünkü hakkında dava açılan şüphelinin FETÖ üyesi olup olmadığının diğer delillerle ortaya çıktığı, (Kls: 9, ek: 8/202-224)
Nitekim bilirkişi heyetince, sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinin incelenmesi sonucu yazılan 27/03/2017 havale tarihli raporda, “…darbe mesajında imzası olanlar ve mesajın eklerinde yer alan atama listelerinde kendilerine görev tevdi edilenlerin büyük bir çoğunluğunun daha önceden FETÖ mensubu olduğuna dair hakkında resmi makamlardan genelkurmay başkanlığına bilgi verilen şahıslardan olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla söz konusu darbe mesajının FETÖ’ye mensup kişiler tarafından hazırlanmış olduğu izahtan varestedir…(Kls: 10, ek: 8/479)…Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsünde bazı personelin bulundukları görevden alınarak, örgüt tarafından daha kritik olduğu değerlendirilen sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığı tespit edilmiştir. Örnek olarak askeri yargıtayda üye statüsünde bulunan bir hakim subay, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan … 1 nolu sıkıyönetim mahkemesine askeri savcı olarak atanmıştır…Bu durum FETÖ örgütünün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını göstermektedir…Özellikle kritik addedilebilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ ile iltisak ve irtibatının bulunduğu değerlendirilmektedir. Atamaların, ilgililerin örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazalar dikkate alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır…Bu kadar üst düzeyde örgüt elemanını hakkındaki bir bilgiye bir veya iki kişinin hakim olması mümkün görülmemektedir. Bu da listenin hazırlanmasına zaman olarak önceden başlandığı örgütün sivil ve askeri üst düzey elemanları arasında koordine edilerek oluşturulduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır…Sonuç olarak FETÖ’nün darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamını kendi mensuplarından oluşmasını sağlamaya çalıştığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı personelin TSK içindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesiyle son derece uyumsuz çok üst düzey sıkıyönetim askeri savcılık ve sıkıyönetim mahkeme başkanlığı görevlerine atandığı tespit edilmiştir…Bu durum TSK’nin resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğunu ve söz konusu personelin yurtta sulh komitesini oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiği değerlendirilmektedir. (Kls: 10, ek: 8/775-779)

Yine bilirkişi raporunda (2. bölüm) belirtilen “…Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine ve adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerin amacının FETÖ tarafından, Askeri Yargı’yı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir/Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli Yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla birlikte hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmiştir. …
…Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır.” (Ksl: 9, ek: 8/202, 203).
Şeklindeki tespit ve görüşler ile;
Tanık beyanları,
KOM ve MASAK raporu,
Bir arada değerlendirildiğine;
Şüpheli …’in, görevlendirme listesinin hazırlanması sırasında listeyi hazırlayanlar tarafından, şüphelinin FETÖ üyesi olduğunun bilinerek kendisine görev verildiği, bu atamada adı geçen şüphelinin, listeyi hazırlayanlarca önemsendiği ve güvendikleri bir kişi olduğunun sonucuna ulaşılmıştır.
4.2.4.2.Tanık Beyanları:
Tanık, eski AYİM Başkanı … 27.07.2016 tarihli bayanında;
“…Uyuşmazlık Mahkemesine …kıdem sırasına göre …’ın seçilmesini bekliyordum. Hatta ben o gün 10 dakikada seçim biter başka bir toplantı gündemi belirlemiştim. Ancak açıkça kimse adaylığı dekleri etmedi uzun turlar boyunca adaylar gerekli olan 13 oyu alamadılar ben seçime ara verip herkesi teamüllere uyma yönünde düşünmeleri için bir konuşma yapıp odama gittim. …
…AYİM’deki Üyeler hakkında internet sitelerinden isimsiz ihbar mektuplarından gelen yazılı şikayetlerin, AYİM 1. Dairede …, 2. Dairede … üzerinde yoğunlaştığını fark ettim. …Fetö/pdy ile ilişkili ve irtibatlı olan Birinci Dairede …, 2. Dairede de… Bu ikisine ilişkin olarak da gelen ihbar ve şikayetleri Genel Kurula Yüksek Disiplin Kurulu için sevk ettim. Bazı şikâyetlerde de Genelkurmay İstihbarat Başkanlığından gelen bilgiye göre işlem yapmadım. Genel Kurul ve Yüksek Disiplin Kurulunda bu yapıya mensup kişiler hakkında oy birliğiyle işlem yapılmasına gerek olmadığına dair karar çıktığı…
…Belirttiğim gibi … ve … dışında AYİM’de görevli başkan ve üyelerin bu yapıyla herhangi bir ilişki ve irtibatının olmadığını…” (kls: 8, ek: 7/727-731)
Tanık, eski AYİM 2. Dairesi Üyesi … 29.07.2016, 08.12.2016 ve 20.03.2018 tarihli beyanlarında;
“…Ben 2011 yılında AYİM 2. Dairesi’nde üye olarak göreve başladım. …
…Yaşar YÜCE … Üye seçimlerinde ve Uyuşmazlık Mahkemesi gibi seçimlerdeki … ile hareket ediyordu. Sosyal yaşantısında da … ile birlikte hareket ediyordu. Ayrıca kurum dışında hatırladığım kadarıyla … ile de görüşüyordu. Genelde görüştüğü kişiler şu an Fetö soruşturmaları kapsamında yargılanmaktadır. …
….’in de bu yapıyla iltisaklı olduğu yüksek sesle konuşuluyordu. Fakat biz farklı dairelerde çalıştığımız için dairelerdeki tutum ve davranışları hakkındaki bilgilerim duyum seviyesidir. … Ancak benim gördüğüm olaylardan bir tanesi boşalan Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçiminde mahkememizin alışılagelen teamüllerine göre, (ki bu teamüllere hep uyulmuştur) dairemizin en kıdemlisi olan …’ın seçilmesine kesin gözüyle baktığımız halde belirtmiş olduğum gibi teamüllere aykırı mahkemenin en kıdemsiz üyelerinden biri olan … bir anda aday olarak ortaya çıktı ve yaklaşık olarak 8-10 oy aldı. Mahkemenin geçmişini bilen, uygulamalarını bilen biri olarak bunun bir organizasyon, birlikte hareketlilik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca kurmay subaylardan destek almaması durumunda …’in seçimde 8-10 oy alması mümkün değildir. …
…Diğer bir uyuşmazlık mahkemesi seçiminde … adaydı adaylığını resmen açıklamıştı. Buna rağmen yine kurmay subaylar blok halinde hareket ederek daha kıdemsiz durumdaki bir üyeyi seçtirdiler. Bu hususlar mahkememizin teamüllerinin genel uygulamalarına aykırı idi ve dikkat çekiciydi. …
…2013 yılı sonunda veya 2014 yılı başında AYİM’e üye adayı seçimi yapılmıştı. Bu seçimde Fetöye iltisaklı olduğu hususunda duyumlar aldığımız bazı askeri hakimler ve bu kapsamda Yunus YILMAZ da aday adayı olmuştu. Kendisine oy vermem hususunda seçimden bir kaç gün önce Askeri Yargıtay 1. Daire üyesi …. benden talepte bulundu. Ben kendisine olur veya olmaz şeklinde cevap vermedim. Bu şekilde seçim günü AYİM genel kurul salonunda toplandık. Seçimler sırasında … yanımda oturuyordu. … … … birkaç kez Y.. oy vermem konusunda ısrarcı oldu. Ancak ben bu ısrara rağmen yine de oy vermedim ve seçim sonucunda Yunus YILMAZ seçilemedi. Bu olaydan sonra …, .. bana mesafeli davranmaya başladılar hatta … benimle selamı sabahı da kesti. Hiçbir şekilde konuşmadı. …
…AYİM geleneklerine ve askeri uygulamalara aykırı olarak ….mahkemede 2 yıl çalışması gerekirken yaklaşık olarak 4 yıl görev yapmıştır. Bu süre zarfında yaptığım gözlemler şunlardır; AYİM’de kurmay üyelerin genel tavırları idare lehine karar verme yönündeydi ki E… istikrarlı şekilde bu yönde kararlarda oy kullanırken Fetö ile iltisaklı öğrenci davalarında 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra hatırladığım kadarıyla hemen hemen bütün davalarda idarenin işlemlerinin kaldırılması yönünde oy kullandı. Bu durum çok dikkat çekiciydi. …
……le yaklaşık olarak 1 yıl çalıştım. …için söylediklerim aynen …. için de geçerlidir. …” (Kls: 8, ek: 7/717-726)
Emekli, uzman jandarma … Cihan UZ 29.11.2016 tarihli ihbarında;
“…1995- 2010 yılları arasında uzman jandarma olarak görev yaptım. Komplolar sonucunda 22.04.2010 yılında resen emekliliğe sevk edildim. Karara karşı AYİM müracaat ettim. Ancak FETÖ üyesi …’inde bulunduğu heyet tarafından davam red edildi. …” (Kls: 8, ek: 8/710-716)
Tanık, eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı …. 09.11.2017 tarihili bayanında;
…Yaşar Yüce…. Fetö mensubu olduğunu … Değerlendirmekteyim. … (Kls: 8, ek: 7/705-709)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi … 27. 09 2016 tarihli beyanında;
“… Ben yargıtaya geldiğimde bu yapılanma ile ilgili gizli bir mücadelenin olduğunu gördüm,….Ülkemizde yaşanan MİT krizi 17-25 aralık soruşturması, MİT tırları soruşturması, … süreci gibi olaylar sonrasında giderek ayrışmalar başladı. … hatta 1,5 -2 yıldır fetöcüler bize selam dahi vermez hale geldiler sadece resmi görüşmelerde ve zoraki selamlaşmalardan ilişkiler ibareti … Seçimlerde bu kişiler ısrarla İsmail Karataş, Yunus Yılmaz ve Seyfi Bulduk’un üye olması için azami çaba sarf ettiler. …
…Ancak bu kişilerin adlarını askeri yargı içerisinde kime sorarsanız sorun cemaat ile birlikte anılıyordu…” (Kls: 8, ek: 7/623-626)
Tanık eski Askeri Yargıtay Üyesi… beyanında;
“…Ben Askeri Yargıtay’a geldikten sonra bir ara Fetullahçı örgütün askeri Yargıtay da ki ve AYİM deki sayılarının üye sayısının 6+2 olduğu yönünde bilgiler dolaşıyordu. Askeri Yargıtaydaki 6 kişinin .. olduğu söyleniyordu. Yine AYİM deki iki kişinin ise ….ile … olduğu söylendiği…” (Kls: 8, ek: 7/608-609)
Tanık, eski Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesi Başkanı … 27.07.2016, 07.12.2016 ve 20.03.2018 tarihli beyanlarında;
“…Ben 2001 yılından beri AYİM’de en eski ikinci üyeyim. 2007 yılından itibaren de 1. Daire Başkanı olarak görev yaptım. 2013-2014 yıllarından sonra özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmalar arkasından … Casusluk ve … Casusluk Davaları çerçevesinde kamuoyunda yaygınlaşmaya FETÖ söylentileri başladı. Ben de Daire Başkanı olarak Silahlı Kuvvetlerden ayırma ve atama gibi dosyalardan giderek anormallikler olduğunu anlamaya başladık. Bu dosyalarla ilgili olarak idare casusluk soruşturması kapsamında elde edilen bazı delillere göre ahlaksızlık sebebi ile ayırma işlemi tesis etmişti. Ancak zamanla bu delillerin çok zayıf veya hukuka uygun olmayabileceği görüşü dairemizde genel olarak hakim oldu. …
…Ancak …. … kararlı ve ısrarlı bir şekilde bu davalarda davacıların aleyhine oy kullandı. Bu dikkatimizi çekti. Ayrıca tarihini şu anda hatırlamıyorum Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde teamüle göre sırası gelen ve kıdemli olan … seçileceği gözüküyordu. Ancak seçimde sürpriz bir şekilde onun yerine … Albaya yüksek oy çıktı. kurmay üyelerin işbirliği ile yapıldığı anlaşılıyordu. … seçimin organize edilmeden bu şekilde oyların … üzerinde yoğunlaşması mümkün değildir. … Böyle bir olay benim görev yaptığım sürede yaşanmamıştır. Dediğim gibi hem edindiğim izlenim hem ilgili kişilerin tavır ve hareketleri bunun organize bir hareket olduğunu gösteriyordu. Hattı bu hususta o zamanki AYİM Başkanı …’a bunun iyi olmadığını kurmay üyelerin yaptığının doğru olmadığını bunun ileride problem doğuracağını söyledim. Bu noktada şunu da belirteyim, esasen kıdemim itibari ile böyle seçimlerden önce kurmay üyeler gelir bana usulü ve fikrimi sorarlar. Çünkü bunlar kısa süreli kışladan geldikleri için (ki kurmay üyeler o zaman yeni gelmişlerdi) usül ve adabı bilmediklerinden Daire Başkanına görüş ve önerilerini sorarlar. O görüşler çerçevesinde oylarını kullanırlardı. Bu AYİM’in kadim bir geleneği idi. Bunlar gelip fikrimi sormadılar. …
…Olağanın dışında olan bir seçim daha belirtmek isterim. Bu da….’ın katıldığı AYİM’e Üye seçiminde yaşananlardır. tanığın önceki beyanları okundu. Soruldu. Hepsi doğrudur. Ancak bir ilave yapmak istiyorum; seçimde aşamalarında kullanılan 2 üyeye ait oyların … da kapsayacak şekilde bugün FETÖ’den tutuklu bulunan ve şu an ismini hatırlayamadığım kişilere verildiğini gözlemledik. Bunların … ve …ait olduğunu aramızda konuştuk. …
…. ve … 2011 yılında benim katılmadığım bir seçimde üye seçildiler. Ben kendilerini daha önce sadece ismen tanıyordum. İkisi çok sıkı arkadaştılar. Devamlı birlikteydiler. … günlük olaylarda ve atama ve ayırma davalarına ilişkin kararlarında daha katı olduğunu, idarenin işlemlerinin onayı yönünde görüş ve karar belirtirdi. Zamanla kendisi ve … ile Yargıtay’daki birçok FYO (Fakülte Yüksek Okulu) kökenli üyeler hakkında Fetöcü olduğuna dair söylentiler yayılmaya başladı. …
…Kararlardan başka dikkatimi çeken bir olay 17-25 Aralık soruşturmalarından önce Ağustos ayında …’in Amerika’ya bana ve arkadaşlara göre ani bir ziyaret yapmış olması bundan önce bizim dairedeki arkadaşlarla yaptığımız toplu sohbetlerde hiç Amerika’da bir akrabası olduğundan bahsetmemişti ki biz sohbetlerimizde genel olarak ailevi durumumuzdan akrabalarımızdan bahsederdik. Bundan dolayı hepimiz için şaşırtıcı oldu. Aslında … Amerika’ya gidinceye kadar genel olarak hükümetin günlük politikalarını hepimize göre daha aktif olarak savunuyordu. Amerika’dan dönünce söylemi değişti. Siyasi iktidar aleyhine aleyhine ve hasmane ifadeler kullanmaya başladı. Hatta yakında yolsuzlukların ortaya çıkacağı gibi ifadeler kullanmaya başladı. Günlük toplu konuşmalarımızda bir şekilde sözü bu tarihten itibaren başlayarak iktidar aleyhine getiriyordu. …
…. genellikle FYO kökenli ve 1993 ile 1994 nasıplı subaylar olan …, Askeri Yargıtay ve Genel Kurmayda görevli bugün Fetöcü olarak tutuklanmış kişilerle görüşüyordu. …
….’in dikkatimi çeken diğer bir davranışı verdiği kararlarla ilgilidir. Yukarıda da belirttiğim gibi … genel yaşantısında ve verdiği kararlarda her zaman idare yanlısı olmuştur. Yani idarenin verdiği kararların onayı yönünde oy kullanmış veya heyette olmadığı halde heyette olmayan arkadaşlara görüş beyan etmiştir. Hatta geçmişte iptal kararı verilip de dairemdeki 2 üye noksanlığından dolayı tek heyetle karar düzeltmelere bakılması sonucu davacıların aleyhine red şeklinde kararlar çıktı. Bu somut dosyalardan bazıları; İ…meslekten çıkarılmasında baştan sona diğer bütün askeri hakimler lehine oy kullanmışken kendisinin karşı oyuyla karar düzeltmede davanın bu kişinin aleyhine dönmesidir. Kamuoyunca da bilinen bütün dünyada genel olarak izlenen Game Of Thorones adlı dizinin ingilizce dersinde eğitim maksadıyla kullanmasıdır. Ben bu davada özellikle konuşma yaparak iptal şeklindeki kararın değiştirilmemesinin doğru olacağını bu konuda genel bir kabul olduğunun aksine mahkememiz için iyi olmayacağını gibi açıklamalar yaptım. Diğer dava grubu J. Genel Komutanlığındaki personelin karargah dışına atanmalarıyla ilgili daha önceki ifadelerimde anlattığım beyanlarımı tekrar ediyorum. Ben bu davalarla ilgili olarak … ve ..ile ilgili ihraç dosyasında bu kararlarla ilgili detaylı yazdığım gerekçelerin … (Askeri İdari Yüksek Mahkemesinin 2016/8 Esas, 154 nolu karar, 07.10.2016 tarihli … yazdığım kararımı olduğu gibi tekrar ediyorum dedi. …
……AYİM 2. Daire Üyesidir. Yukarıda belirttiğim şekilde … ve Genel Kurmayda görevli FETÖ soruşturmalarından açığa alınan ya da şu an tutuklu bulunan genel olarak FYO kökenli kişilerle yakındılar. Öğle yemeğine Genel Kurmaya gittiklerinde … dairemin üyesi olması sebebi ile benden izin aldığı için haberim oluyordu…
…Şunu da eklemek isterim aslında kurmay subayların karargaha atanmaları için yönergeye göre belli bir sıra ve patern izlemesi gerekir. Bunlar doğrudan bu sıra gözetilmeden doğrudan kritik görevlere atanmışlardı. Bunların kendilerini atayan atama subayı ile beraber çoğu … içinde yine iyi görevlere atanmalarına rağmen karargahta kalmak istemeleri ve adeta işbirliği halinde dava açmaları AYİM’in geçmişinde görülmemiş bir dava çeşididir. Zira kurmaylar geleceklerini daha çok düşündüklerinde kolay kolay dava açmazlar. Hele toplu halde dava açtıkları görülmemiştir. Dava açan bu kişiler darbe girişiminde aktif olarak görev aldıklarını duydum. Ayrıca tamamı ihraç edilen kişilerdendir. … bulunduğu heyetlerde davacıların lehine karşı oy kullandı. Hatta bir yürütmeyi durdurma gerekçesinde bu atamaların siyasi olduğu yönünde gerekçe yazdı. Ben her iki tarafın da iddia etmediği bir konuda (idare hukukunda amaca aykırılık iddiaları taraflar tarafından iddia ve ispat edilmesi gerektiğinden) gerekçe belirtmenin doğru olmadığını bizzat söyledim. O da daha sonraki karşı oylarında bu gerekçeyi değiştirdi. …
…. benim daireme verildi, başlangıçta herhangi bir anormal hal ve hareketlerini görmedim kararlarda biraz idare yanlısı idi. Bu durum bizim kurulumumuzda karşılaşılabilecek bir durumdu ancak bize ilk başta az sayıda da olsa … Casusluk davaları, sonra … Casusluk davaları gelmeye başladı. … Casusluk bağlamında yargılananlar hariç haklarında cinsel dijital kayıt bulunan bazı subaylar hakkında ayırma davaları gelmeye başladı bunlarda heyetine göre genelde iptal kararı çıktı.. Burada önemli bir noktayı belirtmek istiyorum … Casusluk olay patlaklık verince Pandora Veri Tabanında birçok sivil hakim bürokrat gibi askeri hakimlerin de fişlendiğini birçoğuna bazı isnatlar (menfaat düşkünü, cinsel hayata düşkünlüğü ..) bulunduğu içinde beli bir bakış açısıyla manevi ve dini değerlere dair fişledikleri kişilere ilişkin, zayıf veya eksiklik olarak gördükleri şekilde kategorilere ayırdıkları bu tarihten itibaren özellikle aynı binada ki askeri yargıtay üyeleri ile gruplaşmalar olmaya başladı. Arkasından önce … casusluk davasında mağdur olanlara ilişkin olarak ilk başta TSK’dan çıkarma yapıldı, oysa öncelikle şüphelilere ilişkin işlem yapılması ardından mağdurlar konusunda işlem ve karar alınması gerekirdi, bu süreçte özellikle şu an için bir çoğu tutuklu olan Genelkurmay Adli Müşavirliği ve diğer Kuvvet Komutanlıkların Adli Müşavirlikleri birlikte delil durumuna bakılmaksızın mağdurlar ayıklanıp AYİM’e gelmeye başladı. Özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığında bir istihbarat sorgulanması yaparak daha çok kişilerin ayrıntılı ifadelerini esas alınmak suretiyle ahlak yönde ayrıma işlemleri yaptı. Bunun için de … Casusuluk davasında yargılanamayan da vardı. O dönem Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse’ydi. Bu sırada yavaş yavaş bunların ve bizim binada çalışan hakimlerin bir kısmını fetöcu olmaya başladığı bina içerisinde söylendiği gibi medyada yer almaya başlayınca biz daha dikkatli davranmaya başladık, delillerin ve özellikle ahlaki kayıtları özel hayat çerçevesinde kalıp kalmadığını değerlendirir, ben ve yukarıda ismini verdiğim Sedat Çelenlioğlu, … ve … ile birlikte daha çok iptali yönünde karar vermeye başladık. Bunların bir kısmı …’in heyetine geldiğinde neredeyse tamamı ret şeklinde oy kullandı. Ben bu heyetlerde de çok sayıda diğer üyelerden gayri ahlaki mevcut ise de ayırmaya gerektirecek ölçüde olmadığı yönünde ayrışık oy kullandım. … Casusluk, … Casusluk davalarında aslında fetö ile ilişkisi ve bağlantısı olmayan mağdur ve şüphelilerin daha sonraki yargılama süresi içinde fetö mensubu olan hakim ve savcıları emniyet görevlileri tarafından örgütne mensubu olmayan kişilerin yıpratılması amacıyla yapıldığı, kamuoyunda yer alması gözetildiğinde AYİM’de verilen kararlarda zaman içinde ortaya çıkan ve bu örgütün yapısı ve işleyişi ile ilgili yargı kararları ile tespit edilen hususlarla birlikte değerlendirildiğinde üyelerin tavırlarını dikkatimi çeken hakkında fetücü olduğu yayılmaya başlayan Cemil Celik’in idareye paralel olarak yani Genel Kurmay ve diğer Adli Müşavirlerin eylem ve işlemleri doğrultusunda ret yönünde karar vermesi dikkatimizi çekti…Cemil Çiçek ve iki kurmay üye ile bir üye daha birlikte olunca kararlar ret çıkıyordu kurmay üyeler Salih Buçukoğlu ile Turgay Akgül’dür. …
…AYİM tarihinde kurmay üyelerin görev süresi genelde 2 yıldır. Bildiğim kadarı ile üyelerden Salih BUÇUKOĞLU olabilecek en küçük rütbede göreve geldi ve ilk defa 4 yıl görev yaptı. Sonra diğer dairedeki üyeler de dörder yıl görev yapmaya başladı. Bu idarenin yerleşik geleneklerine pek uygun değildi….
…… daha yeni gelmişti. Daha içine kapanıktı. Ailece de görüşme şansımız olmadı. Şöyleki; AYİM geleneklerinde yeni üye olan kişinin ailesi daire başkanı ve diğer üyelerle birlikte ziyarete gidilir. Bu kişinin yapısını dikkate alarak bu ziyareti yapamadık. ..
….veya 2011 yılında Askeri Yargıtay’a Üye seçildi. … Adli Müşavirliğe gideceğine dair söylenti çıktı. Arkadaşı olduğu için …’e sorduğumda Askeri Yargıtay Üyeliğini benimsemediğini, ikinci başkanlıktan gelen teklif üzerine kendisinin de bulunduğu bir ortamda gelen teklifi kabul ettiğini söyledi. Aslında Muharrem KÖSE doğrudan Adli Müşavir olarak değil Yarbay rütbesiyle önce şube müdürü olarak atanmıştı. Bu çok dikkat çekiciydi. Yüksek Mahkeme üyeliğinden o rütbede üyelikten vazgeçilip idari göreve geçilmesi aslında talep edilebilecek bir şey değildi. Ancak bundan önce …n yüksek mahkeme üyeliğine seçilme hususu gündeme gelmişti. O zaman bunun yerine Jandarmadaki idari görevi tercih ettiği konuşuluyordu. …göreve başladıktan sonra MSB Askeri … İşleri Bakanlığına çok az bir hakimliği olan ve henüz temayüz etmemiş yanlış hatırlamıyorsam … … ALMIŞ getirilmesini sağladı. Keza Genel Kurmay Savcılık ve Mahkemesine de şimdi hakkında soruşturma olan kişiler getirildi. Bu atamalardan sonra Askeri Yargıya yılda 25-30 civarında çok miktarda askeri hakim adayı alınmaya başlandı. Bunların stajyer olarak daireye geldiklerinde genelde taşralı muhafazakar kapalı insanlar olduğunu, biraz da mezun oldukları fakültelerin yüksek standartlı olmadıklarını gördüm. …” (Kls: Ek: 7/578-603)
Eski Askeri Yargıtay Üyesi … 25.11.2016 tarihli ihbarında;
“…Yapılan fişleme sonucu.. Yüksek lisansı kıdemi almam için üç kez talepte bulundum…2013 yılında temize çıkan bir personel olduğum tarafıma şifahen tebliğ edildi… Ancak yapılan haksızlıklara boyun eğmeyerek 2015 yılında tekrar yüksek lisans eğitimi nedeniyle kıdem verilmemesi işleminin iptali ile ilgili yeniden …Turg..uçukoğlu ve …’in …aleyhine karar verdiklerini…” (Kls: 8, ek: 7/583-586)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi … 15. 03. 2018 tarihli beyanında;
“…bana birtakım Yargıtay Üyelerinin Fetöcü olabileceğini söyleyen üyelerimiz … AYİM’de de … ve… de Fetöcü olduğunu söylediler. …”(Kls: 8, ek: 7/580-582)
Tanık, eski AYİM 1. Dairesi Raportörü … 09.12.2016 tarihli beyanında;
“…2011 2016 yılları arasında AYİM’de … ile birlikte görev yaptım. …nin Askeri Yargıtay üyesi iken bu görevi bırakıp muvaffak vererek Genel kurmay Adli Müşavirliğine şube müdürü olarak atanmayı kabul etmesini, … … Almış’ın daha yarbayı rütbesinde ve emsallerine göre hakimlik süresi çok az iken Askeri … İşleri Başkanlığına başkan olarak görevlendirilmesini çok manidar bulunuyorum. Ş… yeterli diğer liyakata sahip olmadığı bir çok askeri hakim tarafından söylenmesine rağmen bu FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir kişiler tarafından Askeri Yargıtay’a üye seçilmesini çok manidar buluyorum. …’in ise beli davalarda kurmay subaylarla birlikte 3’e iki olacak şekilde davacıların aleyhine hep aynı doğrultuda karar verdiğini gözlemledim. … (Kls: 8, ek: 7/563-566)
Tanık, eski AYİM 1. Dairesi Üyesi … 07.12.2016 ve 23.03.2018 tarihli beyanlarında;
“…Ben … ile yaklaşık olarak 5 yıl beraber çalıştım. ….’in FETÖ ile ilgili aleyhte yada lehte herhangi bir söyleminin olduğunu hatırlamıyorum. … dosyalarda genel olarak davaların reddi yönünde yani idarece tesis edilen işlemlerin hukuka uygun olduğu yönünde bir temayüllü vardı. Görev yaptığım süre zarfında önümüze gelen dosyalarda cemaatçi diye meslekten atılan davacı personel yoktu. Tersine birtakım dosyalarda TSK ile ilişiği kesilen kişilerin dosyalarında davacı tarafça ya da vekili tarafından kumpası sonucunda ilişiğinin kesildi iddiaları olurdu. Bu dosyalarda da yine delil durumu ne ise dosyadaki bilgi ve belgelere göre ya da alınan ara kararına gelen cevaplara göre hareket ederdik. …
…Kurmay subaylardan … ile 4 yıl ve … ile 3 yıl birlikte çalıştım….ancak 2015 yılında jandarma komutanlığınca tesis edilen kimi kurmay subaylarla ilgili ve genellikle il içi olan atama işlemlerinden kurmay üyelerin biraz önce bahsettiğim genel yaklaşımlarının tersine iptal temayüllünde olduklarını hatırlıyorum ancak bunu hangi sebep ve saikleri ile yaptıklarını bilmiyorum dosyalarımı sayısını tam olarak bilinmemekle birlikte ..nde bu dosyaların bazılarında yukarıda bahsettiğim genel temayüllünün tersine iptal oyu kullandığını hatırlıyorum…
…AYİM e atanan subay üyelerden yerleşik 2 yıllık uygulamalar dışında…şahin 4 yıl süreyle subay üyelik turgay akgülünde 3 yıl süreyle subay üyelik yapmış olduklarına hatırlıyorum. Ancak bunların hangi sebeple rutin uygulama dışında görev yaptıkları konusunda bir bilgi ve görgüm bulunmamaktadır. …” (Kls: 8, ek: 7/551-556)
Tanık, eski AYİM 3. Dairesi Başkanı .. 28.07.2016 tarihli beyanında;
“…AYİM’de FETÖ/PDY ile şu kişi bağlantılıdır diyemem ve bu yapıda olan kişilere dair onlar lehine kararlar verdiğini de söyleyemem … ancak …’in bulunduğu heyette teamüller dışında kararların verildiğini duydum…” (Kls: 8, ek: 7/544-547)
Tanık, eski AYİM Başsavcısısı Hacı … . 29.11.2016 tarihli beyanında;
“…Sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi yorumunda; …ancak listeye baktığımda göreve devam şeklinde belirtilen arkadaşların AYİM kararıyla görevlerinden ihraç edildiklerini gördüm. İhraç edilen iki üye … ve Yaşar Yücenin kararlarıyla istikrarlı bir şekilde tutum takındıklarınde biliyorum. Ancak her iki üye ile de daire başkanlığı veya dairede birebir şeklinde birlikte çalışmadığım için bire bir irtibatım olmadı. Ben başsavcı olduktan sonra kararlarını ancak karar düzeltmeye gelinmesi halinde görebiliyordum. Bu kararlar üzeri üzerinden özellikle …’in belirli bir doğrultuda karar verdiğini değerlendiriyorum …
…AYİM tarihinde bütün kurmay üyeler 2 yıl görev yaptıktan sonra alınırken ..kıldılar. …” (Kls: 8, ek: 7/540-543)
Tanık, eski AYİM 3. Dairesi Raportörü ..09.12.2016 tarihli bayanında;
“…Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinde… Yaptığım incelemede; özelikle AYİM den tanıdığım üyeler ile yakinen tanıdığım meslektaşlarıma ilişkin bilgililerin ışığında; MSB emrine alınanların kesinlikle fetö yapılanmasının dışında kişiler olduğu, kritik ile verilen veya tepsi ettirilen askeri hakimlerin bir kısmının onlarla irtibatlı olabileceği kanatina ulaştım. … Uzun yıllar 3. Dairede raportör olarak görev yaptığım için edindiğim tecrübelerden özellikle Hv. K.K.lığının FETÖ/PDY yapılanmasında uzak olan personele yönelik sistematik bir tasfiye işlemi uygulandığını, bu kapsamda genç rütbedeki personel için daha çok sınıf değişikliği ardından istihbarat sorgulanması ve…ersonel Güvenlik İncelemesi) yapıldığını daha kıdemli personel sistemde kalması istenmiyorsa mobing, disiplin cezası ve atamalarla yıldırarak istifa yazı zorlanma şeklinde uygulama yapıldığını söyleyebilirim. …Hazırladığım raporlarda genellikle davacı personelin lehineydi ancak bu kumpas diyebileceğim işlemleri yaparken tabiri caizse her işi kılıfına uyduruyorlardı, …sonradan öğrendiğim kadarıyla özellikle pilotlarıyla ilgili 2, 3. Muayenesindeki doktorların bile ayarlandığını … raporlarını doğru kabul ettiğimiz de personelin haksız çıktığını gördüm. …
…. aynı dönemde staj yapıp mesleğe başladık. Kendisini meslek olarak tanırım hakkında bildiğim kariyerindeki dikkat çekici bir şekilde çok hızlı yükseldiği, akademik kariyer yaptı ve daha adı hiç geçmez iken AYİM üye olup, ilk seçimde seçilmesidir… …. çok samimi görüntü sergiliyorlardı … Bu kişilerden Muharrem Köse …eşimin amirliğini yapmıştı onunla ilgili ciddi şüphelerim 15 Temmuz öncesinde de vardı özellikle Askeri Yargıtay üyeliğinden feragat edip idari göreve gitmesi oradaki cesur tavırları hep dikkat çekerdi. …Ancak doğrudan fetö üyeliklerine yönelik tespitim ve görgüm olmamıştı. Haklarındaki şüphelerim 15 Temmuz sonrasından gördüklerim ve öğrendiklerimden sonra pekişti. Özellikle genç rütbesindeki askeri hakimler AYİM de bunun duyuyorlardı özellikle Havacıları daha yakından tanıma fırsatı buldum. Bu kişiler tek tip davranışlar sergileyen kişiler değil, daha önceki staj gruplarıyla çok uyumlu değildi. …” (Kls: 8, ek: 7/535-539)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi …. 12.0 3.2018 tarihli beyanında;
“…Biz AYİM ile aynı bina içerisinde faaliyet gösteriyorduk. Aramızda çok fazla bir ilişki yoktu. Özellikle subay üyelerle hiçbir irtibatımız olmadığını söyleyebilirim. Ben subay üyelerin birinci tercihinin terfi etme ihtimali daha yüksek olduğundan komutanlık ataması görme yönünde olduğunu düşünüyorum. Ancak AYİM Üyeliği de hakim teminatı ve özlük haklarındaki iyileşme nedeniyle tercih edilebilir. AYİM Üyelerinden şu an şüpheli olan hiçbiri ile birebir ziyaretim olmamıştır. Merhaba dışında herhangi bir tanışıklığımız da yoktur. …
…Genellikle Kurmay Subaylar idarenin (Komutanlığın) işlemleri yönünde oy kullanırlar. Ancak AYİM’de çalışan hakim üyeler …, … ve … darbe girişimi sonrasında subay üyelerin özellikle Fetö mensubu askeri personelin ihraç işlemlerine karşı açtıkları davalarda idare aleyhine oy kullanmaya başladıklarını söylediler. …” (Kls: 8, ek: 7/471-474)
Şüpheli, eski AYİM Üyesi .. 29.03.2018 tarihli beyanında;
Harp okulunda iken 1992 – 1993 yıllarında … cemaatle tanıştım… Koca … Paşada Zeyd kod adlı (gerçek ismini hala bilmiyorum) cemaat abisi ile tanıştım ve cemaat evine gidip gelmeye başladım…. Fetullah … vaaz kasetlerini de izliyorduk, sohbet yapılıyordu. … Daha sonra 1994 yılında mezun olup …’e tayin oldum. … ismini hatırlamadığım bir abi geliyordu …tedbir amaçlı komşuların duymaması için Fetullah …’in vaaz kasetleri dinlenmiyordu. … Deşifre olmamamız için bu tedbiri uyguluyorduk. … yukarıda bahsettiğim, gittiğim ve kaldığım bütün evlerde deşifre olmamak adına cemaat abilerinin kesin emri üzerine Fetullah … kasetlerini izlemiyorduk, … Ancak bu toplantılarda Fetullah …’i övücü, yükseltici biri olduğu, müştehit olduğu, daha sonra da cemaat güçlenince Fetullah …’in mehdi benzeri gibi lanse edildiği ve bu şekilde insanların cemaate mutlak itaat etmesi isteniyordu. Hatta ben kendi akrabamla evlenmek istediğimde ilk başta buna karşı çıkmışlardı. Bu konuda beni kararlı gördükleri zaman kabullenmişlerdi. Şunu demek istiyorum, mümkün olduğunca bütün özel hayatımız dahil olmak üzere bütün hayatımızı (sosyal, siyasal, ekonomik) belki de ruhsal durumumuzu bile kontrol altında tutuyorlardı. …
…Mezun olup mesleğe başladıktan ve maaşa kavuştuktan sonra mümkün olduğunca düzenli olarak değişmekle birlikte evlendikten sonra maaşımın 1/20’sini elden cemaat abisine veriyordum. Görmemekle beraber yukarıda isimlerini saydığım kişilerin himmet adı altında para vermeleri cemaat sisteminin gereğiydi (cemaat mensuplarının olmazsa olmaz koşuluydu).
Cemaat ayrıca üstlerimizle iyi geçinmemizi, her türlü tedbiri almamızı, ortaya çıkmamak için gerektiğinde içki içmemizi hatta söylemlerimizde bile dikkatli olup dini tabirleri kullanmamamızı istiyorlardı. Nitekim kod ismi kullanmamızın sebebi de gizlilikti. Benim kod adım “…” idi. Benim tahminim 15 Temmuz gibi bir olayın olması durumunda deşifre olmalarını önlemek amacı ile 1986 yılında aklımda kaldığı kadarı ile Işıklar Askeri Lisesinde itirafçı bir kişi bu yapılanma hakkında konuştuğu için hemen akabinde Deniz Lisesinde bazı öğrencileri teker teker sorguya alıp okuldan atmışlardı. Kod isminin yaygın olarak kullanılmasının sebebi bu olaydan da kaynaklanmış olabilir. Subaylık sırasında yukarıda bahsettiğim olay anlatılarak bundan sonra tedbirlerin arttırıldığından bahsedilirdi.
Bizim sivil cemaat mensupları ile herhangi bir ilişkimiz olmazdı. Sadece cemaat abisi sivil olurdu. Bu kişi yada kişiler de sohbet sırasında bize tavsiye ve telkinde bulunurlardı.
Cemaat mensuplarının kendi aralarındaki ilişkiye gelince;
Genel olarak yanı görev yerindeki kişiler grup yapılmaya çalışılırdı. Bu tek de olabilirdi çok da olabilirdi. Gruptaki kişi sayısı akademi döneminde iken daha çok olabiliyordu. Ancak kıdem yükseldikçe cemaat mensubu diğer üyelerle ilişik minimum seviyeye indirilir, kural olarak tek bir kişi ile muhatap ettirilirdi. Askeriye içindeki diğer cemaat mensupları ile de muhattap ettirilmezdik. Örneğin ben mesleğimin sonuna doğru kıdemli olduğum için tek gittiğim zamanlar oldu. 1996 … …’te lojmanlara taşındım. … arkadaşlarla …’da … kod adlı abinin …cemaat evine gidiyorduk. … Vaaz kasedi yada CD de izlenebiliyordu. Yukarıda belirttiğim şekilde Fetullah … anlatılırdı. Daha sonra … Koşuyolunda … kod adlı cemaat abisine gitmeye başladık.
1998 yılında ABD’ye TCG Gökçeada gemisinin aktivasyonu maksadıyla gittim… Burada çok yoğun çalıştığımız için herhangi bir yere gitmedim. Herhangi bir cemaat abisi ile de irtibat kurmadım. Daha sonra Türkiye’ye 1999 yılı Eylülünde depremden sonra döndük. Depremden dolayı üs tahrip olduğu için gemiler …’e taşındı. Ben de gemimle beraber …’e gittim. Burada … kod adlı cemaat abisi ile görüşüyorduk. … beraber veya tek başına … isimli abi ile görüşüyorduk. 2000-2003 yılları arasıydı. 2003 yılında akademiyi kazandım. Akademiye girmem kendi isteğim ve cemaatin yönlendirmesi ile olmuştur. Akademi sınavlarına hazırlanırken cemaatin hazırladığı çalışma CD ve kitapları bize gönderildi. O kadar profesyonelce hazırlanmıştı ki bu dokümanları okuyup biraz da çaba gösterdiğiniz de sınavı kazanamama gibi bir durum söz konusu olamazdı. Akademideyken Acıbademde Abdürrezzak kod adlı cemaat abisi ile görüşüyorduk. Burada birinci sınıflardan grup halinde görüşüyorduk. Burada benimle beraber İlsev… 1994 DHO mezunu 15 Temmuz olaylarından önce DKK Karargah Personel Başkanlığındaydı) cemaat abisine gelip gidiyordu. Akademi öğrencileri arasında bir yarış olduğu için sivil abiler bize hocaların gözüne girmemiz için ve hocaların bize iyi kanaat notu vermesi için hoşlarına gidecek davranışlarda bulunup iyi notlar almamız isteniyordu. Biz de gerek sosyal faaliyetlere katılım olsun gerekse hocaların gözüne girecek davranışlarda bulunuyorduk. Akademiden sonra …’e tayin oldum. Burada …’teki … abi de cemaat tarafından gönderilmişti. Çünkü abilerde de bir nevi tayin sistemi vardı. Bunların görev yerlerini belirli periyotlarla değiştirildiğini biliyorum. İzmit’te sahil evleri tarafında evi vardı. Buraya hatırladığım kadarı ile…ile gittik. Daha sonra da …. ile beraber gittik. …
…2007 yılında …’ya DKK’ya tayin oldum. Burada … kod adlı bir abiye Şentepe tarafındaki evine gittim. Şubede tek olduğum için (şubede 3 kişi çalışıyorduk) tek gidip geldim.
…2008 yılında … …. gemisine tayin oldum. 2008 – 2013 yılları arasında TCG … gemisinde görev yaptım. Gemi ilk önce …’te modernizasyonda idi. Daha sonra …’e indi. Burada Tarık kod adlı cemaat abisinin Armutalan’daki evine gidip geldim. …
…2013 yılında DKK Karargahına tayin oldum. Burada … kod adlı ..İMAT’ın arkasındaki polis teşhisinde gösterdiğim evine tek gidip geldim. Orada askeriye sınıfında yalnız ben vardım.
2015 yılında AYİM’e Cumhurbaşkanı kararnamesi ile seçildim. … Cemaatin etkisinin olup olmadığını bilmiyorum. Ben şimdiye kadar yazdığım atama anketlerinin hiç birinde AYİM’e atama istemedim. Özlük hakları ve itibar açısından AYİM Üyeliği onore bir görevdi. Ben seçildiğimde komutanlarım beni çağırarak tebrik ettiler.

Ben fiili olarak 2015 Eylül ayında AYİM’de çalışmaya başladım. … kod adlı abim beni..len bilgiler de genelde tek satırlık “… okulundan mezundur, …. yurdunda kalmıştır, babası cemaate bağlı …’da çalışmaktadır.” gibi teyit edilmesi gereken bilgilerdi..bi bana cemaat mensubu arkadaşlarımızın atılma, uzaklaştırılma dosyalarıyla ilgili somut bilgi ve delil isteyin. Siz somut bilgi ve delil isteyin zaten böyle bir bilgi gelmez. Bundan sonra da lehe hareket edersiniz gibi şeyler söyledi. Biz de ona göre hareket ettik. Ancak somut olarak bilginin geldiği dosyalar olduğunda gereken ne ise onu yaptım. Örneğin AYİM 2. Daire esas no 2016/216, davacı T… gelen bilgi: … ev sorumlusu ve Facebookta cemaat ve Fetullah Gülenle ilgili paylaşımları vardı. Somut bilgi olduğu için ret kararı verdim.
..may üye …bir süredir orada görev yaptığını ve davalarla ilgili hareket tarzımı belirlerken onu da dikkate almamı,…. de cemaat üyesi olabileceğine benzer şeyler söyledi. Tutuklandıktan sonra hastaneye gidip gelirken ceza evi aracında Ertuğrul ŞAHİN ile karşılaştım. Aracın içinde bana cemaat söylemi olan “dua edelim Allah bizi bu işten kurtaracak. Bu sorunlar bitecek.” mivalde bişeyler söyledi. Ertuğrul ŞAHİN ile dairede zaman zaman sohbet ederdik. Kendisi … isimli üyenin cemaat ile mücadelenin silahşörlüğünü yaptığını söyledi. Yine kendisi bir cemaat abisinden bahsederek onunla görüştüğünü söylüyordu. Onun görüştüğü abi ile benim görüştüğüm abi farklı kişilerdi. İsmini hatırlamıyorum. Ertuğrul ŞAHİN Kara Kuvvetleri personeli olduğu için onun farklı bir kişi ile görüşmesi muhtemeldir. Benim bu kişiyi bilmem mümkün değildir.
AYİM’e geldiğimde kurmay üyeler idarenin işlem ve eylemlerini genellikle onaylar imajı vardı. AYİM’de verdiğim kararlarda bir önceki paragrafta belirttiğim düşünce ve sistemi uygulayarak oy kullandım….
…. 1. Dairede görevli olduğu için onunla ilgili söyleyebileceğim çok fazla şey yoktur. Fetullah … cemaatinden olup olmadığını bilmiyorum.
…Benim telefonuma ByLocku … kod adlı …’da görevli idi kendisi hakkında himmet toplamadan dolayı açılan davada tanıklık da yaptım, himmetten dolayı dava açıldığını da …’da ifade verdiğim sırada mahkeme hakiminden duydum, tutuklu olup olmadığını bilmiyorum.) yükledi. Ben ByLock mesajlaşmasını sadece … ile buluşmak maksatlı olarak kullandım. ByLocku iletişimimizin tespit edilmemesi için kullanıyorduk. ByLock kullanmadan önce getirdikleri telefona yüklü başka birinin adına kayıtlı telefon ile ya da ankesörlü telefonlar ile iletişime geçerdik. Bu başkasının adına telefon kullanma ya da ankesörlü telefon kullanma durumu …’te görevli olduğum dönem ile önceki dönemlerde oluyordu. …’ya geldiğimde daha çok yüz yüze görüştüğümüzde bir sonraki buluşmanın gününü de kararlaştırıyorduk. ByLockta problem yaşanınca “Sureshot” adında bir program üzerinden iletişim sağlanıyordu. Bu program benim telefonuma da yüklenmişti. En son bu program üzerinden görüşüyorduk.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki yukarıda isimlerini verdiğim ve benimle ilgilenen cemaat abileri beni bir sonraki cemaat abisine teslim ediyordu, adeta zimmetliyordu. Bu silsile şeklinde devam etti. …” (Kls: 8, ek: 7/463-468)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi … 06.12.2016 ve 14.03.2018 tarihli beyanlarında;
“…. Albay ile sohbet ederken ilgililerin hal ve davranışları sebebi ile AYİM içerisinde de Fetöcüler olabileceğini düşünüyordum. Bu isimler hakimler içerisinde Yaşar YÜCE ve …’ti. Aslında Yaşar YÜCE ve …’in AYİM üyesi seçildiği dönemler muhafazakar grup arasında bir ayrışma yoktu. Dolayısı ile bu 2 kişi muhtemeldir ki muhafazakar grubun diğer üyelerinin de desteğini almıştır….
…Sonraki süreçte …’in Fetullahçı olarak nitelendirilebilecek grup içerisinde olduğu ortaya çıktı. Öncelikle yukarıda isimlerini saydığım ve Fetullahçı olduğunu düşündüğümüz Yargıtay Üyeleri ile birlikte hareket ediyorlardı. Bizim dairede bulunan Hakan ATA isimli üyeye çok sık bir şekilde ziyarete geliyorlardı.
…. Albay’ın bir keresinde bir grup askeri öğrencinin TSK’den ihraç edilmesine ilişkin davalar konusunda … ile konuşurken … kendisine “Bu davaları reddedelim” demiş. Kenan Albay’ın “Kul hakkını ne yapacağız ?” deyince “Bunlar zaten yaramaz solcu öğrenciler. Bu iştede kul hakkı olmaz.” diyerek cevap vermiş…
…Fetö mensubu üyeler, özellikle İ… ‘ın aday oldukları seçimlerde bu kişilerin seçilmesi için çok uğraştılar. ..Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden aday olup listeye girememesi üzerine Ha…açık açık bu kişilere oy vermedikleri için … ve … aleyhine konuşuyorlardı. hata bu kişilere küsmüşlerdi ve selam dahi vermiyorlardı. Haluk … ve …AYİM seçimlerine de önem veriyorlardı. Özellikle meslekten çıkartılmayla ilgili davalara bakan 1. Dairede görev yapacak üyelerini seçiminde hassas davranıyorlardı. … da benim ile birlikte 2013 seçimlerinde Askeri Yargıtay üye listesine girmesine rağmen AYİM üyesi olmayı istediği için Yargıtay seçimlerinin 2. Aşaması için uğraşmadığını bana söylemişti. …
…AYİM üyeleri Yaşar Yüce ve … Askeri Yargıtay 1. Dairede görevli …yanına gelip kapıyı kapatıp görüşüyorlardı. Ayrıca bu iki AYİM üyesi sürekli öğle yemeklerinde birlikte giderlerdi. Bunların da diğer Askeri Yargıtay üyesi Fetö mensupları ile birlikte hareket ettiklerini düşünüyorum. …” (Kls: 8, ek: 7/397-411)
Emekli Jandarma, Astsubay İhsan ULUGAY 22.07.2016 tarihli ihbarında;
“…1995 yılında FETÖ/PDY veya başka bir örgüt üyesimi değilmi bilemiyorum dilekçemde adı geçen tüm kamu görevlilerinin araştırılmasını istiyorum. … ilçesi jandarma komutanı jandarma başçavuş … Vardar … ili jandarma komutanlığı jandarma albay zafer Erken tarafından işlemediğim bir suçu işlediği iddiasıyla gözaltına alındım 1997 Kasım ayında resen emekliye sevk edildim. haklarımdan mahrum edildim. 2011 yılında AYİM’e başvurdum. başvurum reddedildi…” (Kls: 7, ek: 7/362-376)
Tanık, eski AYİM 2. Dairesi Üyesi … 29.07.2016, 08.12.2016 ve 15.03.2018 tarihli bayanlarında;
“…Darbecilerin hazırladığı atama listesinde emre alınan personelden hiçbirinin kesinlikle Fetöcü olmadığını biliyorum ve buna inanıyorum. Çünkü özellikle Askeri Yargıtay ve AYİM’de olup da emre alınanların hepsinin daha önce FETÖ ile mücadele eden FETÖ karşıtı kişiler olduğunu kesinlikle biliyorum. Diğer listelerde de emre alınan şahıslardan tanıdıklarımın hepsi FETÖ karşıtı sosyal demokrat veya FETÖ ile mücadele eden milliyetçi muhafazakar şahıslardan oluşuyordu. Ayrıca diğer kurumlarda olduğu gibi AYİM ve Yargıtay’da da Fetöcü olmadığı halde darbecilerin hazırladığı atama listesinde görevlendirilen başka arkadaşlar da vardır. Fetöcülerin personel yetersizliği sebebi ile kendilerinden olmayan şahıslara bile görev verdikleri bir ortamda kendilerinden olan bir kişiyi emre almaları mümkün değildir. …
…Sıkıyönetim direktifinin ekinde bulunan NOT:(1)’de atama listesinde özellikle görevlendirme yapılmayanların ve MSB emrine alınmayanların bulundukları görevde görevlerine devam edecekleri belirtilmiştir. Bir kısım personelin ise daireler arasında ataması yapılmıştır. Bunun açıklaması ise şudur. Darbeye kalkışanlar AYİM ve Askeri Yargıtay’ı kapatmayı düşünmemişler, buranın faal olarak devam etmesini istemişlerdir. Ancak güvenecekleri yeterli personel olmadığı için AYİM’den 1 daireyi Yargıtay’dan 2 daireyi kapatmışlar. Ancak bu dairelere de kendilerinden olan yeterli personel olmadığı için kendileriyle açıktan mücadele etmeyen ve kendilerinin etkileyebileceklerini düşündükleri Fetöcü olmayan bir kısım personeli de bu dairelerde görevlendirmişlerdir. Listeyi hazırlayan şahısların mutlaka içerden birileri olduğunu ve çok önemli kişilik analizleri yaptıklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerinden olmadığı halde atanan personel içerisinde her görüşten insan vardır. Ancak bu şahısların ortak özellikleri bazılarının hırs ve ihtiras gibi kişisel zafiyetlerinin olması, bazılarının da suya sabuna dokunmayan, her yola gelebilecek şahıslar olmalarıdır. …
…2012 MİT krizine kadar aleni olarak hükümeti destekliyordu. Hatta ben zaman zaman eleştirdiğimde ise bana kızıyorlardı. Ancak 2012’deki MİT krizinden sonra hepsi birden tavır değiştirdi. Tamamen hükümet karşıtı oldular. Ben bu değişimi sorduğumda açıklama getiremediler. …Haluk ZEYBEL 2014 AYİM seçimlerinden önce bana gelerek seçimlerde İsmail KARATAŞ ve Yunus YILMAZ için oy istedi. Ben de oy vermeyeceğimi söyledim. … Seçimlerde ilk 5 aday belirlendi 6. Aday için seçimler 99 tur sürdü. ancak benim gayretim ile İsmail KARATAŞ ve Yunus YILMAZ listeye giremedi. Seçimler bittikten sonra Haluk ZEYBEL benim ile tamamen ilişkisini kesti. Oysaki Yunus YILMAZ ile herhangi bir samimiyeti yoktu. Buna rağmen sırf Yunus YILMAZ’ a oy vermedik diye daha önce çok samimi olduğu benimle, … ile ve … ile selamı sabahı kesti. Sadece … değil yukarıda ismini saydığım AYİM ve Yargıtay Üyelerinden Şeref AYYILDIZ hariç hepsi bizimle selam sabahı kesti. …
…. … Göreve başladıktan kısa bir süre sonra … Bana Kara Harp Okulu pilotaj muayenesinde askeri öğrenciliğe devam edemeyeceği karar verilen öğrenciler hakkında ne karar verdiğimizi sordu. … … bana abi bu davaların hepsini reddedin dedi. Bende kendisine neden olduğunu sorduğumda bunların hepsi yaramaz dedi. Ben neden yaramaz olduklarını sorduğumda hepsi solcu dedi. Genellikle bu öğrencilerin rahatsızlıklar kalp kapakçığı ile olduğundan ben kendisine şaka ile “Cemil Allah sadece solcu çocuklarının mı kalbini arızalandırmış, hiç sağcıların arızalandırmamış mı dedim” cevap vermedi. Ancak devamla abi bu davaları reddedin dedi. … Bana bu konularda kul hakkı olmaz dedi. … Bozularak yanımdan çıktı. Ondan sonra bana mesafeli davranmaya başladı. Ben bu arada araştırarak bunun Fetöcü olduğunu öğrendim…
…Uyuşmazlık Mahkemesi için yapılan seçimde aday olmadığı ve mahkemenin en kıdemsiz üyesi olduğu için teamüllere aykırı olduğu halde Kurmay Albay’lar (ayrıca kendisi de kendisine oy vermiştir) …’e oy verdiler. O dönemde bizim dairede görev yapan Deniz Kurmay Albay …..’e, bu durumu Kurmay Albay Ertuğrul ŞAHİN’in organize ettiğini söylemiş. Buradan da …’in önemli bir şahıs olduğu ortaya çıkıyor. Ben … ile aynı dairede görev yapmadığım için ne yönde kararlar verdiğini bilmiyorum. Ancak genel olarak TSK’den Fetöcüler tarafından çıkartılan personelin açtığı davalarda red oyu kullandığını biliyorum. Yine … bana Fetöcü Jandarma Subaylarının karargahtan uzaklaştırılması ile ilgili yapılan atamalarla ilgili açılan davalarda bu şahsın iptal yönünde oy kullandığını ve yazdığı karşı oyda bu atamaların siyasi atama olduğunu beyan ettiğini, kendisinin … ile görüşerek bu ifadeyi sildirttiğini söylemişti. …
…Yaşar YÜCE, …, 6 Kurmay Albay ve kim olduğunu tespit edemediğim bir kişinin …’e oy verdiğini gördüm. Daha sonra kimliğini tespit edemediğim bu üçüncü kişinin … DOĞAN olduğunu … bana kendisi söyledi. Seçim öğlene kadar bitmediği için öğleden sonra da devam etti. ……. genelde idare lehine oy kullanan bir kişiydi. Ancak benim Fetöcülerle ilgili olduğunu düşündüğüm dosyalarda iptal yönünde (idare aleyhine) oy kullanırdı. Fetöcü olduğu gerekçesi ile Askeri öğrencilikten çıkarılan personelin açtığı davalarda genellikle heyette olmamakla birlikte olduğu heyetlerde de iptal yönünde oy kullanıyordu. Genelde bu arkadaş kendisinin heyette olmadığı dosyalarda pek konuşma adeti olmadığı halde Fetöcülükten atılan öğrencilerin dosyasında heyette olmadığı halde şu an iktidardaki Bakanların, Milletvekillerinin çocukları da bu okullarda okuyor, ne var bunda diye görüş beyan ediyordu. Yine MİT’de görevlendirilen Genel Kurmayda görevli bir devlet memurunun MİT’ten Genel Kurmay’a geri gönderilmesi ile ilgili açtığı davada davacı lehine normal davranış kalıbının dışında iptal çıkması yönünde çok çaba sarf edip görüş beyan etti. Daha sonra araştırdığımda bu şahsın Fetöcü olduğu gerekçesi ile MİT’ten Genel Kurmay’a iade edildiğini öğrendim. …
…AYİM’de görevli kurmay üyelerin görev süresi azami 4 yıldır. Uygulamada genelde 2 yıl görev yapıp kıta görevlerine gidiyorlardı. Ancak 2012’de AYİM’e atanan Ertuğrul ŞAHİN ve Salih BUÇUKOĞLU azami süre olan 4 yıl görev yaptılar. Darbe teşebbüsü olduğu zaman bu şahısların tayinleri çıkmış ancak ilişikleri kesilmemişti. Şerif BEK, Turgay AKGÜL ve … UÇAR 2016 itibari ile 3 yıllık görevdeydiler. Bu durum genel teamüllere aykırıydı. Yine bu kurmay üyelerin genel bir özelliği de genellikle soruların çalındığının iddia edildiği 2003 yılında ve sonrasında Harp Akademilerine girmeleriydi. Kurmay Subaylar genellikle AYİM’den sonra yeniden kendi kuvvetlerinde göreve dönecekleri için görüşmelerde genellikle idare lehine oy kullanırlardı. Ancak suya sabuna dokunmayan dosyalarda idare aleyhine oy kullandıkları da olurdu. Özellikle tazminat davaları bu tür davalardandı. Özellikle TSK’dan ihraç, atama davaları, askeri öğrencilikten çıkarma davalarında ise hemen hemen idarenin görüşü yönünde oy kullanırlardı. …
…AYİM 2. Dairesinde… Fetöcülerin etkin olduğu dönemlerde. Yapılan işlemlerle ilgili olarak istisnasız red oyu kullanırlardı. Ancak 2014-2015 yılından itibaren … Fetöcüler aleyhinde de işlemler tesis edilmeye başlandı. Bu kapsamda Fetöcü olduğu gerekçesi ile bir kısım öğrencilerin TSK ile ilişiği kesildi. Yine Fetöcü olduğu gerekçesi ile bir kısım personelin görev yerlerinin değiştirilerek bunların daha pasif görevlere alınması söz konusu oldu. … J. Genel Komutanlığı Fetöcü olduğu gerekçesi ile J. Genel Komutanlığında görev yapan bir kısım kurmay subayları yine … garnizonunda bulunan J. Okullar Komutanlığına atamış. Bunların açtığı davada Daire Başkanı … ve üyelerden … ile 2 tane kurmay üye yürütmeyi durdurma yönünde oy kullanmışlar. Daire Başkanı … bana Jandarmadaki tayinlerden haberin var mı diye sordu. Ben de bazı Fetöcü subayları karargahtan uzaklaştırmaya çalışıyorlar dedim. O da bana ben de bir gariplik olduğunu anlamıştım dedi. Neden diye sordum. Kurmay üyelerin (Salih BUÇUKOĞLU ve Turgay AKGÜL) genel oylarının aksine yürütmeyi durdurma yönünde oy kullandıklarını söyledi. Ben de atanan şahısların Fetöcü olması sebebi ile atandığını beyan ettim. Bunun üzerine … kurmay subaylarla görüşerek, bu durumun aleyhlerine olacağını söyleyerek oylarını değiştirmelerini istemiş, bu davalarla ilgili nihai kararda da … ve kurmay üyeler bildiğim kadarı ile oylarını değiştirerek red oyu kullanmışlar. Bu hususu bana … anlatmıştı. Hatta yukarıda belirttiğim gibi …’in bu kararlara muhalif kaldığı ve muhalefet şerhine bu atamalar siyasi atamalardır diye yazdığını bunun üzerine …’ın bu ibareyi sildirdiğini … bana söylemişti. Burada dikkat çeken husus …’ın oyu değil, kurmay subayların oyudur. Çünkü …’ın benzer davalarda vermiş olduğu birçok yürütmeyi durdurma kararı vardır. Ancak kurmay subayların bu tür atamalarda bırakın il içi atamayı il dışına atamalarda bile yürütmeyi durdurma kararı verdikleri vaki değildir. Dolayısı ile bu şahısların ben örgüt talimatı ile bu yönde oy kullandıklarını düşünüyorum. … Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde kurmay üyeler genellikle Daire Başkanlarıyla istişare ederek onların görüşü doğrultusunda teamüllere uygun olarak oy kullanırken 2014 yılında yapılan Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde toplu olarak ve teamüllere tamamen aykırı olarak mahkemenin en kıdemsiz üyesi olan … lehine oy kullanmışlardır. Mahkeme Başkanı … ASLAN seçimlerden sonra … Bana benim kurmay üyelere kötü davrandığımı, onun için bana oy vermediklerini söylediklerini beyan etti. Ben de kendisine benim hiçbir kurmay üye ile sorunum olmadığını kaldı ki bu üyelerin bir kısmının mahkemeye yeni üye seçildiklerini, dolayısı ile aramızda hoş geldin ziyareti dışında bir diyalog yaşanmadığını, kaldı ki benimle aralarında bir husumet olduğunu kabul etsek dahi neden benim dışında herhangi bir üyeye değilde mahkemenin en kıdemli üyesi olan …’e toplu olarak oy verdiklerini sorması gerektiğini söyledim. Dolayısı ile bu üyelerin bana olan husumetten değil, örgüt talimatı ile hareket ettiklerini söyledim. Daha sonra … bana o zamanki Denizci Üye Bahadır GÜNDOĞDU’nun kendisine kurmay üyelerin hepsini …organize ettiğini söylediğini beyan etti. 2. Dairede görevli ….askeri öğrencilerle ilgili dosyalarda Fetöcüler atılmaya başlayıncaya kadar hep red oyu kullanıyordu. … 2014 yılından sonra Fetöcülükten atılmalar başlayınca bizim oylarımızda bir değişiklik olmadı. Başlangıçta kurmay üyelerin oylarında da değişiklik olmadı. Ancak …ın göreve başlamasından itibaren … ile birlikte iptal yönünde oy kullanmaya başladı. Başlangıçta bu 2 arkadaş sadece Fetöcülükten atılan öğrenciler dosyasında değil diğer sebeplerle atılan öğrencilerin dosyasında da iptal oyu kullanıyordu. Fakat Ertuğrul ŞAHİN daha sonra tekrar oyunu değiştirerek, Fetöcülerle ilgili dosyalarda ipal, diğer dosyalarda red oyu kullanmaya başladı. … bu şahıs Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinden önce bana …’in Fetöcü olup olmadığını sorduğunda yukarıda belirttiğim gibi Fetöcü olduğunu beyan etmiştim. O da kendisinin de şüphelendiğini ve kendisinin de onunla konuşmadığını beyan etmişti. Ancak Uyuşmazlık Mahkemesi seçiminde konuşmadığı bu şahıs için diğer kurmay üyelerini de organize ederek toplu olarak oy verdiler. Hatırlayabildiğim kadarı ile … askeri öğrenci dosyalarında istisnasız olarak iptal oyu kullandı. …”(Kls: 8, ek: 7/327-351)
Tanık, eski HSYK Üyesi … 12.10.2016 tarihli beyanında;
“…isimli şahsın davası da cemaatin girişimleri ile onandığını biliyorum. Bu dosya kamuoyunda … Hipnoz davası olarak nitelendirilen askeri yetkilileri ile ilgili bir davadır….”
… Alay Komutanı … Kurtoğlu hakkında … Ceza Mahkemesi tarafından hürriyeti tahdit suçundan verilen cezaya ilişkin dosya Yargıtay’a gelmeden önce bu suçlara bakan daire önce değiştirilerek cemaatin etkin olduğu 14. Ceza Dairesine bu yetki verildi. 14. Ceza Dairesi önce bu kararı onadı, daha sonra Yargıtay Savcılığının itirazı ve kamuoyunun tepkisi üzerine daire bu kararı bozdu. …” (Kls: 7, ek: 7/315-316)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Başsavcısı Vekili Kürşad Veli EREN 07.03.2018 tarihli beyanında;
“…2008 yılında bazı teğmenlerin ve harp okulu öğrencilerinin ergenekon soruşturması kapsamında savunmalarını üstlendim. Davalarını da takip ettim. Daha sonra balyoz davasında çok sayıda muvazzaf askerin avukatlığını yaptım. Bu süreçte FETÖ denilen yapının son derece tehlikeli bir yapı olduğunu fark edince askeri yargı camiasında bu örgüte mensup kişiler olup olmadığını takibe aldım. Askeri Yargıtay ve AYİM’deki gelişmeleri takip etmeye, kimlerin üye seçildiğini izlemeye, çıkan kararları irdelemeye başladım. Bunun sonucunda ilk aşamada siyasi iktidara yakın duran hakim ve savcılarla FETÖ üyesi hakim ve savcılar belli bir döneme kadar ortak hareket ettiklerinden çok net bir ayrım yapamadım. Sadece sosyal demokrat yada liberal tandanslı sayılabilecek bazı hakim ve savcıların dışlandığını gördüm. Nitekim bu hakim ve savcıların istinasız tamamı … fuhuş ve casusluk soruşturmasında fişlendi. … 2014 veya 2015 yılında yine … ile sohbet ederken bana haklı olduğumu söyledi. Sonra Askeri Yargıtay ve AYİM’deki Fetöcülerin kimler olduğunu konuşmaya başladık. …
…Benim söylediğim isimlerle onun söylediği isimlerin çakıştığını gördüm. Bu isimler Askeri Yargıtayda .
Yukarıda isimlerini söylediğim Yargıtay ve AYİM üyeleri 07 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar siyasi iktidara toz kondurmazlardı. En ufak bir eleştiriyi bile reddeder ve siyasi iktidarı şiddetle savunurlardı. Bahsettiğimiz olaylardan sonra muhafazakar olarak addettiğimiz grup ikiye bölündü. … Kararlarını incelediğimde çok önemli bazı kumpas ve tasfiye davalarında sanıklar aleyhinde ortak hareket ettiklerini ve aynı yönde oy kullandıklarını gördüm. Davalar sanıklar lehine sonuçlanmış olsa dahi açıkça karşı oy kullanmışlardır ve bu tür davaların sayısı bir hayli fazlaydı. 15 Temmuz 2016’dan sonra askeri yargının görevlendirme listelerini görünce bu kanaatim iyice pekişti. …” (Kls: 8, ek: 7/299-303),
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi Tanık … 02.12.2016 tarihli beyanında;
“…Askeri Yargıtay 2. Dairesinde …. özel yetkili ağır ceza mahkemesinde Ergenekon terör örgütü üyeliği suçundan tutuklu olarak yargılaması devam eden … Dönmez’in askeri eşyayı gizlemek suçundan Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesince verilen ve 3 yıl altı ay hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünü temyiz incelemesi için raportör üye olarak görevlendirildim …kurulumuz mahkumiyet hükmünü oybirliğiyle noksan soruşturma sebebiyle bozdu….
…Dava dosyasının bozma ilamı ile birlikte gönderilmesinin ardından …başkan daire bozmasına uyulması gerektiği yönünde görüş ve düşünce belirtirken heyetin diğer üyeleri … ve Bedrettin …bozma kararına karşı direndi …hatırladığım kadarıyla direnme kararının verildiği duruşmaya askeri savcı olarak Yaşar Yüce katıldı ve çok kapsamlı denebilecek mütalaası sonunda bozulan bir önceki mahkeme kararının son derece isabetli olduğunu dairenin bozma ilamının yerinde olmadığını söyleyerek direnme kararı verilmesi gerektiği yönünde görüş ve mütalaa belirtmişti. …
..Bu karardan yaklaşık beş altı ay sonra … askeri yüksek idare mahkemesi üyeliğine seçildi … .ise 6 yıllık kısıtlı bir tecrübesi olmasına rağmen teammüllere aykırı bir şekilde balyoz davası nedeniyle tutuklanan hava kuvvetleri komutanlığı adli müşaviri Hv. Hak. Alb. Bülent Günçal yerine atandı. …
…iddianameyi düzenleyen Yaşar Yüce ve … 2010 yılı sorularında Askeri Yüksek İdare Mahkemesine üye olarak seçildi. …
…Tahminime göre askeri hakim atanmalarını alımlarını yer değiştirmelerini yapan personel başkanlıklarının ve atama ünitelerinin icra ve proje subaylarının büyük bir kısmı fetö/pdy üyelerinden oluşmaktadır. Bu tahminim en kilit kritik öneme haiz kadrolara cemaate üye askeri hakim ve savcıların atanması şeklindeki yerleşik uygulamadan kaynaklanmaktadır. Örneğin 2006’da stajı biten ve henüz 7 yıllık mesleki geçmişi olan yarbayı rütbesindeki … … Almış’ın Askeri … İşleri Başkanlığına atanması kanımca liyakat ilkelerin zedelemiş, bu kişinin liyakat dışında belirli özelliklere sahip olduğu şeklinde kanaatin askeri yargı camiasında oluşmasına sebebiyet vermiştir. …
…2011 yere temmuz ayı başında … Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairede göreve başlaması sebebiyle hayırlı olsuna gittim. Bana devam eden sohbet sırasında askeri yüksek idare mahkemesinin altı kişilik listesine girdiği anda buraya üye olarak seçileceğini bunun … olduğunu söyledi devamında askeri yargıtayda sekiz kişilik boşalan üyelik için yapılan seçime aday olmaktan vaz geçtiğini Haluk Zeybel’e söylediğini anlattı. Gerçekten de sekiz üyenin seçildiği 2010 yılı ekim – Kasım ayında yapılan seçimde Çemil … tahminen 14-15 oyu bulmuştu. 18 oyu bulduğu takdirde listeye girecekti bizim seçimimizi devam ederken Askeri Yargıtay üye adaylığından çekildiğini duyduk. Hatta ancak 3. Hakkında listeye girip üye seçilen biri olarak Çemil Çelikin’in AYİM listesine girdiği anda işinin … olduğunu çekilmeden söylenmesi çok garibime gitmişti. Açıkçası bu gücü ve bağlantıların ne olduğunu çok merak etmiştim. …” (Kls: 7, ek: 7/296-298),
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi ….9.03.2018 tarihli beyanı;
“….AYİM üyelerinden hiç kimse ile birlikte çalışmadım. Fakat hakim üyelerden … ve … hakkında Fetöcü olduğuna dair yoğun söylentiler vardı. Kurmay üyelerin heyetlere 2 kişi olarak katılmaları sebebi ile yanlarına bir de hakim üye aldıklarında istedikleri kararları çıkarttıkları söyleniyordu. Özellikle askeri öğrenci olup da FETÖ ile bağlantılı olabileceği gerekçesiyle TSK’den ihraç edilen kişilerin açtıkları davalarda idare aleyhine oy kullandıkları ancak özellikle … Casusluk dosyasında haklarında bilgi belge ve görüntüler bulunduğu gerekçesi ile ihraç edilenlerin açtıkları davalarda ise idare lehine oy kullandıkları yönünde söylentiler vardı. …” (Kls: 7, ek: 7/283-287)
Tanık, eski AYİM 3. Dairesi Bakanı … .L 25.10.2016, 15.12.2016 tarihli beyanlarında;
“…Askeri yüksek idaresine 2014 yılından itibaren yaklaşık 13 yıldır görev yapıyorum.
…AYİM 3. Daire görev konuları bakımında torba daire olarak isimlendirilir. Bunun anlamı şudur 1. ve 2. Dairenin görevine girmeyen konular burada görüşülür. Sosyal tesislere yasaklama kararlarına iptaller ile ilgili kararlar görüşülür. Mevcut bilgi ve belgelere göre davaları çoğuna ret kararı verildiğini hatırlıyorum bunun dışında ayırma davaları 1. ve 2. Dairelerde görülmektedir. …
…Uyuşmazlık mahkemesine üye seçimlerinde tahammül olarak kıdemli gelen seçilmektedir. … … kıdemsiz olmasına rağmen sekiz yada dokuz gibi oldukça yüksek bir oy oranı aldı turlarda bu seçim oranında uzun bir süre devam ettirdi. Bizim açımızdan şaşırtıcı bir durumdu kendisi de aday olmadığını üyelerin bu yönde takdirlerini kullandığını ifade etti. … Seçim öncesinde bir organizasyonun yapıldığı belliydi. Kimlerin oy verdiğini tam olarak bilmemekle beraber kurmay üyeler tarafından desteklendiğini düşünüyorum. Seçim arasında bu durumu kendilerine ifade ettim kıdem durumuna göre … seçilmesi gerekiyordu teamülü bozmamaları gerektiğini söyledim. Ancak bu tavsiyem dikkate alınmadı.

…AYİM üyeleriyle ilgili olarak … ve Yaşar Yücen’in cemaat üyesi olduğu dile getiriliyordu…
…Özellikle 1. Dairede … ile iki kurmay subayın özellikle kumpas davası mağdurları haklarında atanma ayırma gibi idari işlemleri de davacıların aleyhine olacak şekilde ve hakkaniyetten uzak bir şekilde karar verdikleri yoğun olarak konuşulurdu…
…Şu an hangi seçimde kimlerin listeye girdiğini hatırlamıyorum. Ancak … ve Yaşar Yücenin listeye girip seçilmesini o dönemde sürpriz biz olarak değerlendirmiştik. Çünkü hiç kuvvette aday olarak görülmüyorlardı. …” (Kls: 8, Ek: 7/276-282)
Tanık, eski AYİM üyesi … 27.07.2016 ve 08.12.2016 tarihli beyanlarında;
“…Ben 2006-2017 yılları arasında AYİM 2. Dairesi’nde üye olarak görev yaptım. 28 Şubat sürecini yaşamış inançlı biri olduğumdan bu baskıları hissetmiştim, bu baskılardan dolayı geçmişte insanlar birbirini daha yakın tanıdı. Ben de FETÖ’ye mensup kişileri bu süreçte bu yapıya mensup olduklarını bilmeden tanımış oldum. Onlarla samimiyetimiz vardı. 2010 yılında Çukurambar … suikast girişimi iddiası olana kadar olaylara sorgulayıcı bir pencereden bakmıyordum. Bu olayda takip edilen ve takip eden kişiler benim arkadaşlarımdı. Takip eden arkadaşım Erkan Büyükköprü ile konuştuğumda olayın Bülent Arınç ile alakası olmadığını verilen emir gereği A… Kaya’yı takip ettiklerini söylediler. Olay günü de cebine adresi kapışma anında polislerin koyduğunu söyledi. Komutanım olan Baki Kaya ile görüştüğümde kendisinin takip edilmiş olabileceğini söyledi. Şöyle ki bu olaydan önce Baki Albay çok samimi arkadaşlarını aradığında kendisinin telefonlarına çıkmadıklarını ziyaretlerine gittiklerinde yok dedirttiklerini söyledi. Bunun sebebinin de olaydan sonra anlaşıldığını kendisini Fetöcülerin Genel Kurmay Başkanlığı’na ihbar ettirerek peşine adam taktırdıklarını, bu görüşmedikleri kişilerinde Fetöcü olduklarından bundan haberleri olduklarını ve kendisiyle görüştükleri takdirde bu takibin içerisine dahil olabilecekleri için kendisinden uzaklaştıklarını söyledi. … insanlara iftira atıp delil uydurduklarını bu olayla çok yakınen gördüm…. dolayısıyla Ergenekon, Balyoz davalarına bakış açım değişti. Askeri okullardan atılanların dosyaları geldiğinde çoğunun son 3-4 ayda cezalar verilerek atıldıklarını gördüm, bu olağan bir durum değildi. Daha önce bu insanlar kazanılmaya çalışılıyordu ancak son 4-5 yılda bu öğrenciler kasıtlı olarak üst üste ceza verme yoluna gidilerek okuldan uzaklaştırılıyordu. Özellikle Subay-Astsubay çocukları çeşitli bahanelerle cezalar verilerek okuldan uzaklaştırılıyordu. Bunları ben gördüm. …
…Daha önce aynı düşünceleri paylaştığımızı düşündüğümüz Askeri Yargıtay’da., AYİM’de …,.. ile zamanla irtibatlarımız koptu. Bu arkadaşlar daha önce siyasi iktidara sonuna kadar destek verdiklerini söylüyorlardı. Fakat siyasi iktidarın uygulama, tavır ve söylemlerinde bir değişiklik olmamasına rağmen 180 derece değişerek hakarete varan söylemlerde bulunuyorlardı. Bu durup dururken bana manidar geliyordu. Ben bunu örgütsel bir tavır olarak görüyordum. Çünkü; bu arkadaşlar nerede bir araya geliyorlar, nerede görüşüyorlar bilmiyordum ama aynı söylemlerde bulunuyorlardı. Mesela hepsi bir ağızdan MİT Müsteşarına, ülke ismide vererek, başka bir ülkenin adamı diyorlardı. Ben de kendilerine Türkiye’yi sevmediğini açıkça belli eden yabancı ülkelerde bunu söylüyor diyordum. Bunların hepsi benim yaşadığım, tanıdığım kadarıyla dindar, inançlı insanlar olarak geçiniyorlardı. Ancak hemen hemen hepsi … namazına gitmezlerdi, namaz kılmazlardı. Sadece Haluk Zeybel içki içmezdi, … namazına da giderdi. İçlerinde de doğru olarak değerlendirdiğim kişi buydu. … Bu arkadaşlar çok ketumdu. Onlarda kendi aralarında toplanıp beraber geziyorlardı. Fetöcüler hiç bir örgütün yapamayacağı takiyeyi (kendini gizlemek) yapabiliyorlardı. Bana göre 28 Şubat’ta bunlardan fazla atılan olmadı. Anında ortama uyum sağlıyorlardı. …
…2013 yılı Aralık ayında Uyuşmazlık Mahkemesi seçimleri oldu, AYİM’de Uyuşmazlık Mahkemesi için yapmayan kıdemliden başlanmak üzere seçim yapılırdı. Bu ciddi anlamda bir teamüldü ve o güne kadar da uyulduğunu biliyorum. Kendisinin resmi bir başvurusu olmadıysa da sıra …’da idi. Bunu herkes biliyordu. Çok rahat seçileceğini düşünüyordum. Seçim başladı, … 12 oy alıyor 13 alamıyordu. Karşı tarafta da seçileli 2 yıl olmuş olan ve kıdemsiz … 7-8 oy alıyordu. … üyeler oy veriyordu. …..FYO mezunuydu. Kurmaylar harp okulu mezunuydu ve çoğu geleli 3-4 ay olmuştu. Bu kadar sürede ve birlikte..teamüllere aykırı şekilde oy verecek kadar birbirlerini nasıl tanıdıkları enterasandı ve başkan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önemsiz olmasını söylemesine rağmen bu ısrar devam etti. … Burada Fetöcülerin ne kadar tehlikeli olduğunu gördüm. İki kişiyle ve kurmayları da yanlarına alarak ortalığı ne kadar karıştırabileceklerini gördüm. … harp okulu mezunu olduğu halde …’a değil FYO mezunu 3-4 aydır birlikte çalıştıkları ve aynı dairede olmadıkları … oy verdiler. …
…2014 de iki kişilik üye seçimi yapıldı. Y… da adaydı. .. için de tavırları sebebiyle Fetöcü olduğunu düşünüyordum. Yunus 8 yıl AYİM’de tetkik hakimliği yapmıştı. Stajı beraber yaptık, o zamandan beri tanırım. Gözlemlerimden, söylemlerinden onun da Fetöcü olduğunu değerlendiriyordum. Zira bunlar, Fetöcüler asla hiç bir zaman hiç bir yerde açıkça Fetöcü olduklarını söylememişlerdir. TSK’nin ortamı kendilerince buna müsait görülmüyordu. Biz seçimde Yunus’a oy vermemeye karar verdik. Kendimize yakın gördüğümüz kimselere de bunu söyledik. Seçimde Yunus 9 oyu geçemedi. Seçim 103 tur sürdü diye hatırlıyorum. Yunus’a kendi dairesinde görev yapan üyeler ve Cemil ile Yaşar ısrarla oy verdi. Kendi dairesindeki üyeler onun çalışmasından memnundu. Bizim söylediklerimize de inanmıyorlardı. Fetöcü olamaz diyorlardı. Sonunda Yunus seçilemedi. Biz 16 kişi oy verdiğimiz için kimin kime oy verdiği rahatlıkla bu kadar tur sonucunda anlaşılıyordu.
…Yukarıda belirtiğim seçimlerde C….’ın listesinde Fetö davasında yargılanan tutuklu … da vardı. Israrla .. oy veriyorlardı. 103 tur sürdüğü için kimin kime oy verdiği rahatlıkla anlaşılıyordu. Oy verdikleri bu 4 kişi de Fetöden tutuklu ve yargılanmaktalar.
…Haluk ZEYBEL ile 10 yıllık arkadaştım. Bu seçimden sonra yanına gittiğimde “benim seninle hukukum bitti” dedi. Sebebini sorduğumda seçim zamanı telefonuna çıkmadığımı söyledi. Ben de “Yunus’a oy vermediğimi söylüyorsan ben onunla senden daha fazla samimiyim, sana ne oluyor” dedim. Ama yine kendisiyle arkadaşlık hukukumuzu koruyabileceğimizi söyledim, buna rağmen benimle ilişiği kesti.
…Ben AYİM 2. Dairesi’nde çalışıyordum. Benim dairemde hakim üyelerden…vardı. …Cemil ile devamlı birlikte hareket ediyordu. Askeri Yargıtay’daki ve Genelkurmay’daki, MSB’de ki şu an yargılanan şüpheli ya da sanık olarak yargılanan Fetöcülerle de oldukça samimiydi. Hem oylamalarda hem çeşitli toplantılarda. Ayrıca disiplinsizlikle ilgili öğrenci dosyaları geldiğinde acımasız davranıyordu. Ancak Fetöden güvenlik soruşturması nedeniyle atılan öğrencilerde farklı tavır sergiliyordu. Fetönün evlerinde kalmış olduğu söylenen, askeri okula girmek için orada ders verildiği söylenen öğrenciler için bile iptal yönünde oy kullanıyordu. Yukarıda da söylediğim gibi üye seçimlerinde de ısrarla onların adaylarına oy verdi.
….’i …’ya geldikten sonra yani 2003 yılından sonra tanıdım. AYİM’e gelinceye kadar fazla bir irtibatımız yoktu. Kendisi hakkında Fetöcü olduğu yönünde söylentiler dolaşıyordu (o döndemde Fetöcü olduğu söylenenler şu anda Fetö soruşturmalarında yargılanmaktadırlar.) Üye olmadan önce Yaşar ile aynı yerde görev yaptıkları için Yaşar’a “Yaşar Cemil için Fetöcü diyorlar ne diyorsun dedim”. “Ben bilmiyorum” dedi. …’in, AYİM’e üye seçildikten sonraki toplantılardaki oylamalarda ve seçimlerde ki davranışları Fetöcüler lehine olacak şekildeydi. Dosyalarda ne şekilde karar verdiğini duyumlar dışında tam olarak bilmiyorum, …
…Kurmaylara gelince benim dairemde …., AYİM’de 4 yıl gibi olağanın dışında ve uygulamalara aykırı şekilde çalıştı. Normalde o gelinceye kadar kurmaylar, atılma sebebi olarak, güvenlik soruşturmasının G’sini (güvenlik gerekçesi ne olursa olsun) gördüklerinde ret kararı verirlerdi. Fakat …diğer güvenlik soruşturmalarını ret kararı verirken Fetöcü olduğu iddia edilen öğrencilerle ilgili iptal ve yürütmeyi durdurma (yd) yönünde oy kullanıyordu. Astsubay adayı, uzman … için bile bu yönde oy kullanıyordu. Biz de kendi aramızda adam kurmay albay, bir astsubay, bir uzman … için kendisini riske atıyor diye konuşuyorduk. Bu derece fütursuz hareket ediyordu. Yukarıda da söylediğim gibi uyuşmazlık mahkemesi seçimlerinde de ..e oy veren grup içerisindeydi ve diğer kurmayları arayarak bu yönde oy verme telkininde bulunan kişinin kendisi olduğu söyleniyordu. Bizim dairedeki diğer kurmay üyeye bile bakışlarıyla kararını değiştirttiriyordu. Ben bunu bizzat gözlemledim. Hatta hatırladığım kadarıyla “sen ne karışıyorsun” dediğimiz bile oldu. Zaten kararlar incelendiğinde çok açıklıkla hangi yönde oy kullandığı görülecektir. Diğer dosyalarda en ufak bir disiplinsizlik de öğrencilerde ve memurlarda atılma yönünde oy kullanıyordu. …
…Kurmaylardan …da aynı yönde hareket ediyordu. Hamdi Demiralay ile 1 yıl çalıştım. Normalde Kurmaylar güvenlik soruşturmasının G’sini (güvenlik gerekçesi ne olursa olsun) gördüklerinde ret kararı verirlerdi. Hamdi de güvenlik soruşturmalarında Fetöcü olduğu yönünde istihbarat gelen öğrenciler için iptal yönünde oy kullanıyordu. Diğer dosyalarda en ufak bir disiplinsizlik de öğrencilerde ve memurlarda atılma yönünde oy kullanıyordu. Normal de bir kurmayın güvenlik soruşturmasında iptal yönünde oy vermesini görmedim. Başkası bunu duyduğunda hayretler içinde kalıyordu.
…İfademde bir hususa değinmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bizim dairemizde görev yapan hakim üye Y…le diğer dairedeki …, .. ile çok samimiydiler. Bunlar üye olmadan önce… AYİM’de yapılan seçimde 3. Olarak listeye girdi. Fakat o sıralar … Jandarma Genel Komutanlığı Savcılığı’na tayin olma durumu vardı. Bu sebeple Cumhurbaşkanlığı’nda devreye girerek kendisini seçtirmediler. Bu arada yapılacak tayinler Dinçer Ural’ın …’a gönderilmek istenmesi sebebiyle Başbakanlık’tan 2-3 defa … ve bu tayinler iptal oldu. Muharrem’de Jandarma’ya gidemedi. Tayinler iptal edilmeden önce AYİM seçimi sonuçlanmıştı. AYİM’e seçilemedi. Daha sonra Jandarma Adli Müşavirliği’nde görev yaparken Yargıtay’da yapılan seçimle üye seçildi. 9 ay kadar görev yaptı. Fetöcüler herkesi korkuyla sindirmeyle yerlerinden ettikleri için Genel Kurmay Adli Müşavirliği boşalmıştı. Buraya hemen istekli ve aday oldu. Yarbay rütbesinde oraya atandı. Halbuki Askeri Yargıtay’dan veya AYİM’den Generallik dışında ayrılan duymadım. Ama bunlar için neresi önemliyse ve abileri nasıl talimat veriyorsa onu yapmak görevdi. Zaten 15 Temmuz’dan önce son 3-4 yıl Genel Kurmay Askeri Savcılığı, Askeri Mahkemesi, Adli Müşavirliği ve … İşleri Başkanlığı tamamen bu yapının kontrolündeydi….” (Kls: 7, ek: 7/259-268)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi …. 26.08.2016, 23.03.2017 tarihli beyanlarında;

“…Askeri Yargı içesinde ki bir yapının birlikte hareket ettiği ve özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığını tasfiye etmeye çalıştıkları neticesine vardığını, yüzlerce personelin ihraç edildiğini, ihraç işlemine karşı AYİM e iptal davası açtıklarını ve neredeyse davaların tamamının AYİM’de ve özellikle … in bulunduğu heyet de reddedildiğini kişi yada olay bazında Fetullahçı yapılanma konusunda verebileceği somut bir bilgi olmadığını ancak genelin hal ve davranışı ve mahkeme kararlarından yasadışı bir yapılanma olduğu kanaatini edindiği…” (Kls: 7, ek: 7/237-240)
Emekli, Astsubay Başçavuş … ..ihbarı ve 31.10.2016 tarihli beyanında;
“…baskı altında avukat ve mahkeme kararı olmadan ifadesinin alındığını ve resen emekli edildiğini emekli ikramiyesi alamadığını ve derece kademe ilerlemesi yapamadığını, 2012 yılında AYİM e dava açtığını dava da 5 üye içerisinden şuan meslekten ihraç edilen ve tutuklu bulunan Hakim Albay …, adli kontrol kararı bulunan ve meslekten uzaklaştırıldığını duyduğu Kurmay Albay ….e Kurmay Albay …’ün vermiş oldukları ret oyları ile avukat olmadan ve baskı altında verdiği ifadesini kabul etmediğini belirtmesine rağmen yeniden ifadesi alınmayarak davayı kaybettiğini, dava sürecinde Mahkeme Hava Kuvvetleri’nden hakkındaki delilleri istemesine rağmen Hava Kuvvetlerinin delillerin imha edildiğini bildirdiğini bu tür davalarda bu üçlünün hepsine ret cevabı verdiğini belli bir yapıya hizmet ettikleri belli bir yerden emir aldıkları, FETÖ/PDY örgüt mensubu oldukları kendi illegal yapılarına uygun olmayan görüşteki görevlileri sistem dışına itmeye çalıştıkları sebebiyle bu şekilde karar verdiklerini düşündüğünü…” (Kls: 7, ek: 7/232-238)
Tanık, eski AYİM 1. Dairesi Üyesi … 14.10.2016 tarihli beyanında;
“…AYİM … görev yaptığım süre içerisinde …’in, Salih Buçukoğlu .. İle birlikte hareket ederek beş kişilik heyette üç kişilik çoğunluğu sağlamak sureti ile davaların ret edilmesini sağlıyorlardı. Özellikle Havva Kuvvetlerinde yaklaşık üç bin küsur davada sürekli muhalefet gerekçesi yazmak zorunda kalıyordum. Gelen dosyalarda açıkça hukuka aykırılık söz konusu olsa bile ismini belirttiğim bu üyeler tarafından dosyalar reddediliyordu. … Nitekim muhalefet gerekçesi yazdığım bu dosyaların yüzde doksan Anayasa Mahkemesi tarafından hak ihlali olduğu gerekçesi ile karara bağlandı. …
…Ayın 1. Dairesi meslekten ihraç, terfi gibi önemli konulara bakmaktaydı. Burada verilen kararlar da özellikle havacı subay ve astsubayların ihraç edilmesi konusunda gelen dava dosyalarında hemen hemen hepsine hukuk dışı delillere dayandırılması nedeni ile muhalif kalıp iptali yönünde oy kullanmıştım. Bu tutumun ve muhalefet gerekçesinde yazdığım konular gerek genel kurmayı, gerekse AYİM başkanlığını rahatsız ediyordu. Hatta bir döneme 9 yıldır AYİM 1. Dairesinde görev yapmama rağmen benim dairemin değiştirileceği dedikodusu yapılıyordu. …” (Kls: 7, ek: 7/227-229)
Tanık, eski Askeri Yargıtay 2. Dairesi Üyesi …17.12.2014 ve 08.08.2016 tarihli beyanılarında;
“…Muharrem Köse fakülteden arkadaşımdır çeşitli görevlerden sonra 2011 yılında Askeri Yargıtay üyesi olmuştur. 2012 yılında genel kurmay adli müşaviri Hıfzı Çubuklunun andıç kumpası ile tutuklanması sonrasında askeri yargıtay üyeliği gibi askeri yargının en yüksek görevinden feragat ederek yargıçlık güvencesi dahi olmayan Genelkurmay Adli Müşavirliğine atanmıştır. Genelkurmay adli müşaviri olarak kumpas davaları süresince savcılık ve mahkemeler ile yazışmaları bizzat yapmıştır. Askeri belgelerin gizlilik derecelerini tespit edilen tüm komisyonları oluşturmuştur. Bu komisyonlar Atatürkçülük ders notlarını bilgisayar virüs programlarını devletin güvenliğine ilişkin belge olarak niteleyip masum insanların casusluk suçlaması ile onlarca yıl hapis cezası almalarına neden olmuştur. Balyoz kumpas davası sırasında sanıkların istediği belgeleri göndermemiştir 28 Şubat davası sırasında davanın en önemli suçlama delili kabul edilen ve ancak mevcut olmayan bir belgeyi sanki genel kurmayda mevcutmuş gibi aslı gibidir. imzalayıp göndermiştir. Kozmik oda aranması sırasında devletin en gizli bilgilerini kaydedildiği diski mahkeme kararına rağmen fetö üyesi savcıya teslim ederek çok gizli devlet sırlarının Fetönün eline geçmesini sağlamıştır. Aynı dava sırasında sahte evrak düzenleyerek Genel Kurmay Başkanının adına sahte yazılar göndermiştir Askeri Yargıtay üye seçimlerine doğrudan müdahale ederek fetö mensubu askeri hakimlerin (Yaşar Yüce, … …) Askeri Yargıtay üyesi olarak seçilmelerini sağlamıştır.
…. fetö’cü olduğunu kendisi dahil söylemekteydi. Cuntacıların sıkıyönetim direktifinde adı geçmemektedir. Üye seçilmesinde Muharrem Köse’nin etkisi olmuştur. Muharrem Köse ile ortak hareket etmiş onun adam bir gibi davranmıştır. …”(Kls: 7, ek: 7/194-204, 213-224)
Eski Hava Astsubay… 27.12.2016 tarihli beyanı ve ihbarında;
“…HSYK’ya gönderidiği dilekçesinde …. … FETÖ PDY üyesidir… ” (Kls: 7, ek: 7/140-145)
Şüpheli, eski AYİM Üyesi ..10.08.2016 tarihli beyanında;
“…AYİM de … isimli hakim üye hakkında paralel olduğuna dair iddialar duyduğu…” (Kls: 8, ek: 7/769-771)
… 19.07.2016 tarihli beyanında ve ihbarında;
“…Kırık köyünde (mahalle) 15 yıl köy imamlığı yaptığı için köyde ne olur ne biter kesinlikle haberi olduğunu kırık köyünden olanı şahsen de tanıdığı 2-3 senede bir köyüne gelen Genel Kurmayda çalıştığını bildiği Hakim Albay olan …’in köylüler tarafından gerekse tarafınca cemaate yakın olarak bildiklerini, hatta 15 Temmuz darbe girişimi akabinde köyde bulunan evlerindeki Fetullah … kitaplarını, sızıntı dergilerini, gazeteleri gizlice evden çıkarıp attıklarına köydekilerin görüp kendisine söylediklerini kendisi ve köyde bulunan vatandaşların …’i bildiğim ve tanıdığım günden beri cemaatçi olarak bildikleri…” (Kls: 7, ek: 7/99-119)
Yaşar DİRİMLİ 19.01.2017 tarihli beyanı ve ihbarında;
“….’in annesi ile aynı köylü olduğumuzdan tanırım. Annesi…. hakkında olumsuz şeyler söylerdi, …oğlum onu… Asacak, idam edecek demişti….
…. darbe yapmış yada yapabilecek kişilerdendir. Cemaatin içinde aktif bir kişidir. …” (Kls: 7, ek: 7/89-94)
Tanık, eski AYİM Genel Sekreteri …. 28.07.2016 tarihli beyanında;
“…Yaşar Yüce ile ilgili …objektif olmamasından dolayı şikayet gelirdi…
…AYİM 1. Daire Başkanı…ile yaptığım sohbetlerde kararların hukukiliği anlamında sıkıntılar olduğunu söylüyordu. Özelikle Jandarma ile ilgili atamalarda teamüllerin dışında kararlar verildiği, bunun da …’in yönlendirmesi ve etkisi ile olabileceğini söyledi…” (Kls: 7, ek: 7/86-88)
Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi Zafer yağlıoğlu 01.08.2016 ve 21.03.2018 da talihli beyanlarında;
…AYİM üyesi … …Özellikle yeni seçilen üyelerden ….ile daha önce üye olan …den şüphelendiğini söyledi. … …’in de bu yapıya mensup olabileceğini söylemişti.
…2012 Şubat ayındaki MİT krizi ve 17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki olaylardan sonra kendilerini çoğunlukla milliyetçi muhafazakar olarak gösteren üyelerle benim gibi düşünen üyeler arasında önemli ayrışma oldu. …
…Bu seçimle birlikte biz bu kişilerin kuruma liyakatli kişileri seçmek yerine kendilerinden olan kişileri seçerek burada bir yapılanmaya gideceklerini daha net anladık. …kendilerine göre doğru gördükleri bir düşünceyi Askeri Yargı’ya egemen kılmaya çalışıyorlardı. …daha önce idarenin her türlü işlemine kayıtsız şartsız bağlı kalıp doğru derken yukarıdaki tarihlerden sonra hükümetin muhalifler tarafından doğru bulunan ve de hiç eleştirilmeyen tasarruflarının da yanlış olduğu yönünde beyanları olurdu. Bunları eylemleri ile de gösterirlerdi. Dolayısıyla Fethullahçı yapılanmaya mensup üyelerin bu şekilde açıkça ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu üyeler Askeri Yargıtay’da … idi. Halen tutuklu bulunan üyelerden ….. ile …durumları konusunda özel olarak beyanda bulunmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
…AYİM üyelerinden olup Fetö/PDY soruşturması kapsamında tutuklanan ya da haklarında soruşturma yapılan kişilerle ilgili olarak benim görgüye dayalı bir bilgim bulunmamaktadır. Daha önceki ifadelerimde gerek hakim üyeler … ve.. ve gerekse o ifadelerimde ismini belirttiğim kurmay üyeler hakkındaki beyanlarım tamamen … Albay’ımın bana söyledikleri ve dolayısıyla duyumlarım doğrultusundadır. ..” (Kls: 7, ek: 7/66-79)
Şeklindeki beyanları ile;
AYM’nin 04.08.2016 tarih ve 2016/6-12 (Değişik İşler) sayılı kararı,
”Yurtta Sulh Konseyi” tarafından yayımlanan ”Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine” ilişkin bilirkişi raporları, görevlendirme listesiyle ilgili tanık ve müşteki beyanları, şüpheli …’in ”Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki atanma durumu,
KOM ve MASAK raporu,
Birlikte değerlendirildiğine;
Şüphelinin …’in, FETÖ/PDY üyesi olması sebebiyle tutuklanan diğer şüphelilerle birlikte, örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve FETÖ/PDY üyesi olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2.4.3.Şüphelinin, FETÖ/PDY veya diğer suç örgütüleri ile ilişkili/ irtibatlı/iltisaklı olduğu belirtilen kişiler hakkında verdiği kararlarda, aynı usulü izleyip izlemediği, benzer davalarda farklı gerekçelerle farklı kararlar verip vermediği yönünde yapılan incelemede;(Kls: 10, ek: 9/746-761)
Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı’nca tesis edilen ayırma işlemleri dosyalarında; ….’in, 44 oydan 43, ..ün 48 oydan 48, Salih BUÇUKOĞLU’nun 53 oyda 53 Red oyu kullandığı, …’nun oylarının dikkat çekici olduğu, red kararı verilen 36 kararın 23’ün de … ve subay üyelerin oyları ile reddedildiği, alınan bu kararların FETÖ’nün amaçlarını destekler mahiyette olduğu Sıkıyönetim direktifi ekinde yapılan atamalar ile uyumlu olduğu; Hakan … TURGUT ile … kullandığı oylarda istikrarlı şekilde, I…’ın ise çoğunlukla işlemin iptali yönünde oy kullandıkları bu kişilerin sıkıyönetim direktifinde MSB emrine alınarak görevden uzaklaştırıldıkları; … (Kls: 10, ek: 9/760-761)
Albay … .(…’un beyanında belirtilen; … Alay Komutanı … Kurtoğlu hakkında … Ceza Mahkemesi tarafından hürriyeti tahdit suçundan verilen cezaya ilişkin dosya Yargıtay’a gelmeden önce bu suçlara bakan daire önce değiştirilerek cemaatin etkin olduğu 14. Ceza Dairesine bu yetki verildi. 14. Ceza Dairesi önce bu kararı onadı, daha sonra Yargıtay Savcılığının itirazı ve kamuoyunun tepkisi üzerine daire bu kararı bozdu),(Kls: 7, ek: 7/315-316) Em….. Yzb.İskender GÜLBAHAR hakkında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesinde verilen karlar ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1’inci Daire Üyesi Hak.Alb…. ile ilgili işlem yapılmasına yer olmadığına dair kararın verildiği toplantıda kullanılan oyları ve toplantı tutanakları gözetildiğinde; Sıkıyönetim direktifi ekindeki listede göreve devam etmesi öngörülen … ve subay üyeler Turgay …nun bu kararda kullandığı oylar yönünden FETÖ ile irtibatlı ve Sıkıyönetim direktifi ile yapılan görevlendirm ile de uyumlu olduğu; (Kls: 10, ek: 9/746-750)
Şeklindeki, tespit ve düşünceler ile;
Ayrıca içeriği tanık beyanları bölümünde açıklanan; tanıklar …, …, …, .. ve …n konuyla ilgili beyanları,
Birlikte değerlendirildiğine;
Şüphelinin, FETÖ/PDY üyesi olması sebebiyle tutuklanan diğer şüphelilerle birlikte, örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği, … ve işlemleri sırasındaki bu hareket tarzının şüphelinin FETÖ/PDY üyesi olduğunun ayrı bir delili olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2.4.2 Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nca MASAK raporu da değerlendirilerek düzenlenen raporda;
Şüpheli …’in, 2001 yılından itibaren yasal sahibi olduğu 5437457389 numaralı GSM hattını ilgili kuruma 2015-2016 yılları arası irtibat numarası olarak verdiği, şüpheli …’ in karısı Birgül … (TCKN:18082963816)’in annesi olduğu anlaşılanlaşılan Güli YILDIZ (TCKN:12089161008)’ın BANKASYA’da hesabındaki para miktarını 6.821,64 TL tutarında arttıran şahıslardan olduğu; (Kls: 10, ek: 8/734)
Şüpheli …’in babası . (TCKN:18214959458)’in … Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY Darbe Girişimi Soruşturmaları kapsamında yürütülmekte olan 2016/349 sayılı soruşturmada şüpheli olduğu, (Kls: 10, ek: 8/734)
Şüpheli …’in diğer dosya şüphelilerinden 3’ü ile de para transfer ilişkisi olduğu, (Kls: 10, ek: 8/725)
Analiz konusu şahısların birlikte yaptıkları transferleri tespit etmek amacıyla analizler yapıldığı, şüpheli … ile para transfer ilişkisi bulunan ve 1.10.2007 tarihinde göreve başladığı … … … Merkez Dairesi Başkanlığı’nda Hizmetli olarak görev yaptığı belirlenen … DOĞRUYOL (TCKN:13894399006)’un analiz konusu şahıslardan dört (4) ile birlikte para transferi gerçekleştirdiği;
Şüphelinin, 09/2014-07/2016 tarihleri arasında toplam nakit işlem hacmi dikkate alındığında hesaplarına gelen ve çıkan para miktarına bakıldığında 99.284,29 TL’ lik bir fark olduğu; (Kls: 10, ek: 8/724)
Biçimindeki tespitler ile;
Tanık beyanları,
”Yurtta Sulh Konseyi” tarafından yayımlanan ”Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine” ilişkin bilirkişi raporları, görevlendirme listesiyle ilgili tanık ve müşteki beyanları, şüpheli …’in ”Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki atanma durumu,
Bir arada değerlendirildiğine;
Şüpheli …’in, sosyal çevre ve ekonomik ilişkileri bakımından FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu sonucuna varılmıştır.” ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Sanık savunmalarında özetle; iddianamede ileri sürülen iddiaların hâkimlik görevini ifa ederken vermiş olduğu bir kısım adli ve idari kararlara dayandığını, hakkında hiçbir itirafçı beyanının bulunmadığını, ifadesi alınmadan dava açıldığını, lehe tanık beyanlarına iddianamede yer verilmediğini, kendisiyle ilgili olmayan birçok evrakın soruşturma dosyasına konulduğunu, soruşturma usulünde hukuksuzlukların bulunduğunu, suçüstü hâlinin gerçekleşmediğini, zira 16 Temmuz gecesi … Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip İşçimen’in televizyonlara çıkıp beyanatta bulunarak AYİM başkanı ve üyeleri hakkında gözaltı kararı verildiğini açıkladığını, bunun üzerine gelip alsınlar diye evinde beklediğini, gelen olmayınca pazartesi günü mesaiye gittiğini, içinde tanıklar … ve …’ın yer aldığı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulu tarafından verilen meslekten çıkarılmasına dair kararın delil olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, kaldı ki bu iki kişinin de sıkıyönetim görevlendirme listesinde kritik yerlere görevlendirildiğini, 2011 yılında Askeri Yüksek İdare mahkemesinde iki üyeliğin boşalması üzerine birinci sınıf olmuş yarbay rütbesindeki tüm askeri hâkimlerin aday olarak girdiği seçim sonucunda oluşturulan altı kişilik listede ikinci sırada yer aldığını ve Cumhurbaşkanı tarafından üye olarak seçildiğini, bu seçim için fazla bir gayretinin olmadığını, çünkü muhafazakar ve milliyetçi bir yapısının olduğunu, kendisini saklama gibi bir gayret içinde bulunmadığını, hâkimlik görevini yerine getirirken Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doktora yaptığını, sıkıyönetim mahkemelerindeki görevlendirmelere ilişkin listede isminin olmadığını ve kritik bir göreve getirilmediğini, örgüt mensubu olsaydı kritik bir göreve getirilmesi gerektiğini, listede ismi olmayıp da görevine devam edecek olanların örgütün fazla güvenmediği ancak çalışmalarında sakınca görmediği grup olarak bilirkişiler tarafından belirtildiğini, sıkıyönetim ilan edildiği zaman en az … yapacak mahkemenin AYİM olduğunu, bu nedenlerle özel olarak görevlendirilmiş olduğundan bahsedilemeyeceğini, söz konusu görevlendirme listesinde olan bazı kişiler hakkında takipsizlik kararı verildiğini, listelerin nasıl ve kimler tarafından hazırlandığının belli olmadığını, böyle bir görevlendirmeden önceden haberinin bulunmadığını, savcılıkta ifadesi alınırken görevlendirme listesinde isminin yer aldığı başka bir listenin gösterildiğini, bunun üzerine kendisinin ve müdafisinin şaşırdığını, böylece iki ayrı liste olduğunun ortaya çıktığını, iki listenin birbiriyle çelişkili olduğunu, iddianamede ve dava dosyasında bu listenin yer almadığını, olmayan bir liste nedeniyle tutuklandığını, bu listenin araştırılmasını talep etmiş ise de bugüne kadar herhangi bir neticenin bildirilmediğini, askeri hâkimlerle ilgili dava dosyalarında …..bilirkişi olarak atandığını, hâkimin incelemesi gereken hususlarda bilirkişi atanmasının kanuna aykırı olduğunu, neden bu kişilerin bilirkişi seçildiğinin anlaşılamadığını, bu kişilerin AYİM’de çalışmadıkları için bilirkişilik yapma vasıflarının bulunmadığını, ayırma dosyalarında ilke olarak ret kararı vermesinin yerinde olduğunu, bilirkişilerle arasında menfaat çatışması bulunduğunu, zira onların da yarbay rütbesinde oldukları dönemde AYİM üyeliği için kendisiyle birlikte aday olduklarını, örgütün kumpası olarak değerlendirilen … casusluk dosyası da dahil olmak üzere verdiği kararlarda örgütsel bir yan bulunduğuna ilişkin hiçbir tespitin bilirkişi raporunda olmadığını, … casusluk soruşturması kapsamındaki ……hakkında verilen pilot karar sayesinde adı geçenin görevine geri döndüğünü, örgüt mensubu olsaydı aksi yönde karar vermesi gerektiğini, görev yaptığı AYİM 1. Dairede görülen ve ahlaka aykırı davranışlar nedeniyle verilen ayırma kararlarına ilişkin dosyaları İç Hizmetler Kanunu’nun 39 ve İç Hizmetler Yönetmeliği’nin 86. maddeleri ile AİHM kararlarını ve ayrıca Avrupa ülkeleri ile Amerika’nın … mevzuatlarını inceleyerek değerlendirdiğini, bu değerlendirmeleri neticesinde oluşturduğu ilkeleri doğrultusunda böyle bir ahlaki zafiyet içinde bulunanların TSK’da kalmaması gerektiğine kanaat getirdiğini, dava konusu olayları özel hayat kapsamında kabul etmesinin mümkün olmadığını, bugün de olsa aynı yönde karar vereceğini, bu kararların örgütsel hiçbir yanının bulunmadığını, tüm kararlarını Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre verdiğini, kaldı ki ayırma kararı uygulananların ifadelerinde suçlamaları kabul ettiklerini, yeterli delil bulunmayan bazı dosyalarda ise iptal yönünde oy kullandığını, kaldıki 1. Daire Başkanı …’ın da birçok dosyada kendisiyle aynı yönde oy kullandığını, ayırma dosyaları bu minvalde görüşülürken kendisinin yer almadığı heyet tarafından verilen bir karara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı verdiğini, bu aşamadan sonra şahsi görüşünü değiştirdiğini ve ayırma işleminin iptali yönünde oy kullanmaya başladığını, tüm bunlara rağmen ayırma kararı verilenleri Türk Silahlı Kuvvetlerinden kendisi atmış gibi bir algının ortaya konulduğunu, oysaki ayırma kararlarının ilgili kuvvetin başındaki komisyon tarafından verildiğini, akabinde ilgili kuvvet komutanının incelemesinden geçip Genelkurmay Başkanının onayı alındıktan sonra Milli Savunma Bakanının oluruna sunulduğunu, bu tür dosyalardaki kararları nedeniyle 2014 yılında Genelkurmay Başkanlığına kendi köyünde babası ve yakınlarıyla çekilen bir fotoğrafı örgüt liderinin köyünde çekildiğinden bahisle örgüt mensubu olduğuna dair bir ihbar mektubu gönderildiğini, bunun üzerine başlatılan araştırma neticesinde bu iddianın asılsız olduğunun anlaşıldığını ve söz konusu kararlardaki oyları nedeniyle yapılmış olabileceğinin belirtildiğini, bu araştırma kapsamında MİT’e sorulduğunda hakkında sakıncalı bir duruma rastlanmadığının bildirildiğini, bu şekilde asılsız birkaç mektubun daha geldiğini, hakkında oluşturulmaya çalışılan algı neticesinde AYİM’de çalışanların bu durumu kullanmaya başladıklarını, tanık beyanlarına yansıyan konuşmaların da kaynağının bu algı olduğunu, bu nedenle çıkan üç iptal kararına göreve başlayış yazılarını imzalaması içini önüne gittiğinde Genelkurmay Başkanı …’ın çok sinirlendiğini ve bu kişileri göreve başlatmayacağını söylediğini duyduğunu, bunun üzerine randevu talep ettiğini, ancak 15 Temmuz nedeniyle bu görüşmenin gerçekleşmediğini, bu hususta Genelkurmay Başkanı … ve Genelkurmay İkinci Başkanı…’in tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, zira kendisine bu dosyalarda kararını değiştirmesi nedeniyle fırça attıklarını, ayrıca Milli Savunma Bakanı İ……ın da tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, 16.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda yer verilen Binbaşı….akkındaki kararın da ahlaka aykırı davranışlar nedeniyle yapılan ayırma işlemine ilişkin olduğunu, dava konusu vakıayı kabul eden bu kişi hakkında iptal kararı yönünde oy kullanmasının mümkün olmadığını, bu hususları anılan karara gerekçeli şekilde yazdığını, yine aynı bilirkişi raporunda belirtilen Yüzbaşı İskender Gülbahar hakkındaki kararın Maltepe Askeri Lisesindeki öğrencilere içinde pornografik görüntüler bulunan bir dizinin izlettirilmesine ilişkin olarak dosya kapsamına uygun şekilde verildiğini, söz konusu kararların içeriklerinin iddianamede belirtilmediğini, yukarıda zikrettiği bilirkişi raporunda yer verilen ancak lehe olduğu için iddianamede yer verilmeyen Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan atamalara ilişkin kararların da değerlendirilmesi gerektiğini, zira bilirkişiye teslim edilen 16 kararın 2015 yılında Jandarma Genel Komutanlığı karargahında görev yapmakta iken 2015 yılında … içinde başka bir göreve atanan kişilere ilişkin olduğunu ve bu kişilerin 15 Temmuz sonrasında FETÖ ile irtibatı tespit edilerek ihraç edildiklerini, söz konusu kararlardan dört tanesine katılıp iki red iki de işlemin iptali yönünde oy kullandığını, bilirkişi raporunda kullandığı bu oylar yönünden FETÖ ile irtibatlı olduğunu kanaatini uyandıran bir hususun tespit edilemediğinin belirtildiğini, bilirkişi raporunda … casusluk soruşturması kapsamında verilen AYİM kararlarında örgütsel bir irtibatın bulunmadığının belirtildiğini, bu hususta Kıdemli Astsubay Başçavuş Yasin Değirmenci’nin ahlaki nedenlerle TSK’dan ihracına karşı açtığı davada AYİM 1. Dairesi olarak verdikleri kararın önem arz ettiğini, bu dosyanın raportör üyesinin kendisi olduğunu ve kararın gerekçesini yazdığını, bu kararla … casusluk soruşturması nedeniyle atılanların geri dönmesine ilişkin ilke kararlarının belirlendiğini, söz konusu iptal kararının üçe karşı iki oyla verildiğini, eğer FETÖ’cü olsaydı böyle bir oy kullanmaması gerektiğini, benzer mahiyette Hava Savunma Yarbay…… böyleyken bilirkişi raporunda kararların mahiyetlerinin irdelenmediğini, oysaki bu kararların lehe değerlendirilmesi gerektiğini, AYİM 1. Dairesindeki davalarda kurmay subay üyelerin kendisiyle birlikte hareket ettiği yönündeki tanık beyanlarının dosyaların mahiyeti bilinmeden elde edilen kanaatlere dayandığını, nitekim … askeri casuslukla ilgili dosyaların hepsinde kendisinin işlemin iptali yönünde oy kullandığını, ancak kurmay subay üyelerin hep karşı oyda kaldıklarını, herhangi bir yönlendirmesi olsaydı kendisinin doğrultusunda oy kullanmaları gerektiğini, AYİM tarafından veriler kararların incelenmesi için bilirkişi atanması uygulamasının isabetli olmadığını, zira bir mahkeme kararının yargı organları dışında incelenemeyeceğini, böyle bir yolun izlenmesinin hâkimlik teminatına aykırılık teşkil ettiğini, bu kapsamda aldırılan raporlarda bilirkişilerin kararın içeriğine girmeyip istatiksel bilgiler verdiklerini, verdiği kararlar nedeniyle sorumluluk yüklenecekse bu durumda görevli mahkemenin 1602 sayılı AYİM Kanunu gereğince Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi olacağını, AYİM üyeliğinden önce hâkim olarak Genelkurmay Askeri Mahkemesinde 2005-2011 yılları arasında görev yaptığı esnada Türkiye’de ilk açılan FETÖ’yle ilgili soruşturmalarla teknik takip ve dinleme kararlarını kendisinin verdiğini, bu mahiyetteki kararlardan birinin Ergenekon davasında yargılanan Fikret Emek’le ilgili olduğunu, yine o dönemde FETÖ’cülerin sızdırdığı belgeleri yayımlayan Nokta Dergisi, Sauna çetesi, internetteki FETÖ’cü hesapların kapatılmasına ve …’deki üç astsubayla ilgili dosyadaki tutuklamaya dair kararları da kendisinin verdiğini, tüm bu kararların da kendisinin örgütle bir alakası olmadığını gösterdiğini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Uyuşmazlık Mahkemesine kıdemli üyelerin gideceğine dair bir teamül olmasının mantığa uymadığını, zira kıdemli üye gidecekse seçim yapılmasına gerek bulunmadığını, hâlbuki daha önce yapılan seçimlerde kıdemsiz üyelerden de seçilenlerin olduğunu, … ve Ertuğrul Taka’nın yarbay rütbesindeyken seçildiğini, oysaki onlardan daha kıdemli nitelikte albay rütbesine sahip üyelerin bulunduğunu, bu hususun da tanıkların bu yöndeki beyanlarını doğrulamadığını, kendisine 9 oy çıkan seçimde aday olmadığını, kendisine diğer üyelerin oy vermesinin örgütle irtibatı olduğunu göstermeyeceğini, tanık …’ın hem daire başkanıyla hem de üyelerle arasının kötü olduğu ve hakkında şikayetlerde bulunulduğu için seçilemeyeceğini bildiğinden aday olmadığını, teamüle göre kıdemli üyenin seçileceği belirtilen … Akademisi Yönetim Kurulu üyeliğine 1. Daire Başkanı …’ın da söz konusu teamüle aykırı şekilde üç kez seçildiğini, farklı bir dairede görev yapan tanık …’ın kararları belli doğrultuda aldıkları, diğer üyelere baskı yaptıkları ve tanığa bazı dosyalarda ret oyu vermesini söylediği yönündeki beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, nitekim 1. Dairede beraber görev yaptıkları kıdemsiz üyelerden Bengü Abban ve Hakan … Turgut’a herhangi bir kararla ilgili baskı ya da telkin yapılıp yapılmadığı sorulduğunda böyle bir durumdan bahsetmediklerini, tanık …’ın böyle asılsız beyanlarda bulunmasını Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinden kaynaklandığını düşündüğünü, AYİM üyeliği seçiminde Yunus Yılmaz’a oy vermesinin örgütsel bir yanının olmadığını, zira tanık AYİM Başkanı …’ın “Yunus’u tanıyorum, 8 sene beraber çalıştık, iyi bir çocuktur, ona oy ver” dediğini, AYİM 3. Daire Başkanı Gürbüz Gümüşay ile 3. Dairedeki diğer üyelerin de Yunus Yılmaz için oy istediğini, bunun üzerine Yunus Yılmaz’a oy verdiğini, AYİM’de yapılan üyelik seçimlerinde bu şekilde oy istemenin ve tanımadıkları kişileri üye arkadaşlarına sormalarının normal olduğunu, tanıklar … ve …’ın, … ve Gürbüz Gümüşay’ın Yunus Yılmaz adına oy istediğini duyunca bir anda Yunus Yılmaz’ı desteklemekten vazgeçtiklerini ve Yunus Yılmaz için Fetö’cü dediklerini, zira ileri bir tarihte yapılacak Anayasa Mahkemesi üyeliği seçiminde Yunus Yılmaz’ın Gürbüz Gümüşay’ı desteklemeyeceğini düşündüklerini, bu hususta AYİM 3. Daire Üyesi Ayhan Akarsu’nun tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, tanıkların sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinde yer alan kişiler oldukları için başlarına bir şey gelmesini engellemek amacıyla asılsız beyanlarda bulunduklarını ve görgüye dayanmayan yorumlar yaptıklarını, bir kısım tanıklarla arasında husumet olduğunu, husumete, kıskançlığa ve tutuklanma korkusuna dayanan tanık beyanlarının hükme esas alınmaması gerektiğini, tanık …’ın kendisinde olan bir şeyi yansıtmak ve kendisini kurtarmak için insanlara iftira attığını, zira tanıklar …, … ve …’in bu yapıyı övdüklerine dair sözlerine bizzat şahit olduğu gibi tanık …’ın Türkçe olimpiyatlarını önemsediğini söylediğini de bizzat duyduğunu, nitekim tanık … hakkında MİT’in 2014 yılında yaptığı bir araştırmada FETÖ üyeleriyle mahiyeti bilinmeyen bir irtibatının bulunduğunu tespit edildiğini, aynı Dairede çalıştıkları tanık Fikret Erez ile tanık AYİM Başkanı …’ın duruşmadaki beyanlarında kendisinin örgüt üyeliği konusunda somut bir bilgilerinin olmadığını söylediklerini, ayrıca tanık …’nun beyanlarının da lehine mahiyet arz ettiğini, dinlenen tanıklarla ilgili ayrıntılı beyanlarını yazılı olarak dosyaya sunduğunu, kendisinin çalışma tarzı ve karar verme şekli ile telkin veya tavsiyede bulunup bulunmadığı hakkında bilgisi bulunan AYİM 1. Dairesinin diğer üyeleri olan Hakan … Turgut, Bengü Abban, Salih Küçükoğlu ve Turgay Akgül’ün tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, zira bu kişilerin soruşturma aşamalarındaki ifadelerinde kendisi hakkında lehe beyanda bulunduklarını, ancak bu beyanların dosyaya konulmadığını, söz konusu bu ifadeleri başka sanıkların dosyalarında bularak dosyaya sunduğunu, bu ifadelerin tanıklar …, … ve …’in beyanlarını çürütür nitelikte olduğunu, tanık …’ın geçimli olup olmaması, üyelerle ve kurmay albaylarla ilişkileri, kurmay albayların kendisini seçmek için mi yoksa tanık …’ı seçmemek için mi bir yönlendirme yaptıkları hususlarında AYİM 2. Daire Başkanı Coşkun Güngör ile aynı Daire Üyeleri Yaşar Yüce ve Ertuğrul Şahin’in tanık olarak dinlenmelerini talep ettiğini, AYİM 1. Daire Yazı İşleri Müdürü Vefa Bey’in de … ile gezi olayları nedeniyle yaşadığı tartışmayı, … ile arasındaki olayları ve …’ın emekliliği konularında tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, memleketi olan İspir’in Ak Partili Belediye Başkanı … Çakır, dayısı olan Müsiad Üyesi Davut Karadayı ve teyzesinin oğlu olan MHP … İlçe Başkanı Kadir Büyükgöz’ün geçmişini ve sosyal durumunu yakından bildikleri için tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, tanık …’in, Coşkun Güngör’ün FETÖ’nün kumpas dosyaları nedeniyle atılanların davalarında lehe kararlar verdiği için FETÖ’cü olmadığını söylediğini, kendisinin de bu tür davalarda lehe oy kullandığını, ancak tanığın bu kararları bilmesine rağmen bilmediğini belirttiğini, tanık …’in ifadelerinin varsayım ve yoruma dayandığını, kaldı ki tanığın da örgüt mensubu olduğuna dair şikayet edildiğini, tanık …’le aynı Dairede görev yapmadıklarını, kendisinin örgüt mensubiyetine dair bilgisi olup olmadığını tanığa sorduğunda bilgisinin bulunmadığını söylediğini, diğer yandan Uyuşmazlık Mahkemesi seçimiyle ilgili olarak o sırada yaptığı araştırmada kurmay subay üyelerin tanık …’la ilgili tepkileri nedeniyle ona oy vermediklerini ve kendisine çekil demesi üzerine kendisinin de zaten aday olmadığını söylediğini dile getirdiğini, böylece kendisi hakkındaki iddiaların ciddi olduğu kanaatine vardığını beyan ettiği vakalarda aslında bir tavrının ve katkısının olmadığının ortaya çıktığını, MİT Başkanı ve Cumhurbaşkanı hakkında hakaret içeren sözler söylemediğini ve MİT krizi sonrasında hükumeti eleştiren sözler sarf ettiğini duymadığını belirttiğini, ayrıca tanık …’in Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçiminde tanık …’ın aday olmadığını söylediğini ve AYİM’e üye seçimiyle ilgili olarak da Yunus Yılmaz’ın 3. Dairede çalıştığını ve 3. Daire üyelerinin “Biz bu çocuğu seviyoruz, çok çalışkan” diyerek ısrarla ona oy verdiklerini ifade ederek kendisinin bir dahlinin olmadığını ortaya koyduğunu, tanık …’ın tutuklanmaktan kurtulmak amacıyla gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu, zira tanık hakkında FETÖ’cü olduğuna dair şikayet olduğunu, tanığın husumetinin Uyuşmazlık Mahkemesi asıl üyeliği seçimi zamanında başladığını, 2. Dairedeki üye arkadaşlarıyla diyaloğu iyi olmadığından ve Dairesindeki görüşmelerde kaba ve hukuk dışı söylemlerde bulunduğundan Daire Başkanı ve üyelerin birçoğu tarafından sevilmeyen biri olduğunu, çalışkan olmadığını ve dosyaları detaylı incelemediğini duyduğu için tanık …’a oy vermemeye karar verdiğini, söz konusu seçimde kendisine de oy çıkınca tanığın tepki gösterip husumetle hareket etmeye ve dedikodu üretmeye başladığını, seçilen … Akbulut’a oyların … tarafından yönlendirildiğini, kıdem esas alınacaksa bu seçimde … Aydan Al’ın seçilmesi gerektiğini, bir sonraki seçimde kıdem sırasına göre tanık … varken … Doğan’ın seçildiğini, bu seçimin de kıdem sırasının gözetilmediğinin somut bir örneği olduğunu, Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimlerinde Yunus Yılmaz’ın başkasını destekleyip onları desteklemeyeceğini fark ettikleri için dedikodu yayarak Yunus Yılmaz’ı FETÖ’cü ilan ettiklerini, oysaki seçim öncesinde Yunus Yılmaz’la iyi dost olduklarını, kendisinin tanık …’ın odasına gidip pilotaj öğrenci davalarını reddetmelerini söylediğine ilişkin beyanının gerçekleri yansıtmadığını, zira bu dosyalara AYİM 2. Dairesinin iptal kararı verdiğinin bilirkişi raporunda belirtildiğini, tanığın ifadesinde de bu davaların çoğunu reddettiklerini beyan ettiğini, hâl böyleyken davaları reddetmelerini söylemesinin mantığa uygun düşmediğini, kendisiyle ilgili olarak aynı Dairede çalıştığı tanık Fikret Erez’in herhangi bir talepte bulunmadığını söylediklerini, tanık …’ın husumetle hareket ettiğinin bir diğer somut örneğinin de tanık …’ın bir dosyayla ilgili olarak çekilme talebi hususunda kendisinin de ret yönünde oy kullanarak tanık …’ın lehine hareket ettiğini söylememesi ve tanık …’ın neden emekli olduğunu anlatmaması olduğunu, FETÖ’cü olduğuna ve onlardan talimat aldığına dair bir görgüsü olup olmadığını sorması üzerine tanık …’ın “Talimat alırken yanında olmadığım için bilmiyorum, değildim” demek suretiyle ironi yaparak yalan söylediğini, tanığın Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçiminde aday olmadığını kabul ettiğini, ancak kıdemlinin teamül gereği seçileceği yönündeki iddiasını kimsenin aday olmaması hâlinde kıdemlinin seçilmesi gerektiği yönünde revize ettiğini ve daha kıdemli konumdaki … Aydan Al’ın niye seçilmediği hususunda ise kaçamak cevap verdiğini, ayrıca tanık …’ın AYİM üyeliği seçiminde Yunus Yılmaz’ın 3. Daire üyelerinin adayı olduğunu dolaylı kabul ettiğini, tanık …’in AYİM 1. Daire raportörü olduğunu, kendisinin ahlakla ilgili davaları reddettiğini ve toleranssız bir şekilde diğer üyelerden farklı oy kullandığını söylemesine rağmen hangi davaları reddettiğini açıklamadığını, kumpas diye nitelediği söz konusu dosyaların içeriğinde FETÖ örgütünün geçip geçmediği sorusuna tanık …’in net bir cevap vermediğini ve bu dosyaların içeriğini bilmediğini söylediğini, tanık …’ın emekliliğini neden istediğini ve davadan çekilmesi talebini bilmemesi mümkün olmamasına rağmen hatırlamadığını belirttiğini, tanığın duruşmadaki beyanında devamlı yorum yapmaya çalışması nedeniyle mahkeme başkanı tarafından tanıklığının düşebileceği söylenerek uyarıldığını, tanık …’la arasında husumet bulunduğunu, zira daha önceden tanığı şikayet ettiğini, tanık hakkında örgüt üyeliğinden soruşturma yapıldığı için her an dava açılma veya tutuklanma ihtimali bulunduğunu, kendisini rakip olarak gördüğünü ve bunu birçok kez çeşitli hareketleriyle ortaya koyduğunu, tutarsız ve ön yargılı beyanlarının olayları saptırmaya ve soruşturmadan kurtulmaya dönük olduğunu, tanık …’ın tanık …’la olan husumetini kendisine yansıttığını, zira ikisinin terfisinin söz konusu olduğu bir dönemde tanık Celal Arslan’ın Genelkurmay Başkanlığındaki generallerle irtibat kurmak amacıyla kendisinden yardım istediğini, ancak bunu kabul etmeyince kendisine yönelik husumetini arttırmaya başladığını, bu hususun tanık …’nun beyanında da yer aldığını, tanık …’ın tanık …’ın terfisini engellemek ve yerine terfi etmek maksadıyla ahlak dosyalarında zaman zaman iptal kararı çıkması için uğraştığını, 2015 yılı Aralık ayında ise ret kararı verdiğini, oysaki tanığın ifadesinde ilk başta ret kararı verdiklerini ve sonradan iptal kararı vermeye başladıklarını söylediğini, ayrıca 2014 yılı yaz aylarında izne ayrılmamak için dilekçe vermesini de tanık …’ın bir tepki olarak algıladığını, …’dan göçmüş Türk bir subayın ihracına ilişkin davada tanığın istediği şekilde yani davanın kabulü yönünde oy kullanmadığını, bu nedenlerle tanıkla aralarındaki husumetin gittikçe arttığını, resmi izin alarak eşiyle birlikte eşinin Newyork’taki bir akrabasını ziyaret etmek amacıyla gittiği Amerika gezisini bile tanık …’ın şüpheli hâle getirmeye çalıştığını, duruşmadaki ifadesinde FETÖ üyeliği konusunda somut bir delili olup olmadığını sorması üzerine kendisinin tutum ve davranışlarıyla böyle bir yargıya vardığını söylediğini, ancak aynı Dairede görevli ve kendisini yakından tanıyan tanık Fikret Erez’in ise böyle bir kanaatinin olmadığını dile getirdiğini, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçimiyle ilgili olarak hazırlıktaki ifadesinde teamül olduğunu söylemesine rağmen duruşmada sorması üzerine kaçamak bir cevap verdiğini, tanık …’ın birçok FETÖ şüphelisiyle daha önceki görüşmelerini duruşmada ifadesi alınırken sorduğunda da mesleki geçmişini açıklayarak görüşmesinin doğal olduğu yönünde kaçamaklı cevap verdiğini, oysaki tanık …’ın HTS kayıtları incelendiğinde kendisinden daha çok sayıda FETÖ şüphelileriyle telefon irtibatı olduğunun ortaya çıkacağını, tanık …’ın hakkında tutanak tutulması nedeniyle emekli olduğunu tanık …’ın da kabul ettiğini, tanık …’nin Askeri Yargıtay üyesi olduğunu, bu nedenle tanıkla hiçbir yerde birlikte çalışmadıklarını ve samimiyetlerinin bulunmadığını, tanık …’nin talimat yoluyla alınan ifadesinde kendisi hakkında normal olarak Cumhurbaşkanına giden listenin üst sıralarında olmamasına rağmen Cumhurbaşkanının kendisini seçeceğini herkese söylediği şeklinde beyanda bulunduğunu, hazırlıkta alınan ifadesinde ise bu durumu farklı şekilde anlattığını, tanığın ifadeleri yalan üzerine kurulu olduğu için bu şekilde farklılıklar oluştuğunu, nitekim kendisinin listenin ikinci sırasında olduğunu ve iki üyenin seçileceğini, AYİM 1. Dairesine tanık …’ın subay-astsubay ayırma davalarındaki tecrübesi nedeniyle istemesi üzerine AYİM Başkanlar kurulu tarafından görevlendirildiğini, kaldı ki doktora yaptığı idare hukuku alanındaki bir dairede çalışmak istemesinin gayet normal olduğunu, kendisine nasıl seçildiğini tanığa sorması üzerine muhafazakar olduğunun bilindiğini, akrabalarında birçok Ak Partili olduğunu, onların da girişimlerde bulunduğunu, Cumhurbaşkanının seçimlerde akademik kariyere de dikkat ettiğini, bu nedenlerle seçilmiş olabileceğini söylediğini, fakat tanık …’nin üç kez aday olup seçilememesinden kaynaklanan kıskançlığı nedeniyle gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu ve algı oluşturmaya çalıştığını, … Dönmez hakkında verdiği kararda herhangi bir sıkıntı bulunmadığını, tanık …’nun soruşturma aşamasında verdiği ifadesinin önemli bir kısmını duruşmada tanık olarak beyanı alınırken hatırlamadığını ve bazı beyanlarını inkar ettiğini, tanık hakkında örgüt üyeliğinden bir soruşturma olmasa da akrabalarının bu kapsamda soruşturmalarının bulunduğunu, ancak FETÖ’cülerin etkin olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı tarafından üçüncü sıradan AYİM’e üye seçildiği için her an soruşturmaya uğrayacağı korkusunu yaşadığını, kendisinin FETÖ üyeliği konusunda ilgili somut bir bilgisinin olup olmadığını sorması üzerine tanığın yalnız kanaatinin bulunduğunu ve bilgisinin duyumlara dayalı olduğunu söylediğini, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçimiyle ilgili olarak hazırlık ifadesinde AYİM’nin teamülleri gereğince en kıdemli üyenin seçilmesi gerekirken en kıdemsiz üye olan kendisine oy çıktığını söylemesi nedeniyle bu seçimlerde teamül olup olmadığnı sorması üzerine de eski zamanı bilmediğini belirtip kimse aday olmadığı zaman kıdemlinin seçilmesi gerektiği yönünde beyanda bulunarak görüşünü revize ettiğini, tanıktan Yunus Yılmaz’a oy vermesini istemesinin 90. turda yanında oturduğu için seçimin daha fazla uzamaması amacıyla gerçekleşip gerçekleşmediğini ve kendisinin ideolojik yapısının nasıl olduğunu sorması üzerine …’da birlikte çalıştıklarını ve muhafazakar bir yapıya sahip olduğunu söylediğini, tanık …’nun bu beyanın da kendisinin zamana ve zemine göre kılıktan kılığa giren FETÖ’cülerin aksine teğmenken neyse albayken de aynı mahiyette olduğunu gösterdiğini, tanık …’la AYİM 1. Dairesinde iki yıl kadar birlikte görev yaptığını ve aynı heyette yer aldığını, tanıkla uyumlu şekilde çalıştıklarını, tanığın emekli olmasında herhangi bir etkisinin bulunmadığının bizzat tanık … tarafından dile getirildiğini, bu durumun da diğer tanıkların bu hususta gerçek dışı beyanda bulunduklarını ortaya çıkardığını, böylece ifadelerinde doğru söylemeyen tanıkların tüm beyanlarının şüpheli hâle geldiğini, zira bir hususta gerçek beyanda bulunmayanın başka konularda da doğru söylemeyebileceğini, kendisinin FETÖ iltisakı olup olmadığı hususunda herhangi bir bilgisinin bulunmadığını ifade ettiğini, gezi olaylarında sokaklarda yürüyenlerin ülkenin bütünlüğüne zarar verdiklerini söylemesi üzerine bu olayları savunan tanık …’la yaşadığı tartışmayı tanığın doğruladığını ve gezi olaylarına karşı olduğunu açıkça söylediğini, böylece tanık …’ın bu hususta doğru söylemediğini ortaya koyduğunu, tanık …’le hiçbir yerde birlikte çalışmadıklarını, iki çocuğunu da FETÖ’nün okullarına gönderdiği için FETÖ’cü olabileceği düşüncesiyle tanıkla samimi olmadığını, tanık … hakkında da FETÖ üyeliği nedeniyle soruşturma olduğunun söylendiğini, ayrıca Askeri Yargıtaya gelen bir ihbar sonrasında tanık hakkında işlem yapılmadığı ve korunmaya çalışıldığı şeklinde bilirkişi tespitinin bulunduğunu, kendisi hakkındaki FETÖ iltisakıyla ilgili somut görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını söylemek suretiyle beyanlarının yoruma ve duyuma dayalı olduğunu dile getirdiğini, tanığın savcılıkta verdiği 25.08.2016 tarihli ifadesinde kendisi hakkında herhangi bir beyanının yokken sonradan verdiği 06.12.2016 ve 16.03.2018 tarihli beyanlarında kendisine iftira attığını, tanık …’ün yorumuna gerekçe olarak Yaşar Yüce’yle birlikte gezmesini ve yaz kış yemeğe birlikte gitmesini gösterdiğini, oysaki Genelkurmay Mahkemesinde altı yıl birlikte çalıştığı, aynı lojmanda oturduğu ve her gün aynı araçla birlikte işe gelip gittiği Yaşar Yüce’yle samimi olmasının çok doğal olduğunu, aynı devrede staj yaptıkları Askeri Yargıtay Üyesi Hakan Ata’yla odalarının aynı katta olduğunu ve onun odası bayan tuvaletine baktığı için zorunlu olarak kapısını kapalı tuttuğunu, Hakan Ata’nın odasına gitmesinin de gayet doğal olduğunu, herkesin birbirine gidip geldiğini, tanık …’ün 16.03.2018 tarihli ifadesinde kendisinin tanık …’a bazı davalarla ilgili olarak ret kararı vermelerini söylediğine dair gerçek dışı beyanda bulunduğunu, zira bahsedilen şekilde bir sözünün olmadığını, tanığın daha önceki ifadelerinde böyle bir hususu neden söylemediğine ilişkin soruya tatmin edici cevap veremediğini, tanık …’ın tümgeneral rütbesiyle AYİM Başkanı olduğunu, sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinde göreve devam edeceğinin belirtildiğini, bu nedenle soruşturma geçirdiğini ve tanık hakkında gözaltı kararı çıktığını, AYİM’de en samimi olduğu kişilerden birinin tanık … olduğunu, verdiği kararların hukuka aykırı olması durumunda yetkisini kullanarak içtihadı birleştirme yoluna gidebileceğini, AYİM’deki kritik görevleri hatırlatılarak sıkıyönetim görevlendirme listesindeki atamasının özel bir görevlendirme olup olmadığını sorduğunda tanığın olağanüstü hâllerde idari yargının bir etkinliği olmayacağını söyleyerek sözde atama listesindeki atamanın iddianamede belirtilenin aksine özel bir görevlendirme olmadığını beyan ettiğini, kendisinin FETÖ’cü olduğuna dair somut bir bilgisi olup olmadığını sorduğunda da böyle bir delilin bulunmadığını söylediğini, AYİM’ye üye seçimiyle ilgili olarak Yunus Yılmaz’ın sevilen biri olduğunu, beraber çalıştıklarını, kendisinin herhangi bir kişiyi aday olarak bildirdiğine dair duyumunun olmadığını ve seçimde herhangi bir dahlinin bulunmadığını ifade ederek söz konusu seçim sürecinin anormal bir gelişme olmadığını ilan ettiğini, Uyuşmazlık Mahkemesi seçimiyle ilgili olarak da tanık …’ın ve kendisinin aday olmadığını, kendisine oy çıkması üzerine öğle arasında kendisinden talepte bulunması üzerine aday olmadığını açıkladığını ve kurmay subaylar hakkında konuşması nedeniyle tanık …’a oy vermediklerini dile getirdiğini, sorusu üzerine ahlaka aykırılık sebebiyle atılan personellerle ilgili olarak tanığın Anayasa Mahkemesinin verdiği karardan sonra Anayasa Mahkemesi üyelerinin Genelkurmay Başkanını ziyareti esnasında bu konunun gündeme geldiğini söyleyerek kendisinin bu konudaki beyanlarının doğruluğunu kabul etmiş ve söz konusu dosyalara bakışının örgütsel bir yanı olmadığını açıklamış olduğunu, aynı durumun … askeri casusluk soruşturmasındaki mağdurlara ilişkin davalar için de geçerli olduğunu belirttiğini, örgütle ilgili hiçbir soruşturma geçirmeyen tanık Fikret Erez’le AYİM’de göreve başladığı tarihten itibaren aynı Dairede birlikte çalıştıklarını, kendisini en yakından tanıyanlardan biri olduğunu, ailece görüştüklerini, dünya görüşlerinin farklı olduğunu, zaman zaman bazı dosyalarda farklı yönde oy kullandıklarını, tanık …’ın iddialarının hiçbirini doğrulayıcı mahiyette bir beyanda bulunmadığını, üye seçimlerinde girişimleri olsaydı ilk olarak tanık Fikret Erez’e gidip oy vermesini isteyeceğini, kaldı ki bu husustaki sorusu üzerine tanığın üye seçimlerinde herhangi biri için telkinde bulunmadığını dile getirdiğini, böylece tanık …’ın beyanlarının doğru olmadığının ortaya çıktığını, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçiminde tanığın pusulaya ismini yazdığını ve her turda tanığa oy çıktığını, bunun da çok doğal bir durum olduğunu, AYİM üye seçimlerindeki oylamaların gizli yapıldığı için kimin kime oy verdiğini bilmesinin mümkün olmadığını söylediğini, hâlbuki tanıklar …, … ve …’in bu hususta yoruma ve varsayıma dayalı beyanlarda bulunduklarını, sorusu üzerine kendisinin FETÖ ile iltisak iddiası konusunda somut bir bilgisi olmadığını beyan ettiğini, Yunus Yılmaz’la ilgili olarak da Fetöcü olduğuna dair bilgi gelmediğini söylediğini, Uyuşmazlık Mahkemesi seçimiyle ilgili olarak tanık …’ın ve kendisinin aday olmadığı gibi hiç kimsenin aday olarak çıkmadığını belirttiğini, ayırma dosyalarıyla ilgili olarak üyelerin oylarında bağımsız olduklarını ve kimin ne maksatla oy verdiğinin bilinmediğini belirterek örgüt talimatı gibi bir hususu dile getirmediğini, MİT Başkanını veya Cumhurbaşkanını eleştirip eleştirmediğini sorması üzerine insani olarak yapılan genel konuşmalar olduğunu, kişileri baz alarak eleştiri yaptığını duymadığını, Amerika’dan döndükten sonra tavırlarında ve konuşmalarında bir herhangi bir değişiklik olmadığını ve herhangi bir dava için talepte bulunmadığını söylediğini, kendisiyle ilgili olarak 2005-2011 yılları arasında birlikte çalıştığı tanık Genelkurmay Adli Müşaviri …’nun olumsuz herhangi bir şey söylemediğini ve FETÖ iltisakı konusunda bu şekilde bir davranışının veya sözünün olmadığını belirttiğini, kendisinin Genelkurmay Mahkemesine tanık Hızfı Çubuklu tarafından seçildiğini, böylece örgüt tarafından atandığı iddiasının çürüdüğünü, tanık …’nun … askeri casusluk davalarında mağdur üst rütbeli subaylara ilişkin davalarda kendisinin iptal oyu kullanarak bu kişilerin TSK’ya dönüşlerini sağladığını beyan ettiğini, Genelkurmay Askeri Mahkemesinde çalıştığı dönemde FETÖ ile ilgili birçok dinleme ve takip gibi kararlar verdiğinin tanığın beyanıyla doğrulandığını, zira adli müşavir olması nedeniyle bu davaları tanığın yakından takip ettiğini, söz konusu davalar nedeniyle kendisine kadın tuzağı kurulduğunun da tanık tarafından doğrulandığını, bu durumun FETÖ’nün egemen olduğu emniyet tarafından kendisine tuzak kurulduğunu ve bu nedenle örgütle bir ilgisinin bulunmadığını gösterdiğini, … yerindeki odasında yapılan arama esnasında bulunan el yazısı notları tanık Hızfı Çubuklu’nun … Zeki Üçok’la ilgili dosyada inceleme yapmasını istemesi üzerine tape kayıtlarını inceleyerek kendisinin yazdığını, tanığın da bu hususu doğruladığını ve detaylı olarak anlattığını, AYİM’de 1. Dairede birlikte görev yaptığı tanık …’ı kendisinin emekli ettirmesinin söz konusu olmadığını, zira tanık …’ın duruşmada alınan beyanında emekli olmasına kendisinin etkisinin bulunmadığını söylediğini, tanık …’ın Dairede görüşülen askeri personelin TSK’dan ihracına ilişkin iptal davalarının tümünde davanın kabulü yönünde oy kullandığını, tanık …’a ait olduğu belirtilen bir ses kaydında Genelkurmay Başkanına küfür etmesi nedeniyle yapılan AYİM Genel Kuruluna kendisinin de katıldığını, Genel Kurulda “Bu ses kaydının …’a ait olduğuna dair bir inceleme yaptırdınız mı, bir kriminal raporunuz var mı elinizde?” diye sorduğu tanık AYİM Başkanı …’ın böyle bir raporun olmadığını söylediğini, daha önce bu tür davalara çok baktığı için iftira atmak amacıyla manipülasyon yapılma ihtimalinin aklına geldiğini, bunun üzerine ses kaydının kime ait olduğunun tespit edilmesi gerektiği yönünde kendisiyle birlikte tanık AYİM Başkanı … da dahil olmak üzere oy kullanıldığını, ancak oy çokluğuyla işlem yapılmasına gerek olmadığına karar verildiğini, hâl böyleyken kendisi tarafından tanık …’ın emekli olmak durumunda bırakıldığını kabul etmenin mümkün olmadığını, akabinde tanık …’la yaklaşık altı ay kadar aynı Dairede beraber çalışmaya devam ettiğini, tanık …’ın emekli olmasına neden olan olayın tanık Daire Başkanı … ile dosya müzakeresi sırasında yaşadığı bir tartışma olduğunu, tanık …’ın ne zaman emekli olduğuna dair belgenin getirtilmesi talebinin savcılık tarafından kabul edilmediğini, ilkokul 5. sınıftan sonra köyden ayrıldığını, köyüyle bir irtibatının kalmadığını, iki üç senede bir yaz aylarında bir haftalığına anne babasını ziyarete gittiğini, köylüsü olan tanıklar …, …, … ve …’ı tanımadığını, bu kişilerin aleyhe olan beyanlarını kabul etmediğini, tanık …’ın husumet nedeniyle asılsız beyanlarda bulunduğunu, kendisinin örgütün okullarında okumadığı gibi askeri hâkimlik sınavlarına da girmediğini, üniversitede okurken …’daki albay bir komşusunun tavsiyesi üzerine askeri hâkim olmaya karar verdiğini, … Kurtoğlu dosyasına konu işlemin …’dan …’e atanmasına ilişkin olduğunu, idarenin savunması geldikten sonra yürütmeyi durdurma talebini oy birliğiyle reddettiklerini, atanma yönünde bu kişinin bir talebinin olmadığını ve FETÖ noktasında herhangi bir iddianın da bulunmadığını, normal bir dosya gibi değerlendirip karara bağladıklarını, kaldı ki intihar eden bir teğmenin intiharına bu kişinin sebep olduğunu ve mobbing yaptığını yazdığını, bu durumun bile atama dosyalarını reddetmek için yeterli bir neden olduğunu, askeri hâkimlerin yer aldığı WhatsApp grubuna 11.07.2016 tarihinde attığı bir kamyonun arkasında “Sellektör yapmanıza gerek yok, zamanı gelince alayınıza yol vercem” yazan fotoğrafı espri amacıyla gönderdiğini, bu fotoğrafı … sonrası tatil için …’a gittiğinde Başakşehir 1. Etap’ta gezerken bir kamyonun arkasında görünce çektiğini, başkasına ait herhangi bir cep telefonu hattını kullanmadığı için operasyonel hat kullanmasının söz konusu olmadığını, bu iddianın asıl kaynağının çöp kutusuna atılan bir zarfın içinden çıkanlar olduğunu, kendisine kumpas kurulduğunu, bu durumun da daha önceden kendisine kurulan kadın tuzağıyla benzer mahiyet arz ettiğini, bu kumpası yapanlar hakkında şikayette bulunduğunu, aldırılan bilirkişi raporları arasında çelişkiler olduğunu, dijital verilerle her zaman oynanabildiğini, önceki raporda 0 507 102 54 11 numaralı telefonu kullanmış olabileceği belirtmişken son raporda 0 542 635 16 02 numaralı telefonu benim kullanmış olduğunun belirtildiğini, söz konusu iki hattı kullanmış olsaydı ikisinin de aynı yerlerden baz vermelerinin gerektiğini, oysaki çoğunlukla farklı yerlerden baz verdiklerini, örneğin kendisinin kullandığı 0 542 635 16 02 numaralı telefon 08.12.2013 tarihinde saat 21.16’da Yenimahalle’de baz verirken kullandığı iddia edilen telefon ise aynı gün saat 21.07’de Turan Güneş Bulvarı’nda baz verdiğini, atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
”Tanık Beyanları
Tanık …’ın Beyanı
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde idari yargının bir etkinliği olmadığını değerlendirdiğini, o dönemde isimli ve isimsiz sürekli ihbarlar geldiğini, basında, yazılı ve görsel medyada da çıktığını, isimli de isimsiz de olsa hepsine işlem yaptığını, Genel Kurul’a sevk ettiğini, bir defasında Başkanlar Kurulu’nca bu işlemleri yaparken tanzim ettikleri dosyaya da bu evrakları koyduğunu, yine bir mektup geldiğini, mektuptaki resimleri bir toplantı esnasında yapılmış gibi ciddi gördüğünü, daha önce sevk ettiklerinde herhangi bir delil, emare bulamadıklarını, hemen bu mektubu alıp o zamanki Genelkurmay Başkanına gittiğini, ilk defa böyle bir şey geldiğini söylediğini, fotoğrafları AYİM başkanlar kurulunca yaptıkları ayırma işleminde de dosyaya koyduklarını, hepsini gerekçede de yazdıklarını, onun dışında gelen bir şey olmadığını, “bu resimler doğruysa bunu araştıralım istihbarat desteğine ihtiyacım var” dediğini, bunun ciddi bir itham olduğunu, mesleğine de son vermek durumuyla karşı karşıya kalabileceklerini, istihbarat başkanına telefon ettiğini, AYİM’den bir albayla ilgili birşey geldiğini, kim olduğunu sorduğunu, isim aynı olunca … Paşa da da benzer şeyler olduğunu,” ayrıntılı ne varsa oraya da gönderelim o da işlem yapacak “dediğini, 15-20 gün sonra istihbarat başkanının kendisini aradığını, kişiye özel zarf içerisinde evrak gönderdiğini, dosyaladığını, takip ettiği evraklar olduğunu, evrakları dosyalara koyduğunu,
Soru üzerine, o dosyaları isimli de olsa, isimsiz de olsa hepsini Genel Kurul’a sevk ettiğini,şimdi tek tek hepsini hatırlamadığını, Genel Kurul’da niye reddettiklerini de ayrıntılı gerekçeleriyle yazdıklarını, kararların da genelde oybirliğiyle olduğunu, somut olup da bilgisinde olan bir şey olmadığını, hepsinin ayırma dosyasında olduğunu, Başkanlar Kurulu’nca yaptığı karara hepsini koyduklarını,
Soru üzerine, hiçbir sosyal medya grubuna dahil olmadığını, Zeki’nin ifadesi kod ismi örgütsel birliktelik 400.000 dolar geliyor Erdem. Turgay … … paslaşması Aziz Yıldırım yağmaya teşebbüs, menfaat bu işi paraya çevirdi. Malatyaspor 15 milyon dolar para pazarlığı, … …’nin telefon trafiği ki Turgay … … Akın arasında konuşma ifadelerini ilk defa burada duyduğunu, bilgisinin olmadığını,
Sanığı AYİM’e gelip göreve başlamadan önce hiç görmüşlüğü olmadığını, seçildikten 3-5 ay sonra Uyuşmazlık Mahkemesi seçimi olduğunda sanığa 8 oy çıktığını, oylar dağıldığı için 12 oyu kimsenin alamadığını, hatta sanığa çok üzüldüğünü, kendisinin de uyarıda bulunduğunu, ara verdiklerinde sanığı çağırdığını, adaylıktan çekilmesini söylediğini, ikinci veya üçüncü turun sonunda aday olmadığını söylediğini, ondan sonra 3 veya 4 oyda kaldığını, seçimin biraz uzadığını ama tamamlandığını, …’dan sonraki kıdemli olan arkadaşın seçildiğini, sıranın …’da olduğunu,
Kendisi hakkında 10 ay önce takipsizlik kararı verildiğini, Bakanlık emrine atananlar ile ilgili çok değişik yorumlar yapılabileceğini,
Soru üzerine, başkanlık yaptığı tüm seçimlerde başta seçime girmeden önce bir konuşma yaptığını, salondakilerin “aday değiliz” dediklerini, 18 kişi olduklarını ,herkesin sırayla meslek hayatı boyunca uyuşmazlıkta da, … Akademisi’ne seçilebileceğini, sırayı öyle takip ettiklerini, o zamanlar … yoğunluğundan kimsenin Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gitmek istemediğini, ek … angarya olarak gördüklerini, ücretinin de olmadığını, sanığın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gitme isteğini kimseye açıklamadığını, seçim sonrası tutanaklarının dosyalarda olduğunu,
Soru üzerine, kimsenin kendisine gelip Uyuşmazlık mahkemesi’ne seçilmek istiyorum demediğini, kendisinin de ilk turda kim çok oy aldıysa ona yöneldiğini, hepsini haiz gördüğünü, … Akademisi seçimine sanığın talebi olmadığını, …’ın … Akademisi’nde üyeyken kurul üyeliği yaptığını,
…’ın kendisine vekalet ettiği sırada haber vermeden … Akademisi’ne ziyarette bulunulduğunu, döndüğünde buna tepkide bulunduğunu ama bunun için tepki koyup tavır aldığını hatırlamadığını, bunu yakın çevresine paylaştığını, ancak kendisine niye böyle yaptın demediğini, çünkü vekaleti bırakıp yurt dışı seyahatinde olduğunu,
Soru üzerine, sanığın birinci daire üyesi olduğunu dosyaları daire başkanının tebliğ ettiğini, daire başkanının … olduğunu, Daireler Kurulu’nda AYİM kurulduğundan beri dosya hangi daireden geliyorsa o dairenin üyesinin dosyanın raportörlüğünü yaptığını, 1. Dairede sanıktan başka gelen olmadığını, onun için ona tevdi edildiğini, o dosyanın tekrar 1. Daireye geri gönderildiğini,
Soru üzerine, ilk dosya Daireler Kurulu’na geldiğinde …’ın çekilme talebi olduğunu, usul kurallarına riayet ettiklerini, oybirliğiyle talebin reddedildiğini, dosyaya kaldığı yerden devam ettiğini,
Soru üzerine, … ile ilgili Genel Kurul kararının oy birliğiyle çıktığını, …’ın zaten casusluktan mağdur olduğunu, işlem yapmadıklarını,
…’ın emekli olmadan önceki toplantıda ne görüşüldüğünden haberi olmadığını ama …’ın emekli olurken huzursuz olduğunu, sağlığını kaybedeceğini söylediğini, başkanlığa tutanak gelmediğini, hatırlamadığını,
Soru üzerine, sanığın izin talebiyle ilgili şeylerin olabileceğini ama kendisinin bir daireden bir daireye hakim görevlendirmektense dairenin kendi içinde çözmesini söylemiş olabileceğini,
Soru üzerine, sanığın birebir ne yaptığını bilmediğini ama mahkemedeki genel havanın casusluktan, Ergenekon davalarından, Balyoz davalarından mağdur olanların hep lehine kararların çıktığını, genelde oy birliğiyle çıktığını,
Ahlaki nedenlerle atılanlara ilişkin sanığın biraz daha katı ve muhafazakar yapıda baktığını, bu tür dosyalarda ordudan atılmaları yönünden marjının biraz dar olduğunu,
Anayasa Mahkemesi üyeleriyle genel bir yemek yendiğini, dava somut dosya bazında olmadığını, idari yargıda dosyadaki bilgi ve belgelere göre karar verildiğini, dosyalarda CD’ler, fotoğraflarda subaya, astsubaya yakışmayacak görüntüler olduğunu, bu görüntüler üzerinden heyetlerin karar verdiğini, yasa dışı elde edilmişse itibar etmediklerini, silahlı kuvvetlerde ahlaksız olanı, çevresi tarafından bilinenlerin kabulünün mümkün olmadığını, bunların sanığın durumuyla ilgili bir mesele olmadığını,
“Yunus Yılmaz’ın seçilmesi konusunda sanığın bir dahili veyahutta bu konu ile ilgili bir bilgisi olup olmadığı” sorusuna, tanık, bilgisi olmadığını, Yunus Yılmaz’ı 3. Dairede herkesin sevdiğini, efendi, genç birisi olduğunu, ilk birkaç tur oy verildiğini, seçilemediğini, listeye giremediğini,
Uyuşmazlık Mahkemesi seçiminde, …’ın söylemi sonrası kurmayları çağırdığını, sonrasında …’a kurmaylarla aralarında husumet olup olmadığını sorduğunu, kendi dairesindekilerle olduğunu söylediğini, ancak diğer dairedekilerin de kendisine oy vermediğini söylediğini, kendisinin …’ı biraz daha yumuşak olması ve üslubunu düzeltmesi konusunda uyardığını, …’a hak vermeden kastının bu olduğunu,
…’ın Daire başkanının şifai olarak bir iki defa sıkıntısı olduğunu, üye değişikliği yapmak istediğini söylediğini, yazılı bir beyan olmadığı için idare edin dediğini, sonrasında yazılı resmi talepte bulununca Başkanlar Kurulu’nu toplamak durumunda kaldığını, Başkanlar Kurulu’nda daire değişikliği yapmanın sıkıntı olacağını kararlaştırdıklarını, teskin edici bir konuşma yaptıklarını, …’la Daire başkanı arasında sorun olduğunu,
… ile ilgili dosyada raportörü dairede başkanın seçtiğini, Genel Kurul’a geldiğinde ise o dairenin üyesi kimse onun raportör olduğunu,
Kendisinin üyelere buna neden oy veriyorsunuz demediğini, herkesinin oyunun gizli olduğunu kimsenin bilmediğini beyan etmiştir.
Tanık …’nun Beyanı
…’da beraber çalıştıkları sırada sanıkla ilgili olumsuz bir kanaatinin olmadığını, sanığı muhafazakar diye hatırladığını, 6-7 aylık kısa bir çalışmalarının olduğunu, sanığın FETÖ’cülerden talimat aldığını ve bunları uyguladığına dair somut görgüye dayalı bilgisinin olmadığını, somut bir delilim olmadığını, değerlendirmesinin kanaatten öte bir şey olmadığını, önceki verdiği ifadesindeki şeyleri görerek bu kanaate vardığını, somut olarak ne yaptığını, ne ettiğini bilmediğini, talimat alıp almadığını bilmediğini,aynı dairede olduklarını, buna yönelik karar verip vermediğini bilmediğini, bildiklerinin 2-3 tane olay olduğunu,
… Eren’le ilgili davayı hatırlamadığını, sanıkla ilgili bilgilerin söylentiye dayalı olduğunu, fazlaca bir söylenti olduğunu, bunları …, Zafer Yağlıoğlu’ndan duyduğunu, kendisinin üye seçimi sırasında …’dan tanışıklıkları olduğundan sanığın yardımcı olduğunu, destek olduğunu, tüm üyeleri tek tek gezdiğini,
Soru üzerine, sanığın dediği gibi şeyler olabileceğini, kendisinin bunlarla ilgili hiç kimseyle temasta olmadığını, Yunus Yılmaz’ın seçiminin kritik bir seçim olduğunu, Yunus Yılmaz’ın kendilerine gelen bilgiye göre cemaatin adayı olduğunu, bunu duyunca seçilmesin diye gayret içinde olduklarını, oy vermediklerini, sanığın yanında oturduğunu, oylamaların gizli olduğunu, ancak gördüğünü ve kendisini dürttüğünü,” neden vermiyorsun Yunus’a” dediğini, o seçimin kritik bir seçim olduğunu, sanığın sandık taşıyıp taşımadığını hatırlamadığını ama bunun yorulmadan kaynaklanan bir şey olmadığını, kendisinden oy istediklerini, sanıkla eski sıcaklığının olmadığını, seçimden sonra tepki koyduklarını hissettiğini,
Soru üzerine, … Aydanal’ın yedek üye olduğunu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nde o dönemde …’dan daha kıdemli üye olmadığını, teamüllere göre en kıdemli üyenin seçildiğini, onun için kolay kolay kimsenin aday olmadığını, sanığa çok oy çıktığını, kendileri geldiğinde uygulamanın, teamülün öyle olduğunu, kurmayların sanığa oy verdiğini düşündüğünü, kanaatinin nete yakın olduğunu, birinin organize edip sanığa oy verdiklerini kim olduğunu hatırlamadığını,
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin durumunun … Akademisi seçiminde farklı olduğunu, … Akademisi üyelerinin görev süresi bitmeden kanunla kaldırıldığını,
… Askeri Casusluk dosyaları ile ilgili kararlardan haberi olmadığını bilmediğini, ayırma dosyaları kararlarını da hatırlamadığını, gizli oyları bilmesinin mümkün olmadığını,
1. Dairede olmadığı için …’ın emekli olmadan önce 1. Dairedeki görüşme salonunda gerçekleşen olayla ilgili bilgisi olmadığını,
Soru üzerine, Yunus Yılmaz’ın cemaatçi olduğuna dair yaygın bir kanaat olduğunu, bunu herkesin bildiğini, sanığın da bildiğini, Yunus Yılmaz’ın üye olmadığını, AYİM’le de ilgisinin olmadığını, kendisinin 2011’de üye seçildiğini, darbe girişimine kadar 2. Dairede üye olduğunu, ondan sonra da Genel Sekreter olarak bir sene çalıştığını, askeri yargıçlar isimli whatsapp grubunda kendisinin olduğunu, sanığın kamyonun arkasında bir şey paylaştığını, bu mesajın muallak bir şey olduğunu, normal karşılanacak bir mesaj olmadığını, bu whatsapp grubunda her şeyin paylaşıldığını, paylaşan kişinin paylaştığı şeyden mutlaka sorumlu olduğunu, mizahi paylaşım da olabileceğini, 15 Temmuz’a yakın zamanda olduğu için ve sanıkla ilgili kanaat olduğundan buradan bir şey çıkarıldığını, 3-5 sene önce paylaşılsa gülüp geçeceklerini, bir ihtimalden bahsettiğini, öyledir böyledir demediğini,
Soru üzerine, sanıkla aynı dairede olmadığını okunan kavramların bir şey ifade etmediğini, belki bir anlamının olduğunu ama kendisinin çıkartamadığını beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
Ellerindeki belgelere göre karar verdiklerini, o tarih itibariyle AYİM Genel Kurulu’ndaki şikayet dosyasında belge olmadığını, diğer olaylarda yüze karşı gelişen herkesin tanık olduğu olaylar olduğunu, onlarla ilgili de işlem yapıldığını, bunun şahsına karşı da yapılan bir işlem olduğunu,
Sanığın FETÖ iltisakına ilişkin somut olarak bilgi ve görgülerinin belli bir tarihten itibaren, önce söylenti olarak, daha sonra da kararlara yansıyan şahit oldukları konularla ilgili, zaman zaman dairede her sabah yaptıkları günlük toplantılarda sanığın tutum davranışlarından böyle bir yargıya vardığını,
Soru üzerine, adli müşavir Hayrettin Kaldırımcı’nın harp okulu mezunu olduğunu, adli müşavirlere Ergenekon’dan tutuklanan … paşa dahil hayırlı olsuna her zaman topluca gittiklerini, … hapisten çıktığında da topluca görev yerine gittiklerini, sanık olmaksızın diğer üyelerle beraber nezaket icabı gittiklerini, 1981 harp okulu mezunu olduğunu, emsallerinin korgeneral, Tümgeneral olduğunu, bunların hepsini ziyaret ettiğini, hepsiyle görüştüğünü, bunların içerisinde samimi olduklarının olduğunu, tutuklananlar olduğunu ama derdest edilenlerin ,halen görevde olan yükselenler de olduğunu,
Soru üzerine, …madığını, Genelkurmay’da seçimlere geldikten sonra Muharrem Köse’ye de hayırlı olsuna gittiklerini, bunun olağan bir şey olduğunu, çünkü Genelkurmay’ın adli müşaviri olduğunu, bunun dışında kendisiyle telefonda görüşmesinin olmadığını, sanık da dahil herkes hakkında FETÖ isnadı yapılmaya başlayınca, herkesin konuştuğu görüştüğü kişilere dikkat etmeye başladığını, kendisinin ise neredeyse haftalık bir rutinle görüştüğünü, bunun arkadaşlık için sık bir görüşme olduğunu, çünkü ayrı kışlalarda olduklarını, yemeğe genelde orduevine gittiğini,
… Akademisi Genel Kurulu’nda ve yönetim kurulunda üç dönem görev yaptığını, Genel Kurul’un zaten AYİM temsilcisi olarak yönetim kuruluna da bir asker kişi aldığını, … Yıldırım’ın yönetim kurulunda olduğunu, Sadi bey, şimdi Yargıtay üyesi olan Muharrem bey ile beraber çekilmiş bir resminin olduğunu,bunu da odasına koyduğunu, Binali beyle de çekilmiş bir fotoğrafının olduğunu, o zamanki şartlar içerisinde konulmuş bir resim olduğunu, bunun dışında da … Yıldırım’la kankalık gibi bir şey olmasının mümkün olmadığını,
Her sabah toplantılarda yapılan yanlışlıkların, bu soruşturmalarda usule ilişkin hataların olduğunu açıkça diğer üyelerinde olacağı şekilde çok konuştuğunu, hatta Fethullah …’in bedduası ile ilgili de kendisine “bir din adamına bu yakışmıyor” dediğini,sanığın sustuğunu, sanığın genelde Balyoz ve Ergenekon’daki davaları şiddetli bir şekilde savunduğunu, usul hataları olduğunu, esasa ilişkin hatalar olduğunu söylediğini, hatta Sami Selçuk’un Balyoz’da hukuki yanıldığı kitabını da sanığa verdiğini, ertesi gün okumadan iade ettiğini sandığını, diğer arkadaşlarla bir araya geldiklerinde sık sık bunu konuştuklarını, kendisinin dairede üye olan bir kişiye o zaman için doğrudan bir isnatta bulunmasının çalışma ortamına ilişkin bir şey olduğunu, böyle bir şey yapması için yazılı olarak bildirip hakkında işlem yapılmasını sağlaması gerektiğini, 17 Aralık’tan önce sanığın Amerika’ya gittiğini, söyleminin değiştiğini, Cumhurbaşkanı hakkında da vatan haini gibi suçlamalarda bulunduğunu, herkesin ortasında bunu yaptığını, kendisinin bunun çok ağır olduğunu doğru olmadığını yanlışlıklar olabileceği şeklinde konuşmalar yaptığını, buna diğer arkadaşların da şahit olduğunu, davalardan sonra uygulamayla ilgili gelen giden olduğunu,
Soru üzerine, Yasin Değirmenci kararının içeriğini bilmediğini, sanığın kararda önemli bir şey olduğu için uymuş olabileceğini, genel nitelikte çok sayıda dosya olduğunu söylediğini, kendilerinin … Casusluk’ta ondan önce de iptal kararları verdiklerini, bazı dosyalarda da delille ilgili sıkıntılar olduğunu, ahlaki durumu delil yapılan kararlar olduğunu kendisinin de onlara uyduğunu, ama bunun haricinde bu listedeki kişilerin büyük bir kısmında belli doğrultuda karar verdiğinin açık olduğunu, yani bu kararın gizli belgesini getirmek gerektiğini çünkü kararda onları açık olarak yazamadıklarını, bilemediğini,
Soru üzerine, ahlaka aykırılık dosyalarında bütün kararları sanığa vermemeyi de çok düşündüğünü ama bu seferde tersine yorumlar olacak diye her dosyayı sayılı şekilde vermeye çalıştığını, o tarihte 2 üyenin ayrılmasından dolayı heyetlerin teke düştüğünü, teke düşmesinden dolayı bütün kararlara aralık ayından takip eden Ağustos ayına kadar sanığın katıldığını, dolayısıyla heyet teke düşünce bütün kararlarda sanığın imzasının olduğunu, hatta daha önceki heyetlerin iptal ettiği kararlarda heyete girdiklerini de değiştirdiğini, davanın reddi yaptığını, çünkü kurmayların katılımıyla 3-2 olduğunu, yeni heyet gelince yeni heyette olması gereken dosyaları sanığın imzası olmasına rağmen yeni üyelere verdiğini, yeni üyelerde karar düzeltme aşamasına gelmemiş dosyaları yani daha önce ret çıkanları tekrar iptale dönüştürdüklerini, aslında bu kadar gecikme olmadığını, AYİM’de üye seçiminden sonra 2-3 ay içinde sonuçlandığını, büyük ihtimalle o heyetlere karar verirken tek heyet karar versin ve sanık muhakkak olsun diye olduğunu, çünkü Genelkurmay’daki ve meslek yönetim şubesinin şuanda tutuklu olan kişilerin elinde olduğunu, büyük ihtimalle bu yüzden de geciktirdiklerini düşündüğünü,o zamanda da arkadaşlarla beraber bu yorumu yaptıklarını, söz konusu bütün heyetlere sanığın girdiğinin doğru olmadığını,
Soru üzerine, bunun içtihadı birleştirmeyle halledilecek bir konu olmadığını, o konuda makale yayınlamış biri olduğunu,
Soru üzerine, bu iddialar olunca daha dikkatli olmaya başladıklarını,…ı bir kişi hakkında Yargıtay’da yargılama olduğunu, mahkumiyet aldığını buna rağmen kesinleşmesini beklediklerini, yani bu konuda delillerin sahte olabileceği konusunda kanaatler oluştukça daha dikkatli olmaya başladıklarını,
Uyuşmazlık mahkemesi seçimlerinde, sanığa yeni gelmiş üyelerin kurmay üyelerle beraber birden bire teveccüh olmasını yadırgadıklarını, Yunus Yılmaz’ı seçtirmemek için uğraştıklarını, sanığın da bunu bildiğini, sanığın da seçtirmek için uğraştığını, 99-100 tur sonunda başkasının seçildiğini, Yunus Yılmaz’la ilgili referansının olmasının söz konusu olmadığını,
Soru üzerine, Gezi Olayları’nı daire başkanının odasında üçe ayırdığını, bazı saflıkla katılanların olduğunu, ikincisi bundan yararlanmak isteyen siyasilerin olduğunu, üçüncüsü bunu şiddete çevirmek isteyen kişilerin olduğunu o odada söylediğini , ondan sonra sanığın da gayet nazik söylendiğini, tartışma, kavga olmadığını, yazı işleri müdürünün odasında çay içerken bunun olduğunu,
İskender Gülbahar dosyasında imzasının bulunmadığını, karar düzeltmede imzasının olduğunu, eğer heyette olsaydı bu içeriği yazdırmayacağını,
Soru üzerine, …’ın önce kurmay üyeye yönelik bir şey söylediğini, bunun üzerine kendisinin …’a susmasını söylediğin, sonrasında öfkesini kendisine yönelttiğini ve o sözlerin tutanak altına alındığını, …’ın geçmişte bir soruşturmada kendisinin aleyhine oy kullandığını, sanığın da aleyhinde oy kullandığını, onun hakkındaki bir soruşturmada kendisinin lehine hareket ettiğini, iki işi birbirine karıştırmayacağını,
Soru üzerine, Listede isminin yer aldığı, göreve devam yazdığı için AYİM başkanının tutuklanması gerekir diye bir beyanda bulunmadığını,
… kurmay üye olduğunu, ilginç bir dava açtığını, davayla ilgili kendisinin, iki kişinin bilgisi olduğundan çekilmeleri gerektiğine ilişkin bir beyanda bulunduğunu, ama heyetin kabul etmediğini, bu dosyanın önemli olduğunu çünkü karar vermeden önce AYİM’in kuruluşunun hukuka aykırı olmadığına karar verildiğini, buna rağmen söz konusu kararda AYİM’in kuruluşunun Anayasa’ya aykırı olduğunu ama Anayasa Mahkemesi’nden de daha önce ret cevabı geldiğini, bu şekilde oy kullandığını, dolayısıyla çoğunluk içinde o iki kişiden biri olduğunu, zaten bundan sonra da AYİM hakkında kuruluşu bakımından ihlal kararı geldiğini,
Soru üzerine, sanığa savunma hakkı tanıdıklarını, orada da ısrarı olduğunu, …’ndaki diğer askeri hakimler hakkında savunma hakkı tanımaksızın karar verildiğini, kendisinin ısrarı üzerine hatta disiplin soruşturmasının da devam etmesini ve genişletilmesi gerektiğine dair muhalefetinin olduğunu, bu dosyada da özellikle savunma alınması gereğini açık olarak söylediğini, kendisinin de savunması için söz konusu belgeleri gönderdiklerini ve bu şekilde naip olarak görevlendirdiklerini, yani savunma hakkı tanıma konusunda kesinlikle daha hassas davrandıklarını,
Soru üzerine, 15 Şubat’tan sonra verdikleri kararların bağlamının iltisak ve iltisaklı olmakla ilgili olduğunu, orada kendisinin ayrışık ek gerekçesinde salt tutuklamaya dayalı ayırma işleminin doğru olmadığını ve o tarih itibariyle dosyaya girmediğini, Başkanlar Kurulu’nda ellerine geçen ve zamanında olmayan belgelere göre iltisak kapsamında aynı zamanda tedbir olduğunu belirterek ayrışık gerekçe yazdıklarını, salt tutuklamayla ilgili olmadığından çoğunluktan biraz farklı olmasını ve bu konuda da hassasiyet gösterdiğini,
Soru üzerine, müstekarın istikrar demek olduğunu, ondan önce de sadece bu davalarda değil … Casusluk’ta da iptal kararları verdiklerini, bu davaların açılış şeklini bilirkişi dahil tam olarak kavramış olmadığını, çünkü gizli belgeleriyle beraber incelenmediğini, ikincisi inceleyen bilirkişilerin belki bu konuda tam bir şey yapamadıklarını, aslında diğer davaların dışında … Casusluk’ta ilk gelen davaların ilginç bir şekilde sanık olanlarla ilgili gelmediğini, mağdur durumunda olanlarla ilgili geldiğini, sanıkların gittikçe daha gerçek belgelerle gönderilmeye başlandığını, orada bazı kişilerin ahlaksızlık yaptıkları, bir iki kadının da bu işlerin ortasında olduğu konusunda bugün de tereddüdü olmadığını, dolayısıyla ilk gelen dosyaların biraz daha sağlam olduğunu, bunların da kendi kararlarına uygun hale geldiğini, sıra sanıklara geldiğinde yargılandığı için değil ahlaksızlıktan dolayı ayrıldığının söylendiğini, usule riayet ederek mümkün olduğu kadar bu konuda kararlar verdiğini, içerisinde sonradan farklı olanlar çıkmış olabileceğini, ilk gelen belgelerde yargılamanın sonucunu da beklediklerini, dolayısıyla buradaki ifadelerin belli bağlamı olduğunu beyan etmiştir.
Tanık …’in Beyanı
Daha önce sanıkla veya bir başkasıyla şu kişiye oy verelim, şunu seçelim gibi bir konuşma olmadığını, Uyuşmazlık Mahkemesi seçiminden önce sanıkla aynı dairede görev yapıyor olmasına rağmen, sanığın aday olacağını kendisine söylemediğini, Genel Kurul’da seçimden önce aday olduğuna ilişkin bir beyanını hatırlamadığını, adaylığını ortaya koyan bir üye de olmadığını, sanıkla aynı heyette olduklarını sanığın dosyalarda şu kararı verelim diye bir talebi olmadığını,
Dairede ayırma silahlı kuvvetlerlerden ayırma işlemlerinin çoğunlukta olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunma sebebinin gösterildiğini , bu dosyalarda sanığın genel olarak davanın reddi yönünde oy kullandığını, yani genellikle işlemin hukuka uygun olduğu yönünde oy kullandığını, sanığın FETÖ üyeliği irtibatı, iltisakı konusunda görgüye dayalı somut bir bilgisi olmadığını, o yapıya mensuptur ya da değildir demesinin mümkün olmadığını, o konuda somut bir bilgisi olmadığını,
2013 Ekim veya Kasım ayındaki müzakere gününde daire başkanı … ve … arasında sesini yükseltme tarzında atipik bir konuşma gerçekleştiğini, …’ın bir veya iki dosyada çekilme talebi olduğunu, reddedildiğini, redde ilişkin kararın yazılıp yazılmamasıyla ilişkin bir sözlü tartışma yaşandığını, …’ın müzakere odasını terk edip odasına gittiğini, ayrıntılarını hatırlamadığını, …’ın emeklilik dilekçesi verdiğini ancak hangi saikle verdiğini bilmediğini,
Sanığın bizzat kişileri hedef alan eleştiriler yaptığını hatırlamadığını,
6 kişilik üye seçimi sırasında 20-25 albayın gelip destek istediği zamanda, sanığın kendisinden bir talebi olmadığını, seçim süreçlerinde sanık dahil hiç kimseyle böyle bir diyaloğa girmediğini, seçimlerin gizli olduğunu,
Sanığın Amerika’ya geziye, seyahate gittiğini ama orada ne yaptığını, kimle görüştüğünü bilmediğini, Amerika gezisinden sonra sanığın davranışlarında bir değişiklik olduğu şeklinde olayı da hatırlamadığını,
Dairede önlerine, dava açan personeller tarafından FETÖ’nün kumpasıyla, yarattığı delillerle, verilerle, ihbarlarla, sahte komplo teorileriyle hakkında ayırma işlemi tesis edildiğine ilişkin iddialar olduğunu, o iddialarla ilgili olarak idare hukukundaki usul ve esaslara göre karar verip inceleme yaptıklarını beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
Sanığın FETÖ talimatıyla kararlar verdiğine ilişkin yanında olmadığı için bilgisi olmadığını, AYİM’de ismi yer almayanların tutuklanması için listeyi kendisinin oluşturmadığını,
Soru üzerine, sıkıyönetim atama listesi yapılırken rütbe sırasına dikkat edildiğini, kendileriyle mücadele eden kişileri emre aldıklarını, daireyi devam ettireceklerini, AYİM’deki 3 daireyi 2 daire olarak kullandıklarını, kanaatine göre AYİM’de 6 kurmay üye ,2 tane hakim üyenin bu yapının içerisinde bağlantılı olduğunu, 2 daireyi yürütemeyeceklerini bildikleri için kendilerinden olamayan bir kısım üyeleri etkileyebiliriz saikiyle görevlendirdiklerini, sanığın o dönem albay olduğunu, Tümgeneral … dururken sanığı mahkeme başkanı yapmayacaklarını, sanığın birinci dairede olduğunu, zaten çoğunluğu sağladıklarını,
6 kişilik seçim listesi oluşturulurken sanığın kendisinden oy istemesinin mümkün olmadığını, çünkü daha önce sanığa açıkça FETÖ’cü olduğunu söylediğini, ondan sonra kendisiyle ilişkiyi kestiğini, hiç görüşmesi olmadığını,
Soru üzerine, Uyuşmazlık Mahkemesi seçiminden sonra sanığın yanına geldiğini ” ben sana yanlış yaptım, bundan sonra yanlış yapmayacağım” dediğini, kendisinin de sanığa ne olduğunu, ne için yaptığını bildiğini, sanığı FETÖ’cü olarak bildiğini, o yüzden bunu yaptığını söylediğini, sanığın iki çocuğunun üzerine yemin ederek FETÖ’cü olmadığını söylediğini, kendisinin sanığa inanmadığını o yapıdan olduğunu Yaşar Yüce’ye ve Ertuğrul Şahin’e de söylediğini,
Daha önce kendisine gelip Silahlı Kuvvetlerden … sebebiyle çıkarılan öğrencilerle ilgili” bu adamların çocuklarını reddedin, bunlar yaramaz, solcu” dediğini, bu sözler üzerine kendisinin sanığı uyardığını, sanığın “bu işlerde kul hakkı olmaz dediğini”, daha sonra Yaşar Yüce ve Ertuğrul Şahin’e bunu anlattığını, sanığı ikaz edin dediğini, ondan sonra sanığın kendisine karşı tavrının değiştiğini,
Kendisi AYİM’e üye seçildiğinde görev yaptığı müddetçe hiçbir göreve talip olmayacağını söylediğini, Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde … aday oldu ve seçilemedi algısı yaratıldığını, bu seçimlerdeki kritik noktanın teamüllere göre aday varsa onların oylandığını, ama aday yoksa en kıdemli üye kimse ona oy verildiğini, kendisinin de sanığın da aday olduğunu söylemediğini, seçimde ilk turda kendisine 10 oy, sanığa 8 oyun blok halinde çıktığını, bir kaç tur böyle devam ettiğini, sanığın oyunun 8 oyun altına inmediğini, mola verildiğinde 3. Daire başkanı Gürbüz Gümüşay’ın odasına gittiğini, yanında … Mutlu’nun olduğunu, onlara kendisine karşı bir tepki olduğunu söylediğini, arkadaşların kendisine oy vermeyeceğini, kendisinden sonra kıdemli olan … Akbulut’a oy verelim dediğini ,kabul etmediklerini, sonra …’in … Akbulut’un kendisine oy vermediğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin bunun namus meselesi olduğunu aday olduğunu ya da olmadığını söylemediğini, seçimin öğlene kadar devam ettiğini, öğleden sonra başkanın sanığı çağırdığını, sanığın zaten aday olmadığını söylediğini, 8 oyun toplu olarak … Akbulut’a gittiğini, bu 8 oyun 6’sının kurmay üye, sanığın kendisi artı Yaşar Yüce’nin oyu olduğunu, 21 kişinin kimin ne oy kullandığını herkesin bildiğini, buradaki amacın güçlerinin olduğunu istedikleri kişileri engelleyebilecekleri ve …’ı cezalandırmak olduğunu,

Soru üzerine, görüşmelerde dosyayla ilgili bazen sert tartışmaların olduğunu, sevdiği arkadaşlarıyla tartıştığını, ancak görüşme odasından çıkınca bu tartışmanın bittiğini, büyük ihtimalle Coşkun Güngör’ü onlardan birisinin gaza getirdiğini, kendisi hakkında şikayet dilekçesi verdiğini, Başkanlar Kurulu’nun her ikisini de dinlediğini, olayda bir şey olmadığına karar verdiğini,
Sanığın … Akademisi seçimlerinde aday olmadığını aday olsa da seçilemeyeceğini,
Kendisinin birinci daire kararlarını incelemediğini, ama söylenenlere göre … Casusluk, Ergenekon, Balyoz gibi davalardan atılan subay, astsubaylarla ilgili davalarda kararın 3-2 çıktığını, çünkü o dönemde iki üyenin olmadığını,belli bir dönem beş kişiyle görev yaptığını, o dönemde çıkan kararların %90’ın üzerinde hepsinin ret çıktığını, bazılarının 4’le çıkığını ama sanığın katılımıyla büyük davaların %90’ının reddedildiğini,
Soru üzerine … Eren kararını hatırlayamadığını, AYİM tüzüğünde isimsiz, imzasız dosyalar, şikayetler işleme konulmaz dendiğini, fakat mahkeme başkanının bu tür dosyaları genel olarak Genel Kurul’a getirip soruşturma kararı verilip verilmemesini oyladığını, kendisinin ise sadece bu dosyada değil benzer bütün şikayetlerde AYİM başkanı tarafından Genel Kurul’a hiç getirilmemesi gerektiği yönünde oy kullandığını, bu şikayette sanığın FETÖ’cü olduğuna ilişkin iddia olup olmadığını hatırlamadığını, öyle bir iddia olduğunu zannetmediğini beyan etmiştir.
Tanık …’in Beyanı
Önceki beyanlarını tekrar ettiğini, sanığın FETÖ’cü olduğuna dair bilgi ve görgüsünün olmadığını, Uyuşmazlık Mahkemesi seçimine kadar dedikodu mahiyetinde öyle söylendiğini, kendisinin ciddiye almadığını ama Uyuşmazlık Mahkemesi seçimi ve ardından Yunus Yılmaz’ın seçimindeki oy tablosuyla karşılaşınca bu iddiaların ciddi olduğu kanaatine vardığını, … albayın cemaate karşı açıktan mücadele eden birisi olduğunu, seçimde teamül gereği en kıdemli olan, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliğini yapmamış olan kişiden başlayarak bu kişilerin seçildiğini, adaylığın söz konusu olmadığını, herkesin kime oy vereceğini bildiğini, fakat seçime girdiklerinde ilk turdan itibaren büyük bir şok yaşadığını, sanığa 8 oy çıktığını, önemsiz bir seçim olduğunu ama 33 tur sürdüğünü, … örgüte açık tavır aldığı için örgütün de onu seçtirmemek için tavır koyduğunu düşündüğünü, görüntünün o şekilde olduğunu, çünkü sanığın ve kurmayların henüz yeni olduğunu, sanığa gelinceye kadar başka kişiler olduğunu, oyların sanığa kanalize olmasını oraya yorduğunu, öğle arası Yaşar’a teamül gereği büyüklerden başlar dediğini, Yaşar’ın ne teamülü diye cevap verdiğini, Kenan Albay’a en fazla 12 oy sanığa 8-7 oy çıktığını, 22 kişinin seçime girdiğini, … Akbulut ve Fikret Erez’in kendilerine oy verdiğini, 33 tur sonunda …’in seçildiğini, sanığın aday değilim dediğini hatırladığını oyların …’te toplandığını, … Aydan Al’ın yedek üye olduğunu, bir sonraki seçimde kendisinin de Uyuşmazlık Mahkemesi asil üyelik seçimi için sanıktan oy istediğini, sanığın … Akademisi seçiminde aday olmadığını, sanığın Yaşar Yüce’yle ve Muharrem Köse’yle samimi olduğunu, bunun neden kaynaklı olduğuna yorum yapamayacağını,
Soru üzerine, 6 kişilik bir seçimde Yunus’un FETÖ’cü olabileceğinden şüphelendikleri için yakın gördükleri kişilere söylediklerini, üçüncü dairedekilere bunu söylediklerini ancak önemsemediklerini çalışkan biri olduğunu söyleyip oy verdiklerini, sonrasında seçimin … Güven’le Yunus arasında kitlendiğini, 103 tur sürdüğünü, sonra üçüncü bir kişinin seçildiğini, … Güven’i teğmenliğinden beri tanıdığı için oy verdiğini, sanıkla Yunus FETÖ’cü olabilir ona göre bir değerlendirme yap diye bir konuşmasının olmadığını,
Soru üzerine, sanık seçilmeden önce de şu FETÖ’cü şu değil diye dedikodular yapıldığını, 2010 yılından sonra olaylara farklı şekilde bakmaya başladıklarını, gelmeden önce de sanık için kendisinin de oy verdiğini, sanığın bu durumunu Yaşar’a sorduğunu bilmediğini söylediğini, Uyuşmazlık Mahkemesi seçimi ve Yunus’un seçimi olunca bir sene kadar selam sabahlarının kesildiğini, kendisinin kimin ne olduğunu bildiğini ancak yine konuşmaya devam eden yapısı olduğunu, seçimin sanık hakkında öyle bir görüntü verdiğini, Askeri Yargıtay’da 7 kişi olduğunu, AYİM tarafında FETÖ’cülerin hakimiyeti olmadığını ama oylamalardan, konuşulan dedikodulardan kendisinde öyle bir kanaat olduğunu söylediğini,
Soru üzerine, Genel Kurul’da bir davacının söylemelerinden dolayı bir yargı kararını sorgulamak durumunda olmadığını, zaten oraya birilerinin şikayetiyle gelen dosyaların hepsine ret verdiğini,
Soru üzerine, 5 kişi hakkında bir mektup geldiğini, kendisinin de isminin bulunduğunu ancak kendisiyle ilgili birşey yazmadığını, sanığın FETÖ’cü olabilecek kişi olarak, kendi adamlarını da bu listelerin içine kattıkları, mektupta Dinçer Ural’ın da isminin geçtiğini, onun paşa ya da Genelkurmay adli Müşaviri olmak istediğini, dolayısıyla önünü kesmek için yapılan bir şey olduğunu yorumladığını,
Sanıkla aynı dairede olmadığını, kararlarını bilmediğini, dedikoduları söylediğini ama hem Uyuşmazlık Mahkemesi seçimi hem Yunus Yılmaz’ın seçimindeki görüntünün FETÖ’cülerin operasyon yaptığı şeklinde olduğunu, kendi yorumu olmadığını görüntünün böyle olduğunu beyan etmiştir.
Tanık …’nun Beyanı
2004-2011 tarihleri arasında Genelkurmay Adli Müşaviri olarak görev yaptığını, sanığı Genelkurmay Askeri mahkemesinde olması dolayısıyla birim görevlisi olarak tanıdığını, sanık hakkında kendisiyle çalıştığı dönem içerisinde FETÖ ile ilişkilendirebileceği bir izlenim veya kesin bilgisinin olmadığını, kendisine karşı bu şekilde bir davranışı veya sözlü ifadesi olmadığını, sanığın seçiminde hiçbir dahlinin söz konusu olmadığını,
Askeri yargı içerisinde kendilerine gelen evrak, dilekçe, şikayet olmadığını, ama o dönemde FETÖ/PDY ile en çok uğraşanlardan birisinin kendisi olduğunu, o dönemde o yüzden tutuklandığını, devamlı olarak dışarıda aleyhinde propagandalar yapıldığını ama kendilerine şu şahıs FETÖ’cüdür, şu şahıs şudur şeklinde ihbar gelmediğini, gelmiş olsa gereğini yapacak olduğunu,
2011’de tutuklandığını, Askeri yargı ile ilgili bir takım şeylerin daha çok tutuklandığı dönemden sonraya sirayet ettiğini, o dönemde özellikle casusluk kapsamı içerisinde silahlı kuvvetlerin içerisinde bilgilerin sızması, sızdırılması, dışarıda yayınlanması gazetelerde çıkması özellikle Taraf Gazetesinde, Samanyolu gibi gazetelerde çıkması, bunları takip ve bunları kovuşturmak bunların soruşturmasını yapmakla geçtiğini, bu dönem içerisinde askeri yargıdan yararlanmak istediklerini ama askeri savcılığın delil toplama, delil üretme, dışarıda takip etmenin olmadığını, emniyet, jandarma yada MİT’ten gereken bilgiler gelmediği için yaptıkları çoğu soruşturmaların hep havada kaldığını, mesela postaneden ihbar mektubu gönderildiğini, postaneye gidince kamera kayıtlarının olmadığını, gizlendiğini, gönderilmediğini, MİT’ten yazı istediklerini, MİT’in başka birşey gönderdiğini, o dönem içerisinde her taraf sarmal olduğu için gerçek bilgilerin gelmediğini, ama askeri yargı ile ilgili askeri yargı mensuplarına ilişkin doğrudan doğruya kendilerine gelen herhangi bir ihbar şikayetin olmadığını, Askeri yargı içerisinde kadrolaşmasıyla ile ilgili bir görgüsü, bilgisi olmadığını,
Soru üzerine, Nokta Dergisinin kapandığı konusunu hatırladığını, kendi çalıştığı dönem içerisinde Genelkurmay Askeri Mahkemesinde çalışan hakimlerin gerçekten tam bağımsız olarak çalışan arkadaşlar olduğunu, onlarla ilgili hiçbir şikayetlerinin olmadığını, bu dönem içerisinde sanığın çalışmalarından da memnun olduklarını, Nokta Dergisiyle ilgili spesifik olarak sanığın olduğu konusunu bilmediğini, bu kararda varsa doğru olduğunu, onu spesifik olarak hatırlamadığını ama Nokta Dergisinde silahlı kuvvetlerin aleyhine casusluk niteliğinde yazılar çıktığını, o dönem içerisinde hatırladığı kadarıyla Askeri Savcının Saim Öztürk olduğunu, o zaman …’a giderek arama yaptıklarını, el koyduklarını, arama kararı almak suretiyle orada elde ettikleri bir takım belgelerle dava açtıklarını, bu dava sonucunda verilen bir karar olduğunu, bu kararı sanığın verip vermediğini, hatırlamadığını ama öyle bir karar verildiğini bildiğini,
Silahlı kuvvetler aleyhine yapılan çok sayıda şeyler olduğunu, özellikle casusluk faaliyeti, karalama, bilgilerin sızdırılması şeklinde bunlarla ilgili soruşturma emri verdiklerini, Genelkurmay Başkanlığı adına verilen soruşturma emri gereğince savcılıkların işlem yaptığını, mahkemenin de karar verdiğini ama onların hepsini tek tek hatırlamasının mümkün olmadığını,
Soru üzerine, hangi yargılamadan sonra olduğunu hatırlamadığını ama sanığın o dönem içerisinde ingilizce kursuna gittiği veya kurstan çıktığı sırada yanında spor arabada bir kadının durduğunu, davet ettiğini ve kendisine telefon numarası verdiğini söylediğini, o zaman her şeyden kuşkulandıkları için İstihbarat Başkanlığına bunu ilettiğini, onların bir araştırma yaptıklarını, sonra bu kadının aşkı neşve olduğunu polis tarafından kullanıldığını söylediklerini, dikkat edin dediklerini, bunu çok net olarak hatırladığını, o dönemde yapılan şeyler olduğunu, o davayla ilgili kapalı yargılama yapıldığını hatırladığını,
… Gökhan Bozkır dosyasının zaten silahlı kuvvetlere yönelik eylemlerin ilk başlangıcı olduğunu, o zamanki Genelkurmay Başkanının devir arkadaşının oğlu olması dolayısıyla daha net hatırladığını, o zaman özel yetkili savcıların da gelip gittiklerini, onlarla da görüştüklerini, oradaki olayın özel kuvvetlere girme, gizli belgelere sızmanın ilk aşamalarından bir tanesi olduğunu, onun arkasından Atabey’lerin geldiğini, o soruşturmayı ve soruşturmadan sonra açılan davayı hatırladığını ama teferruatını hatırlamadığını ama Yaşar Büyükanıt’a yönelik Kara Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay Başkanı olmasın diye çok daha farklı şeyler olduğunu, onlardan bir tanesinin de bu olduğunu,
Sanığın, tanığın kendisine bir deste halinde … Zeki Üçok’un dinleme kayıtlarını verdiğini ve bunları inceleyip kendisine bilgi vermesini istediğini, bunun üzerine notlar çıkararak tanığa bilgi verdiğini, … yeri aramasında da bu notların bulunduğunu sorması üzerine, tanığın o dönem içerisinde hukuk bilgisine güvendikleri bazı arkadaşlara incelemeleri için bir şeyler verdiklerini, ama bunun görevle ya da mahkeme kararlarıyla ilgili olmadığını, onlardan birinin yanlış hatırlamıyorsa 309 ile ilgili de söylediğini, onun unsurlarının ne olduğunu, açılan Balyoz davasına münhasır olmak üzere çalışma yaptığını, onu hatırladığını, bunu tabi sadece sanıktan değil diğer hukuk bilgisine güvendikleri arkadaşlardan da zaman zaman istediğini,
Soru üzerine, verdiği kayıtları bilmediğini, hatırlamadığını, bu söylenilen şekilde kendisiyle ile ilgili … Cumhuriyet Savcılığının yapmış olduğu bir soruşturmadan sonra olan bir olay olduğunu hatırladığını, onun tutuklanmasına yol açan olay, bunların doğru olup olmadığı, personele kumpas kurup kurmadıklarına bak demiş olabileceğini, görevi olduğu için değil kendi personelini koruyabilmek için, sonra sanığın gelip izah ettiğini ancak notlarda ne olduğunu spesifik olarak hatırlamadığını, ama 400.000 Bin Dolar, Aziz Yıldırım konusunda o dönem bir takım iddialar olduğunu, … Cumhuriyet Savcılığı’nın özel yetkili yapmış olduğu soruşturmayla ilgili ya da …’da başka konuların da olduğunu, neticede … Zeki Üçok ile ilgili olduğunu, yani onun hakkında yapılan tutuklamadan sonraki bir olay olduğunu, çünkü o zaman Dursun Çiçek ile ilgili de bir takım şeyler yapıldığını,
İrticai mücadele eylem planı olduğunu, onların yaptığı işlemler ile ilgili devamlı engel koydukları yani yanlış olduğunu söyledikleri konular olduğunu, nitekim onların doğru olduğunun da çıktığını beyan etmiştir.
Tanık …’in Beyanı
Kendisinin AYİM’de raportör olarak görev yaptığını, 2011 yılı atamalarıyla AYİM 1. Daireye atandığını, 2006 yılına kadar orada 5 yıl görev yaptığını, sanıkla da orada tanıştıklarını, AYİM 1. Daire’nin Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin atama, sicil, ayırma, kıdem davalarına baktığını, bunların personellerin en önemli özlük davaları olduğunu, dairede 5 hakim üye, 2 tane de kurmay üye olmak üzere toplam 7 tane üye olduğunu, sanığın da görev yaptığı heyette oy kullandığını, özellikle ayırma davalarında sanığın idare lehine ve hep red yönünde oy kullandığını, 2013-2016 yılları arasında büyük bir tasfiye operasyonu yapıldığını, silahlı kuvvetlerde özellikle hava kuvvetlerinde sadece istihbarat timleri kurulduğunu, hava kuvvetlerinde yasak sorgu yöntemleriyle davacıların ifadelerini tespit ettiklerini veya FETÖ’cülerin ayırma işlemlerini tespit ettiklerini, bu davalarda sanık ile ilgili söyleyebileceği şeyin büyük bir çoğunlukla genelde kurmaylarla birleşerek red yönünde oy kullandığını, zaten bu davaların çoğunun sonradan bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine gittiğinde neredeyse tamamına yakınının geri döndüğünü, sanığın niye bu şekilde oy kullandığını bir örgüte iltisaklı mı yapıp yapmadığını bilmediğini, bu şekilde bir tespiti olduğunu, yürütmeyi durdurma kararlarını hatırlamadığını, bu söylediklerini ayırma davaları için söylediğini,
Soru üzerine, kumpasların, askeri casusluğun 2013 yılında patladığını, 2013-2016 yılları arasındaki davalarda özellikle dikkatini çektiğini, daha önceden bu tip şeylerin çok nadir olduğunu, ihbar maillerinin kumpas, organize bir faaliyet olduğunun çok açık belli olduğunu, konusunun hep bel altı şeyler olduğunu, öteki tür davaların çok nadir geldiğini, o yüzden onun ile ilgili kesin birşey söylemediğini, bu tip cinsel içerikli davaların hepsinin FETÖ kumpası olduğunu, bunun dışındaki davalarda mesela hep idare lehine oy kullandığını, diğer hakim üyelerin hiç bu şekilde kesin birşeyleri olmadığını, değişebildiğini, … Albayın da sürekli davacılar lehine oy kullandığını ve bu sebeple çok mağdur olduğunu, onunla da çok uğraştıklarını erken emekli olmak zorunda kaldığını, daha önceki davalarla ilgili birşey söylemeyeceğini ama FETÖ kumpası olan bu davalarda istikrarlı bir şekilde daha çok kurmay üyelerle birleşerek oy kullandığını, bazen üyelerin de onunla aynı yönde oy kullanabildiğini, ama genelde bu şekilde oy kullandığını,
Soru üzerine, bu davaların tamamen FETÖ kumpası olduğunun çok bariz şekilde belli olduğunu, bunların yerini boşaltıp yerine kendi adamlarını koymak istediklerini, kadrolaşmak için yaptıklarını, slayt gösterileri hazırladıklarını, ilk önce idareye gönderdiklerini, idare hiçbir işlem yapmazsa Cumhurbaşkanlığına gönderdiklerini, ilk birinci aşamada herhangi bir işlem yapılmadığını görürlerse mutlaka ikinci bir üst tıka geçtiklerini,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının hepsinin özel hayatın gizliliği şeklinde olduğunu, Hava Kuvvetlerinde kurulan özel istihbarat timleri olduğunu, bu davacıların en küçük ayrıntısına kadar herşeyi anlattıklarını, o anlattıkları şeylerin doğru olup olmadığını bilmediğini, sahte delil üretmek suretiyle yaptıklarını, karşı cinsi ayarlayarak hedef şahsa yönlendirmek suretiyle de yaptıklarına da kesin emin olduğunu, kişisel fikrinin bunların tamamen FETÖ operasyonu olduğunu, amaçlarının Türk Silahlı Kuvvetleri personelini, şuanda mevcut görev yapanların önemli kritik mevkiilerde görev yapanları bertaraf edip kendi adamlarını buraya yerleştirmek olduğunu, ülkenin güvenlik bürokrasisini zaafa uğratmak olduğunda tereddüt olmadığını,
Askeri casusluk davalarında hava kuvvetlerindeki FETÖ şeylerinden farklı olarak dairenin prensip kararının; sadece askeri casuslukta mağdur ya da sanık olduğu için iptal kararı veya red kararı vermek olmadığını, Askeri casusluk davasında, iddianamesinde geçen her şeyin, hava kuvvetlerinde ihbar yeminleri falan, aynen bire bir örtüştüğünü, herşeyi istisnasız çok bariz şekilde anladığını,6 yıl görev yaptığı için resmi çok güzel gördüğünü, zaten onun için hedef alındığını düşündüğünü, bu 55 tane dosyanın bilirkişi incelemesinin kesinlikle geneli yansıtmadığını, sanık lehine de aleyhine de olabileceğini, şahsi fikrinin bütün dosyaların hepsinin getirtilip ayrıntılı inceleme yapılmasının gerektiğini, manzaranın görüleceğini, nasıl karar verildiğini, hafıza-ı beşerin nisyan ile bağlı olduğunu, unuttuğu şeylerin olabileceğini, askeri casusluk davalarındaki mağdurların subay, astsubay hepsinden olduğunu,
Soru üzerine, ahlakla ile ilgili dosyalarda bu kişilerin her şeyi en küçük ayrıntısına kadar anlattıklarını ama bunların gerçekten olup olmadığının şüpheli olduğunu, en şüpheli hareket olarak, bütün bu ifadelerin sorguya aldığını söylediklerini, bunları hava kuvvetlerinden istediklerinde, kamera kayıtlarını hiçbir şekilde göndermediklerini, bu tür dosyalarda sanığın karar vermeden önce o kişinin ahlaki durumunu, dosyadaki durumunu izah edip ona göre değerlendirme yaptığını,sanığın hepsini doğru kabul ettiğini, sıkıntının zaten orada olduğunu,
Sanığın kendisinden FETÖ lehine yada aleyhine şunu yap yapma gibi bir talebinin olmadığını, hiç bir üyenin böyle bir talebinin olmadığını, AYİM’e üye seçimlerinde AYİM’de bir gruplaşma olmadığını düşündüğünü,
Soru üzerine, Cem Bökü denen kişinin İstihbarat Tim’inin başında olduğunu, bununla ilgili sürekli şikayetler olduğunu, hiçbir şekilde soruşturma izni verilmediğini, Kara Kuvvetleri Adli Müşaviri olduğu dönemden bildiğini, ihraç edildiğini ve bu adamın sanki ödüllendirilmek için kendisiyle böyle uğraşılınca İngiltere’ye gönderildiğini,
Soru üzerine, AYİM 1. Dairede görev yaptığı için resmin bütün hepsini gördüğünü, dolayısıyla bunların bir kumpas olduğunu çok bariz şekilde anladığını, tek tek anlamayabileceğini, 55 dosya demediğini bu dosyaları bilmediğini, bütün dosyalar getirtilsin, ayrıntılı incelensin dediğini, sanığın lehine de aleyhine de olabileceğini, bütün resmin oradan çok açık bir şekilde belli olabileceğini beyan etmiştir.
Tanık …’ün Beyanı
Sanığın … Hukuk, kendisinin … Hukuk mezunu olduğunu, Askeri öğrenci olarak okuduğunu, yazın askeri öğrencilerin kampı olduğunu, ilk tanışmalarının orada olabileceğini, sonraki süreçte staj için …’ya geldiklerini, … Mezunlarını ziyarete gittiklerinde görüştüğü, aynı ortamda bulunmadıklarını ama bu şekilde tanışıklığının başladığını, sonraki süreçte kendisinin Askeri Yargıtay’da görev yaparken sanığın Askeri Yüksek İdare Mahkemesine üye olarak seçildiğini, aynı binada görev yaptıklarını, bu vesileyle sanığı tanıdığını, asıl olarak üye seçimlerinde bunun net olarak gündeme geldiğini, daha önceki öğrencilik yılları, birlikte çalışma yıllarında FETÖ’cü olduğu yönünde kanaat sahibi oldukları kişiler aday olduğunda, onları destekleyen kişilerin de aynı yapıda olduğuna yönelik kanaat sahibi olabildiklerini, sivildeki olaylar gibi, FETÖ’cüler gibi açık, net, somut eylemler, aleni eylemler olmadığını, bazılarının da kararlara yansıyabilen olaylar olabildiğini, muhalefet yazması, kararların bariz bir şekilde lehe veya aleyhe değiştirilmeye çalışılması gibi durumların da olabildiğini, onun dışında çoğunluğunda Bylock, Bankasya, dernek-sendika üyelikleri olmadığını, HTS irtibatlarının bile zayıf olduğunu, ondan dolayı buradakilere de net olarak şöyle bir eylemi vardı demenin zor olduğunu ama kendi aralarındaki samimiyetleri diğerlerine karşı davranışları, üye seçimlerinde, FETÖ’cü olduğunu değerlendirdikleri kişilere karşı durduklarında onların da kendilerine karşı durduklarını, ancak kanaat sahibi olabildiklerini,
Sanıkla aynı ortamda çalışmadığı için çok fazla somut görgüye dayalı bilgisinin olmadığını, Askeri Yargıtay 1. Dairesinde üye Hakan Ata ile samimiyetini gördüğünü, daha doğrusu onun odasına girerken veya çıkarken kapı kapalı bir şekilde daha çok Yaşar Yüce ile ikisinin olduğunu ,sanığın … Hukuk 93 mezunu, Hakan Ata’nın … Hukuk mezunu olduğunu, Yaşar Yüce’nin de … Hukuk 92 mezunu olduğunu, Yaşar Yüce ile sanığın farklı dairede görev yaptığını, ikisini birçok defa Hakan Ata’nın odasına girerken veya çıkarken gördüğünü, ama içeride ne konuştuklarını, ne yaptıklarını bilmediğini, bunun dışında Kenan Albay’dan duyduğu birşey olduğunu, Askeri öğrenci davaları ile ilgili Kenan Albay’a gidip onu yönlendirici bir konuşması olduğunu, o davaları red etmelerine yönelik bir takım şeyler söylediğini, bunu duyuma dayalı bildiğini, Yaşar Yüce ile kendisinin aynı ortamda bulunduğunu öğrenci olarak ama Hakan Ata veya sanıkla samimiyeti kadar kendisiyle samimiyeti olmadığını, sanığın FETÖ’cülerden talimat aldığına dair görgüye dayalı somut bir bilgisinin olmadığını, Kenan Albay’la askeri Yargıtay üye seçimlerindeki adaylar hakkında da zaman zaman görüştüklerini, aynı kişilerin Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden de aday olabildiklerini, kanaatinin seçim kriterleriyle ilgili olduğunu,
Soru üzerine, hemen hemen haftanın her günü öğleyin Merasim Sokaktaki Askeri Yargıtay binasında merkez Orduevine sanık ve Yaşar Yüce’nin yürüyerek yemeğe gidip geldiklerini, kar, kış demeyip yürüyerek ikisi birlikte yemeğe gidip geldiklerini, bir başkasıyla böyle gittiğini görmediğini, farklı iki dairede, farklı iki fakülte mezunu aynı dönem mezunu olmayan kişiler için de bunun dikkat çekici olduğunu,
Sanığın kendisinden herhangi bir talebi olmadığını ,
Soru üzerine, Hakan Ata’nın odasının bayan tuvaletini görecek pozisyonda olmadığını, mesafe olduğunu,
Hakan Ata’nın kendisine hayırlı olsuna gelmiş olabileceğini, onun dışında geldiğini hatırlamadığını, …’la birbirlerine güvendiklerini, samimi olduklarını, aynı fikirleri aynı inançları paylaştıklarını, aynı kıstaslara göre demek ki sanığın da Hakan Ata ile aynı fikirleri aynı inançları paylaştklarını, ondan dolayı samimi olduklarına vardıklarını,
Soru üzerine, 25 Ağustos’ta verdiği ifadedekilerin hepsinin bizzat gördüğü, yaşadığı, duyduğu şeyler olduğunu, hiçbirisinde duyuma dayalı bir şey olmadığını, ilk ifadesinde savcının soru sormadığını kendiliğinden gittiğini,
Soru üzerine, kendisinin kurmaylarla bir ilgisinin olmadığını, o daireden … ve … ile samimiyeti olduğunu, sanığın …’a gittikten ve tepkiyle karşılaştıktan sonra …’e gitmeye cesaret edemeyeceğini, ikisinin FETÖ konusunda hassas kişiler olduğunu bir de …’nun olduğunu, sanık diğerlerine gitmişse de onların kendileriyle paylaşmayacağını beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
Sanığı yaklaşık 2-2,5 yıl AYİM 1. Dairesinde yüksek yargıç olarak üye olarak beraber görev yapmalarından dolayı tanıdığını, sanığın kendisinden FETÖ lehine bir talebi olmadığını, dairede karar verirken doğrudan doğruya FETÖ ile bir ilişkisi açısından değil ama o dönem hava kuvvetlerinde yoğun bir şekilde subay ve astsubayların ihraç edilmesi gibi, 4.000’lere varan yoğun bir şekilde ayırma işlemi tesis edildiğini, dosyalar geldiğinde kendisinin yoğun bir şekilde muhalefet gerekçesi yazmak zorunda kaldığını, ama özellikle hava kuvvetlerinde görev yapan Bedrettin Özgür isimli adli müşavirin kendisini taciz etmek amacıyla … Casusluk Davasına mağdur diye kendilerini yıpratmak amacıyla yazdıklarını, mağdur olmasına rağmen sanık pozisyonda gibi davadan çekilmesini istediğini, o dosyalarda 2 kurmayla Salih Buçukoğlu ve … Bozkurt ile beraber sanığın oylarının sürekli red olduğunu, bildiği kadarıyla Bedrettin Özgür’ün de FETÖ davalarından yargılandığını, zaten sürekli dinlendiğini bildiğini hatta eşinin de dinlendiğine dair … savcılığından yazı geldiğini, emekli olduktan sonra eşini de yaklaşık 1,5 ay dinlediklerini, artık oğluna da çamur atacaklarını düşünerek emekli olmaya karar verdiğini, 1 sene sonra vereceğini ama … durumu, her görüşmede sinirlenmesi, bir de Balyoz davalarıyla ilgili küfürlü telefon konuşmasını 7 Nisan 2013’te internete verdilklerini, bunun dışında … Ilıcak’ın köşesinde kendisi, Yargıtay Başkanı … Paşa hakkında aleyhe yazılar yazdığını,
Soru üzerine, kurmaylara hukuk eğitimi almadıkları için 2 karar verilmekle hakim olunmadığını, dikkatli karar vermelerini söylediğini, bunun üzerine kendisini 3 kere şikayet ettiklerini, başka tartışmalardan dolayı da raportör arkadaşların Salih Buçukoğlu’nun sanığın odasından çıktıktan sonra kendisini şikayet ettiğini anlattığını, …, mahkeme Başkanı … ve Genel Sekreter … Doğan’ın kendisi hakkında soruşturma açılması yönünde oy kullandıklarını,
Soru üzerine, genelde görüşme günlerinin salı günü olduğunu, pazartesi günü en az iki üç kere odasından çıktığında …’ın sanığın odasına geldiğini söylediklerini çünkü ertesi gün de görüşecekleri dosyalar olduğunu ayrıca …’ın bazı dosyalardan çekilmesi için kendisine baskı yaptığını ancak çekilmediğini, çekilseydi yerine sanığın yedek üye olarak geleceğini, özellikle o dosyalarda 3’e 2 iptal çıktığını, çekilseydi dosyaların akıbetinin değişebileceğini, yaklaşık 1-1,5 ay bu konuda taciz gördüğünü,
Bedrettin Özgür’ün hava kuvvetlerinden gelen dosyada, oradaki mağduriyeti davadan sanki sanıkmış gibi her dosyadan çekilmesi için sürekli idare adına reddi hakim talebinde bulunduğunu, yanlış hatırlamıyorsa en sonda bu … sıklaşınca resmi bir karara dönüşmesini istediğini, başkanın itirazına rağmen bir dosyada çekilme dilekçesi verdiğini, karara bağlayın dediğini, yanılmıyorsa sanığın da karara katıldığını, çekilme talebinin red edildiğini, çekilme dilekçesinden sonra görüşme salonunda gerekçeyi sorduğunu, sonra yazacaklarını söylediğini, hayır dediğini, çalıştığı üyelerin kendisi hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istediğini, çünkü o aşamalarda kendisini de … Casusluk davasına sanık gibi kurguladıklarını, dosyanın elden çıkıp AYİM’e geleceğini, daha sonra mağdur diye kendisini yazıp iddianamede lanse ettiklerini, bunu sorduğu zaman bir tartışma ortamı çıktığını, sonra başkanın ara verdiğini, o tartışmadan sonra …’a gidip daire değişikliği istemediğini, emeklilik dilekçesinin TSK’da görülmedik şekilde 2,5 gün içerisinde imzalandığını, emekliliğine sanığın sebep olmadığını yani tek şeyin o olmadığı mahkemedeki çalışma ortamı olduğunu,
Soru üzerine, yazı işleri müdürü odasında sanığın kendisine ufak bir saygısızlığı olduğunu, sonra gelip özür dilediğini, gezi olaylarıyla ilgili kızının bile “bunların hepsini öldürürüm baba” dediğini söylediğini, gezi olayları dönemindeki yaklaşımının öyle olduğunu, öldürme vs olayları üzerinden böyle olmaması gerektiği şeklinde kendisinin karşı çıktığını, sonrasında da zaten toplantının dağıldığını,
Soru üzerine, o dönem … Casusluk Davası iddianamesi yayınlandığında AYİM’den 2 üye, Askeri Yargıtay’dan da başkan dahil yaklaşık 8-9 üyenin yıpratılmak amacıyla mağdur olarak gösterilmelerine rağmen mağdur adı altında kimliklerinin ve haklarında sözde fişlemelerin iddianamede yayınlandığını,
Bedrettin Özgür’ün, kendisinin iddianamede mağdur olmasına rağmen sanki sanıkmış havası vererek reddi hakim talebinde bulunduğunu, mağdur adı altında sırf yıpratmak için iddianameye yazıldığını,
Kendi vermiş olduğu kararlarda iptal de çıksa , eğer başka bir gerekçeyle o idari işlemin yapıldığına inanıyorsa ilave gerekçe yazdığını, yazmış olduğu bazı ilave gerekçelerin de o işlemin sadece yetki veya sebep unsurundan değil amaç unsuruyla da sakat olduğunu belirttiği dosyalar olduğunu, bunları da gerekçesiyle yazdığını, o dönem Atama Daire Başkanı’nın Metin İyidil Tümgeneral olduğunu, kendisi hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açtığını, …’a soruşturma yazısı gelince bunu ne yapacağını söylediğini,” Genel Kurula çıkartacaksa ona göre gerekli önlemleri alayım” dediğini, basına açıklama yapıp bir yüksek yargıcı baskı altına almaya çalıştıkları şeklinde ama o süreç içerisinde 1 ay çay içmeye çağırdığını, seni de, öbür tarafı da düşünüyorum dediğini, “siz ne yapacaksanız yapın” dediğini, hatta bir gün yine çekilir misin dediğini, kendi iradesiyle hiçbir dosyadan çekilmeyeceğini söylediğini,
Soru üzerine, 45 dakikalık bir konuşmayı kırptıkalrını, karar verenler dahil herkese küfür ettiğini, ama Genelkurmay Başkanına küfür etti diye lanse ettiklerini, 1,5 dakikalık bir konuşma olarak kırparak yayınladıklarını beyan etmiştir.
Tanık …’nin Beyanı
02/12/2016 tarihli ifadesini aynen tekrar ettiğini, Eylül 2016’da … Cumhuriyet Savcısı…e Genel Kurmay Askeri Savcısı Hakim Albay …’na ifade verdiğini, her iki ifadesinde kronolojik olarak ve içerik olarak şüpheliler hakkındaki iddiaları etraflıca izah ettiğini,
Sanığın 2010 yılı Ekim ayında AYİM üyeliğine seçildiğini, sanığın normal olarak Cumhurbaşkanına giden listenin üst sıralarında olmadığını, ancak cumhurbaşkanının kendisini seçeceğini herkese söylediğini, bu yüzden de aynı tarihlerde boşalan 8 kişilik askeri yargıtay üyelik seçiminin tamamlanmasını beklemeden bildiği kadarıyla adaylıktan çekildiğini,
Geçmişte verdiği hazırlık ifadeleri, yaklaşık 27 yıl askeri hakimlikte geçen mesleki geçmişi ve askeri yargıtayda kesintisiz 17 yıl süre ile çalışma sebebi ile bugün sahip olduğu inanç ve kanaatine göre sanığın FETÖ/PDY örgüt yöneticisi olduğunu,
Soru üzerine, AHİM üyeliğinde herkesin 1 kişilik odada oturduğunu, örgütsel yapının özellikleri de dikkate alındığında bunların herkesin göreceği ve bileceği şekilde talimat vermeleri yada almalarının mümkün olmadığını, soru bu yönüyle değerlendirildiğinde, sanığın kendisinin yanında talimat aldığını yada verdiğini görmediğini,
Askeri Eşyayı Gizlemek Ve Çalmak Suçundan dolayı ikmal Yarbay … Dönmez hakkında Genel Kurmay Askeri Mahkemesince verilen mahkumiyet kararının görev yaptığı askeri Yargıtay 2. Ceza dairesinde yanlış hatırlamıyorsa 2010 yılı temmuz yada haziran ayında çok sayıda noksan soruşturma sebebi ile bozulduğunu, bozma sebeplerinin açık ve bariz olduğunu, normal koşullarda hiçbir kürsü hakiminin bu noksan soruşturma sebeplerini göz ardı edip de direnme kararı vermeyeceğini, buna inanmadığını, çünkü kendisine mükemmel kurgulanmış bir kumpas ve mühimmat gömme hadisesi gibi geldiğini, kendisinin mesleki tecrübesi ve deliller itibariyle çok sayıda hususun araştırılması gerektiğini düşünerek oy birliği ile bozulmasına karar verdiğini, sanığın bu karara direnmesinin kendisine hiç tuhaf gelmediğini,
… Askeri Casusluk Kumpasında aralarında … ve … Aydınal isimli üyenin de sözde örgüt tarafından fişlenmesi nedeniyle …’nın AYİM başkanlığına evrak gönderdiğini, AYİM Genel Kurulu’nun bunlar hakkında işlem yapılmamasına oy birliği ile karar verdiğini, sanığın bu hususta neden kabul yerine red oy kullandığı konusunda kanaatinin olmadığını,
AYIM ve Askeri Yargıtay üyeliklerine yapılan seçimlerde genel kurul tarafından oluşturulan listelerin cumhurbaşkanın önüne gitmesinin ayrı ayrı ve ehemmiyetli süreçler olduğunu, bu yüzden her iki listeye girmek isteyen kişilerin seçimlerin tamamlanmasını beklediğini ve her iki listeye de dahil olmayı arzu ettiğini, sanığın tamamlanan AYİM listesine dahil olmasının ardından, halen sürmekten olan Askeri Yargıtay Üye seçim sürecinden sarfınazar etmesinin kendisine göre hiç normal bir durum olmadığını , örneğinin olduğunu da hatırlamadığını, mutlak süretle bir yerden sanığa seçilme garantisi verildiğini ve özellikle subayların , astsubayların ihraç, meslekten çıkarma gibi özlük haklarını ihlal eden davalarla ilgili bir yerde üye olmasının özellikle istendiğini beyan etmiştir.
Tanık …’nin Beyanı
Sanığın darbeyi yapabilecek kişiler arasından olduğunu, annesinin köylüsü olduğunu, yakın bir köyde ikamet ettiğini, yazları köye geldiğini, kışları …’da durduğunu, annesinin o zaman bir düğün merasiminde oğlunun Cumhurbaşkanını idam edeceğini söylediğini, ondan dolayı sanığın darbe yapabilecek kişilerden olduğunu söylediğini, bunu darbeden önce söylediğini, sanığın örgütsel faaliyetiyle ilgili bir bilgisi olmadığını, sanık hakkında duyduğu bir şey olmadığını, tahmin olduğunu, sanığın cemaat toplantısına gittiğini görmediğini, himmet verdiğini görmediğini, bylock ve benzeri gizli iletişim araçlarını kullandıklarına şahit olmadığını, bahsettiği düğünün tam tarihi hatırlayamadığını, sanığı uzaktan görmüşlüğü olduğunu, herhangi bir konuşmasının olmadığını, cemaat içinde bir aktivitesini görmediğini, tanıklık yapması için kendisine kesinlikle menfaat temin etmediklerini, cemaatin içinde olan tanıdığı kimsenin olmadığını, düğünde sanığın annesinin söylediği sözü belki duyup da söylemeye cesaret edemeyenin olabileceğini, o anda yanında kimler olduğunu 4-5 yıl zaman geçtiği için hatırlayamadığını beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
Kendi köylerinde görev yaptığı dönemde köyden herkesin onun FETÖ’cü olduğunu bilip söylediğini, menfur darbe girişiminden hemen sonra da köyde babası ve annesinin ikametinde bulunan bütün belgeleri Yoncanın Belediye’den döktüklerini … ve eşinin o belgeleri bulduklarını, bütün el tarafından herkesin bildiğini, sanığın örgütsel faaliyeti konusunda duyduğu, gördüğü, bildiği bir şey olmadığını, köyde toplantı yapmalarının mümkün olmadığını, zaten 2 defa köye geldiğini, sadece hoş geldin dediğini, kendisiyle başka bir şey konuşmadıklarını, ailesinin Fetullah …’i methettiklerini bildiğini, sanığın methettiğine şahit olmadığını, zaten sanığın geldiğinde hiç kimseyle görüşmediğini, konuşmadığını, herkesten uzak durduğunu, 20.07.2016 tarihindeki başvurusunun da doğru olduğunu, Sanığın başka bir yerde toplantı yaptığını da görmediğini, duymadığını ama köyde şu anda sanığın FETÖ’cü olduğuna dair bilgi verecek en az 5 tane telefon numarası verebileceğini, FETÖ’ye mensup olan insanların her zaman insandan uzak durduğunu, hiçbir zaman da kendilerini ele vermediklerini, her zaman işlerini gizli, saklı, örtülü yaptıklarını,
Soru üzerine, muhtarın kendisine sinkaflı kelime kullandığını kendisinin de kafa attığını, bu durumda sanığın müftüyü aramasının baskıda bulunmasının ne derece doğru olduğunu, sanığın kendisi hakkındaki aramasını ilk defa burada duyduğunu, sadece yüksekten bir baskı geldiğini müftünün söylediğini,
FETÖ’cü olduğunu bütün köy halkının da bildiğini, buna Allah’ın ismiyle yemin ederek söyleyebileceğini beyan etmiştir.
Tanık …’in Beyanı
Darbe günü olaylardan haberi olmadığını, ertesi gün geldiğinde cami çay ocağında darbenin olduğunu öğrendiğini, köy komşularıyla istişarede bulunurken muhtar …’ın toplumun içerisinde” ya adamlar darbenin olacağını 3 gün öncesinden biliyorlarmış” diye bir beyanda bulunduğunu, kendisinin de “muhtarım, burada bütün komşuları zan altında bırakmaya gerek yok. Kimden duyduysan, kim söylediyse o kişinin ismini ver, bu millet de zan altından kurtulsun” dediğini, Salih Yıldırım’ın eşinin muhtara söylediğini, sanığı hayatında iki sefer gördüğünü, köyün pikniklerinde geldiğini, ne … yapar, makamı nedir bilmediğini, sanığın babasının da sanıkla ilgili bir şey söylemediğini,
Soru üzerine, köyde toplantıların komşular aracılığıyla kulağına ifade edildiğini, sanığın herhangi bir toplantıya iştirak ettiğini gözüyle görmediğini, kulağıyla duymadığını, ancak komşular arasındaki söylenilenler, kendisinin terörle mücadele noktasında da sanığı suçlamadığını, kendisinin … Emniyet Müdürlüğünde vermiş olduğu beyanında, Çerkezköy’deki, hayatını karartan 2008 yılında 30 trilyonunu kaybetmesine ve en acı günlerini yaşamasına vesile olan bir firmanın yetkilileri hakkında dava açtığını ve Emniyet Müdürlüğünde isimlerini zikrettiğini, 15 Temmuz’dan sonra … Emniyet Müdürlüğüne gidişinin temel nedeninin, Çerkezköy’deki şahsını ve ülkesini de aynı zamanda ilgilendiren ekonomik anlamda, manevi anlamda kendisini yıpratan firma ile ilgili iddialarının olduğunu beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
Sanığın …’da Askeri Mahkemede görev yaptığını, köye yazın geldiğini, tatilini yaptığını, sanığın FETÖ terör örgütüyle bir bağlantısının olduğunu bilmediğini,
Soru üzerine, köyün çay ocağı olduğunu, Salih Yıldırım’ın ev halkının bu kalkışmayı 3 gün önceden bildiği ya da duyduğunu söylemediğini, kendisinin köy muhtarı olduğunu, …’in beyanlarının aslı olmadığını, öyle bir şey söylemediğini, …’le bir husumeti olmadığını, köy komşusu olduğunu, sanığın …’le bir husumeti olduğunu zannetmediğini, uzaktan akraba olduklarını, …’in kendisini de şikayet ettiğini, evini aradıklarını, suçunun olmadığını, herhangi bir ipucunu, herhangi bir tereddütünü duymadığını, Salih Yıldırım’ın da köy komşusu olduğunu, kendisine bir şey demediğini, konuşmadıklarını, sanığın FETÖ örgütüne himmet topladığına, toplantılarına katıldığına şahit olmadığını, duymadığını, köyde FETÖ toplantıları yapılmadığını, görmediğini,
…’ın eşinin dereden kitap topladığını kendisine getirdiğini kendisinin kabul etmediği sorusuna cevaben öyle bir şey getirdiklerini görmediğini,
…’ın köyün eski imamı olduğunu, caminin toplantı yerinden çıkarken kendisine kafa attığını, ondan sonra olayın müftülüğe intikal ettiğini, müftü beyi aradığını, bunun derhal o köyden çıkması gerektiğini söylediğini, müftünün çıkarttığını, sanığın kaymakamı veya müftüyü aradığını bilmediğini, duymadığını beyan etmiştir.
Tanık …’ın Beyanı
…’ı tanıdığını, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle yani ilgisinin olup olmadığını bilmediğini, sanığın …’da okuduğunu, arada bir köye geldiğini, 10-15 gün kalıp gittiğini, kendisinin ve eşinin Yonca Belediyesinde belgeler bulduklarına dair bir bilgisinin olmadığını, böyle bir şeyi …’a söylemediğini, onun …’a yanına da geldiğini, …’la bir husumetinin olmadığını beyan etmiştir.
Tanık …’nın Beyanı
0538 092 77 01 nolu telefonun kendisine ait olmadığını, … Plevne Mahallesi Okul Sokak 13/2’de hiç oturmadığını, annesinin kızlık soyadının Yavuz olduğunu, gösterilen belgedeki kimliğin kendisine ait olduğunu, kimliğini kaybettiğini ancak ne zaman, nerde kaybettiğini hatırlamadığını, cep telefonunun olduğunu, numarasının 542 617 olduğunu, sadece sınava gidip geldiğini, 2018’de YSK seçim müdürlüğü, bir de 26 Kasım 2019 icra müdürlüğü sınavına geldiğini, … Meslek Yüksek Okulunu dışarıdan okuduğunu, çevresinde kontör dolandırıcılığı yapanların olmadığını ,kendisinin böyle bir soruşturma geçirmediğini, kendisi adına açılmış hatlar olduğuna dair bilgisi olmadığını, öyle bir şikayetin de gelmediğini, 744 24 10 numaralı telefonunun olmadığını beyan etmiştir.
Tanık Beyanlarının Değerlendirilmesi
Tanık …’ın 2007- 2016 tarihleri arasında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesi başkanı olarak, Tanık … e 2010-2016 tarihleri arasında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesi üyesi olarak görev yapmışlardır. Bu anlamda aynı dairede Kurmay üye olarak görev yapan sanığın eylemleri ve mahkemenin uygulamaları hakkındaki bilgileri önem arz etmektedir.
Tanıklar … ve …, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesinde uzun yıllar yaptıkları görev nedeniyle yüksek mahkemenin uygulamalarını, teamülleri hakkında açıklama yapabilecek şahıslardandır.
Tanıklar … ve …’ın beyanları, duruşmada sorulan sorularla birlikte ele alındığında sanığın FETÖ Kumpas davalarını desteklemek üzere davrandığı bizzat raportör hakim tarafından ve aynı dairede üye olan tanık tarafından ortaya konulmuştır.
Sanığın seçimlerde örgüt ile birlikte hareket ettiği ise tanıklar …, … ve … tarafından ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir.
Tanık anlatımları ve bilirkişi raporlarının incelenmesinde, idare içerisinden askeri hizmetlerden gelen kurmay üyelerin yukarıda ayrıntısı ile açıklanan saiklerle, yüksek mahkemede önlerine gelen uyuşmazlıkta genel olarak idare lehine karar verdikleri ve tesis edilen işlemin iptal talebinin reddi yönünde oy kullandıkları anlaşılmıştır. FETÖ/PDY örgüt üyesi askeri şahısların Jandarma Genel Komutanlığı karargahındaki kritik görevlerden pasif görevlere, kadro statüleri aynı kalmak üzere il içi tayinlerinde, kurmay üye sanığın genel uygulamasının aksine idarenin tesis ettiği işlemin yürütmesinin durdurulması / iptali yönünde görüş belirtiği, daire başkanının ısrarı ile bu görüşünden vazgeçtiği bu kapsamda sanığın örgüt mensuplarını sahiplendiğini ve iradesini örgüt talimatlarına teslim ettiğini göstermesi bakımından önemli bir delil olarak değerlendirilmiştir
Tanık beyanları, dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın, örgüt adına hareket etmeye Askeri Yüksek İdare Mahkemesine seçildikten sonraki dönemde de devam ettiği, örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer alan kişinin Uyuşmazlık Mahkemesine seçiminde örgüt mensupları ile organize hareket ederek aktif görev aldığı, olağan görev süresinden sonra da kıta görevine dönmediği örgüt tarafından yüksek yargıda görevine devam ettirilmesi istenilen kişilerden olduğu, örgütün talimatları ile örgüt mensubu subayların kritik görevlerden uzaklaştırılmasına ilişkin işlemin durdurulması talebinde, örgüt mensuplarını koruma gayesi ile önceki kararlarının aksi yönünde görüş bildirdiği, iradesini örgütün talimatlarına göre oluşturduğu, dava dışı örgüt mensuplarının, örgüt üyesi sanığın, halen örgütün kontrolünde olup olmadığını öğrenme amaçlı izahat aldıkları anlaşıldığından, mevcut tanık beyanları sanık hakkında örgüt üyesi olduğu yolunda delil kabul edilmiştir.
15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ve sıkıyönetim atama listelerinin sanık bakımından değerlendirilmesi
Sanık …’in, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Daire Üyesi iken, 15/07/2016 tarihli darbe girişiminden önce hazırlanan “Yurtta Sulh Konseyi” isimli olup darbe girişiminin organizatörleri olan kişi/kişilerce hazırlanan “Sıkıyönetim Direktifi” konulu ve sıkıyönetim ilan edildiğini belirtilen mesaj ekindeki (EK-B) “Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinde” listenin altındaki “NOT: (1)”e göre, şüphelinin göreve devamı kararlaştırılan kişilerden olduğu,
Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi incelenerek 3 kişilik Askeri Personel Bilirkişi Kurulu tarafından 27/03/2017 tarihinde hazırlanan rapora göre; ‘Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerinin amacının FETÖ tarafından, Askeri Yargıtay’ı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir/Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmektedir. Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır…’
Şeklinde tespitler tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde listeyi hazırlayanların sanık …’i bilerek görevlendirdikleri değerlendirilerek mahkememiz tarafından bu durum sanık aleyhine delil olarak kabul edilmiştir.
Sanık hakkında düzenlenen bilirkişi raporlarının değerlendirilmesi
16.05.2017 tarihli, Bilirkişi Raporunda (3. Bölüm, 1. Kısım) Askeri Okullardan atılan/uzaklaştırılan öğrenciler tarafından açılan davalar, subay ve astsubay atamalarına ilişkin davalar, Balyoz, Ergenekon Askeri Casusluk vb. gibi kamuoyunda çokça tartışılan yargılamalar nedeniyle TSK’daki görevlerinden atılan/uzaklaştırılan subay ve astsubay ile sivil personel tarafından açılan davalarla ilgili ne yönde karar verdikleri ve özellikle FETÖ ile diğer suç örgütü ile ilişkili/irtibatlı/iltisaklı olduğu belirtilen personel hakkında karar verdikleri sırada aynı usulü izleyip izlemedikleri, benzer davalarda farklı gerekçelerle farklı kararlar verip vermedikleri hususlarında incelemeler yapılmıştır.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Yapısı ve Sıkıyönetim Direktifi ile yapılan atamalar yönünden yapılan incelemeye göre;
“… Cumhuriyet Başsavcılığınca Yürütülen Soruşturma Kapsamında Tesis edilen ayırma işlemleri
Bu başlık altında tarafımıza 38 adet karar teslim edilmiştir. Bu kararlardan 25 kararda idari işlemin yani TSK’dan çıkarılma işleminin iptaline, 13 kararda davanın reddine yani TSK’dan çıkarılma işleminin onaylanmasına karar verilmiştir…
Bu grupta yer alan kararlarda yer alan idari işlemin konusu, FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan … Casusluk davasında şüpheli olarak yargılanan veya iddianamede şüpheli/mağdur olarak geçmemekle birlikte dijital kayıtlarda ismi geçen subay/astsubaylar hakkında Subay Sicil Yönetmeliğinin 91’nci maddesinin (e) fıkrasında yer alan “Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunmak” gereğince TSK’dan ayırma kararı verilmesidir.
Bu başlık altındaki 38 kararda kullanılan oylar değerlendirildiğinde, Hak.Alb…. kullandığı 38 oyda 13 red, 25 işlemin iptali, H…kullandığı 17 oyda 4 red 13 işlemin iptali, Hak.Alb.Hakan … TURGUT kullandığı 18 oyda 1 Red 17işlemin iptali, Hak.Alb…. kullandığı 23 oyda 2 Red 21 işlemin iptali, Hak.Alb…. kullandığı 17 oyda 9 Red 8 işlemin iptali, Hv.Kur.Alb.Turgay Akgül kullandığı 38 oyda 36 Red 2 işlemin iptali, Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU kullandığı 38 oyda 36 Red 2 işlemin iptali, Hak.Alb…., kullandığı 1 oyda işlemin iptali yönünde oy kullandığı görülmektedir.
Subay üyeler Hv.Kur.Alb….Top.Kur.Alb….un kullandıkları oyların tamamına yakınında davanın reddine karar verilmesi yönünde, Sıkıyönetim direktifinde MSB emrine alınarak tasfiye edilmesi düşünülen üyeler Hak.Alb. Bengü ABBAN, Hak.Alb.Hakan … TURGUT ve Hak.Alb….’in ise kullandığı oyların tamamına yakınında işlemin iptali yönünde oy kullandıkları görülmektedir. Yukarıda da açıkladığımız üzere, söz konusu davanın FETÖ kumpası olduğu, amacın bu kişilerin tasfiyesine yönelik olduğu göz önüne alındığında, sıkıyönetim direktifi ekindeki atama listesiyle kullanılan oyların uyumlu olduğu tespit edilmiştir.”
“Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı’nca yapılan İdari tahkikat akabinde tesis edilen ayırma işlemleri
Bu başlık altında tarafımıza 55 adet karar teslim edilmiştir. Bu kararlardan 7 kararda idari işlemin yani TSK’dan çıkarılma işleminin iptaline, 48 kararda davanın reddine yani TSK’dan çıkarılma işleminin onaylanmasına karar verilmiştir.
Bu grupta yer alan kararlarda yer alan idari işlemin konusu, FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan, internet sitelerinde yayınlanan veya mail vb. yolla gönderilen özel hayata ilişkin ses ve görüntü kayıtları nedeniyle, İdare tarafından yapılan idari soruşturma sonucunda ismi geçen subay/astsubaylar hakkında Subay Sicil Yönetmeliğinin 91’nci maddesinin (e) fıkrasında yer alan “Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunmak” gereğince TSK’dan ayırma kararı verilmesidir.
Bu başlık altındaki 55 karada kullanılan oylar değerlendirildiğinde, Hak.Alb…. kullandığı 55 oyda 28 red, 27 işlemin iptali, Hak.Alb.Bengü ABBAN kullandığı 9 oyda 3 red 6 işlemin iptali, Hak.Alb.Hakan … TURGUT kullandığı 21 oyda 2 Red 19 işlemin iptali, Hak.Alb…. kullandığı 30 oyda 2 Red 28 işlemin iptali, Hak.Alb…. kullandığı 44 oyda 43 Red 1 işlemin iptali, Hv.Kur.Alb.Turgay AKGÜL kullandığı 48 oyda 48 Red, Top.Kur.Alb. Salih BUÇUKOĞLU kullandığı 53 oyda 53 Red, Hak.Alb…., kullandığı 4 oyda 1 Red 3 işlemin iptali, Sedat ÇELENLİOĞLU kullandığı 2 oyda işlemin iptali yönünde oy kullandığı görülmektedir.
…, kullandığı 44 oyda 43 Red oyu kullanan Hak.Alb….’in, kullandığı 48 oyda 48 Red oyu kullanan Hv.Kur.Alb.Turgay AKGÜL’ün, kullandığı 53 oyda 53 Red oyu kullanan Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU’nun oylarının dikkat çekici olduğu, red kararı verilen 36 kararın 23’ünün Hak.Alb…. ve subay üyelerin oyları ile reddedildiği, ayrıca bu 23 red kararının 21’inin ise sadece bu üç üyenin oyu ile reddedildiği alınan bu kararların FETÖ’nün amaçlarını destekler mahiyette olduğu göz önüne alındığında, Sıkıyönetim direktifi ekinde yapılan atamalar ile uyumlu olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca, Hak.AlbHakan … TURGUT ile Hak.Alb…. kullandığı oylarda istikrarlı şekilde, Hak.Alb…. ile Hak.Alb.Bengü ABBAN’ın ise çoğunlukla işlemin iptali yönünde oy kullanmaları nedeniyle Sıkıyönetim direktifinde MSB emrine alınarak görevden uzaklaştırılmaları ile uyumlu olduğu tespit edilmiştir.”
” J.Kur.Alb…. KURTOĞLU davası;
J.Kur.Alb…. KURTOĞLU, … İl Jandarma Alay Komutanı olarak görev yapmakta iken,FETÖ tarafından, tasfiye edilmek amacıyla, hakkında değişik iftiralarla adli ve idari soruşturma açılan ve bu davaların hepsinin kumpas olduğu anlaşıldığından tamamından beraat eden ve halen Tuğgeneral olarak göreve devam eden bir subaydır.
Bu dava dosasında, AYİM 1. Dairesi, Karara katılan üyelerden Hak.Alb…. ile subay üyeler Hv. …/… Kur.Alb.Turgay AKGÜL ve Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU’nun oyları ile oy çokluğu ile davanın reddine karar vermiştir. Karar katılan Hak.Alb…. ve Hak.Alb.Hakan … TURGUT karara muhalif kalmışlardır.bu kararda kullandığı oylar yönünden FETÖ ile irtibatlı olduğu ve Sıkıyönetim direktifi ile yapılan görevlendirmesi ile uyumlu olduğu değerlendirilmektedir. “
” ….G.Bnb.Emre CEBECİOĞLU davası
Resen Emekli ….G.Bnb.Emre CEBECİOĞLU, Balyoz Davası dosyası içerisinde yer alan … Garnizonu Müzahir Subaylar listesinde adı geçen, FETÖ tarafından tasfiye edilmek amacıyla şahsi bilgisayarından özel hayatına ait resim ve videoların çalınarak, internet sitesine yüklenen müteakiben bu resim ve videoların cd ile de amirlerine gönderilen ve ahlaki durum nedeniyle TSK’dan ilişiği kesilen bir subaydır.
Bu dosyanın önemi, Daire tarafından verilen ilk kararda oy çokluğu ile Davanın Reddine karar verilmiş ise de Karar düzeltme aşamasında Heyette yaşanan üye değişikliği ile kararın kaldırılmasına ve işlemin iptaline karar verilmiş olmasıdır.
Bu dava dosyasında ilk olarak, AYİM 1. Dairesi, Karara katılan üyelerden Hak.Alb…. ile subay üyeler Hv. …/… Kur.Alb. Turgay AKGÜL ve Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU’nun oyları ile oy çokluğu ile davanın reddine karar vermiştir. Karar katılan Hak.Alb…. ve Hak.Alb…. karara muhalif kalmışlardır.
Karar Düzeltme aşamasında ilk kararda yer alan Hak.Alb…. heyetten çıkmış yerine Hv.Hak.Yb. Bengü ABBAN heyete katılmıştır. Bu defa Hak.Alb. … ve Hak.Alb…. ve Hv.Hak.Yb.Bengü ABBAN’ın oyları ile oy çokluğu ile daha önce verilen kararın kaldırılmasın ve işlemin iptaline karar verilmiştir.
Karara konu işlemin safahatı ve davacının durumu göz önüne alındığında, Sıkıyönetim direktifi ekindeki listede göreve devam etmesi öngörülen Hak.Yb…. ve subay üyeler Hv.Kur.Alb.Turgay AKGÜL ve Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU’nun bu kararda kullandığı oylar yönünden FETÖ ile irtibatlı olduğu ve Sıkıyönetim direktifi ile yapılan görevlendirmesi ile uyumlu olduğu değerlendirilmektedir. “
“Öğ.Yzb.İskender GÜLBAHAR davası;
Resen Emekli Öğ.Yzb.İskender GÜLBAHAR, … Maltepe Askeri Lisesinde İngilizce öğretmeni olarak görev yapmakta iken, İngilizce dersinde, içeriğinde pornografik görüntüler bulunduğu iddia edilen “Game of Thrones” dizisini izlettirdiğinden bahisle TSK’dan ilişiği kesilen bir subaydır.
Bu dosyanın önemi, Daire tarafından verilen ilk kararda oy çokluğu ile işlemin iptaline karar verilmiş ise de Karar düzeltme aşamasında Heyette yaşanan üye değişikliği ile kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiş olmasıdır.
Bu dava dosyasında ilk olarak, AYİM 1. Dairesi, Karara katılan üyelerden Hak.Alb. Sedat ÇELENLİOĞLU, Hak.Alb…. ve Hak. Alb….’in oyları ile oy çokluğu ile işlemin iptaline karar vermiştir. Karar katılan Hak.Alb…. ile subay üye Hv.Mu.Kur.Alb. karara muhalif kalmışlardır.
Karar Düzeltme aşamasında ilk kararda yer alan Hak.Alb.. … heyetten çıkmış yerine Hak.Alb. … ve subay üye Hv…./… Kur.Alb. T.L heyete katılmıştır. Bu defa Hak.Alb…., subay üyeler Hv.Kur.Alb. Turgay AKGÜL ve Top.Kur.Alb. Salih BUÇUKOĞLU’nun oyları ile oy çokluğu ile daha önce verilen kararın kaldırılmasın ve davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın reddi yönünde verilen bu karar, ilk verilen işlemin iptali yönündeki kararın gerekçesinde, ikinci verilen davanın reddine yönelik kararın karşı oyunda yer alan hususlar Anayasa Mahkemesi tarafından adil yargılanma hakkı ihlali olarak kabul edilmiş ve yargılanmanın yenilenmesine karar verilmiştir.
Karara konu işlemin safahatı ve davacının durumu göz önüne alındığında, Sıkıyönetim direktifi ekindeki listede göreve devam etmesi öngörülen Hak.Yb…. ve subay üyeler Hv.Kur.Alb.Turgay AKGÜL ve Top.Kur.Alb.Salih BUÇUKOĞLU’nun bu kararda kullandığı oylar yönünden FETÖ ile irtibatlı olduğu ve Sıkıyönetim direktifi ile yapılan görevlendirmesi ile uyumlu olduğu değerlendirilmektedir.”
Şeklinde tespitlerde bulunulmuştur.
Açık kaynaklarda FETÖ/PDY terör örgütü tarafından, örgüt mensubu olmayan kişilere baskı kurmak, kritik görevlerden tasfiyesi amacıyla, delil uydurulmak suretiyle organize edilen ve kumpas davaları olarak da bilinen davalarda, sanığın dava dışı diğer örgüt üyeleri ile paralel eylemlerinin, Sıkıyönetim direktif listesi ile (Not 1) yapılan görevlendirilmeyle uyumlu olması ve FETÖ ile irtibatının ortaya koyması bakımından, sanık aleyhine delil olarak kabul edilmiştir.
Sanık hakkında operasyonel hat kullandığı yolundaki delil değerlendirirmesi
Sanığın yapılan yargılaması aşamasında Abdülkadir Kırboğa adına kayıtlı olan 0538 093 77 01 nolu hattı kullandığı yolunda iddialar ve bilgiler ele alınmıştır.
Yukarıda numarası yazılı olan hat Aya İletişim tarafından yeni tesis edilen bir numara olarak ve faturasız bir biçimde İsmailoğlu Harran 1991 doğumlu, Abdülkadir Kırboğa adına tesis edilen bir hat olarak görünmekte adres olarak da Plevne Mahallesi Okul Sokak No:13\2 … … olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Bu hattın sanık tarafından alınmadığı açıktır. Hattın adına düzenlenmiş olduğu …isimli kişi tanık sıfatıyla dinlenmiş, bu hattın kendisi tarafından hiç kullanılmadığını, Plevne Mahallesi … adresinde hiç oturmadığını, evvelce kimliğini kaybetmiş olduğunu açıkça bildirmiştir.
Mahkememizce sanığın adına kayıtlı telefonlar ile ….adına kayıtlı olan …. 7701 nolu hattın illiyetini tespit etmek amacıyla bilirkişi raporu aldırılmıştır. Alınan bilirkişi raporunda sanığın adına kayıtlı olan 0543 745 7389, 0542 635 1602 ve sanığın resmi nikahlı eşi Birgül … adına kayıtlı olan 0538 673 3509 numaralı hatlar ile Abdülkadir Kırboğa adına kayıtlı olan hat baz istasyonları ve birlikte sinyal verdikleri coğrafi alanlar ile birlikte irdelenmiştir. Bu rapora göre sanığın eşinin kullandığı hat ile sanığın kullandığı hat olay tarihinde kullanmış oldukları lojman bölgesinden birlikte sinyal vermekte, öte yandan yine eş zamanlı olarak memleketleri olan … İspir’den sinyal vermektedir. Bu durumda hayatın olağan akışına uygundur. Ancak burada dikkat çekici olan husus Abdülkadir Kırboğa adına kayıtlı olan …. 7701 nolu hattın da eş zamanlı olarak sanık adına kayıtlı olan hat ile eş zamanlı olarak sanığın GSM nosunun abone kayıt bilgilerinde verdiği adres olan MSB Oran Lojmanları Keskinkılıç Apartmanı No:7 adresinden baz verdiğidir. Yine Kırboğa adına kayıtlı olan hat … İspir ve Yakutiye ilçelerinde aynı tarihte yakın zaman dilimlerinde sanığa ait hatlarla birden fazla defa sinyal vermiştir. Sanıkla eşinin mesai saatleri içerisinde birbirlerinden mesafe olarak uzak olduğu zamanlarda da …. 7701 nolu Kırboğa hattı bu defa …’in şahsi kullanımında olan 0542 635 1602 nolu hat ile birden çok defa aynı noktadan baz vermiştir.
Bilirkişi tarafından çok sayıda tabloda gösterilmiş olan bu durum sanığın… adına kayıtl….01 nolu hattı kullandığı yolunda duraksamaya yer vermeyecek şekilde bir delili ortaya koymaktadır.
FETÖ\PDY terör örgütünün tedbir ve gizliliğe çok önem veren yapısı kapsamında operasyonel hat (patates hat) özel iletişim metotlarından biri olup imam ya da ağabey olarak tabir edilen bir üst pozisyondaki sorumlu örgüt mensuplarının alt grupları ile bu yöntemi kullanarak iletişim sağladığı bir çok etkin pişmanlık beyanı, bilirkişi raporu ve soruşturma ya da kovuşturma beyanlarından artık tartışmasız haldedir. Örgüt operasyonel hat kullanma yöntemine sıklıkla başvurmaktadır. Bu çerçevede belirli aralıklarla üyelerin kendi adlarına ait olmayan GSM hattı temin edilmekte hatta eski hatlarla birlikte cihaz da değiştirilmektedir. Örgütün mahrem yapılanmasının önemli sonuçlarından biri de zaten bu gizli iletişim metodudur.
Yukarıda açıklandığı üzere sanığın operasyonel hat kullandığı ve bunun örgüt üyeliği konusunda müstakil bir delil olmakla birlikte dava da tartışılan diğer delilleri de güçlü bir biçimde destekleyici ve bütünleyici tarzda sanık aleyhine delil olarak kabulü gerekmiştir.
MAHKEMEMİZİN ULAŞTIĞI SONUÇ
Yukarıda başlıklar altında incelenen deliller, tanık beyanları, dosya kapsamı ile iç hukuk ve Anayasanın 90/son maddesi uyarınca Devletin kendisini bağlı kabul ettiği uluslararası hukuk birlikte değerlendirilerek;
Sanık …’in AYİM üyeliği öncesinden itibaren örgütün mahrem yapılanması içerisinde yer aldığı, bu bağlılığını göz altına alındığı 20.07.2016 tarihine kadar devam ettirdiği, bu şekilde sanığın diğer örgüt üyeleriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ silahlı terör örgütünün TSK bünyesinde ve AYİM yapılanmasında yer aldığı, örgütün amaçları doğrultusunda süreklilik ve çeşitlilik arz edecek şekilde faaliyet yürütmek suretiyle örgüt üyesi olmak suçunu işlediği,
Bu şekilde eylemlerinde çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk bulunan sanığın, örgütün amacı, stratejisi devlet içinde özellikle TSK içinde yapılanması ve faaliyetleri itibariyle ülke genelinde devletin güvenliğine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzene ve bu düzenin işleyişine yönelik cebir, şiddet ve ağır suç teşkil edecek şekilde vahamet arz eden olayları gerçekleştiren FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyararşik yapı ve organik bütünlüğüne dahil olduğu ve üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunun bu haliyle sübut bulduğu, sübut bulan suçtan sanığın TCK’nın 314/2 maddesi ile 3713 sayılı TMK’nın 5/1. maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar sanık savunmalarında suçlamaları kabul etmemiş ise de; olaya oluşa uygun ve samimi bulunan tanık beyanları, bilirkişi raporları, sıkıyönetim görevlendirme listesi ile tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanığın savunmalarının suçlamadan kurtulma amacına matuf olduğu anlaşıldığından oluşa uygun düşmeyen savunmalarına itibar edilmemiştir.
15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü ile eylemlerinden bir kısmı, ülkemiz ve dünya barışı bakımından tehlikelilik durumu yukarıda izah edilen bir örgütün (FETÖ/PDY) mensubu olmakla sanığın da tehlikelilik durumu ortaya çıktığı, sanığın örgüt tarafından yerleştirildiği kamu kurumunun yüksek mahkemelerden AYİM olduğu, silahlı terör örgütüne üye olan sanığın amaç ve saiki, örgütün güttüğü amaçla değerlendirilebileceğinden örgütün amaç ve saiki ilgili husus hükmün gerekçe kısmında açıklanmış olup örgütün, özellikle 2012 yılı ve sonrasında gün yüzüne çıkan eylemleri nazara alındığında, örgüt hiyerarşisi içinde “mahrem alan” kapsamında yer alan TSK ve sonrasında AYİM mensubu sanığın, eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyo-kültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun Devlet otoritesini ele geçirmeyi amaçlayan bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanma imkanının da bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda sanığın; mahrem bir tavır sergilemek suretiyle devlet içerisine sızma emrini yerini getiren hiyerarşik yapı içerisinde hareket ettiği, yine örgütün talimat ve talepleri doğrultusunda tanık beyanlarına da yansıdığı üzere kararlarında ve davranışlarında örgüt lehine hareket ettiği, bir hukukçu olarak tüm bunları bilmesine ve öngörmesine rağmen örgütsel tavır ve hiyerarşik aidiyet duygusu ile hareket tarzını değiştirmeyip kast yoğunluğu sergilemesi karşısında üst bölümlerde ayrı ayrı değerlendirilen deliller çerçevesinde, TCK 314/2 madde kapsamında terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının gerçekleştiğinin kabulü ile cezalandırılmasına karar verilmesi yolunda tam bir vicdani kanaat hâsıl olmuştur.” şeklindeki ifadelerle mahkumiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık müdafisi temyizinde özetle; tabii hâkimlik ilkesinin ihlal edildiği, zira sanığın AYİM üyesi olarak görev yaptığı 20.07.2016 tarihinde … yerindeki odasında gözaltına alındığı, böyle bir durumda suçüstü hâlinden bahsetmenin mümkün olmadığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun özel kanun niteliğinde olduğu, sanık hakkında bu Kanun’un 33. maddesindeki usul hükümlerinin uygulanması gerektiği, OHAL döneminde çıkarılan KHK’larla kanunlarda değişiklik yapılamayacağı, kaldı ki bu değişikliklerin suç tarihi olarak belirtilen 21.06.2016 tarihinden sonra gerçekleştirildiği, Anayasa Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli … başvurusuna ilişkin kararının bu hususta emsal teşkil ettiği, dört günlük gözaltı süresinde sanığın ağır bir şekilde işkenceye ve kötü muameleye maruz bırakıldığı, yetkisiz mercilerce gerekçesiz bir şekilde tutuklama ve tutukluğun devamı kararları verildiği, görevli mahkemenin Yargıtay Ceza Genel Kurulu olduğu, kovuşturma aşamasında iddianame doğrultusunda sanığın atılı suçu işlediği ön kabulünün esas alındığı, lehe taleplerin tamamının reddedildiği, böylece masumiyet karinesinin ihlal edildiği, dinlenen tanıkların gerçek dışı ve çelişkili beyanlarına yönelik savunma yapılmasına imkan tanınmadığı, gerekçeli kararın tanık beyanlarının değerlendirildiği kısmında sanığın kurmay üye olarak görev yaptığından ve ayrıca görevinin süreli olmamasına rağmen görev süresinden sonra kıta görevine dönmediğinden bahsedildiği, söz konusu bu durumun gerekçeli kararın yanlış kişi hakkında yazıldığını gösterdiği, HTS kayıtlarının CMK’nın 135. maddesine aykırı şekilde alındığı, zira bu kayıtların 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 4/2-d maddesi gereğince ancak ilgili mevzuatta öngörülen süre kadar muhafaza edilebilecekleri, bu verilerin muhafaza edilmesiyle ilgili düzenlemeye 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nda ve ilgili yönetmeliklerde yer verilerek söz konusu verilerin ancak bir yıl saklanmasının öngörüldüğü, bu süreden daha fazla olacak şekilde bu bilgilerin saklanmasının özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği, bu nedenlerle sanığın operasyonel hat kullandığına ilişkin kabule dayanak yapılan HTS kayıtlarının hukuka aykırı şekilde elde edildiği, ayrıca söz konusu telefon hattını sanığın hiçbir zaman kullanmadığı, zira 01.11.2012, 30.11.2012, 30.01.2013, 03.03.2013 ve 23.04.2013 tarihlerinde her iki telefonun farklı yerlerden baz verdikleri, bu durumun da sanığın bu telefon hattını kullanmadığını gösterdiği, sanığın sözde sıkıyönetim görevlendirme listesinde yer aldığına ilişkin kabulün varsayım üzerine kurulduğu, bu hususta aldırılan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişiler Tezer Türkay Güven ve Ercan Çoban’ın kanunen bilirkişilik yapamayacak kişiler oldukları, zira sanığın da yer aldığı Askeri Yargıtay ve AYİM üyelerine yönelik soruşturma kapsamındaki üç şüphelinin müdafiliğini yaptıkları ve kendi müdafilerinin savunmalarında görevlendirme listesinin delil değerinin olmadığı yönünde görüş bildirdikleri, müdafilik ve bilirkişilik görevlerinin aynı dosya kapsamında bir araya gelemeyeceği, bilirkişi raporunda sıkıyönetim mahkemelerinde sivil kişilerin yargılanabileceği algısını oluşturdukları, söz konusu görevlendirme listesinin sanığın iradesi dışında ve haberi olmadan hazırlandığı, asker kişilerin bu listede yer almalarının atılı suçun varlığı için tek başına yeterli olmadığı, Not-1 kapsamında görevine devamı uygun görülenlerin Ek-Ç’de görevine devam edeceği belirtilenlerden hiçbir farkının bulunmadığı, Not-1’de adının yer almasının sanığı örgüt üyesi yapmayacağı, bilirkişilerin görüşlerinin objektiflikten uzak olduğu, görevlendirme listesinde yer alan bazı kişiler hakkında hiçbir soruşturma yapılmazken birçok kişi için takipsizlik kararı verildiği ve bir kısmının da beraat ettiği, bunun da listedeki herkesin örgüt üyesi olduğu yönünde yapılan değerlendirmenin isabetli olmadığını gösterdiği, tanıkların sanığın örgütsel bir durumuna şahit olmadıklarını beyan ettikleri, buna rağmen sıkıyönetim görevlendirme listesi üzerinden yorumlar yaparak soyut ve şahsi kanaatlerini dile getirdikleri, tanıkların ortak özelliğinin söz konusu listede … emrine alınmaları ve “Ben değilim ama o FETÖ’cü” diyerek FETÖ’cü olmadıklarını kanıtlama çabası içine girmeleri olduğu, nitekim tanıkların birçoğu hakkında örgütle ilgili olduklarına dair istihbarat kayıtlarının dosyada yer aldığı, sanığın atılı suçu işlediğine dair hiçbir somut delilin bulunmadığı, suçta ve cezada şahsilik ilkesinin ihlal edildiği, şüpheden sanığın yararlanması gerektiği, tevsii tahkikat taleplerinin reddedilerek eksik inceleme ve araştırma sonucunda karar verildiği,
Hususlarını beyan etmiştir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE’SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa’nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa’da hüküm altına alınmıştır.

Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında “Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.” şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa’nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun’un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun’un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “ağır cezalık suçüstü hâli” ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun’la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’nın “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de “Suçüstü hâli”nin;

“1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu” ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar “suçüstü” olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, …, 1978, …. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK’nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki “işlenmekte olan suç”u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.

Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Görev” başlıklı ikinci bölümünün “Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri” başlıklı 9. maddesi;
“Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (…); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.”
Şeklindedir.
“Soruşturma usulü” başlıklı 10. maddesinde;
“…Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.” hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
“(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;

c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; … Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.

(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.”,
Aynı Kanun’un 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile ilga edilen “Soruşturma” başlıklı 251. maddesi ise;
“(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez….”
Şeklindedir.
“Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü” başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu’nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun’un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
“Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; … Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı … komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316’ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26’ncı maddesi hükmü saklıdır” biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK’nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesine “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.” hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun’un “Ağır ceza mahkemesinin görevi” başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen “Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır.” şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun’ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.” hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun’da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK’nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016’e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 82 ve müteakip maddelerine göre “görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı” soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa’nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun’un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa’nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu’nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK’nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa’nın 85. maddesinde “Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.” şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa’nın 37. maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.

Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK’lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun’un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
“Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK’nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı “Yargıtay Ceza Genel Kurulu” yerine “Yargıtay ilgili ceza dairesi” olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.

Son olarak, 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun’un “Dairelerin Görevleri” başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK’nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye “Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, … yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.” biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun’un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra “kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine” karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’la değişik 14. maddesinde yer alan “hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında … bölümü esasına göre çalışır” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte … bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan “Yargıtay”, dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi … yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da … bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun’da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi’ne göre ise … yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun’da ve Yargıtay İç Yönetmeliği’nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu … niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271’i itiraz, 877’si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524’ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen … yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin “Danıştay Meslek Mensupları”nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun’un “Soruşturma” başlıklı 76. maddesi;
“1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men’i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz.” ,
Aynı Kanun’un “Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi” başlıklı 79. maddesi;
“76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.”,
Aynı Kanun’un “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller” başlıklı 81. maddesi;
“…belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
“Şahsi suçların kovuşturma usulü” başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli” kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun’da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar” başlıklı beşinci kısmında yer alan “Üyelerin Hukuki Durumları” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun’un Beşinci Kısmında yer alan “Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar” başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun’un “Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü” başlıklı 38. maddesi;
“(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip … ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır….”
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli” kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun’da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üyeleri:
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerinin hukuki durumu 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Askeri ve genel yargıya tabi suçlar” başlıklı 33. maddesinin son fıkrası “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyelerin genel yargıya tabi şahsi suçlarının kovuşturulmasında Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcılarının şahsi suçlarının kovuşturulmasına ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindedir.
Söz konusu hukuki düzenleme ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli” kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 1602 sayılı Kanun’da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
h) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu’nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.

Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, …. …. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda … bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.

Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu’nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin … ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli “Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası “7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu’nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK’nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1. maddesinin, TCK’nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK’nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun’un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK’nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK’nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.

e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK’nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK’nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK’nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK’nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK’nın 27/1. maddesi)
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK’nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah … hakkında … 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu’nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde “hizmet hareketi” adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah … tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının … Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye … Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye … Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda “H” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, “C” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, “0” ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş; 23’ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.

d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, … Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi olan, “sıkıyönetim komutanı” olarak görevlendirilen, “sıkıyönetim mahkemeleri”ne ve “kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara” ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile … Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)’ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı’nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. …., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK’da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD’nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock’un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu’nun 6. maddesinin “g” bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin “i” bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin … Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim … Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK’nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile … 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, … 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. … nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK’nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK’larla Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK’nın 134 ve 6755 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun’un “soruşturma ve kovuşturma işlemleri” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun’un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK’nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK’nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen “arama” ve “el koyma” koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK’nın 134. maddesindeki “bilgisayar kütükleri” ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma” kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, “bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da” uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi” adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa’nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi’nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK’nın 134/1. maddesinde “şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde” arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle “şüphelinin kullandığı” ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu “elektronik veri”dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK’nın 135. maddesine göre değil CMK’nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK’nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK’nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK’nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK’nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK’nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.

Sonuç olarak, … Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde … Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan “inceleme kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, Fetullah … veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek “mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş” örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli …; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün “silahlı kanadı”nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK’nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (… Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, “Talebe İmamları” tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan “Özel Evlere” yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin … durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen … raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan “Talebe İmamı” tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; “Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu” tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah … tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY’nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve … tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının “Mahrem Hizmetler” olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
“Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (…) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (…) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (…) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. … Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor.”
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları “keyfiyet” odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı “…/meslek” konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-“Pırlantalar” olarak adlandırılan Fetullah …’in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde “ideolojik örgüt eğitimi”nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (Fetullah …’in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (Fetullah …’in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar “dini faaliyet, dini sohbet” kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en …, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar “Ümit” pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya’ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının “çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi” yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye’de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak “KOD İSİM” kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında “hizmet, şakirt, …, cemaat” gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul “randevulaşma sistemi” olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefon hatlar” olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün “Mahrem Yapısı” içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10’a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10’a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99’a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99’a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100’e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100’e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte “bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da” sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
“Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği”
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile … yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda “birebir sorumluluk” esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde “10”, “100” veya “99” rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 – Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel … ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel … ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)

(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.

(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.

(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;

15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği “Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez” oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK’nın “delillerin takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında “yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada “delil yasakları” olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK’nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya’da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde “Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı”na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge’nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, …:1-2, 2009, …. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS’ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet …, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, …. 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS’nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet …, a.g.e, …. 103)
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59)
Nitekim AB’nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge’leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla … merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği “iletişimin tespiti (HTS)” kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin “demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının “iletişim özgürlüğü” hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle “iletişimin tespiti”, Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK’nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa’da ve yasada düzenlenen “orantılılık” ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının “araştırmalara” başlama kararı ile gerçekleşen “başlangıç soruşturması”dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için “şüpheli” de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair “basit şüphe” oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK’nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,

Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK’dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının “0” saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY’nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.

Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK’nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK’nın 48. maddesinde temelini Anayasa’nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK’nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK’nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın “tanık beyanı” veya “sanık beyanı” olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK’nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK’nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK’nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK’nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK’nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK’nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nda ve CMK’nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK’nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu’nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK’nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.

CMK’nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu’nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, ….67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK’nın “Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme” başlıklı 48. maddesi “Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir” şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK’nın “Yemin verilmeyen tanıklar” başlıklı 50. maddesi;
“(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu’na benzer şekilde 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK’nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kanuna aykırı bir vaat” niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK’nın 206/2. maddesi)
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK’nın 207/1. maddesi)
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ASYA:
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise “Asya Finans Kurumu A.Ş.” olan unvanı “Asya Katılım Bankası A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL’si A grubu, 540.000 TL’si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya’nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY’nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013-Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK’nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah … tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya’ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü … Beyaz’dan Yönetim Kurulu Başkanı … ve Yönetim Kurulu Üyeleri …, …, … Uruç, …, … Gözütok ve … …’e 06.01.2014’de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı …’in … Beyaz’a gönderdiği “Affınıza mahçuben” konulu elektronik posta mesajının içeriğinde “….Bizim iklimimizden bir ağabeyim …. Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001’de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz …. Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız…” ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül – Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya’ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK’nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015’dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.

Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya’ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; sanığın, sözde sıkıyönetim görevlendirme listesinde belirtilen Not-1 kapsamında görevine devam etmesinin öngörüldüğü, örgüt içi gizlilik ve haberleşme amacıyla operasyonel hat kullandığı, çeşitli kumpas davaları nedeniyle tasfiye edilmesi düşünülen Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, ihraç edilmeleri üzerine açtıkları idari işlemin iptali davalarının büyük bir kısmında örgüt mensubu olduğu belirtilen diğer Daire üyeleriyle birlikte davanın reddi yönünde oy kullandığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde örgüt üyelerinden oluşan gruplaşma içinde yer aldığı ve üyelik seçimlerinde örgüt üyelerine oy verilmesi için faaliyette bulunduğu, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün askeri yargı yapılanması içinde olduğu belirlenmiş olmakla silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY’nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla “mahrem alan” yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından ve ayrıca bu yönde bir savunması da bulunmadığından sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanmamasına ilişkin kabul yasaya aykırı görülmemiştir.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık müdafisinin temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK’nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “orantılılık” ilkesine aykırılık oluşturmadığı, TCK’nın 62. maddesi uyarınca cezanın indirilmesi esnasında belirlenen takdiri indirim oranının yerinde olduğu anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.
Ancak, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun “Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının niteliği ve sonuçları” başlıklı 31. maddesinin 1. fıkrasında Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın aynı Kanun’un 31/1-A-B maddelerindeki sonuçları doğuracağı belirtilmesine rağmen hükmün 9. fıkrasında bu hususta hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. Bu itibarla, hükmün 9. fıkrasının hükümden çıkarılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Ayrıca, 17.12.2018 tarihli ikinci celsede dinlenen ve beyanları hükme esas alınan tanıklara usulüne uygun olarak CMK’nın 59/1. maddesi gereğince söz verilip tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini sözleri kesilmeksizin anlatmalarının sağlanması yerine yargılamanın daha önceki aşamalarında vermiş oldukları ifadelerini kabul edip etmedikleri sorulup kabul ettiklerini beyan etmeleri üzerine aynı Kanun’un 201. maddesi uyarınca taraflardan tanıklara sorularını yöneltmelerinin istenmesi suretiyle beyanlarının alınması, tanıkların sorulara verdikleri cevaplarla ayrıntılı açıklamalarda bulunarak bilgi ve görgülerini ifade etmiş oldukları anlaşılmakla tanık dinleme yöntemindeki söz konusu usule aykırılık sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Öte yandan, gerekçeli kararın “Soruşturma Usulüne Dair Değerlendirmeler” kısmında başka bir dosyanın sanığı Yaşar Yüce’den bahsedilmesi ve “Tanık Beyanlarının Değerlendirilmesi” bölümünde de sanıktan kurmay subay üye olarak görev yaptığından ve olağan görev süresinden sonra kıta görevine dönmediğinden söz edilmesi maddi yazım hatası olarak değerlendirilmiştir.

Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.10.2020 tarihli ve 48-30 sayılı; sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun “Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının niteliği ve sonuçları” başlıklı 31. maddesinin 1. fıkrasında Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın aynı Kanun’un 31/1-A-B maddelerindeki sonuçları doğuracağı belirtilmesine rağmen hükmün 9. fıkrasında bu hususta hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmeden CMK’nın 303/1. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün 9. fıkrasının hükümden çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, oy birliğiyle,
2)Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyete başkanlık yapmasının hükmün bozulmasını gerektiren yasaya aykırılık teşkil etmediğine, oy çokluğuyla,
3)Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.