YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/338
KARAR NO : 2023/73
KARAR TARİHİ : 08.02.2023
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 17. Ceza Dairesi
Sanık …’ın nitelikli hırsızlık suçundan TCK’nın 142/2-h, 43, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.10.2015 tarihli ve 992-841 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 08.01.2020 tarih ve 10609-399 sayı ile temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 21.02.2020 tarih ve 391900 sayı ile; “…Sanığın sorgusunun yapıldığı adres ile mernis adresi aynı olup gerekçeli kararın bu adrese tebliğe çıkartılmasında bir hata sözkonusu değilse de, tebliğ tarihinden önce sanığın mernis adresini başka bir yere taşımış ve bunu belgelendirmiş olması karşısında 21.10.2015 tarihinde yapılan tebligatın geçersiz olduğunun kabulü gerekmektedir.
Sanık müdafisi 09.11.2015 tarihli başvurusuyla hükümden haberdar olup bu başvuru aynı zamanda eski hâle getirme ve temyiz istemi niteliğindedir. Eski hâle getirme istemiyle birlikte temyiz talebinde bulunulması durumunda, 5271 sayılı CMK’nın 42. maddesi uyarınca eski hâle getirme isteğini inceleme yetkisi Yargıtayın ilgili dairesine aittir. Sanık müdafisinin tebliğ tarihinden önce mernis adresinin değişmiş olmasına dayalı gerekçesi, eski hâle getirme bakımından geçerli bir nedene dayanmaktadır. Bu durumda, sanık müdafisinin 09.11.2015 tarihli başvuru tarihinin öğrenme tarihi kabul edilerek aynı tarihteki temyiz isteminin de süresinde olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 30.06.2020 tarih ve 11266-6785 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; gerekçeli kararın sanığa usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, bu bağlamda sanık müdafisinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ın, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, Adnan … Mahallesi 528. Sokak No:12/1 … adresini, yerleşim yeri adresi olarak beyan ettiği, bahse konu yerin aynı zamanda sanığın mernis adresi olduğu,
05.10.2015 tarihli yoklukta verilen hükmün, sanığın bildirdiği adrese 21.10.2015 tarihinde tebliğe çıkarıldığı, tebligat evrakında, muhatabın tevziat saatlerinde il dışında olduğunun komşusu … Duman’dan öğrenilmesi üzerine evrakın mahalle muhtarına tebliğ edilerek 2 nolu haber kağıdının kapıya asıldığı ve komşuya haber verildiği açıklamalarının bulunduğu,
Yasal süresi içinde kanun yollarına başvurulmaması nedeniyle 02.11.2015 tarihi itibarıyla mahkûmiyet hükmünün kesinleştirildiği,
Sanık tarafından vekâletname ile yetkilendirilen Avukat …’nın 09.11.2015 tarihli dilekçesi ile sanığın 15.10.2015 tarihinde yerleşim yerini,
…… adresine taşıdığını, 21.10.2015 tarihli tebliğ işleminin usulsüz olduğunu, mahalle muhtarının kayıtlarını tetkik etmeden gerekçeli kararı tebellüğ ettiğini beyan ederek infazın durdurulmasını ve usulsüz tebliğin iptalini talep ettiği,
Yerel Mahkemece 10.11.2015 tarihli ve 992-841 sayılı ek karar ile infazın durdurulmasına karar verildiği, ek kararın sanık müdafisine 12.11.2015 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafisinin 16.11.2015 tarihli dilekçesi ile asıl mahkûmiyet hükmüne ilişkin karara yönelik temyiz talebinde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından bu konudaki anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…”,
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…” şeklinde düzenlenmiş olup Anayasa’mızın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
CMK’nın “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası;
“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi ise;
“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hâle getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi hâlinde de, kişi kusursuz sayılır.” biçiminde düzenlenmiş olup CMK’nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; başvurulabilecek kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hâle getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi durumunda, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, işleme muhatap olan kişilere hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat yapılacağı, muhatabın en son bildirdiği adrese ulaşılamaması durumunda tebligat işleminin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince;
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın konut veya … yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak tebligatı çıkaran makama bildirilen adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde, muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi (MERNİS) bilinen son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır (Canan Ruhi, … Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, s. 82).
Aynı Kanun’un “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden kaçınma ile adres kayıt sistemindeki adreste bulunamama hâlinde yapılacak işlem” başlıklı 31. maddesi ise;
“(1) Tebliğ memuru;
a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları hâlde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları,
b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması,
c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması,
Hâllerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen hâlin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.
(2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.” hükmünü taşımaktadır.
Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Adres değiştirmenin bildirilmesi mecburiyeti” başlıklı 35. maddesi; “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır…” şeklinde düzenlenmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi yargılama sırasında taraflardan birinin adresini değiştirmiş olması hâlinde, bundan sonraki kazai tebliğlerin nasıl yapılacağını düzenlemektedir. Anılan maddenin 1. fıkrası gerçek kişi muhatap ile ilgili olup eski adrese tebliğ yapılabilme şartları 2 ve 3. fıkralarda gösterilmiştir. 19.01.2011 tarihli ve 27820 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Tebligat Kanunu’nda değişiklik yapılmış, anılan Kanun ile 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda kabul edilen “Adres kayıt sistemi”nin Tebligat Kanunu’na uyumu sağlanmıştır. Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinde 6099 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce, adres değişikliğinin bildirilmemesi hâlinde tebliğ yapacak merciye muhatabın yeni adresi kimse tarafından bildirilmediğinde, tebliğ evrakının özel örneğe göre düzenlenecek bir nüshası eski adrese ait kapıya asılmaktaydı. Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılmaktaydı. Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinde 6099 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile yapılan değişiklikle adresini değiştiren kimse yeni adresini merciye bildirmediği takdirde, Tebligat Kanunu’nun 35/2. maddesine göre adres kayıt sistemindeki adresine tebligat yapılacağı kabul edilmiştir. Buna göre adresini değiştiren kişi yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde de yerleşim yeri adresi tespit edilemediğinde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılacak ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılacaktır. Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler de muhataba yapılmış gibi kabul edilecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık …’ın, savunmasının alındığı sırada . … Mahallesi 528. Sokak No:12/1 … adresini yerleşim yeri adresi olarak beyan ettiği, bahse konu yerin aynı zamanda sanığın mernis adresi olduğu, 05.10.2015 tarihli yoklukta verilen hükmün, sanığın bildirdiği adrese 21.10.2015 tarihinde tebliğe çıkarıldığı, yasal süresi içinde kanun yollarına başvurulmaması nedeniyle 02.11.2015 tarihi itibarıyla mahkûmiyet hükmünün kesinleştirildiği, sanık müdafisinin 09.11.2015 tarihli dilekçesi ile, sanığın 15.10.2015 tarihinde yerleşim yerini, … adresine taşıdığını, 21.10.2015 tarihli tebliğ işleminin usulsüz olduğunu beyanla, infazın durdurulmasını ve usulsüz tebliğin iptalini talep ettiği, Yerel Mahkemece 10.11.2015 tarihli ve 992-841 sayılı ek karar ile infazın durdurulmasına karar verildiği, ek kararın sanık müdafisine 12.11.2015 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafisinin 16.11.2015 tarihli dilekçesi ile asıl mahkûmiyet hükmüne ilişkin karara yönelik temyiz talebinde bulunduğu anlaşılan dosya kapsamında;
Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca yargılama sırasında taraflardan birinin adresini değiştirmiş olması hâlinde adres değişikliğini mercisine bildirmesi gerekmekte ise de görevlinin, tevzi saatinde sanığın il dışında olması nedeniyle evrakı mahalle muhtarına tebliğ ettiği, bununla birlikte sanığın geçici bir süreliğine mi yoksa daimi olarak mı il dışına gittiği hususunun araştırılmadığı, mahalle muhtarının kayıtlarını tetkik etmesi durumunda sanığın adresini taşıdığı tespit edilerek tebliğin yeni adrese sevkinin sağlanması gerekeceği anlaşılmakla, sanığın hüküm tarihinden sonra yerleşim yeri adresini değiştirerek bu durumu belgelendirdiği hususu da gözetilip sanık müdafisinin CMK’nın 40 ve devamı maddeleri uyarınca eski hâle getirme talebini içeren dilekçesinin aynı zamanda temyiz iradesi de taşıdığı, nitekim 16.11.2015 tarihli dilekçesi ile mahkûmiyet hükmüne ilişkin karara yönelik temyiz talebinde bulunduğu, bu bağlamda, sanık müdafisinin öğrenme üzerine yaptığı temyiz niteliğindeki başvurusunun kanuni süresi içinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesinin 08.01.2020 tarihli ve 10609-399 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 07.07.2020 tarihli ve 173 sayılı kararı ile Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 26.09.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 2. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.02.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
…
1.