Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/434 E. 2023/252 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/434
KARAR NO : 2023/252
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

İtirazname No : 2020/50380
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 168-9

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanıklar … ve …’ün maktul …’ye yönelik kasten öldürme suçundan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 81/1, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba; mağdurlar … ve …’a yönelik teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 81/1, 35, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca iki kez 10’ar yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba; sanık …’in maktul …’ye yönelik kasten öldürme suçuna yardımdan TCK’nın 81/1, 39/2-c, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; mağdurlar … ve …’a yönelik teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçuna yardımdan TCK’nın 81/1, 35, 39/2-c, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca iki kez 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklar … ve … yönünden ayrıca TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.01.2016 tarihli ve 168-9 sayılı, kısmen de resen temyize tabi olan hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.10.2019 tarih ve 3039-4586 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28.08.2020 tarih ve 50380 sayı ile; “… Sanıklar … ve …’ün maktulün ölümüne neden olan eylemlerinin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu; olası kastla öldürme suçlarına iştirakin mümkün olmaması nedeniyle sanıkların hukuki durumunun buna göre tayin edilmesinin gerektiği,
Sanıkların eylemlerinin olası kast olarak kabulü hâlinde, eylem üzerinde ortak hâkimiyet kurmayan ve olası kast ile işlenen suçlarda iştirakin mümkün olmaması nedeniyle sanık …’in maktule yönelik eylem nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığı dikkate alınarak hukuki durumunun buna göre tayin ve takdir edilmesi,
Sanıkların mağdurlara yönelik eylemlerinin, yaraların niteliği ve öldürücü bölgelerin hedef alınmaması ile sanıklar ile mağdurlar arasında öldürmeyi gerektiren bir husumetin bulunmaması hep birlikte değerlendirildiğinde, kasten yaralama olarak kabul edilmesi ve hukuki durumlarının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği,
Sanık …’ın mağdurlara yönelik eylemlerini haksız tahrik altında işlediğinin kabulü ile hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.10.2020 tarih ve 3643-2475 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONULARI
Suçların sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Yargıtay 1. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanıklar …, … ve …’in maktul …’ye yönelik eylemlerini doğrudan kastla mı yoksa olası kastla mı işlediklerinin,
2- Maktule yönelik eylemlerini doğrudan kastla işlemediklerinin kabulü hâlinde, sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekip gerekmediğinin,
3- Sanıkların mağdurlar … ve …’a yönelik eylemlerinin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun,
4- Sanık …’in mağdurlar … ve …’a yönelik suçunu haksız tahrik altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konularına İlişkin Görüşler
5237 sayılı TCK’nın “Kast” başlıklı 21. maddesi;
“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir” şeklinde düzenlenerek maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kasıtta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde kanunda tanımlanmış haksızlık olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu’nda taksir; basit ve bilinçli taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kasıt ile aynı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği kabullenme ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Kasıt, olası kasıt, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.).
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nın teşebbüse ilişkin 35. Maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde, fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir. Konuları, olayları, gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir. Konuları, olayları, sanık sayısı, sanığın olay öncesi, olay sırasındaki ve olaydan sonraki davranışları, suçun icra biçimi bakımından her bir somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmalı; konusu, olayı ve icrası farklı, sanıkların bulunduğu bir olayı kısmen benzer de olsa başka bir olay ile kıyaslayıp sanığın cezai sorumluluğu hakkında da sağlıklı olmayan bu kıyasa dayanarak sonuç çıkarma gayretinin hatalı sonuçlara yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediği önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
B. Uyuşmazlık Konularına İlişkin Hukuki Nitelendirme
Sanık …’in …’da otomobil alım satımı, araç kiralama, oto yıkama ve korsan taksicilik gibi çeşitli işlerle uğraştığı, sanıklardan …’in …’ın amcasının oğlu, …’ün ise …’ın yanında çalışan işçisi olduğu, olay gecesi …’in tanıklar … ve … ile bir barda alkol alıp eğlendikleri, buradan ayrılarak …’ın sevk ve idaresindeki araçla … istikametinden… Caddesi’ne kontrolsüz olarak çıktıkları, bu sırada … istikametinden gelmekte olan tanık …’in kullandığı aracın sanık …’ın kullandığı araca çarptığı, sanığın kullandığı aracın her iki kapısının zarar gördüğü, tanık … ile yanında bulunan arkadaşı tanık …’ın araçtan inip kazayla ilgili konuşmak için sanığın yanına gittiklerinde sanık …’ın …’a tokat attığı, … ve arkadaşı …’ın saldırgan tavırlar sergileyen sanık … ve yanındaki …’ten korunmak için… Caddesi üzerindeki … isimli bara kaçtıkları, sanık … ve …’in küfredip taşkınlık yaparak, barın kapısında duran görevlilerden kovalandıkları için içeri sığınan tanıklar … ve …’ı kendilerine teslim etmelerini istedikleri, barın kapısındaki görevlilerin olayı yatıştırmaya çalıştıkları, sanık … ve tanık …’i içeri sokmadıkları gibi tanıklar … ve …’ı da bardan dışarı çıkarmadıkları, bu duruma sinirlenen ve alkolün tesiri ile de iyice saldırganlaşan …’in … Bar’ın sahibine ait olan ve barın önünde park hâlindeki … model aracın arka camını yumruklayarak parçaladığı, bar görevlilerinin kendisine müdahale etmeleri üzerine tişörtünü yırtıp olay yerinden kaçarak uzaklaştığı, bar çalışanları ile tanışıklığı olan tanık …’nin olayı yatıştırmaya çalıştığı, kırılan camın parasını ödeyeceklerini söylediği, bunun üzerine bar çalışanlarının aracın camının bedeli olarak sanık …’dan 5.000 TL talep ettikleri, …’ın cebinden çıkardığı 3.500 TL’yi görevlilere teslim ettiği, kalan 1.500 TL’nin de ödeneceğine ilişkin …’nin çalışanlara güvence verdiği, kaza yapan … ve …’ın bar çalışanlarının aracılığıyla bardan çıkarak … ve …’nin de bulunduğu kaza yerine döndükleri, …’ın alkollü olması nedeniyle polis çağrılmasını kabul etmediği, aracının torpido gözündeki tabancayı … ve …’a göstererek “Araçta silah vardı, ya o an çekip sizi vursaydım, kafana sıksaydım. Ben burayı tarayacağım, yarın bizi haberlerde görürsünüz, benim kuzenimi dövdüler, bu olayı burada bırakmam.” dediği ve …’tan aracın ruhsatını istediği, sanığın tavırlarından ve silahlı olmasından çekinen …’ın aracın ruhsatını ve telefon numarasını sanık …’a vererek arkadaşı … ile birlikte olay yerinden ayrıldığı, sanık …’ın yanında bulunan tanık …’nin olay yerine arkadaşları … ve …’u çağırdığı, …’ın kullandığı araca binen … ve …’ın olay yerinden ayrılarak sanık …’ın evinin bulunduğu …’na gittikleri, yolda …’den telefonunu isteyen sanık …’ın, çalışanı sanık … ile kardeşi inceleme dışı firari sanık …’i aradığı, … ve …’i evinin önüne çağırdığı, sanık …’ın …’ın evinin önüne suçta kullanılan …marka araçla geldiği, …’in ise evin önüne geldikten sonra suçta kullanılan 9 mm çapındaki tabancayı sanık …’a verdiği ve …’ın talimatıyla etraftaki bir araçtan söktüğü plakayı suçta kullanacakları …marka araca taktığı, sanık …’ın aracında bulunan 7,65 mm çapındaki tabancayı ise …’a teslim ettiği, sanık …’ın tanıklar …, … ve …’a “Onlar görecekler, ben gidiyorum, silahınız varsa gelin, beni arkadan kollayın.” dediği, …, … ve …’un bu teklifi kabul etmedikleri, sanığa “Sarhoşsun, git, yat.” dedikten sonra sanıklar … ve … ile inceleme dışı sanık …’in yanından ayrıldıkları, inceleme dışı firari sanık …’in …marka aracın direksiyonuna geçtiği, aracın sol arkasına sanık …’ın, sağ arkasına ise sanık …’ın oturduğu, çağrılmaları üzerine inceleme dışı firari sanık … ile sanık …’in bir başka araçla gelerek, bu aracı takip etmek suretiyle iki araç hâlinde … Bar isimli iş yerine gittikleri, birkaç kez barın önünden geçerek keşif yaptıkları ve saat 04.00 sıralarında sanık …’in bulunduğu aracın yavaşlayarak trafiği kestiği, sanık …’ın 9 mm çapındaki tabancası ile sanık …’ın ise kendisine verilen 7,65 mm çapındaki tabanca ile … Bar’ın önündeki görevliler ile eğlenmek için bara giren ve bardan çıkan kişiler olduğunu görmelerine karşın, bu insan grubunu hedef alarak ateş etmeye başladıkları, açılan ateş sonucu bara eğlenmek için gelen maktul …’nin başına isabet eden merminin yol açtığı yaralanma sonucu olay yerinde hayatını kaybettiği, bar çalışanlarından mağdur …’ın sağ bacağından, mağdur …’ın ise sol kolundan basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte ateşli silahla yaralandıkları, olay yerinde iki ayrı tabancadan ateşlenmiş, 7 adet 9 mm çapında, 1 adet 7,65 mm çapında kovan bulunduğu, cadde üzerindeki araçlarda ve iş yerlerinde çok sayıda isabet izinin tespit edildiği anlaşılan olayda;
Sanıkların, …’un yaya ve araç trafiği en yoğun caddelerinden olan … Caddesi üzerindeki barın önünden birkaç kez geçip keşif yaptıktan sonra trafiği kesip mağdurları ve maktulü görmelerine karşın, etkili mesafeden, elverişli silahlarla, çok sayıda ateş etmeleri, ateş edilen yoğun insan grubundakilerin isabet almasının mutlak oluşu, nitekim isabet alan maktulün yaşamını yitirip mağdurların ağır şekilde yaralanmış olmaları hususları birlikte gözetildiğinde, sanıkların maktul ve mağdurlara yönelik eylemlerini doğrudan kastla işledikleri; mağdurlar … ve …’e yönelik eylemlerinin teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçunu oluşturduğu; meydana gelen trafik kazasında kendisi hatalı olmasına karşın araç sürücüsü tanık …’ı darbeden, bu saldırıdan kurtulmak için …’in sığındığı barın önünde olay çıkarıp hakaretler eden ve yanındaki akrabası …’in bar sahibinin aracının camını kırması üzerine meydana gelen zararın bir kısmını bar görevlilerine nakden teslim eden sanık …’a yönelen ve mağdurlardan kaynaklanıp haksız fiil teşkil eden söz ve eylem bulunmaması karşısında, sanık … hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının tüm uyuşmazlık konuları yönünden reddine karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının tüm uyuşmazlık konuları yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede tüm uyuşmazlık konuları yönünden oy birliğiyle karar verildi.