Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/283 E. 2021/507 K. 27.10.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/283
KARAR NO : 2021/507
KARAR TARİHİ : 27.10.2021

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 64-9
Temyiz Edenler : Sanık ve müdafisi
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.02.2020 tarih ve 64-9 sayı ile; sanığın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 10.07.2020 tarihli ve 58226 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesinin “Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK’nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, “olgusal dünya”ya; hukuki sorun, “normatif dünya”ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK’nın 289. maddesinde yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 05.02.2020 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanığın 10.02.2020, müdafisinin ise 17.02.2020 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları,
b) Temyiz dilekçeleri içeriklerinden; sanığın ayrıntılı sebep bildirerek, sanık müdafisinin ise kararın usul ve yasaya aykırı olması nedenine dayanmak suretiyle gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep ettikleri,
c) Gerekçeli kararın sanığa 23.04.2020, müdafisine 26.04.2020 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
Sanığın 29.04.2020 tarihinde süresi içinde, müdafinin ise 28.06.2020 tarihinde ve süresinden sonra temyiz talebinde bulundukları,
Anlaşılmaktadır.
Buna göre, sanık ve müdafisinin hazır bulunduğu karar celsesinde hüküm tefhim edilirken gerekçeli temyiz dilekçesinin 7 gün içinde verilmesi gerektiğine ilişkin ihtarın yapıldığı anlaşıldığından sanık müdafisinin 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı gereğince Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle her türlü sürenin 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmasını takiben anılan süreden sonra 28.06.2020 tarihinde sunduğu dilekçesindeki hususlar inceleme kapsamına alınmamış olup temyiz incelemesi sanığın süresinde sunduğu dilekçe kapsamında yapılmıştır.
II) İDDİA:
”33991 sicil numarası ile Bingöl Cumhuriyet savcılığı, Bozova/… Cumhuriyet savcılığı, Yargıtay Tetkik Hakimliği, Türkiye Adalet Akademisi Müdür yardımcılığı ve müdürlüğü, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Daire Üyeliği ve … Batı hakimliği görevlerinde bulunduğu,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği tespit edilmiştir.
Şüpheli Savunması:
… Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 18.11.2016 tarihli ifadesinde:”2005 yılında Tetkik Hakimiydim. Yabancı dil bildiğim için … beni eğitim merkezine aldı.4 yıl görev yaptım. 2010 yılında akademi başkanı …’nin dönemin müsteşarına benim hakim adayları arasında sevildiğimi söylemiş, …’da beni bizzat tanıyordu. Onun uygun görmesi ile aday oldum. HSYK seçimlerinde bağımsız aday olarak girdim. Seçim çalışmalarını yürüttüm. Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimlerinde elimdeki 20 kişilik listeyi kurula verdim. Benim belirlediğim adaylar da Yargıtay ve Danıştay üyesi olarak seçildi. Şikayetleri yargı yetkisine müdahale olarak değerlendiriyorsak soruşturma izni vermiyorduk. Diğer hallerde soruşturma izni vermiştik. HSYK yapılandığı dönemde müfettişleri tanımıyorduk. …’un ön çalışması ile belirlendi. ByLock programı ile iletişimim olmadı. (Ek 6/13-28)
… Batı 1. Sulh Ceza Mahkemesindeki 20.07.2016 tarihli sorgusunda: “Cumhuriyet savcılığı ifademi tekrar ederim. Üzerime atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum…”
Şeklinde beyanda bulunmuştur. (Ek 6/ 5-8)
Deliller:
… alınan ifadesinde:”2010 HSYK seçimleri gündeme gelince…adaylar arasında …, …, …, kocasından dolayı …, … cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum.
Seçim olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldik. İdari yargıda yedek kalan … bize dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o  nedenle yedek kaldık, dedi…burada … cemaati mensuplarının cemaat mensubu olmayan, kendisi dahil olmak üzere, İdari Yargıda … ile kendisinin yedekte bırakılmasının gerçekleştirildiğini ve bu şekilde oy kullanılmasının sağlandığını belirtmek için söylemiştir.
Ben yeni HSYK seçimleri sırasında …, …, … ve …’nin cemaat adayları olduğunu biliyordum. Üyelerin HSYK içerisinde hangi dairede görev yapacağı bir anlaşma sonucu oldu. … cemaati mensupları sadece …’nin 1. Dairede görev yapmasmda ısrar ettiler ve bu ısrar yerine getirilmek zorunda kalındı.
2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra…genel sekreter olan … bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … …’nın evine gittik…. cemaati mensupları olduklarını da bildiğim …, …, … …, … ile genel sekreter yardımcıları … ve …’ün de olduğunu gördük…bu hareketin … cemaatinin bize bir emri vakisi olduğunu bu şekilde anladık. Biz bu evde aslında … cemaati mensubu olan HSYK üyeleri ve o yemeğe katılan diğer hakimlerin belirleyeceği isimler için orada toplandık.
Yargıtay tetkik hakimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hakimler ile … cemaat mensubu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirtiyorlardı…Sayının 80 civarında olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine toplantıda bulunan … cemaatine mensup kurul üyesi … ile birlikte …, …, … evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. … bize dönerek “hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140’tan aşağı razı olmaması gerektiğini” belirten söz sarfetti.
Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik. Bu toplantılara … cemaati mensubu olmayan …, …, …, …, …, …, …, …, …nu çağırmadık.
Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter …’nın yerine gelen … cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. …’ın çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ile HSYK genel sekreteri … ile HSYK genel sekreter yardımcısı … katılıyordu. Bu sohbetler çoğunlukla yemekli oluyordu. Bu sohbet toplantılarına eşler katılmıyordu. Sohbet toplantıları…daha çok dini sohbetler, … sohbetleri şeklinde gelişiyordu… sohbetlerin … cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik.
HSYK’da UYAP ortamında denetim yapılması için proje çalışması vardı. Bu proje sayesinde HSYK müfettişleri mahalli mahkemelere ve savcıların bulunduğu yere gitmeksizin UYAP üzerinden soruşturma dosyalarını inceleyip, rapor yazma imkanı bulacaktı…. cemaati mensubu olan …, …, …, …, …, … ve … bu talebimize karşı çıkmaya başladılar. Cemaat mensuplarının bu ortak tavırlarına karşı biz diğer üyelerin sayesinde yeni HSYK müfettişlerinin kurulda görevlendirilmesini sağladık.
Cemaatin belirlediği isimler Yargıtay için 108 kişi aynen kendini korudu. Bizim ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayı 180’e kadar çıktı. Ancak resmi seçim sonucu … cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107 kişi aynen Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay’da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu.
HSYK’daki sohbet toplantılarında…., ….Bu kişilerin bize tavsiyelerde bulunması bulunduğumuz konum itibariyle doğru olmadığı ortadadır. Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için … ile …’in bu şekildeki tavsiyelerinin uygun olduğunu kabul edip, sohbetlerde konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk.
…Ben o dönem için … aracılığı ile bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim diğer üyelere mesajlar ve talimatlar gönderdiğini tahmin ediyor ve biliyordum.
Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK Genel Kurul kararının hazırlanmasını…. bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı…Bu metni ben ve … bakan olan … beye götürdük…hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Kendisi bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de açıklama dedi. Söz alan …’da sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dedi. Daha sonra biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara …, …, …, … ve … muhalefet kaldı. … muhalefet yazacağım diye dosyayı aldı…Bu karar internette yayımlandığı esnada … Savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu … adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarını bildiri dağıttığını gördüm…Burada beni birilerinin oyuna getirdiğini, getiren kişilerin de … cemaati mensupları olduğunu anladım…. bizim bildiri yayımlanmadan bu bildiriden haberi varmış gibi basın mensuplarına yazılı metin dağıttı…Bu tesadüf yayımlanma nedeni ile … bey ile de bir sohbetimiz oldu. O da bana …’ı mutlak suretle kuruldan cemaat mensuplarının yönlendirdiğini bana söyledi.
… bey müsteşar olunca … cemaati mensubu olan kurulda görev yapan hakim ve savcıların kuruldan uzaklaştırılmasını teklif etti…genel kurulda oylama yapılması gündeme geldi. Ben bir kısım hakim ve savcının kuruldan gönderilmesine muhalefet kaldım.
HSYK içerisinde … cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, … cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili … ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. …’da … cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar …’da … cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini red edemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu…., … ve …’in … cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu.
2010 Anayasa referandumunda …’in talimatları doğrultusunda tüm cemaat mensupları bu referandumda evet çıkması için yoğun şekilde çalıştıklarını, hatta …’in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin’den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum. Referandumdan sonra oluşan HSYK seçimlerinde de … cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştıklarını ve yeni oluşan kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu biliyorduk. Ben ve cemaat mensubu olmayan Danıştay ve Yargıtay üyelerinden gelen üyeler hariç tüm üyeler … cemaatinin etkisinde ve gücünün etkisi altında kalarak bazı kararlar verdiğimiz olmuştur. İlk Yargıtay ve Danıştay’a üyelerin seçiminde, 1. Dairenin ilk çıkardığı kararnamede bu gücün etkisinde kalarak … cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesi sağlanmıştır. Bu çalışmalarda cemaat çok etkin olarak kullanılmıştır.
Ben aynı zamanda 3. Daire Başkanıydım. Bizim dairenin görev alanını içerisinde hakim ve savcılar hakkında yapılan şikayetlerin soruşturulmasına izin verilip verilmemesine karar vermek şeklindeydi. Ayrıca Teftiş Kurulu’da bize bağlıydı. Bizim dairede diğer üyeler …, …, …, …, … ve … vardı. Son yıl ise … 1. Daireye gitti, yerine … geldi. Bizim dairede … hakim ve savcılarının özellikle kamuoyuna yansıyan özel yetkili savcı ve hakimlerin soruşturması geldiği zaman …’dan sorumlu tetkik hakimi … dosyayı öncelikle okur, dosyayı önce sorumlu bulunduğu üye …’e sunardı. Bilahare komisyonda bir kez daha sunum yapardı. … cemaati içerisinde bulunan … ve … aktif olarak …’dan gelen bu şikayetlerin cemaat mensuplarını korumak amacıyla karşı çıkardı. Tüm oyları hayırdı…Şu hususu belirtmek isterim. Cemaatin talimatı ile bizim dairede hareket eden kişiler … ile …’dır. Biz de cemaatin rüzgarı ile ve gönül vermişliğimiz nedeni ile cemaat mensupları lehine oy kullanıyorduk.
… davasında gizli tanık olan ve ismini şu an için hatırlayamadığım hakim mesleğe tekrar dönmek için dilekçe verdi. Ben bu kişinin kimliğinin açıklanmasını kanun gereğince uygun görmedim. Ancak o dönemde bu kişinin gizli tanık olduğunu bildikleri halde … cemaati mensubu olmayan … ile … ısrarla bu kişinin tekrar mesleğe alınmasını, başka bir kuruma geçeceğini belirterek ısrar etmeye başladılar. Ben bu kişinin mesleğe alınmasını uygun görmüyordum. Ancak bu kişinin mesleğe alınması konusunda dairede cemaat mensubu olarak bildiğim … ve … herhangi bir girişimde bulunmadılar. Yapılan oylamada bu kişinin mesleğe kabülü yapıldı. Ben bu kişinin daha sonra … cemaati mensubu olduğunu öğrendim. Cemaatin burada bilerek farklı davranıp, referansları cemaat mensubu olmayan iki üye üzerinden yürüttüğünü anladım. Bu davranış şeklinin cemaatin davranışı olduğunu bir kez daha gördüm. Bu kişiyi mesleğe kabul ettikten sonra … ve … benim yanıma gelip, mesleğe kabul toplantısında bu kişinin disiplin cezasının olduğunu tetkik hakimi sunumda söylemedi. Biz tutanak tuttuk, dedi. Hatta daha sonra … bu kişinin gizli tanık olduğunu da gazeteden öğrenince tekrar yanıma geldi, bu kişi gizli tanıkmış ayrıca disiplin cezası var, dedi. Ben bu konuşmaları bakan beye ilettim. Ve bu kişinin mesleğe kabul kararımıza bakan bey itiraz etti. Biz de daire olarak tekrar toplandık. Bu kişinin mesleğe kabulünü kaldırdık.” (Ek 5/1.kl/157)
… alınan ifadesinde :”Ben öncelikle bu yapının içerisinde yer aldığını ve bu yapıyla hareket eden kişilerin isimlerini yazdırmak istiyorum. 1-Teftiş kurulundan …, 2- Müşteşar yardımcısı …, 3- Yargıtayda görevli …, 4- Yine yargıtayda görevli …, 5- Yargıtayda tetkik hakimi olan …, 6- Yargıtayda görevli … …, 7- Bakanlıkta görevli …, 8- daha sonra HSYK’ da görevlendirilen ve genel sekreterlik yapan ….12- o zamanlar Müsteşar yardımcısı olan …, 13- daha sonra kurul üyesi olan …,…Bu kişiler FETÖ yapılanması içinde olan kişilerdi. Bana da o şekilde davrandılar, hatta bazıları ”aramıza hoş geldin gibi cümleler kurarak benimle iletişim sağlıyorlardı.” (Ek 5/1.kl/176)
Gizli Tanık … alınan ifadesinde:”2010 yılı HSYK seçimlerinde sivil imamlanrını kullanarak organizasyon yaptılar. İdari yargıdan …, … ve …’e oy verilmesini sağladılar ve diğer adayları yedek bıraktırdılar. Adli Yargıda ise …, …, …, …, …, …, …’a oy verilmesini istediler. Bu şekilde …, …, …, …’ü yedek bıraktırdılar…” (Ek 5/1.kl/22 )
… alınan ifadesinde:”…’in grup abiliği yapmış olduğu dönemde HSYK seçimleri oldu…bu kişilerin cemaatçi olduğunu …’ün bana oy listesi verdiğinde anladım. Bu listede bütün cemaatçi adaylar vardı…. ve …’ de bu isimler arasında idi…” (Ek 5/1.kl/117 )
… alınan ifadesinde:”Yapılan çalışmalar sonucunda cemaatin göstereceği HSYK üye adaylarının belirleneceğini söylüyordu. Devamında 12.10.2014 tarihinde yapılan HSYK üye seçimlerine üç hafta kala …’ın, … il merkezindeki evinde sohbet toplantısı amacıyla toplandığımız bir günde … bana bylock isimli mesajlaşma programından bahsetti…bir şifre verdi…bylocka girip …’nin attığı mesajı görüyordum.
… ilk attığı mesajında HSYK seçimlerinde cemaatin oluşturduğu 11 kişilik HSYK üyeliğine aday listesini gönderdi. Bu listede …, …, …, … …, …, …, …, …, … ,..isimli şahıslar vardı. Bu mesajda … bana cemaat olarak bunları destekliyoruz, çevremizden bunlara oy isteyeceğiz yazmıştı.” (Ek 5/1.kl/219)
… alınan ifadesinde: “…. il merkezine atandım … isminde bizim meslekten olmayan biri beni karşıladı…Seçim sürecinde bizi … isimli şahıs yönlendiriyordu. Bağımsızlar adı altında cemaatin gösterdiği adayların ismini bana verdi. Bu adaylar …, …, …, …, …, … …, …, …, … ve … hatırladığım kadarıyla bu isimler vardı..” (Ek 5/1.kl/53)
… alınan ifadesinde: “2010 yılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinden önce … bize bakanlık listesinde olan ancak cemaatin desteklediği adaylardan …, …, …, …, …, … ve …’ya oy verilmesini istedi. Bana seçimden önce … bir liste vermişti. … bu listeyi cemaatin ev toplantılarının birinde verdi. Seçime çok az bir süre vardı. Herkese tek tek liste verip, tek tek yemin ettirdi. Yeminin konusu verdiği listenin kimse ile paylaşılmamasını istiyordu. Bize Allah ve namus üzerine yemin ettirmişti. Daha sonra … bana verdiği listede …, …, …, …, …, … ve …’nın ismi ile birlikte bakanlık listesinde olan veya olmayan diğer dört adayın ismi yazılıydı. Diğer arkadaşlarıma verdiği listede …, …, …, …, …, … ve …’nın ismi ile birlikte diğer başka isimler yazılı olduğunu öğrendim. Cemaat bu şekilde o dönem bakanlık listesi olarak bilinen …, , , ve …’ün yedek kalmasını sağlamıştır.” (Ek 5/2.kl/242 )
… alınan ifadesinde: “2013 yılında …’da görev yaparken Said kod adlı sivil imamla birlikte o sırada …’da bulunan evime eski kurul üyesi … geldiler, evimde …, …, …’de vardılar. … ve Said kod adlı imam sohbet ettiler, dini konulardan ve kurulla ilgili konulardan konuştu. … kurulun çıkardığı kararnameler tepkiler geldiğini, önümüzdeki seçimlerde işimizin zor olduğundan bahsetti.” (Ek 5/1.kl/159)
… alınan ifadesinde:”Yapıda olduğunu bildiğim kişiler Akademideki sınıfta aktif olan ve dersleri takip etmeyip sosyal faaliyetlerle ilgilenen fetö lehine söylemlerde bulunan akademinin yönetim kadrosu ile yani cemaatin üst düzey kişilerinden olduğunu bildiğim … ve … ile çok sıkı ilişkileri olan sürekli cemaati öven fetöcü olduğunu bildiğim kişileri sıra ile söylemek istiyorum.
Ömer Ünlü, akademide aynı sınıftaydık. Sınıf başkanıydı derslere girmek zorunda olmasına rağmen …’nın müsaade etmesi üzerine derslere girmiyordu. Fetö organizasyonları yaparak fetöcü şahısların birbiri ile daha sıkı iletişim içerisinde olmasını sağlıyordu.
…, akademide sınıf başkanlığı yapmış ve yıllık-balo heyetinde yer almıştır. Akademideki başkan, müdür ve tetkik hakimleri bize daha mesafeli davranırken bu şahıslara ayrıcalıklı davranıyorlardı. Akademi sonunda bitirme ödevi şeklinde kapsamlı bir ödev hazırlamamız gerekti. Biz bu ödevi hazırlamamıza rağmen saymış olduğum bu isimlerin çoğu hiç bir ödev hazırlamadan not aldılar buna da akademi müdürü … öncülük etmiştir. Ben bu şahsın fetö/pdy yapılanması içerisinde olduğunu biliyorum.
…, …’ın eşi olup staj döneminin sonunda evlendiler. …’da yıllık ve balo komitesinde yer aldı. Hamilelik sürecinde uzun süre akademiye devam etmediğini biliyorum.Hatta stajyerler arasında akademi başkanı ve müdürünün …’yı idare ettiklerini gereğinden fazla devamsızlık yapmasına müsaade ettiklerini ve fetöcü olduğuna dair söylentiler yayılmıştı. Ben bu şahısların fetö/pdy yapılanması içerisinde olduğunu biliyorum.
…benim aday olduğum dönemde bütün yargı onların elindeydi. Akademide onlar ne isterse o oluyordu. Ben baloya katıldım. Ne sınıf sınıf dolaşıp taraftar topladım. Akademideki fetöcü olan yukarıda saydığım kişiler sürekli bir sosyal faaliyet peşindeydi. Bu sosyal faaliyetler tiyatro, müzik dinletisi, sinema gibi faaliyetlerdi. Fetöcülerin düzenlemiş olduğu bu sosyal faaliyetlere katılım zorunluydu. Otobüsle toplu bir şekilde gidilip geliniyordu. Başımızda yine …, görevli tetkik hakimleri başımızda oluyordu. Faaliyetler öncesinde yoklama alınıyordu. Sürekli bunlarla birlikte olduğum için bu şahısları tanıyorum. Akademideki adayların 3 de 2 si cemaat yapılanması içinde olan şahıslardı. Bu oranı da seçimlerden dolayı biliyorum.” (Ek 5/1.kl/549)
… alınan ifadesinde: “Tüm edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübelerimden son 5 yılın hakim ve savcılarının Türkiye imamının kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay Tetkik Hakimliğinden, Yargıtay üyeliğine seçilen İlyas isimli şahıstır.(soyadını hatırlamıyorum – sicili 33000-35000 arasıdır). Bunun yardımcıları eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi …, HSYK eski Genel Sekreteri …, Adalet Akademisi eski Başkam …’dır. Yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimler yapmıştır. Bu kişilere geçmiş donem HSYK üyeleri …, …, …, …, …, …, …, … ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten …, Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan hakim … yardımcı olmaktadır. Yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları … ve …, … ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığım tetkik hakimleri FETÖ’nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile halinde görev yapmaktaydılar. Ben bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığım ve uzun yıllar önceden tanıdığım arkadaşlık ilişkim olan beni başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan, hemde bağ kuran …’dan bizzat dinledim. Yine kendimde meslekte yaşadığım, gördüğüm olaylardan, tarafıma yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ediyorum.” (Ek 5/1.kl/37)
… alınan ifadesinde: “…savcı bey bana dönem itibariyle …’in HSYK’da aktif olduğunu, şuan için …’un varisi olarak görüldüğünü, bu kişinin yardımcı olabileceğini söyledi…. biz stajyerlere Konyalı hakim savcı adaylarıyla birlikte yemek organize edelim dedi. Bizde bunun üzerine tamam dedik. …Yemeğin düzenlendiği tarihi 2013 yılı Haziran ayı olarak hatırlıyorum. Bu yemeğe … ile birlikte …, …, …, … ve biz stajyerler katıldık. Bu şekilde ikinci staj dönemimde bir yemek daha düzenlendi. Ancak ikinci dönem yemeğine …, …, …, … dışında Konyalı Yargıtay üyeleri ve …’un katılımıyla biz stajyerler olarak katılım sağladık. Hem ilk hem de ikinci yemeğe katılan o dönemin üst görevdeki HSYK’dan gelen kişiler gerçekleştirdikleri icraatlardan bahsettiler. Bizler bu şahısların cemaatçi olduğunu tahmin ediyorduk.” (Ek 5/1.kl/111)
… sunduğu dilekçesinde: “….’den tayinimi (eşimin Vergi Denetleme Yardımcılığını kazanması üzerine çalışabilecek illerden birine) çıkarabilmek için …’na gittim. (HSYK üyesi …’nın da cemaatten olduğunu orada öğrendim.) kendisi benim cemaatten olduğumu biliyordu. Ellerinden geldiğini yapacaklarını söyledi.” (Ek 5/1.kl/45)
… alınan ifadesinde:”2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce … bizi topladı. Daha doğrusu cemaat mensubu olan hakim ve savcıların bir kısmını topladı. …’nın toplantı çağrısı üzerine ben, …, …, …, …, …, …, …, … ve ismini hatırlayamadığım yaklaşık 20 kişi …’nın evinde toplandık. … burada Yar-Sav’ın seçimi kazandığı takdirde cemaat için iyi olmayacağını bu nedenle mutlak suretle bizim desteklediğimiz adayların kazanması gerektiğini söyledi. Bu toplantıda Türkiye’nin değişik yerlerine seçim gezilerinin yapılması, masrafların cemaat tarafından karşılanması kararı verildi. Bu toplantılar seçime kadar devam etti. Bir süre sonra … ve … seçim gezilerinden sonra durum değerlendirmesi yapmak amacıyla bizleri çağırmaya başladılar. Bunun üzerine biz bunların koordinesinde toplanmaya başladık. Ben de … ile birlikte … iline, … ile birlikte … ve … illerine gitmiştim.
Cemaatin adayları olarak belirtilen kişiler …, …, …, …, …, ….
…net bir şekilde cemaat organizasyonu olan bu çalışmalarda …, … …, …, …, …, … katılıyordu. Masraflarının bir kısmını cemaat veriyordu ben kendim masraf vermedim. Kimin nerde tanıdığı etkileyebileceği insanlar varsa oralara bu geziler düzenleniyordu. Masrafların … tarafından yapıldığını biliyorum ancak ben hiç masraf almadım.” (Ek 5/2.kl/153)
… alınan ifadesinde:”…Diğer adayları  da şöyle lanse ettiklerini biliyorum;….’nın da benzer şekilde uzunca bir süredir Akademide görev yaptığını, hakim adayları ile ilgilendiğini, onlarla gezilere, tiyatrolara, sinemalara, konserlere gittiğini, bu yüzden akademi de staj yapan adaylar içinde çok sevildiğini ve son dönemde göreve başlayan adaylar içinden ciddi oranda oy alabileceğini söylediler.
Kurulda blok halinde bu yapıyla birlikte hareket eden 8 üye vardı. Adli yargıdan 5 üye, bunlar …, …, …, … ve …’ydu. (… %60-70 oranında) İdari yargıda; … ve … bir de sayın Cumhurbaşkanımız tarafından seçilen üyelerden Prof. …. Bütün kritik konularda bu 8 üye birlikte hareket ediyordu.” (Ek 5/334)
… alınan ifadesinde: “…Seçimin yapılmasına kısa bir süre kala Yargıtay Savcılığında yanında staj yaptığım ancak daha sonra Yargıtay üyesi olan … beni arayarak “savcı bey hakkını helal et, atandık seni hiç aramadık, bağımsız adaylardan birkaç arkadaşım var, onlar için senden oy istiyorum dedi….Ayrıca yine seçimden kısa bir süre önce ilk akademi dönemimizde akademi müdürü olan ve sonrasında HSYK üyesi seçilen …’da telefonla arayıp aynı şekilde bir iki kişi için oy istedi” (Ek 5/1.kl/344)
… alınan ifadesinde:”2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana listede olan şu adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi. Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının …, …, …, …, …, …, …’ın asil üye, diğer kişiler olan …,…, …, ve …’ün yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.
Asil olarak seçilen …, …, …, …, …, … ve … cemaatin desteklediği adaylardır. Bu kişilerden … ve …’yı daha önceden tanırım. …’un durumunu daha önce anlattım. Tetkik hakimi olduğumuz dönemlerde benim bulunduğum … cemaati mensuplarının yapmış olduğu sohbet toplantılarına katılırdı. …’nın … cemaati mensubu olduğunu biliyordum. Ancak hangi konumda olduğunu bilmiyordum. Diğer şahısları seçildikten sonra tanıdım.” (Ek 5/1.kl/377 )
… alınan ifadesinde: “…ticaret mahkemesi başkanı olduğum halde beni yargıtay üyeliğine seçmemeleri üzerine ablam …’in yanına gittim. Yapılacak yargıtay üyeliği seçimleri için aday olduğumu ve üyeleri gezeceğimi belirttim…Ben bu süreç içerisinde cemaat üyeleri olarak bildiğim …, … gibi üyeleri de gezdim.” (Ek 5/1.kl/387)
… alınan ifadesinde:”2010 HSYK seçimleri tamamlandıktan sonra mazbata almak üzereAnkara’ya gittim. Mazbata töreninden sonra bana kurul üyelerinin tanışması ve kaynaşması için bir kahvaltı yapılacağını pazar sabahı Ankarada olup olmadığımı … sordu. Ben de tamam dedim….’in evine gittik. Ben onların da geleceğini zanlederken … hanım beni daire kapısına bırakarak … Bey’e tamam Genel Müdürüm diyerek gitti. Ben içeri girdiğimde … beyin eşinden başka kimsenin eşi ile gelmediğini ve yalnız olduğumu farkettim. Üstünden 10 yıl geçtiği için tam bütün isimleri hatırlayamıyorum, ancak …, …, …, …, …, …, … isimli Yargıtay Tetkik Hakiminin orada orada olduğunu hatırlıyorum…Kahvaltının sonunda … yada … şuanda net hatırlayamıyorum bu seçimlerden dolayı sadaka vermemiz gerektiğini tam olarak hakim maaşı ile üye maaşı arasında 2.000 TL fark olduğunu bu farkın sadaka olarak toplanmasını ve ihtiyaç sahibi insanlara iletileceğini söyledi. Hatta bu farka güvenerek yatırım yapmadınız inşallah bu 2.000 TL yi her ay almak istiyoruz dedi.
Benim çalıştığım dönemde … ve … çalışma ortamında odalarımızın da yan yana olması sebebi ile sürekli olarak benimle birlikte dolaşıp birlikte hareket ediyorlardı. Öğlen yemeğine bile çıktığımda beni yalnız bırakmıyorlardı.
Dersanelerin kapatılmasına yönelik hükümetin çalışmalarının yoğunlaşması üzerine örgüt ele başının bedduvaları kaset olarak televizyonlarda yayınlanınca bunun doğru olmadığını aleyhe bir harekete dini bir cemaat liderinin bedduva etmesini doğru bulmadığımı söylediğimde, …, … ve … beyler tarafından bir kaç sefer her aklıma geleni heryerde söylememem gerektiği konusunda uyarıldım.
2014 yılı Ağustos ayının sonlarına doğru birgün …, … ve … benim odama geldiler. Kendi aralarında kullandıkları bir yazışma sisteminden bahsederek ücretsiz olduğunu ve yüklemesinin kolay olduğunu google play arama motorunda da var olduğunu söyleyerek yükle seçimler sırasında kolaylık olur dediler. Ben o anda odamda bulunan kurulun sabit bilgisayarından google playe baktığımda bu yazılımın varlığını gördüm. Neyse sonra bakarız dedim. O arada … masanın üzerindeki telefonumu alıp sonra bakarız deme şimdi hemen yükleyelim dedi. Telefonumun markasını şuanda hatırlamıyorum. Ancak yarı akıllı eski bir telefondu telefonuma kendileri yüklediler. Daha sonra ben buradan gelen mesajlara bakmadığım için yaklaşık bir hafta kadar sonra … bana, ”Başkanım sen hiç bu bylock mesajlarına bakmıyormusun” dedi. Bende bakmadığımı vaktim olmadığını söyledim…Benim telefonumda by-lock yüklü olduğu dönemde by-lock programında …, …, …, … kayıtlıydı. Başka kimsenin kayıtlı olup olmadığını hatırlamıyorum.”(Ek 5/1.kl/394)
… alınan ifadesinde: “Akademi döneminde aktif biri olmam sebebiyle eski kurul üyelerinden ve o dönemki eğitim merkezi müdürü olan … beni aradı ve görev yaptığım … Adliyesine seçim ziyareti yapacağını söyledi. Ben bu durumu o günkü C.Başsavcısının izinde olması nedeniyle Başsavcıvekili …’a söyledim. Ben ziyarete gelecek kişilerle ilgilenmek istemedim fakat … bana “Senin odan müsait senin odanda oturabiliriz” dedi. Bunun üzerine … ve … Adliye ziyaretine geldiklerinde benim odamda oturduk.” (Ek 5/1.kl/396)
… alınan ifadesinde: “Beni sadece bir kez gören ve bugün fetö/pdy soruşturmaları kapsamında tutuklu olan HSYK başmüfettişi …, Performans Değerlendirme ve Geliştirme raporu düzenlerken eşim ve benimle ilgili mesleki itibar suikastine girişmişti…2012 yılında başmüfettiş … hakkında HSYK’na şikayetçi oldum. Dönemin HSYK 3. Dairesi ise ilgili hakkında inceleme yapılmasına dahi izin vermedi. 3. Daire üyesi …, beni bizzat telefonla arayarak, “müfettişler birbirini korur. Başına daha çok iş getirirler. Senin iyiliğin için söylüyorum. Karara itiraz etme. Burada kalsın” diyerek üstü kapalı tehditte dahi bulundu.”
…: Fetöcü yapılanma üyesi olduğu kanaati yaygındı. 2010’da HSYK üyesi seçildi. …’un ekibinden olup meslekte işine gelmeyen bir çok kişinin hakkında basit gerekçelerle soruşturma izni verilmesine katkıda bulunduğu meslektaşlar tarafından genel olarak söylenmekteydi.” (Ek 5/1.kl/400)
… alınan ifadesinde: “Ben hakimlik sınavını kazandıktan sonra 2008 Nisa ayında …’da staja başlayacaktım…soyadını … veya … olduğunu hatırladığım … isimli şahıs beni telefonla arayarak ilişki kurdu. …’ya otobüsle gittiğimde terminalde beni karşıladı. Çukurambar’da bir eve götürdü…Burada kaldığımız süre içerisinde daha çokta şu an ismini … diye hatırladığım yaşlı, 60 yaşlarında, bıyıklı, kır saçlı bir şahsın eve getirilip götürülmesi ve şöförlüğünü yapıyordu…. abi dedikleri şahsın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunnda başkan veya üye olduğunu, sık sık Amerika’ya gidip geldiğini, hoca efendinin yanından geldiğini söylerlerdi. … geldiğinde de genelde Adalet Bakanlığı bürokratlarından ve Yargıtay üyelerinden bazıları gelirlerdi…Bu eve gidip gelenlerden bazıları sonradan basında da isimleri geçtiği için sonradan öğrendiğim ancak o yıllarda geldiklerini bildiğini bildiğim Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünden …, …, isimli şahıslar ile daha sonradan Akademi Başkanı olan …, …, sonradan HSYK Genel Sekreteri olan …, HSYK Daire Başkanı olan …, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştığını sandığım …, yine Akademide dersimize gelen savcı kökenli olduğunu bildiğim …, …, …, … isimli şahıslar bu eve gelirlerdi.” (Ek 5/420)
… alınan ifadesinde: “Seçimden sonra bakanlık listesinin başarılı olması ve benimde asil olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna girmem gerçekleşti. Ben 5833 oy almıştım…Mazbata almak amacıyla yaklaşık bir hafta sonra …’ya geldim. Geldiğimde …, …, …, … gibi cemaat mensubu olduğunu bildiğim kişilerin seçim kazanmış partililer gibi hareket ettiklerini gördüm. Buradan … cemaate mensuplarının HSYK’da etkin olduklarını anladım. Hatta … bana 3. Dairede görevlendirileceğimi söyledi. Anladım ki kimin hangi dairede görevlendirileceği HSYK Genel Kurulunun toplantısından önce belirlenmiş.
2010 HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay’a yeni üyelerin seçilmesi gündeme geldi. Bu toplantıların ilkini …’nın evinde yaptık. Bu eve ben …’in arabasıyla gittiğimi hatırlıyorum. Bu toplantıda kurul üyeleri olan …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … vardı. Bu üyeler dışında …, …, …, …, … …, … ile bir iki hakim, savcıda vardı. Kurul üyesi olmayan kişilerin gelmesi toplantıda bir rahatsızlık yarattı. Ancak bu kişilerin Yargıtay’ı iyi tanımalarından dolayı çağırıldıkları söylendi.
Yargıtay üyelerinin belirlenmesi amacıyla …’nin evinde de bir araya geldik. Bu evdeki toplantıya …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve ben kurul üyesi olarak katıldım. Bizim dışımızda …, …, …, …, …, … …, … katıldı.
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminden sonra … cemaat mensubu olarak bildiğim … bizi cemaat dayanışması ve arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesi amacıyla biraraya topluyordu. Bu toplantıları … organize ediyordu. Dönüşümlü olarak kendi evlerimizde toplanıyorduk. Bu toplantılara …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve ben katılıyordum.
… cemaat mensubunun kurul içerisinde temsilcileri olduğunu bildiğim …, …, …, …, …, …, … cemaatin görünün yüzleriydi. Bu kişiler ön planda olduğu için düzenlemelerin ve yapılanmaların belirttiğim …, …, …, …, … …, …, … tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu izlenimi aldım.
Ekim 2012 tarihinde …, …, …, …, …’nın olduğu bir ortamda ben …’na dönerek ağır ceza reisi atıyorsunuz … cemaati mensubu, özel yetkili hakim, savcı atıyorsunuz … cemaat mensubu, komisyon başkanı atıyorsunuz … cemaat mensubu, bu hareket tarzınız bizim itibarımızı sıfırladı. Kürsüdeki hakim ve savcılar bu yaptığınız işleri yüksek sesle konuşuyor, siz yargıyı ne yapmak istiyorsunuz, maksadınız ne diye sordum. Atama ve görevlendirmede sorumlu HSYK 1. Daire üyesi … bana biz vasfa göre hareket ediyoruz deyip, beni geçiştirdi.
17-25 Aralık 2013 olaylarından sonra başta … olmak üzere 17-25 Aralık olaylarıyla ilgili olarak benimde lehe kullandığım oylar sonucu bu kişiler hakkında soruşturma izni verilmiştir. Soruşturma izni vermeyen diğer üyeler ise … cemaati mensubu olarak bilinen …, … ve …’dır. Ben burada … cemaatine karşı koyarak diğer cemaat mensupların aksine soruşturma izni verilmesini sağladım. Ben cemaat mensubu olsaydım, … cemaat mensubu olarak bilenen …, … ve … ile birlikte hareket ederdim.
MİT tırları hakkında yapılan soruşturmalarda da … cemaat mensupları olan …, … ve … ile birlikte oy kullanmadım. Bu yargı mensuplarının soruşturması yönünde oy kullandım. Kararda 4/3 şeklinde çıktı. Ben aleyhe oy vermiş olsaydım, 4/3 şeklinde red biçiminde karar çıkacak ve … cemaat mensubu olduğu anlaşılan yargı mensuplarının hakkında soruşturma izni verilmemiş olacaktı.
17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra hakkında soruşturma yapılan …’ün Cumhurbaşkanına hakareti ile ilgili olarak da cemaat mensubu olan …, … ve …’ın aksine soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandım. Hatta bu karar basında …’nun oyu sonucu … hakkında soruşturma başlandı şeklinde yer almıştır.
3. Dairede …, … ve … … cemaat mensupları olan kişilerdi. Bu kişilerin … cemaatinin aldığı karar doğrultusunda oylar kullandığını anlayabiliyordum. Hatta bazı karar oylamaları sonrası … verdiği oy nedeniyle hayıflanıyor ve keşke böyle bir karar vermeseydim diyordu. Bende bir toplantı sonrası ya … ben kendi görüşüme göre sizin aksiniz yönünde karar verdim. Sen hayıflanıyorsan sende hukuki görüşün yönünde karar ver, sonra hayıflanma dedim. Ancak o bana ne yaparsın deyip yorum yapmazdı. Ben bu durumda …’nın kendi hukuki görüşüyle değil … cemaatinin aldığı karar doğrultusunda oy kullandığını anlardım. …’nın kendi hukuki görüşüne aykırı olarak kullandığı oy sonucu çıkan karar kendi istekleri şeklinde çıkmayan kararlardı. Diğer tarafa oy vermeyi de cemaat kültürü içerisinde uygun görmediğini anlardım. Dört oy karşı taraftan olmasına rağmen muhalefette kalan oy’un tarafında kalması cemaat kültüründen başka bir şey değildi. Bu gelişmeler daha çok 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra yapılan oylamalar içindir.” (Ek 5/1.kl/431)
… alınan ifadesinde: “…’yı akademide çalıştığı dönemde tanıma fırsatı buldum. O dönemde sosyal demokrat ve liberal bir çizgi çiziyordu. HSYK üyeliğine seçildikten sonra … cemaat mensupları olarak diğer üyeler ile birlikte hareket edince bu kişinin bu cemaat mensubu olduğunu anladım.
… bey …’nın isminin akademide görev yapması nedeni ile listeye alınmasını belirtti. Ancak … bize … bey’in sert yapısı nedeni ile uygun olmadığını, burada görev yapan ve hakim adayları tarafından sevilen …’nın daha uygun olduğunu söyledi.
Yarsav da bulunan … cemaat mensuplarının sayısının 350-400 olduğunu, bunların bize oy vereceklerini cemaat mensupları söyledi. … cemaatinin toplam 1500 kadar oyları olduğunu kabul edip kendilerine liste içinde yer verdik. Bu kişilerin oylarına ihtiyacımız vardı. Bu amaçla …, … ve … … cemaatinden listeye girdi….’nın cemaatçi olduğunu başlangıçta bilmiyorduk, öneren kişilerin de kendi cemaatlerinden olan bir kişiyi önerecekleri aklıma gelmedi.
Ekim 2010 tarihinde HSYK seçimleri yapıldıktan sonra Yargıtay ve Danıştay’da boş olan üyelerin seçimi Kasım 2010 tarihinde gündeme geldi. Aralık sonunda seçimi yapalım dedik, bu seçim çalışmaları sırasında seçilen …, …, …, …, …, …, …’ın … cemaat mensubu olduklarını anladım. Çünkü birlikte hareket etmeye başladılar.
Ben cemaat kültürü olarak hatta özellikle … cemaat mensubu olan bir kişinin cemaatten gelen istekleri kayıtsız olarak yerine getirmesini anlarım. Bu kişinin bu durumdan cemaatçi olduğunu değerlendiririm. Bu kişiler kendi iradesini kullanamaz. … cemaati mensubu olan …, …, …, …, …, …, … ve …’nin kendi iradeleri ile değil … cemaat kültürü ile cemaatten gelen istekler, talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini biliyorum.
Yeni HSYK yapısında üç daire oluşmuştu. Ben, …, …, … ve Bakan … bey ile toplantılar yaptık…Üyelerin hangisinin hangi dairede görev yapması hususunda … cemaat temsilcisi olan üyeler …, …, …, …, …, …, … ve … ile de tek tek görüşüldüğü gibi, toplu olarak da görüşmeler yapıldı.
… cemaat mensupları … ile birlikte …’nın da 1. Dairede görev yapmasında ısrar ediyorlardı. …’nın tüm hakim adaylarını tanıdığını dile getiriyorlardı. Ancak biz bu cemaatten Adli Yargıdan gelen bir ismin burada yer almasını ve bunun da … olmasını kabul etmiştik.
Talebin kimden geldiğini hatırlamamakla birlikte bir akşam … bey bizi evine çağırdı. Genel Sekreter …’nın evine …, … ile birlikte gittik. Biz bu eve yemekten sonra Yargıtay üyelerinin seçimi ile ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiğimizi biliyordum. Eve gittiğimizde evde …, …, …, …, …, …, …, … ile birlikte genel sekreter yardımcılarımız …, …, Yargıtay Savcısı … …, Yargıtay Tetkik Hakimleri … ile …’nin de olduğunu gördüm. …Yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüm. … bana arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler dedi. Ben bu isimleri kurul üyelerinin belirlediği isimler olarak zannetmiştim. Ama ilerleyen aşamada … cemaat mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladım.
…’nın evinde bulunan HSYK üyeleri …, …, …, …, …, …, …, …’nun … cemaat mensubu olduklarını belirtmiştim.
…’nin evinde toplantıya … cemaat mensupları olan kurul üyeleri …, …, …, …, …, …, …, … ile birlikte ben ve …’de vardı. HSYK Genel Sekreteri …, Genel Sekreter Yardımcıları …, … ile Yargıtay’dan gelen …, …, … ve …’de vardı. Bu evde toplanmamızın amacı Yargıtay’a seçilecek … cemaat mensuplarının isimlerinin belirlenmesiydi. Buradaki toplantıda 140 konusunda diretmediler, ancak en az 120 kişi olmasını istiyorlardı.
Kurul üyesi olduktan sonra yukarıda da belirttiğim gibi Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için … ve …’nin evinde toplantı yapmıştık. Bu toplantılar diğer hususlar için de yapılmaya başlandı. Bir araya gelmelerimiz bilahare … cemaat toplantılarına dönüştü. Ben bu toplantılara 7 Şubat 2012 tarihine kadar gittim. Bu tarihten önce de bir iki toplantıya mazeret bildirerek gitmedim.
Bu toplantılara …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve ben ile genel sekreterlik kadrosunda bulunan …, … ve … katılıyordu.
… Yargıtay üyesi seçildikten sonra bizim gruptan ayrıldı. Saydığım isimler tüm toplantılara gelmiyorlardı. Bazen bu sayı eksiliyordu.
Bu toplantılara kurul üyesi olan …, …, … ve … katılmazlardı. Bu toplantılara bu kişiler çağrılmazdı.
Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde toplantının olduğunu … ile … bana bildirirdi. Bu toplantılar eşli olarak yapılmazdı. Genellikle yemek şeklinde olmazdı. Sadece evi uzak olanlar için ev sahibi yemek ikram ederdi. Genellikle pastalı börekli şeklinde gelişirdi. Toplantılar esnasında …’e ait makaleler okunur, bu okumalarda bazı toplantılar esnasında olurdu. Hepsinde olmadığını da belirtmek isterim. Bu makale okumalarını genellikle ev sahibi ya da … yapardı.
…’un vekilinin … 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında yaptıkları şikayetlere 3. Daire soruşturma izni vermemesi üzerine 02/07/2014 tarihinde genel kurula yapılan itirazın incelenmesinde benimle birlikte …, …, …, …, …, …, …, …, … soruşturma açılması yönünde oy kullandılar. Ancak … cemaat mensupları olarak belirttiğim …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … cemaat mensubu olmadığını belirttiğim … ile …’in oyları sonucu soruşturma açılamamıştır. Bu toplantıda da 12 rakamını bulamadığımız için … cemaat mensupları olarak bilinen hakim ve savcılar hakkında soruşturma yapılamamıştır.
… ve … HSYK’da görev yapan genel sekreterlik ve teftiş kurulunda görev yapan … cemaati ile ilgili olan, bu cemaat içerisinde bulunan hakimlerin gönderilmesi ile ilgili genel kurul çalışmaları sırasında … cemaat mensupları ile birlikte hareket ederek genel kurula gelmeyip, genel kurulun yapılmasını engellediklerini de belirtmek isterim.
…, …, …, …, …, … ve … dışındaki üyeler ile birlikte hareket etmeye başladık. 2014 yılı başında hükümetin HSYK içerisinde … cemaat mensuplarının gönderilmesi amacıyla bir kanun tasarısı hazırladığını biliyordum. Hatta bu konuda meclise sunulan tasarının geri çekildiğini belirtmek isterim. Belirttiğim 7 isim dışında diğer kurul üyeleri ile biraraya gelip yapılan çalışmalar sonucu … cemaat mensubu olduğu belirlenen genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, tetkik hakimleri, teftiş kurulu başkan yardımcıları ve teftiş kurulu müfettişlerinin gönderilmesine karar verildi. Hatta isim bazında çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalardan sonra Müsteşar …, yüksek yargıdan gelen kurul üyeleri …, … ve diğer kurul üyesi … Bakan …’ın yanına gittiler. Yapmış olduğumuz çalışmaları ve kararları iletmişler. Bu halde kanuna gerek kalmadan tasfiye işlemlerinin yapılabileceğini belirtmişler. Bakan bey de olumlu bakınca, daha önce konuştuğumuz hususu görüşmek üzere genel kurulu topladık. Bakan bey dahil olmak üzere genel kurul salonuna geldiğimizde … cemaat mensupları olan …, …, …, …, …, … ve … ile birlikte daha önce belirttiğimiz çalışmaya katılan … ve …’nun toplantıya gelmediğini, bu suretle genel kurulun yapılmasını engellediklerini gördüm.” (Ek 5/1.kl/452)
… alınan ifadesinde:”Ben …’tan …’daki eğitim merkezindeki derslere katılamıyordum, o dönemde eğitim merkezinde daha sonradan HSYK üyesi olan … cemaatin abisiydi. Beni derslere katılmamama rağmen o dönem idare etti.
Ben …’de yaklaşık 18 ay kaldım, bu sırada gizli tanık olduğum için kimliğim değiştirilerek … kimliği kullanmaya başladım. Cemaat tarafından benim …’da avukatlık yapmamın daha uygun olduğu söylenince …’ya gitti. Cemaat tarafından avukat …’ın yanına yerleştim ve o büroda … kimliğiyle çalışmaya başladım…o dönemki HSYK üyeleri …, …, …, … ve … sık sık bu büroya geliyorlardı. Bu kişilerin tamamı cemaatin etkin elemanlarıydı ve … bunların cemaat abisiydi. Bunlarla bürodayken genelde sohbet ediyordu, zaman zaman …’m çay yolunda villasına gidip haftasonu kalıyorlardı, …’ın bunlardan …’dan bazı dosyalarla ilgili iş takibi yapması yönünde talepleri olduğunu biliyorum. …’ın bana söylemesine göre … daha önceden mahrem sınıf içerisinde askeri bölümde görev yapan biriymiş.
…önceki dönem HSYK üyesi …’da cemaatçidir. Ben eğitim merkezindeyken …’da eğitim merkezinin müdür yardımcısıydı. Eğitim merkezindeki hakim ve savcı adaylarının cemaat abisiydi. Adalet Akademisi kurulduğunda burada üst düzey göreve atandı. Refarandum sonrasında da cemaat listesinde HSYK üyesi oldu. O dönem bizim bir üst dönemden olan ve yukarıda bahsettiğim … hakim adayları içerisinde cemaate dahil olmayan kişiler hakkında haftalık bilgi notları düzenleyip …’ya götürüyordu. Kendisiyle zaman zaman görüşmüşlüğümüz olmuştur, cemaat içindeki arkadaşlarla birlikte birçok kez ziyaretine gitmişizdir, benim mesleğe ikinci girişimde … HSYK 3. Dairenin üyesiydi.
…cemaatin ne şekilde yapılandığını bilmenizi isterim…4. yapı ise kripto olarak adlandırılan kişilerden oluşur. Bu yapının içerisinde hakim, savcı, kaymakam, vali, genel müdür bulunur. Askeri yapılanma da bu 4. grup dediğimiz yapı içerisindedir. Bu grup içerisindeki kripto hakim savcılar askeri ünite abiliği yapabilir. Buna örnek, daha önce anlattığım eski HSYK üyesi …’dır. (Ek 5/1.kl/457)
… alınan ifadesinde: “…. henüz …’daki toplanti gercekleşmeden telefonla beni aradı Google Play üzerinden ByLock isimli bir program indirmem gerektigini, programı indirdikten sonra kurup verdigi ID numarasını kaydetmemi istedi. Bylock isimli programı ilk defa bu sekilde duydum..Bu kişinin soyledigi yere 5’imiz gittik…2014 yili HSYK seciminden onceydi. Ben, bundan öncekiler gibi normal bir sohbet yapıp ayrılacağımızı düşünmüştüm. Bu kişi herhangi bir dini konuya girmeden direkt HSYK seçimlerinin yaklaştığını soyledi ve elinde 11 kişilik bir isim listesi gösterdi. Bu kişilere oy vermemiz gerektigini anlattı…Bu kişilerden hatirladigim …, …, …, …, …, … ve soyadını hatirlamadığım … isimli birisi vardı. Her ne kadar bu listedeki isimleri tam olarak hattrlamasam da secim siirecinde FETO’nün adayları olarak isimleri sayılan kişilerdi.”
… alınan ifadesi ve örgütün aday yapılanmasına ilişkin ibraz ettiği şemasında: “…’daki hakim savcı adaylığındaki evlerin örgüt yapılanmasında…13. Dönem hakim savcı adayı olarak göreve başladıktan sonra …’nm altında dört adet ev bulunduğunu, bu evlerden birincisinde; … (ev ablası ve aynı zamanda devre mesulü), …, …, …’nın kaldığını, bu evlerden ikincisinde; … (ev sorumlusu), …, …, … ve benim kaldığımı, bu evlerden üçüncü evde; …, …, …’ın kaldığını, bu evlerden dördüncü evde; … isimli şahıs, Banu isimli şahıs ve … ve …’nın kaldığını…. ByLock programını telefonuma yükledi…bana HSYK seçimleri için listeyi Bylock’tan göndermişti…. bir keresinde beni telefonla aradı ve bana hitaben görüşmek istediğini söyledi ve evine davet etti. Ben de daha sonra bu şahsın evine gittim, bu şahsın eşi de …’tır. …toplantıya bana bylock’u yükleyen … ve eşi katılmıştı…erkeklere …, bayanlara eşi olan kişi sohbet yapıyordu,… bana HSYK seçimlerinde yapının adayları olan bağımsızlara oy vermem gerektiği şeklinde sözler söylemişti…”
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır. (Ek 5/1.kl 516)
…, Gizli Tanık Sinop alınan ifadesinde: Bu yapıya müzahir olan kişiler arasında ismini saymıştır. (Ek 5/1.kl/337, (Ek 5/1.kl/27)
Şüpheli hakkındaki delillerin bulunduğu 3 adet CD ile …’in ibraz ettiği örgüt şeması iddianameye eklenmiştir. (Ek 5/1.kl/550-551-552, 553)
ByLock Kayıtları
Şüphelinin, örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock‘u bizzat kullandığı, 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 67186’ncı satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin; …, tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının; … ve tespit edilen ilk tarihin 14.08.2014 olduğu görülmüş bugüne kadar yapılan çalışmalarda mesaj, mail vs. içeriklerine rastlanılmamıştır. (Ek 2/332-345)
Banka Kayıtları
Masak tarafından düzenlenen 02.01.2017 gün ve 2017/65396 sayılı rapor içeriğinde;
Şüphelinin, Bank Asya Katılım Bankası’nda 19.08.2010 tarihinde açılmış hesabının bulunduğu,
Finansbank’ta bulunan şüpheliye ait hesaptan oğlu Ali Burak Kaya tarafından 90.976 USD ‘nin vekaletname ile çekildiği, oğlu adına yatırıldığı,
Şüphelinin kardeşi … tarafından 18-20 Temmuz 2016 tarihinde İsviçre ülkesinde bulunan BBVA SUIZA SA bankası nezdindeki hesaba 250.000 USD olmak üzere iki işlemde toplam 500.000 USD tutarındaki yurtdışı döviz transfer işleminin dikkat çekici olduğunun belirtildiği,
Şüpheliye 26.08.2015 tarihinde, 3 işlemde 76.000 TL tutarında EFT gönderen …’ın, adının, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY terör örgütüyle ilgili Hava Kuvvetleri personeliyle ilgili yürütülmekte olan 12.10.2016 tarih, 2016/103583 sayılı soruşturmada adının geçtiği,
Şüpheli tarafından 500 TL EFT yapılan …’nün, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından yürütülmekte olan soruşturmalar kapsamında malvarlığına el konulmasına karar verildiğinin istihbar edildiğinin belirtildiği Başsavcılığımızca ByLock veri havuzunun incelenmesinden;
… ilinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan …’nün (T.C. Kimlik No:…) 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 51.843’üncü satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin;… tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının …, tespit edilen ilk tarihin 07.09.2014 olduğu tespit edilmiştir.
Şüpheli tarafından 5000 TL EFT yapılan …’in, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından yürütülmekte olan soruşturmalar kapsamında malvarlığına el konulmasına karar verildiğinin istihbar edildiğinin belirtildiği, Başsavcılığımızca ByLock veri havuzunun incelenmesinden;
(T.C.No:…) isimli Yargıtay eski üyesi …’in, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 79210 ve 79217’nci satırlarında kayıtlarının olduğu, 79210. satırındaki kaydında tespit edilen GSM aboneliğinin; …, tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının; …ve tespit edilen ilk tarihin24.10.2014 olduğu, 79217. satırındaki kaydında tespit edilen GSM aboneliğinin; …, tespit edilen cihazlara ait IMEI numarasının; …; …ve tespit edilen ilk tarihin 20.08.2014 olduğu görülmüş, yapılan çalışmalarda bu şahsın, (67746 ID) numaralı ByLock kullanıcısı olduğu ve kullanıcı adının “kartal 57”, şifre sinin “1966 ” olduğu, kod adının “rana, ysfm” olduğu, rehberinde yargıtay eski üyesi …’ile diğer yargı eski mensuplarının bulunduğu tespit edilmiştir.
Şüphelinin, 160 TL EFT yaptığı …’ın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından yürütülmekte olan soruşturmalar kapsamında malvarlığına el konulmasına karar verildiğinin istihbar edildiğinin belirtildiği, ortağı olduğu … Özel Eğitim İnşaat Bilişim Yemek Dağıtım Ticaret A.Ş’nin, FETÖ ile aidiyeti, iltisakı, irtibatı bulunduğu gerekçesiyle kapatılan kurum ve kuruluş listesinde yer aldığı belirtilmiştir.
HTS Baz Analizi
Şüphelinin, 01.09.2010 -31.10.2010, 01.09.2014-31.10.2014 tarihleri arasındaki … ili dışında sivil imam denilen kişilerle ortak baz irtibatı olup olmadığı istenilmiş olup,
Şüpheli … adına kayıtlı olan telefonlar ile sivil imam soruşturması kapsamında HTS listeleri alınan numaraların BAZ verileri kullanılarak yapılan aynı gün 60 dakika içerisinde sinyal verilen ortak baz istasyon çalışmaları yıl yıl kronolojik sıralama ile belirtilmesi noktasında görevlendirilen bilirkişilerin düzenlediği rapor içeriğinde;
… Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 esas sayılı soruşturmasında, örgütün sivil imamı listesinde yer alıp, bir kısmı ByLock kullanıcısı olan şahısların, şehirlerarası, şehir merkezlerinde en fazla 1 km, AVM, plaza, otel vb yerlerde ise bu alanların büyüklüğü kadar kapsama alanı olan baz istasyonları esas alınarak yapılan incelemede; şüpheli … ile aynı gün 60 dakika içerisinde aynı baz istasyonu kapsama alanı içerisinde bulunan sivil imamların ardışık baz vermeleri (tekrarlayan sürede), birlikte olmaları ihtimalini güçlendiren bir bulgu olarak değerlendirilmiş olup, bu kapsamda şüphelinin,…sivil imam ile 60 dakika süregelen ardışık bazları da içerir şekilde sivil imam adı, baz çakışma noktası, yer ve tarih kriterleri aşağıya işlenmiştir.
Şüpheli …’nın,
Sivil imam … ile 30.03.2013 tarihinde 12:47/13:36 saatleri arasında Sapphıre Tower Şhopping Center-Maslak/… adresinde; …’da 10.05.2016 tarihinden başlamak üzere takip eden günlerde ardışık şekilde çok sayıda değişik semtlerde mesai saati haricine denk düşen saatlerde (197 dakikaya kadar ulaşan) baz çakışmasının mevcut olduğu,
Aynı şahısla 15.07.2016 tarihinde 15:21/15:23 saatleri arası Elvankent TT Binası 15. Cadde Elvankent / … adresinde;
Aynı şahısla 14.07.2016 tarihinde 14:36/17:53 saatleri arası … Mah. 2149 Cd. No:34 Otuz Ağustos TT Santralı Etimesgut/…, Ayyıldız Mah. 19. Cd Otoban Karşısı Trafo Yanı Elvankent/…, … Mah. Ahi Evran Cad. 1841. Sok. N0:5 Etimesgut/… ve Piyade Mah. 9. Cad. No:131 Etimesgut/… adresinde 197 dakika;
Aynı şahısla 01.07.2016 tarihinde 15:26/17:00 saatleri arası … Mah. Ahı Evran Cad. 1841. Sok. No:5 Etimesgut/… ve Ayyıldız Mah. 19. Cd Otoban Karşısı Trafo Yanı Elvankent/… adresinde 94 dakika baz çakışmasının devam ettiği,
…’ın … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (361682 ID) kullanıcısı olup “Abdullah” kod adını kullandığı, rehberinde kayıtlı kullanıcıların yargı eski mensupları ile örgütün sivil imamlarından oluştuğu, şüphelinin 15.07.2016 tarihli kanlı darbe girişiminin gerçekleştiği gün ve öncesinde anılan şahıs ile ardışık şekilde uzun süren baz birlikteliklerinin tesadüfi olamayacağı, irtibatının bulunduğu değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 08.10.2010 tarihinde 16.03-16.46 saatleri arasında Azcılar caddesi No:20 Osmangazi … adresinde;
Aynı şahıs ile 09.10.2010 günü saat:05.32/06.07 aralığında … yolu Tan Sokak No:14 Güzeller İş Merkezi Osmangazi … adresinde 60 dakika ve süregelen ortak baz tespit edilmiş olup,
…’nın … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (424755 ID) – (231783 ID) kullanıcısı olup “Gani” kod adını kullandığı,
Şüphelinin aynı sivil imam ile 2010 yılı içerisinde …’da ardışık şekilde 2 gün üst üste olacak şekilde baz çakışmasının mevcut olduğu dikkate alındığında aynı yerde 2 gün üst üste bir araya gelmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, sivil imam ile irtibatının olduğu değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 15.10.2010 tarihinde 18:55 – 20:42 saatleri arasında Kazım kırık Mah. 183 sokak no:2 Bornova, Yenimahalle 174 sokak no:1 Bornova ve Fevzi Çakmak Cad. No:2 Bornova … adreslerinde süre gelen 60 dakika ortak baz tespit edilmiş olup,
…’nun … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (57155 ID) kullanıcısı olup “Rafet” kod adını kullandığı, rehberinde kayıtlı kullanıcılar arasında yargı eski mensupları …, …, …, …’ın bulunduğu,
Şüphelinin aynı sivil imam ile 2010 yılı içerisinde …’de ardışık şekilde 3 ayrı adreste beraberliğinin devam ettiği tespit edilmiş olup, şüphelinin tarih itibariyle görevli olduğu yer ile ikamet adresinin … ili olduğu dikkate alındığında …’de süregelen baz çakışmasının sivil imam ile irtibatı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Sivil imam … ile 19.10.2013 saat: 08:27/08:40 arasında Iyas Park AVM … adresinde;
Aynı şahıs ile 19.10.2013 saat: 12:40/12:41 arasında Eğirdir R/L İstasyonu Eğirdir … adresinde 60 dakika ortak baz tespit edilmiş olup,
…’ın … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (109537 ID) kullanıcısı olup “Azmi” kod adını kullandığı, rehberinde kayıtlı kullanıcılar arasında yargı eski mensupları …, … ve aynı soruşturmaya konu diğer sivil imamların yer aldığı tespit edilmiş olup,
Şüphelinin aynı sivil imam ile 19.10.2013 tarihinde aynı gün … merkezde, devamında da aynı gün sivil imam ile anlaşmışcasına bu defa Eğirdir ilçesinde olmak üzere ardışık şekilde baz çakışmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tesadüfen aynı ilde bu kadar sayıda bir araya gelemeyeceği, anılan sivil imam ile irtibatının bulunduğu şeklinde değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 24.06.2015 saat:21.51/22.31 arası …. Ulusu cad. Narcıcegı sokak no:116 sevım apt. Kayısdagı Atasehır … adresinde 99 dakika ortak baz,
Aynı şahıs ile 26.06.2015 saat:09.03/10.03 arası …. Kayısdagı Cad. … Sok. NO:5 Kayısdagı … adresinde 60 dakika ortak baz,
Aynı şahıs ile 27.06.2015 saat:14.57/16.18 arası …. Kayısdagı Cad. … Sok. NO:5 Kayısdagı … adresinde 21 dakika ortak baz,
Aynı şahıs ile 29.06.2015 saat:21.10/21.35 arası …. Kayısdagı Cad. … Sok. NO:5 Kayısdagı … adresinde 25 dakika ortak baz,
Aynı şahıs ile 04.07.2015 saat:20.33/21.51 arası …. Ulusu cad. Narcıcegı sokak no:116 sevım apt. Kayısdagı Atasehır … adresinde 78 dakika ortak baz tespit edilmiş olup,
…’in … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın “Mesut” kod adını kullandığı,
Şüphelinin ikamet ve görev yeri olan … haricinde … gibi bir metropolde yukarıda nitelikleri belirtilen sivil imam ile birbirini takip eden günlerde ve 2 kez aynı adreste bir kez de … içerisinde farklı adreste olmak üzere bu kadar sayıda birlikteliğinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, anılan sivil imam ile irtibatlı bulunduğu değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 2010-2015 yılları arasında … ilinde toplam 2286 satır ortak baz vermiş, rapor içeriğindeki tabloda gösterilmiştir.
Adı geçen şahısla 25.05.2013 tarihinde 18:06/19:30 arasında Çakmaklı köyü Altop Cad. No. 21 Hadımköy … adresinde 84 dk. ortak baz tespit edilmiş olup,
…’ın … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (805 ID) kullanıcısı olup “Numan” kod adını kullandığı, rehberinde kayıtlı kullanıcılar arasında anılan sivil imam ile aynı soruşturmada şüpheli/sanık konumunda bulunan şahısların bulunduğu,
Sivil imam … ile 24.01.2010 tarihinde saat:11.53/12.36 Aralığında Esendere Mevkii Pafta 369 Ada 13997-5 Parsel Güzelyalı Köyü … adresinde;
Aynı şahıs ile 14.01.2011 tarihinde saat:10.19/10.52 Aralığında … asfaltı No:7/2 İş bankası Bilgi İşlem Merkezi Bayraklı … adresinde;
Aynı şahıs ile 15.01.2011 tarihinde 22.32/22.53 Aralığında … asfaltı No:7/2 İş bankası Bilgi İşlem Merkezi Bayraklı … adresinde 60 dakika ve süre gelen ortak baz tespit edilmiş olup,
…’ın … Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 sayılı örgütün sivil imamlarına yönelik hakkında soruşturma yürütüldüğü, anılan şahsın (38564 ID) kullanıcısı olup “Esat” kod adını kullandığı, rehberinde kayıtlı kullanıcılar arasında yargı eski mensupları …, … ve anılan sivil imam ile aynı soruşturmada şüpheli/sanık konumunda bulunan şahısların bulunduğu,
Şüphelinin 2010 yılı ile 2011 yılında … merkezde aynı adreste bu kadar sayıda anılan sivil imamla 60 dakika süren baz birlikteliğinin tesadüfi olmayacağı, irtibatlı olduğu değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 18.05.2013 tarihinde 11:30/12:02 saatleri arası … Mah. 46/19 Sok.No:34 Esentepe/IZMIR adresinde;
Aynı şahısla 11.05.2013 tarihinde 08:49/11:11 saatleri arası … Mah. 46/19 Sok.No:34 Esentepe/IZMIR ve Mustafa Kemal Şahıs Bulvarı Arabalı Vapur İskelesi Üzeri Üçkuyular/IZMIR adresinde 142 dakika;
Aynı şahısla 10.05.2013 tarihinde 20:28/22:15 saatleri arası İnönü Cad. No:612 Funda Apt. …/IZMIR ve … Mah. 46/19 Sok.No:34 Esentepe/IZMIR adresinde ortak baz tespit edilmiş olup,
Anılan şahıs ile … merkezde birbirini takip eden günlerde baz çakışmasının tesadüfi olamayacağı, irtibatlı olduğu değerlendirilmiştir.
Sivil imam … ile 03.01.2013 saat: 13:15/14:09 Aksehır Seyran Mah.Kerpıclı Sok.No:6 Aksehır /… adresinde 54 dakika ortak baz,
Sivil imam … ile 09.07.2011 saat:14:54/15:31 Gurcalı Mevkıı Tv Verıcılerı Yanı Goreme / Nevsehır adresinde 37 dakika ortak baz, aynı şahıs ile 2012 yılında … ilinde ortak baz,
Sivil imam … ile 26.04.2014 saat: 22:34/22:55 Basaksehır 4. Etap Kıler Maxımum Alısverıs Merkezı Ikıtellı,… adresinde 21 dakika ortak baz,
Sivil imam … ile 30.10.2011 tarihinde 18:56/19:33 saatleri arasında Gündoğdu Mah. Karlık Mevkii Kumyol/ … adresinde 60 dakika ortak baz tespit edilmiş olup,
Şüphelinin ayrıca 2014 yılı yaz aylarında HSYK seçimlerinin örgüt tarafından yukarıda ayrıntıları açıklanan tanık beyanları ile örgütsel faaliyete dönüştürüldüğü anlaşılan süreçte diğer örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan HSYK eski Üyeleri …, … gibi isimlerle faaliyet yürütttüğü, bu kapsamda verilen bilirkişi raporunda 13.08.2014 tarihinde …, 15.08.2014 tarihinde Afyon-…, 21.08.2014 tarihinde …-Bozüyük, 28.08.2014 tarihinde …-Bozüyük, 28.08.2014 tarihinde …-…, 29.08.2014 tarihinde …-Kırşehir-…, 04.09.2014 tarihinde …, 05.09.2014 tarihinde Nevşehir-… adreslerinde tanık beyanlarını teyit eder şekilde baz çakışmalarının mevcut olduğu belirlenmiştir.
2010-2016 yılları arasında … Merkezi ve … il dışındaki 60 dakika ortak baz birlikteliklerinin, mahkeme aşamasında kolay olarak gösterilebilmesi için masaüstü ara yüz yazılımı dizayn edilerek, yapılan yazılımın çalışma mantığının, baz koordinat verilerini Google Maps üzerinden nokta olarak gösterebilmesi harita üzerinde tam nokta yakınlaştırma yapılmasını sağladığı, rapor ekinde …’nın 60 dakika ve üzerinde ortak baz birlikteliği olduğu sivil imamlar ile ilgili tek tek excel tablolarının oluşturulduğu, şahıs şahıs ortak baz ve excell koordinat bilgilerini harita üzerinden gösterilmesini sağlayan haritalandırma yazılımının rapora eklendiği görülmüştür. (Ek3/148-227)
Dijital Materyal İncelemesi
Şüpheliye ait HTS kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporunda; sivil imamlar ile irtibatının bulunduğu dikkate alınarak;
Mahkeme kararına istinaden, CMK 134.maddesi gereğince alınan inceleme, kopyalama ve çözümleme kararına dayanılarak dijital materyaller üzerinde;
18.07.2016 tarihli ev arama tutanağında el konulduğu anlaşılan … IMEİ numaralı telefon ile sim kartlar üzerinde telefon belleği ile dijital materyallerde kayıtlı rehber bilgisi, sms kayıtları, silinmiş kayıtlar ile birlikte arama, e-post kayıtları, tespit edilen ByLock uygulamasının dışında başkaca ByLock, Eagle, Coverme, Herkul (org.herkul) gibi programların olup olmadığı, bu tür programların silinme işleminin yapılıp yapılmadığı, cep telefonu içerisindeki sistem dosyaları, silinmiş resimler, cep telefonu içerisindeki sim kartların aktif olup olmadığı ile sim kart içerisindeki öğelerin çözümü, inceleme detaylarının her bir materyal altına detaylı olarak belirtilmesi noktasında, inceleme yapılması konusunda bilirkişi raporu düzenlenmesi talep edilmiş olup, ibraz edildiğinde gönderilecektir. (Ek 3/92,97)

Adalet Akademisi dönemi
Şüphelinin, Adalet Akademisi başkanının … olduğu dönemde (13.02.2009-25.10.2010) Adalet Akademisi müdürlüğüne 01.04.2009-25.10.2010 tarihleri arasında … tarafından getirildiği, akademi kadrosunun örgüt mensuplarından oluşturulması ve örgüte elaman temini ile örgüt mensupları arasındaki dayanışmanın pekiştirilmesi noktasında aktif faaliyet yürüttüğü,
Örgütün staj döneminden itibaren örgüt mensuplarının ayrıştırılarak ayrı evlerde barınmaları ve eğitimlerinin sağlandığı, bu kapsamda ifadeleri alınan yargı eski mensupları;
… tarafından, “1996 yılından itibaren cemaat/örgüt hukuk fakültesi mezunlarını kamuya sokma faaliyetlerine başlamışlardı ve bu çalışma … ilinden yönlendiriliyordu. … ilinden bu faaliyeti yönlendiren kişilerden biri soy ismini bilmediğim … isimli kişidir. Diğeri ise bir dönem Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yapan …’dir. 2000 yılında … isimli şahıs ve … ile … Meram’da görüştük. Bu dönemde …, Adalet Bakanlığı Tetkik Hâkimiydi, … isimli kişi ve … mezun olanların kamu kurumlarında olmasına önem veriyorlar, yerleştirilmesi hususunda telkinlerde bulunarak bizlere evler açacaklarını söylüyorlardı…Bu strateji izlenerek alım aşaması tamamlanıyordu. 2004 yılında … Daire Başkanı olup işleri yoğunlaştığı için bu görevlerini Yargıtay Savcısı … isimli kişiye devretti ve genel koordineyi bu kişi sağlamaya başladı. 2001 yılından 2004 yılına kadar daha önce bahsettiğim sınav birimini … ve … takip etti. 2004 yılına kadar sınavlarla ilgili görüşmeler … ve …’un gözetiminde … Keçiören’de bir evde yapılıyordu. Ben de … murakıbı olarak bu görüşmelere katıldım.”
… tarafından “1999-2004 yılları arasında hukuk fakültesi mezunlarının kalmış oldukları evlere dinî içerikli, motivasyon amaçlı sohbetler yapmak amacıyla gitmiştim. Gitmiş olduğum bu evlerin…. Cemaatine ait olduğunu biliyordum…Bu cemaatin genel tavrı ve özelliği gereği kendi ellerinde yetişmemiş ve cemaat geçmişi olmayan birine adaylık ve mezun hizmeti gibi cemaatin önemli sayılacak işlerinin sorumluluğunu vermezler, ana sorumluyu tam olarak bilmemekle beraber benim gözlemleyebildiğim kadarıyla bu işleri yani mezunların organize edilme işlerini, …’ya getirilip evlerinin tutulma işlerini, her türlü ihtiyaçlarının görülme işlerini fakültedeyken hizmet dedikleri yapı içinde sorumluluklar almış, hizmet denilen yapının iç işleyişini iyi bilen ve kendisine güvenilen hakim adayları yürütüyorlardı. Mesela bu kişiler beni sohbet yapmak üzere bu evlere getirip götüren, …, … ve … gibi adaylardı. Ta ki …’ya …, …, …, … ve … gibi isimler gelinceye kadar. Bunlar geldikten sonra ki bunların tamamı Elvankent’de oturuyorlardı ve komşularımızdı ve bakanlıkta, serviste her gün gelip giderken tanışmıştık. Beni daha sonra bu sohbetlere yapmak üzere bu şahıslar davet ediyordu. Taki … diye bir kişi gelip bu işler sanıyorum kendisine verilinceye kadar bu kişi geldikten sonra da … sanıyorum beni bir iki defa davet etti. … dışarıdan kabul ettikleri bir şahsın hem gelip gitmesini hem de yaptıkları sohbetin içeriğini beğenmediği için de kısa süre sonra artık beni çağırmaz oldular. Bu kişinin ifadesinde geçen ve bunların aday ve mezun hizmeti dediği birimlerle ve kişilerle olan irtibatım bundan ibarettir ve 2004 yılı itibariyle yukarıda anlattığım şekilde … isimli kişinin gelmesiyle de bıçak gibi kesilmiştir…”
… tarafından “Ben daha önceki ifademde …’daki hakim savcı adaylığındaki evlerin örgüt yapılanmasında…13. Dönem hakim savcı adayı olarak göreve başladıktan sonra …’nın altında dört adet ev bulunduğunu, bu evlerden birincisinde; … (ev ablası ve aynı zamanda devre mesulü), …, …, …ı’nın kaldığını, bu evlerden ikincisinde; … (ev sorumlusu), …, …, … ve benim kaldığımı, bu evlerden üçüncü evde; …, …, …’ın kaldığını, bu evlerden dördüncü evde; … isimli şahıs, … isimli şahıs ve … ve …’nın kaldığını…söylemiştim. İfadelerim doğrudur. Bana Bylock programını daha önce ifademde ismini belirttiğim ve teşhis ettiğim … yükledi ve bu program üzerinden yazışacağımızı söyledi. O dönemde … Bylock’u bana yükleme sebebini HSYK…seçimleri olduğunu…belirtti.”
… tarafından “…’ya akademi eğitimi için çağrıldığımızda kimlerin akademi yurdunda, kimlerin FETÖ’ye ait evlerde kalacağını yine onlar belirlediler. Ben akademinin yurduna yerleştirildim. Yurda yerleştirilmemizdeki amaç ise yurtta kalan diğer adayları bunlarla sıkı ilişkiler kurmak kaydıyla detaylı olarak tanımak ve bu kişilerin yapıya olan bakış açılarını tespit etmekti. Bunu da yaparken herşey gizli tutuluyordu. Hatta yapıda olanlar akademide çok fazla birbirleriyle görüşmüyorlardı.”
Şeklinde ifade edildiği,
Şüphelinin organizesinde gerçekleştirilen faaliyetler konusunda yargı eski mensupları;
… tarafından “yapıda olduğunu bildiğim kişiler Akademideki sınıfta aktif olan ve dersleri takip etmeyip sosyal faaliyetlerle ilgilenen fetö lehine söylemlerde bulunan akademinin yönetim kadrosu ile yani cemaatin üst düzey kişilerinden olduğunu bildiğim … ve … ile çok sıkı ilişkileri olan sürekli cemaati öven fetöcü olduğunu bildiğim kişiler; …, akademide aynı sınıftaydık. Sınıf başkanıydı derslere girmek zorunda olmasına rağmen …’nın müsaade etmesi üzerine derslere girmiyordu. Fetö organizasyonları yaparak fetöcü şahısların birbiri ile daha sıkı iletişim içerisinde olmasını sağlıyordu. …, akademide sınıf başkanlığı yapmış ve yıllık-balo heyetinde yer almıştır. Akademideki başkan, müdür ve tetkik hakimleri bize daha mesafeli davranırken bu şahıslara ayrıcalıklı davranıyorlardı. Akademi sonunda bitirme ödevi şeklinde kapsamlı bir ödev hazırlamamız gerekti. Biz bu ödevi hazırlamamıza rağmen saymış olduğum bu isimlerin çoğu hiç bir ödev hazırlamadan not aldılar buna da akademi müdürü … öncülük etmiştir…benim aday olduğum dönemde bütün yargı onların elindeydi. Akademide onlar ne isterse o oluyordu…Fetöcülerin düzenlemiş olduğu bu sosyal faaliyetlere katılım zorunluydu. Başımızda yine …, görevli tetkik hakimleri başımızda oluyordu. Faaliyetler öncesinde yoklama alınıyordu. Sürekli bunlarla birlikte olduğum için bu şahısları tanıyorum. Akademideki adayların 3 de 2 si cemaat yapılanması içinde olan şahıslardı. Bu oranı da seçimlerden dolayı biliyorum. şeklinde ifade ettiği, bu organizasyon ve faaliyetlerin sonucu olarak … tarafından…Diğer adayları  da şöyle lanse ettiklerini biliyorum;….’nın da benzer şekilde uzunca bir süredir Akademide görev yaptığını, hakim adayları ile ilgilendiğini, onlarla gezilere, tiyatrolara, sinemalara, konserlere gittiğini, bu yüzden akademi de staj yapan adaylar içinde çok sevildiğini ve son dönemde göreve başlayan adaylar içinden ciddi oranda oy alabileceğini söylediler”
… tarafından “Adalet akademisinde adaylar arasında ayrı bir yapılanma yoktu. Bu dönemde de … bizim abimiz konumundaydı. Akademi de kimin sınıf başkanı olacağını daha doğrusu idarenin istediği sınıf başkanını kim olacağını … belirlemişti. Her iki sınıfta da başkan olarak …’ın bize söylediği kişiye oy verdik. Bizim sınıfta … başkan seçilmişti. Ben akademideki yöneticilerin hangisinin hizmet harekatinde olduğunu o dönem bilmiyordum. HSYK seçimlerinde …’nın hizmet harekati adına aday olduğunu anlayınca …’nın cemaatçi olduğunu anladım.”
…tarafından “Cemaat üyeleri Akademi’de sınıf temsilcisi ve yıllık kurulu üyeleri seçimine önem verirdi. Birinci dönem bizim sınıfımızdan … ile … isimli kişiler aday oldular … seçimi kazandı ancak ikisi de cemaatçidir. Herhangi bir adaya oy verilmesi için ortak bir karar alınmadı. İkinci dönem ise bir tek … aday olmuştu. Aynı zamanda yıllık kuruluna da aday olmuştu. Tek aday olduğu için seçilmişti. O dönem itibariyle bütün sınıf temsilcileri ve yıllık hazırlama kurulundakiler cemaat üyesiydi.”
Şeklinde ifade edildiği,
…’nin başkanı, şüphelinin müdürü olduğu Adalet Akademisinde kadroların örgüt mensuplarından oluşturulduğu bu kapsamda;
… tarafından “Adalet Akademisinde yaklaşık 20 ay görev yaptım. Bu görev esnasında orada görev yapan …, …’nın … cemaatine yakın olduklarını bildiğim halde, burada cemaat sohbetleri olmadı. …; ben bakanlıkta çalışmaya başladığım tarihten bu tarafa bu kişiyi tanırım. Bu kişinin … cemaati mensubu olduğunu biliyorum. Hatta Adalet Akademisinde çalışmak istedi. Benim dönemimde çalıştı. … cemaati mensuplarının listesinden 2011 yılında Yargıtay üyesi seçildi. Ben müsteşar yardımcısı olduğum dönemde ve Adalet Akademisi Başkanlığı yaptığım dönemde hakim ve savcı aday adaylarının mülakatına girdim.”
… tarafından “…. bize … bey’in sert yapısı nedeni ile uygun olmadığını, burada görev yapan….’nın daha uygun olduğunu söyledi… ….; … cemaat mensupları tarafından daire başkanı yapıldığını biliyorum. Daha sonra … tarafından Akademi Başkanlığına getirilmiştir. 2014 ara kararnamesi ile Yargıtay savcılığına gönderilmesinde … cemaati ile irtibatı nazara alınmıştır. …; Bu kişi … tarafından sanırım Strateji Geliştirme Başkanılına tetkik hakimi olarak getirilmişti. Bilahare yine … Adalet Akademisine gittiğinde götürdü.”
… tarafından “Hâkim adayı olduğumuz zamanda da menfi takip ismi ile bilgileri dönem abimiz olan savcı adayı … ile Adalet Akademisinde koordinatör hâkim olan …’a veriyorduk.”
… tarafından “126857 ID’yi kullanan “zbyr, ZBYRAKDM, ZBYR” ismi ile kaydedilen kişi kimdir? sorusuna “Bu şahıs dönem arkadaşım olan … yapılanması içerisinde yer alan, bir dönemde Adalet Akademisinde görev yapan …’dir.”
Adalet Akademisinde örgüt kadrolaşmasının yoğun olduğu bu dönemde …’nin başkan, başkan yardımcığını örgüt şüpheli/sanığı …’ın yaptığı, akademi müdürlüğüne şüpheli …’nın getirildiği, müdür yardımcılığına (98540 ID) ile “ismail BG, buyükgümüs” kod adlarını kullanan …’ün getirildiği, Hakim kadrosuna;
ByLock abone listesinin 53385’inci satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 118082’nci satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 93584’ncü satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 4431. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 21495’nci satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 89042’nci satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 88099’ncu satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 14739’uncu satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 7279’ uncu satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 91434’ncü satırında kaydı bulunan …,
(68623 ID) ile “volkan, volkan-06 ufuk” kod adlarını kullanan …,
(202951 ID) ile “ferhat1234, ferhat1234-kös” kod adlarını kullanan …,
ByLock abone listesinin 35254’üncü satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 44193’ncü satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 115753’ncü satırında kaydı bulunan … olmak üzere FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile mücade kapsamında akademideki görevine son verilen kişilerin tamamına yakınının, ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen kişilerden oluştuğu, yine bu dönemde akademide ders veren kişilerin de önemli oranda örgüt mensubiyeti olan kişilerden seçildiği anlaşılmıştır.
HSYK dönemi
2010 yılı HSYK seçimlerinin, demokratik her adayın serbestçe yarıştığı bir seçim olduğu düşünülürken, tablonun bu anlayışın çok ötesinde örgütlü bir faaliyete dönüştürüldüğü ortaya çıkmıştır. Şöyle ki;
(469835 ID), D-Fahri, Kayacan, Kaya kod adlarını kullanan …’nın organizesinde, (…,IMEI numarasının; …) ile ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen şüpheli …, (83284 ID), ADY, TGKÇ, Tuğhan, Tahir kod adlarını kullanan …, (403561 ID, Hasan kod adlarını kullanan …, (52025 ID, 183193 ID), NDR, NADIR, Nadir kod adlarını kullanan …, (411201 ID), D-Yurdaer kod adlarını kullanan …, (382087 ID), sami, sönmez kod adlarını kullanan …, CGNAT, (sicinat) verisi ile çok sayıda ByLock bağlantısı tespit edilmiş olan … olmak üzere yaklaşık 20 örgüt mensubunun, …’nın evinde toplanarak, seçim stratejisinin belirlenmeye çalışıldığı, masrafları örgüt tarafından karşılanan seçim gezileri yapılmasının kararlaştırıldığı, toplantıların seçime kadar devam ettiği, şüpheli …’nın da bu seçim gezilerine katıldığı,
Örgüt liderinin talimatları doğrultusunda, 2008 yılından itibaren takiyye yöntemi ile sızılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin HSYK seçimi gibi bazı operasyonlarda kullanıldığı,
…2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce YARSAV başkanı … ile bakanlık listesinde bulunan yapılanma içerisindeki …, …, …, … …, … ve …’in Adalet Bakanlığında bir araya geldikleri, görüşmenin konusunun, YARSAV içinde örgüt mensuplarının sayısı, konumu ve hareket tarzları olduğu …’ın bu toplantıda örgüt mensubu olan 300-400 kişinin YARSAV içerisinde bulunduğunu belirttiği, YARSAV’da etkili olmaya başlayan örgüt mensuplarının tek oy düzenlemesinin iptali yönünde girişimlerde bulundukları, YARSAV üzerinden muhalefet parti yetkililerini ikna ettikleri ve muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sonucu bu seçimlerde tek oy verilmesi şeklinde düzenlemenin iptal edilerek seçilecek aday sayısı kadar oy kullanılması (liste biçiminde) şeklinde düzenlemenin geldiği, bütün bu sürecin,
… tarafından; “….yargı içinde önemli bir potansiyele sahip olduklarını, toplam sayılarının YARSAV’ın üye sayısına (1500-2000 civarında) aşağı yukarı eşit olduğunu, kendi arkadaşlarının da aday gösterilmesi ve birlikte hareket edilmesi durumunda seçimi kazanma ihtimalinin artacağını, Yargı içinde YARSAV’dan sonra en kalabalık ve en etkili gücün kendileri olduğunu,…YARSAV’dan ….o tarihte başkan yardımcısı…YARSAV’ın genel kurul toplantılarına 500-600 civarında hakim ve savcının geldiğini, bu sayının en fazla 700’e ulaştığını, üyelerin çoğunluğunun o zamanki kurula yakın gözükerek önemli görevlere gelmek veya yüksek mahkeme üyesi olmak için YARSAV’a katıldıklarını, genel kurul toplantılarına bile gelmediklerini, isterlerse YARSAV’da her türlü yönetim değişiklikliğini yapabileceklerini…görüşme sırasında …, … ve …’ın da olduğunu hatırlıyorum…” şeklindeki ifadenin bütün bu gelişmeleri teyit eder nitelikte olduğu,
Seçimlerde haklarında örgüt mensubiyeti nedeniyle soruşturma/kamu davası açılmış bulunan …, …, …, …, …, …, …, … HSYK üyesi olarak seçildikleri ve birlikte faaliyet yürüttükleri sayısal çoğunluklarını avantaj olarak kullanmak suretiyle hakim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesi’nin Başkanlığına şüpheli …’un üyeliklerine …, …, …’nin, 2. Daire Başkanlığına …, üyeliklerine, …, 3. Daire Başkanlığına …, üyeliklerine …, …, …’ın getirilmesini sağladıkları,
Yargıtay eski üyesi sanık …’ın, “…2010 yılı HSYK seçimleri öncesi…örgüt mensubu tarafından “HSYK adaylarını, bizzat Hoca efendi belirleyecek, kimse itiraz etmesin, abiler itiraz edilmesini istemiyor şeklinde talimat verildiği” seçimler öncesi üyeleri belirlemede etkin olan yukarıda anılan isimlerin önemli bir bölümünün, …’te …’ın evinde toplantı gerçekleştirdikleri, üye seçildikten sonra hareket tarzları konusunda uyarıldıkları,
Yüksek yargıya üye seçimleri gündeme geldiğinde olması gerekenin, böylesi bir tasarrufun referandum sonrası oluşturulan HSYK yapısı içerisinde, yüksek yargıdan gelen ve kendilerinden olmayan üyelerin tamamının katılımı ile Yargıtay ve Danıştay’a açılan davaların niteliği ve sayısı dikkate alınarak, objektif bir değerlendirme ile Devlet teamüllerinin gereği ve kurum kültürlerinin de işe koşulması suretiyle kıdemin, liyakatın kriter olarak esas alındığı, herkesin serbestçe oyunu kullandığı, Demokratik bir seçim olması gerekirken, Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçiminde, …’nın evinde yapılan gizli örgütsel toplantıya (432728 ID, 71442 ID), “servet, aber, berberabi” kod adlarını kullanan …, …, …, (83284 ID) ile “TGK, TGKÇ, Tughan, tahir” kod adlarını kullanan …, (127651 ID), “HSYS-RY” kod adlarını kullanan …, (GSM hattı; …, IMEI numaralarının; …, …) ile bağlantısı tespit edilen …, (87502 ID) ve “Ermin” kod adını kullanan …, (GSM hattı; …, IMEI numarasının; …) ile bağlantısı tespit edilen …, …, (71852 ID) ile “MAHİR, mahir, muzo” kod adlarını kullanan …, (123652 ID) ile “erdem, edurnagöl, edurnagol” kod adlarını kullanan …, (396079 ID) ile …, Bunyamin, Aydnbybsgl, Bunyamin abi, Bunyamin a, …” kod adlarını kullanan …, (52025 ID, 183193 ID) ile “Nadir, NDR, NDR Yeni” kod adlarını kullanan …, örgüt yöneticisi olmaktan kamu davası açılmış bulunan … ile ByLock abone listesinin 67186’ncı satırında kaydı bulunan şüpheli …’nın da katıldığı, örgüt mensuplarından oluşan 350-400 kişinin, projektör kurularak isimlerin ekrana yansıtılıp sunum yapılarak sayının belirlenmeye çalışıldığı, örgüt lideri ile direkt iletişim kurulup, talimatlarının alındığı atmosfer içerisinde üye belirlemesinin yapılmaya çalışıldığı,
…’nin evinde yapılan toplantıya da eski kurul üyeleri …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ile …, …, …, …, …, … ve …, … ile birlikte şüpheli …’nın da katıldığı,
Yüksek yargıya üye belirlenmesi aşamasında, sadece örgüt mensuplarının iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilmek suretiyle gerçekleştirilen toplantılar sonrasında örgüt mensubu üyelerin belirlendiği, seçimlerin meşru zeminde gerçekleştirildiği algısının yaratılması bağlamında, önce üyelik yeterliliğine sahip beşbine yakın hakim savcının talepleri alınarak oluşturulan listelerin, yapılan Genel Kurul toplantısında üyelere dağıtıldığı, yüksek yargıdan gelen üyelerin verilen listelerden isimleri henüz işaretlediği sırada, şüphelinin içinde bulunduğu grubun, hazır oy pusulaları ile sembolik olarak seçime katıldıkları, tanıklık eden yüksek yargı üyelerinin söylemlerinden anlaşılmış olup, bu bilginin, şüpheli ile aynı dönemde çalışmış olan yüksek yargıdan atanan üyelerin tanıklığı ile teyidinin mümkün olduğu,
Şüphelinin, HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski Genel Sekreteri … tarafından organize edilen örgütsel toplantılara …, …, …, …, …, …, …, …, … ile birlikte katıldığı, toplantılara HSYK üyesi olmayan kişilerin de çağrıldığı, Balyoz ve Ergenekon ile ilgili olmak üzere başka kişilerin de çağrıldığı, şüphelinin himmet verdiği, bütün bu süreçlerin başka dosya sanığı … tarafından da açıkça ifade edildiği, HSYK eski üyesi …’nun ise bu toplantılara ilişkin olarak “devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması da bende de hep bir rahatsızlık yaratmıştır” yönündeki ifadesi ile de teyit edildiği,
HSYK yapılanması içerisinde örgüt mensuplarının evlerinde Balyoz, Ergenekon gibi ülke gündemini meşgul eden davaların, bu örgütsel toplantılarda, diğer kurul üyeleri dışlanarak örgütün istem ve talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi hususunda faaliyet yürütüldüğü, bu toplantılara … ve …’in de katıldığı, bu hususun bizzat … tarafından ifade edildiği, ayrıca HSYK eski üyesi … tarafından “abilik” görevinin … tarafından yürütüldüğünü, …’nin talimatları doğrultusunda oy kullandıklarını, özellikle Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, MİT Tırlarının Durdurulması gibi davalarda görev yapan cemaat mensubu hakim ve savcılar hakkında yapılacak soruşturmalarda “Aleyhe kararlara muhalefet yazın, arkadaşları küstürmeyelim” dediğini, bu talebin FETÖ/PDY’nin isteği olduğunu bildiğini ve …’nin talimatlarını kararlarına yansıttıklarını ifade ettiği,
Yargıtay eski üyesi örgütün HSYK üst sorumlusu …’nin, örgüt içinde bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden aldığı bilgileri örgütün yüksek yargı içinde görevlendirilen yöneticilerine aktardığı, telefon, tablet, hat vb araçları sağladığı, oluşan sorunları giderdiği, örgüt ile iltisaklı kurum ve kişiler ile ilgili olarak ByLock yazışmasına açıkça (52025 ID)..”Mesleğe kabulde aleyhe oy kullanacağınız birisi varmış onun ismini de gönderdim ama daha zamanı var inş bir fırsat olursa görüşürüz” şeklinde açıkça talimat vermekten çekinmediği, Danıştay’da örgüt üyeleri tarafından açılacak davaların dilekçelerinin hazırlanması ve dava sürecinin takibi konusunda bir heyet oluşturulmasının dahi planlandığı, bu şekilde HSYK’da yapılan toplantıların gündemi, sonuçları, görüşme içeriklerinin, kararname süreçlerinin örgüt tarafından takip ve kontrol altında tutulduğu, örgütün talimatları doğrultusunda verilen kararlara yazılan muhalefet şerhlerinin düzenli olarak örgütün yurtdışı birimine aktarıldığı, kurul başkan vekilinin kim olacağı ile seçim süreçlerinin bloke edilmesi de dahil olmak üzere seçim süreçlerinin takip edilerek örgütsel stratejinin belirlendiği,
Şüphelinin, HSYK 3. Daire üyesi olduğu dönemde birlikte çalıştığı örgüt mensubu üyelerle ilgili hazırlanan fezleke ve iddianamelerde, FETÖ/PDY’nin çalışmalarıyla HSYK üyeliklerine seçildikleri, …’nin verdikleri talimatlar doğrultusunda oy kullandıkları, “sohbet” olarak nitelendirilen örgüt toplantılarına katıldıkları, “himmet” adıyla örgüte para verdikleri, örgütün yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı … ve … ve daha çok sayıda sivil imam ile irtibatlı oldukları,
Anlaşılmıştır.
HSYK Genel Kurulu Kararları
02.10.2013 gün ve 2013/739 sayılı kararı; Ergenekon soruşturmasındaki Avukat …’ün; CMK’nın 250 maddesi ile görevli
… Cumhuriyet Başsavcı eski vekilleri ve savcıları; ByLock abone listesinin 90441’inci satırında kaydı bulunan …, (147320 ID, 403413 ID) ile “Zafer Bey, zafer” kod adlarını kullanan …, (474280 ID) ile “Halid3444, halid, fseçen, fikret bey” kod adlarını kullanan …, ByLock abone listesinin 102747 satırında kaydı bulunan …,
CMK’nın 250 maddesi ile görevli … 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı …, (463435 ID) ile üye hakimler “Semih, semi” kod adlarını kullanan …,
Hakkındaki iletişimin tespiti, dinlenmesine ilişkin iddialarının, daha önce çoğunluğu örgüt mensuplarından oluşan 3. Dairede “işleme konulmamasına,” 3. Daire kararına yönelik şikayetçinin itirazının ise “herhangi bir durum ve delilin bulunmadığı” gerekçesiyle şüphelinin de içerisinde bulunduğu örgütsel yapı tarafından oy çokluğu ile reddine,
07.05.2014 tarih, 2014/259 sayılı kararı;
…’in, … 13. Ağır Ceza Mahkemesi ilgili başkan ve üyeleri (…, …) hakkında; belgelerin sahte olduğuna, delillerin basına verilerek soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği iddiasının, şüphelinin de içerisinde bulunduğu örgütsel yapı tarafından oy çokluğu ile reddine,
02.07.2014 tarih, 2014/495 sayılı kararı;
… ve … hakkındaki şikayetlerin de yüksek yargıdan gelen üyelerin “otel kayıtları ve faturalar üzerinde araştırma yapılması” gerekçesiyle muhalefet şerhi koymasına rağmen örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki üyeler tarafından herhangi bir araştırma soruşturmaya gerek duyulmaksızın, evrak üzerinden reddine,
ByLock veri havuzunun incelenmesinden; (147320 ID, 403413 ID) “Zafer bey, zafer kod” adlarını kullanan …, (159382 ID) ile “murater32,mmrakkş” kod adlarını kullanan …’ın, örgütün sivil imamı olmaktan hakkında soruşturma bulunan (183582 ID) ile “Bahadır34, bahadır” kod adlarını kullanan …’nun, ByLock üzerinden oluşturduğu grubun üyesi oldukları anlaşılmıştır.
02.07.2014 tarih, 2014/494 sayılı kararı;
… vekilinin, … 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üye hakimleri hakkındaki şikayetinin, 3. Daire tarafından işleme konulmaması kararına itiraz edildiği, örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki üyeler tarafından itirazın red edildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyelerin ise “maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılama yapılabilmesi için, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm delillerin toplanarak muhafaza altına alınması, savunma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmemesi gerektiği” gerekçesiyle muhalefet şerhi koydukları,
02.07.2014 tarih, 2014/496 sayılı kararı;
… vekilinin, futbolda şike iddialarına ilişkin … eski Cumhuriyet savcısı … hakkındaki şikayeti ile ilgili olarak; şüphelinin içinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyeler tarafından ise “tarafsızlığını yitirdiği ve kişisel duygulara kapılarak görev yaptığı” gerekçesiyle muhalefet şerhi konulduğu,
02.07.2014 tarih, 2014/497 sayılı kararı;
…’nın, CMK’nın 250. maddesi ile görevli … 9, 16. ve … ilgili Ağır Ceza Mahkemesi ilgili başkan ve üye hakimleri hakkındaki şikayetinin, şüphelinin de içinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyeler tarafından ise “Anayasa Mahkemesinin, müştekinin bireysel başvurusu ile ilgili olarak hak ihlali yapıldığı yönündeki kararı göz önüne alınarak” iddiaların incelenmesi gerektiği gerekçesiyle muhalefet şerhi koydukları,
Nitekim şikayetçi … ile ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine 16. Ceza Dairesi’nin, 30.04.2015 gün, 2015/3344 Esas, 2015/926 sayılı kararı ile beraatine karar verilmesi gerektiği noktasından bozulduğu,
Anlaşılmıştır.
Bu itirazları red eden üyelerin, örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan …, …, …, …, …, …, …, … ile şüpheli …’dan oluşması örgütsel faaliyetin ulaştığı boyutları ortaya koymuştur.
02.07.2014 tarih, 2014/482 sayılı kararı;
Örgütün, Demokratik Anayasal sistemi yok etmek amacıyla yargıyı araç olarak kullanarak gerçekleştirdiği operasyonlarda şüphelinin, aktif olarak görev yaptığı örneğin,
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Selam Tevhid, 17/25 Aralık gibi kumpas davaları ve soruşturmalarını yürüten yargı eski mensupları; …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …’ün,
… Askeri Casusluk gibi kumpas davaları ve soruşturmaları yürüten yargı eski mensupları …, …, …, …’ın,
KPSS soruşturmasını yürüten … Cumhuriyet Başsavcı eski vekili …’ın,
MİT tırları soruşturmasında yer alan savcı ve hakimlerden, …, …, …, kamuoyunda “Okyanus” davası olarak bilinen örgütün kumpasları doğrultusunda gerçekleştirilen davada mahkeme başkanı olarak görev yapan …’in,
Örgütün, 2010 yılından itibaren HSYK’da çoğunluğu ele geçirmesi üzerine Ergenekon, Balyoz, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT tırları soruşturmaları gibi çok sayıda önemli soruşturma ve yargılamayı yürütme görev ve yetkisinin ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan kişilere bırakıldığı, sözkonusu operasyonların gerçek amacının farkedilerek Devletin varlık mücadelesi kapsamında gerçekleştirdiği refleks ile tamamı ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan bu kişilerin, soruşturma ve davalardan uzaklaştırılmasına karar verildiği,
İlgili şahıslar tarafından itiraz edildiğinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, 02.07.2014 gün ve 482 sayılı itirazın reddine ilişkin kararına, diğer örgüt şüpheli/sanıkları …, …, …, …, …, …, …, … ile şüpheli …’nın da muhalefet şerhi koyarak Devlet’in yanında yer almayıp Milli Güvenlik Kararı ile silahlı terör örgütü kabul edilmiş bulunan örgütün yanında yer aldığı,
Örgüt iltisakı nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Başsavcılık görevlerine, şüphelinin dahil olduğu örgüt tarafından getirilen mensupların, görev yerlerinde kalmaları ve mevcut ünvanlarını korumaları yönünde konulan muhalefet şerhlerinin, yapılan şikayetler ile ilgili işleme konulmama kararları ile bu kararların, HSYK Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında verilen itirazların reddine ilişkin oyların, takdir hakkının kullanılmasından öte örgütsel faaliyet olduğu, öyle ki bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, … yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemin yaşandığı, bu ve benzer çok sayıda faaliyet ile yargının etkin kadrolarının örgütün kontrolüne geçtiği,
Anlaşılmıştır. Şöyle ki;
22.02.2011 tarihinde HSYK Genel Kurulu kararı ile Kurul Genel Sekreterliğine (469835 ID) ile Kaya -D-Fahri -Kaya-Kaya-cık kod adlarını kullanan …’nın,
Genel Sekreter Yardımcılıklarına; (222178 ID) ile merve3406 kod adını kullanan … ile ByLock abone listesinin 43760. satırında kayıtlı …’nin,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, 28.12.2011 gün ve 467 sayılı kararı ile HSYK Genel Sekreterliğine (71852 ID) numaralı MAHİR, muzo, mahir a kod adlarını kullanan …’ın, şüphelinin içinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından aday olarak önerildiği, bilahare 27.01.2012 tarihinde …’ın,
Genel Sekreter yardımcılığına, 30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile örgüt şüphelisi …’in,
Atandıkları anlaşılmıştır.
Bu şekilde oluşturulan kurulda, FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmayan bir çok müfettişin, başka yerlere gönderildiği ve teftiş içerisinde kalmalarına izin verilmediği, yeni görevlendirilen müfettişlerin ise tümüne yakınının, daha önce görev yapan müfettişlerin ise çoğunluğunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu oldukları, örgütün nihai amaç ve politikaları içinde bir silah gibi kullanıldığı, bu kapsamda;
30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılıklarına; ByLock abone listesinin 83185. satırında kaydı bulunan …, FETÖ/PDY şüphelisi …’ın,
HSYK Genel Kurulu’nun, 21.06.2011 gün ve 204-205 sayılı kararı ile kurul müfettişliğine;
ByLock abone listesinin 71995. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinde 112012’nci satırda kaydı bulunan … olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 7 kişi,
HSYK Genel Kurulu’nun, 12.07.2011 gün ve 221 sayılı kararı ile (147693 ID) numaralı …, mushi kod adlarını kullanan … olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 3 kişi,
HSYK Genel Kurulu’nun, 19.10.2011 gün ve 288 sayılı Genel Kurul kararı ile
ByLock abone listesinin 53734-53735. satırlarında kayıtlı …,
ByLock abone listesinin 95818. satırında kayıtlı …,
ByLock abone listesinin3779’ncu satırında kayıtlı …,
ByLock abone listesinde 120177’nci satırda kayıtlı …,
(87779 ID) ile tahsin bey kod adını kullanan … olmak üzere ataması yapılan 23 müfettişten tespit edilebildiği kadarıyla 16’sının ByLock kullanıcısı ve örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu’nun, 16.11.2011 gün ve 382 sayılı kararı ile HSYK Tetkik Hakimliğine;
ByLock abone listesinin 16834. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 30191’ inci satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 427’nci satırında, 428’inci satırında kaydı bulunan … olmak üzere ByLock kullanıcısı veya örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilen, kararnamenin tamamını oluşturan 4 kişi,
HSYK Genel Kurulu’nun, 15.06.2012 gün ve 346 sayılı kararı ile HSYK Tetkik Hakimliğine;
Örgüt şüphelisi …,
ByLock abone listesinin 2145. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinde121422’nci satırda kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 87367. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinde 4733’üncü satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 44429. satırında kaydı bulunan …
ByLock abone listesinin 65274’ncü satırında kaydı bulunan … olmak üzere ataması yapılan 28 tetkik hakiminden tespit edilebildiği kadarıyla 26’sının ByLock kullanıcısı ve örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu’nun, 30.06.2011 gün ve 208 sayılı kararı ile
ByLock abone listesinin 108300. satırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinin 407. satırında kaydı bulunan …,
(75007 ID)’yi kullanan …,
ByLock abone listesinin 69.706’ncısatırında kaydı bulunan …,
ByLock abone listesinde 56240’ıncı satırda kaydı bulunan … olmak üzere biri hariç atanan tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubuyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen Bylock kullanıcısı olan hakimlerden görevlendirildiği,
Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin üst yargı kurumlarından, HSYK kurumu içerisinde müfettiş, tetkik hakimi sıfatı ile yer alarak devletten maaş alan ancak örgütsel faaliyet yürüten ByLock kullanıcısı oldukları tespit edilen …, …, …, …, …, …, …, …’ın ve daha çok sayıda örgüt mensubunun, görevlerinden uzaklaştırılarak taşraya atanmalarına ilişkin tasarruflara ilgililerin, itirazlarının 02.07.2014 tarihli Genel Kurulda reddine karar verildiği, şüpheli ve diğer örgüt mensuplarının bu karara da aynı örgütsel saik ile karşı çıktıkları anlaşılmıştır.
… Cumhuriyet Başsavcısı …, … Cumhuriyet Başsavcısı …, … Cumhuriyet Başsavcısı …’in, bu görevlerinden alınmaları yönündeki tasarrufun da akim bırakılması yönünde şüphelinin de içerisinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından faaliyet yürütüldüğü, bu bağlamda;
Örgüt şüpheli/sanığı konumundaki … bu hususta alınan ifadesinde: “2013 – 2014’lü yıllarda 17 – 25 aralık öncesinde … ilinde iki kez toplantı yapıldığını hatırlıyorum. ilyas beyin beni yönlendirdiği bu toplantılarla amaçlanan bölgelerin zamanla aynı şeyleri konuşarak monotonlaşmanın doğurduğu olumsuz sonuçları kişileri motive ve onure ederek gidermekti. ayrıca böylelikle alt kademedeki cemaat mensuplarının üst kademedekilerle tanışmalarına da zemin hazırlanmış oluyordu bu iki toplantıya … (o zamanki hsyk üyesi), … (o dönem HSYK Genel Sekreteri), o dönem … Başsavcısı …, o dönem … Başsavcısı …, o dönem … Başsavcısı …, o dönem … Başsavcı vekili … ve ben katılmıştık. bu toplantıların biri son hsyk seçimlerine cemaat listesinden aday gösterilen …’ın evinde yapılmıştı. bu toplantılarda HSYK seçimlerine henüz zaman olduğu için seçimlerde ne tür strateji belirlenmesi gerekeceği…2010 yılındaki gibi ortak bir liste ile mi yoksa teker teker bağımsız adaylar şeklinde mi seçime girilmesinin fayda sağlayacağı…kendinizi cemaatten olduğunuzu hissettirmeden oy toplamaya bakın…söz edilmişti.”
Şeklindeki ifade ile HSYK’nın kurumsal yapısına ilişkin istatistiki veriler ışığında, HSYK üyeliği ünvanı ile takdir hakkı gibi lanse edilen tasarrufların, örgütsel faaliyet olduğu tüm açıklığı ile ortaya çıktığı,
HSYK Genel Kurulu’nun, 05.11.2014 tarih, 2014/626 sayılı kararı ile kurul üyelikleri sona eren …, …, …, …, …, …, …’ın, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Danıştay Savcılığı ve … Hakimliğine atanma taleplerinin oy çokluğu ile reddine ilişkin kararlara, muhalefet edenlerin de, yine FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı olan HSYK üyeleri …, …, …, …, … gibi isimlerden oluşması örgütsel faaliyetin seçimler sonrasın da da devamlılık arzettiği,
Bu şekilde 2010 yılından 2014 yılının ikinci yarısına kadar olan süreçte yargı erki içerisinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı gibi organların tamamına yakını ByLock kullanıcısı ve örgüt şüphelisi/sanığı olan şahıslara bırakılmak suretiyle örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verildiği, diğer örgüt mensupları ile iştirak içerisinde süreklilik ve çeşitlilik arzeder şekilde örgütle organik bağ içerisinde gerçekleştirildiği,
Bütün bu açıklamalar ışığında, sözkonusu tasarrufların, takdir hakkı kapsamında, değerlendirilemeyeceği anlaşılmıştır.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı …’in, “Fetullahçılar olarak bilinen grup ile ilgili olarak TCK 220. Maddesi kapsamında “İzinsiz Eğitim Kurumu Açma Yardım Toplama Kanunu’na Muhalefet” suçlarından yürüttüğü bir soruşturma nedeniyle, FETÖ/PDY örgütüne mensup olan … özel yetkili Cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından, makam odasında gözaltına alındığı, soruşturmanın … yapılanmasına ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltılarak soruşturmanın başka bir cemaatle ilgili olarak yürütüldüğü algısının oluşturulmaya çalışıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı …’in 16/02/2010 tarihinde “Ergenekon Terör Örgütüne Üye Olmak vb. suçlardan tutuklanmasına karar verildiği, soruşturma sürecinde başka bir eylemi nedeniyle hakkında yer değiştirme istemli disiplin soruştuması yürütülen ve soruşturmadan kurtulmak amacıyla meslekten istifa eden İliç Cumhuriyet Savcısı …’ un araç olarak kullanıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki soruşturma ve kovuşturmada gizli tanık olarak ifadesine başvurulduğu, gizli tanığın isminin … olarak değiştirildiği, üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından, mesleğe kabul işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek, gizli tanığın mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği,
… vekili tarafından, … eski savcısı … (FETÖ/PDY ihraç), … hakkında, işlenmediğini bildikleri suçun delillerini uydurdukları ve tedarik etmeye çalıştıkları, … tarafından ifadeleri alınan gizli tanıkların yeniden ifadesine başvurdukları, bir kısım mühimmatları temin etmeye çalıştıkları, delilleri kararttıkları iddiası ile ilgili olarak yapılan şikayete şüphelinin de üyesi bulunduğu HSYK 3. Dairesi tarafından soruşturma izni verilmemesi üzerine bu karara itiraz edildiği, şüphelinin içinde bulunduğu FETÖ/PDY şüpheli/sanığı konumundaki o dönem HSYK başkanvekili olan …, üyeler …, …, …, …, …, …, …, …, … ile birlikte şüpheli …’nın da bulunduğu HSYK Genel Kurulu’nda reddedildiği, bu karara yüksek yargıdan gelen üyeler …, …, …, … tarafından konulan muhalefet şerhinde gerekçe olarak; “daha önce ifadeleri alınan gizli tanıkların yeniden tam zıt yönde ifadelerinin alınmış olması, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6136 sayılı Kanun kapsamında kaldığı değerlendirilen olayın, CMK’nın 250 ile yetkili … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından telefonla aranmak suretiyle alınmış olması ve bu dosyanın seyrinin ilk durumundan farklı yönde ilerlemesi, bir grubun yasalara aykırı eğitim kurumları açtığı iddiası ile ilgili başlatılan soruşturmada, yeterince derinleştirilmeden bir çok kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması, özellikle kolluk gücü olarak jandarma yerine emniyetin kullanılmış olması husuları birlikte değerlendirildiğinde, soruşturma izni verilecek mahiyet ve ağırlıkta olduğu,”
Orgeneral … hakkında, örgüt liderinin emir ve talimatları ile içeriği dönemin … Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Yargıtay eski üyesi FETÖ/PDY silahlı terör örgütü şüphelisi … tarafından hazırlandığı belirlenen iddianameye imza koyan … eski Cumhuriyet Savcısı … hakkında mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği,
…’un vekilinin … 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında yaptıkları şikayetlere 3. Daire soruşturma izni vermemesi üzerine 02/07/2014 tarihinde genel kurula yapılan itirazın incelenmesinde diğer örgüt mensupları ile birlikte soruşturma açılmaması yönünde oy kullanarak disiplin sürecinin işletilmesini engellediği,
Anlaşılmıştır.
HSYK 3. Dairesindeki Faaliyetleri
2010 yılı Anayasa referandumu sonrası HSYK’nın teşkilatlanması içerisinde 3. Dairenin görevleri; hakim ve savcıların, mesleğe kabulü, görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarına ilişkin Teftiş Kurulu’na denetim yaptırma, ihbar ve şikayetleri inceleyerek inceleme ve sourşturma işlemleri için teklifte bulunma, mesleğe tekrar atanma, meslekten çekilme, çekilmiş sayılma ve görevin sona ermesi hakkında karar verme şeklinde düzenlenmiştir.
Şüphelinin, Anayasal sistemdeki 3 temel erkten biri olan yargı erkinin örgütün amaçları doğrultusunda, dizayn edilmesinde son derece kritik öneme haiz HSYK 3. Dairesinin üyeliğini yaptığı anlaşılmaktadır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi’nin;
28.01.2014 gün ve 2014/133 esas, 2014/198/1 sayılı kararı;
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün, 03.01.2014 tarih, 2014/57/363 sayılı, 07.01.2014 tarih, 2014/2-212/1499 sayılı ihbarı sonrasında yapılan incelemede;
TMK 10. madde ile görevli MİT soruşturmasını yürüten savcılar (119404 ID)’yi ve mir20 kod adının kullanan, rehberinde kayıtlı kullanıcıların “ozc, tırcı özcan cs” adını verdikleri … ile ByLock abone listesinin 101584’üncü satırında kaydı bulunan … hakkındaki şikayetin, işleme konulması kararına ” muhalefet şerhi koyduğu,
04.07.2013 gün ve 2013/57 esas, 2013/5284 sayılı kararı;
CMK’nın 250. maddesi ile görevli şike soruşturmasını yürüten … Cumhuriyet Savcısı … ile ilgili bir gazeteye yaptığı açıklamalar ile tarafsızlığını yitirdiği yönündeki iddiaların, yüksek yargıdan gelen üyeler tarafından “ileri sürülen iddianın mahiyet ve önemi gereği incelenmesi gerektiği” yönündeki muhalefete rağmen şüpheli …’nın da içinde bulunduğu ekip tarafından işleme konulmadığı,
24.04.2014 gün ve 2013/8649 esas, 2014/3/2 sayılı kararı;
Ergenekon soruşturmasını yürüten … Cumhuriyet savcıları …, …, …, … ile ilgili olarak; HSYK kurul başmüfettişin istemi üzerine,
(147320 ID, 403413 ID) ile “Zafer Bey, zafer” kod adlarını kullanan …’ün bu soruşturmalardan alındıktan sonra … Emniyet müdürlüğüne giderek kolluk görevlilerini tehdit ettiği, … ve ByLock abone listesinin 55289’uncu satırında kaydı bulunan …’ün, masrafları iş adamları tarafından karşılanan tatil yaptıkları,
(106285 ID) ile “kubra96 kod adlarını kullanan … ve (183773 ID) “lastman, CLLkr, celal bey, cllkr” kod adlarını kullanan …’nın, yaptığı işler ve davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırdıkları,
…’nın, … Cumhuriyet Başsavcısı … tarafından iki cumhuriyet savcısının daha soruşturmaya dahil edildiği ve en az ikisinin aynı yönde görüşü olmadan işlem yapılamayacağını belirtmesine rağmen bu kurala riayet etmeden işlem yaptığı belirtilerek verilen soruşturma iznine, örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan HSYK eski üyeleri … ve … ile birlikte şüpheli …’nın da muhalefet şerhi koyduğu,
09.09.2014 gün ve 2014/2131 esas, 2014/7198 sayılı kararı;
17/25 Aralık soruşturmasında görevli, (159382 ID) ile “murater32, mmrakkş” kod adını kullanan … Cumhuriyet Savcısı …’ın basın bildirisi dağıtması, soruşturmayı UYAP sistemine kayıt etmemesi, Hükümete yönelik suçlayıcı beyanda bulunması, amiri olan Cumhuriyet Başsavcısı ile ilgili şikayet ve diğer davranışları ile yargının tarafsızlığı ve saygınlığına zarar verdiği yönündeki şikayetlerin, yüksek yargıdan gelen üyelerin, “ileri sürülen iddiaların mahiyet ve ağırlığı nedeniyle “soruşturma izni verilmesi gerektiği” yönündeki muhalefetine rağmen örgüt mensubiyeti nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunan …, …, … ile şüpheli …’nın da içinde bulunduğu grubun oy çokluğu ile şikayetin işlemsiz bırakılmasını sağladıkları,
09.09.2014 gün ve 2014/433 esas, 2014/6967/1 sayılı kararı;
… eski Cumhuriyet Başsavcısı … ile Başsavcı vekili …’ın 17/25 Aralık operasyonu dosyasını Cumhuriyet Savcısı …’tan alarak görev yapmasına engel oldukları yönündeki şikayetin ise şüphelinin içerisinde bulunduğu grup tarafından hemen işleme konulduğu, yüksek yargıdan gelen üyenin ise “… Cumhuriyet Başsavcılığı Çalışma Talimatının 11. maddesinde; terör ve toplumsal olayların, kamuoyunda geniş yankı uyandıran ve kamu güvenliğini ilgilendiren olayların, denetim ve gözetim yetkisi çerçevesinde derhal Cumhuriyet Başsavcısına bildirilmesi gerektiği” gerekçesiyle şüpheli …’nın da muhalefet şerhi koyduğu,
09.09.2014 gün ve 2014/2325 esas, 2014/7199 sayılı kararı;
… 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri …, …, (463435 ID)’yi ve “Semih2534” kod adlarını kullanan … hakkındaki şikayetlere ilişkin olarak, yüksek yargıdan gelen üyenin “Anayasa mahkemesinin ihlal kararı bulunması nedeniyle” soruşturma izni verilmesi gerektiği noktasındaki muhalefet şerhine rağmen şüpheli …’nın içerisinde bulunduğu grup tarafından soruşturma izni verilmediği,
10.04.2014 gün ve 2014/2334 esas, 2014/1388/1 sayılı kararı;
(474280 ID) ile “Halid3444, halid, fseçen, fikret bey” kod adlarını kullanan … Cumhuriyet eski savcısı … ile ilgili olarak; bir kısım milletvekilleri, Teftiş kurulu başkan yardımcısı, HSYK Baş müfettişi, hakim, savcılar ile müfettişlerin bulunduğu çok sayıdaki kişiyi usulsüz dinledikleri gerekçesiyle yapılan şikayete ilişkin olarak verilen soruşturma iznine, örgüt şüphelisi … ile birlikte şüpheli …’nın da muhalif kaldığı,
12.09.2014 gün ve 2014/2491 esas, 2014/1497/6 sayılı kararı;
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı …’in tutuklandığı soruşturmada, gizli tanıklık yapan, … olarak kimliği değiştirilen Erzincan eski İliç Cumhuriyet Savcısı …’un mesleğe geri dönüşü için yaptığı başvurunun, büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından, mesleğe kabul işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek, gizli tanığın mesleğe kabul edildiği, bu hususun basında yer alması üzerine karara imza koyan yüksek yargı kökenli iki üyenin, “… ile ilgili disiplin cezaları konusunda bilgilendirilmedikleri, daireye sunum yapan Tetkik Hakimi …’ın, adı geçenin sicilindeki belge ve bilgileri gizlediği, disiplin cezasından sözetmediği yönündeki şikayeti ile ilgili olarak; örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki daire başkanı … ile üyeler …, … ile birlikte şüpheli …’nın da soruşturma izni vermediği,
12.09.2014 gün ve 2014/4280 esas, 2014/3861/5 sayılı kararı;
ByLock abone listesinde 106748’inci satırda kaydı bulunan … eski Cumhuriyet Başsavcı vekili … ile ilgili olarak; usulsüz dinleme ve çok sayıda şikayetin, yüksek yargıdan gelen üyelerin muhalefetine rağmen şüpheli …’nın içinde bulunduğu grup tarafından oy çokluğu ile işleme konulmadığı,
Anlaşılmıştır.
HSYK Genel Kurulu faaliyetleri
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 04.05.2011 gün ve 2011/126 esas, 2011/191 sayılı kararında;
… 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı … hakkında; Eski Adalet Bakanı … ve Avukat … ile görüşme yapması noktasındaki iddialara ilişkin olarak;
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 07.11.2012 gün ve 2011/126 esas, 2012/626 sayılı kararında; İlgilinin yer değiştirme cezasına itirazının da, yüksek yargıdan gelen üyelerin “isnat edilen soruşturma maddelerine konu eylemlerin ilgiliye disiplin cezası verilmesini gerektirmediği, iddia edilen kişilerle yaptığı görüşmelerin, bu kişiler hakkında dava açılmadan önce gerçekleştiği, elde edilen kanıtlara göre yaptığı görüşmelerin, mesleğin şeref ve nüfuz ile şahsi onur ve saygınlığını yitirecek nitelikte olmadığı ve görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandıracak mahiyette olmadığı” gerekçesiyle muhalefetine karşın itirazı red edilerek …’ya geçici olarak yetkilendirilmesine karar verildiği belirlenmiştir.
Bu soruşturmalar sonrasında, HSYK 1. Dairesinin, 30/04/2013 tarih, 711 sayılı adli yargı atama kararnamesinde, … hakimliğine ataması yapılarak ünvanlı görevden ve Ergenekon dava sürecinden uzaklaştırılması sağlanan … Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı … hakkında, HSYK Genel Kurulu’nun, 08.01.2015 29.04.2015/519 sayılı kararı ile anılan cezalara gerekçe yapılan hususların dayanaksız olduğu belirlenerek ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı … hakkında;
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesinin 14/07/2011 tarih, 2011/457 sayılı kararıyla kınama, uyarma, kademe ilerlemesini durdurma cezaları ile cezalandırılmasına dair karar verildiği, bu karara karşı yeniden inceleme talebi,
HSYK Genel Kurulu’nun, 07.11.2012 gün ve 2010/3, 2012/630 sayılı kararı ile yüksek yargıdan gelen üyelerin “soruşturmaya konu teşkil eden genelgenin kanuni dayanağının bulunmaması sebebiyle aykırı davranılmasının da cezalandırılamayacağı, 3. maddesi yönünden, söz konusu yazılarda kurumlar arası yazışmalara aykırı bir husus bulunmadığı, muhatabını küçük düşürücü ve nezaketsiz ifadeler içermediği, 4. maddesi yönünden, Cumhuriyet Başsavcısı olan ilgilinin, görevini aksatmayacak şekilde çevre il ve ilçeler ile adliyelere ziyarete gitmesi görevinin gereği olup disiplin cezasını gerektirmediği dolayısıyla da bu soruşturma maddelerinden de itirazın kabulü ile hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle muhalefetine rağmen şüpheli …’nın içerisinde bulunduğu grup tarafından reddine karar verildiği belirlenmiştir.
06/11/2012 gün ve 667 sayılı kararı ile 68/b yer değiştirme cezası verildiği, HSYK Genel Kurulu’nun, 03.07.2013 gün ve 539 sayılı kararları ile yeniden inceleme isteminin, yüksek yargıdan gelen üyelerin muhalefetine karşın şüphelinin de içinde bulunduğu grup tarafından red edildiği belirlenmiştir.
Anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY terör örgütüne bu gücü veren etkin faktörlerden birinin şüpheli ve diğer örgüt mensubu HSYK eski üyelerinin tasarrufları olup, Yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettikleri anlaşılmıştır.
Öyle ki,
Örgütün, 07/02/2012 tarihinde MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, MİT’i ele geçirmek, Hükümetin, Güneydoğu sorununu çözmek aınacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği, MİT yöneticilerini, Hükümeti ve Başbakanı terör örgütüne yardımla suçlamak istendiği gerçeğinin teyidi bağlamında;
(187421 ID)–“..PKK çakallarına teslim eden bu hükümet ve yargı. Önemli olan, Savcıları bu soruşturmalarla uğraştırmak ve görevi ihmallerini belgelettirmek. Yarsav Bu anlamda kullanılabilir, pkk ile müşterek hareket ettikleri iddiasıyla yapılacak suç duyuruları terör savcılarına gideceği için bizim meslektaş abiler için de bir sıkıntı olmaz, top sadece onların kucağına düşer….suç duyurusu konusunda, savcı ve ceza hakimi abilerden bylock aracılığıyla örnek dilekçeler yazması istenebilir. her abi, 5 tane dilekçe yazabilir. farklı ellerden yazılmış gibi. hükümet üyeleri özellikle de oligarşik kadrodakiler hakkında, 2008 yılında he. nin yanında bulundum 15 gün kalmak nasip oldu.”
Görüşme içeriklerinde FETÖ/PDY isimli örgüt özellikle 2015 yılından sonra Türkiye Cumhuriyetinin, PKK ile ortak hareket ettiği iddiasının yaygınlaştırılması ve uluslararası kuruluşlar nezdinde olumsuz algı yaratılması için YARSAV’ı kullandığı bu kapsamda; Yargının sivil imamlarından olan “Emin” kodlu … (481727 ID) ile (187421 ID) kullanıcısı yargı eski mensubu … arasındaki 16.01.2016 tarihli yazışmalarda YARSAV’ın belirttikleri konuda kullanılabileceğini ifade ettikleri, şüphelinin içinde bulunduğu örgüt mensupları tarafından 2010 yılında HSYK seçimleri gündeme geldiğinde, örgütsel niteliğini bildikleri YARSAV’a ilişkin tespitlerini paylaşmadıkları gibi ortak hareket ederek örgütün, HSYK seçimlerinde çoğunluğu ele geçirmesinin ve yargıyı dizayn etmesinin önünü açtıkları,
Nitekim HSYK kurumunun, örgüte müzahir kişilerin başta özel yetkili mahkemelere olmak üzere ünvanlı atamalarda değerlendirilmesi, şüphelinin üyesi bulunduğu HSYK 3. Dairesinin, teftiş kurulunun örgüt amaçları doğrultusunda kullanılması sağlanarak, örgüt mensubu olmayan kişilerin bu mahkemelerden şikayet ve teftiş görünümü altında pasifize edilmeye çalışılması nedeniyle terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluştuğu,
Bütün bu gelişmelerin üzerine terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluşmaması amacıyla 7 Şubat 2012 tarihinde MİT müsteşarının ifadeye çağrılması olayı sonrası özel yetkili mahkemelerin, yetkilerinin sınırlanacağı yeni bir modele dönüştürülerek, bu çerçevede savcının soruşturması sırasında şüpheli ile ilgili arama, takip, dinleme ve tutuklama gibi özgürlüğü sınırlayıcı kararları, davaya bakan hâkimin değil, insan hakları konusunda uzmanlaşmış başka bir hâkimin “Özgürlük hâkimi”nin almasını sağlayacak bir yasal düzenleme yapıldığı ve Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesi gereğince yetkili yeni mahkemeler kurulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu örgütün elinde olduğundan yeni kurulan mahkemelerin de örgütün denetiminde oluşturulduğu, bu kapsamda 11 Temmuz 2012’de şüphelinin 3. Daire üyesi olduğu çoğunluğunu örgüt mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından Bylock kullanıcısı FETÖ/PDY şüphelileri (201871 ID ile slymnkrçl kod adını kullanan, 17 Aralık soruşturma savcısı … ile görüştüğü tespit edilen) …, 513495 ID, “nesibe0034, nihlabla” kod adlarını kullanan, sivil imamlar …, … ile kozmik oda savcısı … ile görüştüğü tespit edilen) … gibi isimlerin atandığı belirlenmiştir.
HSYK Bildirisi
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca, 21.12.2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Adlî Kolluk Yönetmeliğinde, 21.12.2013 tarihli değişiklik öncesi yönetmeliğin 3. Maddesinde; “Adlî kolluk görevlileri: ….soruşturma işlemlerini yapmak üzere, tâbi oldukları atama usulüne göre görevlendirilen komutan, âmir, memur ve diğer görevlileri” şeklinde tanımlanırken, değişiklik sonrası Adlî kolluk sorumlusu statüsü getirilerek, adli kolluk sorumlusunun, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından görevlendirilen adlî kolluğun komutanı, amiri veya sorumlusu olduğu belirtilmiştir.
Değişikliğin 2. Maddesi ile 5. Maddedeki “savcıları” ibaresi “başsavcılığı” olarak değiştirilmiş, eklenen c bendi ile en üst dereceli kolluk amirinin, adli olayları suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini korumak adına mülki idare amirine derhal bildirme görevi verilmiştir. 6. Maddenin ikinci fıkrası; “Adli kolluk görevlilerine kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikayetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet Başsavcılığına ve en üst dereceli birim amirine bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
İdarenin, bu değişiklik ile Cumhuriyet Başsavcısına, Cumhuriyet Savcıları üzerinde gözetim ve denetim yetkisi verdiği, bu refleksin gösterilme sebebinin, örgütün amaçları doğrultusunda, mensuplarınca örgütten olmayan Başsavcıların bilgisi dışında operasyon yapmalarını önlemek amacına yönelik olduğu bir başka deyişle örgütün gerçek hedefinin Devletin Demokratik Anayasal sistemi olduğunun anlaşılmasıydı.
HSYK eski üyeleri …, …, …’nun aşamalarda değişmeyen ve birbirini teyit eden ifadelerinden, FETÖ/PDY şüphelisi … Cumhuriyet eski savcısı … tarafından protesto niteliğindeki basın açıklaması ile kullanılan ibarelerin dahi birebir örtüştüğü 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanan bildirinin, …, …’ün iştiraki ile hazırlanarak Genel Kurul gündemine alınması ve yayınlanmasını örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği tespit edilmiştir.
Yukarıda ayrıntıları açıklanan ve Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM’ni HSYK’nın yapısını değiştiren kanunu çıkartmaya zorlamış, HSYK Başkanı da olan Adalet Bakanına geniş yetki veren kanunun yürürlüğe girmesiyle HSYK’da Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin, görevlerinin sona erdirilebildiği anlaşılmıştır.
HSYK bünyesinde 1.Dairede görevli üyelerden … ile …’nun görev yeri değiştirilerek, 3. Daire Üyesi … ile 2. Daire Üyesi …’un 1. Daire’de görevlendirildiği, …’tan boşalan 2. Daire Üyeliğine … atanırken …’den boşalan 3. Daire Üyeliğine …’nin getirildiği, bu şekilde HSYK’nın yapısı;
1. Daire: … (Başkan), …, …, …, …, …, …,
2. Daire: … (Başkan), …, …, …, , …, …, …,
3. Daire: … (Başkan), …, …, …, …, …, … dan oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Şüphelinin de içinde bulunduğu örgüt mensuplarının çoğunluğunu oluşturan HSYK yapısı içerisinde Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Başsavcılık, Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanlığı konumlarının örgüt mensubiyeti kriter alınarak belirlendiği, bu ünvandaki örgüt mensupları hakkındaki şikayetlerin işlemsiz bırakılarak, teftiş kurumunun işletilmediği, örgüt mensubu olmayan bu ünvanda görevli yargı mensuplarının ise usulsüz şikayet dilekçeleri, ön yargı ile başlatılan teftişler sonrası verilen disiplin cezaları ile mağdur edilmesi şeklindeki tasarrufların, şüpheli …’nın 3. Daire üyesi olduğu HSYK döneminde gerçekleştirildiği ve takdir hakkının kullanılmasından öte bir örgütsel faaliyet olduğu, bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak da örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, … yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama, yükselme ve soruşturmaya maruz kalmamak için yeterli tek kriter olduğu bir dönemin yaşandığı anlaşılmıştır.
Şüphelinin, örgütsel konumu ile ilgili anlatımlar içeren tanık beyanları, HSYK Genel kurul kararları, Bylock yazışma içerikleri, Bylock irtibat analizi, grafikler ile HTS kayıtları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin, 16.07.2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararlarındaki tespitler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. ve 3. Daire bilgileri ile tüm dosya kapsamından;
Şüphelinin, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde yer aldığı, mensubiyetinin mesleğin icrası sırasında da devam ettiği, gizliliğe riayet ile gerçekleştirilen sivil imamların da katıldığı örgütsel toplantılara katıldığı, örgütün eleman temini noktasında stratejik kurumlardan olan başkanlığını …’nin yaptığı Adalet Akademisi müdürlüğüne getirilen şüphelinin, akademi kadrosunun örgüt mensuplarından oluşturulması noktasında aktif faaliyet yürüttüğü, sonrasında bu etkinliği ve konumu nedeniyle, örgütün belirlediği strateji ve talimatlar doğrultusunda hareket edilmek suretiyle örgüt mensubu olmayan üyelerin liste dışında kalmasının sağlandığı 2010 yılı HSYK seçimlerinde, adının öne çıktığı, seçim öncesi diğer örgüt mensupları ile yapılan gizli toplantılara ve seçim gezilerine katıldığı, HSYK 3. dairesinde üye olarak görev yaptığı, yüksek yargıya üye belirlemeye dönük diğer HSYK üyelerinin katılımı sağlanmaksızın … ve …’nin evinde yapılan toplantılara katıldığı, HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski Genel Sekreteri … tarafından organize edilen örgütsel toplantılara …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ile birlikte katıldığı, himmet verdiği, HSYK içerisinde görüşülmesi gereken iş ve işlemler ile ilgili izlenecek yöntemin, bu toplantılarda gizlilik içerisinde planlanarak uygulamaya konulduğu, 2010 yılından 2014 yılının ikinci yarısına kadar olan süreçte yargı erki içerisinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanlığı, Adalet Akademisi ve HSYK gibi organların tamamına yakınının, ByLock kullanıcısı ve örgüt şüphelisi/sanığı olan şahıslara bırakıldığı,
HSYK’da Genel Sekreterlerin, Genel Sekreter yardımcılarının, müfettişler ile tetkik hakimlerinin, sayısal olarak yüksek oranda FETÖ/PDY mensuplarından oluşturulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği’nin, 14.03.2018 gün ve 2018/3649/9873 sayılı yazı içeriğine göre, HSYK’da görev yapan tetkik hakimi ve müfettiş kadrosundaki yargı eski mensuplarının 93’ü hakkında ihraç kararı verildiği,
Şüphelinin, çalıştığı 3. Dairede, örgüt mensubiyeti bulunan hakim ve savcılar hakkındaki şikayetlere ilişkin olarak, teftiş müessesenin işletilmeyerek karşılıksız bırakıldığı, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, … Askeri Casusluk, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT tırları soruşturmalarını yürütme görev ve yetkisini ByLock kullanıcısı örgüt şüphelisi/sanıkları konumundaki …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … gibi daha çok sayıdaki örgüt mensuplarına bırakıldığı,
Örgütün, “Şemdinli”, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Askeri Casusluk”, “Devrimci Karargâh”, “Oda TV” ve “Şike” davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan burada sayılmayan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki, örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek, etkisizleştirme amacıyla kullandığı yönündeki şikayetlerin, teftiş ve soruşturmaya teşmili noktasında korumacı örgütsel bir tavır izlenerek karşılıksız bırakıldığı,
ByLock kullandığı tespit edilen FETÖ/PDY şüphelisi …’ın protestosu ile içerik ve zamanlama itibariyle birebir örtüşen ve bu şahsın adeta “büyüklerimden destek bekliyorum” yönündeki talebini karşılayan Aralık 2013 tarihinde, Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK Genel Kurul kararına imza koyduğu, HSYK Genel Kurulu kararının, Demokratik Anayasal sisteme müdahale niteliğinde bildiri olarak tanımlanması gerektiği, bu bildirinin, örgütten olmayan üyeler üzerinde herşeyin meşru zeminde Anayasal bir hakkın savunulması gibi yansıtılarak katılımlarının sağlandığı,
Tamamı ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumunda bulunan kumpas soruşturma ve davalarını yürüten örgüt mensuplarının bu soruşturma ve kovuşturmalardan uzaklaştırılması noktasındaki tasarruflara muhalefet şerhi koyduğu, bu şahısların örgütsel soruşturmalardan uzaklaştırılması noktasındaki Devlet refleksinin akim bırakılması yönünde aktif faaliyet yürüttüğü,
Şüpheli ve diğer örgüt mensubu HSYK üyelerinin, örgüt amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM’ni HSYK’nın yapısını değiştiren kanunu çıkartmaya zorladığı, HSYK’da daire üyelerinin değişimi, Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin, görevlerinin ancak bu şekilde sona erdirilebildiği,
2014 yılı başlarında, HSYK’da görev yapan örgüt mensubu olan tetkik hakimi ve müfettişlerin kuruldan uzaklaştırılması konusu gündeme geldiğinde, genel kurul toplantılarına katılmadığı ve muhalif kaldığı,
Örgütün gücü ve etkisi altında kalarak hareket ettiği, bu hususun, örgüt şüphelisi/sanığı konumundaki … tarafından “Ben aynı zamanda 3. Daire Başkanıydım. Bizim dairenin görev alanı içerisinde hakim ve savcılar hakkında yapılan şikayetlerin soruşturulmasına izin verilip verilmemesine karar vermek şeklindeydi. Ayrıca Teftiş Kurulu’da bize bağlıydı…. cemaati içerisinde bulunan … ve … aktif olarak …’dan gelen bu şikayetlerin cemaat mensuplarını korumak amacıyla karşı çıkardı. Tüm oyları hayırdı…Şu hususu belirtmek isterim. Cemaatin talimatı ile bizim dairede hareket eden kişiler … ile …’dır…şeklinde ifade edildiği,
HSYK 3. Daire üyesi … tarafından “17-25 Aralık 2013 olaylarından sonra başta … olmak üzere…soruşturma izni vermeyen diğer üyeler ise … cemaati mensubu olarak bilinen …, … ve …’dır. MİT tırları hakkında yapılan soruşturmalarda da … cemaat mensupları olan …, … ve …….’nın Dört oy karşı taraftan olmasına rağmen muhalefette kalan oy’un tarafında kalması cemaat kültüründen başka bir şey değildi.” şeklinde ifade edildiği,
Bu suretle örgütün amaçları doğrultusunda, paralelinin oluşturularak, Anayasal sistemin yok edilmesi yönündeki faaliyetlere destek verdiği, ünvanlı kadrolara ataması yapılanlardan ihraç olanların sayısı düşünüldüğünde, engellenemeyecek düzeyde aşırılığa giden tasarrufların niteliğinin ortaya çıktığı, şüphelinin de bu tasarrufların odağında yer aldığı,
Şüphelinin örgütün gizli haberleşme sistemi ByLock’u telefonuna yüklediği ve kullandığı, …’in telefonuna da ByLock’un şüpheli tarafından yüklendiği, örgüte himmet verdiğinin, dersanelerin kapatılması sürecinde örgüt lideri hakkında yorum yapmaması noktasında …’i uyardığının da bizzat … tarafından ifade edildiği,
Milli Güvenlik Kurulunun, FETÖ/PDY hakkındaki 26.02.2014 tarihi ve sonrasında çok sayıda kararında, “Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma, legal görünümde illegal yapılanma, paralel devlet yapılanmasına ilişkin olarak yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalara rağmen örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslara destek vermeye devam ettiği,
Örgütün 2010 yılından sonra yargı teşkilatı içerisinde elde ettiği gücün korunması ve önceki uygulamaların devamını sağlamak için, 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimlerine büyük bir önem verdiği; bu hususun Yargıtay eski üyesi …’ın örgüt liderine atfen “mümkün olsa mezardaki ölüleri dahi kaldırıp oy kullandırırım” yönündeki aktardığı beyanları, vaaz adı altında şifreli şekilde gönderdiği talimatları ile örgütün harekete geçtiği, masrafları örgüt tarafından karşılanan gezilere iştirak ettiği, örgütün sivil imamlar vasıtası ile mensuplarına yakın çevrelerinin de zimmetlenmesi suretiyle kontrol ve denetim altında tutulmak stratejisinin uygulandığı seçimlerde, örgüt mensubiyeti nedeniyle hakkında soruşturma yada kamu davası bulunan …, …, …, …, …, …, …, … gibi şahıslarla birlikte katıldığı belirlenmiş,
Şüphelinin, yakalama tedbirinin uygulanıp, temadinin sona erdiği tarihe kadar örgüt ile organik bağını koparıp, pişmanlık duyarak, yetkili yasal merciilere örgütün yapısı ve faaliyetlerini açıklayan, üyelerini deşifre eden, dağılmasını, meydana çıkartılmasını sağlayan bir başvurusunun bulunmadığı belirlenmekle örgütten çekilmiş sayılmasını gerektir bir vaziyette bulunmadığı anlaşılmış olup,
Şüpheli, her ne kadar suçlamayı kabul etmemiş ve örgütle ilgisini olmadığını savunmuş ise de; örgütle bağlantısını ortaya koyan ifadeler ile bylock kullandığına dair yapılan tespit, HTS analizleri ile örgütün sivil imamları ile irtibatlarının tespit edilmesi karşısında, aksi yöndeki savunmalarına itibar edilmemiştir.
Örgütün 2010 yılından itibaren örgütsel faaliyetleri kapsamında iki dönem HSYK üyeliği yapmış ve Yargıtay üyelerinin seçiminde, şüphelinin bulunduğu ortamda, örgüt liderinden aldığı talimatla üye sayısının 140 olmasını “hocaefendi böyle istiyor “diyebilecek oranda öne çıkmış HSYK üyesi …’na ait (432728 ID) ile Yargıtay eski üyesi ve örgütün HSYK yapılanmasında üst sorumlu konumunda bulunan … ile (52025 ID) arasındaki 17.12.2015 ve sonraki tarihli mesaj içeriklerinde, örgütsel faaliyetin boyutları HSYK ve Yargıtay, Danıştay üyelerinin örgüt liderinin yanında kamp yapacak kadar ileriye giden ilişkileri, uzun mesajların arasında “bahar gelecek, ızdırap bitecek, hamlar haslar ayrılacak” yönündeki darbenin mesajlarını iletildiği bir oluşum tespit edilmiştir.” ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Sanık savunmalarında özetle; atılı suçlamayı kabul etmediğini, FETÖ terör örgütüyle hiçbir bağının bulunmadığını, örgütsel hiçbir faaliyetinin olmadığını, 2014 yılından itibaren yürütme organı tarafından yargıyı kuşatma ve kontrol altına almaya amacıyla düzenlemeler gerçekleştirildiğini, HSYK’nın yapısının yeniden dizayn edildiğini, CMK’nın 161/8. maddesinde değişiklik yapıldığını, Sulh Ceza Hâkimliklerinin kurulduğunu, HSYK seçimleri için Adalet Bakanlığı kontrolünde Yargıda Birlik adlı grubun oluşturulduğunu, Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun görevinin sona erdirildiğini, yeni seçilen kurul tarafından çok sayıda Yargıtay üyesinin dairesinin değiştirildiğini, mahkeme heyetinin böyle bir baskı altında bulunup bulunmadığı ve tarafsızlığını ortadan kaldıracak şüphenin olması durumunda ilgili üyelerin reddini talep ettiğini, ayrıca Anayasanın 159. maddesinde açıklanan soruşturma ve inceleme işlemlerinin daha kıdemli hâkim ve savcılar eliyle yaptırılması ilkesi kıyasen gözetilerek mesleki kıdemi altındaki üyeler bakımından da ret talebinde bulunduğunu, 17.07.2016 gecesi evine gelen polislerin telefona fotoğraflanmış bir kararı göstererek arama ve gözaltı kararını yerine getirdiğini, nezarethanede insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını, sorgu esnasında hiçbir kanıt gösterilmeden tutuklandığını, aylar sonra kimi itirafçıların soyut ve tutarsız beyanlarının dosyalara konduğunu, soruşturmanın hangi ihbar, somut delil ve olgulara dayanılarak başlatıldığının aydınlatılmasını ve hukuka aykırı nitelikteki gözaltı listesinin nasıl hazırlandığının tespit edilmesini talep ettiğini, itirafçı olması beklenenlerin tecrit edilip tek kişilik hücrelerde tutulduğunu, istenileni yaptıkları takdirde tahliye edilecekleri, mesleğe geri dönecekleri ya da hafif bir cezayla kurtulabilecekleri vaadiyle delil elde edildiğini, itirafçılığı teşvik etmek için HSYK Başkanvekilinin açıklamalar yaptığını, savcılık tarafından suçlamayı kabul edip cemaate yakın kişilerin adlarını bildirmesi hâlinde etkin pişmanlıktan yararlanabileceğinin söylendiğini ve eşini de tahliye ettireceği vaadinde bulunulduğunu, bunu kabul etmeyince hücreye konulduğunu, hâlen hücrede tutulduğunu, şüpheliler lehine olan karar ve işlemlerin soruşturma konusu yapıldığını, bu tür tasarruflarda bulunanların görev yerlerinin değiştirildiğini, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nundaki özel soruşturma usulünün uygulanmadığını, CMK’nın 161/8. maddesinin tatbik edilmeyeceğini, zira gece vakti evine gelen kolluk görevlileri tarafından gözaltına işlemi uygulandığından suçüstü hâlinin bulunmadığını, ayrıca mütemadi suçun da söz konusu olmadığını, iddianamede isnat edilen eylemlerin HSYK üyeliği görevinden kaynaklanması nedeniyle Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin görevli olduğunu, kişisel suç olarak kabul edilmesi hâlinde ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu görevli olduğundan mahkemenin görevlendirilmesinin doğal hâkim ilkesini ihlal ettiğini, meslekten ihraç edilmesi karşısında aynı olay ve olgular nedeniyle çifte soruşturma ve cezalandırma yapılamayacağından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, soruşturma sürecinde vuku bulan hak ihlalleri ve usulsüzlüklerin adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığını, OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar ile de savunma hakkının kısıtlandığını, iddianamede birçok maddi hatanın bulunduğunu ve soyut değerlendirmeler yapıldığını, lehe delillerin toplanmadığını, tanık beyanlarının doğru olup olmadığının araştırılmadığını, CMK’nın 170. maddesindeki şartları taşımayan iddianamenin iade edilmesi gerektiğini, dijital materyallere usulsüz şekilde el konulduğunu ve bunların imajlarının alınmadığını, atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını, dosyanın aradaki bağlantı gözetilerek eski HSYK üyelerinin dosyalarıyla birleştirilmesini, çatı davaların sonucunun bekletici mesele yapılmasını ve ayrıca yönetici olarak nitelendirilmesi nedeniyle örgütün işlediği bütün suçlardan dolayı da hakkında fail sıfatıyla dava açılmasını talep ettiğini, geldiği görevlerin hiçbirinde örgütsel bir yanın bulunmadığını, 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde Adalet Akademisindeki görevi esnasında çok sayıda stajyeri tanıması nedeniyle Adalet Bakanlığı Müsteşarı …’ın teklifini kabul ederek Bakanlık listesinden aday olduğunu, bu süreçte hiçbir gizli toplantıya iştirak etmediğini, şikayet ve soruşturma gibi konuların faaliyet alanı olan 3. Dairede görev yaptığını, kendi politik duruşunun liberal demokrat çizgide olduğunu, herhangi bir cemaat veya partiyle bağının bulunmadığını, yüksek yargıdan gelen üyeler dışındaki tüm muhafazakar üyelerin genelde birlikte hareket ettiklerini, kendisinin de onlarla beraber davrandığını, HSYK’ya tetkik hâkimi ve müfettiş atanmasında ve ayrıca bazı unvanlı görevler için örgüte yakın kişilerin görevlendirilmesinde hiçbir yetkisinin bulunmadığını, kaldı ki bu atamaların oy birliğiyle alınan kararlarla yapıldığını ve örgüt mensubu olmayanların da atamasının gerçekleştirildiğini, bu husustaki asıl yetkinin 1. Dairede olduğunu, ilk 3 yılda hem dairede hem de genel kurulda işlerin yerleşik hukuki prensipler çerçevesinde yürüdüğünü, Balyoz ve Ergenekon gibi davalardaki hâkim ve savcılarla ilgili şikayetlere ilişkin yüksek yargıdan gelen üyeler istikrarlı bir şekilde olumsuz görüş bildirirken geriye kalan 16 üyenin yargı mensupları lehine oy kullandığını, 2013 yılının son aylarında yaşanan cemaat hükumet çekişmesinin Kurula da yansıdıdığını, muhafazakar üyelerin bir kısmının yolsuzluk iddialarının cemaatin operasyonu olduğunu ve Ergenekon gibi davaların da kumpas olduğunu söyleyerek önceki kararlarından geri döndüğünü ve yüksek yargıdan gelen üyelerle birlikte hareket etmeye başladıklarını, bu süreçte kendisinin de hükumet destekli ittifak içinde yer almasının istendiğini, ancak HSYK’ya yürütmenin hükmetmesini istemediğinden hükumet grubunda yer almadığını, muhalif görüş sergilediğinden dolayı cemaatçi gibi bir etiketlenmeye maruz kaldığını, bu nedenle karşı cephede yer alanların hepsinin cemaatçi olduğunu kabul etmenin yerinde olmadığını, hakkındaki ifadelerin algı ürünü olduğunu, bu beyanların gerçeği yansıtmadığını, nitekim 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde aday olmamasına rağmen bazı ifadelerde aday olduğunun belirtildiğini, ayrıca Adalet Akademisiyle ilgili kimi tanık beyanlarının kendisinden sonraki döneme ilişkin olduğunu, itirafçılık müessesesi kullanılarak elde edilen ifadelere itibar edilemeyeceğini, kaldı ki söz konusu ifadelerin aşamalarda değişip çeliştiğini, bu kişilerin yeminsiz dinlenmeleri gerektiğine dair hükmün mahkemece dikkate alınmadığını, 2011 yılında Yargıtay üyelerinin belirlenmesi amacıyla … ve …’nin evlerinde yapılan toplantılara katılmadığını, seçilen üyelerin büyük bir çoğunluğunun Yargıtayın performansını artıran yetkin kişiler olduğunu, mesleğinde son derece başarılı ve liyakatli olan eşinin üyelerin eşi seçilmesin görüşünün benimsenmesi nedeniyle üye olarak seçilmediğini, kendi görev süresinin dolmasından önceki son seçimde gerekirse istifa etmeyi de göze alarak eşinin Yargıtay üyesi olarak seçilmesini sağladığını, iddianamede yer verilen HSYK kararlarının özel olarak seçildiğini, zira bunların binlerce şikayetten çok küçük bir kısım olduğunu, söz konusu kararların büyük çoğunluğunun kanun yoluna başvurulması gereken hâkimin takdir hakkına ait konulara ilişkin olup örgütsel bir motivasyonla ve örgütsel faaliyet kapsamında oy kullanmadığını, bu konuda tüm kararların getirtilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini, bu hususta aleyhe verdiği reylerin de olduğunu ve bunların mahkemece istenilmesi üzerine HSYK tarafından çok azının gönderildiğini, adli kolluk yönetmeliğine karşı hazırlanan ancak perde arkasını bilmediği HSYK bildirisini yargı bağımsızlığı ve adil yargılama gibi ilkelerin zedelenmesi söz konusu olduğu için genel kurulda görüşülmesi sonrasında imzaladığını, bu bildirinin altında yüksek yargı orijinli üyelerin de imzasının olduğunu, Savcı …’ın dosya elinden alınması üzerine basın açıklaması yapmasının bu bildiriyle ilgisi olduğunu sanmadığını, 2014 yılı başlarında HSYK’daki tetkik hâkimleri ile müfettişlerin çoğunun ne suretle saptandığı belirtilmeden cemaat mensubu olduklarından bahisle gönderilmelerinin gündeme geldiğini, bir kısmının özürlü çocuğu ve hastalık mazereti bulunan bu kişilerin dedikodu veya fişlemeyle kışın ortasında gönderilmesinin vicdanını rahatsız ettiğini, bu duruma karşı olduğunu söyleyip bir iddia varsa soruşturulduktan sonra karar verilmesini söylediğini, ancak hukuki süreç beklenmeden tasfiyeye girişildiğini, ağır bir grip ve soğuk algınlığı nedeniyle mazeret kullanarak toplantıya iştirak etmediğini, HSYK’daki çalışmalarla ilgili hususlarda HSYK Üyeleri …, …, …, … ve …’ın tanık olarak dinlenmesinin talep ettiğini, ByLock kullanmadığını, bu programın MİT tarafından yasal görev sınırları dışında hukuka aykırı şekilde elde edildiği için yasal bir delil mahiyetinde olmadığını, delilin listeye adı eklenerek sağlandığı kanaatini edindiğini, CGNAT kayıtlarının programın kullanıldığını göstermeye yeterli olmadığını, verilerde çelişkili bulunduğunu, dijital materyallerde bu programı kullandığına ilişkin hiçbir tespitin olmadığını, kim tarafından, hangi tarihte ve ne suretle elde edildiğine dair hiçbir açıklama bulunmayan tespit tutanağının üç yıl sonra dosyaya geldiğini, düzmece ve sahte olarak kurulmuş bu hesabın hiçbir şekilde kendisine ait olmadığını, ayrıca tanık …’in ifadesinde geçen onun telefonuna ByLock yüklenmesi hususunun doğru olmadığını, başka sanıkların Bylock mesajlarında kendi adının geçtiği belirtilen polis akademisinde doktora yapıp yapmadığı hususunda soru soran ve görüş bildiren eski Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Sekreteri …’in tanıklığına başvurularak bu konuşmaların açıklatılmasını istediğini, Bank Asya hesabı açmasının örgütsel bir amaç taşımadığını, bu bankadan konut kredisi kullandığını ve geri ödemelerini yaptığını, bilirkişi raporunda dijital materyallerde örgüte ait herhangi bir doküman, ses kaydı, propaganda içerikli yazı veya başkaca bir delil bulunmadığının belirtildiğini, köşe yazarlarını okumak için girdiği örgüte ait internet sitelerini ziyaretinin yedi yıllık sürede çok az olduğunu, bu siteler haricinde birçok başka haber ve televizyon sitesine de girdiğini, sadece cemaate yakın basın yayın organlarına baktığı gibi bir algı oluşturulduğunu, … hakkındaki Yargıtay kararının eşine ait flash bellekteki karar arşivinde bulunduğunu,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
”Sanığın, HSYK üyesi seçilmeden önce C. Savcısı olarak görev yaptığı dönemden itibaren örgütün içerisinde olduğu, örgüt tarafından parlatılarak önce Adalet Akademisi Eğitim Merkezine yönetici olarak atandığı sonrasında 2010 yılı HSYK seçimlerinde yukarıda kabul bölümünde anlatıldığı şekilde asıl üye olarak seçilmesinin sağlandığı, seçildikten sonra da örgüte bağlılığını kesintisiz devam ettirdiği, bu dönemde HSYK’da görev yapan diğer örgüt mensuplarıyla ev sohbeti adı altındaki gizli olarak tertiplenen toplantılara iştirak ettiği, Said kod adlı sivil imamla birlikte taşrada görev yapan örgüt mensubu hakim/savcıları ziyaret edip toplantı düzenlediği, HSYK’nın örgüt tarafından ele geçirilmesi ve örgüt mensubu hâkim ve savcıların bütün hukuksuzluklarına rağmen korunmasına dair kararlara aktif olarak katıldığı, örgütün talimatıyla kriptolu haberleşme programı Bylock’u bizzat kullandığı, böylece sanığın yıllardır FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı, verilen talimatları yerine getirdiği ve verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği ve bu örgütün bir üyesi olduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp 17/25 Aralık’tan sonra da aktif olarak HSYK yapılanması içerisinde faaliyet göstermesi, yıllarca C. Savcılığı, Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürlüğü, 14.10.2010 tarihinden itibaren de HSYK üyeliği yapmış olması nedeniyle eğitimi ve sosyal durumu, hep gizlilik içerisinde hareket etmiş olması, sanığın üyesi olduğuna karar verilen örgüt tarafından gerçekleştirilen 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu’nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz’dan itibaren özellikle … ve … başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerin de örgüt tarafından sahiplenilip örgüt medyasında desteklenmesine, ajanlık faaliyeti olduğu anlaşılan bu eyleminde esas itibariyle örgütün, devletin meşru silahlı güçleri içine sızmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini görüp anlayabilecek konumda olmasına rağmen, bu dönemde örgüt mensubu olduğu iddia edilen bazı kamu görevlilerine yapılan bu soruşturma işlemlerinin bazılarının tutuklanmayla sonuçlanması üzerine örgütün talimatıyla gerek mensuplarının “acaba bize bir şey olur mu?” yada “biz faaliyetlerimize devam edersek yakalanır mıyız” şeklinde zuhur eden şüphelerinin önüne geçip dağılmayı önlemek gerekse motivasyonu yükseltip bozulan moralleri düzeltmek, aynı zamanda daha da gizli davranma stratejisi çerçevesinde, örgütün talimatıyla daha üstte bulunanlar tarafından hiyerarşik olarak daha aşağıda bulunanlara kurulduğu bilinen ByLock programını 14.08.2014 tarihinden itibaren kullandığı, Türkiye’de bütün bunlar olurken sanığın örgüt içerisinde kalıp gizlilik içerisinde davranmaya, dolayısıyla sanığın içinde bulunduğu örgütün yasa dışı faaliyetlerinin olduğunun farkında olarak nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan örgütün içinde sorumlu düzeyde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.” şeklindeki ifadelerle mahkumiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık temyizinde özetle; Covid-19 salgını nedeniyle bilgisayar kullanım imkânı sağlanmadığından 7 günlük sürede kararın tetkik edilmesinin güç olması karşısında yargılamada yaptığı savunmaları ve tevsii tahkikat talepleriyle birlikte değerlendirilmesi, zira temyiz dilekçesini mevcut imkânlarla özet olarak kaleme aldığı, gerekçeli kararda savunma, itiraz ve tevsii tahkikat taleplerine hiçbir şekilde karşılık verilmediği ve bunlara neden itibar edilmediğinin açıklanmadığı, hangi kanıt ve olguya neden üstünlük tanındığının belirtilmediği, ilk celsede siyasal iktidarın yargı üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyayı somut örneklerle dile getirmesine ve mahkemenin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden sayılabilecek sorular yöneltmesine rağmen hiçbir araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verildiği, özel düzenleme niteliğindeki 6087 sayılı HSYK Kanunu’nun 38. maddesindeki usulün uygulanmadığı, soruşturma başlatılması için yetkili makamın izni alınmadan CMK’nın 161/8. maddesinin tatbik edilemeyeceği, suçüstü hâlinin söz konusu olmadığı, suçun temadi niteliğinin maddi ceza hukukuna ilişkin olması nedeniyle suçüstü hâli ile bağlantısının bulunmadığı, nitekim bu hususun AİHM tarafından … kararında tartışıldığı, kısıtlama kararı nedeniyle iki yıl sonra ulaştığı dosyada suçu işlediğine dair hiçbir kanıt bulunmadığını gördüğü, hâl böyleyken suçüstü hâlinde bahsedilemeyeceği, atılı suçların Adalet Akademisindeki ve HSYK’daki görevlerinden kaynaklanması ve görev esnasında işlediğine kanaat getirilmesi nedeniyle Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiği, OHAL döneminde çıkarılan 680 sayılı KHK ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinde yapılan değişikliğin olağan hâkim ilkesine aykırı olduğu, 690 sayılı KHK ile 6087 sayılı Kanun’un 38. maddesi düzenlenerek soruşturma usulünün kalıcı şekilde değiştirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu, bu aykırılığın Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca giderilmesine dair talebinin gerekçeli kararda karşılanmadığı, davaların birleştirilmesi talebinin reddedildiği, örgütle iltisakı gerekçe gösterilerek meslekten çıkarılması nedeniyle çifte soruşturma ve cezalandırma yasağını ihlal eder nitelikteki davanın reddine karar verilmesi gerektiği, suçun maddi ve manevi unsurlarının gerçekleşmediği, iddianamenin CMK’nın 170. maddesine aykırı olarak düzenlendiği, görev süresince hukuk ve yerleşik uygulamayla uyumlu şekilde tarafsız bir biçimde çalıştığı, ByLock kullandığı iddiasının gerçek dışı olduğu, bu programın elde edilişi hukuka aykırı şekilde gerçekleştiğinden kanuna aykırı delil niteliğinde olduğu, üç yıl sonra çıkarılan hesabın kim tarafından tespit edildiğinin ve hangi tarihte düzenlendiğinin ve ayrıca hangi materyalden ne suretle elde edildiğinin araştırılması talebinin reddedildiği, CGNAT kaydındaki çelişkinin giderilmesi ve dijital materyallerde hiçbir ByLock izina rastlanmaması gözetilerek yeni bir bilirkişi raporu aldırılması gerektiği, doktora programı hakkında başka kişilerin ByLock görüşmelerinde isminin geçmesinin örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı, el konulan dijital materyallerin örgüt üyesi olmadığını gösterdiği, zira yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde hiçbirinde ByLock programına veya örgütsel bir dokümana rastlanmadığı, kişisel bilgisayarında cemaate yakın yayın organlarının internet sitelerini ziyaret etmesinin örgütsel bir faaliyet olarak kabulünün hukuki olmadığı, oysaki her türlü politik yelpazeden sayısız gazete ve internet sitesini takip ettiği, HSYK üyeliği sırasında ortaya koyduğu görüş ve oylarının örgütsel bir tavırla değil hukuk ve uygulama doğrultusunda objektif şekilde gerçekleştiği, …’daki özel yetkili hâkim ve savcıların aleyhine bildirdiği görüşlerinin de olduğu, bunların dosyaya getirtilip kullandığı oyların hukuki niteliğinin tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına dair talebinin kabul edilmediği, Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğe ilişkin HSYK kararının hukuki endişe çerçevesinde olduğu, zira teşkilattan gelen istek de gözetilerek kaleme alınıp geniş bir katılımla imzalandığı, bu hususta … Cumhuriyet Başsavcılığındaki olayla bağlantı kurulmasının tutarlı olmadığı, dinlenen itirafçı tanıkların değişen ve çelişen beyanlarının hükme esas alınamayacağı, ayrıca kendilerini kurtarma saikiyle hareket eden bu kişilerin söz konusu beyanlarının hukuken geçerli nitelikte olmadığı, tevsii tahkikat taleplerinin kanuna aykırı şekilde yerine getirilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığı,
Hususlarını beyan etmiştir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE’SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa’nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa’da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında “Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.” şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa’nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun’un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun’un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “ağır cezalık suçüstü hâli” ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun’la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’nın “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de “Suçüstü hâli”nin;
“1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu” ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar “suçüstü” olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, …, 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK’nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki “işlenmekte olan suç”u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Görev” başlıklı ikinci bölümünün “Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri” başlıklı 9. maddesi;
“Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (…); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.”
Şeklindedir.
“Soruşturma usulü” başlıklı 10. maddesinde;
“…Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.” hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
“(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;

c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.

(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.”,
Aynı Kanun’un 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile ilga edilen “Soruşturma” başlıklı 251. maddesi ise;
“(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez….”
Şeklindedir.
“Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü” başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu’nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun’un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
“Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316’ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26’ncı maddesi hükmü saklıdır” biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK’nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesine “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.” hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun’un “Ağır ceza mahkemesinin görevi” başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen “Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır.” şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun’ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.” hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun’da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK’nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016’e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 82 ve müteakip maddelerine göre “görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı” soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa’nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun’un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa’nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu’nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK’nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa’nın 85. maddesinde “Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.” şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa’nın 37. maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK’lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun’un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
“Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK’nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı “Yargıtay Ceza Genel Kurulu” yerine “Yargıtay ilgili ceza dairesi” olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun’un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun’un “Dairelerin Görevleri” başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK’nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye “Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.” biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun’un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra “kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine” karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’la değişik 14. maddesinde yer alan “hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan “Yargıtay”, dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun’da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi’ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun’da ve Yargıtay İç Yönetmeliği’nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271’i itiraz, 877’si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524’ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin “Danıştay Meslek Mensupları”nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun’un “Soruşturma” başlıklı 76. maddesi;
“1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men’i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz.” ,
Aynı Kanun’un “Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi” başlıklı 79. maddesi;
“76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.”,
Aynı Kanun’un “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller” başlıklı 81. maddesi;
“…belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
“Şahsi suçların kovuşturma usulü” başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli” kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun’da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar” başlıklı beşinci kısmında yer alan “Üyelerin Hukuki Durumları” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun’un Beşinci Kısmında yer alan “Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar” başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun’un “Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü” başlıklı 38. maddesi;
“(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır….”
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK’nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da “ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli” kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun’da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarihli ve 2037-5409 sayılı kararında yer alan “Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabi olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince;
Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 6087 sayılı Yasa’nın 38/9. maddesi atfı nedeni ile 2797 sayılı Kanun’un 46/son fıkrasındaki ‘…bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.’ şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. HSYK üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; ‘istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır’ (Abdullah Ayhan Şan, Özel Soruşturma Usulleri, Adalet Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir.
6087 sayılı Yasa’nın 38/9. maddesinde değişiklik yapan 17.4.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilcektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir.
Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği’nin iddia edilmesi karşısında, bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında … 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden … 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 6087 sayılı Kanun’un 38/9. maddesi delaleti ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun değişik 46. maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir” şeklindeki açıklamalar nazara alınıp 26.10.2014 tarihinde HSYK üyeliği sona eren ve suç tarihi itibarıyla … Batı hâkimi olarak görev yapmakta olan sanığın ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinde yakalandığı gözetildiğinde kişisel suç niteliğindeki silahlı terör örgütünün yöneticisi/üyesi olma suçundan ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yargılanmasında isabetsizlik bulunmamıştır.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu’nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu’nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli “Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası “7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu’nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK’nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1. maddesinin, TCK’nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK’nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun’un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK’nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK’nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK’nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK’nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK’nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK’nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK’nın 27/1. maddesi)
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK’nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi … hakkında … 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu’nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde “hizmet hareketi” adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri … tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda “H” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, “C” kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, “0” ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş; 23’ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, … Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi olan, “sıkıyönetim komutanı” olarak görevlendirilen, “sıkıyönetim mahkemeleri”ne ve “kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara” ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile … Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)’ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı’nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK’da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD’nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock’un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu’nun 6. maddesinin “g” bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin “i” bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin … Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim … Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK’nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile … 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, … 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK’nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK’larla Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK’nın 134 ve 6755 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun’un “soruşturma ve kovuşturma işlemleri” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun’un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK’nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK’nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen “arama” ve “el koyma” koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK’nın 134. maddesindeki “bilgisayar kütükleri” ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma” kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, “bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da” uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi” adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa’nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi’nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK’nın 134/1. maddesinde “şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde” arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle “şüphelinin kullandığı” ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu “elektronik veri”dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK’nın 135. maddesine göre değil CMK’nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK’nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK’nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK’nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK’nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK’nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, … Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde … Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan “inceleme kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, … veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek “mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş” örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün “silahlı kanadı”nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK’nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, “Talebe İmamları” tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan “Özel Evlere” yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan “Talebe İmamı” tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; “Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu” tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve … tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY’nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının “Mahrem Hizmetler” olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
“Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (…) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (…) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (…) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. Mehmet Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor.”
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları “keyfiyet” odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı “iş/meslek” konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-“Pırlantalar” olarak adlandırılan …’in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde “ideolojik örgüt eğitimi”nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (…’in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (…’in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar “dini faaliyet, dini sohbet” kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar “Ümit” pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya’ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının “çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi” yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye’de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak “KOD İSİM” kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında “hizmet, şakirt, Gülen, cemaat” gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul “randevulaşma sistemi” olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefon hatlar” olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün “Mahrem Yapısı” içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10’a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10’a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99’a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99’a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100’e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100’e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte “bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da” sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
“Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği”
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda “birebir sorumluluk” esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde “10”, “100” veya “99” rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 – Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)

(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.

(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.

(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;

15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği “Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez” oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK’nın “delillerin takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında “yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada “delil yasakları” olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK’nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya’da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde “Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı”na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge’nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS’ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS’nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103)
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59)
Nitekim AB’nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge’leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla … merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği “iletişimin tespiti (HTS)” kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin “demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının “iletişim özgürlüğü” hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle “iletişimin tespiti”, Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK’nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa’da ve yasada düzenlenen “orantılılık” ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının “araştırmalara” başlama kararı ile gerçekleşen “başlangıç soruşturması”dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için “şüpheli” de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair “basit şüphe” oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK’nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK’dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının “0” saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY’nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK’nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK’nın 48. maddesinde temelini Anayasa’nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK’nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK’nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın “tanık beyanı” veya “sanık beyanı” olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK’nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK’nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK’nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK’nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK’nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK’nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nda ve CMK’nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK’nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu’nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK’nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK’nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu’nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK’nın “Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme” başlıklı 48. maddesi “Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir” şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK’nın “Yemin verilmeyen tanıklar” başlıklı 50. maddesi;
“(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu’na benzer şekilde 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK’nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kanuna aykırı bir vaat” niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK’nın 206/2. maddesi)
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK’nın 207/1. maddesi)
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ASYA:
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise “Asya Finans Kurumu A.Ş.” olan ünvanı “Asya Katılım Bankası A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL’si A grubu, 540.000 TL’si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya’nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY’nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK’nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri … tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya’ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü …’dan Yönetim Kurulu Başkanı … ve Yönetim Kurulu Üyeleri …, …, …, …, … ve …’e 06.01.2014’de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı …’in …’a gönderdiği “Affınıza mahçuben” konulu elektronik posta mesajının içeriğinde “….Bizim iklimimizden bir ağabeyim …. Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001’de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz …. Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız…” ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül – Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya’ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK’nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015’dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya’ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.

VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; sanığın, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından örgüt üyelerinin gizli haberleşmesini sağlamak amacıyla oluşturulan Bylock programını kullandığı, örgütün adayı olarak belirlenmesi sonrasında girdiği 17.10.2010 tarihinde yapılan HSYK seçimlerini kazanması neticesinde 26.10.2014 tarihine kadar ifa ettiği HSYK üyeliği esnasında gerek 24.02.2011’de gerçekleştirilen Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde örgüt mensubu hâkim ve savcıların seçilmesine katkıda bulunması gerekse örgütün önem verdiği Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda görev yapan hâkim ve savcılar hakkındaki şikayetlere ilişkin kararlarda bu kişileri korumak amacıyla soruşturma açılmaması yönünde oy kullanması ve HSYK’da görevli hâkim ve müfettişlerden örgüt mensubu olduğu tespit edilenlerin taşraya gönderilmesi için düzenlenen genel kurul toplantılarına örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyeleriyle birlikte katılmaması şeklinde tezahür eden faaliyetlerini örgütsel saikle gerçekleştirdiği, aynı tutumu 21.12.2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe karşıt nitelikte görüşlere yer verilen ve bildiri şeklinde kamuoyuna açıklanan HSYK Genel Kurulunun 25.12.2013 tarihli ve 1024 sayılı kararında olumlu oy kullanmak suretiyle de sergilediği, eski HSYK Genel Sekreteri … tarafından organize edilen ve örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin katıldığı örgütsel mahiyetteki sohbet toplantılarına iştirak ettiği, 2013 yılında …’da idari hâkim olarak görev yapan tanık …’un evine Sait kod isimli sivil imamla birlikte ziyarette bulunduğu, tanık …’ın 2008-2009 yıllarında hâkim adaylığı esnasında kaldığı örgüt evinde örgütün yargı imamı … tarafından düzenlenen sohbet toplantılarına katıldığı ve başka sanıkların ByLock yazışmalarında örgütsel amaçla sanıktan bahsedildiği belirlenmiş olmakla silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında HSYK üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
Dosyada mevcut diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli olduğu anlaşılmakla sanığın 2010 yılında Bank Asya’da açtırdığı hesabındaki son işlemin 22.08.2013 tarihine ait olması karşısında örgüt liderinin talimatı sonrasında ve bu talimat doğrultusunda herhangi bir işlem gerçekleştirmemesine rağmen örgütsel bağlılığın bir göstergesi olarak hesap açtırdığı kanaatine kabulde yer verilmesi sonuca etkili görülmemiş; gerekçeli kararda sanığın 77190 User ID numarasıyla kullandığı ByLock programına ilişkin tespit ve değerlendirme tutanağındaki şifresinin ve bu şifreyle örtüşen kızının doğum tarihinin sırasıyla “160595” ve “16.05.1995” yerine “140695” ve “14.06.1995” olarak belirtilmesi maddi yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
Sanığın HSYK üyeliği döneminde gerçekleştirdiği bazı işlemler ve kullandığı oylardan dolayı suçlanması nedeniyle Anayasa Mahkemesinin görevli olduğuna dair vaki itiraz, işbu temyiz incelemesine konu davanın söz konusu işlem ve oylar sebebiyle görevi kötüye kullanma veya ihmal gibi göreve müteallik suçlardan açılmamış olması ve ayrıca örgüt yöneticisi/üyesi olma suçlarının görev suçu kapsamında kabul edilmesi imkânının bulunmaması karşısında yerinde görülmemiştir.
Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY’nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla “mahrem alan” yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından; ayrıca bu yönde bir savunması da bulunmadığından sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanmamasına ilişkin kabul yasaya aykırı görülmemiştir.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanığın temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da HSYK gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK’nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “orantılılık” ilkesine aykırılık oluşturmadığı, TCK’nın 62. maddesi uyarınca cezanın indirilmesi esnasında belirlenen takdiri indirim oranının yerinde olduğu anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 64-9 sayılı; sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün ONANMASINA,
2)Onama kararı ve sanığın tutuklukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki salıverilme isteklerinin REDDİNE,
3)Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.