Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/299 E. 2022/664 K. 25.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/299
KARAR NO : 2022/664
KARAR TARİHİ : 25.10.2022

Mahkemesi:Ağır Ceza

Bankacılık zimmeti suçundan sanık …’in 5411 sayılı Kanun’un 160/2-4, TCK’nın 43/1, 62, 52/2 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin … 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.07.2014 tarihli ve 106-43 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 05.02.2020 tarih ve 17227-1910 sayı ile onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,Daire Üyeleri .ve . “Bankacılık zimmeti suçundan sanık … hakkında kurulan mahkumiyete ilişkin hükmün, sanık müdafiinin temyizi üzerine sayın çoğunluğun onamaya ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki;Dosya kapsamına göre, sanık …’in katılan Türkiye … Bankası . Şubesinde KOBİ bankacılığı müşteri ilişkileri yöneticisi olarak çalıştığı, dosyamızda sanık olarak bulunmayan hakkında zimmet soruşturması yapılan satış temsilcisi .’nin yapmış olduğu işlemlerin kamera kayıtlarının incelenmesi sırasında, dosyamız sanığı …’in ATM den yaptığı işlemin şüpheli bulunması üzerine incelendiğinde dayısının oğlu . adına ATM kartı ile para çekme işleminin tespiti sonucu dosya sanığı hakkında soruşturma başlatıldığı, sanığın annesi ve dayısının oğlu … adına zimmete konu kredi çektiğinin tespit edildiği anlaşılmaktadır.Sanık, Cumhuriyet Savcılığı ve Mahkemede usulüne uygun alınan savunmalarında özetle, aldıkları gayrimenkul için çektikleri kredinin yetersiz kalması nedeniyle annesi … ve dayısının oğlu …adına bilgi, izin ve onayları üzerine belgeleri kendi imzalayarak suça konu kredileri çektiğini, Annesi ile …’in şehir dışında bulunmaları nedeniyle bilgileri dahilinde imzalarını attığını, annesi adına çektiği krediyi soruşturmadan çok önce 29.04.2010 tarihinde ödeyerek kapattığını, …adına çektiği krediyi de 20.09.2011 tarihinde tamamını ödediğini, suç kastıyla hareket etmediğini söylemiştir.Adına kredi çekilen sanığın annesi … ile dayısının oğlu …aşamalardaki değişmeyen ifadelerinde özetle, … dışında olmaları nedeniyle sanık …’ın bilgi, rıza ve izinleri dahilinde kendileri adına imza atarak suça konu kredileri çektiğini, sonrasında da ödemesini yaptığını, şikayetçi olmadıklarını söylemişlerdir.
… Bankası …Şubesi’nin 04.02.2013 tarihli yazısına göre, sanığın KOBİ bankacılığı müşteri ilişkileri yöneticisi olarak çalıştığı, suç konusu paraların görevi nedeniyle tevdi edilmediği, toplam 32.800,00 TL zararın 19.800,00 TL.lik kısmını 29.04.2011, kalan kısmın ise 20.09.2011 tarihinde iade edildiği anlaşılmaktadır. Dosyada bulunan 21.06.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda, banka müşterilerinin hesaplarından para çekme, para transferi yapma, döviz alım/satımı, kredi kullandırımı, krediyi hesaba geçirme, cep telefonu numarası değişikliği yapma, internet bankacılığı girişi yapma, işlemlere ekran onayı verme, sözleşme evrağı basma gibi yetkilerinin bulunmadığı, sanığı bu tür işlemleri yapma yetkisinin verildiğini gösterir herhangi bir belgenin mevcut olmadığı, zimmet suçunun oluşmadığı belirtilmiştir.Bankacılık zimmeti suçu dosyamızda unsurları itibariyle oluşmamıştır. Sanık baştan itibaren bankanın parasını zimmetine geçirme kastıyla hareket etmemiştir. Dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere, annesi adına çektiği 19.800,00 TL krediyi eylemi ortaya çıkmadan yaklaşık beş ay önce tamamen ödemiştir. … adına çektiği kredinin taksitlerini zamanında öderken müfettiş gelmesi üzerine geri kalan tutarı da ödemek suretiyle borcu kapatmıştır. Sanığın çektiği kredileri zamanında ödemesi de göstermektedir ki bankanın zararına haksız menfaat elde etmek amacı bulunmamaktadır. Katılan bankanın malvarlığında bir azalmaya neden olunmadığı gibi kredi tahsis ücreti ve faiz geliri elde etmesi nedeniyle bankanın karı olmuştur. Ayrıca adlarına kredi çekilen … ve …değişmeyen beyanlarında bilgi, rıza ve izinleri dahilinde kendileri adına imza atarak suça konu kredileri sanığın çektiğini, şikayetçi olmadıklarını söylemek suretiyle sanığın savunmasını doğrulayarak, sanığın adlarına kredi kullanmasına onay verdiklerini açıkça belirtmişlerdir. … Bankası …Şubesi’nin 04.02.2013 tarihli yazısına göre de, KOBİ bankacılığı müşteri ilişkileri yöneticisi olarak çalışan sanığa, suç konusu paraların görevi nedeniyle tevdi edilmediği yani paraya zilyed olmadığı anlaşılmaktadır.Sanık ile katılan banka arasında imzalanan sözleşmede ki görev tanımında da, sanığın bankanın para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer mallarını koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Bu durum dosyada bulunan 21.06.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda da açıkça belirtilmiştir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenen bankacılık zimmeti suçunun oluşabilmesi için, görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu ‘para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malların’ kendisinin ya da başkasının zimmetine geçirilmesi gerekmektedir. Dosya kapsamı, bu anlatılanlar ile adlarına kredi çekilen … ve … Uzaldı’nın bilgi, rıza ve izinleri dahilinde yerlerine imza atılarak kredinin kullanılmış olması, kredilerin zamanında ödenmesi nedeniyle sanığın bankanın parasını zimmetine geçirme kastıyla hareket etmemesi ve bankanın bir zararının bulunmaması, suça konu paraların görevi nedeniyle sanığa tevdi edilmediği gibi sanık ile katılan banka arasında imzalanan sözleşmede ki görev tanımında da, sanığın bankanın para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer mallarını koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaması dikkate alındığında bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluşmaması nedeniyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği,” düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.06.2020 tarih ve 333998 sayı ile;
“…Yargılamaya konu olayda sanığın … Bankası … …Şubesinde müşteri ilişkileri yönetmeni olarak çalıştığı, bir başka banka çalışanının dosyaya konu olmayan işlemleri nedeniyle şubede denetim yapılmakta iken sanık …’ın aşağıda sayılan yargılamaya konu üç adet usulsüz işlemi tespit edilmiş ve bu eylemlerinden dolayı yargılanarak temyize konu mahkumiyet hükmü aleyhine kurulmuştur. Sanığın yargılamaya konu eylemleri:A-) 1- 09.12.2010 tarihinde çalıştığı şubede kullandığı bilgisayardan, kendi annesi adına 19.800,00.-TL bireysel kredi talebinde bulunmuş, onaylanan krediyi nakit olarak edinebilmek için annesi adına düzenlediği bizzat imzaladığı ödeme fişini bankanın veznesine vererek, para çekimini gerçekleştirmiştir. Adına işlem yapılan sanığın annesi, bu işlemin kendisinin bilgisi dahilinde yapıldığını aşamalardaki tanıklığında bildirmiştir. Buna göre sanığın eylemi usulsüz kredi tein etmek değil, annesinin hesabından, annesinin bilgisi dahilinde ödeme fişine annesinin yerine imza atarak para çekmektir. Ve bu tahsis edilen kredi işlem ortaya çıkmadan beş ay kadar önce tamamen ödenerek kapatılmıştır. Bankanın herhangi bir zararı oluşmamıştır. Kredi tahsis ve kullandırımından, banka tüm kazanımlarını edinmiştir. Bu halde bu eylemde sanığın bankayı zarara uğratmak veya zimmette bulunmak kastı ile hareket etmediği, vaki usulsüz işlemin banka içi usulsüzlük olarak değerlendirilip, disiplin işlemine tabi olma sınırını aşmadığı düşünülmüştür.
2- 26.05.2011 tarihinde sanık yukarıda anlatılan aynı usulle dayısının oğlu …adına 10.000.-TL bireysel kredi çekimi gerçekleştirmiştir. Adına kredi işlemi yapılan …aşamalardaki beyanlarında değinilen kredi tahsis ve çekim işleminin bilgisi ve iradesine uygun olarak sanık tarafından yapıldığını söylemiştir. Bu kredi de süresinde taksitleri ödenmekte iken soruşturmaya konu edilince sanık tarafından derhal tamamı ödenerek kapatılmıştır.
3- Yine dayısının oğlu …adına 3.000,00-TL kredili mevduat hesabı açılarak, usulsüz temin edilen kredi kartı ile ATM’den bu para çekimi yapımıştır. Ve soruşturma aşamasında tam ve eksiksiz sanık tarafından ödenmiştir.
Tüm eylemlere bakıldığında sanığın zimmet kastı ile hareket etmediği, adına işlem yaptığı kişilerin bilgisi ve iradesi dahillinde yaptığı işlemlerdeki usulsüzlüğün idari işlem kapsamında kaldığı, suç boyutuna ulaşmadığı, bu verilerle suç kastı olmayan sanığın atılı suçtan beraati gerekirken, mahkumiyetine dair yerel mahkeme kararının bozulması yerine onanması usul ve yasalara aykırıdır.
B-) Kabule göre de sanığın eylemi banka içi denetimle kolayca tespit edilebilecek şekilde oluşu dikkate alındığında 5411 sayılı Kanun’un 160/1. madde ve fıkrası yerine aynı Kanun’un 160/2. madde ve fıkrası ile hüküm tesisi usul ve yasalara aykırıdır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 08.07.2020 tarih ve 1304-11398 sayı ve oy çokluğuyla, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı Bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı,
2- Atılı suçun oluştuğunun kabulü hâlinde eylemin “basit zimmet” suçunu mu yoksa “nitelikli zimmet” suçunu mu oluşturduğu,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;… Bankası Teftiş Kurulu Başkanlığının 19.10.2011 tarihli ve 2011-5 sayılı soruşturma raporuna göre; …Şubesinde KOBİ Bankacılığı müşteri ilişkileri yöneticisi unvanıyla çalışan sanık …’in başka bir banka çalışanı hakkında yürütülen soruşturmada kamera kayıtlarının incelenmesi esnasında katılan Banka ATM’sinden yaptığı işlemlerden şüphelenilmesi üzerine başlatılan soruşturma neticesinde sanığın mudi .ya ait ATM kartıyla para çektiği, yine …Şubesine ait masaüstü bilgisayardan giriş yaparak mudi …adına 26.05.2011 tarihinde 10.000 TL destek kredisi ve 19.08.2011 tarihinde 3000 TL tek hesap başvurusunda bulunarak adı geçene iki ayrı kredi kullandırdığı, sanığın, annesi mudi … adına ise 09.12.2010 tarihinde 19.800 TL destek kredisini hesap sahiplerinin bilgisi dışında tahsis edip kullandığının kamera ve işlem kayıtlarından anlaşıldığı, sanık tarafından mudi … adına tahsis edilen 19.800 TL limitli kredinin 26.04.2011 tarihinde, mudi …adına 26.05.2011 tarihinde tahsis edilen 10.000 TL limitli kredi ile yine aynı mudi adına oluşturulan tek hesap başvurusu üzerinden tahsis edilen 3000 TL kredinin 20.09.2011 tarihinde sanık tarafından bankaya ödenerek kapatıldığı, böylelikle sanığın, iki mudinin hesabından toplam 32.800 TL’yi zimmetine geçirdiği ve bankanın zararının ve alacağının bulunmadığı,
… Bankası …Şubesinin13.02.2013 havale tarihli yazısına göre; sanığın 12.08.2002 tarihli … sözleşmesine istinaden KOBİ Bankacılığı Müşteri İlişkileri Yöneticisi unvanıyla 19.10.2011 tarihine kadar görev yaptığı, suç konusu paraların sanığa görevi nedeniyle tevdi edilmediği,21.06.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre; sanığın dosya içerisinde yer alan görev tanımı belgesi uyarınca dava konusu işlemleri yapma yetkisinin bulunmadığı, zimmet suçunun oluştuğunun kabulü durumunda banka parasının görevi gereği sanığa tevdi edilip edilmediğinin dikkate alınması gerektiği, somut olayda zimmet suçundan ziyade, şartları oluştuğu taktirde, güveni kötüye kullanma, hırsızlık ya da dolandırıcılık suçlarından bahsedilebileceği,10.03.2014 havale tarihli ekspertiz raporuna göre; mudilerin banka sistemi üzerinde kayıtlı olan imza örnekleri ile sanık tarafından mudiler adına düzenlenen ve imzalanan kredi sözleşmesi başvuru formu, ödeme planı, sigorta bilgilendirme formu üzerindeki sahte imzaların incelemesinde, mudiler adına sanık tarafından atılan sahte imzaların iğfal kabiliyetini haiz olduğu, taklit imzaların banka memurlarınca yapılacak bir kontrolde ilk bakışta ve kolaylıkla farkedilebilecek nitelik taşımadığı,Anlaşılmaktadır.Banka müşterileri … ve …aşamalarda; sanığın ev alacağını ve bu nedenle paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek kendileri adına bankadan kredi başvurusunda bulunmak istediğini söylemesi üzerine sanığa dava konusu işlemler için rıza gösterdiklerini, kendilerinin … dışında ikamet etmeleri nedeniyle tüm işlemleri sanığın yaptığını, tüm kredi işlemlerinin bilgileri dahilinde yapıldığını beyan etmişlerdir.Sanık aşamalarda; olay tarihinden bir süre önce eşiyle birlikte kredi çekip ev satın aldığını, ancak çekmiş oldukları kredi miktarı yetmeyince kuzeni .’yı arayıp onun adına kredi çekmek istediğini söylediğini, …’in de bu teklifi kabul etmesi üzerine sistemden 10.000 TL’lik kredi başvurusunda bulunduğunu ve anılan kredi tahsis edilince kuzeni şehir dışında olduğundan parayı gişeden kendisinin çektiğini ve dekonta da mudinin imzasına benzeterek imza attığını, bu olaydan önceki bir tarihde yine krediye ihtiyaç duyduklarını, bu defa annesi …’i arayarak kendisi adına kredi çekmek istediğini söylediğini, annesinin kabul etmesi üzerine sistem üzerinden başvuru yaptığını ve 20.000 TL’lik kredi tahsis edilince annesinin bankaya gelmesi mümkün olmadığından krediyi bizzat kendisinin çektiğini ve ilgili belgeleri de annesi adına imzaladığını, dava konusu tüm işlemlerden mudilerin bilgisi olduğunu, banka zararının olmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “zimmet” ve “zimmete geçirme” kavramları ile zimmet suçunun ceza kanunlarımızdaki yeri ve tarihsel gelişimi üzerinde durulması gerekmektedir.Arapça bir sözcük olan zimmet, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; “Üstünde olan şey”, “Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya”, “Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para” şekillerinde tanımlanmıştır.Zimmete geçirme ise “Suç konusu mal üzerinde, malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı” ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde oluşabileceği gibi bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir.Zimmet suçu, ilk olarak mülga 765 sayılı TCK’nın 202. maddesinde düzenlenmiş, buna göre 202. maddesinin birinci fıkrasında basit zimmet suçu, ikinci fıkrasında ise eylemin “Dairesini aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş olması” hâlinde nitelikli zimmet suçunun oluşacağı hükme bağlanmıştır.3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde, banka personelinin bankanın mal varlığını temellüke yönelik eylemleri ile ilgili olarak istisnai bir düzenleme bulunmaması nedeniyle failin, 233 Sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK’nın ekinde yer alan listedeki bankalardan birinin mensubu olması durumunda, 399 Sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi Hakkındaki KHK’nın 11. maddesinde yer alan “Teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlardan dolayı memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanununun 2 nci kitap üçüncü ve altıncı baplarındaki hükümler uygulanır.” düzenlemesi gereğince eylemi gerçekleştiren banka personeli 765 sayılı TCK’nın uygulanması bakımından devlet memuru sayılmakta ve fiilin 765 sayılı TCK’nın 202. maddesinde düzenlenen “Zimmet”; eylemi gerçekleştiren banka personelinin bu listede yer almayan özel bir bankanın mensubu olması hâlinde fiilin 765 sayılı TCK’nın 510. maddesinde düzenlenen “Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal” suçunu oluşturabileceği yargısal kararlarla kabul edilmiş ve bu yöndeki uygulama da tereddütsüz sürdürülmüştür.Gerek kamu bankaları gerekse özel bankalar olsun her ikisinin de yürüttükleri faaliyetin kamudan fon toplamak ve bu fonları kendileri veya kamu adına kullanmak olduğunu, bu açıdan bakıldığında zimmet suçunun doğurduğu sonuçlar yönünden kamu ile özel bankalar arasında herhangi bir fark bulunmadığını, kamu ve özel banka çalışanları arasındaki bu eşitsizliği dikkate alan ve zimmet suçunun banka mensupları tarafından banka varlıklarına karşı işlenmesi durumunda özel bir düzenlemeye gereksinim duyan kanun koyucu, bu amaçla 23.06.1999 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bankacılık zimmeti suçunu mülga 765 sayılı TCK’nın 202. maddesi ile uyum gösterecek şekilde ayrıca düzenlemiştir.25.11.2000 tarihli ve 24241 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanun ile T.C. … Bankası, Türkiye … Bankası ile Türkiye … Bankasının özel hukuk statüsüne tabi anonim şirket hâline dönüştürülmesi sonucu kamu ve özel banka ayrımına ve adı geçen banka mensuplarının banka malını temellük eylemleri nedeniyle kamu görevlisi gibi cezalandırılmalarına son verilerek, bu kişilerin de 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel hükümlere tabi olacakları kabul edilmiştir.Zimmet suçu, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 247. maddesinde düzenlenmiş, buna göre 247. maddesinin birinci fıkrasında basit zimmet suçu, ikinci fıkrasında ise eylemin “Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi” hâlinde nitelikli zimmet suçunun oluşacağı hükme bağlanmıştır.Bu Kanun’dan sonra 01.11.2005 tarihli ve 25983 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte bulunan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde de ceza yaptırımı (miktarı) dışında 5237 sayılı TCK’da benzer bir düzenleme öngörülerek, bankacılık zimmeti suçu ayrıca düzenlenmiştir.Bu aşamada; gerek mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu, gerekse 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer alan bankacılık zimmeti suçunun konusu ve unsurları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.Bankacılık zimmeti suçu, mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun “Adli Suç ve Cezalar” başlıklı 22. maddesinin üçüncü fıkrasında;“Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler. Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re’sen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte bir oranında indirilir.” biçiminde,01.11.2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte bulunan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Zimmet” başlıklı 160. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise;
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re’sen ödettirilmesine hükmolunur…” şeklinde,Düzenlenmiştir.Mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı zimmet suçunun maddi konusunu; banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarının görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıklar oluşturmaktayken, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde yazılı suçun maddi konusunu ise görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak, senetler ve diğer mallar oluşturmaktadır. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda bu suçun maddi konusunu oluşturacak malın bankaya ait olması aranırken, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda bu şarta yer verilmemiş olup malın zilyetliğinin faile görevi nedeniyle devredilmiş olması yeterli görülmüştür.5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesine göre; mal, para veya evrak ya da senedin failin görevi gereği zilyetliğine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olması gerekir. Failin zilyetliğinde olan ya da koruma veya gözetiminde bırakılan bir malı, kendisi ya da başkasının zimmetine geçirmesi veya malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Zimmet suçunun oluşabilmesi için suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır. “Zimmete geçirme; mal üzerinde hukuka aykırı olarak egemenlik kurulması, malik gibi tasarrufta bulunması anlamına gelmektedir.” (Erman/Özek, Kamu idaresine karşı suçlar, s. 25; Özgenç, Zimmet Suçu, 2009 baskı, s. 27; Centel, Zimmet Suçu, 2019 baskı, s. 2789). Yargısal uygulamalarda da “Suçun maddi ögesi zimmete geçirmedir. Memurun denetim, koruma ve sorumluluğu altındaki değeri tahsis edildiği amaç dışında kendisine veya üçüncü kişiler yararına mal edinmesi, bir başka anlatımda bu mallar üzerinde amaç dışı tasarrufta bulunmasıdır. Suça, memur olmayan kişilerin iştiraki olanaklıdır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 31.05.2005 tarih, 11-158-58 sayılı karar).
“Karşılaştırılmalı hukukta suçla korunan hukuki yararın ‘mal varlığı’ mı yoksa ‘devlet idaresi’ veya ‘kamu idaresinin güvenilirliği’ mi olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım yazarlarca korunan yararın ‘kamu idaresinin güvenilirliği’ olduğu kabul edilmektedir. Ancak Fransız Hukuk Doktrininde ve Alman Hukukunda kabul edilen görüşe göre bu suçla korunan şeyin mülkiyet olduğu fikri benimsenmiştir.” (Dönmezer, Özel Ceza Hukuku Dersleri, 1984 baskı, s. 76; Artuk/Gökçen/Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, … 2005, s. 516 atfen, … Tahsin Gökçen, Türk Ceza Kanunundaki Kamu Görevi Yükümlülük Suçları, 2022 baskı, s. 370). Özel Dairenin içtihatlarına göre; idarenin zarara uğraması veya zarar olasılığıyla karşı karşıya kalmasının şart olduğu, zarar olasılığı bulunmayan eylemlerin zimmet olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir (5. Ceza Dairesinin 21.10.1998 tarih, 2862/3834 sayılı kararı, 5. Ceza Dairesinin 10.12.2005 gün ve 8741/17241 sayılı kararı).
Zilyetlik kavramından anlaşılması gereken hukuki anlamda zilyetlik olup failin suç konusu mal, para veya evrak ya da senet üzerinde tasarrufta bulunmaya yetkili olması yeterlidir. Diğer bir anlatımla suç konusu mal, para veya evrak ya da senet üzerinde fiilen zilyet olunması aranmamaktadır.Bankacılık zimmeti suçu sadece kastla işlenebilen ani hareketli bir suçtur. Zimmete geçirme fiilinin gerçekleştiği anda ve yerde tamamlanır. Kastın varlığından söz edebilmek için failin görevi nedeniyle zilyet olduğu malı, kendisinin veya başkasının zimmetine geçirme bilinç ve iradesinin bulunması gerekli ve yeterlidir.Bu aşamada, uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka uygunluk nedenleri üzerinde durulması gerekmektedir.TCK’nın esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak adlandırıldığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.Hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus, fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. Ancak, bir olayda hukuka uygunluk sebebinin varlığı hâlinde, artık fiilin hukuka aykırılığından söz edilemeyecektir. Hukuka uygunluk sebepleri, fiilin ve dolayısıyla suçun hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaktadır.
TCK’da hukuka uygunluk sebepleri;
a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m. 24/1),
b- Meşru savunma (m. 25/1),
c- İlgilinin rızası (m. 26/2),
d- Hakkın kullanılması (m. 26/1),
Olarak kabul edilmiştir.
Sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden konumuzla ilgili olan “ilgilinin rızası” hükmünün açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
İlgilinin rızası, TCK’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, …, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. bası, …, 2014, s. 269 vd.).
Bankacılık Kanunu’nda düzenlenen zimmet suçuna ilişkin olarak özel bir hukuka uygunluk sebebi bulunmamaktadır. Bu nedenle TCK anlamında genel hükümlerde yer alan hukuka uygunluk sebepleri bankacılık zimmetinde de uygulanmalıdır.
1- Sanığa atılı bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı;
… Bankası …Şubesinde görevli bir banka çalışanı hakkında yapılan şikâyet üzerine Banka müfettişlerince yapılan denetim sırasında kamera kayıtları incelenirken aynı tarihte anılan Şubede KOBİ Bankacılığı müşteri ilişkileri yöneticiliği unvanıyla görev yapan sanığın, Banka ATM’sinden yaptığı para çekme işlemlerinden şüphelenildiği, sanığın geriye dönük yapmış olduğu işlemler kontrol edildiğinde mudi .’nın hesabına ait internet bankacılığı sistemine, katılan Banka şubesine ait masaüstü bilgisayardan giriş yapıldığı ve adı geçen mudiye 26.05.2011 tarihinde 10.000 TL destek kredisi kullandırıldığının belirlendiği, bunun üzerine çağrı merkezinden temin edilen ses kaydında, sanığın 08.08.2011 tarihinde çağrı merkezini arayıp kuzeni mudi .’ya ait ATM kartına şifre oluşturduğu ve aynı mudi adına tek hesap başvurusunda bulunup 19.08.2011 tarihinde 3000 TL avans para çektiği tespit edildiği, devam eden incelemeler sırasında sanığın annesi …’e 09.12.2010 tarihinde 19.800 TL limitli destek kredisi kullandırdığının da anlaşıldığı, yapılan incelemelerde sanığın kredi dokümanlarına mudiler yerine imza attığı, kredi bedellerini çekmek için mudi …adına çıkartılan ATM kartını bizzat teslim alarak şifre oluşturduğu, bu şekilde tahsis edilen kredi karşılığı meblağları ATM ve banka gişesinden çektiği olayda; Sanığın aşamalarda; annesi ve dayısının oğlu olan mudilerin yargılamaya konu tüm işlemlerde rızalarının olduğuna, hesap sahiplerinin bilgisi dahilinde kredi işlemleri yaptığına ve zamanında bu kredileri kapatmak suretiyle bankayı zarara sokmadığına ilişkin savunması ile sanık savunmasını destekler mahiyetteki mudi beyanları birlikte değerlendirildiğinde;
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda düzenlenen zimmet suçu bakımından banka çalışanı tarafından hesap sahibinin bilgisi ve rızası dışında hesabında yapılan işlemlerin zimmet suçunu oluşturacağında kuşku bulunmasa da, somut olayda mudilerin rıza ve bilgileri üzerine sanık tarafından kredi kullandırma işlemlerinin yapıldığı, sanığın yakınları olan müşterilerin bireysel kredi kullanmaları için banka mevzuatı açısından yasal engel olmadığı, dolayısıyla bankanın bir zarar olasılığının ya da tehlikesinin oluşmadığı, kaldı ki sanığın kullandırdığı krediyi kendisine ve üçüncü kişinin yararına mal edinme kastının da bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanığın, bankacılık zimmeti suçunu işleme kastı ile hareket etmediğinin kabulü gerekmektedir.Ulaşılan sonuç karşısında iki numaralı uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sanığa atılı bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı hususunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, sanığın nitelikli banka zimmeti suçuna ilişkin cezasının infazının durdurulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurul Üyesi …; “Türkiye … Bankası AŞ vekillerinin şikayet dilekçesi üzerine bu Bankanın …Şubesinde KOBİ . olarak görev yapan sanık …’in akrabası …ve annesi … adına sahte belgeler düzenleyerek kredi aldığı, daha sonra bunları ödediği ve fakat sanığın eylemlerinin bir bütün halinde zincirleme şeklinde bankacılık zimmet suçunu oluşturduğundan bahisle açılan kamu davasının yapılan yargılama sonucunda … 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03.07.2014 tarih ve 106E-43K sayı ile sanığın suçları sabit görülerek 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160/2, 5237 sayılı TCK’nın 43, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160/4 ve TCK 62, 53. maddelerinin uygulanmasıyla neticeten 4 yıl 2 ay hapis ve 80 TL adli para cezasıyla cezalandırılması yönünde verilen hüküm sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 17227-1910 sayılı kararıyla, oy çokluğuyla onanmasına karar verildiği, Özel Daire muhalif üyelerinin görüşü doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanığın zimmet kastıyla hareket etmediği, eylemlerinin banka içi usulsüzlük olarak değerlendirilmesi gerekeceği, kredi miktarları ödendiğinden bankanın herhangi bir zararının olmadığı gerekçeleriyle sanığın atılı suçtan beraat etmesi gerektiği yönüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu, Yargıtay 7. Ceza Dairesince söz konusu itiraz yerinde görülmediğinden dosyanın bu haliyle Ceza Genel Kurulana gönderildiği, yapılan müzakereler sonucunda Yüksek Genel Kurulunun üye çoğunluğunca itirazın kabulüne karar verildiği görülmüş ise de;
Aşağıda belirtilen gerekçelerle sanığın suçu sabit düşüncesiyle tarafımızca çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenen ve 5237 sayılı TCK’nın 247. maddesinden kısmen farklılık arz eden bankacılık zimmet suçu özgü suç vasfında olup ancak banka yönetim kurulu başkanı ve üyeleriyle, diğer mensupları bu suçun faili olabilir. Dosyanın sanığı …, katılan bankanın müzekkere cevabına göre suç tarihlerinde … Bankasının …Şubesi’nde Kobi Bankacılığı Müşteri İlişkileri Yönetici sıfatıyla çalışmakta olup yasada belirtilen ‘bankanın diğer personeli’ tanımında değerlendirilmesi gerektiğinden suçun faili konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.Banka zimmet suçunun diğer koşulu ise banka personelinin görevi nedeniyle zilliyetliği kendisine devredilmiş olması veya bu değerlerin koruma ve gözetimi ile yükümlü bulunması gerektiğidir. Yine dosyadaki 13.02.2003 tarihli katılan banka müzekkere cevabından suça konu paranın sanığa görevi nedeniyle devredilmediği, ancak muhafaza yükümlülüğüne aykırı hareket ederek zimmetine geçirdiği belirtilmiştir. Bu cümleden bankacılık zimmet suçu TCK’daki zimmet suçundan farklı olarak koruma ve gözetim yükümlülüğü kavramı zilyetlik kavramından daha geniş bir anlam ifade etmekte olup bankanın mal varlığının fiilen sanığa teslimine gerek yoktur. Koruma ve gözetimle yükümlü olma kavramı son derece soyut kavram olup bankanın tüm mensupları açısından sadakat borcunun bir gereği olarak koruma ve gözetme yükümlülüğün ilgili banka şubesindeki pozisyonu (KOBİ MİY), yaptığı işin niteliği, diğer banka personel üzerindeki etkinlik ve güven telkin etmesi nazarıyla koruma ve gözetim görevinin olduğu sabittir.Sanık savunmalarında adına kredi çekilen annesi ve akrabası … önceden haberdar olduklarını belirtmiş ise de, banka zimmet suçunda, suç konusu para banka mal varlığının bir parçası olup, adına sahte kredi çıkarılan kişilerle doğrudan ilgili değildir. Burada zimmet geçirme şeklinin önemi yoktur. Hareket bankanın mal varlığına yöneliktir. Kaldı ki bankanın deneyimli ve yetkilisi konumundaki sanığın soruşturmada banka müfettişlerine verdiği savunma beyanlarının aksine sonradan mudilerin yapılan işlerde rızalarının olduğu yönündeki beyanları suç kastını ortadan kaldırmayacağı gibi, hangi saikle hareket ettiğinin de önemi yoktur.Sanığın zimmet konusu olan kredi miktarlarını hakkında soruşturma açılmadan bankaya ödemesi 5411 sayılı Kanun’un 160/4. maddesine göre değerlendirilecek etkin pişmanlık hali olup, zaten mahkeme kendisi hakkında bu yönde bir uygulama yaptığı görülmüştür. Bu durumda etkin pişmanlık hâli suç kastını ortadan kaldıran bir durum değildir.Kısaca sanık hakkında olay nedeniyle bankaca yapılan soruşturma evrak içeriği, suç duyurusu raporu, sanığın görev ve sorumluluğuna ilişkin katılan bankanın müzekkere cevapları, tanık Yunus Açıkgöz’ün beyanları, bilirkişi raporları itibariyle sanığın bankacılık zimmet suçunun sabit olduğu, fakat sanığın kredi oluştururken asıl muhatapları annesi Reyhan ve akrabası … hazır olmadan onlar adına kredi sözleşmelerini imzalayıp bankanın ilgili birimlerine sunmasında bu birimde görevli kişilerin olayı sorgulaması gerekeceğinden, keza sanığın adı geçen kişiler adına oluşturduğu krediyi bankamatikten çekmesi ve olayın da bu şekilde açığa çıkması birlikte değerlendirildiğinden zimmetin basit halinde gerçekleşeceği, ilk derece mahkemenin nitelikli zimmet subut ve uygulamasınında bu hâliyle doğru olmadığı, sonuç olarak Yüksek Genel Kurulun beraat gerekçesinin dosya kapsamında uyuşmadığı, ancak zimmetin niteliği yönüyle ilk derece mahkemesinin kararının bozulması gerektiği…” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurul Üyesi de; sanığa atılı bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu görüşleriyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Sanık hakkında nitelikli banka zimmeti suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 17227-1910 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Yerel Mahkemenin 03.07.2014 tarihli ve 106-43 sayılı mahkûmiyet hükmünün sanığa atılı bankacılık zimmeti suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı hususunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı kabul edilip Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, sanığın nitelikli banka zimmeti suçuna ilişkin cezasının İNFAZININ DURDURULMASINA,
5- Dosyanın, Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.09.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 25.10.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.