YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/394
KARAR NO : 2022/122
KARAR TARİHİ : 24.02.2022
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 187-395
Sanık … hakkında basit dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Konya 3. Asliye Ceza Mahkemesince 06.08.2008 tarih ve 793-806 sayı ile eylemin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosyanın gönderildiği Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince de 30.10.2008 tarih ve 401-278 sayı ile sanığın eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiş olup müşterek yüksek görevli mahkemece görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilerek dosyanın gönderildiği Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine ilişkin verilen 14.03.2013 tarihli ve 213-151 sayılı hükmün katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 27.05.2019 tarih ve 4424-6375 sayı ile;
“Sanık …’in 18.09.2012 tarihli ifadesinde, suça konu senetleri ticari ilişki içinde olduğu …’un oğlu …’un getirdiğini, …’ı da Karabulutlar’dan malzeme alması nedeniyle tanıdığını, … ile herhangi bir ticari ilişkisinin olmadığını beyan etmesi, katılan …’ın da sanığı tanıdığını belirtmesi karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, … ile oğlu …’un tespit edilen adresine davetiye ile celp edilerek tanık sıfatıyla dinlenmelerine, yazı ve imza örneklerinin usulüne uygun şekilde alınıp, tatbike medar imza ve yazı örnekleri de getirtilerek alanında uzman bilirkişiye tevdii ile senetteki yazı ve imzaların … ile oğlu …’un eli ürünü olup olmadığı hususunda inceleme yaptırılmasından sonra toplanan bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 26.12.2019 tarih ve 187-395 sayı ile;
“…(Sanığın) dolandırıcılık suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığından beraatine karar verilmiş olup, Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesinin bozma ilamında belirtilen … ile oğlu …’un beyanlarının alınması, yazı ve imza örneklerinin alınarak senetteki yazı ve imzaların … ile oğlu …’un eli ürünü olup olmadığı hususunda inceleme yaptırılmasının, dolandırıcılık suçu açısından sonucu değiştirmeyeceği, resmî belgede sahtecilik suçundan sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın itiraz üzerine kesinleştiği hususu da dikkate alındığında yargılamaya herhangi bir katkı sağlamayacağından mahkememizce verilen beraat kararının dosya kapsamına göre yasal hükümlere uygun ve yerinde olduğu, verilen beraat kararında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı,” şeklindeki gerekçe ile direnerek ilk hükümde olduğu gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.06.2020 tarihli ve 27989 sayılı “Onama” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 05.10.2020 tarih ve 6859-9329 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazın mercisince reddine karar verilmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçundan eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Konya 10. İcra Müdürlüğünün 01.08.2007 tarihli ve 2007/7241 esas sayılı kambiyo senetleri üzerine haciz yolu ile yapılacak takip taleplerinde ödeme emrine göre; alacaklının … Müh. Tes. İnş. Mlz. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti, borçluların … … ve …, takip dayanağının ise vade tarihi 30.04.2007 ve tutarı 3.000 TL, vade tarihi 30.05.2007 ve tutarı 3.000 TL ile vade tarihi 30.06.2007 ve tutarı 4.000 TL senetler olduğu,
Katılan … vekili Av. …’in 08.08.2007 tarihli dilekçe ile; katılan …’ın, … Pompa Kundura Elektrik Gıda İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin sahibi ve yetkilisi olduğunu, Konya 10. İcra Müdürlüğünün 2007/7241 esas sayılı dosyasında icraya konan senetlerdeki imzaların katılan …’a ait olmadığını ve katılan …’in bu senetleri imzalamadığını belirterek şikâyetçi olması üzerine soruşturmaya başlanıldığı ve evrakın 2007/22845 soruşturma sırasına kayıt edildiği,
Katılan …’un yetkilisi olduğu … Müh. Tes. İnş Malz. Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri Av. … …ve Av. …’ın 01.10.2007 tarihli dilekçe ile; … şirketinin doğalgazla ilgili parça satan bir firma olduğunu, sanık …’in … şirketinden malzeme aldığını ve aldığı malzemeler karşılığında suça konu senetleri … şirketine teslim ettiğini, senetlerin vadesinde ödenmeyip protesto olmaları nedeniyle Konya 10. İcra Müdürlüğünün 2007/7241 esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını belirterek şikâyetçi olmaları üzerine evrakın 2007/28780 soruşturma sırasına kayıt edildiği,
Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 24.12.2007 tarihli ve 2007/1077 sayılı birleştirme kararı ile; suça konu senetlerin aynı olduğu ve her iki dosya arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle evrakın birleştirilmesine, soruşturmaya eski kayıt olan 2007/22845 soruşturma numaralı evrak üzerinden devam olunmasına, 2007/28780 soruşturma numaralı kaydın kapatılmasına karar verildiği,
Konya 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 19.02.2009 tarihli ve 853-131 sayılı kararı ile; katılan … vekili Av. …’in 07.08.2007 tarihli dilekçe ile imzaya itirazda bulunması üzerine yapılan yargılama sonucunda takibe konu senetlerde keşidecinin isminin “… …” olarak yazıldığı ve takip talebinde de borçlunun isminin “… …” olarak gösterildiği, ancak itirazda bulunan davacının isminin ise … olduğu ve takipte taraf olmadığı anlaşıldığından davacının davasının husumet nedeni ile reddine karar verildiği,
Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/4160 emanet eşya makbuzu ile; 30.04.2007 vade tarihli, 3.000 TL meblağlı, alacaklı …-Tekin Isı, borçlusu … … ve 03.02.2007 tanzim tarihli bir adet senet aslı, 30.06.2007 vade tarihli, 4.000 TL meblağlı, alacaklısı …-Tekin Isı, borçlusu … … ve 03.02.2007 tanzim tarihli bir adet senet aslı ile 30.05.2007 vade tarihli, 3.000 TL meblağlı, alacaklısı …-Tekin Isı, borçlusu … … ve 03.02.2007 tanzim tarihli bir adet senet aslının emanete alındığı, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 30.06.2008 tarihli ve 2008/1548 sayılı ekspertiz raporuna göre; suça konu senetler üzerinde bulunan yazılar ve ödeyecek bölümünde “… …” adına atılı bulunan imzaların katılan …’ın elinden çıkmadığı kanaatine varıldığı, bu yazılar ve imzaların sanık …’in elinden çıktığını gösterir nitelik ve yeterlikte uygun kaligrafik bulgular tespit edilemediği,
… şirketinin vekili … ile sanık … tarafından imzalanan tarihsiz protokole göre; Konya 10. İcra Müdürlüğünün 01.08.2007 tarihli ve 2007/7240 esas sayılı dosyasına istinaden…’ye ait 6.000 TL çek, …’a ait 4.000 TL senet, …’e ait 1.000 TL senet olmak üzere 11.000 TL bedelli evrakın tarihlerinde karşılıklarının olması hâlinde kısmi ödeme olarak ve yine 28.08.2007 tarihinde 1.000 TL nakit olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı,
Yerel Mahkemece yapılan 13.12.2012 tarihli gözleme göre; adli emanette kayıtlı suç konusu bonoların temin edilerek unsurları ve iğfal kabiliyeti yönünden heyetçe incelendiği, bonoların unsurlarını taşıdığının görüldüğü,
Sanığın sahibi ve yetkilisi olduğu “…-Tekin Isı Doğalgaz ve Madencilik” unvanlı firmanın Konya Ticaret Odasının 41149 sicil numarasına kayıtlı olduğu,
Akbank …Şubesinin 04.10.2012 tarihli yazısına göre; …’un …Elektrik San. ve Tic. Ltd. Şti’nin yetkilisi ve şirket müdürü olduğu belirtilerek adı geçenin kimlik ve adres bilgilerinin gönderildiği,
Yerel Mahkemece … adına çıkarılan davetiyenin adı geçenin adresten ayrıldığı ve açık adresinin bilinmediği nedeniyle iade edildiği ve dinlenilmesinden vazgeçildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; sanık …’i tanıdığını, bir yıl kadar önce sanığa kalorifer tesisatı döşettiğini, ancak sanığa herhangi bir borcunun olmadığını, aleyhinde başlatılan icra takibi üzerine sanık ile görüştüğünde senetleri kendisinin imzalayıp ciro ettiğini samimi olarak itiraf ettiğini, suça konu senetlerdeki imzaların kendisine ait olmadığını, senetlerde zaten soy isminin “…” olarak yazıldığını, ancak belirtilen adresin kendisine ait olduğunu, senetlerden dolayı ödeme yapmadığını,
Katılan …; … şirketinin yetkilisi ve ortağı olduğunu, sanığa malzeme sattıklarını, sanığın karşılığında suça konu senetleri daha sonra borcuna karşılık şirkete verdiğini, ancak alacaklarını alamadıklarını, senetlerin sanık tarafından verildiğinde imzalı ve yazılı olduğunu, kendisinin yanında herhangi bir yerinin doldurulmadığını, sanığın senetleri verdiğinde yanında ciro imzasını attığını, katılan …’i tanımadığını ve görmediğini,
Katılan … … vekili Av. … 13.12.2012 tarihli duruşmada; sanık tarafından ibraz edilen protokolün doğru olduğunu, tarafların anlaştıklarını, protokol gereğince sanığın verdiği bonoların ve çeklerin ödendiğini, ancak sanığın 1.000 TL nakit ödeme yapması da gerektiğini, bunu yapmadığı için mağduriyetin tam olarak giderilmediğini ve bu nedenle sanık hakkındaki şikâyetin devam ettiğini, kısmi ödeme nedeniyle sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına muvafakat ettiklerini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; Tekin Isı şirketinin sahibi olduğunu ve doğalgaz dönüşüm işi ile uğraştığını, … isimli şahıs ile aralarında ticari ilişki olduğunu, ancak daha sonra …’un işlerinin bozulduğunu, vermiş olduğu çeklerin karşılıksız çıktığını, borçlarını ödeyemez hâle geldiğini, kendisinin bu şahsa borç para da verdiğini, … ile görüşmelerinde borçları yerine çeşitli şahıslardan kendisine geçmiş olan senetleri verebileceğini söylediğini, mecburen kabul ettiğini, suça konu senetlerin kendisine bu şekilde …’tan geçtiğini, …’a borç para vermesi nedeniyle bu senetleri aldığını, …’un ekonomik durumu iyi olmadığını, bankalardan kredi çekemediğini ve yine esnaf nezninde de kredisi olmadığını ve bu nedenlerle de senetleri ciro etmediğini, senetleri imzalı ve üzerleri yazılı bir şekilde …’un oğlu olan …’un elden getirdiğini, senetlerin arkasına kendi kaşesini vurarak imzaladığını ve borcu olduğu için … şirketine gönderdiğini, kesinlikle suça konu senetleri kendisinin düzenlemediğini, …’un açık kimlik bilgilerini ve adresini bilmediğini, bildiği kadarıyla Konya’dan borçlarından dolayı kaçtığını, …’u aramasına rağmen bir türlü ulaşamadığını, senet borçlusu … … ile … arasındaki ilişkiyi bilmediğini, senetlerin …’a nasıl geçtiği konusunda bir bilgisinin olmadığını, katılan …’ı bir defa iş yerine gelmesi nedeniyle tanıdığını, herhangi bir samimiyetinin olmadığını,
Kovuşturma evresinde; … Isı Sanayi şirketinin alt bayisi olarak çalıştığını, … şirketinden satın aldığı malzemeler karşılığında şirkete çek verdiğini, işlerinin bozuk olması sebebiyle verdiği çekleri zamanında ödeyemediğini, … şirketinin müşteri senedi istediğini, İzzet Kababulut’tan aldığı suça konu senetleri önceki borçlarına karşılık olmak üzere … şirketine verdiğini, katılan …’ı …’tan malzeme alması nedeniyle tanıdığını, senetlerin karşılığının tamamını … şirketinin avukatına ödediğini, buna dair protokol aslını dosyaya sunmak istediğini,
Savunmuştur.
Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
“Hile”, Türk Dili Kurumu sözlüğünde; “Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891.) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez.” biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir.” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453.), “Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir.” (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, İstanbul, s. 502-503.) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir.” (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2020, s. 717.), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır.” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2020, s. 439.), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir.” (Centel/Zafer/Çakmut, s. 509.).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenen dolandırıcılık suçu ise, suç ve karar tarihi itibarıyla TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde;
“Dolandırıcılık suçunun;
…
h- Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş; 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile TCK’nın 158. maddesine; “Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.” şeklinde üçüncü fıkra eklenmiştir.
Bu maddenin gerekçesinin ilgili bölümlerinde ise, “Ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, bu suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında, kooperatif yöneticilerinin de kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık suçunu işlemeleri nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğinin en üst düzeyde olması gereği, toplumsal hayatta ihtiyaç duyulan kişiler arasındaki dürüstlük ve güvenirliliğe ticari hayatın daha çok muhtaç olması nedeniyle, böyle bir artırım nedeni öngörülmüştür.
Anılan bentte iki tür suç öngörülmüştür. Bunlardan birisi ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık; diğeri ise, kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılıktır. Bu suç, özgü bir suçtur. Bu suçu ancak, tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişiler ya da kooperatif yöneticileri işleyebilir. Bunların dışındakilerin bu suçu işleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Örneğin, esnafın veya tacir sıfatı, şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişi özelliği bulunmayan gerçek kişiler, kooperatif denetçileri ve üyeleri bu suçu işleyemezler.
Bu nitelikli hâlin oluşması için, failin tacir ya da şirket yöneticisi veya şirket adına hareket eden kimse olması yeterli değildir. Aynı zamanda aldatıcı nitelikteki eylemin, ticari faaliyetleri sırasında gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Bu açıklamalardan sonra, borcun yenilenmesi ve önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması hususlarına da değinilmesinde yarar vardır.
Borcun yenilenmesi (tecdit), borcu sona erdiren sebeplerden birisi olup neticede yeni bir borç meydana getirilmektedir. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Borçların Sukutu” başlıklı üçüncü babında yer alan 114. maddesinin birinci fıkrasında “Borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır.” hükmü ile 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve Yerel Mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 133. maddesinin birinci fıkrasında “Yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur.” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre, tarafların yeni bir borç ilişkisi kurarlarken, eskisini ortadan kaldırmak amacıyla hareket ettikleri yapılan işlemin içeriğinden ya da işin özelliklerinden makul surette çıkarılamıyorsa, borcun yenilenmesi söz konusu olmaz.
Hukuk Genel Kurulunun 13.02.2013 tarihli, 666-238 sayılı ve 11.11.2015 tarihli, 2591-2584 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; borcun yenilenmesi, eski borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. Taraflar yeni bir borç meydana getirirlerken eskisini ortadan kaldırmak iradesine sahip bulunmalıdırlar. Buna göre, taraflar arasında ikinci bir borç ilişkisinin kurulması veya mevcut borcu değiştiren yeni bir işlemin yapılması, yenileme için birer karine sayılamaz; şüphe ve tereddüt hâlinde, asıl borç ilişkisinin devam ettiği, tarafların buna son vermek istemedikleri kabul edilecektir. Borcun yenilenmesinde, borç ilişkisi eski olmakla birlikte doğan yeni bir borç söz konusudur.
Ceza Genel Kurulunun 03.03.1998 tarihli, 8-69 sayılı ve 27.11.2018 tarihli ve 505-571 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için mağdur veya bir başkasına verilen zarar, sanığın hileli söz ve davranışlarından sonra ve bu nitelikteki söz ve davranışların sonucu oluşmalıdır. Hâliyle de, borcun yenilenmesi amacıyla hile kullanılması durumunda, diğer unsurların da bulunması şartıyla dolandırıcılık suçunun oluşacağı açıktır. Ancak, borcun yenilenmesi, diğer bir ifadeyle eskisinin sona erdirilip yeni bir borç meydana getirilmesi söz konusu değil ise önceden oluşmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması hâlinde dolandırıcılık suçu oluşmaz. Zira karşı taraf, zararın veya alacağının varlığından haberdar olup zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu oluşmamıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’in… Isı isimli şirketin sahibi olduğu, doğalgaz dönüşüm işi ile uğraştığı ve katılan …’un yetkilisi olduğu … Müh. Tes. İnş. Mlz. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin alt bayiliğini yaptığı, sanığın … şirketinden aldığı malzeme karşılığında alacaklısı olduğu ve aynı zamanda ciro ederek verdiği üç adet ve toplam 10.000 TL tutarındaki senetlerin vadesinde ödenmemesi üzerine … şirketince sanık ile senetleri düzenleyen “… …” aleyhinde icra takibi başlatıldığı, bilirkişi raporu ile senetlerdeki yazı ve imzaların katılan …’ın elinden çıkmadığı kanaatine varıldığının ve bu yazılar ile imzaların sanığın elinden çıktığını gösterir nitelik ve yeterlikte uygun kaligrafik bulgular tespit edilemediğinin belirtildiği, sanığın savunmasında senetleri kendisinden aldığını ifade ettiği … isimli şahsın senetlerde ciro imzasının bulunmadığı ve sanığın bu şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda;
Sanığın aşamalarda … isimli şahıs ile aralarında ticari ilişki olduğunu, ancak daha sonra …’un işlerinin bozulması ve vermiş olduğu çeklerin karşılıksız çıkması, ayrıca kendisinin de bu şahsa borç para vermiş olması nedenleriyle …’un borçları karşılığında suça konu üç adet senedi oğlu … ile kendisine gönderdiğini, …’un ekonomik durumunun iyi olmadığının piyasada bilinmesi nedeniyle de senetleri ciro etmediğini, … şirketinden satın aldığı malzemeler karşılığında bu şirkete verdiği çekleri zamanında ödeyemeyince … şirketinin müşteri senedi istediğini, bunun üzerine…’tan aldığı suça konu senetleri önceki borçlarına karşılık olmak üzere … şirketine verdiğini savunarak senetlerin karşılığının tamamını ödediğine dair … şirketi avukatı ile birlikte imzaladığı protokolü ibraz ettiği, … şirketi yetkilisi katılan …’un sanığa sattıkları malzeme karşılığında sanığın suça konu senetleri daha sonra borcuna karşılık … şirketine verdiğini beyan ettiği, katılan … … vekili Av. …’ın da 13.12.2012 tarihli duruşmada sanık tarafından ibraz edilen protokolün doğru olduğunu, tarafların anlaştıklarını, protokol gereğince sanığın verdiği bonoların ve çeklerin ödendiğini, ancak sanığın 1.000 TL nakit ödeme yapması da gerektiğini, kısmi ödeme nedeniyle sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına muvafakat ettiklerini ifade ettiği, diğer taraftan sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazın mercisince reddine karar verildiği hususları birlikte gözönünde bulundurulduğunda; öncelikle sanık ile katılan …’un beyanları içeriğinden sanığın suça konu senetleri almış olduğu malzemeler karşılığında önceden doğan borcu nedeniyle … şirketine verdiğinin sabit olması, sanığın önceden verdiği çekleri geri aldığına ve yerine suça konu senetleri verdiğine ayrıca … şirketinden malzeme aldığı sırada hile kullandığına dair herhangi bir iddianın bulunmaması nedenleriyle sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, sanığın senetleri … isimli şahıstan aldığı yönündeki savunmasının soyut nitelikte olması, … isimli şahıs ile oğlu … isimli şahsın tanık sıfatıyla dinlenilmelerinin ve suça konu senetlerdeki yazı ve imzaların adı geçen şahısların eli ürünü olup olmadığına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmasının sanığın işlediği kabul edilen ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen inceleme dışı resmî belgede sahtecelik suçuna etkisi olabileceği ancak sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçu bakımından sonuca etkili nitelikte bulunmaması nedeniyle uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlamayacağı ve açıklanan sebeple sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, usul ve kanuna uygun olan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.2009 tarihli ve 187-395 sayılı direnme kararına konu hükmünün usul ve kanuna uygun olması nedeniyle ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.