YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/297
KARAR NO : 2023/38
KARAR TARİHİ : 26.01.2023
İtirazname No : 2020/43756
YARGITAY DAİRESİ : 7. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 59-82
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Bankacılık zimmeti suçundan sanıklar … ve …’ın 5411 sayılı Kanun’un 160/1 ve TCK’nın 43/1, 62, 52/2-4 ile 53. maddeleri uyarınca sanıkların 8 yıl 4 ay hapis ve 41.660 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, banka zararı olarak tespit edilen 503.891,34 TL’den sanık …’ın tamamından, sanık …’in ise 409.237,00 TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak üzere tazminine, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 59-82 sayılı hükümlerin, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.04.2019 tarih ve 1540-29066 sayı ile;
“Mahkemece eylemin 5411 sayılı Yasa’nın 160/1. maddesine göre basit zimmet suçu kapsamında kabul edildiği ve basit zimmetten hüküm kurulduğu cihetle, sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı bentlerde eylemin nitelikli zimmet olarak yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
1. Suç tarihlerinde Akbank Bayburt Şubesi müdürü olarak görev yapan sanık …’ın mudi …’den temdit işlemi için gerekmediği halde gerektiğini söyleyerek ve kandırarak imzalı tediye fişleri aldığı ve bunları mudinin haberi ve rızası olmaksızın mudinin hesabından 738.000,00TL’yi sanık …’in yetkilisi olduğu Özkoç Petrol Ürünleri Ltd. Şti nin hesabına dolaylı finansmanında kullanmak üzere aktardığı cihetle, her iki sanığın eyleminin 5411 sayılı Yasa’nın 160/2. maddesi kapsamında nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde basit zimmetten uygulama yapılmak suretiyle eksik ceza tayini,
2. Mahkemece sanıkların mudi …’e yönelik mal edindikleri tutar mudinin yurt dışında kaldığı süre gözetilerek 362.750,00 TL olarak kabul edilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere adı geçen mudinin mevduat hesabından bilgisi ve talimatı olmadan, mudi kandırılarak alınan imzalı tediye fişleri kullanılmak suretiyle, 738.000,00TL paranın zimmete geçirildiği ve nitelikli zimmet miktarı bu tutar üzerinden hesaplanarak sanıkların sorumluluklarının belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
3. Adli para cezalarının taksitlendirilmesine ilişkin hükümde taksit aralığı belirtilmeyerek TCK’nın 52/4. maddesine muhalefet edilmesi,
4. 24.11.2015 tarihli 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
5. Sanıklar hakkında gerçekleşen tüm zimmet miktarı gözetilerek ödettirilmesine karar verilecek banka zararı üzerinden hesaplanacak nispi harca da hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 28.05.2020 tarih ve 43756 sayı ile; “… Somut olayda, katılan banka mudii olan … hesabındaki paranın sanığın finansmanında kullandırıldığı kabulü halinde sanığın söz konusu tarihlerdeki hesabında bir nakit artışının olması veya nakit çekiminin olması, iddia konusu suçun maddi unsuru olan nedensellik ilişkisi (neden sonuç ilişkisi) açısından zorunludur, aksi durumda neden sonuç ilişkisi kurulamadığından suçun maddi unsurunun meydana gelmediği anlamına gelecektir.
Sanık ve yetkilisi olduğu şirket hakkında söz konusu iddia edilen eylemler konusunda alınan bilirkişi raporları incelendiğinde, raporların genellikle sanık tarafından imzalanan 02/07/2008 tarihli katılan bankaya verilen taahhütname/ödeme planı, dosyadaki banka görevlileri olan diğer sanıkların sonradan yargılama aşamasında inkar ettikleri, 07/06/2008 tarihinde banka görevlilerine müdafileri olmaksızın verdikleri yazılı beyanlar, suç tarihinde katılan bankada gişe görevlisi tanık …’nun beyanları, …’in beyanları, …’in suç tarihinde yurt dışında olduğuna dair emniyet kayıtları ve sanığa ait banka kayıtları dışındaki mudi…’a ait banka kayıtları esas alınarak tanzim edildiği ancak, sanık ve yetkilisi olduğu şirketin suç tarihlerindeki banka dökümleri getirilerek bu güne kadar alınmış herhangi bir bilirkişi raporu olmadığından, sanık ile söz konusu usulsüz kredi kullandırma arasında illiyet bağını her türlü şüpheden uzak kesin ve denetime imkan sağlayacak bir şekilde tespit edilmediği, nitekim suçun teknik bir suç olduğu düşünüldüğünde objektif ve teknik bir delil elde edilebilmiş olmadığı gibi, illiyet bağının ortaya konulması için sanık ve yetkilisi olduğu şirketin suç tarihlerindeki tüm hesap hareketleriyle mevcut dosyada yer alan somut delillerin bilirkişi heyetine tevdii ile yeniden bilirkişi raporu alınması gereklilik arz eden bir durumdur.
Somut olay kapsamında nesnel bir değerlendirme ve illiyet bağının tespiti için toplanması gereken en önemli delil suç tarihinde sanığın hesap hareketleri olup, sanığın sorumlu olduğu iddia edilen eylemlerden kaynaklı çekilen miktarların, yine söz konusu tarihlerde sanık veya yetkilisi olduğu şirketin hesaplarına geçip geçmediği yani finansman desteğinin ne şekilde sağlandığının bilirkişi marifetiyle tespitinin yapılması suçun maddi unsuru olan illiyet bağının tespiti için bir zorunluluktur. Aksi durumda, beyanlar esas alınarak yapılacak tespitler şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlali niteliğindedir. Yapılan açıklamalar ışığında, zimmete konu miktarların sanığın veya yetkilisi olduğu şirketin hesabına geçip geçmediği diğer bir ifadeyle illiyet bağının tespit açısından bilirkişi raporu alınması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi usule aykırılık oluşturmaktadır.
Ayrıca dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun sabit olup olmadığı noktasında somut olayda belirleyici delil niteliğinde olan, sanıklar Orhan ve İmran’ın katılan banka tarafından iddia konusu eylemlere dair yürütülen kurum içi idari soruşturma kapsamında müdafisiz verdikleri 07/06/2008 tarihli el yazılı beyanların (bu beyanlarını müffetiş baskısı ve tehditleriyle verdiklerine ilişkin sanık …’ın 03.02.2010 tarihli duruşmadaki beyanı ve sanık …’ın,14.04.2020 tarihindeki duruşmadaki beyanı) ve sanık … tarafından aynı idari soruşturma kapsamında müdafi olmaksızın 02/07/2008 tarihli katılan Bankaya verilen taahhütname/ödeme planına dayanılarak hüküm kurulması hukuka uygun olup olmadığı, buna bağlı olarak hükme esas alınıp alınmayacakları öncelikle üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın ‘İfade alma ve sorguda yasak usuller’ başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası ‘Müdafisi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz’ şeklinde olup, bu düzenleme ile; şüpheli veya sanığın kolluk tarafından müdafii hazır bulundurulmaksızın alınan ifadesinin, kendisi tarafından hâkim veya mahkeme huzurunda doğrulanmadığı takdirde hükme esas alınamayacağı kabul edilmiştir.
Sanıklar, …’ın kovuşturma evresinde, iddia edilen mudii…’ın hesabından usulsüz işlemlerle kullandırılan kredinin, sanığın dolaylı finansmanında kullanıldığına dair bir bilgilerinin olmadığını, katılan banka müfettişlerinin yürüttükleri iç soruşturma kapsamında müfettişlere verdikleri dilekçe içeriğini doğrulamadıkları, beyanların baskı ve yasal olmayan vaatlerle alındığını savunmaları, her ne kadar müfettişe verdikleri yazılı beyanlarında, zimmete geçirme iddiasına konu usulsüz kredi kullandırmayı sanığın dolaylı finansmanı için kullandıklarını belirtilmiş iseler de, müdafi hazır bulunmaksızın alınan bu yazılı beyanın sanıklar tarafından mahkeme huzurunda doğrulanmaması nedeniyle CMK’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca hükme esas alınmasının mümkün olmaması, bilirkişi raporlarının ekseriyetle sanığın sorumluluğunu doğurmayacağına dair kanaat belirtmeleri, sanık ve ortağı olduğu şirket hesabında suç tarihlerinde zimmete konu para miktarınca bir para girişi olmaması, mudilerin hesabından çekilen paranın sanığın hesabına kullanıldığına dair teknik bir veri olmaması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, söz konusu iddia olunan zimmete geçirme eylemini işlediğine ilişkin mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.12.1990 tarihli, 1990/6-257 ve 1990/335 karar sayılı kararında; duruşma dışında yapılan ikrarın dahi kesinlikle delil olamayacağı, bu ikrarın başka delillerle desteklenmek suretiyle hükme esas alınabileceğine karar vermiştir.
Dosya arasında mevcut 11 adet bilirkişi raporu incelendiğinde, raporların ekseriyetle sanığın zimmet suçunu işlemediği, bazı raporların sanığı zimmet eylemlerinden sorumlu tutuğu, adı geçen mudilerin hesaplarından çekilen veya kullandırılan kredi miktarları oranınca sanığın veya yetkilisi olduğu şirketin hesabında herhangi bir artış meydana getirdiğine dair tespit yapılmamış olması, ilk derece mahkemesince yazılan müzekkereye cevaben katılan … tarafından 16/10/2012 tarihli cevabi yazı içeriğinde yapılan tespitler ışığında sanığın zimmete geçirilen müşterilerin kredi/mevduat hesaplarından sanığın veya yetkilisi olduğu şirkete veya ortağı olduğu başka bir şirketin hesabına para yatırıldığına dair herhangi bir tespit yapılmaması ve sanıklar Orhan ve İmran’ın katılan banka tarafından iddia konusu eylemlere dair yürütülen kurum içi idari soruşturma kapsamında müdafisiz verdikleri 07/06/2008 tarihli el yazılı beyanlarının (duruşma esnasında sözü edilen beyanları müffetişlerin baskısıyla yazdıklarını belirtikleri) hükme esas alınmayacağı hep birlikte değerlendirildiğinde;
Yüksek Dairece, sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği gerekçesiyle ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereğince sanık … hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle Yerel Mahkemenin mahkûmiyet kararının bozulmasına karar vermesi gerekirken, suçun sübut bulduğuna yönelik kabulü usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, sanıkların üzerlerine atılı suçun sübut bulduğu kabul edilse dahi, Yüksek Dairenin sucun nitelendirilmesine yönelik kabulünün yanılgılı olduğu kabul edilmelidir.
Sanıkların işlemiş oldukları suçun basit zimmet kapsamında kaldığı, bu nedenle yerel mahkemenin değerlendirmesinin doğru olduğu; Yüksek Dairenin sanıkların eyleminin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğuna dair değerlendirmesinin yanılgılı olduğunun kabulü gerekir.
Yerel Mahkemece alınan ve her bir eylem için ayrı ayrı değerlendirmeler içeren bilirkişi raporları dikkate alındığında, sanıkların atılı suçları işlerken tanzim ettikleri evrakların zimmetin açığa çıkmasını engeller nitelikte olmadığı tespit edilmiştir.
Sanık …’ın mağdur …’den ‘temdit işlemi için gerekmediği halde gerektiğini söylemesi ve bu şekilde mağduru kandırması’ tek başına eylemin nitelikli zimmet suçunun oluşması için yeterli kabul edilmemedir.
Sanıkların üzerlerine atılı suçlar birkaç mağdurun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma ve bankanın kendi iç denetimi sonucu ortaya çıkarılmıştır, Sanık …’in hesapları ile mağdur ve müştekilerin hesapları üzerinde yapılan basit incelemeler sonucu, sanıkların atılı suçları işledikleri kolaylıkla ortaya konulmuştur,sadece sanık ve mağdurların hesap ekstrelerinin karşılıklı incelenmesi ile dahi söz konusu suçun açığa çıkması için yeterli olmuştur.
Yüksek Dairenin benzer konularda verdiği birçok kararında ‘banka zimmeti suçlarında, zimmetin banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu, tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesi durumunda, tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise eylemin basit zimmet, tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması hâlinde fiilin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı’ hükmüne yer verilmiştir.
Eylemin nitelikli zimmet olarak değerlendirilebilmesi için zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışların bulunması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte birtakım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Oysa sanıkların eylemleri bütünüyle basit bir incelemeyle ortaya çıkarılabilecektir. Basiretli bir tüccar olan ve sanıkların çalıştığı bankanın daimî müşterisi olan mağdur …’ın yaptırmış olduğu temdit işlemi için imzalı tediye fişinin gerekip gerekmediğini basit bir araştırmayla öğrenebilecek durumdadır.
Mağdurdan alınan tediye fişleri mağdurun kendi imzasını taşımaktadır. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarında da sanıkların mağdur …’a yönelik eyleminin, zimmetin ortaya çıkmasını engelleyecek nitelikte olmadığını açıklanmıştır.
Zira Dairenin benzer kararında, tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler de dahi, ‘eğer fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde fiilin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı’ yönünde hüküm kurulmuştur.
Yani tediye fişindeki imzanın sahte olarak atılmasında dahi ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin ortaya çıkmasında eylem basit zimmet olarak kabul edilmiştir.
İtiraza konu olayda tediye fişindeki imzalar mağdur …’a aittir. Sanık basit bir yalan söylemiş ve mağdur bu yalana kayıtsız inanarak araştırma yapmaksızın işlem yapmıştır. Kandırma eyleminin ne şekilde gerçekleştiğine dair somut bir değerlendirme yapılmamıştır.
Mağdurun kandırılması için, suçun ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde nitelikli yalanın ya da işlemlerin yapılması gerekmektedir. Tüm yargılama aşamasında sanıkların mağdurları kandırmak için özel bir çaba sarf etmedikleri, yaptıkları işlemlerin hepsini rutin bankacılık faaliyetleri kapsamında yaptıkları açıktır.
Mağdur …’in tacir olduğu dikkate alındığında basit yalanla kandırılmalarının mümkün olmadığı, kendisinden istenen imzalı tediye fişlerinin temdit işlemi için gerekip gerekmediğini basit bir araştırma ile öğrenebilecektir.
Özetle; sanıkların mağdur … yönelik eylemlerinde herhangi bir sahtecilik yapmadıkları yani mağdur yerine imza atmadıkları gibi mağdurun kendisinin imzaladıkları tediye fişlerini kullanmışlardır. Bunu yaparken de özel bir çaba sarf etmemişlerdir. Mağdurun tacir olduğu ve söz konusu bankacılık işlemlerini sürekli gerçekleştirdiği dikkate alındığı, temdit için tediye fişinin gerekip gerekmediğini basit bir araştırmayla öğrenmesi mümkündür. Bu nedenle dosya bir bütün olarak incelendiğinde sanıkların eylemlerinin basit zimmet suçunu oluşturduğu yönündeki mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediği kabul edilerek, hükmün diğer yönleri açısından bozulması gerekirken, eylemin nitelendirilmesinde hata yapıldığı kabul edilerek bozulması usul ve yasaya aykırı olduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.07.2020 tarih ve 1053-10959 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-a) Sanıklar … ve … hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı;
b) Eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı sonucuna varılması hâlinde; sanık …’in eyleminin sabit olup olmadığı, sabit ise eylemin basit zimmet suçunu mu yoksa nitelikli zimmet suçunu mu oluşturduğu;
2- Sanık …’ın eyleminin basit zimmet suçunu mu yoksa nitelikli banka zimmeti suçunu mu oluşturduğu;
Hususlarının belirlenmesine ilişkin ise de öncelikle 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece itiraz kapsamında da olmasına rağmen sanık … hakkında eksik araştırma ile karar verildiğine yönelik itirazın kabulü veya reddi konusunda bir karar verilmeden Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.05.2020 tarihli ve 43756 sayılı itiraznamesinde;
“… Özetle; sanıkların mağdur … yönelik eylemlerinde herhangi bir sahtecilik yapmadıkları yani mağdur yerine imza atmadıkları gibi, mağdurun kendisinin imzaladıkları tediye fişlerini kullanmışlardır. Bunu yaparken de özel bir caba sarf etmemişlerdir. Mağdurun tacir olduğu ve söz konusu bankacılık işlemlerini sürekli gerçekleştirdiği dikkate alındığı, temdit için tediye fişinin gerekip gerekmediğini basit bir araştırmayla öğrenmesi mümkündür. Bu nedenle dosya bir bütün olarak incelendiğinde sanıkların eylemlerinin basit zimmet suçunu oluşturduğu yönündeki mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediği kabul edilerek, hükmün diğer yönleri açısından bozulması gerekirken, eylemin nitelendirilmesinde hata yapıldığı kabul edilerek bozulması usul ve yasaya aykırıdır.
Banka şube müdürü olarak görev yapan sanık …’ın mudi …’den temdit işlemi için gerekmediği halde gerektiğini söyleyerek imzalı tediye fişleri alması şeklindeki basit yalanın, mağdur tarafından kısa bir araştırmayla ortaya konabilecek olması, mağdurun basiretli tacir ve bankanın devamlı müşterisi olduğu dikkate alındığında, sanıkların eyleminin 5411 sayılı Yasanın 160/1 maddesi kapsamında kaldığını değerlendiren Yerel Mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik yoktur.” düşüncesiyle sanıklar … ile sanık … hakkında eksik soruşturmayla hüküm kurulduğu görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu belirtilmesine rağmen Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 06.07.2020 tarihli ve 1053-10959 sayılı kararında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanık … hakkında eksik incelemeyle mahkûmiyet hükmü verilmesi hususundaki itirazı değerlendirilmeyip sadece sanık … hakkında eksik araştırmayla mahkûmiyet hükmü kurulduğu hususundaki itiraz konusunun değerlendirildiği,
Anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Görüşler
Olağanüstü kanun yolları arasında yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiş olup 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesi ile,
“(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde iki fıkra maddeye eklenmiştir. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a 6352 sayılı Kanun’un 101. maddesi ile, “Ceza Muhakemesi Kanununun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.” şeklindeki geçici madde eklenmek suretiyle de Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte Ceza Genel Kurulunda bulunan dosyaların da itiraz konusunda bir karar verilmek üzere Dairelere gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkralar birlikte değerlendirildiğinde; Özel Daire kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edildiğinde dosyanın itiraz konusunda bir karar verilmek üzere öncelikle Özel Daireye gönderilmesi gerekmekte olup en kısa sürede itirazı inceleyecek olan Özel Dairenin itirazı yerinde gördüğü takdirde kararını düzeltmesi, aksi takdirde itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle itiraz konusunda bir karar verilmek üzere dosyayı Ceza Genel Kuruluna göndermesi gerekmektedir.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Sanıklar hakkında basit banka zimmeti suçundan Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 59-82 sayılı mahkûmiyet hükümlerini temyizen inceleyen Özel Dairenin 01.04.2019 tarihli ve 1540-29066 sayılı bozma kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece; yalnızca sanık … hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna ilişkin itiraz nedenine yönelik inceleme yapılarak, bu itirazın reddine ve dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş olup, sanık … hakkındaki eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna ilişkin itiraz nedeninin yerinde görülüp görülmediği konusunda herhangi bir karar verilmediği, 5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’la değişik 308. maddesi uyarınca öncelikle Özel Dairece bu hususta bir karar verilmesi gerektiğinden, dosyanın belirtilen itiraz konusunda da karar verilmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’la değişik 308. maddesi uyarınca, öncelikle sanık … hakkında da eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna ilişkin itiraz nedeninin yerinde olup olmadığı konusunda karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.01.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.