YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/440
KARAR NO : 2023/236
KARAR TARİHİ : 25.04.2023
İtirazname No : 2020/27534
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 147-440
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’nın hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında Fatih (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.06.2005 tarihli ve 603-2018 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Fatih (Kapatılan) 4. Asliye Ceza Mahkemesince 13.07.2007 tarih ve 1248-598 sayı ile; sanığın atılı suçtan 765 sayılı TCK’nın 491/ilk, 62, 522 ve 59. maddeleri ile 647 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca 792 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükmün sanık tarafından temyiz edimesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 31.03.2011 tarih ve 26025-4062 sayı ile; “Suçun niteliği, cezanın türü ve süresine göre 08.02.2008 tarihli ve 26781 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun’un geçici 1/1. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 231/5-14. madde ve fıkraları gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyan İstanbul 44. Asliye Ceza Mahkemesince 28.03.2012 tarih ve 313-222 sayı ile; sanığın 765 sayılı TCK’nın 491/ilk, 62, 522 ve 59. maddeleri ile 647 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca 792 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile 5 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle ihbar üzerine dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece 13.11.2018 tarih ve 147-440 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanarak sanığın neticeten 792 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 25.02.2020 tarihli ve 20994 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 28.02.2020 tarihli ve 27534 sayılı ihbarnamede; “Dosya kapsamına göre, suç tarihi 26.03.2005 olup sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 05.09.2012 tarihinde kesinleştiği, 5271 sayılı Kanun’un 231/8-son cümlesi gereğince 05.09.2012 tarihi ile ikinci suçun işlendiği 16.06.2014 tarihi arasında dava zamanaşımı süresinin duracağı, sanığın lehine olan 765 sayılı Kanun’un 102/4 ve 104/2. madde ve bentleri gereğince olağanüstü zamanaşımı süresinin 7 yıl 6 ay olması dikkate alındığında, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasına ilişkin Yerel Mahkemece kararın verildiği 13.11.2018 tarihi itibarıyla bu sürenin ziyadesiyle geçtiği gözetilmeden, dava zamanaşımının dolması nedeniyle düşme kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.09.2020 tarih ve 611-2848 sayı ile kanun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 15.10.2020 tarih ve 27534 sayı ile; “…Hükmün, kanun yararına bozulmasına karar verildiğinden, bozmanın CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca yapılması ve aynı maddedeki yasal zorunluluk nedeniyle cezanın kaldırılması sonucunu doğuran kararın doğrudan Özel Dairece verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 19.11.2020 tarih ve 2810-4178 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanarak sanığın hırsızlık suçundan mahkûmiyetine ilişkin kararın, zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kanun yararına bozulması üzerine kamu davasının düşürülmesi kararının Özel Dairece mi yoksa Yerel Mahkemece mi verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Fatih Cumhuriyet Başsavcılığınca 05.04.2005 tarihli ve 3528-1095 sayılı iddianame ile sanığın 26.03.2005 tarihinde gündüz saatlerinde SSK Vakıf Guraba Hastanesinin arka tarafındaki bahçede atıl hâlde bulunan hurda demirleri el arabasına yükleyerek götürdüğü sırada hastanenin otopark görevlisi tanık Lütfi Gül tarafından yakalandığından bahisle hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın atılı suçtan 765 sayılı TCK’nın 491/ilk, 62, 522 ve 59. maddeleri ile 647 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca 792 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün, sanık tarafından temyizi üzerine Özel Dairece sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle bozulmasının ardından bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 05.09.2012 tarihinde kesinleştirildiği, sanığın denetim süresi içinde 16.06.2014 tarihinde işlediği kaybolmuş veya hata sonucunda ele geçmiş eşya hakkında tasarruf suçundan İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesince 12.12.2017 tarih ve 495-770 sayı ile 600 TL kesin nitelikteki adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
İhbar üzerine oturum açılarak yeniden yapılan yargılama sonucunda sanığın neticeten 792 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 14.01.2019 tarihinde kesinleştirme işlemlerinin yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle kanun yararına bozma kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide olağanüstü temyiz denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken karar ve hüküm ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Benzer hükümlere 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104. maddelerinde de yer verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 tarihli ve 978-250 ile 23.01.2007 tarihli ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle duran süre de eklenmek suretiyle uzamış zamanaşımının gerçekleşmiş olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozulmasına karar verilmesi isabetli olup bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının, verilen cezanın ortadan kaldırılması sonucunu doğurması karşısında, davanın esası çözülmüş olup yargılamanın tekrarlanması yasağı da bulunduğundan hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın da doğrudan Özel Dairece verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Bozulmasına karar verilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak CMK’nın 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.