Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/308 E. 2023/393 K. 12.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/308
KARAR NO : 2023/393
KARAR TARİHİ : 12.07.2023

YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ : İZMİR 3. Asliye
SAYISI : 790-883

I. HUKUKİ SÜREÇ
Gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 276/1, 62/1, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 7.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.01.2013 tarihli ve 560-17 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.06.2014 tarih, 1154-6578 sayı ve oy çokluğuyla; “Müteveffanın ölümü ile sonuçlanan iş kazası nedeniyle katılanın yetkilisi olduğu yapı denetim firmasının kusurlu olup olmadığı yönünden dosyanın işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bir bilirkişi heyetine tevdi edilip alınacak raporun sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, tek kişilik bilirkişi raporlarına dayanılarak eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Başkanı … ile Daire Üyesi …;
“Taksirle ölüme neden olma suçundan yapılan soruşturma sırasında bilirkişi olarak seçilen sanık düzenlediği raporda kurucu ortağı olduğu ve yapı denetim elemanı olarak çalışırken 19.08.2008 tarihinde iş aktine son verilmesi nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığı yapı denetim şirketinin olayda %60 kusurlu olduğunu belirtmiştir.
Soruşturma aşamasında alınan iki ayrı rapor ile taksirle ölüme neden olma suçundan yapılan yargılama sırasında kovuşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunun içeriği de nazara alındığında, yapı denetim şirketinin kanundan doğan görev ve sorumluluğu bakımından anılan şirkete kusur izafe edilemeyeceği gerekçeli olarak açıkça belirtilmiştir.
Sanık duruşmada benzer olaylara ilişkin daha önce yapı denetim firmalarına kusur izafe eden bir rapor düzenlemediğini açıklamıştır.
Tüm dosya kapsamına göre anılan yapı denetim şirketinin olayda kusur ve sorumluluğu bulunmamasına rağmen sanık şirketle olan kişisel sorunları nedeniyle olayda yapı denetim şirketinin kusurlu olduğunu belirtmek suretiyle gerçeğe aykırı mütalaa verip görüş açıklamıştır. Aynı olaya ilşkin olarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından dosyaya bir yenilik kazandırmayacaktır.
Toplanan delillere göre maddi olayın saptanmasında, sanığa yüklenen suçun sübutunun kabulünde ve vasfının tayininde bir isabetsizlik bulunmayıp hükmün onanması gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel Mahkeme ise 26.12.2014 tarih ve 790-883 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2018 tarihli ve 79683 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.06.2020 tarih ve 7635-693 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
III. ÖN SORUNA İLİŞKİN OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamına göre;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.03.2012 tarih ve 10524-3669 sayı ile; sanık …’ın, “Olay tarihinden önce şüphelinin 2011/56168 soruşturma numarası ile ilgili olarak … Mah. … Sokak üzerinde bulunan … Koop. İnşaatında meydana gelen düşme sonucu ölüm olayı ile ilgili olarak vermiş olduğu 03.10.2011 tarihli beş sayfadan ibaret kendi kanaatini içeren bilirkişi raporunun beşinci sayfasının (c) bölümünde denetimi yapan … Yapı Denetim AŞ’ye isim belirtmeksizin %60 oranında asli kusur vermiş bulunduğu ancak dosyaya sunulan belgeler ve yine bu konuyla ilgili olarak alınan 16.01.2012 tarihli ikinci bilirkişi raporunda ise %60 oranında kusur izafe edilen denetim firması ve yetkililerine herhangi bir kusurun izafe edilmediğinin görüldüğü, yine iddialar doğrultusunda şüphelinin önceye dayalı olarak … Yapı Denetim AŞ’nin ortağı olduğunun belirtildiği, her iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla alınan 15.03.2012 tarihli raporda ise … Yapı Denetim AŞ’nin ve şirket yöneticisinin herhangi bir kusurunun bulunmadığının belirtildiği, bu şekilde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği” iddiasıyla gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçundan TCK’nın 276/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece 10.01.2013 tarih ve 560-17 sayı ile gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, bu hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece 03.06.2014 tarih, 1154-6578 sayı ve oy çokluğuyla eksik araştırma ile karar verilmesi isabetsizliğinden bozulduğu, Yerel Mahkeme ise 26.12.2014 tarih ve 790-883 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar verdiği,
Anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
A. Ön Soruna İlişkin Mevzuat
Uyuşmazlığa konu gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçu, suç tarihi itibarıyla TCK’nın 276. maddesinin birinci fıkrasında; “Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…” biçiminde düzenlenmiş, 24.11.2016 tarihli ve 29898 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 41. maddesiyle de bu fıkrada yer alan “bir yıldan üç yıla” ibaresi “üç yıldan yedi yıla” şeklinde değiştirilmiştir.
Öte yandan TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 tarihli ve 978–250 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi halinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Sanığa atılı gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçunun yaptırımı suç tarihi itibarıyla TCK’nın 276/1. maddesi uyarınca 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup anılan Kanun’un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 03.10.2011 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan eylemle ilgili olarak dava zamanaşımını kesen en son işlemin 26.12.2014 tarihli direnme kararına konu mahkûmiyet hükmü olduğu, bu tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin de gerçekleşmediği gözetildiğinde, 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresinin Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 26.12.2022 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, TCK’nın 66/1-e ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
V. KARAR
1- İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.12.2014 tarihli ve 790-883 sayılı direnme kararına konu hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK’nın 66/1-e ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.