Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2021/102 E. 2023/414 K. 12.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/102
KARAR NO : 2023/414
KARAR TARİHİ : 12.09.2023

YARGITAY DAİRESİ: 2. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ:Asliye Ceza
SAYISI : 378-597

I. HUKUKİ SÜREÇ
Nitelikli hırsızlık suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-a, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.07.2011 tarihli ve 378-597 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 11.09.2013 tarih ve 19934-20249 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 27.01.2021 tarih ve 736 sayı ile; “…Sanığın aynı katılana yönelik benzer suçları Üsküdar ve Kartal ilçelerinde de işlediğinin tespit edildiği, bu ilçelerde işlenen suçlarla ilgili olarak yargılamaların derdest olduğu, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında kısa zaman aralıkları içinde gerçekleştirdiği eylemleri nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanması hususunda değerlendirme yapılabilmesi için dosyaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğu,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 23.02.2021 tarih ve 1002-3317 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.04.2011 tarihli ve 5927-1791 sayılı iddianame ile; sanığın 09.03.2011 ve 12.03.2011 tarihlerinde katılan kuruma ait yeraltına döşeli vaziyette bulunan kabloları keserek çaldığından bahisle zincirleme şekilde nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Kadıköy (Kapatılan) 4. Asliye Ceza Mahkemesince 25.04.2011 tarihinde esasa kaydedilen iddianamenin 06.05.2011 tarihli tensip duruşmasında kabulüne karar verilerek devam olunan yargılama sonucunda 26.07.2011 tarih ve 378-597 sayı ile; sanığın zincirleme şekilde hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kayıtlarında yapılan incelemede;
Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.04.2011 tarihli ve 5249-1583 sayılı iddianame ile; sanığın 26.03.2011 tarihinde katılan kuruma ait kabloları keserek çaldığından bahisle nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, Kadıköy (Kapatılan) 6. Asliye Ceza Mahkemesince 22.04.2011 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilerek yargılamaya başlandığı, dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 31. Asliye Ceza Mahkemesince 15.11.2012 tarih ve 297-1608 sayı ile; atılı suçtan sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 03.11.2014 tarih ve 16740-25350 sayı ile onandığı, anılan karara yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 09.11.2021 tarih ve 119478 sayı ile itiraz yoluna başvurulduğu, inceleme yapan Özel Dairece 10.01.2022 tarih ve 20584-78 sayı ile itirazın kabulüne ve katılan kuruma ait kabloları 30.03.2011 tarihinde çalmaya teşebbüs ettiği iddiasıyla 04.04.2011 tarihli iddianame ile açılan kamu davası sonucunda Kartal 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.10.2011 tarihli ve 354-416 sayılı kararı ile; sanığın TCK’nın 142/1-a, 35 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmeksizin kesinleştiği, suç ve iddianame tarihleri gözetildiğinde, hukuki kesintinin bulunmaması karşısında, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında birkaç gün ara ile katılan kuruma yönelik gerçekleştirdiği hırsızlık eylemleri nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.04.2011 tarihli ve 7853-2244 sayılı iddianame ile; sanığın 10.02.2010 tarihinde katılan kuruma ait kabloları kestiği, ancak olay yerinden götüremediğinden bahisle hırsızlık suçuna teşebbüsten cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, 28.09.2011 tarihli ilk celsede iddianamenin kabulü kararının okunduğu, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.02.2013 tarih ve 459-135 sayı ile sanığın atılı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 11.11.2014 tarih ve 20581-26335 sayı ile; sanık ve inceleme dışı diğer sanıkların dosyaya konu Karlıktepe Mahallesinde bulunan katılan kuruma ait kabloları çalmaya kalkışmalarından sonra aynı gün katılan kuruma ait Bahçelievler Semti’nden geçen 400 kg bakır kabloyu çaldıklarını belirtmesi ve Kartal İlçe Emniyet Müdürlüğünün 11.04.2011 tarihli yazısına göre de Bahçelievler’de meydana gelen olayla ilgili soruşturmanın Kocasinan Polis Merkezinin 481 numaralı suç kaydı üzerinden devam ettiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin değerlendirilmesi açısından diğer olayın akıbetinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekçesiyle bozulduğu, bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece 18.12.2020 tarih ve 661-452 sayı ile; “Sanık …’ın İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/378 esas, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/354 esas, İstanbul Anadolu 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/297 esas sayılı dosyalarına konu eylemleri ile dosyamıza konu suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında aynı mağdura karşı birden fazla kez işlendiği” şeklindeki gerekçe ile sanığa verilen cezada zincirleme suç hükümleri uyarınca artırım yapıldığı, bahse konu diğer dosyalardaki mahkûmiyet hükümleri kesinleştiğinden kesinleşmiş cezaların bu dosyadan verilen ceza miktarından mahsubuna karar verildiği, hükmün, sanık ve vekâlet ücretine hasren katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesince 12.12.2022 tarih ve 21592-20738 sayı ile suça konu eylemlerin başka semtlerde meydana gelmesi nedeniyle sanık hakkında zincirleme suç ve mahsup hükümlerinin uygulanamayacağı eleştirisi ile vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği, Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için zincirleme suç hükümleri üzerinde durulmalıdır.
TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın TCK’nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına rağmen fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
Aynı suç, TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2012. s. 339; … Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Ankara, 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253).
765 sayılı TCK’da yer alan muhtelif zamanlarda vaki olsa bile ifadesi dikkate alınarak aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında bulunan değişik zamanlarda ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla kez işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; Yaşar-Gökcan-Artuç, 6. Cilt, s.7958-7959).
Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlali aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlal edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi durumunda zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanmayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın, Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasına göre artırılacağı öngörülmüştür.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında aynı suç işleme kararı kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı niteliğinde olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer- Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, İstanbul, 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510), Kanun’da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2015, s. 612-613), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, İstanbul, 2015, s. 456), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, s. 718-719) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plan, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Zincirleme suç hükümlerine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşılması bakımından hırsızlık suçlarında mağdur kavramı üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Hırsızlık suçunun mağduru, sahip veya zilyet olduğu taşınır malın rızası dışında alınması sebebiyle haksızlığa uğrayan kişidir. Yukarıda açıklandığı üzere, mağdur ancak gerçek bir kişi olabileceğinden tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de mağdur olmaları mümkün değildir. Buna göre hırsızlık suçuna konu eşyanın, bir tüzel kişiye ait olduğu hâllerde dahi tüzel kişinin suçtan zarar gören; tüzel kişiyi temsil eden yetkilinin ise mağdur olduğunu kabul etmek gerekir.
Hırsızlık suçunun oluşması için öncelikle malın bir başkasının zilyetliği altında bulunması gerekir. Buradaki başkası ndan ifadesiyle, sadece malın maliki değil, aynı zamanda mala zilyet sıfatıyla sahip olan kişi de kastedilmektedir. Hırsızlık suçunda ihlal edilen menfaat sadece mülkiyet hakkı değil aynı zamanda zilyetliktir. Nitekim bu husus, TCK’nın 141. maddesinin birinci fıkrasında “zilyedinin rızası olmaksızın…” şeklinde açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla hırsızlık zilyetliği ortadan kaldıran bir fiil olduğuna göre, suçun mağduru zilyetliği ihlal edilen kişi de olabilir. Hırsızlık suçuna konu olan mal, malikin hâkimiyeti altındayken alınabileceği gibi zilyedinin hâkimiyeti altındayken de alınabilir. Bu açıdan, suçun mağduru bakımından aranılan temel kıstas, o malın maliki ya da zilyedi olmaktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanığın 09.03.2011 ve 12.03.2011 tarihlerinde katılan kuruma ait yeraltına döşeli vaziyette bulunan kabloları keserek çaldığından bahisle zincirleme şekilde nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.04.2011 tarihli ve 5927-1791 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, Kadıköy (Kapatılan) 4. Asliye Ceza Mahkemesince 06.05.2011 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilerek devam olunan yargılama sonucunda 26.07.2011 tarih ve 378-597 sayı ile; sanığın zincirleme şekilde hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılan dosya kapsamında;
Sanık tarafından, aynı yöntemle aynı nitelikte birden fazla suç işlenmesinin aynı suçu işleme kararıyla hareket edildiğinin kabulü bakımından yeterli olmadığı, sanığın hırsızlık suçunu bir defada işlemek yerine önceden kurduğu bir plan ya da genel niyeti doğrultusunda eylemlerini kısımlara bölerek belli aralıklarla gerçekleştirmesinin gerektiği, ancak bu hâlde, her bir hareketin birbirinin devamı niteliğinde olup hareketler arasında önceden yapılan planı gerçekleştirme amacına yönelik subjektif bir bağlantının varlığından ve aynı suçu işleme kararından söz edilebileceği, diğer taraftan, suça konu kabloların mülkiyeti katılan kuruma ait olmakla birlikte telekomünikasyon hizmetinin sunulması ve işleyişin sağlanması bakımından bağlı müdürlüklerin yetki ve sorumluluklarının olduğu, her bir müdürlüğün sorumlulukları dâhilindeki kablolar ve diğer malzemeler üzerinde zilyetliklerinin bulunduğu hususları da dikkate alındığında; incelemeye konu dosya ile İstanbul Anadolu 2 ve 31. Asliye Ceza Mahkemeleri ile Kartal 1. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılamaya konu edilen eylemler arasında geçen süreler zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi bakımından makul olarak kabul edilebilir ise de sanığın çıkan fırsatları değerlendirmek suretiyle ve her defasında yeni bir suç işleme kararı ile farklı semt ve bölgelerden gerçekleştirdiği, aralarında subjektif bir bağ bulunmayan eylemlerinin, ayrı ayrı hırsızlık suçlarını oluşturacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Ceza Genel Kurulu üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 12.09.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.