Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/292 E. 2023/412 K. 12.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/292
KARAR NO : 2023/412
KARAR TARİHİ : 12.09.2023

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Çocuk Ağır Ceza
SAYISI : 458-535

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Suça sürüklenen çocuklar … ve …’in çocuğun basit cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103/1, 103/3, 103/4, 103/6, 43/1, 31/2-son, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve mahsuba ilişkin Üsküdar (Kapatılan) Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.02.2012 tarihli ve 258-42 sayılı hükümlerin, suça sürüklenen çocuklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 16.09.2015 tarih ve 10068-8445 sayı ile; “Mağdurun ruh sağlığına ilişkin olarak temin edilen raporlardan Adli Tıp Kurumu Kartal Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 07.05.2010 tarihli raporda mağdurun ruhsal travmaya maruz kaldığını gösterir bir bulguya rastlanmadığı tespitinin yapıldığı, İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince tanzim edilen 16.12.2010 tarihli raporda mağdurun ruh sağlığının etkilendiği şeklinde görüş bildirildiği, Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 26.08.2011 tarihli raporda ise mağdurun ruh sağlığının bozulduğunun belirtildiği anlaşılmakla, mevcut raporlar arasında çelişki oluşmasından dolayı mağdur hakkında Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kurulundan rapor aldırılarak olay nedeniyle beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin hazırlanacak rapor sonrası suça sürüklenen çocuklar haklarında TCK’nın 103/6. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağına karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi ise 31.12.2015 tarih ve 458-535 sayı ile;
“…Esasen Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi raporu ile Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporu arasında çelişki bulunmadığı, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde travma sonrası stres bozukluğu ve Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nda da depresif uyum bozuklukları hastalığı teşhisi konulduğu, uygulamada sıkça rastlanacağı üzere cinsel istismara maruz kalan çocuklarda ve ergenlerde travma sonrası stres bozukluğu hastalığının geliştiği ve Adli Tıp uygulamalarına göre bu hastalığın ruh sağlığını bozduğu kabul edildiği ve bilimsel görüşlere göre de bu hastalığın dalgalı seyir gösterdiği, olaydan hemen sonra ortaya çıkmayabileceği ve bazen uzun yıllar geçmesine rağmen ortaya çıkmayan hastalığın ileri yaşlarda bile ortaya çıktığının bilindiği, ancak mahkememizin konusunu oluşturan bu olay dolayısıyla kurul niteliği taşıyan Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi sağlık kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporu arasında çelişkiden bahsedilemeyeceği çünkü her iki raporda da bir hastalık teşhisi bulunduğu ve Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nce bu hususun ruh sağlığında etkilenme olarak kabul edildiği, hukuki nitelendirmede yetkin olan Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nca mağdurun ruh sağlığının TCK’nın 103/6’ncı maddesi anlamında bozulduğunun bildirilmesi karşısında mahkememize yeteri kanaat verici nitelikte bulunan bu rapora itibar edilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
5271 Sayılı CMK’nın 236/2’nci maddesi uyarınca işlediği suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdurun bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebileceği maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arzeden hallerin saklı bulunduğu ve 3’üncü fıkrada mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikolojik, psikiyatri, tıp veya eğitim alanıda uzman bir kişinin bulundurulacağı ve bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Mağdur … polis merkezinde 09.06.2009 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı’nda 10.06.2009 tarihinde ifade verdiği ve aynı zamanda olayı psikolog Gül Kılınç’a olayı ayrıca izah ettiği, anal muayeneye tabi tutulduğu, 07.05.2010 tarihinde Adli Tıp Uzmanı ile görüşme yaptığı, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden rapor aldırılması için uzman hekimlerce ifadesine başvurluduğu, daha sonra mahkememizde olaya ilişkin olarak dinlendiği, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nda rapor tanzim edilmesi için tekrar uzman hekim tarafından dinlendiği, mağdurun bu şekilde yaşadığı olaydan dolayı Adli ve Tıbbi mercilerce ifadesine başvurulduğu ve olayı her defasında ayrı ayrı yaşadığı ve ruh sağlığının etkilendiğinin kabulü gerekir, cinsel istismara maruz kaldıktan sonra bu kadar ifadeye başvurulması ve defalarca tedavi amacı dışında hekimlerce ifadesine başvurulması hak aramayı külfete sokmuştur. Bozma kararına uyulması halinde mağdurun Adli Tıp Genel Kurulu’nda olayı tekrar anlatmaya mecbur kalması ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nda hazır bulunamaması gibi çeşitli engeller ve yeniden verilen kararın kanun yolu muhakemesine tâbi tutulması halinde geçecek süre gözönüne alındığında kamu davasının makul olan süre içinde bitirilmemesinin insan haklarına aykırı olduğu gibi kamu davasının uzun zaman devam etmesi mağdur için de aynı zamanda psikolojik bir baskı unsurudur, sürekli aynı tür işlemlerle uğraşan yargılama makamları bu tür eylemlerden sonra düzenlenen hekim raporlarına karşı inisiyatif yürütebilmelidir, mahkememizin bugüne kadar baktığı yüzlerce çocuklara karşı cinsel istismar eylemlerinde ekseri tıbbi tanı travma sonrası stres bozukluğu hastalığının ruh sağlığını bozan bir hastalık olarak kabul edildiği bilinen bir gerçektir. Kaldı ki, suç tarihinde 2001 doğumlu ve 8 yaşlarında bulunan mağdur erkek çocuğunun SSÇ’ler kimliği bildirilemeyen bir kişi tarafından defalarca poposundan cinsel istismara uğraması sonucu onun ruh sağlığının bozulmadığını kabul etmek insan tabiatına da uygun değildir. Bozma kararına uyulması sonuca etkili değildir, bu bakımdan mahkememizce 1 no’lu bozma kararına direnilmesi gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek suça sürüklenen çocukların ilk hükümler gibi cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de suça sürüklenen çocuklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2016 tarihli ve 81922 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 12.02.2019 tarih ve 4462-3120 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 09.05.2019 tarih ve 143-401 sayı ile yargılama aşamasında kamu davasından haberdar edilmeyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, yokluğunda verilen kararın tebliğinin sağlanması için Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş, tebligat eksikliğinin giderilmesinin ardından anılan Bakanlık vekili tarafından hükümlerin temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.09.2019 tarihli ve 91566 sayılı bozma istekli ek tebliğnamesi ve Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 24.06.2020 tarih ve 7029-2640 sayı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 237/2. maddesine göre kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağından Bakanlık vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi sonrasında, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 103/6. maddesinin uygulanması bakımından eksik araştırmayla hükümler kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR:
İncelenen dosya kapsamından;
17.03.2001 doğumlu olan mağdur …’in suç tarihlerinde 8 yaşında olduğu, suça sürüklenen çocuklar … ile …’in ise suç tarihlerinde 12-15 yaş aralığında bulundukları, 08.06.2009 tarihinde suça sürüklenen çocuk …’ın sokakta oynamakta olan mağduru kolundan zorla tutarak caminin tuvaletine götürmesi ve cinsel istismarda bulunması üzerine mağdurun bu durumu arkadaşına anlattığı, arkadaşının da yönlendirmesiyle yaklaşık iki aydır suça sürüklenen çocuklar ve hakkında yaş küçüklüğü nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen Engin Erdoğan isimli çocuğun kendisine cinsel istismarda bulundukları bilgisini aile büyükleriyle paylaştığı, bu şekilde olayın adli makamlara intikalinin gerçekleştiği,
11.06.2009 tarihinde Pendik Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen rapora göre; mağdurun gerçekleşen eylemin hukuki ve fiili anlam ve sonuçlarını anlayabilecek ve fiile mukavemet edecek durumda olmadığı,
07.05.2010 tarihinde Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen raporda; mağdurun ruhsal travmaya maruz kaldığını gösteren bir bulguya rastlanmadığının belirtildiği,
16.12.2010 tarihinde İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince mağdur hakkında düzenlenen sağlık kurulu raporuna göre; travma sonrası stres bozukluğu ve sınır zekâ düzeyi teşhisiyle mağdurun ruh sağlığının etkilendiğine oy birliğiyle karar verildiği,
26.08.2011 tarihinde Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca mağdur hakkında düzenlenen raporda ise; olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan depresif uyum bozukluğu denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiğinin, ruh sağlığı bozulan mağdurun beyanlarına itibar edilmemesi için tıbbi bir neden bulunmadığının belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun suç ve karar tarihinde yürürlükte bulunan “Adli Tıp Genel Kurulunun Görevleri” başlıklı 15. maddesi;
“Adli Tıp Genel Kurulu;
a) Adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hakimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,
b) Adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,
c) Adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
d) Adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
e) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas dairelerinin ve adli tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
f) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.” şeklinde iken,
Suç ve karar tarihinden sonra 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “Adlî Tıp Üst Kurullarının görevleri” başlıklı 16. maddesiyle;
“(1)Adlî Tıp Üst Kurulları;
a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayıp sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,
b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,
c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
ç) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.” biçiminde değiştirilmiştir.
Uyuşmazlık konusu da göz önünde bulundurulduğunda, anılan yasal düzenleme uyarınca adli tıp üst kurulları; adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri kesin olarak karara bağlamakla görevlidir.
Öte yandan ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Suç ve karar tarihinden sonra 2659 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler gözetilerek, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 16. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi uyarınca, mağdurun maruz kaldığı cinsel istismar nedeniyle ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor ile İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu raporu arasında çelişki bulunduğu ve olayın ardından Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan raporda mağdurda ruhsal travmaya maruz kaldığını gösterir bir bulguya rastlanmadığının belirtildiği göz önüne alındığında, söz konusu çelişkinin suça sürüklenen çocuklar hakkında uygulanacak kanun maddelerini etkileyebileceği anlaşılmaktadır. Anılan çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Üst Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hükümler kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin isabetli olmadığına ve suça sürüklenen çocuklar hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin, mağdurun maruz kaldığı cinsel istismar nedeniyle ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor ile İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Üst Kurulundan rapor alınması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 31.12.2015 tarih ve 458-535 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, mağdurun ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor ile İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Üst Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hükümler kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.