Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/458 E. 2023/210 K. 12.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/458
KARAR NO : 2023/210
KARAR TARİHİ : 12.04.2023

İtirazname No : 2019/91970
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 337-465

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık … hakkında çocuğun basit cinsel istismarı suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında Büyükçekmece 1. Asliye Ceza Mahkemesince 09.07.2015 tarih ve 949-654 sayı ile sanığa atılı suç yönünden yargılama yapma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesince 24.12.2015 tarih ve 337-465 sayı ile; sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 06.06.2016 tarih ve 5422-5503 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 19.03.2017 tarih ve 354412 sayı ile; “…çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık … hakkındaki, TCK.nun 103/1a, 62, 53, 63, maddeleri uyarınca verilen 6 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin hüküm onanmış olup, suçun sübutu ve ceza tertipi yönünden karara yönelik bir itirazımız bulunmamaktadır.
Sanık vekili tarafından Sulh Ceza Mahkemesine sunulan 29/06/2015 tarihli dilekçe eklerinden, suç tarihinden önceki tarihlerde; Esenyurt Devlet Hastanesi nöroloji uzmanınca düzenlenen giriş tarihi 05/06/2014 olarak belirtilen reçetede sanığa Epilepsi teşhisi konularak ilaç yazıldığının,
Yatış tarihi 11/07/2014 olarak belirtilen Özel Beylikdüzü Medlife Hastanesi Hasta Epikriz Formundan sanığa epilepsi tanısı konulduğunun anlaşılmasına,
Sanık vekilinin yargılama aşamalarındaki beyanlarında sanığın epilepsi hastası olduğu hususunu savunmasına ancak sanığın epilepsi hastası olup olmadığının, bu hastalığa bağlı davranış ve düşünce bozukluğu içinde bulunup bulunmadığının, suç tarihi itibarı ile ceza ehliyetinin tam olup olmadığının mahkemesince araştırılmamış olunmasına göre,
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2015/33027, 2016/4640, 15. Ceza Dairesinin 2015/1171, 2015/2907, 17. Ceza Dairesinin 2016/1385, 18. Ceza Dairesinin 2016/15587, 23. Ceza Dairesinin 2016/5874 Esas sayılı kararları ile Yüksek Dairenizin, 2013/8133 – 13357, 2014/11321 – 2015/2060, 2015/4504 – 10588, 2014/3017-2016/2326 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere,
Epilepsi hastası olduğu iddia olunup bu yönde bir kısım belgeler de sunulan sanığın, suç tarihinde işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak şekilde akıl hastalığının bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp ilgili ihtisas kurulundan rapor alınarak sonucuna göre diğer delillerle birlikte sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmekle ilgili onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 11.05.2017 tarih ve 1954-2573 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 15.01.2019 tarih ve 847-3 sayı ile itiraz değişik gerekçeyle kabul edilmek suretiyle Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 06.06.2016 tarihli ve 5422-5503 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve gerekçeli kararın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğinin sağlanması için dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmiş, Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 19.06.2019 tarih ve 3554-10117 sayı ile söz konusu tebligat eksikliğinin usulünce ikmali ve verildiği takdirde temyiz ve cevap dilekçelerinin eklenip hükmün temyizi hâlinde bu hususta ek tebliğname düzenlendikten sonra iade edilmek üzere esası incelenmeyen dosya Yerel Mahkemeye gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş; … vekili tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 24.02.2020 tarih ve 7170-1407 sayı ile 5271 sayılı CMK’nın 237/2. maddesine göre kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağından … vekilinin temyiz isteminin reddiyle Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.04.2020 tarih ve 91970 sayı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.03.2017 tarih ve 354412 sayılı itirazında yer verdiği aynı gerekçelerle itiraz kanun yoluna başvurulmuş, CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 09.11.2020 tarih ve 4408-4778 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aşamalarda epilepsi hastası olduğu bildirilen sanık hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanması yönünden rapor alınmasına gerek olup olmadığının, bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … müdafisince tutukluluğa itiraz dilekçesi ekinde sanık hakkında suç tarihinden önceki dönemlerde düzenlenen bir kısım epikriz raporu, EEG raporu, beyin mr radyoloji raporu ve reçete suretlerinin sunulduğu, bu belgelerin incelenmesinde; Esenyurt Devlet Hastanesinde görev yapan nöroloji uzmanınca sanık hakkında 05.06.2014 tarihinde epilepsi tanısıyla ilaç reçete edildiği, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesinin 11.07.2014 tarihli hasta epikriz raporuna göre; epilepsi tanısıyla takipli olduğu ve ilaç kullanımının bulunduğu belirlenen sanığın epilepsi atağı ön tanısıyla yoğun bakım ünitesinde tedavi edildiği, sanığın tedavisini üstlenen nöroloji uzmanınca psikiyatri uzmanına hitaben yazılan yazıda; “Psödonöbetleri var. EEG çekimi esnasında olan nöbeti esnasında epileptik aktivite izlenmedi.” ifadelerine yer verildiği, sanığın epilepsi hastası olduğu hususunun sanık müdafisince dosyaya sunulan savunma, temyiz ve karar düzeltme talepli dilekçelerde de açıkça dile getirildiği anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Değerlendirmeler
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin ikinci fıkrası ve 32. maddesinin birinci fıkrasında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilen kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi hâlinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, TCK’nın 32. maddesinde;
“1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O hâlde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile fiil-fail-akıl hastalığı arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır.
TCK’nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
Bu aşamada epilepsi hastalığının kusur yeteneğine etkisi bakımından doktrinde yer alan bir kısım görüşlerden bahsetmekte fayda bulunmaktadır.
Epilepsi veya diğer adıyla sara hastalığı, hastanın iradesi dışında şuurunun silinmesi ve nöbet şeklinde gelen felç hâli ve hareket bozukluğu gibi durumlarda kendisini gösteren bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi bakımdan tanımlanacak olursa; beyindeki sinir hücrelerinin ani ve geçici işlev bozukluğundan kaynaklanan ve bilinç kaybı ile nöbetler hâlinde ortaya çıkan zihinsel işlev, hareket ve duyu bozukluğu anlamına gelir. Adli tıp bakımından epilepsi ise; beynin elektriksel fonksiyonlarındaki geçici bozukluğa bağlı olarak beliren, zaman zaman ani ataklar hâlinde gelen bilinç kaybı, anormal motor hareketler, duyu kusurları gibi bulgularla seyreden nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Hastalığa ilişkin olarak, 1981’de Uluslararası Epilepsi Derneğinin uluslararası sınıflandırması kabul edilmiş, epilepsi nöbetleri sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre nöbet türlerinin her birinin farklı sebepleri ve sonuçları bulunmaktadır. Dolayısıyla, kişinin geçirdiği nöbet türüne göre, kusur yeteneğinin durumu da değişebilecektir (Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.105-106.). Epilepsi hastaları nöbet sırasında yaptığı şeyleri hatırlayamaz. Kişinin epilepsi hastası olup olmadığının tespitinden sonra suçun nöbet sırasında, nöbetten önceki ve sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekir. Şuur kaybı ile epilepsi nöbetleri sırasında işlenen suçlarda kişinin cezai sorumluluğu yoktur. Ceza hukuku açısından nöbetten kısa bir zaman önce, nöbet esnasında veya nöbetten sonra açılma evresinde işledikleri fiillerden sorumlu değillerdir. Bu hastalıkta eylem anı ile nöbet hâlinin çakışıp çakışmadığının somut olaya göre tespit edilmesi gerekir (Dr. Sinan Bayındır, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.72-73; Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.106-107.).
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için bilirkişilik kurumuna da değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinde;
“1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 3. maddesinde bilirkişi; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde görüş alınmasıdır. Bununla birlikte ceza yargılamasında bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan düzenlemeler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hâllerde bilirkişi dinleyebilecek veya rapor isteyebilecektir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bir bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme gibi hususlarda hâkimin bilirkişi raporu alması zorunludur.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Aşamalarda epilepsi hastası olduğu bildirilen ve buna ilişkin raporları dosyaya sunulan sanığın, epilepsi hastası olup olmadığının, epilepsi hastası olduğunun tespiti hâlinde atılı suçu nöbeti sırasında, nöbetten önceki veya sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesinin özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, bu hususun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda yapılacak muayene sonucu düzenlenecek rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 24.02.2020 tarihli ve 7170-1407 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 337-465 sayılı hükmünün, sanıkta TCK’nın 32. maddesi anlamında cezai sorumluluğunu ortadan kaldıracak yahut azaltacak biçimde akıl hastalığı olup olmadığı hususunda rapor alınması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.