YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/285
KARAR NO : 2022/344
KARAR TARİHİ : 11.05.2022
Mahkemes:Ceza Daires
Sanık …’ın tehdit, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet, irtikap, nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 16.10.2019 tarih ve 2-14 sayı ile sanığın tehdit, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet, irtikap, nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti ve görevi kötüye kullanma suçlarından beraatine, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan TCK’nın 277/son, 43/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 12 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.Hükümlerin sanık müdafisi, katılan .Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. vekili, katılan Hazine ve … Bakanlığı vekili, katılan … vekili ve Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Temyiz isteminin reddi, onama ve bozma” istemli 09.07.2020 tarihli ve 58645 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle;
1- Nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından katılma talebinin reddine karar verilen Hazine ve … Bakanlığının, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan katılma talebinin reddine karar verilen … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin olup olmadığının ve katılan … vekilinin temyiz isteminin bulunup bulunmadığının,
2- Sanık hakkında irtikap, görevi kötüye kullanma, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, tehdit ve 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan beraat hükümlerinin isabetli olup olmadığının,
3- Sanık hakkında yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığının, isabetli olduğu sonucuna varılması hâlinde üç ayrı yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu mu yoksa zincirleme şeklinde yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğunun,
Belirlenmesi hususları üzerinde ayrı ayrı durulmasında fayda bulunmaktadır.
1- Nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından katılma talebinin reddine karar verilen Hazine ve … Bakanlığının, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan katılma talebinin reddine karar verilen … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin olup olmadığı ve katılan … vekilinin temyiz isteminde bulunup bulunmadığı;
İncelenen dosya kapsamına göre;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece sanık …’a atılı haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma ve irtikap suçlarından açılan kamu davası 3628 sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddeleri uyarınca … Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirilmiş, sanığa atılı haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma ve irtikap ile nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından zarar görme ihtimaline binaen vekili aracılığıyla katılma talebinde bulunan Hazine ve … Bakanlığının; haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma ve irtikap suçlarına yönelik katılma isteği yerinde görülerek sanık hakkında açılan kamu davasına katılmasına, sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlardan doğrudan zarar görmemesi nedeniyle katılma isteminin reddine; … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin yargılamaya konu sanığın anılan şirket aleyhine gerçekleştirdiği iddia edilen görevi kötüye kullanma ve gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçları yönünden kamu davasına katılma isteminde bulunduğu, anılan şirket aleyhine gerçekleştirildiği iddia edilen görevi kötüye kullanma suçundan katılma isteği yerinde görülerek sanık hakkında açılan kamu davasına katılmasına, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarından doğrudan zarar görmemesi nedeniyle katılma isteğinin reddine karar verildiği, Katılan …’in vekili Av. .l’a, gerekçeli kararın tebliği üzerine adı geçen avukatın 08.01.2020 tarihli dilekçe ile katılanın vekilliğinden 2018 yılı Nisan ayı itibarıyla istifa ettiğini bildirdiği ve … adına yapılan şikâyet yönünden sanık hakkında verilen beraat kararına yönelik 08.01.2020 tarihli temyiz dilekçesi sunduğu, Hükümden sonra 11.05.2020 tarihinde katılan adına vekâletname sunan avukat .’a gerekçeli karar ve avukat .’un temyiz dilekçesinin tebliğ edilmesine rağmen anılan vekil tarafından temyiz talebinde bulunulmadığı,
Anlaşılmaktadır.5271 sayılı CMK’nın 237. maddesinin birinci fıkrasında “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nın 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-… Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, … Yayınevi, …, 2017, …. 305; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, …, 2015, …. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, …, 2015, …. 106-107; … Yaşar-… Tahsin Gökcan-… Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, …, 2010, …. 7702-7703.).
“Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca … Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 sayılı daha sonraki bir çok kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu kapsamda, 3628 sayılı Kanun’un “Bu Kanunda Yazılı Suçlar ile Bazı Suçlardan Dolayı Soruşturma Usulü” genel başlığını taşıyan 4. bölümünün “Soruşturma” başlıklı 17. maddesinde;”Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz.Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.”,“Suçun ihbarı” başlıklı 18. maddesinde ise; “Yukarıdaki maddede yazılı suçlara ilişkin ihbarlar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılır. İhbar üzerine derhal bir ihbar tutanağı düzenlenir ve bir örneği muhbire verilir. Acele ve gecikmesinde sakınca umulan hallerde tutanak düzenlenmesi sonraya bırakılabilir. Muhbirlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça açıklanmaz. İhbar asılsız çıktığında aleyhine takibat yapılanın istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır.Yukarıdaki fıkraya göre yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet başsavcılığınca, … ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirilir. Hazine avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde … Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.Bu suçlardan dolayı müfettiş ve muhakkikler de soruşturma neticesinde delil veya emare elde ettikleri takdirde, işi yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi ederler. Cumhuriyet Başsavcılığı müfettiş ve muhakkikler tarafından kendisine tevdiine lüzum görülmediği halde dahi evrakın taalluk ettiği … hakkında soruşturma yapmak üzere gerekçe göstererek evrakı ait olduğu merciden isteyebilir.17 nci maddede yazılı suçlardan dolayı delil veya emare elde eden müfettiş ve muhakkikler durumu yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi etmedikleri takdirde bunlar hakkında da yapılacak takibattan dolayı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Hükümleri uygulanmaz. İhbar konusu müsnet suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır.”, şeklinde hükümlere yer verilmiş olup haksız mal edinme suçuna ilişkin Hazine ve … Bakanlığının davaya katılma hakkı açıkça düzenlenmiş, ayrıca ihbar veya takipsizlik kararı ile iddianamenin varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği hüküm altına alınmıştır.Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 41-54 sayı ile; “Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu” şeklinde karar verilmiştir.Bu bilgiler ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;… 38. Asliye Ticaret Mahkemesi ve … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi sanık …’ın; tanık … ile yaptığı telefon görüşmesinde … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasına ilişkin tanık …’ın “… Bey’i tanıyorsun, düzgün bir insandır, onun dosyasına erken duruşma günü verilsin, dosya tekemmül etmiş karar ver.” demesi üzerine sanığın “Ben hatır matır tanımam, 100.000 TL ya da USD verirlerse gelsinler konuşalım.” demek suretiyle ipotek alacaklısı katılan … ve davacı olan şikâyetçi …’dan para istediğinden bahisle irtikap suçundan; … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/532 esas numaralı dosyanın davalısı tanık …’in halı dükkânında arkadaşı tanık … ile birlikte bulunduğu sırada tanık …’e “Ben avukatlarınızı yönlendireceğim, onlara mütalaa vereceğim, dilekçelerinize yardımcı olacağım, ben bu dosyaya tek hâkim olarak bakmıyorum, diğer üyelerle de konuşacağım.” diyerek 20.000 USD para aldığı, tanık …’in mağazasına tekrar giderek borç adı altında 70.000 USD para istediğinden görevi kötüye kullanma suçundan; … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/937 esas numaralı dosyasında mahkeme başkanı tanık …’ı ve üye hâkim tanık …’ı ikna edeceğini beyan ederek davacı …’den 40.000 TL para aldığı, dava ilgilinin aleyhine sonuçlanınca da “Başkanı ve üyeyi ikna edemedim.” şeklinde beyanda bulunarak nüfuz ticareti ile nitelikli dolandırıcılık suçlarından; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan 2012/107 esas numaralı Aksa Sigorta aleyhine açılan hasar bedelinin tazminine ilişkin harca esas değeri 5.098 TL olan dosyanın ön inceleme safhasında avukat …’nın dosyanın vekili avukat … ile görüştüklerinde avukat …’nın sanığı kast ederek 2012/107 esas numaralı dosya ile ilgili yardımcı olabileceklerini, üç ay gibi kısa bir sürede davayı sonuçlandırabileceklerini, bilirkişilerin seçimi konusunda yardımcı olabileceklerini söylediği, avukat …’nın ise avukat …’ya bu sürecin hızlandırılması ve bilirkişilerin istediği kişilerden seçilmesi karşılığında belirli bir yüzde taleplerinin olacağını belirterek görevi kötüye kullanma suçundan; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/37 esas numaralı dosyasında da … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ve . İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş. arasındaki hakem tayini konusundaki uyuşmazlık üzerine açılan davada, davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin atadığı hakem seçimini yok sayarak sanığın cebinden çıkardığı bir kâğıttan hakemlerin isimlerini okumak suretiyle hakem heyetini atayarak görevi kötüye kullanma suçundan, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/9 esas numaralı dosyasını vekâletsiz takip eden avukat … ile kişisel ilişki kurduğu, birlikte yemeğe gittiği, yoğun telefon görüşmesi yaptığı, adı geçen avukattan 20.000 TL borç alıp 12.000 TL’lik kısmını geri ödemediği, bu dosyanın yargılaması sırasında usule aykırı ara kararlar oluşturduğundan görevi kötüye kullanma suçundan, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/162 esas numaralı dosyasında bilirkişi ve davacı taraf ile anlaşarak bilirkişi raporları düzenlettiği, davacı vekili Sinem Dökmeci ile samimi görüntü sergilediği ve menfaat temin ettiği yönünde şüphe oluşturacak şekilde dosyayı davacı lehine sonuçlandırarak görevi kötüye kullanma suçundan; … 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/131 değişik … numaralı dosyasında mahkeme hâkimi tanık …’in odasına giderek tedbir isteyen tarafın mali açıdan sıkıntıda olduğunu, talebin kabulü hâlinde iyi olacağını söyleyerek, aynı mahkemeye ait 2012/435 değişik … numaralı dosya ile ilgili olarak mahkeme hâkimi tanık …’in odasına giderek dosyanın taraflarından biri lehine karar vermesi konusunda sohbet eder şekilde ricada bulunduğu, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/392 esas numaralı dosyasında mahkeme hâkimi tanık …’in odasında şirket hukuku konusunda bilgi sahibi olduğunu, bu dosyadaki davacı vekilinin iyi hukukçu olduğunu, ne dediyse doğru olduğunu söylediğini ifade ettiği eylemleri nedeniyle yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan, … 12. Asliye Ticaret Mahkemesindeki dosyaların, esas numarasının son rakamına göre paylaşılmasına rağmen, diğer dosyalardan farklı olarak 2009/779 esas numaralı dosyayı sanığın kendisine tevzi ettirerek … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosya üzerinden yargılamasına devam ettiğinden görevi kötüye kullanma suçundan, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyanın 16.05.2012 tarihli oturumunda davacı vekili olan katılanlar … ve …’a hakaret ve tehdit ettiği, sanığın geliriyle uygun olmayacak şekilde mal edindiği, kaynağını açıklayamadığı, edindiği malları ve kaynaklarını beyan etmediği, bir kısmını ise süresinde beyan etmediğinden gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçundan cezalandırılmasının iddia edildiği olayda;Sanığa atılı irtikap suçunda, gerekçeli kararın katılan …’in vekili Av. .’a tebliğ edilmesi üzerine adı geçen avukatın 08.01.2020 tarihli dilekçe ile katılanın vekilliğinden 2018 yılı Nisan ayı itibarıyla istifa ettiğini bildirip temyiz dilekçesi sunduğu, 11.05.2020 tarihinde katılan adına vekâletname sunan Av..’a gerekçeli karar ve Av. .’un temyiz dilekçesinin tebliğ edilmesine rağmen anılan avukat tarafından temyiz süresi içerisinde temyiz başvurusunda bulunulmadığı, dolayısıyla katılan … adına yetkili olmayan vekil tarafından temyiz başvurusunda bulunulduğu anlaşıldığından; sanığa atılı irtikap suçundan katılan … vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.Hazine ve … Bakanlığının nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından doğrudan bir zarar görmemesi, dolaylı veya muhtemel zararların kamu davasına katılma hakkı vermemesi ve anılan Bakanlığın adı geçen suçlara ilişkin olarak kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması, katılan … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin sanığa atılı gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarından doğrudan bir zarar görmemesi karşısında; Hazine ve … Bakanlığının sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından, … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin sanığa atılı gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarından açılan kamu davasına katılma hak ve yetkisinin olmadığının kabulü gerekmektedir.Bu itibarla, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından açılan kamu davası nedeniyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kanunda da kamu davasına katılabileceğine ilişkin hüküm bulunmayan ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesince de katılma talebinin reddine karar verilen Hazine ve … Bakanlığının, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçları yönünden … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından ve sanığa atılı irtikap suçu yönünden katılan … vekilinin temyiz istemlerinin CMK’nın 298. maddesi gereğince reddine; irtikap, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarına yönelik olarak temyiz incelemesinin Hazine ve … Bakanlığının, katılan … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. aleyhine işlendiği iddia olunan görevi kötüye kullanma suçu yönünden anılan şirketin, son soruşturmanın açılması kararının 6-b-c-d bendinde belirtilen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu yönünden sanık müdafisi ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçları yönünden Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri ile sınırlı olarak temyiz incelemesinin yapılmasına karar verilmelidir.
2- Sanık hakkında irtikap, görevi kötüye kullanma, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, tehdit ve 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan beraat hükümlerinin isabetli olup olmadığı;İncelenen dosya kapsamından;Hâkim olan sanık …’ın 31.08.1998 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı,Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3. Dairesince 27.06.2013 tarih ve 4905 sayı ile sanık hakkında soruşturma izni Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesince 11.02.2016 tarih ve 99-56 sayı ile de kovuşturma izni verildiği, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; davacının . İşl. San. Tic. A.Ş, vekilinin Av. ., davalıların ., . ve … . dava tarihinin 02.11.2009, davanın menfi tespit davası olduğu, dosyanın … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/779 esas numarasına kaydedildiği, 11.11.2009 tarihinde tensip tutanağının hazırlandığı ve akabinde heyet hâlinde 10.02.2010, 28.04.2010, 20.09.2010, 06.12.2010 ve 11.04.2011 tarihlerinde oturumların yapıldığı, 11.04.2011 tarihli oturumda davalı . ve … . vekillerinin … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/84 esas numaralı dosyasının bekletici mesele yapılmasını talep ettikleri, davacı vekili Av. .’un söz konusu dosyanın bu dosya ile bağlantısı olmadığından bahisle talebin reddine karar verilmesini istediği, mahkemece talebin kabulü ile anılan dosyasının bekletici mesele yapılması ve bu sırada davacı vekilince hâkimin reddine dair dilekçe sunduğundan davalı vekilinin beyanlarını sunması ve süre sonunda gereğinin oturum arası denetlenmesi için dosyanın yazı işleri müdürüne tevdi edilmesine karar verildiği, 22.06.2011 tarihinde ise hâkimin reddi kararının kesinleşmenin beklenmesine, dosyanın akıbetinin sorulmasına, duruşmanın 01.02.2012 tarihine bırakılmasına heyet hâlinde karar verildiği, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine dosyanın sanığın müstemir yetkili hâkimi olduğu … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numarasına kaydedildiği, davalı ..r vekilinin … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/386 esas numaralı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesini talep ettiği, davacı vekillerinin ise söz konusu dosyanın beklenmesine gerek olmadığını bildirdikleri, sanık tarafından ilk oturumun 01.02.2012 tarihinde yapıldığı, … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/84 esas numaralı dosyasında …’ın atılı suçtan beraat ettiğinden anılan dosyanın beklenmesinden vazgeçilmesine, … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/386 esas numaralı dosyasının getirilerek bekletici mesele yapılıp yapılamayacağının gelecek oturumda belirlenmesine karar verildiği, 02.04.2012 tarihli oturumda … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/386 esas numaralı dosyasının 18.04.2012 tarihinde yapılacak duruşma sonucunun beklenmesine karar verildiği, 30.04.2012 tarihli oturumda anılan dosyanın örneklerinin dosyaya alındığı ve taraf vekillerine sözlü beyanlarını sunmaları için süre verildiği, 16.05.2012 tarihli oturumda davacı vekilleri Av. …, Av. …, Av. …, davalı . vekili Av.. davalı . vekili Av. .ve davalı .vekili Av. .’ın hazır oldukları, hâkimin …, zabıt kâtibinin . olduğu, davacı vekilinin sunmuş olduğu dilekçe ile hâkimin reddinin talep edildiği ve hâkimin şikâyet edildiği hususunun dilekçede yer aldığı, yargılama sonucunda hâkimin baskı altına alınmaya çalışıldığından bahisle ilgili hâkim hakkında şikâyette bulunan kişiler ve avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına, çekilme veya ret durumunun oturum arasında değerlendirilmesine karar verildiği, 11.07.2012 tarihli oturumda ise hâkim …’ın, çekilme kararının değerlendirilmesi açısından dosyanın mercisine gönderilmesine karar verdiği, … 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/314 değişik … numaralı dosyasının incelenmesinde; davacının . İşl. San. Tic. A.Ş, vekilinin Av. ., davalının ., . ve …, vekillerinin Av. Nail …, Av. Halil Yarcan ve Av. ., davanın hâkimin reddi ve hâkimin çekilmesinin incelenmesi ve talep tarihinin ise 11.07.2012 olduğu, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasında davacı vekillerince hâkimin reddi ve çekilme talebini içeren dilekçelerle istemde bulundukları, mahkeme hâkiminin de duruşmadan çekilmeye karar verdiği, dava dosyasında davacı vekillerinin söz konusu dilekçeler ile mahkeme hâkimini manevi baskıya maruz bırakarak çalışamayacak duruma getirdikleri, daha önceden yaptıkları hâkimin reddi talebinin yerinde görülmediği, karar kesinleşmeden yeniden benzer şekilde talepte bulundukları, haklarını hukuki zeminde aramak yerine hâkimi şikâyet ederek ve reddederek kendi lehlerine sonuç çıkarmaya çalıştıkları, ilgili hâkimin çekilmesi yerinde görüldüğünden, diğer talepler değerlendirilmeyerek davacı vekillerinin hâkimin reddi ve çekilmeye davet taleplerine ilişkin karar verilmesi cihetine gidilmeyip hâkim …’ın … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasına ilişkin olarak yapılan yargılamada çekilme talebinin yerinde görülmesine 02.08.2012 tarihinde karar verildiği, söz konusu kararın davalı … vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 12.11.2012 tarih ve 12862-12535 sayı ile; mahkeme hâkimi tarafından çekilme kararı verilmiş ise de maddi bulgu ve deliller ile desteklenmeyen iddiaların davadan hâkimlerin çekilmesine neden olması ve ileride giderilmesi mümkün olmayacak zararlara yol açacağından kabul edilemeyeceği, bu nedenle red sebepleri oluşmadığından mercinin hâkimin çekilmesini kabul eden kararının usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulmasına karar verildiği,… 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/84 esas numaralı dosyasının UYAP sistemi üzerinden incelenmesinde; şikâyetçinin .İşl. San. Tic. A.Ş, sanığın …, suçun görevi kötüye kullanma ve resmî belgede sahtecilik, suç tarihinin 2009 olduğu, şikâyetçi şirkete ait otelde sembolik bir hisse karşılığında idarecilik yapan … Tayfun Akan, Mahmut Baran ve … ile birlikte hareket ederek şirketin mal varlığını ele geçirmek amacıyla yaptıkları usul ve yasaya aykırı işlemlere avukat olan sanık …’ın hukuki yardımda bulunup görevini kötüye kullandığından ve resmî belgede sahtecilik yaptığından bahisle cezalandırılmasının talep edildiği, yapılan yargılama sonucunda sanık …’ın suça konu 23.03.2009 keşide tarihli ve 29.04.2009 ödeme tarihli 1.400.000 Dolar’lık bonoyu sahte olduğunu bilerek tahsile koyduğu ve Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre takibi kesinleştirerek atılı suçları işlediği iddia edilmiş ise de üzerinde cirosu ve beyanı olmayan bononun sahte olduğunu sanığın bilmesi beklenemeyeceğinden ve anılan diğer şahıslar hakkındaki iddialar 2010/386 esas numaralı dosyada derdest olduğundan sanık …’ın atılı suçları işlediğine dair yeterli delil bulunmadığından beraatine 13.09.2011 tarihinde karar verildiği, kararın şikâyetçi vekilleri tarafından temyiz edildiği, … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/386 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; şikâyetçinin.İşl. San. Tic. A.Ş, sanıkların . . ve …, suç tarihinin 20.03.2009, suçun nitelikli dolandırıcılık olduğu,.’ın .. İşl. San. Tic. A.Ş’nin suç tarihi itibarıyla hissedarı olup şirketi tek başına temsil yetkisinin bulunduğu, 20.03.2009 keşide tarihli ve 29.04.2009 vade tarihli 1.400.000 USD tutarlı senette anılan şirketin borçlu olarak gösterildiği, bu bononun .’a ciro edilerek verildiği, onun da …’e ciro ettiği, …’in de vekili aracılığıyla icra takibi başlattığı, şüphelilerin birlikte hareket ederek .’ın, şikâyetçi şirketten herhangi bir alacağı olduğuna dair yazılı bir delil bulunmamasına rağmen kendisini alacaklı, şikâyetçi şirketi de borçlu göstererek düzenlediği senedi diğer şüphelilere verdiğinden nitelikli dolandırıcılık suçundan TCK’nın 158/1-h ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmasının talep edildiği, yapılan yargılama neticesinde sanıkların TCK’nın 158/1-h, 35/2, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis ve 60.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 13.01.2015 tarih ve 200291-258 sayı ile; eksik inceleme ile hüküm kurulduğundan ve … hakkındaki … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/84 esas numaralı dosyası ile birleştirilmesi sonrasında bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu, … 5. Ağır Ceza Mahkemesince bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılama sonucunda 05.12.2017 tarih ve 17-411 sayı ile; sanıklar …, ., … ve .’un ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği, söz konusu kararın Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 14.03.2019 tarih ve 3673-2231 sayı ile; sanık … hakkında resmî belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarından kurulan beraat hükümlerinin onanmasına, diğer sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükümlerinin ise sanıkların TCK’nın 158/1-d-h maddeleri uyarınca cezalandırılmaları yerine beraatlerine karar verildiğinden bahisle bozulmasına karar verildiği,… 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/37 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; davacının . İnş. Taah. Turizm Tic. A.Ş, davalının … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ve . İnş. San. ve Tic. A.Ş, davanın hakem tayinine ilişkin olduğu, davacı vekilince, 10.11.2011 tarihli protokol ile .. Stadyumu arazisinin arsa karşılığı gelir paylaşım işine ait sözleşme kapsamında gerçekleştirilecek işler için söz konusu şirketler arasında adi ortaklık kurulduğu, çıkan uyuşmazlık nedeniyle davacı tarafça sözleşmenin 16. maddesi uyarınca ..in hakem seçildiği, davalının bu hakemi kabul etmediği ve söz konusu bir kısım ihtilaflar nedeniyle HMK’nın 416. maddesi gereğince üç kişilik hakem heyeti atanmasına karar verilmesinin talep edildiği, davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. vekili cevap dilekçesinde ilgili sözleşmenin 16. maddesine göre … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin bir hakem, Aşçıoğlu İnş. Taah. Turizm Tic. A.Ş’nin bir hakem seçeceği, atanan iki hakemin üçüncü hakemi belirleyeceği, belirleyememe hâlinde ise mahkemeden talep edilebileceği konusunda düzenleme yapıldığı, davacı tarafın üzerine düşen hakem atama yükümlülüğünü yerine getirmediğini, atanan … Cevahir’in söz konusu uyuşmazlığı çözmede yeterli olmadığından bahisle itirazda bulunduğu ve daha sonra bu kişinin hakemliğinden vazgeçildiği, vekilleri ..’ı hakem olarak atadıklarını belirtmeleri üzerine vekilin hakem olarak atanamayacağından bahisle talebin reddedildiği, davacı tarafın ..’ı hakem olarak atamak istediği, ancak bunun uygun görülmediği, davacı şirketin kendi hakemini atamamasına rağmen mali müşavir.u atadıkları, henüz hakemlerin bir araya gelip toplanamadıklarından uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği ve söz konusu şartların yerinde olmadığı, dosya kapsamında HMK’nın 416/2. maddesi göz önüne alındığında her ne kadar sözleşmenin 16. maddesinin 2. fıkrasında taraflarca atanan hakemlerin üçüncü hakemin seçiminde anlaşamaması hâlinde üçüncü hakemin mahkemece seçileceği belirtilmiş ise de üçüncü bir kişi veya yetkilendirilen bir kişi olmadığı görülmesine rağmen tarafların hakem seçimi konusunda anlaşamadıklarından fiili bir seçememe durumu yaşandığından, yasadan ve sözleşmeden kaynaklanan bir durum değil fiili bir durum bulunduğundan mahkemenin müdahalesinin istenmesinin yerinde olduğu, hakkaniyet ölçüleri çerçevesinde HMK’nın 410. maddesi gereğince hakemlerin mahkemece seçilmesine, hakem olarak Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, Prof. Dr. …’in atanmasına 12.03.2012 tarihinde sanık tarafından karar verildiği,
… 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/228 esas numaralı dosyasının incelemesinde; davacının … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş, davalının . İnş. Taah. Turz. Tic. A.Ş, davanın hakem kararının iptali davası olduğu, davacının … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/37 esas numaralı dosyasında üç kişilik hakem heyeti atanmasını talep ettiği, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davacı şirket tarafından atanan hakem ile ilgili olarak diğer tarafın herhangi bir talebi olmamasına rağmen yapılan hakem seçimini yok sayarak yasa ve sözleşme hükümlerine aykırı olarak hakem atamasının yapıldığı, bu şekilde … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin hakem tayinine ilişkin kararı ile davacı şirketin hakem seçme hakkının elinden alındığı, hakem seçimine ilişkin kararın hukuka ve taraflar arasındaki tahkim sözleşmesine uygun olmadığı, …’da ikamet eden kişilerden hakem heyetinin oluşturulmasının işin uzamasına sebebiyet vereceğinden mahkemenin hakem atamasına ilişkin kararının gerekçesi ile uyumlu olmadığı, sözleşmeye uymayan tarafın hakeminin mahkemece seçilmesi gerekirken tüm tarafların hakemlerinin mahkemece seçilmesinin yerinde olmadığı, tarafların sözleşme ile her bir tarafın kendi hakemini seçmesi ilkesinin benimsenmesine rağmen sanki hakemlerin birlikte kararlaştırılması ilkesinin benimsendiği gibi algılanmasının doğru olmadığından ve hakem veya hakem kurulunun seçiminde sözleşmede belirlenen usullere uyulmadığından 09.07.2012 tarihli hakem kurulu kararının iptaline karar verilmesinin talep ve dava edildiği, yapılan yargılama sonucunda … 38. Asliye Ticaret Mahkemesince hakemlerin atanmasına dair kararın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine ve yasaya aykırı olmadığı, seçilen kişilerin öğretim görevlileri olup …’dan seçilmesinin hukuka aykırı bulunmayıp hakkaniyetin ve tarafsızlığın sağlanması düşüncesiyle bu yola tevessül edildiği, tarafların kendi hakemlerini seçmekteki karşılaştıkları güçlükler, kendi hakemlerini seçerken tespit ettikleri kriterler ve seçilen hakemlere karşılıklı olarak itiraz etmeleri sonucunda hakemlerini tayin etmekte ve çözüme kavuşturmakta yetersiz kalmaları sonucunda mahkemenin taraflar arasındaki ihtilafın konusu ve sözleşme şartlarına uygun olarak tayin edilen hakemlerin seçilmesine karar verilmesinde de herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilmediğinden mahkemece hakemlerin hukuka uygun olarak tespit edilip seçildiği, … 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/482 esas numaralı dosyasında tarafları aynı olan ve aynı hakem kararının “hakem ve sekreter ücreti yönünden verilen” kısmının iptaline ilişkin davanın derdest olduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda iptal kararı verildiği, dosya temyiz aşamasında olduğundan henüz kesinleşmemiş derdest bir dava varken aynı konuya ilişkin olarak benzer veya farklı bir hüküm kurulmasının mümkün olmadığı, esas itibarıyla davacılar vekilinin talebinin de kabule şayan bulunmadığından davanın reddine karar verildiği, kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 07.04.2016 tarih ve 9535-5423 sayı ile; davalı şirket tarafından davacı şirketler aleyhine … 16. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2012/482 esas numaralı davada, hakem heyetinin iki numaralı toplantı tutanağı ile hakem ücretlerini sözleşmede belirtilen oran üzerinden toplam 680.824,70 TL, hakem sekreteri ücretini ise 50.000 TL olarak belirlemiş olmasına rağmen, sonradan sunulan sulh sözleşmesindeki bedeller üzerinden yeniden hakem heyeti ve sekreteri ücretinin belirlenmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu iddiası ile hakem heyeti kararının ücret yönünden kısmen iptalinin talep edildiğinin anlaşıldığı, temyize konu edilen davada ise dava sebebi ve konusu farklı olup derdest bir dava bulunmadığından mahkemece davanın derdestlik nedeniyle de reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, davacının sunmuş olduğu delillerle hakem heyeti kararının iptali yönündeki iddiasını ispat edemediğinden diğer nedenlerle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu derdestlik gerekçesiyle de davanın reddine karar verilmiş olması doğru değil ise de sonucu itibarıyla doğru bulunan hükmün gerekçesinin açıklandığı şekliyle değiştirilmek suretiyle onanmasına karar verildiği,… 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasının 16.05.2012 tarihli oturumunda … Barosu tarafından atanan Av. . tarafından tanzim edilen tutanağa göre; davacı vekili Av. …’ın mahkeme hâkiminin reddine ilişkin dilekçe verdiği, hâkim …’ın dilekçeyi okuması sonrası taraflara söz verdiği, ara kararın yazımı esnasında mahkeme hâkimi …’ın davacı vekillerine hitaben “Hodri meydan kozlarımızı paylaşalım el mi yaman bey mi yaman!” sözlerini söylediği, davacı vekili Av. …’ın bu sözlerin duruşma tutanağına geçirilmesini talep ettiği, hâkim …’ın bu talebi reddettiği ve hâkim …’ın yüksek sesle bağırarak “Hayır yazmıyorum, çıkın dışarı siz kimsiniz hadi marş marş!” dediği, Av. …’ın yeniden bu sözlerin duruşma tutanağına geçirilmesini talep ettiği, hâkim …’ın yüksek sesle “Çıkın lan dışarı, avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız!” dediği, Av. …’ın bunun üzerine tutanak tutmaya başladığı, hâkim …’ın Av. …’ı kastederek “Kovuyorum seni, sen avukat değilsin.” dediği, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/392 değişik … numaralı dosyasının incelenmesinde; davacının … Holding A.Ş, vekilinin Av. ., davalının … İletişim Hizmetleri A.Ş, vekilinin Av. ., davanın denetçiler kararının iptaline ilişkin olup dava tarihinin 20.09.2011 olduğu, denetçiler tarafından genel kurulun 12.10.2011 tarihinde olağanüstü toplantıya davet edildiği, 12.09.2011 tarihinde verilen karar ile buna istinaden yapılan toplantı daveti ve düzenlenen gündemin yok hükmünde olması nedeniyle iptaline, tüm gündemin iptaline ilişkin talebin uygun görülmemesi hâlinde … 46. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.08.2011 tarihli kararı ile yönetim kurulu üyelerinin bir veya bir kaçının azli ile yerlerine yenilerinin seçilmesinin davalı … İletişim Hizmetleri A.Ş’nin menfaatine olmadığını tespit eden gündemin 5. maddesindeki bir veya birden fazla yönetim kurulu üyelerinin azli ve yerlerine yenilerinin seçilmesine ilişkin gündem maddesinin iptaline, denetçiler tarafından davet edilen davacının, 12.10.2011 tarihli olağanüstü toplantının yapılmaması, bu mümkün görülmediği takdirde olağanüstü genel kurul toplantısının 5. maddesindeki bir veya birden fazla yönetim kurulu üyelerinin azli ile yerlerine yenilerinin seçilmesi hususunun genel kurulda görüşülmemesi sureti ile HMK’nın 103. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiği, yargılama sonucu mahkeme hâkimi … tarafından 07.10.2011 tarihli karar ile davacının davasının ve tedbir talebinin reddine karar verildiği, … 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/131 değişik … numaralı dosyasının incelenmesinde; tedbir talebinde bulunanın . vekilinin Av. . davalının . Finansal Kiralama A.Ş, talep tarihinin 25.11.2011 ve davanın ihtiyati tedbir talebine ilişkin olduğu, tedbir talebi konusunun açılacak davaya esas olmak üzere telafisi olanaksız zararların önlenmesi bakımından … ili, . ilçesi, . Köyü, . Köyünde kain 106 ada, 1 parselde kayıtlı 5132,72 metrekarelik taşınmazın tapu kaydı üzerine başkalarına devir ya da temlik edilmemesi, ayni ya da şahsi hakla tahyit edilmemesi yönünde tedbir konulmasına ilişkin olduğu, 28.11.2011 tarihinde hâkim … tarafından ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verildiği, … 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/435 değişik … numaralı dosyasının incelenmesinde; ihtiyati haciz talep edenin .Boya ve Kimya San. Tic. A.Ş, vekilinin Av. . ihtiyati haciz kararına itiraz edenin . Boya ve Kimya San. Tic. A.Ş, vekilinin Av. . görevlendirilmesi üzerine, ihtiyati haciz talebine konu senetlerden biri haricindeki senetlerin vadesi gelmemesine rağmen söz konusu bütün senetler nazara alınarak toplam miktar üzerinden teminat karşılığı ihtiyati haciz kararının 18.09.2012 tarihinde verildiği, söz konusu karara borçlular tarafından itiraz edilmesi üzerine taraflar arasında borç tasfiyesine karşı düzenlenen sözleşmede muacceliyet konusunda bir kararlaştırma yapılmaması nedeniyle yargılamanın yapıldığı tarih itibarıyla vadesi gelmeyen senetler yönünden muacceliyet şartı bulunmadığından itirazın kabulüyle ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına müstemir yetkili hâkim … tarafından 08.11.2012 tarihinde karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.Katılan … müfettiş beyanında; 2011/114 esas numaralı dosyada görülen menfi tespit davasında davacı … İşl. San. Tic. A.Ş’nin ipotek alacaklısı olduğunu, dosyada taraf sıfatı olmamakla birlikte otelde ve şirkette alacağı bulunması nedeniyle bu davayla ilgilendiğini, bu dosyayla ilgisi olmayan ceza mahkemesinde görülmekte olan dosyanın bekletici mesele yapıldığını, 01.12.2012 tarihli oturum gününden birkaç gün önce anılan şirketin müdürü olan şikâyetçi … ve avukatlarla görüştüğünü, Av. …’yi arayarak sanıkla görüşmesi ricasında bulunarak ceza mahkemesinde görülen resmî belgede sahtecilik suçundan yapılan yargılamada hüküm verildiği, bu dosyada artık olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiğini söylediğini, tanık …’nin sanığın kendi sözünü dinlemeyeceğini, bu işi tanık …’ın hâlledebileceğini ifade ettiğini, tanık …’nin tanık …’ı araması sonucu, tanık …’ın sanıkla görüştüğünü, sanığın 150.000 USD istediğini ifade ettiğini, kendisinin de böyle bir şeyin olamayacağını, zaten şirketin haklı olduğunu söylediğini, tanık …’nin tekrar arayarak “Bunları söylememiş, sen de duymamış ol.” dediğini,
İstinabe suretiyle alınan beyanında; iddianameye konu otelin üzerinde faizi ile birlikte 270 milyon TL’lik ipotek olduğunu, otelin bedelinin yaklaşık 50 milyon TL olduğunu ve alacağının bulunduğunu, … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/17 esas numaralı dosyasında sanık sıfatıyla avukatı ile birlikte yargılanan davalıların sahte olarak 1.400.000 Dolar’lık senet tanzim ettiklerini, ceza davasından önce açılan menfi tespit davasında, bilirkişilerin böyle bir borcun olmadığını tespit ettiklerini ve dosya karar aşamasındayken sanık …’ın araya girerek herhangi bir dava açılmadığı hâlde on ay sonraya duruşma günü verdiğini, otelin satışını borç nedeni ile gerçekleştirmek amacıyla yaptığını, çünkü karşı tarafın parasının olmadığını, sanık …’ın dava dosyası ile ilgili bilgileri karşı tarafa ilettiğini arkadaşı olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Başkanı iken emekli olan . .’dan duyduğunu, . vasıtasıyla duruşma tarihinin neden ileri tarihe verildiğini sorduğunu, sanığın da bu konuda bir şey yapamayacağını.’a ilettiğini, menfi tespit davasında satış aşamasına gelindiğini fakat ilk satışın gerçekleşmediğini, satışın gerçekleşmeyeceği görülünce ceza davası devam ederken hâkim olan sanık …’ın menfi tespit davasında karar vereceğini ve son oturum tarihinin Mayıs ayının 16’sı olduğunu belli ettiğini, olay nedeni ile mağdur olduğunu, ipotek alacağını tahsil edemediğini,Şikâyetçi … müfettiş beyanında; … İşl. San. Tic. A.Ş’nin yönetim kurulu üyesi ve müdürü olduğunu, söz konusu borcun bulunmadığına dair menfi tespit davası açtıklarını, davanın … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/779 esas numaralı dosyasında heyet olarak görüldüğünü, ticaret mahkemesinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine hâkim .l’e tevzi edilmesi gerekirken sanığa tevzi edildiğini, 01.02.2012 tarihli oturum öncesi katılan …’in .’dan dosyanın bir an önce karara bağlanmasını sanıktan talep etmesini söylediğini, .’ın sanığa ulaşmaya çalıştığını ancak bir sonuç alamadığını söyleyince katılan …’in avukat olan tanık …’yi aradığını, tanık …’nin de tanık … aracılığıyla sanıkla irtibat kurduğunu, sanığın tanık …’a, bu davanın bir an önce sonuçlanması için kendisine 150.000 USD verilmesini talep ettiğini öğrenince teklifi kabul etmediğini,Kovuşturma aşamasında sunduğu dilekçede; … 12. Asliye Ticeret Mahkemesinin 2009/779 esas numaralı dosyasında … İşl. San. Tic. A.Ş’nin açmış olduğu menfi tespit davasında, sanığın davalı … …, … ve .ın menfaatini koruduğunu, … 29. İcra Dairesi kasasında bulunan geriye dönük tanzim edilen dava konusu olan 1.400.000 USD’lık senedin bilirkişi incelemesi için ticaret mahkemesine getirildiğini, mahkemenin tayin ettiği bilirkişilerin davalıların tanzim ettiği senette iki kaşe olduğunu, bu nedenle … İşl. San. Tic. A.Ş. aleyhine yapılan takibin iptali gerektiğini belirttiğini, davalıların avukatı …’ın, … 12. Asliye Ticeret Mahkemesine, … 4. İcra Müdürlüğünün 2009/21985 esas numaralı dosyasına ve … Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/65901 soruşturma numaralı dosyasına senedin aslında iki kaşe olduğunu gösteren fotokopiyi “aslının aynıdır” şeklinde imzalayarak sunduğunu, davalıların avukatı …’ın senette üçüncü kaşe bulunduğunu ve silik olduğundan görülmediğini iddia ettiğini, senet fotokopisinden anlaşılacağı üzere davalılarca senede sonradan üçüncü kaşenin basıldığını, üçüncü kaşenin 17.09.2010 tarihli bilirkişi raporunun tanzimi ile Av. ..’ın 11.10.2010 tarihli dilekçesi arasındaki zaman diliminde basıldığını, bu aşamada dava konusu senet aslının sanığın yetkili olduğu ticaret mahkemesinin kasasında olduğunu, gerçekte senette iki kaşe olup üçüncü kaşenin sonradan basıldığının Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edildiğini, … 29. İcra Müdürlüğü personelinin savcılıkta verdiği ifadede, icra takibi esnasında senette sadece iki kaşe bulunduğunu, üçüncü kaşenin bulunmadığını belirttiklerini, ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine, bu dosyayı bilinçli olarak kendine tevzi ettiren sanığın davalılarla olan ilişkisi nedeniyle, bir şekilde sanığın yardımıyla davalıların senede ulaşarak üçüncü kaşeyi bastıklarını düşündüğünü, çünkü söz konusu tarihlerde senedin ticaret mahkemesinde olduğunu ve sanığın daha sonra yetkisini aşarak davalılar lehine tutumda bulunarak davacı vekillerine hakaret edip onları duruşma salonundan dışarı çıkardığını, … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/779 esas numaralı dosyasında … …, … ve Mahmut Baran’ın davalı olup, sanığın da mahkeme hâkimi olduğunu, davalıların avukatları … ile birlikte … 5. Ağır Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılandıklarını, 1.400.000 USD’lık senette sahtekarlık yapan … …, … ve . ile onlara hukuki destek veren avukat .’ın lehine sanığın duruşma tarihini on ay sonraya verdiğini, bu zaman zarfında davalıların oteli satıp, parayı tahsil edip ortadan kaybolmalarına sanık sebebiyet verecekken katılan …’in ipotek alacağı çok yüksek olduğundan otelin satılamadığını, bu arada sanığın birlikte hareket ettiği tanık … vasıtasıyla, müvekkil şirket lehine olayı kısa zamanda sonuçlandırmak için menfaat talep ettiğini, fakat talebi reddettiklerini, davalılar aleyhine Nisan 2011 tarihinde … 5. Ağır Ceza Mahkemesince karar verileceği anlaşılınca sanığın davayı aleyhlerine bitirmeye çalıştığını, bu nedenle yaptıkları hâkimin reddi talebi ve itiraz nedeniyle sanığın avukatlara hakaret ederek duruşma salonundan çıkardığını, davalılar lehine resmî belgede sahtecilik yapıldığını belirttiklerini, sanık hakkında inceleme başlatıldıktan sonra sanığın davadan çekilmeye mecbur olduğunu,Katılan … kovuşturma aşamasında sunduğu dilekçesinde; … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin yönetim kurulu başkan vekili olduğunu, . İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş. ile … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. arasında adi bir ortaklık kurduklarını, ortaklık sözleşmesi içinde tahkim şartının da olduğunu, daha sonra Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’nin bir hakem atadığını, atadığı hakem tarafsız ve bağımsız olmadığı için şirketin itiraz ettiğini, bir hak kaybı olmaması için şirketlerinin de kendi hakemini atadığını, Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’nin ilk atadığı hakemi atamaktan vazgeçip yerine bir başkasını atadığını, bu hakemin de tarafsız olmayıp şirket avukatı olduğunu, buna da itiraz edince hakem atanması için dava açıldığını, davaya … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde sanık tarafından bakıldığını, dava ve talebin hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasındaki tahkim anlaşmasına göre, her bir tarafın bir hakem atayacağını, taraflarca atanan hakemlerin başhakem olarak görev yapmak üzere üçüncü hakemi atayacakları, üçüncü hakemin atanmasında anlaşamazlar ya da taraflardan biri kendi hakemini seçemez ise bu eksikliği gidermek için mahkemeye müracaat edebileceğinin düzenlendiğini, şirketlerinin hakemini atadığını, bu nedenle şirketleri adına da hakem atanması amacıyla mahkemeye yapılan müracaatın kabulüne dair karar verilmesinin mevcut yasal düzenleme ve taraflar arasında tahkim sözleşmesine göre mümkün olmadığını, bu nedenle talep ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’nin hakemini atamakta serbest olmasına, hakem atamasına mani bir hâl bulunmamasına rağmen anılan şirket adına hakem atamasının hukuka aykırı olduğunu, talebin Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’den gelmiş olması karşısında şirketleri bakımından menfi bir sonuç doğurmayacağı düşünülse dahi, şirketleri tarafından hakem atanmış olmasına rağmen, yeniden hakem atanmasının hukuka aykırı olduğunu, üçüncü ve başhakemin tarafların atadığı hakemler tarafından atanmasına dair tahkim şartı da göz ardı edilerek üçüncü hakemin atanmasının kabul edilebilir bir yanı olmadığını, bu uygulama ile şirketlerinin mağdur edildiğini, Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’nin adi ortaklıktaki haklarını yüksek bir bedelle satın almasına sebep olunduğunu, hakem atamasının yargısal bir tasarruf olduğunu, ama kararın yanlış olduğunu, şirketlerinin hakem atanmasına dair talebin reddini istediğinden sanığa baskı yapan taraf olamayacağını, tanık …’ı tanımadığını, … arazisine “Selenium” adlı projeyi yapmış olması nedeni ile . İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’yi tanık …’ın tanıdığını söyleyip, sanığın .ile görüşmek için aracı olmasını istediğini beyan ettiğini öğrendiğini,Tanık … müfettiş beyanında; 2000 yılından 2011 yılı sonuna kadar .. Grubunda danışman olarak çalıştığını, tanık …’nin de aynı firmanın avukatı olduğunu, sanık ile ticaret mahkemesi hâkimi olan …’ın odasında tanıştıklarını, sanık ile tanıştıktan sonra ailece de görüştüklerini, sanıkla zaman zaman yemek yediklerini ve bir kısım … adamıyla da sanığı tanıştırdığını, sanığın berberinin bulunduğu .Otelinin yetkilileriyle sanığı tanıştırdığını, TMSF’de hukuk müşaviri olan tanık … ile sanık aracılığıyla tanıştıdığını, 2012 yılı Ocak ayı sonunda Cumartesi günü tanık … bir konu için görüşmek istediğini söyleyince yakınlarda olduğunu söyleyip tanık …’nin eşinin Nişantaşı’nda bulunan bijuteri dükkânında buluştuklarını, tanık …’nin sanığın mahkemesinde derdest olan bir dosya ile ilgili, “Senin aran iyi, hâkim … Bey ile sen ailece görüşürsün, sen … Bey ile görüşür müsün?” deyince “Sanığı sen de tanıyorsun, sen niye görüşmüyorsun?” dediğini, tanık ..’in, katılan …’in de bağlantısı olan bir dosya olduğunu söyleyerek ısrar edince, “Katılan … seni mağdur etti, bu işe neden giriyorsun, vekâlet ücretini alabildin mi?” dediğini, tanık … Kamil ısrar edince sanığı cep telefonundan aradığını, esas numarasını hatırlamadığı dosya için sanığa “… Bey’i tanıyorsun, düzgün bir insandır, onun dosyası ile ilgili erken duruşma günü verilsin, dosya tekemmül etmiş, karar ver.” deyince, sanığın telefonda “Ben hatır matır tanımam, 100.000 USD ya da 100.000 TL verirlerse gelsin konuşalım.” dediğini, bunu aynen tanık ..’e ilettiğini, daha sonra tanık .’in katılan .i arayıp aramadığını bilmediğini, bu dosya ile ilgili bir daha sanık ile görüşmediğini, tanık ..’e de bu dosyayı bir daha sormadığını, bir fuar nedeniyle .’ya gideceğinden sanığın “Beni de götürür müsün?” demesi üzerine birlikte temin ettiği gidiş-dönüş promosyon bileti ile 17.07.2009 tarihinde Fransa’ya gittiklerini, orada iki gün kaldıktan sonra 19.07.2009 tarihinde birlikte .’ye döndüklerini, tatilde otel ve diğer giderleri sanığın üstlendiğini ve tatilde ayrı ayrı vakit geçirdiklerini, sanığın 2011 yılı … ayında arayarak, “Babam hasta, babama para göndermem lazım.” deyince sanığa “Yarın görüşelim.” dediğini, sanığın “Ama acil para lazım.” deyince sanığın yanına geldiğini, üzerinde bulunan 10.000 USD parayı birkaç aylığına verdiğini, muhtelif zamanlarda verdiği borcu istemesine rağmen sanığın bu parayı iade etmediğini,Tanık … istinabe yoluyla alınan beyanında; tanık …’nin avukatı olduğu bir dosyada sanık ile görüştüğünü hatırlamadığını, sanığın herhangi bir şekilde para istemediğini, davanın taraflarından para istenip istenmediğini hatırlamadığını ve para verildiğine de şahit olmadığını, katılan …’i ve şikâyetçi …’ı tanımadığını, çelişki nedeniyle sorulması üzerine müfettişin yaptığı baskı üzerine o şekilde ifade verdiğini, ifadeyi müfettişin yazıp kendisinin imzaladığını, müfettişin FETÖ/PDY terör örgütüne üye olup kumpas kurması üzerine kendisinin de 7,5 ay ceza infaz kurumunda kaldığını,Tanık …; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasının duruşmasında davacı vekili olarak birkaç kez katıldığını, 01.02.2012 yılında eşinin bijuteri mağazasındayken katılan …’in arayarak resmî belgede sahtecilik suçundan devam eden ceza dosyasının sonuçlandığını, sanığın olumlu veya olumsuz bir karar vermesi gerektiğini söylemesi üzerine daha önce duruşma tarihinin yakın bir güne verilmesi talebinin sanık tarafından reddedildiğinden sanıktan bir daha istemde bulunmayacağını söyleyince, tanık …’ın sanıkla görüşebileceğini ifade ettiğini, sonrasında telefonla aradığı tanık …’ın “Vekâlet ücretini aldıysan yardımcı olayım.” dediğini, tanık …’ın sanığı arayınca sanığın “Ben hatır matır tanımam 100.000 TL ya da USD verirlerse gelsinler konuşalım.” dediğini ilettiğini, bunu katılan …’e aktarınca kabul etmediğini,Tanık …; ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine son rakamı 1, 2 ve 3 olan dosyaların sanığa tevzi edildiğini, yapılan tevzi sonucu sanıkta, kendisinde ve diğer üye hâkimde yanlışlıkla tevzi edilen bir kaç dosya olduğunu, sistem üzerinden bunların düzeltilemeyeceğini öğrenince yargılamaya devam ettiklerini, sanığın herhangi bir dosyanın kendisine tevzi edilmesini talep etmediğini,
İstinabe yoluyla alınan beyanında; 2004 yılında … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi başkanı olarak atanınca tanık … ve sanıkla beraber yedi yıl birlikte çalıştıklarını, ticaret mahkemelerinin yapısı itibarıyla duruşmalardaki dosyaların üye hâkimlerince yürütülerek belirli bir aşamaya getirilmesi hâlinde ve karar aşamasında heyete tevdi edilmek suretiyle dosyalara heyet hâlinde bakıldığını, hâkimler tarafından heyete gönderilen dosyalarda duruşma öncesi tüm heyetin ayrı ayrı dosyayı okuyup birlikte müzakere yapmak suretiyle sonuca gidilip varsa eksik olan hususların ikmal edildiğini, tüm ticaret mahkemelerinde olduğu gibi müzakereleri heyet hâlinde yaptıklarını, daha sonra ticaret mahkemeleri tek hâkimli hâle getirildikten sonra tanık …’ın … 39. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi, sanığın da … 38. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olarak yetkilendirildiklerini ve bu tarihten itibaren … 12. Asliye Ticaret Mahkemesindeki tüm dosyaları eşit şekilde paylaştıklarını, UYAP sisteminden de eşit tevzi yapmaya çalıştıklarını, birbirinden farklı mahiyette ve kapsamlı nitelikte dosyalar mevcut olup bu yönde de eşit dağılım yapmak suretiyle numara esasına göre tevzi yaptıklarını, tutanak düzenleyip hep beraber imza attıklarını, kendisinin … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olarak görevine devam ettiğini, sonrasında diğer mahkemelerdeki dosyaların akıbeti hakkında birbirleriyle herhangi bir irtibatlarının olmadığını, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasında iddia edilen görüşme ile ilgili bilgisinin bulunmadığını, sanığın bu dosya ile ilgili olarak kendilerini ikna etmeye çalışmadığını, … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ya da Aşçıoğlu İnş. Taah. Turz. Tic. A.Ş. veya … Ağaoğlu adına olan tapu kayıtlarında sanığa ait taşınmaz tapularını gördüğünde şaşırdığını,Tanık .; … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin yazı işleri müdürü, sanığın da aynı mahkemede üye hâkim olduğunu, 2009/797 esas numaralı dosyanın daha önce … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin esas numarasına kaydedildiğini, ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine söz konusu dosyanın sanığa tevzi edildiğini, dosyanın esas numarasının son rakamı uyarınca neden sanığa tevzi edildiğini bilmediğini, sanığın 2010 yılında bir kez kendisinden 500 TL istediğini, nakit parasının olmadığını, kredi kartından isterse çekip verebileceğini söylemesi üzerine sanığın borç almaktan vazgeçtiğini,
Tanık …; hâkim olduğunu, 2004 yılından itibaren yedi yıl süre ile … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde sanık ile birlikte çalıştıklarını, … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasıyla ilgili olarak belirtilen hususlarda herhangi bir bilgiye sahip olmadığını, mahkemedeki tüm dosyaları okuduğunu, sanığın mahkeme başkanını ve kendisini ikna edemeyeceğini bildiğini, sanıkla adliye dışında görüşmediğini, birlikte heyet olarak çalıştıkları zaman baktıkları bir dosyada şikâyet edildiklerini sonradan öğrendiğini, dosyanın bir otel dosyası olduğunu hatırladığını, ticaret mahkemelerinin yapısının değişmesi sonrası dosyaların tevzi edildiği dönemde izinde olduğunu, tanık …’ın arayarak dosyaların tevzi edileceğini söylemesi üzerine dosyaların paylaşılması hususunu her türlü kabul edeceğini söylediğini, … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/779 esas numaralı dosyasının sanığa tevzi edildiği konusunda bir bilgisinin olmadığını,Tanık …; … 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde yazı işleri müdürü olduğunu, sanığın avukatlar ile duruşmada tartıştığını öğrendiğini, sanığın dosyaların paylaşımı sırasında numara itibarıyla tanık .’e düşmesi gereken ve taraflar arasında tartışma yaşanan dosyayı kendisine tevzi ettirdiğini duyduğunu,Tanık …; … 13. Asliye Ticaret Mahkemesi üyesi olduğunu, 2011 yılı sonunda ticaret mahkemeleri tek hâkimli hâle getirildikten sonra … 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde yetkilendirildiğini, sanık ile aynı koridordaki odalarda, Çağlayan Adliyesinde ise aynı katta ve aynı koridordaki odalarda çalıştıklarını, samimiyetinin bulunmadığı sanık hakkında soruşturma yapıldığını 2012 yılında adli tatil sonrası duyduğunu ve iddiaların basına yansıdığını, . İnş. Taah. Turz. Tic. A.Ş. ve Kapıcıoğlu şirketleri arasındaki hakem uyuşmazlığı dosyasında hakemlerin …’dan atanması ve üçünü de sanığın seçmesi nedeniyle şikâyet edildiğini duyduğunu, sanığın odasına çok fazla misafir geldiğini, gelenlerin bir kısmı avukat olmakla beraber daha çok tanımadığı kişiler olduğunu, sanığın … Adliyesindeyken kendisinden borç para isteyip birkaç gün sonra iade ettiğini, tanık …’ı tanımadığını,Tanık …; 16 senedir … Adliyesinde özellikle ticari davalarda ve mali konularda bilirkişilik yaptığını, … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi üyesi olan sanıkla bilirkişi olarak görevlendirilmesi nedeniyle tanıştığını, sanığın daha sonra … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde yetkilendirildiğini, anılan mahkemede bilirkişi olarak görevine devam ettiğini, sanığın kullandığı üç farklı telefon numarası olduğunu, sanıkla dışarıda da görüştüğünü, basında sanık ile ilgili iddialar yer alması üzerine sanığın atılı suçları işlemediği şeklinde bilirkişiler arasında yorum yapıldığını, bilirkişi olarak görevlendirildiği dosyalarda raporlar konusunda sanığın herhangi bir talebinin olmadığını, sanığın bilirkişilerden ve avukatlardan zaman zaman borç para aldığını, bir kısmını ödeyip bir kısmını ödemediğini bilirkişilerden duyduğunu,Tanık …; … Barosuna kayıtlı avukat olarak çalıştığını, . Spor Kulübünün tarafı olduğu dosyalara baktığını, … 12 ve 38. Asliye Ticaret Mahkemelerinde az sayıda dosyasının olduğunu, sanıkla … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi başkanı … vasıtasıyla tanıştığını, sanığın . Spor Kulübünün maçlarında bilet ya da sezonluk kombine bilet istediğini, …. Grubunun da vekili olduğundan sanığın yakınları ya da kendisi için tedavilerde indirim yapılmasını talep ettiğini, bürolarını ziyaret ettiğini, bürodan çıkarken “Üzerimde para yok, 200-300 TL verir misin?” şeklinde taleplerinin olduğunu, kendisinin de verdiğini, daha sonra 2010 yılı Aralık ayında ailevi ve … sorunlarını ileri sürerek 10.000 TL istemesi üzerine bu parayı da verdiğini, daha sonra bu parayla İtalya’ya tatile gittiğini öğrendiğini, verdiği paraları istemesine rağmen sanığın geri vermediğini, sanığın 2012 yılı Aralık sonunda meslekten ayrılmadan önce büroya gelip Yaşar Aşçıoğlu’nu tanıyıp tanımadığını sorduğunu, Yaşar Aşçıoğlu’nun …’taki Sülayman Seba kompleksinin müteahhitliğini üstlendiğini bildiğini ancak samimiyetinin olmadığını söylediğini, sanığın Yaşar Aşçıoğlu’nun bir tahkim davasını gördüğünü, bu dava nedeniyle şikâyetçi olunduğundan gelip ifade vermesi gerektiğini söylediğini, “1.000,000 TL veya USD harcamış aklanması gerekir, konuşalım” deyince Yaşar Aşçıoğlu ile bu şekilde konuşacak kadar samimi olmadığını söylediğini, aracı olacak başka tanıdığı olup olmadığını sorunca yok dediğini,
Tanık …; sanık tarafından resen yapılan hakem atamasında Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve kendisinin görevlendirildiğini, taraflar sulh olduğu için bunu zapta geçirip bu konuda karar verdiklerini, hakem ücreti konusunda ihtilaf çıktığını ve dava konusu edildiğini, dosyayı teslim almak için gittiğinde sanığı gördüğünü, sanığın hakem atama olayında menfaat sağladığına ilişkin bilgisi ve duyumunun olmadığını, hakem atanması ile sulh arasındaki süreyi şu anda hatırlamadığını, hakem olarak atama karşılığında sanığın bir menfat talebinin olmadığını,
Tanık …; taraflar arasında nasıl bir ilişki olduğunu bilmediğini, resen atanan hakem heyetinde üye olarak görev aldığını, tarafların sulh olması üzerine görevlerinin sona erdiğini, görevlendirme usulünde de yasaya bir aykırılık olmadığını, sanıkla hakem ataması öncesinde ve sonrasında karşılaşmadığını, katılan şirket ve onun karşısında yer alan diğer şirketlerin yetkilileriyle bir tanışıklığının olmadığını, heyet olarak içtihatlar doğrultusunda kayyum ataması kararını verdiklerini, kayyumu ismen ve şahsen tanımadığını,Tanık …; sanık tarafından hakem olarak atandığını, bu şekilde tayin edilme biçimine karşı davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından … 16. Asliye Ticaret Mahkemesine dava açıldığını, davanın reddine dair verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince onandığını, hakem olarak tayin edildikten sonra duruşma yapmadıklarını, bir hak kaybına uğranmaması için kayyum tayin ettiklerini, daha sonra taraflar sulh oldukları için davayı sona erdirdiklerini, görevlendirdikleri kayyumun da bir faaliyetinin olmadığını, bu sürecin yaklaşık 8-9 ay kadar sürdüğünü, hakem olarak atanmadan önce sanıkla bir tanışıklığının olmadığını, mahkemenin kararında da belirtildiği üzere daha tarafsız kalınacağı gerekçesiyle …’dan hakem heyetinin atandığının belirtildiğini, sanığın menfaat temin ettiği konusunda bilgisinin olmadığını,Katılan …; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasında yapılan yargılama sırasında müvekkil şirketin sanık hakkındaki şikâyetini de gerekçe göstererek davacı vekili sıfatıyla hâkimin reddi talebinde bulunduktan sonra sanığın katılan … Remzi’ye “Benim hangi şekilde ihsası rey yaptığımı anlatır mısınız?” dediğini, kendisinin bu şekilde tartışma içerisine girmeden, varsa bir diyeceğinizi lütfen zapta geçirmek suretiyle söyleyin dediğini, sanığın “Lan, terbiyesiz, ….n çıkın dışarıya!” şeklinde hakaret ettiğini, “Size göstereceğim, el mi yaman, bey mi yaman, hodri meydan!” diyerek tehdit ettiğini, sanığın bu sözleri bir sonraki oturum tarihini vermeden önce ara kararı kurduğu sırada sarf ettiğini, bununla ilgili tutmuş oldukları 16.05.2012 tarihli tutanağın içeriğinin doğru ve tutanağı bizzat tanzim eden kişinin kendisi olduğunu, … Baro temsilcisi olan ismini hatırlamadığı kişinin de duruşma salonunda bulunup bu olay nedeniyle tutanak tuttuğunu, baro temsilcisi tarafından düzenlenen raporun … Baro Başkanlığına sunulduğunu,Katılan …; müvekkili … Turizm İşl. San ve Tic. A.Ş’nin davacı olduğu … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasında görülmekte olan menfi tespit davasının 16.05.2012 tarihli oturumuna, davacı vekilleri olarak kendisi, katılan … ve tanık …’ın katıldıklarını, hâkimin reddini talep ettiklerini, sanığın red dilekçesini alıp okurken davacı vekillerine dönerek “Benim hangi şekilde ihsası rey yaptığımı anlatır mısınız?” demesi üzerine davacı vekili katılan …’ın “Hâkim bey bu şekilde tartışma içerisine girmeden, varsa bir diyeceğiniz lütfen zapta geçirmek suretiyle söyleyin, HMK gereğince böyle bir yargılama usulü yok.” deyince sanığın duruşma zaptını yazdırmaya başladığını, henüz duruşma günü ve saati verilmeden sanığın kendilerine hitaben; “Ben size göstereceğim, hodri meydan, kozlarımızı paylaşalım, el mi yaman, bey mi yaman!” şeklinde bağırıp, tehdit ettiğini, bu sözlerin duruşma tutanağına geçirilmesini istemeleri üzerine sanığın bağırarak “Hayır yazmıyorum, siz kimsiniz, çıkın dışarı, haydi marş marş!” dediğini, tutanak düzenlemek istediklerinde sanığın buna müsaade etmediğini ve “Burada tutanak tutamazsınız, çıkın lan dışarı, avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamlarsınız!” dediğini, tutanak tutmakta ısrar edince katılan …’a hitaben “Kovuyorum seni, sen avukat değilsin, gidip başka yerde tutun, ben size göstereceğim terbiyesizler, ….n çıkın dışarı.” diyerek, kendisine, katılan … ve tanık …’a hakaret edip duruşma salonundan kovduğunu, tüm taleplerine rağmen sanığın beyanlarını zapta geçirmeyip duruşma salonunun kapısını mübaşire kapattırıp içeride tek başına duruşma tutanağını yazmaya devam ettiğini, duruşma sırasında gözlemci olarak bulunan … Barosu temsilcisi Av. … da varken hiçbir saygısız söz ve tavır sergilemedikleri hâlde sanığın tehdit ve hakaret ettiğini, duruşma salonu dışında bulundukları sırada sanığın haklarında gerçek dışı isnatlarda bulunup yazdığı duruşma tutanağını mübaşirle kendilerine gönderdiğini, duruşma salonundan çıkarıldıktan sonra sanığın eylemleri hakkında tutanak tuttuklarını, ayrıca olayların duruşma sırasında gözlemci olarak hazır bulunan, … Barosu temsilcisi Av. … tarafından da kayıt altına alındığını,Tanık …; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2011 yılı Eylül ayı ile 2013 yılı arasında çalıştığını, görev yaptığı süre içinde sanık hakkında soruşturma açılıp Tekirdağ’a tayininin çıkması üzerine sanığın emekli olduğunu, 2011/114 esas numaralı dosyanın 16.05.2012 tarihli oturumuna kâtip olarak katıldığını, avukatın sunduğu dilekçeyi sanığın okuduğunu, sanıkla davacı vekillerinin karşılıklı tartışıp sanığın avukatlara hitaben “Hodri meydan, kozlarımızı paylaşacağız, el mi yaman, bey mi yaman!” gibi sözler söylediğini, avukatın konuşmaların tutanağa geçirilmesini istediğini, avukatın bir şeyler söyleyip sanığı tahrik ettiğini, sanığın avukatlardan birisine “Konuşmalarını yazmıyorum, sen kimsin lan, çık dışarı, hadi lan marş marş, ….n gidin dışarıya çıkın, ben size göstereceğim.” dediğini, bazı avukatlara da “Saygısız herifler.” şeklinde söz sarfettiğini, o sırada duruşmada gözlemci bir avukatın olduğundan haberlerinin olduğunu, avukatlardan birinin “Sizin konuştuklarınızı buradaki avukat arkadaşımız yazıyor.” deyince sanığın sinirlenip “Bunları dışarı çıkarın, dışarıya çıkın!” dediğini, avukatlardan birinin de tutanak tutar gibi yazılar yazdığını, duruşmanın bittiğini,
Tanık … müfettiş beyanında; Av. Sevgi Taş’ın Baro Başkanlığına başvurarak … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde davacı vekili olarak takip ettikleri bir davada mahkeme hâkimi …’ın kendilerine karşı tutumları nedeniyle barodan gözlemci avukat talep etmesi ve yapılan görevlendirme üzerine Nisan ayında yapılan duruşmaya katıldığını, gerginlik yaşanan oturuma ilişkin raporu yönetime sunduğunu, bir sonraki duruşma için de gözlemci olarak katılmasının istenmesi üzerine Mayıs ayında yapılan duruşmaya da katıldığını, duruşmada davacı vekillerinin sanığı şikâyet ettiklerini bildirdikten sonra hâkimin reddini talep etmeleri üzerine kısa bir tartışma yaşandığını, sanığın davacı vekillerine hitaben “Hodri meydan kozlarımızı paylaşalım, el mi yaman bey mi yaman!” sözlerini söylediğini, katılan …’ın bu sözlerin duruşma tutanağına yazılmasını talep etmesi üzerine sanığın “Hayır yazmıyorum, çıkın dışarı siz kimsiniz hadi marş marş!” deyince katılan …’ın bu sözlerin de duruşma tutanağına yazılmasını istediğini, sanığın da “Çıkın lan dışarı avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız?” dediğini, sanığın katılan …’a “Kovuyorum seni, sen avukat değilsin.” şeklinde söylediğini, tarafların duruşma salonundan çıkması üzerine, taraflara gözlemci avukat sıfatıyla duruşmada bulunduğunu ve notlarını aldığını söylediğini, duruşmada kısa kısa aldığı notu daha sonra tutanak hâline getirdiğini,
İstinabe yoluyla alınan beyanında; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde ilgili dosyanın duruşmasına davacı vekilinin talebi üzerine gözlemci olarak katıldığını, duruşmada hâkimin reddinin talep edilmesi üzerine kısa bir tartışma yaşandığını, ara karar yazıldıktan sonra sanığın davacı vekillerine yönelik daha önce tuttuğu tutanakta ve verdiği ifadede yer alan sözleri söylediğini, “Çıkın lan dışarı, avukat mısınız, kimsiniz siz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız!” deyip avukatları mahkeme salonundan kovduğunu,
Tanık … müfettiş beyanında; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasının 16.05.2012 tarihli oturumunda davacı vekili olarak bulunduğunu, 16.05.2012 tarihli oturumda davacı vekili olan katılanlar … ve … ile birlikte hâkimin reddi dilekçesini sunduklarında sanığın ayağa kalkarak katılan …’a hitaben “Benim hangi konuda ihsası reyde bulunduğumu açıklar mısın?” demesi üzerine tartışma başladığını, katılan …’ın “Usul gereği tartışmaya gerek yok reddi hâkim talebinin zapta geçirilmesini istiyoruz.” şeklinde cevap verince sanığın talep konusunu duruşma tutanağına geçirdiğini, sanığın “Ben size göstereceğim, el mi yaman bey mi yaman diyorum, kozlarımızı paylaşalım!” demesi üzerine katılan …’in bu sözlerin de duruşma tutanağına geçirilmesini isteyince sanığın “Hayır yazmıyorum, siz kimsiniz lan, ben size göstereceğim, salonu terk edin, çıkın dışarıya, hadi lan marş marş, terbiyesizler, ….n çıkın dışarıya, ben size göstereceğim, siz avukat değilsiniz.” dediğini, bu sözlerin duruşma tutanağına geçirilmesini istediklerini, davacı vekilleri olarak tutanak tuttuklarını, olaylar yaşandıktan sonra duruşmada baro temsilcisi olduğunu fark ettiklerini,İstinabe yoluyla alınan beyanında; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numaralı dosyasının 16.05.2012 tarihli oturumunda davacı … Turizm İşl. San. ve Tic. A.Ş. vekili olarak bulunduğunu, şirket yetkilisi olan müvekkili katılan … ve adını hatırlamadığı şirket ortağının sanığın duruşmalarda kendilerine karşı olan tavırları ve kendisinden bir işin yapılması yahut yapılmaması için para istediğini söylemesi üzerine müvekkilinin şikâyet dilekçesini yazdığını, ayrıca sanığın duruşmalardaki tavır ve davranışlarından rahatsız olduklarını, sahte bir senede dayalı alacak sebebiyle kamu görevlileri olan icra memurları, icra müdürü, alacaklı ve alacaklı vekili ile senetteki tüm cirantalar ve şirket yetkilisi hakkında … Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında mahkûmiyet kararı verildiğini, bu karara istinaden ihtiyati haczin kaldırılması ve tedbire konu olan taşınmazın tekrar müvekkili tarafından tasarrufa açılması amacıyla … 38. Asliye Ticaret Mahkemesine başvurduklarını, ancak sanığın kendilerine karşı tutumundan dolayı adil bir yargılama yapılamayacağını, taleplerinin hiçbir şekilde karşılanmayacağını düşündüklerini, 16.05.2012 tarihli oturumda diğer davacı vekili olan katılanlar … ve … ile birlikte hâkimin reddi dilekçesini sunduklarında sanığın ayağa kalkarak katılan …’a hitaben “Benim hangi konuda ihsası reyde bulunduğumu açıklar mısın?” demesi üzerine tartışma başladığını, katılan …’ın “HMK’da bu sorduğunuz soruya istinaden bir usul yoktur, dilekçemizi verdik, kararın verilmesini talep ediyoruz.” deyince, sanığın mahkemenin baskı altına alındığı ve yargı görevlisini etkileme faaliyetleri içine girildiğinden bahisle suç duyurusunda bulunulması şeklinde ara karar verince katılan …’ın bu tartışmanın duruşma tutanağına geçirilmesi gerektiğini beyan etmesi üzerine, sanığın ayağa kalkarak “Hodri meydan, ben size göstereceğim, saygısız herifler, siz avukat değilsiniz çıkın dışarı, hadi lan marş marş, el mi yaman bey mi yaman!” deyip hakaret ederek duruşma salonunun dışına çıkmalarını istediğini, HMK’da duruşmadaki vekillerin bu şekilde dışarıya çıkarılmasına ilişkin bir usul hükmü olmadığından tutanak tutmak isteyince sanığın “Ben size göstereceğim, defolun!” diye bağırdığını, sonrasında dışarıya çıktıklarını, … Barosunca görevlendirilen gözlemci avukatın da bu olanlara tanık olduğunu ve dışarıda tutanak tuttuklarını, gözlemci avukatın da ayrı bir tutanak düzenlediğini, bu şekilde yargılamaya devam edemeyeceğinden vekillik görevinden istifa ettiğini,Tanık …; … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde 1,5 yıl kadar mübaşir olarak çalıştıktan sonra … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde görevli olduğunu, mahkemenin 2011/114 esas numaralı dosyanın duruşmasında hâkim olan sanık ve taraflar arasında tartışma yaşandığını, davacı vekilinin “Benim her söylediğimi yazacaksın!” şeklinde söyleyip elini ve kolunu sallayınca sanığın da sinirlenip “Siz avukat mısınız serseri misiniz?” dediğini, bunun üzerine davacı ve davalı vekilinin karşılıklı olarak tartıştıklarını, sanığın tarafların aralarında yaşanan tartışmalara sinirlenip her iki tarafı da kastederek “Çıkın!” dediğini, avukatların çıkarken sanığa “Sizi şikâyet edeceğiz.” dediklerini, avukatlar tutanak tutmak isteyince sanığın “Ben burada tutanak tutturmam.” dediğini, duruşmanın bu şekilde sonlandırıldığını, sanıkla çalıştığı altı yıl içerisinde sanığın menfaat temin ettiğine dair bir duyumunun olmadığını, 16.05.2012 tarihli tutanağın okunup sorulması üzerine; bu tutanakta imzasının olmadığını ve bir bilgisinin bulunmadığını, sanığın “Ben size göstereceğim hodri meydan kozlarımızı paylaşalım, …. gidin, hadi lan marş marş, terbiyesizler!” sözlerini söylemediğini,
Tanık …; 13.09.2011 tarihinden itibaren … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak çalıştığını, 2011/114 esas numaralı dosyanın 01.02.2012, 02.04.2012 ve 30.04.2012 tarihli oturumlarına zabıt kâtibi olarak katıldığını, sanık ile davacı vekili Sevgi Taş arasında tartışmalar olduğunu, sanığın anılan avukata “Saygısızlık yapmayın, senden mi öğreneceğim.” dediğini, daha sonraki oturumlarda tartışma yaşandığını duyduğunu ama kendisinin duruşmaya katılmadığını, 2011/114 esas numaralı dosyada sanık hakkında menfaat temin ettiği iddiasını 16.05.2012 tarihli oturumdan sonra duyduğunu, daha sonra sanık hakkında soruşturma başlatıldığını,Tanık …; … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinde görev yaptığı tarihte 2011/392 esas numaralı dosyada davacı … Holding A.Ş. ile davalı … İletişim Hizmetleri A.Ş. arasındaki genel kurula izin davasının duruşmasından bir gün önce sanığın odasına gelerek oturduğu konum itibarıyla masasındaki dosyayı görüp söz konusu dosyayla ilgili herhangi bir konu açmaksızın şirket hukukuyla ilgili bilgi sahibi olduğunu söyleyip odadan çıkarken 2011/392 esas numaralı dosyadaki davacı vekilinin çok iyi hukukçu olup o ne dediyse doğru olduğunu yüksek sesle söylediğini, bu esnada sanığın gergin bir hâlinin olduğunu,Tanık …; … 11. Asliye Ticaret Mahkemesinde görevine başladığını, aynı koridordaki … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi üyesi olan tanık … ile aynı odayı paylaşan sanığı tanıdığını, 2009 veya 2010 yılı gibi . isimli şirketin iflas erteleme dosyasında tedbir talebinin mahkemelerinde görülürken tanık Songül’ü ziyaret ettiğinde odada … isimli bir avukat ile sanığın oturduğunu, avukatın çok rahat bir tavırla “İflas dosyamız sizin mahkemenize düşmüş…” diyerek tedbir istemiyle ilgili bilgi amaçlı olduğunu ifade ettiği sözler söylemek isteyince konunun heyette görüşüleceğini, bu aşamada konuşulacak bir şey bulunmadığını ifade ederek konuyu kapattığını, o esnada avukat … ve sanığın birbirlerine baktıklarını, ancak herhangi bir talepte bulunulmadığını, o sırada mahkemenin diğer hâkimi olan tanık Songül’e sanık ve avukatın diyaloğunu etik bulmadığını iletince onun da üstü kapalı olarak sanığın bir başka meslektaşa yönelik bir dava ile ilgili tesir amaçlı etik olmayan bir davranışından haberdar olduğunu söylediğini, 2011 yılında müstakil mahkeme hâline getirilince … 37. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olarak görev yaptığını, sanığın da kendisiyle aynı koridorda olan yan odada bulunduğunu, 2012 yılı Ekim ya da Kasım ayında esas numarasını hatırlamadığı tedbir istemli bir dosyada sanığın herhangi bir talep iletir şeklinde değil de kendi vicdani kanaatini, duygusunu ifade eder görünümde tedbir isteyen tarafın mali açıdan sıkıntıda olduğunu, talebin kabulünün büyük bir mağduriyeti önleyeceğine dair sözler söylediğini, sanığın ifade ettiği sözlerin kendisini ilgilendirmediğini, dosya kapsamında yerinde görülmeyen talebin tarafınca reddedildiğini, yine esasını hatırlamadığı bir dosyada sanığın dosyanın kendisine tevzi edildiğini bilerek ziyaret ettiğini, sende şöyle bir dosya varmış diyerek sohbet tarzında, taraflardan biri lehine karar verildiği takdirde hakkaniyete uygun olacağını söyleyerek görüşünü beyan ettiğini, o dosyada da deliller kapsamında karar verdiğini, o sıralarda sanığın dosyanın tarafları ile bir yerden tanıştığını ve buna istinaden insanları kırmayıp ricacı olduğunu düşünürken sonraki yıl basında çıkan haberlerden ve duyumlardan sonra sanığın tavrının arkadaş ricasını iletmekten öte olduğu anladığını, 2010 yılında sanığın bir kaç sefer çok az miktarlarda ve 3-5 günlük süre sonrasında geri vermek amacıyla borç istediğini, sonrasında da belirttiği günde borcunu geri verdiğini, meslektaşlar arasında sanığın ard arda iki gayrimenkul aldığının konuşulduğunu,Tanık …; 2004 yılından itibaren … Ticaret Mahkemelerinde çalışıp 2011 yılı ortasına kadar … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi üyesi olduğunu, mahkemeler tek hâkimli hâle getirilince … 35. Asliye Ticaret Mahkemesinde görev yaptığını, sanıkla odasının aynı koridorda olduğunu, sanığın odasına çok fazla misafir geldiğini, ancak gelip gidenlerin kim olduğunu bilmediğini, sanıkla aynı odayı paylaşan tanık Songül’ün sanığın ziyaretçilerinin çok sık geldiğinden rahatsız olduğunu söylediğini, sanık hakkındaki iddiaları basından duyduğunu, sanığın kendisinden bir talebi olmamakla beraber hâkim …’yı çektiği bir krediye kefil yaptığını, kredinin ödenmemesi nedeniyle hâkim …’e ihtarname geldiğini, daha sonra da hâkim …’e kredi çektirerek parayı sanığın aldığını, sanığın çekilen kredinin taksitlerini ödediğini hâkim …’den duyduğunu, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi tanık Filiz’e 2012 yılı içerisinde iki dosya için tavassutta bulunduğunu, … İletişim A.Ş’nin tarafı olduğu bir dosyayla ilgili sanığın tanık Filiz’i ziyareti sırasında bu dosya ile ilgili bir şey konuşmadığını, ancak ziyaret bitiminde kapının önünde koridorda, yüksek sesle bağırarak, “Bu dosyanın davacı vekili çok iyi bir hukukçudur, ne diyorsa doğrudur.” dediğini tanık Filiz’in anlattığını ve bundan rahatsız olduğunu ifade ettiğini, sanık hakkında şikâyetler artınca menfaat temin ettiği iddiasını duyduğunu, ayrıca bir dosyada hakemlerden sadece bir tanesini ataması gerekirken üçünü birden atadığı ve bu dosyada da menfaat temin ettiği konusunda meslektaşlar arasında konuşmalar olduğunu, tanık …’ı tanımadığını,Tanık .; … . Adliyesi 38. Asliye Ticaret Mahkemesi yazı işleri müdürü olduğunu, sanığı mahkemenin hâkimi olması nedeniyle tanıdığını, sanığın avukatlar ve … sahipleriyle ilişkisi olduğuna dair dikkatini çeken bir husus olmadığını, böyle bir söylentiyi de duymadığını, hakem seçme konusunda bilgisinin bulunmadığını, hakaret ve tehdit iddiasına konu olay duruşma aşamasında geçtiğinden bu hususta zabıt kâtibi ve mübaşirin bilgi sahibi olabileceğini,Tanık …; sanığı TMSF’nin dosyaları sebebiyle tanıdığını, iddia edilen konularla ilgili usulsüz bir işlemine şahit olmadığını, tanık … ile karşılaşmaları üzerine birlikte tanık Songül’ü ziyaret ettiklerinde oturdukları sırada sanıktan söz açılması üzerine tanık Songül’ün sanık ile ilgili bir şey duymak istemediğini, hakkında çok şey konuşulduğunu söylediğini,Tanık …; avukat olduğunu, TMSF’nin hukuk müşaviri olan tanık … ile karşılaşmaları üzerine tanık Songül’ü ziyaret ettiklerini, tanık … ile tanık Songül’ün meslekte dönem arkadaşı olduğunu, birlikte oturdukları sırada sanıktan söz açılması üzerine tanık Songül’ün sanık ile ilgili bir şey duymak istemediğini, sanık hakkında çok şey konuşulduğunu, üç aydır uyuyamadığını, adını duyduğunda elinin ayağının titrediğini, bu kişiyle aynı mahkemede uzun süre nasıl çalıştığını bilmediğini söylediğini,İfade etmişlerdir.Sanık … müfettiş beyanında; … 27. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkiminin her konuda kendisine görüş sorduğunu, bilirkişilerden yakınıp kendisinden isim istediğini, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/392 esas numaralı dosyasında mahkeme hâkiminin söz konusu dosya ve dilekçelerden bahsettiğini, kendisinin de o kişinin iyi hukukçu olduğunu belirttiğini, konuşma sırasında kesinlikle bağırmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, Özel Dairede; soruşturmayı yapan müfettiş … …’in FETÖ ile bağlantısı olduğundan dolayı meslekten ihraç edildiğini, …’da Ticaret Mahkemesinde 11,5 yıl çalıştığını, yurt dışında parasının olduğu biçiminde dedikodu yayılınca şikâyet edilmesi üzerine ticaret mahkemesindeki yetkisi sona erdirilerek asliye hukuk mahkemesinde görevlendirilmesini HSK’ya ilettiğini, ancak talebinin reddedildiğini, … Turizm İşl. San ve Tic. A.Ş’ye ait otelin satışıyla ilgili, şirketin icra takibinden sonra menfi tespit davası açtığını, İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince takipten sonra tedbir yoluyla satışın durmayacağını heyet olarak karar verdiklerini ve temyiz edilmediğini, … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasını yersiz yere bekletici mesele yaptığı iddia edilse de davacı vekili Av. . ve diğer davacı vekillerinin ağır ceza mahkemesinin dosyasının neticesinin beklenmesinden vazgeçilmesini istemedikleri hâlde kendisini şikâyet ettiklerini, kendisinden sonraki yetkili hâkimden 08.10.2013 tarihli oturumda teminatsız tedbir talebinde bulunulduğunu, aynı gün duruşmadan sonra bu talepten vazgeçildiğini, daha sonra hâkim tarafından … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasının beklenmesine karar verildiğini, 08.10.2015 tarihli oturumda davacı vekilinin ağır ceza mahkemesinin dosyasının beklenmesinden vazgeçilmesini talep ettiğini, yine dilekçe verip ağır ceza mahkemesinin dosyasının beklenmesini talep ettiğini, heyetin de bu dosyanın beklenmesine karar verdiğini, ticaret mahkemeleri heyet hâlinden tek hâkimli hâle getirilince dosyaların ticaret mahkemeleri başkanı ve kendi aralarında paylaşıldığını, bahse konu dosyanın kalem hatası sonucu kendisine tevzi edildiğini, kendisine tevzi edilmesi gereken iki dosyasının da tanık Nermin’in mahkemesine düştüğünü, UYAP sisteminden bu yanlışlığın düzeltilmeyeceğinin belirtildiğini, bu davada avukat olan tanık …, önceki beyanında davanın tarafı otel sahibi katılan …’den davanın bitirilmesi karşılığında 100.000 Dolar istediğini, daha sonraki beyanında ise 100.000 Doları kendisinin istediğini tanık …’ın ona söylediğini ifade etmiş ise de, bu parayı istemediğini, avukatlara duruşmada hakaret ettiği iddia edilse de baro temsilcisi tanık … tarafından tutulan tutanakta hakaretten bahsedilmediğini, ancak duruşmada avukatlara “Buradan çıkın tutanağınızı dışarıda tutun.” dediğini, 2012/37 esas numaralı dosyada hakem tayini konusunda bu dosya daha kendisine tevzi edilmeden Av. …’ın katılan … ile çok samimi olduğunu, komisyon başkanı … ve Av. …’in gelip istedikleri hakemin atanmasını söylediklerini, neredeyse …’daki bütün akademisyenlerin isimlerini verdiklerini, bunun üzerine aralarında kendisinin de hocası ve ulaşılması zor olan …’daki akademisyenleri hakem olarak atadığını, daha sonra katılan …’un avukatı …’ın gelerek katılan …’un selamı olduğunu söyleyip itirazın değerlendirmesini istediğini, kendisinin de yasa ne şekilde ise onu yapacağını söylediğini, Av. …’ın gelip katılan …’un kendisine çok kızdığını ve hesabını soracağını söylediğini aktardığını, daha sonra tarafların hakem olayında sulh olduklarını, hukuki gerekçenin yargılama konusu yapılmasının doğru olmadığını, Av. …’ın hakem dosyasında talebi yerine getirmediğinden ve ayrıca onun takip ettiği Dost Tekstil isimli şirketin davasını reddettiğinden kendisine husumet duyduğunu, .. terör örgütünün kumpasının kurbanı olduğunu, İstinabe suretiyle alınan beyanında; … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin de taraf olduğu bir davada hakem tayin ettiğini, hakem tayinini … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin istemediğini ve davanın … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. aleyhine sonuçlandığını, bu davada hakem tayin etmesinden dolayı anılan şirket yetkilisinin kendisine husumet duymaya başladığını, dava dosyası ile ilgili verdiği hakem tayini kararına karşı iptal davası açıldığını ancak davanın reddedildiğini, bu davada herhangi bir şekilde görevini kötüye kullanmasının ve menfaat elde etmesinin mümkün olmadığını, ayrıca böyle bir iddianın da bulunmadığını, hakem tayin edilmesi durumunda hakemlere ödenecek ücretleri tarafların tayin ettiklerini, mahkeme hâkimi olarak hakemlere ücret takdir etme konusunda kendisinin bir yetkisinin olmadığını, hakem tarafından takdir edilen ücretin yüksek olduğundan kendisinin sorumlu gösterildiğini,
Savunmuştur.
2-a) Sanık hakkında irtikap suçundan kurulan beraat hükmünün isabetli olup olmadığı;
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latince’de ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
… 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/779 esas numaralı dosyasında sanığın da yer aldığı heyet tarafından söz konusu dava görülürken ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine anılan dosyanın yargılamasına … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinde devam edildiği, söz konusu mahkemenin hâkimi olan sanığın, 2011/114 esas numaralı söz konusu dosyada görülen menfi tespit davasında davacı olan Recidence and Resort İşl. San. Tic. A.Ş’nin yetkililerinin bir an önce dosyada karar verilmesini istediklerinden anılan şirketin yetkilisi şikâyetçi … ve dosyada taraf sıfatı bulunmamakla birlikte ipotek alacaklısı olan katılan …’in, anılan dosyanın birkaç oturumuna davacı vekili sıfatıyla görev alan ve avukat olan tanık …’den sanıkla görüşmesini istemeleri üzerine, tanık …’nin sanıkla arasının iyi olmadığını, daha önceki oturumda birkaç talebini sanığın reddettiğini söylediği, tanık …’nin sanıkla ortak tanıdıkları olan ve samimiyeti bulunan tanık … ile yüz yüze görüşerek dosyada bir karar verilmesini sanığa iletmesini söyleyince, tanık …’ın sanıkla yaptığı telefon görüşmesinde davacı vekilini kastederek, “… Bey’i tanıyorsun, düzgün bir insandır, onun dosyasına erken duruşma günü verilsin, dosya tekemmül etmiş, karar ver.” demesi üzerine, sanığın “Ben hatır matır tanımam, 100.000 TL ya da USD verirlerse gelsinler konuşalım.” şeklinde cevap verdiği, bu teklifin davacı şirket yetkilisi olan şikâyetçi … Atilla Demiralp ve ipotek alacaklısı olan katılan … tarafından kabul edilmediği iddia edilen olayda sanık hakkında irtikap suçundan dava açılmış ise de; sanığın iddiaya konu edildiği gibi herhangi bir talepte bulunmadığını savunması, sanığın davacı şirket yetkilisi olan şikâyetçi … Atilla Demiralp, davacı vekili olan tanık … ve davada taraf sıfatı bulunmamakla birlikte ipotek alacaklısı olan katılan … ile doğrudan ya da tanık … aracılığıyla iletişim hâlinde olduğu hususunun belirlenememesi, tanık …’ın söz konusu iddiayı soruşturma aşamasında doğrulamasına rağmen kovuşturma aşamasında önceki beyanından dönmesi, anılan dosyaya ticaret mahkemelerinin heyet hâlinde görev yaptığı dönemde … 12. Asliye Ticaret Mahkemesince 2009/779 esas numaralı dosya kapsamında bakan mahkeme başkanı tanık … ve mahkeme üyesi olan tanık …’ın yargılama sürecinde sanık tarafından baskı ve etki altına alınmaya çalışıldığına dair anlatımlarının olmaması, anılan dosyanın 11.11.2009 tarihinde tensip tutanağının hazırlanması sonrasında 10.02.2010, 28.04.2010, 20.09.2010, 06.12.2010 ve 11.04.2011 tarihlerinde oturumların yapılması ile 11.04.2011 tarihli oturumda mahkeme heyetinin reddedilmesi ve davalı vekilince … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/84 esas numaralı dosyasının bekletici mesele yapılmasının talep edilmesi üzerine gerekli yasal işlemler için bir sonraki oturum tarihinin 01.02.2012 olarak sanık tarafından değil mahkeme heyetince belirlenmesi, bu esnada 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesi ile ticaret mahkemelerinin tek hâkimli hâle getirilmesi üzerine … 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas numarasına kaydedilen dosyada sanık tarafından ilk oturumun 01.02.2012 tarihinde yapılmasından sonra, duruşmanın 02.04.2012, 30.04.2012 ve 16.05.2012 tarihlerine ertelenmesi ile sanık tarafından … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/386 esas numaralı dosyasının bekletici mesele yapılması hususunun değerlendirilmesi dikkate alındığında, sanık tarafından tayin olunan duruşma tarihleri ve duruşma tarihleri arasındaki zaman diliminin makul olması, uzun sayılabilecek 11.04.2011 tarihli oturum ile 01.02.2012 tarihli duruşma tarihleri arasındaki sürenin ise mahkeme heyetinin reddedilmesi ve ağır ceza mahkemesindeki ilgili dosyanın bekletici mesele yapılmasının talep edilmesi üzerine gerekli yasal işlemin yapılması için sanık tarafından tek başına değil mahkeme heyetince verilmesi birlikte değerlendirildiğinde; sanığın atılı suçu işlediğine dair yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.Bu itibarla usul ve yasaya uygun olan Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
2-b) Sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükmünün isabetli olup olmadığı;
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latince’de ise .” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
… 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/37 esas numaralı dosyasında görülen hakem tayini talebine ilişkin davada, davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ile davacı Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş. arasında yapılan sözleşme hükümlerine göre hakem ataması yapılamaması nedeniyle sanığın müstemir yetkili olduğu mahkemede hakem tayin talebine ilişkin açılan davada, davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından atanan hakemin yok sayılarak ve taraflar arasındaki tahkim sözleşmesine ve HMK’nın 416. maddesine aykırı olarak sanığın cebinden çıkardığı bir kâğıttan hakemlerin isimlerini okumak suretiyle hakem heyetini atadığından, görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda; katılan …’un kendi şirketleri tarafından atanan hakemin görmezden gelinerek sanık tarafından üç hakemin atandığını ve sanığın avukat olan tanık …’ın davacı şirket Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş’nin yetkilisi Yaşar Aşçıoğlu ile görüşmesi için aracı olmasını istediğini beyan etmiş, tanık … da sanığın Yaşar Aşçıoğlu’nun davasıyla ilgili ifade vermesi gerektiğinden onunla iletişim kurmasını istediğini belirtmesi üzerine aracı olmadığını beyan etmiş ise de; sanığın anılan dosyada hakem tayini konusunda üzerinde baskı olduğundan usul ve kanuna uygun olarak …’da akademisyen olan ve bu nedenle ulaşılması zor olan hakemleri atadığını savunması, anılan şirketler arasındaki ortaklık sözleşmesinin 16. maddesi hükmü ile çıkabilecek ihtilafların taraflarca atanacak birer hakem ile bu hakemlerin seçeceği baş hakemden oluşacak hakem heyeti tarafından çözümlenmesi ilkesinin benimsenmesi ile davacı Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş. tarafından başlatılan tahkim süreci içerisinde anılan şirket tarafından hakem olarak atanan üç, davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından ise atanan bir kişinin taraflarca kabul edilmemesi üzerine bildirilen hakemlerde uzlaşılamayınca Aşçıoğlu İnşaat Taahhüt Turizm A.Ş. tarafından hakemlerin atanması için sanığın yetkili olduğu … 38. Asliye Ticaret Mahkemesine başvuruda bulunulması, yapılan yargılama sonucunda bildirilen hakemlerde uzlaşılamadığı nazara alınarak mahkemece HMK’nın 416. maddesi ve hakkaniyet ölçüleri gerekçe gösterilerek sadece üçüncü hakemin seçim usulünü düzenleyen sözleşme hükmünün somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatine varılarak sanık tarafından üç kişilik hakem heyetinin resen belirlenmesine karar verilmesi, hakem olarak atanan akademisyen olan tanıklar …, … ve …’in söz konusu görevlendirmeden önce sanıkla herhangi bir irtibatlarının bulunduğuna dair bir delil olmaması ve sanığın anılan hakemleri yönlendirdiğine dair tanıkların bir beyanının olmaması, sanık tarafından atanan hakemlerin tayininin usule aykırı olduğuna dair davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından açılan davada … 10. Asliye Ticaret Mahkemesince 2012/228 esas numaralı dosyada davanın reddine karar verilmesi ve kararın davalı … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince verilen kararın onanması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın vermiş olduğu kararın yargı yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kalması karşısında, sanığın atılı suçu işlediğine dair yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla usul ve kanuna uygun Özel Daire kararının onanmasına karar verilmesi gerekmektedir.
2-c) Sanık hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarından kurulan beraat hükümlerinin isabetli olup olmadığı;
TCK’nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek, hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, …. 430.).
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasa’dan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekte olup somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek “yeterli bir altyapı”nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulacaktır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Tehdit suçu TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. TCK’nın 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli hâlleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk, … Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 14. Baskı, … Yayınevi, … 2014, …. 271.). Bundan kasıt mağdurun herhangi bir yolla tehditten haberdar olmasını sağlamaktır. Mağdurun haberi olmadan onun arkasından söylenen sözler, yazılar, işaretler tehdit suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle fail tehdit eylemini ya mağdurun yüzüne karşı ya da mağdura ulaştırılması gayesiyle gerçekleştirmelidir. Ancak failin korkutucu içerikli beyanının mağdura iletilmesi failin tamamen iradesi dışında gerçekleşmişse o zaman tehdit suçu söz konusu olmayacak diğer bir ifade ile failin iletme kastı bulunmayan sözlerin başkaları tarafından mağdura iletilmesi hâlinde tehdit suçu oluşmayacaktır (… Yaşar, … Tahsin Gökcan, … Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Baskı, …, 2010, 3. Cilt, …. 3495; Durmuş Tezcan, … Ruhan Erdem, R. … Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, … 2017, …. 458-459.). Tehdit suçuna konu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla mal varlığına ya da bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe meydana getirmeye objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, …, 1978, C. II, …. 127; … Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Baskı, C. II, …. 517 ve 873.).
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.” şeklinde açıklanmıştır.Diğer taraftan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latince’de ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın … 38. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olduğu, anılan mahkemenin 2011/114 esas numaralı dosyasında davacı vekilinin baro başkanlığına başvurması neticesinde gözlemci avukat olarak atanan tanık …’ın da katıldığı 16.05.2012 tarihli oturumda; davacı vekilleri olan avukatlar, tanık …, katılan … ve katılan … ile davalı vekillerinin hazır olduğu oturumda, davacı vekillerinin hâkimin reddi talepli dilekçeyi sanığa verdikleri, sanığın dilekçedeki tarafsızlığının şüpheye düştüğü ve HSK’ya şikâyet edildiği hususlarını okuması üzerine davacı vekillerine “Benim hangi şekilde ihsası rey yaptığımı anlatır mısınız?” dediği, katılan …’ın “Hâkim Bey, bu şekilde karşılıklı olarak tartışma içerisine girmeden, varsa bir diyeceğiniz lütfen zapta geçirmek sureti ile söyleyin, HMK gereğince böyle bir yargılama usulü yok, talep karşısında bir diyeceğiniz varsa zapta geçirin.” şeklinde ifade etmesi üzerine sanığın, “Ben size göstereceğim, el mi yaman, bey mi yaman, hodri meydan, kozlarımızı paylaşacağız.” dediği, belirtilen sözlerin duruşma tutanağına yazılmasını isteyen katılan …’a sanığın, “Hayır, yazmıyorum, sen kimsin lan, çık dışarı, salonu terk edin, siz avukat değilsiniz, ben size göstereceğim, hadi lan marş marş, dışarıya terbiyesizler, ….n çıkın dışarıya, ben size göstereceğim.” diyerek kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddia edilen olayda; duruşma sırasında gözlemci avukat olarak hazır bulunan tanık … tarafından duruşma salonunda yaşananlara ilişkin olarak tutulan 16.05.2012 tarihli tutanakta, olay günü sanık tarafından “Hodri meydan, kozlarımızı paylaşalım, el mi yaman bey mi yaman!”, “Hayır yazmıyorum, çıkın dışarı siz kimsiniz, hadi marş marş!”, “Çıkın lan dışarı, avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız!”, “Kovuyorum seni, sen avukat değilsin.” şeklinde sözler sarf edildiği belirtilmiş, tanık … aşamalarda tutanak içeriğini doğrulamış, duruşmada mübaşir olarak görev yapan tanık …’un iddiaya konu sözlerin sanık tarafından sarf edilmediğini ancak davacı vekili olan katılanın “Benim her söylediğimi yazacaksın.” deyip elini ve kolunu sallaması üzerine sanığın sinirlenip “Siz avukat mısınız, serseri misiniz?” dediğini belirtmiş ve sanık atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de; iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararında sanığın katılanlara karşı “Serseri misiniz?” dediğine dair bir anlatıma yer verilmemesi ile katılanlar ve tanıklarca da bu sözün sanık tarafından söylendiğine dair bir anlatımda bulunulmayıp yalnızca tanık … tarafından ifade edilmesi karşısında söz konusu sözün hakarete konu olay içerisinde değerlendirilmemekle birlikte; duruşmada davacı vekili konumunda olan katılanlar … ve …’un içerisinde “….n çıkın dışarıya…” ibaresinin de bulunduğu söz konusu sözlerin sanık tarafından söylendiğini iddia etmeleri ve duruşmada davacı vekili olan tanık … ve duruşmada kâtip olarak görev yapıp sanıkla aralarında husumet bulunduğu dosya kapsamından anlaşılamayan tanık …’ın da iddiayı doğrulayıp katılanların sanığı tahrik etmeleri üzerine sanığın katılanlara hakaret içerikli sözler sarf ettiğini belirtmesi karşısında; sanığa atılı hakaret suçunun sabit olduğu, iddiaya konu tehdit içerikli sözlerin sanık tarafından sarf edildiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.Bu itibarla Özel Dairece sanık hakkında tehdit suçundan verilen beraat hükmünün onanmasına, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan verilen beraat hükmünün ise sanık hakkında TCK’nın 129. maddesi uyarınca haksız fiil nedeniyle kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi yerine beraat kararı verildiğinden bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …; “Sanık … hakkında Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla hakaret suçundan beraatine karar verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aleyhe temyiz üzerine inceleme yapan Ceza Genel Kurulu vaki temyiz üzerine sanığın mahkûmiyetine oy çokluğu ile karar vermiş olup, sanığın beraatine dair kararın onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
Şöyle ki;… 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/114 esas sayılı dosyasının 16.05.2012 tarihli duruşmasında baro temsilcisi Av. … ile davacı vekili Av. … ve Av. … ile davalı vekilleri hazır oldukları hâlde avukatların sanık hâkime yönelik reddi hâkim talebinde bulunması üzerine sanığın; ‘Benim hangi şekilde ihsası rey yaptığımı anlatır mısınız?’ dediği Av. …’ın da ‘Hâkim bey bu şekilde karşılıklı olarak tartışmaya girmeden diyeceğinizi lütfen zapta geçirin, HMK gereğince böyle bir yargılama usulü yok, talep karşısında bir diyeceğiniz varsa zapta geçirin’ demesi üzerine ‘Ben size göstereceğim, el mi yaman bey mi yaman, hodri meydan, kozlarımızı paylaşacağız’ dediği, bu sözlerin zapta geçirilmesini isteyen avukatlara karşı ‘Hayır yazmıyorum, sen kimsin lan, çık dışarı, salonu terk edin, avukat değilsiniz, ben size göstereceğim, hadi lan marş marş dışarıya, terbiyesizler, ….k.t.r.n. çıkın dışarıya ben size göstereceğim.’ dediği konuyla ilgili tunanak tutmak isteyen avukatlara ‘Tutanak tutamazsınız gidin başka yerde tutun çıkarın bunları dışarıya’ demek suretiyle atılı suçu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı,
Sanık hakkında görevi kötüye kullanma, nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, tehdit, 3628 sayılı Kanuna muhalefet, irtikap, yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçlarından da kamu davası açıldığı bu suçlardan görevi kötüye kullanma, nitelikli dolandırıcılık ve nüfuz ticareti suçlarından açılan davalarla ilgili kararın temyiz isteminin reddine, 3628 sayılı Kanuna muhalefet, irtikap, görevi kötüye kullanma suçlarından sanığın beraati ile yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçundan mahkûmiyetine dair verilen kararların Yargıtay Ceza Genel Kurulunca onanmasına karar verildiği,Sanığın hakaret suçundan açılan bu davada suçlamayı kabul etmediği,Duruşmada davacı vekili konumunda bulunan katılan avukatların iddialarını ve bu konuda tutmuş oldukları tutanakları tekrarladıkları,Duruşmada zabıt kâtibi olan tanık Hürmüz Pınar Şen Büyükçolpan’ın davacı vekillerinin tutmuş oldukları tutanaktaki beyanları ve iddiayı doğrular nitelikte beyanda bulunduğu,
Duruşmada mübaşir olarak görev yapan tanık …’un ise iddiaya konu sözlerin sanık tarafından sarf edilmediğini beyan ettiği,
Duruşma sırasında baro temsilcisi olarak hazır bulunan ve duruşmada gözlemci olan tanık avukat … tarafından salonda yaşananlara ilişkin olarak 16.05.2012 tarihinde ‘Tutanaktır’ şeklinde bir belge tanzim edildiği, bu tanığın aşamalardaki beyanlarında da tutmuş olduğu tutanak içeriğini aynen tekrar ettiği, bu tutanakta ‘Hodri meydan, kozlarımızı paylaşalım, el mi yaman bey mi yaman, hayır yazmıyorum, çıkın dışarı, siz kimsiniz, hadi marş marş, çıkın lan dışarı, avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız, kovuyorum seni, sen avukat değilsin.’ şeklinde sözleri söylediğinin belirtildiği,Sanığın suçlamayı kabul etmediği gibi, katılan avukatların da tutmuş oldukları tutanağı tekrar ettikleri duruşma kâtibi .n’ın sanık hâkimin tayini çıktıktan sonra alınan beyanında katılan avukatların tutmuş oldukları tutanak içeriğini doğruladığı,Duruşma mübaşiri tanık …’un iddiaya konu ve katılan avukatların tutanağında geçen sözlerin sanık hâkim tarafından sarf edilmediğini beyan ettiği,Baro temsilcisi olan tarafsız gözlemci konumundaki Av. …’ın ‘Tutanaktır’ başlığı altında tutmuş olduğu tutanakta, iddianamede ve katılan avukatların tutmuş olduğu tutanakta geçen ‘….k.t.r.n çıkın dışarıya’ sözünün geçmediği,
Sanığın suçlamayı kabul etmediği yerde taraf beyanı olan avukatların tuttuğu tutanak ile kâtibin beyanının örtüşmesine rağmen mübaşir ve gözlemci avukatın beyanlarının da birbiriyle örtüştüğü ve beyanlar arasında çelişkilerin bulunduğu,
‘….k.t.r.n çıkın dışarıya’ sözünün sanık hâkim tarafından söylendiği kabul edilirse bu sözün hakaret suçunu oluşturduğunda bir beis yoktur. Yargılamayı yapan Yüksek Daire sanık hâkimin suçlamayı kabul etmediği yanında özellikle duruşma sırasında hazır bulunan tarafsız olduğu düşünülen baro temsilcisi ve gözlemci konumundaki Av. …’ın ‘Tutanaktır’ başlığı altında tutmuş olduğu tutanak içeriğinde hakaret suçunun yer almaması bu tanığın aşamalarındaki tanık sıfatıyla alınan beyanlarında ise hakaret sözüne yer vermemesi tanık mübaşirin de bu beyanları sanık hâkimin iddiaya konu sözleri sarf etmediğini beyan etmesine itibar ederek sanığın hakaret suçundan beraatine karar vermiştir.
İki farklı beyandan hangi tarafın beyanına neden üstünlük tanındığını Yüksek Daire kararın gerekçesinde açıklamıştır. Baro temsilcisi gözlemci Av. …’ın tarafsız ve bağımsız konumunda olduğu düşünülerek bu konuda karar vermiştir. Yüksek Daire ‘….k.t.r.n çıkın dışarıya’ sözlerinin itibar ettiği tanıkların beyanlarına göre söylenmediğine karar vererek değerlendirme yapmıştır. Bu durumda sanık hâkimin söylediği sözlerin ‘Hayır yazmıyorum, çıkın dışarı, siz kimsiniz, hadi marş marş, çıkın lan dışarı, avukat mısınız nesiniz, saygısız herifler, ne sanıyorsunuz kendinizi, ne biçim adamsınız, kovuyorum seni, sen avukat değilsin, hodri meydan, kozlarımızı paylaşalım, el mi yaman bey mi yaman’ şeklindeki sözler olduğu,
Sanık tarafından söylendiği iddia edilen bu sözlerin de katılanların onur, şeref ve saygınlığını rencide edici hakaret boyutunda olmayıp, kaba hitap tarzı niteliğinde, rahatsız edici, ağır eleştiri niteliğinde olduğu kabul edilerek sanığın hakaret suçundan beraatine dair Yüksek Daire kararının onanması gerektiği” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurul Üyesi de; sanığa atılı hakaret suçunun sabit olmadığı düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
2-d) Sanık hakkında 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan kurulan beraat hükmünün isabetli olup olmadığı;
… Vergi Dairesi Müdürlüğünce sanığın avukat olarak 25.04.2014 tarihinden itibaren 2014 yılının 5, 6, 7 ve 12. ayı ile 2015 yılının 1. ayında matrahlı, sonrasında da matrahsız olacak şekilde KDV beyannamelerini verdiğinin belirtildiği,
… ili Sarıyer ilçesi İstinye Mahallesi 372 ada, 122 parselde bulunan .Sitesi .numaralı konuta ait tapu kaydı suretine göre; taşınmazın sanığın eşi tanık … adına kayıtlı olduğu, taşınmaz üzerinde T.C. … Bankası A.Ş. lehine ipotek kaydı bulunduğu ve taşınmazın … 10. İcra Müdürlüğünün 2017/4537 esas numaralı dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe konu olduğu,
Soruşturma aşamasında mali müşavirlerden oluşan heyet tarafından düzenlenen 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre; mal bildirimleri açısından, bazı mal bildirimlerinin hiç yapılmadığı, mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde mal bildiriminde bulunulması zorunlu olmasına rağmen zamanında bildirimde bulunulmadığı, hatta yanıltıcı mal beyanında bulunulduğu, gelir ve giderlerin değerlendirilmesi açısından, gelir ve giderler arasındaki farkın 151.468,81 TL olduğu, fakat mal mevcutlarına bakıldığında mal mevcudunun 1.060.900 TL olduğu, aradaki 909.431,20 TL farkın izahının mümkün olmadığı, bahsi mevzu edilen tutarın kaynağının Arşen Optik Ltd. Şti. ile yapılan gayri resmi ortaklık neticesinde elde edildiği sanık tarafından ileri sürülmüşse de 1998 yılından bugüne kadar elde edilen gelirlerin mal beyanlarında ve banka hareketlerinde görülmediği, gelir ve gider kalemleri incelendiğinde mal varlıklarının gelirleri ile uygun olmadığı,
Kovuşturma aşamasında başmüfettiş, hesap müfettişi ve bankacıdan oluşan heyet tarafından düzenlenen 24.11.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre; mal bildirimleri açısından, sanığın 2005 yılı ve sonrasında verdiği mal bildirimi beyannamelerinde gerekli bilgiler bakımından eksiklikler bulunduğu, bazı edinimlerin zamanında beyan edilmediği, bazıları ile ilgili olarak da hiç mal bildiriminde bulunulmadığı, gelir ve giderlerin değerlendirilmesi açısından sanığın ve yakınlarının 2005 yılı ile 2012 yılı Ekim ayı arasında tespit edilebilen toplam 892.650,16 TL gelir ve finansman kaynağı sağladıkları ve bu dönemde toplam 261.492,14 TL harcama yaptıkları, tasarruflarının 631.158,02 TL olduğu, net mal varlığı artışının 650.649,97 TL olduğu, tasarruflar ile mal varlığı artışı arasında 19.491,95 TL fark bulunduğu, bu farkın hesaplanmasında, dava dosyasında bulunan belge, bilgi ve doküman olmaması nedeniyle 01.01.2005-31.12.2006 dönemine ait gelir ve finansman kaynakları ile harcamaların dahil edilemediği,Kovuşturma aşamasında alınan 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre; sanığın malvarlığının 2005 yılı itibarıyla yapılması istenmiş ise de sanığın ve eşinin banka bilgilerinin 2007 yılı itibarıyla bulunduğundan gelir ve giderlerinin 2007-2012 tarihleri arasında dikkate alındığı, 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporunda 20.03.2013 tarihli mal bildirimindeki satışı yapılan taşınmazların (240.000 + 350.000) hâla mal varlığında bulunuyormuş gibi hesaplanmasından kaynaklandığını, beyanlardan ve dosya kapsamından anlaşıldığı üzere gerçekte bu taşınmazların satışının yapıldığı, 24.11.2017 tarihli bilirkişi raporunda 20.03.2013 tarihli mal bildirimindeki 590.000 TL’nin dosya muhteviyatına göre mal varlığında bulunmadığı kanaati ile yapıldığı, sanığın 2012 yılından sonra edindiği Seba Life’da bulunan ve satış değeri 775.000 Dolar olan taşınmazın finansmanının açıklanmasının yeterli olmadığı hususuyla ilgili olduğu, ancak tespit edilmesi istenen 2005-2012 yılından sonra yapılan ödemeler veya alımlara ilişkin bir değerlendirme yapılmamasının gerektiği, mal bildirimleri açısından, sanığın 3628 sayılı Kanun’a göre düzenli, zamanında ve açıklamaları tam şekilde düzenleyip mal bildiriminde bulunmadığı, bazı edinimlerin hiç veya zamanında bildirilmediği, yahut açıklama ve tutar kısımlarının doğru olmadığı, gelir ve giderlerinin değerlendirilmesi açısından, sanığın ve yakınlarının 2005 yılı ile 2012 yılı Ekim ayı arasında elde etmiş olduğu gelirler toplamının 1.013.421,97 TL, aynı dönemde yapılan giderler ve yüklenilen maliyetler toplamının 921.163,55 TL, gelir ve gider farkının 92.258,42 TL olduğu, sanığın eşinin banka hesaplarında bulunan Dolar ve Euro karşılığı 76.126,30 TL’nin gelir gider farkından düşülmesiyle 16.132,12 TL gelir fazlasının bulunduğu ve haksız mal edinme kapsamında değerlendirilebilecek bir gelirinin bulunmadığı,Anlaşılmaktadır.Tanık …; sanığın eşi olduğunu, tanık …’yi şahsen tanımadığını, 503.000 USD borcun kendi adına … Bankası Sarıyer Şubesinden çekilen konut kredisi ile ödendiğini, öğrenim gören çocuklarının olduğunu, bu krediyi ödemekte güçlük çektiklerini, sanığın emekli olduğunu, kredi borcunu ödeyemedikleri için bankanın icra takibi başlattığını, hâlen oturdukları evin üzerinde banka ipoteğinin bulunduğunu, 503.000 USD borcun kendi adına çekilen konut kredisiyle ödendiğini, bu krediyi 2013 yılında çektiğini,Tanık …; Seba Holding yönetim kurulu üyesi olduğunu, sanığın … isimli müşterinin dairesini 775.000 Dolar’a satın aldığını, 100.000 Dolar peşinat verip kalanı için iki senet yaptıklarını, senetleri vadesinde ödemeyince icra takibi başlattıklarını, sanığın bu aşamada 318.000 TL ödeme yaptığını, bu parayı da Ağaoğlu isimli firmadan satın aldığı dairenin ödeme işlemini iptal ederek temin ettiğini, ancak ödemenin sanığın eşi tarafından bankadan yapıldığını, daha sonra kalan bakiyeyi bir bankadan sanığın eşinin üzerine kredi çekerek kapattığını, tapunun da sanığın eşinin üzerine olduğunu,
Tanık. Yatırımda yönetim kurulu üyesi ve genel müdür olarak çalıştığını, .Sitesinde.numaralı daireyi satın aldığını, daha sonra . evlerinin yapımı başlayınca oradan bir ev satın almak istediğinden .Sitesi .numaralı dairesini .a verdiği vekâletname ile 10.05.2010 tarihinde sanığa sattığını, sanık ile tanışmadığını, daireyi 775.000 USD’a sattığını, sanığın sözleşmenin yapıldığı tarihte 100.000 USD peşin verdiğini, geriye kalan miktar için de 300.000 USD tutarında 30.05.2012 ödeme tarihli ve 375.000 USD tutarında 30.07.2012 tarihli iki adet senedin sanık tarafından imzalandığını, bu senetleri . Firmasına ciro ettiğini, senetlerin ödenip ödenmediğini bilmediğini,Tanık .’deki bir geri dönüşüm fabrikasında genel müdür olduğunu, . bölgesinin ileride prim yapacağı söylenip, oradan daire almasının tavsiye edilmesi ve fabrikada çalışan müdürlerden .’nın . .numaralı dairenin satılık olduğunu söylemesi üzerine nakit olarak ödeme yaptığını, daire sahibi olarak bir bayan ve yanında da eşinin olduğunu, bayanın eşi ile ödeme aşamasında daha çok muhatap olduğunu, bankadan ödeme yaptıktan sonra parayı başka bir yere havale ettiklerini, daireyi 240.000 TL’ye alıp 3-4 ay sonra da 256.000 TL’ye sattığını,İfade etmişlerdir.Sanık … soruşturma aşamasında; 1991’de Solhan’da PKK saldırısına uğraması sonucu yaralanıp tazminat aldığını, eşinin … Organ Nakli ve Yanık Tedavi Merkezinden ayrılırken tazminat almakla birlikte, … .Mahallesinde kayıtlı taşınmazı 2011 yılında 250.000 TL’ye sattığını, birikimi, babasının desteği ve kayınbiraderi Abbas Şenol’un yardımı ile eşi adına kayıtlı olan … . Mahallesindeki daireyi satın aldıklarını, kayınbiraderi Abbas Şenol’un faaliyet gösterdiği gözlük sektöründe kâr payından bahsedince biriktirdikleri 30.000 Dolar’ı verdiklerini, böylece gayri resmî ortak olduklarını, 1998 yılında kurulan 2012 yılında kapatılan . . Ltd. Şti. tarafından her yıl 50.000 TL’den aşağı olmamak üzere kendisine para verildiğini, anılan şirketin tasfiyesinden sonra 50.000 Dolar ödendiğini, tasfiyeden aldıkları para ve birikimler neticesinde … .den daire aldıklarını, 2012 yılında 350.000 TL’ye devrettiklerini, …’daki daireyi satmaları sonucu edindikleri para ile birlikte . firması tarafından .’da yapılan siteden daire aldıklarını, ödemekte zorlandıklarından vazgeçince kendilerine 320.000 TL iade edildiğini, .’de sattıkları daireden edindikleri 350.000 TL’yi vererek oturdukları evi aldıklarını, ayrıca 100.000 Dolara’a yakın ödenme yaptıklarını, eşi emekli olunca da 30.000 TL emekli ikramiyesi aldıklarını, satın aldıkları evin borcunun devam ettiğini, ileride yakınlarından alacağı borçlarla ve avukatlık mesleğinden kazanacağı para ile bu borcu kapatacağını,Özel Dairede; bütün mallarını ve paralarını mal beyannamelerinde bildirdiğini, …’deki kooperatif hissesini de bildirdiğini, sadece bir arabasının devrini almadığından bildiremediğini, müfettişin aldığı bilirkişi raporunda 906.000 TL fazla parasının olduğu görünmekle birlikte bir milyon TL’lik kredi çektiği hususunun gözden kaçırıldığını, 1991’de .’da .nın saldırısına uğrayıp yaralanıp tazminat aldığını, bununla da yatırım yaptığını, artık avukatlık yapıp yüksek meblağlı davalara baktığından vekâlet ücretinin de fazla olduğunu, FETÖ/PDY terör örgütünün kumpasının kurbanı olduğunu,İstinabe suretiyle alınan beyanında; şu an ikamet etmekte olduğu . Life’daki taşınmazını 770.000 Dolar’a satın aldığını, taşınmazlarını satmak ve kredi çekmek suretiyle 245.000 Dolar’ını ödediğini, geriye kalan miktar için de 900.000 TL tutarında … Bankası .Şubesi’nden konut kredisi çekerek bu dairenin bedelini ödediğini, satışını yaptığı gayrimenkullerden bir tanesinin ….lçesinde, diğerinin de … .Mahallesinde bulunan taşınmazlar olduğunu, her iki taşınmazı satınca eline 450.000 TL geçtiğini, … Bankası .r Şubesi’nden krediyi eşinin çektiğini,Savunmuştur.Haksız mal edinmenin tanımı 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinde; “Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır.” şeklinde yapılmış, yaptırımı da aynı Kanun’un “Haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme” başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasında; “Kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar adli para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.3628 sayılı Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesindeki; “Bu Kanunun amacı, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele cümlesinden olarak; bu Kanunda sayılanların mal bildiriminde bulunmalarını, bildirimlerin yenilenmesini, mal edilmelerin denetimiyle, haksız mal edinme veya gerçeğe aykırı bildirimde bulunma halinde uygulanacak hükümleri, bu Kanunda belirlenen suçlarla bazı suçlardan dolayı kamu görevlileri ve suç ortakları hakkında takip ve muhakeme usulünü düzenlemektir.” şeklindeki düzenleme uyarınca Kanun’un amacı, rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçmektir. Kanun’da sayılan görevli kişilerle ilgili olarak; aynı Kanun’un 17. maddesine göre irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma gibi suçlardan dolayı sanık olanlar hakkında re’sen soruşturma işlemleri başlatılacaktır. Ancak bu suçlardan dolayı, kişinin yaptığı yolsuzluk fiilinin tam olarak ortaya çıkarılamamış veya kanıtlanamamış olması ihtimalinin oluştuğu durumlar için kanun koyucu, daha ağır bir cezayı gerektirmemesi şartıyla haksız olarak mal edinilmesini, ayrıca bu haksız edinilen malın kaçırılıp gizlenmesini de suç olarak düzenlemiştir.Kanun’un 4. maddesi ile ilgiliye mal varlığını kanuna veya genel ahlaka uygun olarak elde ettiğini veya yaptığı harcamaların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğunu ispat yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak bu yükümlülük suçsuzluğunu ispat yükümlülüğü olarak değerlendirilemez. Diğer bir deyişle masumiyetini ispat edemediği gerekçesiyle sanığın doğrudan mahkûmiyeti cihetine gidilemez. Masumiyetini ispat yükünün şüpheli veya sanığa bırakılması ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olup ceza muhakemesi hukuku açısından da şüpheli ya da sanığa suçsuzluğunu ispat külfeti yüklenemez.
Gelinen bu aşamada Anayasa’daki “Mal bildirimi”ne ilişkin düzenleme ile 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’ndaki konuyla ilgili düzenlemeler üzerinde durulması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Mal bildirimi” başlıklı 71. maddesi;“Kamu hizmetine girenlerin mal bildiriminde bulunmaları ve bu bildirimlerin tekrarlanma süreleri kanunla düzenlenir. Yasama ve yürütme organlarında görev alanlar, bundan istisna edilemez.” şeklinde düzenlenerek kamu hizmetine giren kişilerin mal bildiriminde bulunmaları, bu bildirimlerini yineleyecekleri ve bunların kanunla düzenleneceği vurgulanmıştır.
3628 sayılı Kanun’un “Mal bildiriminde bulunacaklar” başlıklı 2. maddesinde kimlerin mal beyanında bulunacağı düzenlenmiş olup mal bildiriminde bulunmanın bu kişiler açısından zorunlu olduğu düzenlenmiştir.Anılan Kanun’un “Bildirimlerin konusu” başlıklı 5. maddesi;
“Bu Kanun kapsamına giren görevlilerin kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile görevliye yapılan aylık net ödemenin, ödeme yapılmayan görevlilerin ise, 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri mal bildiriminin konusunu teşkil eder.”,
Aynı Kanun’un “Bildirim zamanı” başlıklı 6. maddesi suç tarihinde;
“Mal Bildirimlerinin;
a) Bu Kanun kapsamındaki göreve atanmada, göreve giriş için gerekli belgelerle,
b) Bakanlar kurulu üyeliğine atanmalarda, atamayı izleyen bir ay içinde,
c) Seçimle gelinen görevlerde seçimin kesinleşmesi tarihini izleyen iki ay içinde,
d) Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,
e) Yönetim ve denetim kurulu üyelikleri ile komisyon üyeliklerine seçim ve atamalarda göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde,
f) Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,
g) Gazete sahibi gerçek kişiler ile, gazete sahibi şirketlerin yönetim ve denetim kurulu üyeleri faaliyete geçme tarihini, sorumlu müdürleri, başyazarları ve fıkra yazarları bu işe veya görevlerine başlama tarihini izleyen bir ay içinde,
Verilmesi zorunludur.
(a) Bendinde yazılı bildirim verilmedikçe göreve atama yapılamaz.” şeklinde düzenlenmişken suç tarihinden sonra 02.07.2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 114. maddesiyle, birinci fıkranın (b) bendinde yer alan “Bakanlar Kurulu üyeliğine” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak” şeklinde değiştirilmiştir.
Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik’in “Bildirimin konusu” başlıklı 8. maddesi;
“3 üncü maddede sayılanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan;
a) Taşınmaz malları (arsa ve yapı kooperatif hisseleri dahil),
b) Kendilerine aylık ödenenler, net aylık tutarının beş katından; aylık ödenmeyenler ise Genel İdare Hizmetleri sınıfında birinci derecenin birinci kademesindeki şube müdürüne ödenen net aylığın beş katından fazla değer ve tutarındaki;
1) Para ve para hükmündeki kıymetli kağıtları,
2) Hisse senedi ve tahvilleri,
3) Altın ve mücevheratı,3628 sayılı Kanun’un Üçüncü Bölümünde “Cezalar” başlığı altında düzenlenen “Gerçeğe aykırı bildirimde bulunma” başlıklı 12. maddesi; “Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.Anılan Kanun’un “Haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme” başlıklı 13. maddesi;
“Kanun’un daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir.Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir.” biçimindedir.
Öte yandan; amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latince’de ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;Sanığın 1997 model ., 2011 Model . araçları ve .’den 775.000 USD’ye teslim alıp oturduğu ancak ödemeler tamamlanmadığından tapusunu henüz devir almadığı evi mal beyanlarında hiç bildirmediği, …’de bulunan kooperatif hissesini, 1991 model .marka aracını, 1994 model . marka aracını, . Mah. 27058 ada, 1 parselde bulunan arsayı, … ili … ilçesi . Mahallesinde 27202 ada 1 kat irtifaklı taşınmazı, . Etap 1. Kısım . ve .’da bulunan daireleri mal beyanlarında eksik veya yanlış bildirdiğinden sanığın gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme ve mal kaçırma veya gizleme suçlarını işlediği iddia edilen olayda; sanık, kayınbiraderine ait optik şirketinde gayriresmî ortaklığının bulunduğunu ve kayınbiraderi tarafından her yıl düzenli olarak şirketin gelirinden kendisine verildiğini savunmuş ise de bu husus dosya kapsamından anlaşılamamakla birlikte, sanığın atılı suçu kabul etmemesi ve .’den 775.000 USD’ye teslim alıp oturduğu dairenin suç tarihinde ödemesinin devam ettiğini savunması, sanığın haksız mal edindiği yönünde kanaat bildiren ve soruşturma aşamasında alınan 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporu ile kovuşturma evresinde alınan 24.11.2017 tarihli bilirkişi raporu arasında çelişki olması ve raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla düzenlenen 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda; 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporunda sanığın 20.03.2013 tarihli mal bildiriminde bulunduğu satışı yapılan taşınmazların (240.000 + 350.000) hâla mal varlığında bulunuyormuş gibi hesaplandığı, 24.11.2017 tarihli bilirkişi raporunda ise 20.03.2013 tarihli mal bildirimindeki 590.000 TL’nin dosya muhteviyatına göre mal varlığında bulunmadığı kanaati ile yapılmasından dolayı söz konusu farkın oluştuğu ile sanığın haksız mal edinme kapsamında değerlendirilebilecek bir gelirinin bulunmadığının tespiti, 2005 yılı ile 2012 yılının Ekim ayı arasındaki suç dönemi içerisinde .’dan 775.000 USD’ye alınan taşınmazın borcunun tamamının ödenmemesi nedeniyle taşınmazın tanık … adına kayıtlı olması, bu taşınmaz için suç dönemi içerisinde 100.000 USD karşılığı 179.000 TL ödeme yapılması nedeniyle taşınmazın satış bedeli yerine ödenen miktarın nazara alınmasının gerekmesi, suç tarihleri arasında edinilmeyen bir taşınmazın suç tarihi sonrasında ne şekilde edinildiğinin yargılama konusu olmaması, aksinin kabulü hâlinde dahi sanığın avukatlık yaptığını ve buradan geliri olduğunu beyan etmesi ile söz konusu konut borcu için sanığın eşi olan tanık … adına kredi çekilmesi ve kredi ödemesinin aksaması nedeniyle bankanın icra yoluyla evi satışa çıkarması karşısında; sanığın haksız mal edinme suçunu işlediğine dair, mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.Sanığın gerçeğe aykırı mal beyanında bulunduğu iddia edilmiş ise de; sanığın yükümlü olduğu mal bildirimlerini önceki bildirimlerle uyumlu ve güncel tutması gerekmekle birlikte sanık bu dikkat ve çabayı göstermemiş ise de; sanığın atılı suçu kabul etmemesi, 28.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre hiç bildirilmeyen ya da usulünce bildirimde bulunulmayan mal varlıklarına konu olan araç ve taşınmazların olduğu tespit edilmiş ise de; söz konusu araç ve taşınmazlara ait bilgilerin devlet tarafından kayıt altında tutulması ve herhangi bir bildirime gerek olmaksızın rahatlıkla tespit edilebilir olması, ayrıca haksız mal edindiği ispatlanamayan sanığın mal varlığını gizlemesinin ve bu amaçla gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının herhangi bir menfaat sağlamayacak olması karşısında, sanığın gerçeğe aykırı bildirimde bulunmak kastıyla hareket ettiğine dair delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla usul ve kanuna uygun olan Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
3- Sanık hakkında yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığı;
TCK’nın “Yargı görevi yapanı etkileme” başlıklı 277. maddesi;
“Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.” şeklinde düzenlenmiş iken, 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 90. maddesiyle madde başlığıyla birlikte,
“Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs
1) Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.” biçiminde değiştirilmiş; 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 69. maddesi ile “veya yapılmakta olan bir soruşturmada” ve “şüpheli veya” ibareleri fıkra metninden çıkarılmış, “Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.” ibaresi madde metnine eklenmiştir.
Öncelikle maddenin ilk hâlinde suçun işlenebilmesi için görülmekte olan bir davanın bulunması zorunlu, diğer bir ifadeyle sadece kovuşturma aşaması itibarıyla suçun işlenmesi mümkün iken, 05.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 90. maddesiyle kapsam genişletilerek yapılmakta olan herhangi soruşturma da maddenin uygulanma alanına dahil edilmiş, ancak 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 69. maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda, soruşturmalar suçun konusu olmaktan çıkarılmış ve önceki duruma dönülmüştür. Bu nedenle, soruşturma evresindeki eylemler bu suçu oluşturmaz.Davaların doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak görülüp yapılmasında ve bu suretle adaletin gerçekleşmesinde bütün tarafların ve nihayetinde toplumu oluşturan her bireyin yararı bulunmaktadır. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak yerine getirilmesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlar kanun koyucu tarafından yaptırıma bağlanmıştır.Suç, görülmekte olan dava dolayısıyla işlenmektedir. Bu nedenle haksızlık oluşturmak amacıyla yargı görevini yapanlar veya tanık ve bilirkişi etkilemekten söz edilebilmesi için öncelikle ortada görülen bir dava bulunmalıdır.Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun işlenebilmesi için, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulması zorunlu olup, bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulması gerekmektedir.
Suçun tanımında “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekmektedir.Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla suç tamamlanmış olup, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebi yerine getirerek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalaada veya beyanda bulunması gerekmemektedir.Tanımlanan suçun maddi unsurları arasında yer alan hareket (fiil) unsuru, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı davanın taraflarından birinin veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır.Bu suçun oluşabilmesi için, kasten hareket edilmesi yetmemekte bunun yanında failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi, diğer bir ifadeyle suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak özel saikleri ile gerçekleştirmesi gerekmektedir. Nitekim bu hususa ilişkin madde gerekçesinde; “Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Failin, söz konusu suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, yani görülmekte olan bir davanın taraflarından birinin ya da yapılmakta olan bir soruşturma veya kovuşturmada şüpheli veya sanığın ya da davaya katılanın veya mağdurun leh veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini ya da gerçeğe aykırı mütalaa veya beyanda bulunulmasını sağlamak amacıyla işlemesi gerekmektedir.” açıklamasına yer verilmiştir.Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;… 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/131 değişik … sayılı dosyasında, yapılan yargılama aşamasında sanığın anılan mahkemenin hâkimi olan tanık …’in odasına giderek tedbir isteyen tarafın mali açıdan sıkıntıda olduğunu, talebin kabulü hâlinde iyi olacağını ifade ederek yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda; sanık suçlamayı kabul etmemiş ise de anılan mahkemenin hâkimi olan tanık …’in aşamalardaki beyanı, söz konusu dosyada davanın ihtiyati tedbir talebine ilişkin olup tanık … tarafından 28.11.2011 tarihinde ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi, sanığın tedbir talep eden lehine sonuç doğuracak bir karar verilmesi için tanık …’den talepte bulunmuş olması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin sabit olduğu,Sanığın, … 37. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olan tanık …’in odasına giderek mahkemenin 2012/435 değişik … sayılı dosyası ile ilgili olarak tanık …’den dosyanın taraflarından biri lehine karar vermesi konusunda sohbet eder şekilde ricada bulunduğundan, sanığın yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda; sanık suçlamayı kabul etmemiş ise de anılan mahkemenin hâkimi olan tanık …’in aşamalardaki beyanı, söz konusu ihtiyati haciz talepli dosyada mahkemenin müstemir yetkili hâkimi olan tanık …’in izinli olması nedeniyle yetkilendirilen sanığın ihtiyati haciz talebine konu senetlerden biri haricindeki senetlerin vadesinin gelmemesine rağmen söz konusu bütün senetleri nazara alarak toplam miktar üzerinden teminat karşılığı ihtiyati haciz kararı vermesi, borçlular tarafından söz konusu karara itiraz edilmesi üzerine müstemir yetkili hâkim olan tanık … tarafından vadesi gelen senetler yönünden ihtiyati hacze yapılan itirazın reddine, vadesi gelmeyen senetler yönünden ise itirazın kabulüne karar verilmiş olması dikkate alındığında sanığın ihtiyati haciz talebinde bulunan taraf lehine karar verilmesi için tanık …’dan ricada bulunduğu, tanık …’nın araya zaman girmesi nedeniyle sanığın hangi taraf lehine ricada bulunduğunu hatırlamayarak sanığın dosyanın taraflarından biri lehine karar verilmesi için ricada bulunduğunu beyan etmiş olması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin sabit olduğu,Sanığın, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/392 esas numaralı dosyasında duruşma gününden bir gün önce anılan mahkemenin hâkimi olan tanık …’in odasına gittiği ve oturduğu koltuktan söz konusu dosyanın esas numarasını ve dosya kapağındaki taraf bilgilerini gördükten sonra tanık …’e şirket hukukunda bilgi sahibi olduğunu, en sevdiği konunun şirket hukuku olduğunu ifade ettiği, bir süre sonra kalkıp odanın kapısının önünde tanık …’e yüksek sesle, “Bu dosyanın davacı vekili çok iyi hukukçudur, o ne dediyse doğru söylemiştir.” diyerek sanığın yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda; sanık atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de, tanık …’in iddiayı doğrulaması, söz konusu dosyada davacının … Holding A.Ş, davalının … İletişim Hizmetleri A.Ş, davanın denetçiler kararının iptaline ilişkin olması, yapılan yargılama sonucunda mahkeme hâkimi … tarafından 07.10.2011 tarihli karar ile davacının davasının reddine karar verilmesi, … 35. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimi olan tanık …’ın anlatımı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediğinin sabit olduğu,
Kabul edilmelidir.Bu itibarla, Özel Daire kararının isabetli olduğuna karar verilmelidir.
4- Sanığın eylemlerinin üç ayrı yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu mu yoksa zincirleme şeklinde yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğu;
İnceleme konusunun isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için “zincirleme suç” hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus … Komisyonu raporunda; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
İnceleme konusunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Bası, …, 2015, …. 169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 8. Bası, …, 2015, …. 114.).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Yapılan bu açıklamalar göz önüne alındığında; hukuki anlamda tek olarak kabul edilemeyecek fiil ile birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunun işlenmesi hâlinde TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması mümkün değildir ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluştuğunun kabulü gerekir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.11.2013 tarihli ve 7-535, 15.04.2014 tarihli ve 282-192, 22.04.2014 tarihli ve 5-204 ve 06.06.2017 tarihli ve 566-317; 14.11.2019 tarihli ve 98-661 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında inceleme konusu değerlendirildiğinde;
Üç numaralı inceleme konusu olayda anlatıldığı üzere … 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/131 değişik … sayılı dosyası yönünden tanık … 2012 yılı Ekim ya da Kasım ayında olayın gerçekleştiğini belirttiği, ancak söz konusu dosyada dava tarihinin 25.11.2011, karar tarihinin 28.11.2011 olduğu gözetildiğinde söz konusu dosya için beyan edilen tarihin aslında aynı Mahkemenin 2012/435 değişik … sayılı dosyası ile uyumlu olup tanık …’in mahkemesindeki birden fazla dosyasında gerçekleşen eylemler bakımından suç tarihi hususunda yanılgıya düştüğü ve atılı suç bakımından suç tarihinin 25.11.2011-28.11.2011 arası olduğu, … 37. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/435 değişik … sayılı dosyasında dava tarihinin 17.09.2012, sanık tarafından verilen karar tarihinin 18.09.2012, itiraz üzerine müstemir yetkili tanık tarafından verilen karar tarihinin 08.11.2012 olduğu gözetildiğinde, suç tarihinin 18.09.2012-08.11.2012 tarihleri arasında gerçekleştiği, … 42. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/392 esas numaralı dosyası yönünden tanık … 2011 yılı sonlarında olayın cereyan ettiğini beyan ettiği, ilgili dosyanın dava tarihinin 20.09.2011, karar tarihinin ise 07.10.2011 olduğu gözetildiğinde, beyan ile dosya kapsamının örtüştüğü ve suç tarihinin 20.09.2011 ile 07.10.2011 arası olduğu birlikte değerlendirildiğinde; sonuç olarak 20.09.2011 ile 08.11.2012 tarihleri arasındaki 1 yıl 1 ay 18 günlük sürede meydana gelen olayların aynı suç işleme kararı kapsamında zincirleme olarak işlendiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla usul ve kanuna uygun olan Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçlarından açılan kamu davası nedeniyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kanunda da kamu davasına katılabileceğine ilişkin hüküm bulunmayan ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince de katılma talebinin reddine karar verilen Hazine ve … Bakanlığının, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarından açılan kamu davası nedeniyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince de katılma talebinin reddine karar verilen … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından ve sanığa atılı irtikap suçu yönünden katılan … adına yetkili olmayan vekil tarafından temyiz isteminde bulunulduğundan temyiz istemlerinin CMK’nın 298. maddesi gereğince REDDİNE, temyiz incelemesinin irtikap, gerçeğe aykırı bildirimde bulunma, haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarına yönelik katılan Hazine ve … Bakanlığı vekili, katılan … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. aleyhine işlendiği iddia olunan görevi kötüye kullanma suçu yönünden anılan şirket vekilinin ve son soruşturmanın açılması kararının 6-b-c-d bentlerinde belirtilen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu yönünden sanık müdafisinin ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçları yönünden ise Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri ile sınırlı olarak YAPILMASINA,
2- a) Sanığa atılı irtikap, görevi kötüye kullanma, tehdit, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarının sabit olmadığına,
b) Sanığa atılı yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs ve kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçlarının sabit olduğuna,
3- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 16.10.2019 tarihli ve 2-14 sayılı;
a) Sanık hakkında irtikap, görevi kötüye kullanma, tehdit ve 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan beraat hükümlerinin ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
b) Sanık hakkında TCK’nın 129. maddesi uyarınca haksız fiil nedeniyle kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi yerine beraat kararı verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, hakaret suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin inceleme konusu bakımından 21.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamaması nedeniyle 11.05.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla, diğer inceleme konuları bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.