Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/303 E. 2023/259 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/303
KARAR NO : 2023/259
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

İtirazname No : 2019/34836
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Hâkimliği
SAYISI : 4477

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Nitelikli cinsel saldırı suçundan şüpheli … hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 22.10.2014 tarihli ve 107190-82159 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin mağdur vekili tarafından yapılan itiraz üzerine inceleme yapan Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 29.12.2014 tarih ve 4477 sayı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Kesin nitelikteki bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 26.03.2019 tarihli ve 94660652-105-06-3933-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 03.04.2019 tarihli ve 34836 sayılı ihbarname ile;
“Somut olayda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, olayın mağduru olduğu belirtilen …’ın, kendi ve vekilinin adres ve telefon numaralarına gönderilen kısa mesaj, polis marifetiyle gerçekleştirilen davetlere rağmen ifade için temin edilemediğinden, şikâyet ve delilleri tespit edilemediği, şüphelinin suçlamaları kabul etmediği, bu konuda doğrudan bilgi ve görgüye sahip tanık beyanı bulunmadığı da dikkate alınarak, şüpheli hakkında atılı suçtan kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil de elde edilemediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de,
Dosya kapsamına göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, müşteki vekilinin sunduğu dilekçe ekinde müşteki …’ın, Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.04.2017 tarihli oturumunda alınan ifadesinde anılan olaya ilişkin olarak şüpheli …’ün iş yerinde kendisine tecavüz ettiği, olay gününde çıplak fotoğraflarını çektiği, o günden beri sürekli kendisini rahatsız ettiği yönündeki beyanları dikkate alındığında, görüldüğü üzere müştekinin beyanının alınması hususunun soruşturmanın açıklığa kavuşturulması açısından büyük önem arz ettiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca etkin bir soruşturma yapılarak sanığın üzerine atılı nitelikli cinsel saldırı suçunun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tespiti açısından müştekinin konuyla ilgili beyanına başvurulması gerektiği gözetilmeden, sadece şüphelinin ifadesinin alınması suretiyle yapılan eksik soruşturma sonucu verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 20.11.2019 tarih ve 3774-12651 sayı ile; “Tüm dosya içeriği nazara alındığında kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin itirazın reddine dair Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.12.2014 günlü, 2014/4477 Değişik iş sayılı kararına yönelik talep edilen incelemenin yerindelik denetimi niteliğinde olup olağanüstü kanun yolu sayılan kanun yararına bozma yoluyla yerindelik denetimi yapılması mümkün bulunmadığından, vaki talebin reddine” karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17.01.2020 tarih ve 34836 sayı ile;
“Yüksek Daire ile Başsavcılığımız arasında itirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi çerçevesinde kanun yararına bozma yoluyla denetlenip denetlenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı CMK’nın 173. maddesi uyarınca sulh ceza hâkimliği tarafından verilen, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yapılan itirazın reddi kararı kesin olarak verilen ve ancak CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecek kararlardandır. Kararın CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca kanun yararına bozulması hâlinde, kararı veren hâkim tarafından gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilebilecektir. Bunun aksinin kabulü durumunda soruşturma dosyasının içinde şüpheli hakkında dava açmaya yeter kuvvetli deliller bulunmasına rağmen, yeni delil elde edilememesi nedeniyle kovuşturmanın yapılamayacağı, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar kesin olduğundan denetlenemeyeceği sonucu ortaya çıkabilecektir. Cumhuriyet savcısının verdiği kararlara karşı sulh ceza hâkimliği tarafından verilen her türlü kesin karar denetlemeye açıkken, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın itirazen reddi kararının denetlenememesi hukuki güvenlik ilkesini de zedeleyecektir. Nitekim, Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 09.09.2019 gün ve 2373-3623, 2. Ceza Dairesinin 25.02.2019 gün ve 502-3396, 3. Ceza Dairesinin 23.01.2019 gün ve 12706-823, 4. Ceza Dairesinin 15.05.2019 gün ve 2277-9064, 5. Ceza Dairesinin 03.07.2019 gün ve 4154-6717, 6. Ceza Dairesinin 14.05.2019 gün ve 1375-3117, 7. Ceza Dairesinin 20.12.2018 gün ve 16312-14759, 8. Ceza Dairesinin 10.01.2019 gün ve 5672-433, 11. Ceza Dairesinin 12.09.2019 gün 4407-6188, 12. Ceza Dairesinin 17.09.2019 gün ve 3536-8925, 13. Ceza Dairesinin 23.09.2019 gün ve 4627-13018, 14. Ceza Dairesinin 15.11.2016 gün ve 10034-7819, 15. Ceza Dairesinin 14.05.2019 gün ve 3803-5567, 16. Ceza Dairesinin 25.09.2018 gün 1853-3163, 17. Ceza Dairesinin 14.01.2019 gün ve 8583-603, 18. Ceza Dairesinin 06.05.2019 gün ve 997-8348, 19. Ceza Dairesinin 27.05.2019 gün ve 3834-8944 sayılı ilamlarına konu olan benzer uyuşmazlıklarda, 5271 sayılı CMK’nın 172-173. maddeleri uyarınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara itirazın reddine ilişkin kesin kararlara yönelen kanun yararına bozma talepleri kabul edilmiş, Özel Daireler arasında istikrar gösteren bir içtihat oluşturulmuştur.
Yukarıda açıklandığı üzere, şüpheli … hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yapılan itirazın reddine konu Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.12.2014 tarihli ve 2014/4477 değişik iş sayılı kararı yönünden kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin Yüksek 14. Ceza Dairesinin kararının isabetli olmadığı,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 24.06.2020 tarih ve 1187-2638 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii kararının CMK’nın 309. maddesi çerçevesinde kanun yararına bozma yoluyla denetlenip denetlenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Şüpheli hakkında mağdura yönelik nitelikli cinsel saldırı suçundan yapılan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.10.2014 tarih ve 107190-82159 sayı ile kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi sebebiyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik mağdur vekili tarafından yapılan itiraz üzerine inceleme yapan Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 29.12.2014 tarih ve 4477 sayı ile; gösterilen gerekçeler dosya içeriğine uygun olduğundan usul ve kanuna uygun bulunan anılan karara karşı yapılan itirazın reddine karar verildiği, vekili tarafından mağdurun ilişkili başka bir dosyada alınan ifadesini yeni delil olarak ibraz edip kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasının talep edilmesi üzerine Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 16.06.2017 tarih ve 4972 sayı ile mağdura ait ifade tutanağının yeni delil niteliğinde olmadığına karar verildiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik soruşturma sonucu verildiğinden bahisle Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29.12.2014 tarihli ve 4477 sayılı merci kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin, Özel Dairece, kanun yararına bozma yoluyla yerindelik denetimi yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle esası incelenmeden reddedildiği anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Uyuşmazlığın çözümü için Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki görev ve yetkileri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin mevzuat hükümleri ve anılan kararın hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır.
CMK’nın”Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”,
“Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161. maddesinin birinci fıkrası; “Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir…”,
“Kamu davasını açma görevi” başlıklı 170. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;
“(1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
(3) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” şeklinde düzenlenmiş iken söz konusu maddenin ikinci fıkrası 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” biçiminde değiştirilmiş olup bu değişiklik de 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7072 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Maddenin tasarı gerekçesinde;
“1412 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair karar’ terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tâbir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesi;
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi hâlinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.” şeklinde düzenlenmiş iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesi başkanına” ibaresi, “ağır ceza mahkemesine”; üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan “Başkan” ibareleri, “Mahkeme” ve altıncı fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesi başkanının” ibaresi, “ağır ceza mahkemesinin” şeklinde değiştirilmiş, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesiyle de maddenin birinci fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine” ibaresi, “ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine”; üçüncü fıkrasında yer alan “o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir” ibaresi, “o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir.”; dördüncü fıkrasında yer alan “Mahkeme” ibaresi, “Sulh ceza hâkimliği” ve altıncı fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesinin” ibaresi, “sulh ceza hâkimliğinin” olarak değiştirilmiş; aynı fıkra 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK ile “İtirazın reddedilmesi hâlinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172’nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçiminde bir kez daha değişikliğe uğramak suretiyle son şeklini almış olup bu değişiklik de 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7072 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Maddenin tasarı gerekçesinde;
“Madde, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarına karşı itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı maslahata uygunluk sistemini kabul eden ülkelerde de Cumhuriyet savcısının vereceği takipsizlik kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabilmesi kabul edilmektedir. Tasarı 175 inci maddesinde kovuşturmaya yer olmadığı hakkındaki kararların, yeni delil, iz, eser ve emare olmadan değiştirilemeyeceğini kabul etmiş bulunduğundan, itiraz olanağı daha fazla önem taşımaktadır.
Madde, itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikâyetçiye ve şikâyetçisi bulunmayan hâllerde karar veren Cumhuriyet savcısının bağlı olduğu ağır ceza mahkemesi neznindeki Cumhuriyet başsavcısına vermiş bulunmaktadır. İtiraz süresi, kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gündür. İtiraz mercii, Cumhuriyet savcısının mensup olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza işlerini gören mahkemenin başkanıdır.
İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı gösterebilecek olaylar, delil, iz, eser ve emarelerin gösterilip açıklanması zorunludur. Aksi takdirde işlem hemen ret olunur. Usulüne uygun şekilde düzenlenerek süresi içinde verilmiş dilekçe veya yetkili Cumhuriyet başsavcısının yazısı üzerine başkan kararını vermek için şu işlemleri gerçekleştirebilir:
1- Cumhuriyet savcısından soruşturma dosyasını göndermesini isteyebilir.
2- Bir diyeceği varsa bildirmesi için, bir süre belirleyerek dilekçeyi şüpheliye tebliğ edebilir.
3- Gerekli görürse, soruşturmanın genişletilmesi için sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Ancak bu hâlde, hangi hususta soruşturma yapılacağını görevlendirme kararında göstermelidir.
Bu incelemesi sonunda başkan şu iki karardan birisini verecektir:
1- İstemin geçerli olduğu hususunda kanaat getirecek olursa, kamu davasının yani kovuşturmanın açılmasına karar verecektir.
2- Bu kanaate varamazsa, istemi gerekçeli olarak ret edecektir yani istemin dayandığı hususları neden dolayı geçerli görmediğini kararında belirtecektir. Bu hâlde, istemde bulunan suçtan zarar görmüş şikâyetçi ise adı geçeni giderleri ödemeye mahkûm edecek ve kararını Cumhuriyet savcısına ve şüpheliye bildirecektir.
Maddenin (3) numaralı fıkrasına göre, Cumhuriyet savcısının yeni delil, iz, eser ve emarelerin varlığı nedeniyle kamu davası açması ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesi koşuluna bağlanmıştır. Bu düzenlemenin nedeni 175 inci maddede kovuşturma açılmaması kararına bağlanan otoritedir.” biçiminde açıklamalarda bulunulmuştur.
Mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun “Hukuku amme davasını açmak vazifesi” başlıklı 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları ise;
“Hukuku amme davası açmak için Adliye Vekili Cumhuriyet Müddeiumumisine emir verebilir.
Valiler de hukuku amme davası açılmasını kendi vilayetleri dahilindeki Cumhuriyet Müddeiumumilerinden istiyebilirler. Cumhuriyet Müddeiumumileri, mucip sebepler göstererek bu talebi kabul etmezse valinin müracaatı üzerine Adliye Vekili yukarıki fıkrada yazılı salahiyeti kullanmak lazımgelip gelmiyeceğini takdir eder ve icabını yapar.” şeklinde düzenlenmiş iken, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5209 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup CMK’da benzeri bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Cumhuriyet savcısının görevi maddi gerçeği ortaya çıkartmak ve adil bir yargılama yapılması için gerekli araştırmayı yaparak şüphelinin lehine veya aleyhine olan bütün delilleri toplamaktır.
Kamu davasını açma tekelini elinde bulunduran Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinin sonunda toplanan delillere göre suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaştığı takdirde iddianame düzenleyecek ve kamu davasını açacaktır. Buna karşın soruşturma işlemleri tamamlandıktan sonra, kamu davasının açılması için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma imkânını ortadan kaldıran şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet süresinin geçmesi, ön ödemenin yerine getirilmesi ve uzlaşmanın sağlanmış olması gibi durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. İddianame toplanan delillere göre suçun işlendiğini gösteren yeterli şüphe oluştuğunda hazırlanacağına göre, elde edilen deliller doğrultusunda hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı ya da failin kusursuzluğu açıkça ortada ise Cumhuriyet savcısı yine kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla soruşturmayı sona erdirebilecektir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda itiraz hakkı, süresi ve mercisi gösterilecek, karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilecektir.
CMUK’da Cumhuriyet savcısının verdiği takipsizlik kararları, yargı otoritesi göstermeyen idari bir karar niteliğinde düzenlendiğinden Cumhuriyet savcısı bu kararını kendiliğinden, Adalet Bakanı ve adalet müfettişinin talebi ya da ilgilinin isteği üzerine geri alıp soruşturma yapabilmekte ve hiçbir şarta bağlı olmadan, takipsizlik kararından sonra, dava zamanaşımı süresi dolmadan kamu davası açabilmekteydi. Ancak bu düzenleme öğretide hukuk güvenliğine aykırı olduğu düşüncesiyle eleştirilmekte, takipsizlik kararından sonra yeni bir dava açılması için yeni delil şartı aranması gerektiği ileri sürülmekteydi.
Öğretinin bu eleştirileri göz önüne alınarak düzenlenen ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasıyla, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, yeni bir delil meydana çıkmadan Cumhuriyet savcısınca kendiliğinden kamu davası açılamayacağı hüküm altına alınmış, ancak 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK ile ayrıca, elde edilen yeni delilin kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olması ve sulh ceza hâkimliğince bu konuda bir karar verilmesi şartlarına bağlanmıştır. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir. Yine CMUK’da yer verilen takipsizlik kararlarından farklı olarak CMK’nın 173. maddesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı suçtan zarar gören tarafından itiraz edilebileceği hükme bağlanmış, böylelikle bu kararlara yargısal bir nitelik kazandırılmıştır.
CMK’nın 173. maddesinin birinci fıkrasının ilk hâlinde suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kendisine tebliğ edildikten sonra on beş gün içinde, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebileceği hükme bağlanmış iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun ile itirazı incelemeye yetkili merci ağır ceza mahkemesi olarak belirlenmiş, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile de bu incelemeyi yapma yetkisi sulh ceza hâkimliğine verilmiştir. CMK’nın 173. maddesinin 680 sayılı KHK’nın 11. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki altıncı fıkrası uyarınca itirazın reddedilmesi üzerine Cumhuriyet savcısının kamu davası açabilmesi, yeni delilin varlığı ve önceden verilen dilekçeyi değerlendiren mercinin bu hususta karar vermesine bağlı iken, anılan değişiklikle kamu davası açılabilmesi CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen usule tabi tutulmuştur.
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, muhakeme faaliyeti sonunda, yargılama makamı tarafından verilmiş kararlar olmasa da adli nitelikte kararlardır. Ancak, bu kararlara itiraz yolunun açık olması nedeniyle itiraz üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme denetiminden geçerek yargısal karar hâlini alır ve yargı otoritesi özelliğini gösterir. Gerek itiraz üzerine kesinleşen, gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar bakımından, kanunun aradığı anlamda yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısı aynı işe tekrar el atamayacağından, kesin hüküm etkisine benzer bir durum ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri yakından ilgilendirdiğinden sıradan bir adli işlem niteliği de taşımamaktadır. Kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararının varlığı ile ceza muhakemesi sona ermekte, CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, üçüncü fıkrası uyarınca ise kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine AİHM’ye yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmedikçe soruşturmanın yeniden dirilmeyeceği istisnai şekilde Kanun’da kabul edilmiştir. Anılan şartlar gerçekleşmeden Kanun’un istisnai olarak belirlediği bu hâl dışına çıkılarak başka makama kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırma yetkisi verilemeyecek, böylece kişilerin aynı fiilden dolayı soruşturma baskısı altında kalması engellenmiş olacaktır. Bu bakımdan CMUK’da düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki statüsünün CMK’da kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, kanun yararına bozma yolu üzerinde de durulması gerekmektedir.
Öğretide olağanüstü temyiz denilen, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan CMUK’da ise yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın “Olağanüstü Kanun Yolları” başlıklı üçüncü kısmında yer alan kanun yararına bozma; 309. maddede;
“(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.” hükümlerini içermekte olup;
Maddenin gerekçesi ise özetle; “Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir…” olarak ifade edilmiştir.
Kanun yararına bozma, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerdeki gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka ayrılıkların giderilmesi için, kural olarak Adalet Bakanlığı, istisnai durumlarda da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından başvurulan olağanüstü kanun yollarından birisidir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanlığının kendisine ilettiği kararın kanun yararına bozulması için Yargıtayın ilgili ceza dairesine başvurur. CKM’da ilk önce olağan kanun yolları (itiraz, istinaf, temyiz), daha sonra da olağanüstü kanun yolları (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi) düzenlenmiştir. Henüz kesinleşmemiş olup olağan kanun yolunun açık olduğu karar veya hükümler aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Ancak verildiği anda kesin olan veya olağan kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşen karar veya hükümler aleyhine bu kanun yoluna başvurulabilir. Bu kanun yolunda önemli olan hem maddi hukuka hem de yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların karar veya hükümlerin verildiği anda mevcut olmasıdır. Hükümden sonra ortaya çıkan veya hüküm verilinceye kadar mahkemenin bilgisine sunulmamış olup da daha sonradan belirtilen nedenlere dayanılarak kanun yararına bozma talebinde bulunulamaz.
Kanun yararına bozma kararları sanık lehine ve aleyhine sonuç doğurabilir. Bu olağanüstü kanun yolu sonucunda verilen kararların sanık aleyhine sonuç doğurmayacağına ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 19-31 sayılı kararında da belirtildiği üzere; kanun yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi ve ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması amacıyla başvurulan bir yol olup, ayrıca kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu bulunmaktadır.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
CMK’nın 223. maddesinde düzenlenen hükümlerden bir kısmı esasa ilişkin, bir kısmı da esasa değinmeyen hükümlerdir. Esası çözmeyen hüküm türleri; durma, düşme ve başka yargı yoluna ilişkin görevsizlik kararları gösterilebilir. Bu durumlardan birinin varlığı hâlinde, bozma kararı üzerine, söz konusu kararı veren hâkim yeniden inceleme yapıp karar verecek, gerekirse de işin esasını çözüme kavuşturacaktır. Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları ve hüküm niteliğinde olmayan muhakemenin durmasına yönelik kararlar ile diğer hâkim veya mahkeme kararları; örneğin, görevsizlik, yetkisizlik kararları, Cumhuriyet savcılarının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına yapılan itirazın kabulü veya reddine ilişkin mercii kararları, infaza dair kararlar, CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi kapsamında olan davanın esasını çözmeyen kararlardandır.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, tekriri muhakeme yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Kanun yararına başvuru nedeniyle yapılan inceleme sırasında, Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, ihbar üzerine başvuruda bulunulması hâlinde ise tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 tarihli ve 177-210 sayılı kararında da vurgulandığı üzere kanun yararına başvurulan ve olağanüstü temyiz denilen kanun yolunda geçerli istekle bağlılık kuralı gereği, isteme konu edilmeyen hüküm ve hukuka aykırılıklar, kanun yararına bozma konusu yapılamayacaktır. Burada aranması gereken, bizzat istem yazısına konu edilen hüküm, buna ilişkin ileri sürülen aykırılık olgusu ve sebepler ile bağlılıktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi sebebiyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine inceleme yapan Sulh Ceza Hâkimliğince; gösterilen gerekçelerin dosya içeriğine uygun olması sebebiyle itirazın reddine karar verildiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik soruşturma sonucu verildiğinden bahisle merci kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin, Özel Dairece, kanun yararına bozma yoluyla yerindelik denetimi yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle esası incelenmeden reddedildiği anlaşılan dosyada;
Olağanüstü kanun yollarından olan ve CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluna, hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ve maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğu öğrenilen karar veya hükümler aleyhine başvurulabilmesi karşısında; somut olayda kanun yararına bozma yoluna konu edilen kararın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisi değil, anılan karara yönelik itirazın reddine ilişkin hâkim kararı olduğunun anlaşılması, aynı Kanun’un 173. maddesi uyarınca sulh ceza hâkimliğinin kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yapılan itirazın reddine dair kararının verildiği anda kesin nitelikteki kararlardan olması, sırasıyla CMK’nın 160 ve 170. maddelerinde değinilen etkin soruşturma yükümlülüğüne ve kamu davası açma mecburiyeti ilkesine aykırı şekildeki muhakeme hukukuna aykırı yapılan işlemlerin itiraz kanun yoluyla değerlendirildiği merci kararlarına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağına ilişkin sınırlayıcı bir düzenleme bulunmaması ve bu hususların değerlendirilmesinin merci kararını veren sulh ceza hâkiminin takdirinde olmaması, yine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra aynı Kanun’un 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz reddedildikten sonra aynı Kanun’un 173. maddesinin altıncı fıkrası gereğince; kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacak olmasının, itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliği kararındaki verildiği anda mevcut olan hukuka aykırılıklara yönelik kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesine engel bir durum yaratmaması ve verildiği anda mevcut olmayıp karardan sonra ortaya çıkan veya karar verilinceye kadar hâkimliğin bilgisine sunulmamış olan yeni delil ortaya çıkması gibi durumlarda kanun yararına bozma yolunun değil anılan fıkralarda düzenlenen ayrı bir yolun izlenecek olması hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin merci kararının CMK’nın 309. maddesi çerçevesinde kanun yararına bozma yoluyla denetlenebilecek kararlardan olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 20.11.2019 tarihli ve 3774-12651 sayılı ret kararının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı uyarınca Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 01.07.2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivde bulunan dosyaların Yargıtay 9. Ceza Dairesine devredilmesine karar verildiğinden dosyanın, kanun yararına bozma talebi hakkında karar verilmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.