Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/381 E. 2020/512 K. 10.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/381
KARAR NO : 2020/512
KARAR TARİHİ : 10.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 300-296

Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan sanık …’nın TCK’nın 87/4-2. cümle, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.12.2015 tarihli ve 300-296 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılanlar …, …, …, … ve … … Aşıcı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.11.2019 tarih ve 969-5169 sayı ile; onanmasına karar verilmiş, Daire Üyeleri O. Erdim ve T. Ateş; “…sanığa atılı suçun sabit olmadığı,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.05.2020 tarih ve 66329 sayı ile;
“…Sanığın, eşinin kendisini telefonla arayarak düştüğünü ve eve gelmesini istediğini söylediğine dair savunmasının tanık … tarafından doğrulanması, sanığın peşinden eve giren müşterek çocukları …’in, evde kavga olduğuna ve sanığın annesini yaraladığına dair belirtiler olduğuna ilişkin bir beyanının bulunmaması, ölmeden önce annesi, babası ve abisiyle görüşen maktulün, kendisini sanığın yaraladığına dair bir ifadesinin bulunmaması, maktülün de olayı ilk müdahaleyi yapan doktora ve hastane polisine farklı aktarması karşısında; sanık ile maktül arasında geçmişten beri anlaşmazlık bulunması ve olayın meydana geldiği yer ile şekli konusunda sanığın ifadelerinin tam olarak uyuşmaması hususlarının, … sanık aleyhine sübut delili sayılamayacağı, bu nedenle sanığın eşini bıçakladığına dair mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.09.2020 tarih, 1959-1964 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Malatya Devlet Hastanesince düzenlenen 04.08.2013 tarihli raporda; “Olayın öyküsü” bölümünde, “kesici delici aletle dikkatsizlik sonucu yaralanma”, “lezyonlar ile ilgili bulgular” bölümünde, “sol bacak femur dorsal yüz orta hatta 2×1 cm’lik delici kesici alet yaralanması, dikey uzanan volar yüzde 5×10 cm’lik hematom bulunduğu”, “Sonuç” kısmında ise “Mevcut lezyonun basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu,” ibarelerine yer verildiği, alkolmetre ile yapılan ölçümde alkol tespit edilemediği, kişinin hayati tehlikesinin bulunmadığı tespitlerine yer verildiği,
Hastane Polisince düzenlenen 04.08.2013 tarihli tutanakta; “04.08.2013 tarihinde saat 20.40 sıralarında Malatya Devlet Hastanesi Acil Servisine cankurtaran ile gelen …’nın kendi beyanı ile akşam yemeği yaparken tansiyonunun düşmesi sonucu elindeki bıçak ile yere düştüğünü ve bu esnada elindeki bıçağın uç kısmının sol uyluk kemiği üstüne, baldırına saplandığını, bu nedenle yaralandığını beyan etmiş ve şahsa acil servis doktoru tarafından adli rapor verilmiş, şahıs kalp damar servisine yönlendirilmiş ancak tedavisi bittiğinden ifade vermeksizin Hastanemizden habersiz ayrılmış olup işbu tutanak tarafımızdan tanzimle imza altına alınmıştır.” şeklinde ifadenin bulunduğu,
05.08.2013 tarihli ölüm belgesinde; maktul …’nın hastanede, doğal ölüm sonucu vefat ettiğinin, maktule otopsi yapılmaksızın defin izni verildiğinin belirtildiği,
Maktulün ölümünden 37 gün sonra olay yerinde yapılan inceleme sonrası düzenlenen 12.09.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olayın Malatya il merkezinde Beşkonaklar Caddesi üzerinde bulunan 3 katlı bir apartmanın 2. katında meydana geldiği, apartman dairesinin iki oda ve bir salondan oluştuğu, oturma odasında herhangi bir dağınıklığa, boğuşma emaresine rastlanılmadığı, zeminde, duvarlarda veya evdeki eşyalarda kan izi tespit edilemediği, etrafta cam kırığı bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
13.09.2013 tarihli ölü muayene tutanağında; fethi kabir kararı sonrası mezardan çıkarılan ceset üzerinde yapılan incelemede, yaşı tefrik edilemeyen, mevcut hâliyle 163 cm boyunda, ten ve göz rengi tefrik edilemeyen kadın cesedinde tüm vücutta yer yer epidermis soyulmaları, tüm vücutta sarı, siyah, kırmızı renkte çürümeye bağlı renk değişimleri, kurtlanma olduğu, sol uyluk bölgesinde siyah renk değişimi olduğu, sol uyluk 1/3 orta arkada 2,5 cm’lik kesici delici alet yarası olduğu tespitlerine yer verildiği,
T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca düzenlenen 30.07.2015 tarihli raporda; maktul …’nın 04.08.2013 tarihinde bacağından yaralanarak Malatya Devlet Hastanesine götürüldüğü, tedavi görüp aynı gün taburcu edildiği, ertesi gün 05.08.2013 tarihinde rahatsızlandığı, tekrar Malatya Devlet Hastanesine götürüldüğü, tetkiklerin ardından İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiği, burada ileri tetkikler için yatırıldığı Hastanede aynı gün içinde öldüğü, 11.09.2013 tarihinde fethi kabir sonrası otopsi yapıldığı bildirilen 1973 doğumlu … hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde; kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı, kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı yumuşak doku içi kanama ve bu nedenle gelişen pulmoner emboli sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin tedavi olduğu hastanelerde takip ve tedavisinde görev alan hekim ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı, 04.08.2013 tarihinde meydana gelen ve sol uyluk medial kesimde kas planları içerisinde en geniş boyutları 5,5×3,5×10 cm olan heterojen hipoekoik görünümde lezyona neden olan ve büyük damarlarda yaralanma meydana getirmeyen sol bacak femur dorsal yüz orta hattaki 2×1 cm’lik delici kesici alet yaralanmasının 5237 sayılı TCK’nın 86-87. maddesi kapsamında yapılan değerlendirilmesinde, kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kesici delici aletle veya farklı etmenlerle meydana gelen yaralanmalarda yaranın çevre dokusundaki yumuşak doku içi kanamalara veya kırıklara bağlı olarak adlandırılan kitlelerin oluşabildiği, bu kitlelerin toplardamarlar vasıtasıyla sağ kalbe ve oradan da akciğere ulaşarak tıkanmalar yapabildikleri, kişilerin çeşitli özelliklerine göre kişiden kişiye farklılıklar göstermekle birlikte çoğu zaman ölümü meydana getirebilecek tablolara neden olabildikleri, kişinin ölümüne neden olan pulmoner emboli tablosunun öngörülemez ve önlenemez bir komplikasyon olduğunun tıbben mümkün olduğu ancak kesin olmadığı, bu bilgiler çerçevesinde yapılan değerlendirmede; kişide gelişen pulmoner emboli tablosunun 04.08.2013 tarihinde maruz kaldığı kesici delici alet yaralanmasının bir komplikasyonu olduğu, kişinin hastaneye olay günü ve ertesi günü başvurularında hekimlerce o anki mevcut klinik tablolara göre gerekli tedavilerin uygulanmış olduğu, bu müdahalelere rağmen kişinin hayatını kaybettiği de göz önüne alındığında kişinin 04.08.2013 tarihinde maruz kaldığı kesici delici alet yaralanmasına bağlı meydana gelen yaralanması ile tedavi için kaldırıldığı hastanede 05.08.2013 tarihindeki ölümü arasında illiyet bağı bulunduğunun Adli Tıp Genel Kurulu Üyesi 39 uzman tarafından oy birliğiyle bildirildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi vasıtasıyla elde edilen Malatya (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.12.2012 tarihli ve 309-1180 sayılı kararından; sanık hakkında maktulü kasten yaraladığı iddiasıyla kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a, 62 ve 50/1 uyarınca mahkûm edildiği 5 ay hapis cezasının kamuya yararlı işte çalıştırılması şeklinde seçenek yaptırıma çevrildiği, bu hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Sanık …’nın 1992 yılında evlendiği …’tan 1995 yılında boşandığı, maktul … ile 1996 yılında evlendiği, bu evliliğinden … … ve … … isimli iki çocuğunun bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … 22.10.2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; maktulün annesi olduğunu, maktul kızı ile sanık damadının sık sık tartıştıklarını, olaydan bir hafta önce sanık ile maktul arasında bir tartışma yaşandığını, maktulün telefonunda bu tartışmaya ilişkin kayıt olduğunu, kayıtlarda sanığın “Canan başına gelecekleri biliyorsun, seni boğazlarım” şeklinde sözler sarf ettiğini, kızına nasıl yaralandığını sorduğunda, evdeki camların cereyan sonucu çarparak kırıldığını, kendisinin de bu camların üstüne düşerek yaralandığını söylediğini,
29.04.2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; maktul ölmeden bir gün önce iğne vurdurmak için hastaneye gittiğinde maktul ile görüştüğünü, durumundan şüphelendiği için maktule “Kızım sen bıçaklandın” dediğini, maktulün de “Evet” diye cevap verdiğini, sanığın torunları ile kendisini görüştürmeyeceğinden endişelendiği için ve yapılacak otopsi sonucu ölüm sebebinin ortaya çıkacağını düşündüğü için bu hususu daha önceki ifadesinde dile getirmediğini,
Mahkemede; olay tarihinde iğne yaptırmak için eşi katılan … ve torunu … … ile hastaneye gittiklerini, sedyede yatan maktulü tesadüfen gördüğünü, eğilip maktule ne olduğunu sorduğunu, maktulün cevap vermediğini, yüzünü çevirdiğini, bu sırada ağlamaklı olduğunu, ”Kızım sen bıçaklandın” deyince, ”Evet” diye yanıtladığını ve “Korkulacak bir şey yok” dediğini, tedavisinin ardından doktorların maktulü evine gönderdiklerini, eşi ile birlikte kendisinin de maktulün evine giderek daireye çıkmak istediklerini ancak maktulün komşusu …’nin maktulün uyuduğunu, ertesi gün gelebileceklerini söylediğini, ertesi gün ise kızının öldüğünü, maktulü son kez göremediğini, bu nedenle de çok üzgün olduğunu, davaya katılmak istediğini,
Katılan … Cumhuriyet Başsavcılığında; maktulün babası olduğunu, hastane polisinin maktulün bıçağın üzerine düşerek yaralandığını belirtmesine karşın sanığın kendisine, “maktulün bardağın üzerine düşerek yaralandığına” ilişkin anlatımı ile torunu …’nın kendisine söylediklerinin çelişkili olduğunu, maktul kızının acil serviste olduğunu öğrenince Hastaneye gittiğini, maktulün kendisine “Baba bir yaralanmam oldu ancak önemli değil” dediğini ve ne şekilde yaralandığını sonra konuşacaklarını söylediğini, maktulün nasıl yaralandığını öğrenemediğini, ancak maktulün “Anneannene beni cam kestiğini söyleyeceğiz.” şeklinde açıklama yapmasını torunundan istediğini, bunu torunu … …’ın kendisine söylediğini,
Mahkemede; olay tarihinde, iftardan sonra eşinin iğnesini yaptırmak için torunu … … ile birlikte Malatya Devlet Hastanesine gittiklerini, maktulü sedyenin üzerinde yaralı olarak gördüklerini, paniğe kapılınca maktulün yanından görevli doktor tarafından uzaklaştırıldığını, torunu ve eşinin ise maktulün yanında kaldıklarını, biraz bekledikten sonra maktulün eve götürüldüğünü, maktulü görmek için evine gittiklerinde maktulün … isimli komşusunun kendilerine sanığın eve girmelerine izin vermediğini, ertesi gün gelebileceklerini söylediğini, bunun üzerine … …’ı kendi evlerine bırakıp döndüğünü, o gün hastanede maktul ile konuşamadığını, eşine ne olduğunu sorduğunda, eşi Sıdıka’nın kendisine maktulün ”Ben bıçak ile yaralandım” dediğini aktardığını ancak maktulün fazla konuşamadığı için ne şekilde yaralandığını söyleyemediğini, ertesi gün öğle saatlerinde maktulü cep telefonundan aradığını, maktulün Devlet Hastanesinde olduğunu söylediğini, maktule ne olduğunu sorduğunda, ”Baba üzerine düşmeyin” dediğini, ısrar etmesi üzerine “Baba ben sana daha sonra anlatacağım, ama benim çocuklarım sana emanet” diye cevap verdiğini, tekrar sorması üzerine, “3 gündür evi temizlediğini, sadece oturma odasının kaldığını, orayı temizlerken sanığın geldiğini, daha temizlik niye bitmedi diye kızdığını, bu nedenle sanık …’in kendisine vurmaya başladığını, yere düştüğünü, kalkıp kaçmak istediğinde ise maktulün yakalayıp kendisine vurduğunu, sonra bayıldığını, bir süre sonra kendisine geldiğinde komşusu olan …’yi birkaç kez aradığını, sanığın bu sırada evden ayrılmış olduğunu, ayılınca sanığı eve çağırdığını, eve gelen sanığın çevredeki kanı görünce temizlediğini, bu esnada oğlu … …’ın eve geldiğini ve ‘Anne sana kim, ne yaptı?’ diye sorduğunu, maktulün de bir an önce cankurtaran çağırmasını istediğini, bıçağın da yıkanılmasını istediğini” söylediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan … Cumhuriyet Başsavcılığında; maktul … ile sanık …’nın oğlu olduğunu, 16 yaşında bulunduğunu, annesi ve babasının haftada bir ya da iki haftada bir kere tartıştıklarını, bu tartışmalar sırasında babasının annesinin üzerine yürüdüğünü, annesinin yaralandığı günün sabahında da annesi ile babasının tartıştıklarını, akşam saatlerinde babasının iki arkadaşı ile birlikte evlerinin yakınlarındaki bir kahvehanede iftar etmeye gittiğini, sanığın telefon ederek evden krem getirmesini istediğini, kremi alıp babasının yanına gittiğini, kahvehanede iken annesinin babasını telefonla aradığını, görüşme bittikten sonra babasının eve döneceğini söylediğini, anladığı kadarı ile kızgın olan babasının hızlı adımlarla eve gittiğini, babasının peşi sıra giderek bir iki dakika sonra eve girdiğini, eve girdiğinde annesini oturma odasında sırtüstü yatarken gördüğünü, yerde iki kitap genişliğinde yayılmış kan birikintisi olduğunu, duvarda da yerden 1,5 metre yükseklikte az miktarda kan izinin bulunduğunu, annesinin elinde ve etrafında bıçak veya cam parçasının bulunmadığını, babasının evdeki bezlerle annesinin yarasına müdahale ettiğini, annesinin kalçasının sol alt tarafından yaralandığını, annesinin nasıl yaralandığını görmediğini, ancak annesinin “Allah’ım beni affet, nasıl böyle bir şey yaptım” şeklinde sözler sarf ettiğini, babasının ise durumunun daha kötüleşmemesi için annesine “Konuşma” dediğini, babasının cankurtaran çağırdığını, babasının annesi olan maktulü bıçaklandığından şüphelendiği için mutfaktan aldığı bir bıçak ile babasının üzerine yürüdüğünü, annesinin sanığın kendisini yaralamadığını söylemesi üzerine bıçağı mutfağa geri götürdüğünü, annesinin söylemesi üzerine üzerinde parmak izi kalmaması için babasının bıçağı yıkadığını,
Mahkemede; olay tarihinde internet kafede bulunduğu sırada babasının telefonla arayarak eve gidip krem alıp getirmesini istediğini, eve gittiğinde annesi maktul …’ı elinde ince uzun bir bıçak ile yemek yapmak için bir şeyler doğrarken gördüğünü, babasının kendisinden krem istediğini annesine söyleyip evden çıktığını, babasının telefonda biriyle tartıştığını anladığını, kendisi gelince babasının sesini kısarak karşısındaki kişiyle konuşmaya başladığını, babasının annesi ile tartıştığını düşündüğünü, kremleri babasına verdiğini, iftar yemeğini getirip masaya bırakan babasının ”Ben geliyorum” diyerek hızlı adımlarla yanlarından ayrıldığını, yemeğini yedikten 15 ya da 20 dakika sonra eve gittiğini, kapıyı açtığında annesini oturma odasında yerde, sol bacağı yaralı vaziyette gördüğünü, yerde kan birikintisi olduğunu, oturma odasında herhangi bir dağınıklık olmadığını sadece annesinin uzandığı yerde halının toplanmış olduğunu, annesinin yanında bir bardak gördüğünü ancak bardağın kırık olmadığını, çevrede hiç cam kırığı görmediğini, duvarda da yaklaşık 1,5 metre uzunluğunda dağılmış kan lekeleri olduğunu, babasının kemeri ile sararak annesinin bacağına turnike yaptığını, annesinin babasından yerleri temizlemesini istediğini, babasının da yerdeki kanları temizlediğini, annesine ne olduğunu sorduğunda ”Bir şey yok” dediğini, evde anne ve babasının sürekli kavga ettikleri için annesine “Sana babam mı vurdu?” dediğini, annesinin gözlerinin dolduğunu ancak “Yok” dediğini, mutfaktan kalın bir ekmek bıçağı alıp döndüğünü, annesine hitaben “Sana bununla mı vurdu?” dediğini, annesinin ise “Yok” dedikten sonra bıçağı alıp babasına verdiğini ve ”Parmak izi kalmasın, bunu yıka, yoksa …’den bilirler” dediğini, babasının da gidip bıçağı yıkadığını, bu sırada annesinin ”Allah’ım beni affet” dediğini, bunun dışında bir şey söylemediğini, annesini hastaneye götürdüklerini kendisinin ise hastaneye gitmediğini, annesinin kendisine “Deden ve anneannen sorarsa bardağın üstüne düştüğümü ve bardağın kestiğini söyle” dediğini, akşam evde yaralanma konusunun konuşulmadığını, önceki ifadesinde eve babasından 1-2 dakika sonra gittiği hususunun yanlış yazıldığını, yine o ifadesinde annesinin yaralı iken sadece ”Allah’ım beni affet” dediğini, ”Allah’ım beni affet, nasıl böyle bir şey yaptım” demediğini, annesinin yemek yaparken kullandığı bıçak ile yeri silerken kullanılan temizlik malzemesini olaydan sonra evde bir daha görmediğini, annesinin sağ elini kullandığını,
Katılan … Aşıcı Mahkemede; maktul … ile sanık …’nın kızları olduğunu, annesi ile babası arasında sık sık kavga yaşandığını, hatta babasının zaman zaman bıçakla annesinin üzerine yürüdüğünü, olayı görmediğini, olaydan sonra annesinin sürekli kullandığı ince bıçağı aradığını ancak bulamadığını, şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,
Katılan … Mahkemede; maktulün kardeşi olduğunu, maktulün hastaneye kaldırıldığını duyunca hastaneye gittiğini, maktule ne olduğunu sorduğunda maktul kız kardeşinin ağlayarak başını çevirip cevap vermediğini, maktulün bıçakla yaralandığını düşündüğünü, baş başa yalnız konuştuklarında maktulün nasıl yaralandığına ilişkin açıkça bir şey söylemediğini, ancak her sorduğunda başını çevirdiği için eşi olan sanığın bu işi yaptığını düşündüğünü, sanıkla maktulün evlilik süreci içerisinde sürekli kavga ettiklerini, maktulün sanık tarafından darbedildiğini, yeğeni …’den duyduğuna göre maktulün …’e “Bu olayı kimseye söylemeyin, kapansın” dediğini,
Tanık … Mahkemede; Malatya Devlet Hastanesinde doktor olarak görev yaptığını, olay tarihinde 112 cankurtaran ile maktulün sedyede getirildiğini, hatırladığı kadarıyla maktulün sol femur arka bölgesinde hematom bulunduğunu, yarasına bakarken aynı zamanda maktule ne olduğunu sorduğunu, maktulün de sadece ”Ben, cam üzerine düştüm” dediğini, bunun dışında bir şey söylemediğini, ancak hematom olan bölgeye baktığında kesinin parçalı olmadığını, düz bir kesi olduğunu ve hematom alanının genişliği nedeni ile derin bir kesi olduğunu, cam kesmesinin bu kadar derin yara oluşturmayacağını düşündüğü için durumu adli vaka olabilir diye polise bildirdiğini, tetkiklerin yapıldığını, bu arada kesinin dikildiğini, adli olay olduğu için rapor tanzim etmek üzere uzman hekime hayati tehlike kaydı olup olmadığını sorduğunu, gerek yok demesi üzerine kesi derin göründüğü için ve sıkıntı olmaması için geçici rapor düzenlediğini, maktul geldiğinde, eşi olan sanığın da maktulün yanında olduğunu, maktul … sanık arasında hasta gerginliği olarak algıladığı bir gerginlik fark ettiğini, ancak şahsi olarak herhangi bir şey görmediğini, maktul … sanığın birbiriyle konuştuklarını ancak her ikisinin de asabi ve gergin olduklarını,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; Malatya Devlet Hastanesinde hastane polisi olarak görev yaptığını, 04.03.2013 tarihli tutanak altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, olay günü maktulün yaralı olarak hastaneye getirildiğini, maktule nasıl yaralandığını sorduğunu, maktulün de kendisine, mutfaktaki raftan tencere veya benzer bir şey almaya çalıştığını, ancak o sırada üzerine bıçak düşmesi ve bıçağın sivri ucunun vücuduna denk gelmesi üzerine yaralandığını, kocası olan sanığın ise olay sırasında evde olmadığını, olayı görmediğini söylediğini, acil servisten kardiyoloji bölümüne sevk edilen maktul … sanığın kendisine haber vermeden hastaneden ayrıldıklarını fark edince olayı 155 Haber Merkezine haber verdiğini,
Mahkemede; olay tarihinde Malatya Devlet Hastanesinde hastane polisi olarak görev yaptığını, iftar yemeğinden sonra saat 20.00 sıralarında müdahale odasında adli vaka olduğu belirtilerek kendisine haber verildiğini, odaya gidip görevli doktora ne olduğunu sorduğunda, doktorun kendisine “Yaralı bayan ile konuştuğunu, onun da mutfaktan tencere almak istediği sırada tezgâhta tencerelerin bulunduğu yerde bulunan bıçağın tencere ile birlikte yere düştüğünü, kendisinin de düşerken bıçağın bacağına saplandığını söylediğini” belirttiğini, maktule doğrudan sorduğunda ise maktulün kimlik ve adres bilgilerini verdikten sonra yemek yaparken yukarıdan tencere aldığını, tencereyi alırken bıçağın da tencere ile birlikte düştüğünü, bu sırada bıçağın sol kasık bölgesine saplandığını, bıçağın meyve bıçağı olduğunu söylediğini, sanığın bu sırada yanlarında olmadığını, olayın adli vaka olarak değerlendirildiğini, ancak maktulün sanık ile birlikte hastaneye herhangi bir şekilde haber vermeden ayrılmış olduklarını, buna dair tutanak tuttuğunu, gece saat 24.00 sıralarında tutanağı tanzim etmek için hastanede olup olmadıklarını öğrenmek için sanığı telefonla aradığını, evde olduklarını, çocukların yalnız olduğunu, bu nedenle ertesi gün karakola gidip ifade vereceklerini söylemeleri üzerine telefonu kapattığını, kendisiyle konuştuğu sırada maktulün sadece bıçak nedeni ile yaralandığını söylediğini, bunun dışında cam ya da bardak kırıldığını, üstüne düştüğüne ilişkin bir şey söylemediğini, yaraya baktığında çok derin bir kesi görmediğini,
Olaydan 14 ay sonra sanık müdafisi tarafından getirilerek dinlenen tanıklardan … Mahkemede; sanığın arkadaşı olduğunu, olay günü iftara 2-3 saat kala … isimli diğer arkadaşı ile görüştüğünü, iftarı beraber yapmaya karar verdiklerini, sanık … ve …’in yemek ile uğraştıklarını, biraz sonra sanık …’in oğlunu da yemeğe çağırdığını, iftara 5-10 dakika kala sofraya oturmuşken sanık …’e bir telefon geldiğini, sanığın ayağa kalkıp telefonda biriyle konuştuğunu, tartışma ya da kavga sesi duymadığını, sanığın yanına gidip ne olduğunu sorduğunu onun da ”Hanım düşmüş, ben oraya gideceğim, sen …’e belli etme” dediğini, …’e bir şey demeden sanığın ayrıldığını, sanık gittikten sonra …’in yemeğini yediğini, yaklaşık 15 dakika kadar sonra …’in de sanığın ardından kalkıp gittiğini, tanık …’in sanığı telefonla aradığını, ulaşamayınca oğlu …’i aradığını, hastanede olduklarını öğrenince hastaneye gittiklerini, sanığa ne olduğunu sorduğunda, önemli bir şey olmadığını, maktulün düştüğünü söylediğini,
Tanık … Mahkemede; sanıkla arkadaş olduklarını, olay günü tanık … ve sanık … ile birlikte iftar etmeyi kararlaştırdıklarını, alışveriş yapıp yemeği fırına verdiklerini, sanık …’in yemeği alıp getirdiğini, sofraya oturduklarını, bacağında yara olduğu için sanık …’in oğlu …’e telefon ettiğini ve evden yaraya iyi geleceğini düşündüğü kremi getirmesini istediği, …’in bir süre sonra kremi getirdiğini, iftar vaktine birkaç dakika kala, tanık …’ın kendisine sanığın eşinin düştüğünü, bu nedenle sanığın eve gittiğini söylediğini, bunu …’e duyurmadan kendisine fısıldadığını, sanıktan 10 dakika kadar sonra …’in de evlerine gittiğini, sanığı telefonla aradığını ancak ulaşamadığını 15 dakika kadar sonra …’in yanlarına geri geldiğini, sanığın nerede olduğunu sorduğunda “Annemin bacağı kanıyordu, düşmüştü yerdeydi, bacağı kan içinde idi, babam onu hastaneye götürdü,” dediğini, tanık … ile birlikte hastaneye gittiklerini, sanığa ne olduğunu sorduğunu, sanığın da eşinin evdeyken düştüğünü, küçük bir kesi olduğunu söylediğini,
Tanık … Perçin Mahkemede; sanık … maktul ile komşu olduğunu, maktul ile samimiyetlerinin bulunduğunu, maktul ile sanığın evliliklerinde sorunları olduğunu bildiğini, maktulün sanıktan şiddet gördüğünü zaman zaman kendisine anlattığını, bazen evde dövüşme seslerini dahi duyduklarını, olay günü iftar saatine yakın maktulün kendisini telefonla aradığını ancak maktul ile görüşemediğini, iftardan sonra çöp dökmek üzere apartmanın önüne çıktığında, bir cankurtaran gördüğünü, maktulü veya sanığı görmediğini, toplanan kalabalıktan birisine ne olduğunu sorduğunda, bu şahsın bir kadının bıçağın üstüne düşüp yaralandığını söylediğini, yaralananın maktul … olduğunu öğrenince sanıkla birlikte cankurtarana bindiğini, hastaneye gidene kadar arka bölümdeki maktul ile konuşmadığını, hastanede ise maktulün sadece hâlsiz olduğunu kendisine söylediğini, bunun dışında yaralanmasının nasıl olduğunu maktule sormadığını, maktulün anne ve babası hastaneye gelince onlara olayı görmediğini ancak maktulün bıçağın üstüne düştüğünün söylendiğini ifade ettiğini, tedavisi bitip eve döndüklerinde maktulün yanına çıktığını, hâlsiz ve yorgun olan maktule bir şeyler yedirmeye çalıştığını, bu sırada nasıl yaralandığını hiç konuşmadıklarını, maktul uyuyunca yanından çıktığını, maktulün nasıl yaralandığını bilmediğini, maktul ile sanık arasında problemler olduğunu, net hatırlamadığı bir tarihte gece vakti maktulün gelerek sanıkla dövüştüğünü, polis çağıracağını söylediğini, kendisinin ise maktulü yatıştırdığını ve o gece kendi evinde yatırdığını, yine önceki bir tarihte kendi evlerinde dövüştükleri için maktulün polise haber vermesi üzerine polisin gelip sanık … maktulü alıp götürdüğünü,
İfade etmişlerdir.
Sanık … Kollukta; 04.08.2013 tarihinde iftar etmek için oğlu ile birlikte arkadaşlarının yanına gittiğini, iftar saatine yakın bir vakitte maktulün cep telefonu ile kendisini arayıp eve gelmesini istediğini, eve gittiğinde maktulü mutfakta yere düşmüş hâlde bulduğunu, maktulün bacağının kanadığını, maktule ne olduğunu sorduğunda maktulün dengesini yitirip yere düştüğünü, bu sırada cam parçasının kesmesi ile yaralandığını söylediğini, sağlıkçı olması nedeniyle maktulün bacağına turnike yaptığını, bu sırada oğlunun da eve geldiğini, çağırdığı cankurtaran ile maktulü Malatya Devlet Hastanesine götürdüklerini, gerekli tedavinin yapıldığını ve kesiğe dikiş atıldığını, ardından eve döndüklerini, akşam yattıklarını, sabah kalktıklarında maktulün fenalaştığını, maktulü götürdükleri Malatya Devlet Hastanesinde, maktulün kalp krizi geçirdiğinin söylenmesiyle Turgut Özal Tıp Merkezi Hastanesine sevk edildiğini, maktulün 05.08.2013 tarihinde saat 20.00 sıralarında Hastanede kalp krizi sonucu vefat ettiğini, olayda kimsenin kusurunun bulunmadığını,
30.10.2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; 1996 yılında maktul ile evlendiklerini, aralarında herhangi bir sorun, tartışma meydana gelmediğini, olay günü evlerinin yakınındaki bir yere arkadaşları ile birlikte iftar etmeye gittiğini, arkadaşının ayağında yara bulunduğu için eve telefon ederek oğlu … …’dan bulunduğu yere krem getirmesini istediğini, oğlu kremi getirdikten sonra eşi maktulün kendisini cep telefonu ile arayarak “Ben iyi değilim eve gel” dediğini, kendisinin de iftardan sonra eve geleceğini söylediğini, maktulün ise “Çabuk gel” demesi üzerine iftarını açmadan eve döndüğünü, evin kapısını anahtarla açtığını, maktulü oturma odasında yerde yatarken gördüğünü, sol bacağının arka kısmından yaralı maktulün yan tarafında kırılmış bir bardak bulunduğunu, ne olduğunu sorduğunda eşinin düşerek yaralandığını söylediğini, kemerini çıkararak maktulün bacağına turnike yaptığını, bu sırada eve oğlu … …’ın geldiğini, “Anne, babam mı seni dövdü?” diye sorduğunu, maktulün ise “Beni dövebilir mi” diye cevap verdiğini, cankurtaran çağırarak maktulü Malatya Devlet Hastanesine götürdüklerini, burada gerekli tedavinin yapıldığını, maktulün tedavisi ile ilgilendiği için o gün ifade verme işlemlerine bakamadığını, gece yattıklarını, sabah olunca maktulün iyi hissetmediğini söylemesi üzerine maktulü yeniden hastaneye götürdüğünü, eşinin kalp krizi geçirdiğinin söylendiğini ve araştırma hastanesine sevk edildiğini, akşam saatlerinde maktulün öldüğünü, takip edilmesi gereken prosedürü bilmediği için otopsi işlemi yapılmadan eşini defnettiğini, ölüm belgesinin verilmesi konusunda herhangi bir görevliyle görüşmediğini, maktulü yaralamadığını, polisin tuttuğu tutanaktan haberinin olmadığını, maktul yaralandığında etrafta herhangi bir bıçak görmediğini, bıçak yıkamadıklarını, olaydan önce maktulü tehdit etmediğini,
11.08.2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; maktulü yaralamadığını,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Malatya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, kapı zilini çalmasına rağmen, kapının açılmaması üzerine kapıyı anahtar ile açıp eve girdiğini, maktulü oturma odasının kapısının tam önünde sol bacağını tutarken gördüğünü, maktulün elinde kan olduğunu, birkaç damla kanın da yere damladığını, oğlu … …’ın kendisinden yaklaşık 1 dakika sonra eve geldiğini, maktule ne olduğunu sorduğunda, maktulün düştüğünü söylediğini, maktulün bulunduğu yerde cam kırıkları olduğunu, bunların kırılan su bardağının parçaları olduğunu zannettiğini, sağlıkçı olması nedeniyle yaraya turnike uyguladığını ve 112’yi aradığını, acil serviste maktule müdahale edildiğini, yaraya 2 dikiş atıldığını, kalp damar cerrahi uzmanının geldiğini, tedavinin tamamlandığının söylenmesi üzerine eve gönderildiğini, akşam eve gidip yattıklarını, sabah maktulün rahatsızlandığını söyleyip kustuğunu, maktulü yeniden Devlet Hastanesine götürdüğünü, kalp krizi geçirdiği söylenerek maktulün Tıp Fakültesine sevk edildiğini, maktulün burada hayatını kaybettiğini, maktulün ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlendiklerini bu nedenle yaklaşık 11 yıldır maktulün ailesi ile görüşmediğini, maktulün annesi ve babasının, bu kinleri nedeniyle kendisini sık sık Cumhuriyet başsavcılığına ve karakola şikâyet ettiklerini, oğlu … …’ın beyanına kısmen katıldığını, oğlunu, anneannesi ve dedesinin yönlendirmiş olabileceklerini, yerde fazla kan olmadığını, … … odaya girdiğinde maktule “Seni babam mı yaraladı?” dediğini, maktulün ise … …’a “Baban kim ki, beni nasıl yaralasın, bana kıyamaz,” dediğini,
Mahkemede; maktul ile 18 yıllık evli olduklarını, 2 çocuklarının bulunduğunu, bu süreçte aralarında anlaşmazlıklar olduğunu, maktule herhangi bir şekilde şiddet uygulamadığını, kendisini aldattığını düşünen maktulle bu hususu konuştuklarını, bu konuyu kendi aralarında hâllettiklerini, olaydan birkaç gün önce, ortada herhangi bir sebep olmamasına rağmen maktulün kendisinden helallik istediğini, olay günü saat 14.00’e kadar yattığını, uyanınca bir arkadaşının yanına gittiğini, arkadaşının bacağındaki yara için evi arayıp oğlundan krem getirmesini istediğini, iftar saati yaklaşınca maktulün kendisini telefon ile arayıp eve çağırdığını, daha doğrusu, tam olarak “Eve gel” dediğini, kendisinin ise orucunu açacağını söylemesi üzerine maktulün ”Ben düştüm, eve gel” dediğini, görüşmeyi arkadaşı ve oğlu … …’dan 4-5 metre uzakta yaptığını, … …’ın endişelenmemesi için … isimli arkadaşına durumu bildirdiğini ve gitmesi gerektiğini söylediğini, …’e hiçbir şey söylemeden bulunduğu yerden ayrıldığını, kapıyı açıp içeri girdiğinde, maktulü oturma odasının kapısının önünde yerde oturmuş vaziyette gördüğünü, maktulün eliyle sol bacağının alt tarafını tutar vaziyette olduğunu, çevrede bardak kırığı olduğunu, kırıkları eliyle kenara ittiğini, ne olduğunu sorduğunda maktulün düştüğünü söylediğini, etrafta bıçak görmediğini, eve geldikten 2 dakika kadar sonra oğlu …’in de eve geldiğini ve maktule “Anne ne oldu, babam mı dövdü?” diye sorduğunu, kendisinin evlilik sürecinde maktule hiç şiddet uygulamadığını, maktulün … …’a ”Baban beni nasıl dövebilir ki” dediğini, maktulün yarasına turnike yapmak için bandajı alıp geldiğinde … …’ın elinde bıçak gördüğünü, elindeki bıçağı göstererek maktule ”Bununla mı vurdu” dediğini, maktulün ise ”Hayır oğlum, baban beni nasıl döver” dediğini, … …’ın kendisinin neden maktulü bıçakladığından şüphelendiğini bilemediğini, maktulün … …’dan bıçağı istediğini, kendisinin ise bıçağı … …’ın elinden aldığını ancak nereye koyduğunu bilmediğini, daha doğrusu maktulün kendisine ”Ekrem bıçağı onun elinden al, bana ver ” dediğini, kendisinin de yanlış bir şey yapmasın diye bıçağı … …’ın elinden aldığını, maktulün istemesi üzerine bıçağı yıkamak için mutfağa götürdüğünü ancak maktul iyice rahatsızlandığı için bıçağı yıkamadığını, maktulü hastaneye götürdüğünü, hastane polisi ile hiç görüşmediğini, hastane kalabalık olduğu için ve giriş işlemleri ile uğraştığı için maktulün yaralanmasına ilişkin olarak kime ne dediğini bilmediğini, yarasına dikiş atılan maktulün taburcu edildiğini, çıkıp eve döndüklerini, sabah olunca maktulün midesinin bulandığını söylediğini, ardından fenalaştığını, tekrar Devlet Hastanesine gittiklerini, maktulün kalp krizi geçirdiğinin söylendiğini, yıllardır görüşmediği kayınvalidesi ve kayınpederiyle hastanede karşılaştıklarını, maktulün hastanede yatarken kendisini çağırdığını ve kulağına bir şey söyleyeceğini belirtmesi üzerine eğildiğini, maktulün ”Babam ile artık barışın” dediğini, kendisinin de maktulün sırtını okşayarak bu konuyu sonra halledeceğini söylediğini, maktulün ısrar etmesi üzerine barışmak için kayınpederine elini uzattığını, tokalaştıklarını, kayınpederi olan katılan …’un kendisine ”Kızıma iyi bakıyorsun, Allah senden razı olsun” dediğini, yaralandığı sırada maktulün ”Allah’ım affet, ben ne yaptım,” diye bir söz söylediğini duymadığını, eşine yönelik bir eyleminin bulunmadığını, maktulün düşerek yaralandığını, Kollukta maktulü yaralı hâlde mutfakta gördüğünü söylemediğini, maktulle arasında herhangi bir husumet olmadığını, olaydan bir iki gün önce ailece piknik yapmaya gittiklerini, maktule bir poşet dahi taşıtmadığını, maktulü çok sevdiğini, kesinlikle bıçaklamadığını, yaralandığını görünce elinden geleni yaptığını, hastaneye götürdüğünü, atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi;
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”, hükmünü içermektedir.
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise suç ve karar tarihindeki hâli ile;
“Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Konuya ilişkin TCK’nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.).
765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi;
“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).
5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci maddesi kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK’nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Dolayısıyla suçun vasıflandırılmasından önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’nın 1992 yılında evlendiği …’tan 1995 yılında boşandığı, ardından maktul … ile 1996 yılında evlendiği, maktul …’ın ailesinin bu evliliğe rıza göstermediği, sanığın maktulle olan bu evliliğinden … … ve … … isimli müşterek iki çocuğunun olduğu, zamanla evliliklerinde sorunlar ortaya çıkan maktul ile sanığın sık sık tartışmaya başladıkları, sanık … maktulün müşterek çocukları olan ve olay tarihinde 13 yaşında bulunan … …’ın beyanına göre bu tartışmalar sırasında sanığın zaman zaman maktulün üzerine bıçakla yürüdüğü, komşuları tanık … Perçin’in beyanlarına göre sanıkla maktulün sık sık kavga ettikleri, kavga seslerinin bulunduğu daireden işitildiği, yaşanan bir kavga sonrası maktulün tanık …’ye sığınarak geceyi burada geçirdiği, Malatya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.12.2012 tarihli ve 309-1180 sayılı dosyasından sanığın maktulü darbetmek suretiyle kasten yaraladığı ve bu suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, maktulün sanıktan boşanmak için dava açtığı ancak daha sonra bu davasından vazgeçtiği, Ramazan ayı nedeniyle sanığın olay günü saat 14.00’e kadar evde yattığı, uyandıktan sonra maktul ile sanık arasında yeniden tartışma yaşandığı, evde maktulü yalnız bırakan sanığın, arkadaşları tanıklar … ve … ile beraber iftar etmek için akşam dışarı çıktığı, …’in ayağındaki yarada kullanılması için sanığın, oğlu … …’ı telefonla aradığı ve evdeki kremi bulundukları yere getirmesini istediği, iftar saatinin yaklaştığı bir vakitte sanığı cep telefonuyla arayan maktul ile sanık arasında yeniden sözlü tartışma yaşandığı, arkadaşlarını iftar sofrasında bırakan sanığın hızlı adımlarla olay yerinden evine gittiği, babasının arkadaşları olan tanıklar … ve … ile birlikte yemeğini yiyen 16 yaşındaki … …’ın ise sanıktan yaklaşık 15 dakika sonra bulunduğu yerden ayrılarak eve gittiği, eve girdiğinde annesi maktulü oturma odasında yerde otururken gördüğü, sol bacağından yaralanan maktulün kanamasının olduğu, yerde ve duvarda kan izleri bulunduğunu ifade eden … …’ın, maktul ile sanık arasında önceden yaşanan kavgalar nedeniyle maktule, sanığın mı kendisini yaraladığını sorduğu ve mutfaktan aldığı bıçakla sanığın üzerine yürüdüğü, maktulün sanığın elindeki bıçağı aldıktan sonra “… …’ın parmak izi bıçakta çıkmasın, onun yaptığını zannederler” diyerek sanıktan bıçağı yıkamasını istediği, bıçağı yıkayıp etraftaki kan lekelerini temizleyen sanığın maktulün yarasına müdahale ettiği ve eve çağırdığı cankurtaran ile sağlık memuru olarak çalıştığı Malatya Devlet Hastanesine maktulü götürdüğü, burada ilk müdahaleyi yapan tanık doktor …’in maktule nasıl yaralandığını sorması üzerine maktulün “Cam üzerine düşerek yaralandığını” söylediği, gözlemlediği bulgulara ve yaralı bölgedeki kesinin parçalı olmayıp düz, derin bir kesi olduğunu tespit eden ve maktul ile sanığın da asabi ve gergin olduklarını gören nöbetçi doktor …’in, şüpheli durumu adli vaka olarak hastane polisine bildirdiği, Malatya Devlet Hastanesinde görevli polis memuru tanık …’un gerekli işlemleri başlatmak için maktulün yanına giderek nasıl yaralandığını maktule sorduğu, maktulün bu kez “Yemek yaparken yukarıdan tencereyi alırken bıçağın da tencere ile birlikte düştüğünü, bu sırada bıçağın sol kasık bölgesine saplanması suretiyle yaralandığını,” söylediği, olay gecesi Devlet Hastanesine iğne vurdurmak için gelen maktulün annesi …’ın tesadüfen maktulü sedyede görerek, maktule nasıl yaralandığını sorduğu, kaçamak cevap veren maktule “Kızım sen bıçaklanmışsın” demesi üzerine maktulün de “Evet” demekle yetindiğini belirttiği, maktulün yarasına dikiş atılmasından sonra adli işlemlerle ilgili herhangi bir müracaatta bulunmayan sanık … maktulün hastaneden ayrılarak evlerine döndükleri, akşam yatıp uyudukları, sabah midesinin bulandığını belirten maktulün sanık tarafından yeniden Malatya Devlet Hastanesine götürüldüğü, kalp krizi geçirdiği tespit edilen maktulün İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Hastanesine sevk edildiği, burada yapılan girişimlere karşın maktulün 05.08.2013 tarihinde vefat ettiği, ölüm belgesinde, ölüm nedeninin doğal ölüm olarak belirtildiği ve maktulün cesedinde otopsi işlemi yapılmadan Malatya Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildiği, kızlarının ani ölümü ve ölümüne ilişkin farklı nedenlerin ileri sürülmesinden şüphelendiklerini belirten maktulün annesi … ile babası …’ın Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek olayın araştırılmasını talep ettikleri, 12.09.2013 tarihinde maktulün gömülü bulunduğu mezar açılarak cesedinin çıkarıldığı ve ceset üzerinde otopsi işlemi yapıldığı, İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulunca düzenlenen ve 39 uzmanın imzalarının bulunduğu 30.07.2015 tarihli raporda; “maktulün ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı yumuşak doku içi kanama ve bu nedenle gelişen pulmoner emboli sonucu meydana gelmiş olduğu, 04.08.2013 tarihinde meydana gelen ve sol uyluk medial kesimde kas planları içerisinde en geniş boyutları 5,5×3,5×10 cm olan heterojen hipoekoik görünümde lezyona neden olan ve büyük damarlarda yaralanma meydana getirmeyen sol bacak femur dorsal yüz orta hattaki 2×1 cm’lik delici kesici alet yaralanmasının 5237 sayılı TCK’nın 86-87 maddesi kapsamında yapılan değerlendirilmesinde, kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kesici delici aletle veya farklı etmenlerle meydana gelen yaralanmalarda yaranın çevre dokusundaki yumuşak doku içi kanamalara veya kırıklara bağlı olarak adlandırılan kitlelerin oluşabildiği, bu kitlelerin toplardamarlar vasıtasıyla sağ kalbe ve oradan da akciğere ulaşarak tıkanmalar yapabildikleri, kişilerin çeşitli özelliklerine göre kişiden kişiye farklılıklar göstermekle birlikte çoğu zaman ölümü meydana getirebilecek tablolara neden olabildikleri, kişinin ölümüne neden olan pulmoner emboli tablosunun öngörülemez ve önlenemez bir komplikasyon olduğunun tıbben mümkün olduğu ancak kesin olmadığı, bu bilgiler çerçevesinde yapılan değerlendirmede; kişide gelişen pulmoner emboli tablosunun 04.08.2013 tarihinde maruz kaldığı kesici delici alet alet yaralanmasının bir komplikasyonu olduğu, kişinin hastaneye olay günü ve ertesi günü başvurularında hekimlerce o anki mevcut klinik tablolara göre gerekli tedavilerin uygulanmış olduğu, bu müdahalelere rağmen kişinin hayatını kaybettiği de göz önüne alındığında kişinin 04.08.2013 tarihinde maruz kaldığı kesici delici alet yaralanmasına bağlı meydana gelen yaralanması ile tedavi için kaldırıldığı hastanede 05.08.2013 tarihindeki ölümü arasında illiyet bağı bulunduğunun” ifade edildiği, sanığın Kolluktaki ilk ifadesinde, maktulü mutfakta yere düşmüş ve bacağından yaralanmış hâlde bulduğunu, Cumhuriyet Başsavcılığında ve Mahkemede ise; maktulü oturma odasında yanında kırılmış cam parçaları olduğu hâlde yaralanmış şekilde gördüğünü, maktulü asla darbetmediğini ve yaralamadığını savunduğu anlaşılan olayda;
Sanık …’nın Kolluktaki ifadesinde maktulü yaralanmış hâlde mutfakta bulduğu, Cumhuriyet Başsavcılığında ve Mahkemede ise maktulü oturma odasında yaralanmış hâlde bulduğuna ilişkin aşamalarda birbiriyle çelişen anlatımı, sanığın, maktulün yere düştüğü sırada kırılan cam parçası ile yaralandığına ilişkin anlatımının maktuldeki yaranın cam kesisi sonucu değil kesici delici alet ile meydana getirildiğine ilişkin Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca düzenlenen ve 39 uzmanın imzasının bulunduğu rapor içeriğiyle doğrulanmaması, olay günü maktulü hastanede tesadüfen gören maktulün annesi …’ın, maktule “Kızım sen bıçaklanmışsın,” demesi üzerine maktulün “Evet” diye cevap verdiğine ilişkin beyanı, yüksekten düşen bir bıçağın maktulde tarif edilen sol kalça altından yaralanmaya sebebiyet veremeyecek oluşu, aynı şekilde bir bıçağın dik veya dike yakın bir konumda kalıp kişinin bu bıçak üzerine düşmesinin ya da sağ elini kullandığı belirtilen maktulün kesici delici aletle kendisini sol baldırının arkasından yaralamasının insanın anatomik yapısına ve hayatın olağan akışa uygun düşmeyeceği, sağlık memuru olarak Malatya Devlet Hastanesinde görev yapan ve adli bir vaka durumunda ne yapılması gerektiğini bilmesi gereken sanığın kesici delici aletle yaralanan maktulle ilgili adli işlemleri başlatan hastanede görevli polis memurunu haberdar etmeksizin hastaneden maktulü alarak ayrılmış olması, olay günü sanıktan yaklaşık 15 dakika sonra eve gelen maktul … sanığın müşterek oğulları 16 yaşındaki …’nın maktulü oturma odasında kan içinde gördüğüne, etrafta cam kırığı bulunmadığına ilişkin anlatımı, … …’ın mutfaktan aldığı bıçağı maktule gösterip sanığı kastederek “Sana bununla mı vurdu” demesi üzerine maktulün … …’ın elinden aldığı bıçağı maktule vererek ”Parmak izi kalmasın, bunu yıka, yoksa …’den bilirler” dediğine ilişkin …’nın beyanları, maktul … sanığın müşterek kızları 13 yaşındaki … … Aşıcı’nın, maktul ile sanık arasında sık sık yaşanan kavgalar sırasında sanığın zaman zaman bıçakla maktulün üzerine yürüdüğüne ve olaydan sonra annesinin sürekli kullandığı ince uçlu bıçağı aramasına rağmen evde bulamadığına ilişkin beyanları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık …’nın, olayın kaza sonucu maktulün cam kesisi ile kendisini yaralandığına ilişkin savunmaları ile sanık müdafisinin olaydan 14 ay sonra Mahkemeye getirerek dinlenmelerini sağladığı sanığın yakın arkadaşları olan … ve …’in sanığı suçtan kurtarmaya yönelik beyanlarına, dosyadaki bilimsel delillerle ve diğer tanık ve katılan beyanları ile çelişmeleri nedeniyle itibar edilemeyeceği, bu şekilde sanık …’nın uzun süredir aralarında uyuşmazlık bulunan eşi maktul …’yı 04.08.2013 akşamı evde meydana gelen tartışma sırasında kesici delici alet ile basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaraladığı, maktulün bu yaranın tesiri ile 05.08.2013 tarihinde pulmoner emboli sonucu hayatını kaybettiği, bu şekilde sanığın kastettiği yaralama neticesinden daha ağır olan ölüm neticesinin meydana geldiği, sanığın eylemi ile maktulün ölümü arasında illiyet bağının da bulunduğunun anlaşılması karşısında sanık …’ya atılı kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunun tüm unsurları ile sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine; 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’la 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A, 107 ve geçici 6. maddelerinde yapılan değişiklikler ile hükmolunan ceza miktarı, gözaltında, tutuklulukta geçirilen süreler ve koşullu salıverilme tarihine kadar cezaevinde kalması gereken süre birlikte gözetildiğinde; sanık …’nın tutuklu bulunduğu kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; sanığa atılı suçun sabit olmadığı bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’la 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A, 107 ve geçici 6. maddelerinde yapılan değişiklikler ile hükmolunan ceza miktarı, gözaltında, tutuklulukta geçirilen süreler ve koşullu salıverilme tarihine kadar cezaevinde kalması gereken süre birlikte gözetildiğinde; sanık …’nın tutuklu bulunduğu kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.