Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/279 E. 2023/220 K. 12.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/279
KARAR NO : 2023/220
KARAR TARİHİ : 12.04.2023

İtirazname No : 2019/109451
YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 137-335

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık … hakkında evi terk eden çocuğu ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutmak suçu ile inceleme dışı reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, eylemlerin cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile inceleme dışı çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle Gaziosmanpaşa (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 10.06.2011 tarih ve 232-702 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince 24.10.2013 tarih ve 137-335 sayı ile; sanığın, inceleme dışı reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 104/1, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süreyle denetim süresi belirlenmesine; cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise TCK’nın 109/1, 109/5, 62/1, 53/1 ve 63/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün sanık … müdafisi ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.09.2019 tarih ve 3806-11098 sayı ile; gerekçeli kararın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğinin sağlanması için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmiş, gerekçeli kararın tebliğ edildiği Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca hükmün temyiz edilmemesi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 8. Ceza Dairesince 11.02.2020 tarih ve 27184-9387 sayı ile; “Temyiz talebinin içeriğine göre Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan beraat verilmesine yönelik ve sanık lehine olduğu” açıklamasına yer verildikten sonra “Sanığın eylemini çocuğa karşı işlemiş olması sebebiyle verilen cezanın TCK’nın 109/3-f maddesi gereğince artırılması gerektiğinin gözetimemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisiyle hükmün onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi …; “Hükmü temyiz eden Cumhuriyet savcısı, 25.10.2013 tarihli dilekçesinde; öncelikle mahkûmiyete yeterli delil bulunmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğine, akabinde (kabule göre de) suçun işlendiğinin kabulü hâlinde ise; mağdurenin 18 yaşından küçük olması nedeniyle cezasının TCK’nın 109/3-f maddesi gereğince artırılması gerektiğini belirtmiştir. Başka bir anlatımla Cumhuriyet savcısı hükmü hem lehe hem aleyhe olacak şekilde temyiz etmiştir.
Bunun sonucu olarak hükmün hem aleyhe hem de lehe olan bozma nedenlerinden dolayı bozulmasına karar verilmelidir.
Dosya incelendiğinde, sayın çoğunluğun isabetli şekilde suçun sabit olduğu kanaatiyle birinci temyiz nedenini yerinde görmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda hükmün, sanık hakkında TCK’nın 109/3-f maddesiyle cezasının artırılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi gerekirken bu husus eleştiri konusu yapılarak hükmün onanmasına dair karara iştirak edilmemiştir.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 06.03.2020 tarih ve 109451 sayı ile; “İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; sanık aleyhine temyiz bulunup bulunmadığı hususuna ilişkindir.
Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesi 11.02.2020 gün ve 2019/27184 esas, 2020/9387 karar sayılı ilamında; sanığın eylemini çocuğa karşı işlemiş olması sebebiyle, verilen cezanın TCK’nın 109/3-f maddesi gereğince arttırılması gerektiğinin gözetilmemesini isabetsiz bulmuş ancak aleyhe temyiz bulunmaması gerekçesiyle hükmü bozmadığını, Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin sanık lehine olduğunu belirtmiştir.
Hükmü temyiz eden Cumhuriyet savcısı 25.10.2013 tarihli dilekçesinde aynen;
‘1- Mağdurenin kendi isteği ile sanıkla birlikte kaldığı, sanığın kendisini hukuka aykırı olarak bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bıraktığına dair mağdurenin kendisini mazur göstermeye yönelik soyut beyanı dışında delil bulunmadığı hâlde atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı beraatine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetine karar verilmesinin,
2- Kabule göre de; mağdurenin suç tarihinde 18 yaşından küçük olması nedeniyle çocuk sayıldığından sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı verilen cezanın TCK’nın 109/3-f maddesi gereğince de arttırılması gerekirken bu maddenin uygulanmayarak eksik ceza verilmesinin,
Yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır.’ denilmek suretiyle hükmü hem sanığın lehine hem de aleyhine temyiz etmiştir.
Bu durumda aleyhe temyiz bulunması nedeniyle hükmün; sanığın eylemini çocuğa karşı işlemiş olması sebebiyle verilen cezanın TCK’nın 109/3-f maddesi gereğince arttırılması gerektiğinin gözetimemesi isabetsizliğinden bozulması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.06.2020 tarih ve 1767-14025 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU İLE ÖN SORUN
Sanık hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bu karara yönelik itirazın mercisince reddedilmesi suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme kişiyi hürriyetinde yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Cumhuriyet savcısının aynı başvurusunda bir hükümle ilgili olarak hem sanık lehine hem de sanık aleyhine temyize gelip gelemeyeceğinin ve buna bağlı olarak da somut olayda aleyhe temyiz bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; iddianamede anlatılan sanığa atılı eylemin, Yerel Mahkemece “…rızası ile olay mahalline getirdiği mağdureyi mahalde rızası hilafına kapıyı kilitlemekle…zorla tuttuğu” şeklinde gerçekleştiği kabul edilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu kapsayıp kapsamadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. ÖN SORUNA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR
Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.01.2009 tarih ve 1248-314 sayı ile; reşit olmayanla cinsel ilişki ve evi terk eden çocuğu ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutmak suçlarından sanığın TCK’nın 234/3, 104/1, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile dava açıldığı, anılan iddianamenin anlatım bölümünün “Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı müşteki … ve şüphelinin evlenmek amacıyla rızaen kaçtıkları, değişik yerlerde sayısız kez cinsel ilişkiye girip beraber yaşadıkları, tüm eylemlerin mağdurun rızasına istinaden olduğu tüm deliller ve soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla;
Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin delillerin takdiri ve değerlendirilmesi mahkemenize ait olmak üzere açık yargılamasının yapılarak eylemlerine uyan yukarıda gösterilen sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi” şeklinde olduğu,
Gaziosmanpaşa (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 10.06.2011 tarih ve 232-702 sayı ile; “Her ne kadar sanık hakkında TCK’nın 234/3, 104/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de müşteki mağdur çocuk …’nın kızlık bozmaya sebebiyet veren cinsel ilişkinin rızası dışında ve zorla olduğunu beyan etmiş olması, sanık tarafından üzerine evin dış kapısının kilitlenerek evde zorla alıkonulması, sanığın evli ve 30 yaşında olup mağdureyi kandırarak pastaneye gidiyoruz diye alıp evine götürmesi, Adli Tıp’ta hemen olay akabinde alınan doktor raporunda müşteki mağdurun olayın kendi isteği dışında ilişkiye girmiş olduğunu beyan etmiş olması, mağdurun evde 5 gün boyunca zorla tutulmuş olduğuna ve sanığın yokluğunda evin yedek anahtarını bularak evden kaçtığını, annesine telefon edip bulunduğu yerden emniyet güçleri vasıtasıyla alındığına ilişkin tutanak ve yine olay yerinden kaçtığında bulunduğu yeri bilmediğine ilişkin annesi ve mağdurun beyanı her ne kadar sanık cinsel ilişkiye girmediğini iddia etse dahi alınan doktor raporunda kızın bakire olmadığının belirtilmesi ve olayın taze olduğunun bildirilmesi göz önüne alındığında 18 yaşından küçük mağdure ile rızası dışında zorla cinsel ilişkiye girme suçundan TCK 103/2. maddesi kapsamında kalacağı ve yine üzerinden kapı kilitlenmek suretiyle zorla cinsel amaçlı olarak 5 gün boyunca mağdurun bir yerde alıkonulmasının TCK 109/1-5. maddesine girebileceği bu durumda delillerin takdir ve değerlendirme yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olacağı” gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği,
Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince 24.10.2013 tarih ve 137-335 sayı ile; “Şikâyetçi mağdure …’in soruşturma evresindeki 19.05.2008 tarihli şikâyeti; başkaca deliller ile desteklendiğinden ve hayatın olağan akışına da uygun görüldüğünden itibar olunur bulunmuş ve bu şikâyete itibar olunmuş, gerçekten mağdure bu ifadesinde olay mahalline sanık ile rızası ile gittiğini, ticari taksi ile gittiğini anlatmış, bu anlatım olayın oluşuna uygun bulunmuş, zira mağdurenin ticari bir taksi ile sadece sanık tarafından zorla kaçırılması inandırıcı olmaktan uzak bulunmuş, mağdurenin bu anlatımın mahsurlarını gidermek için kovuşturma evresinde sanığın iş bu eylemine zor unsurunu katmak ve direnmesinin kırıldığını anlatmak için sanığın aracı ile ve yanında arkadaşı olduğu hâlde gittiğini anlatmış, ancak şikâyetçi mağdurenin sıcağı sıcağına ve vekil huzurunda alınan ifade mahkememizce itibar olunur bulunmuş, keza mağdure iş bu şikâyetinde sanık ile rızası ile cinsel ilişkiye girdiğini açıkça anlatmış, bu beyanı ile sanığın anlattıklarını teyit etmiş, soruşturma evresinde aldırılan 21.05.2008 günlü ve 2008/2541 sayılı rapordan mağdurenin hymeninde 6 hizasında açık pembe renkte kaideye kadar varan yırtık olduğu tesbit olunmuş, mağdurenin kovuşturma evresinde vermiş olduğu ifadelerinde dahi cinsel ilişki anlarında kendisine karşı bir zorlanma olmadığı intibaını verecek anlatım içerisinde olduğu, soruşturma evresindeki itibar olunan beyanında ise tamamen kendi isteği ile sanık ile cinsel ilişkiye girdiğini anlattığı belirlenmiş, UYAP’tan aldırılan nüfus kaydından mağdurenin 04.01.1992 tarihinde doğmuş olduğu suç tarihinde 15 yaşını ikmal edip 18 yaşını ikmal etmemiş olduğu belirlenmiş, mağdurenin zikrolunan soruşturma evresindeki beyanında sanığın evinde dört gün kaldığını, cinsel ilişkiye girdikten sonra sanığın kendisine 18 yaşına kadar bu evde kalmasını söylemesi üzerine gitmek istediğini ve sanığın kendisine izin vermediğini, üzerine kapıyı kilitleyip evden ayrıldığını beyan etmiş olması, iş bu beyanın mağdurenin evden telefonla görüştüğü jandarma görevlisinin yönlendirmesi ile polise gitmesi, hem polis tarafından ve hem de jandarma tarafından bu görüşmeye ilişkin tutanakların tanzim edilip dosyaya konulmuş olması karşısında mahkememizce mağdurenin anlatımlarının hayatın olağan akışı ve kolluk tarafından tanzim edilen tutanaklar tarafından da teyit edilmiş olması nedeniyle sanığın rızası ile olay mahalline getirdiği mağdureyi mahalde rızası hilafına kapıyı kilitlemekle rızası hilafına zorla tuttuğu,” gerekçesiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanığın TCK’nın 109/1, 109/5, 62/1, 53/1 ve 63/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanun’un 170. maddesinin 4. fıkrasında da uygulama tarihi itibarıyla; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nın 225. maddesinde de; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide davasız yargılama olmaz ve yargılamanın sınırlılığı olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Diğer taraftan CMK’nın 226. maddesinde ise “Sanık, suçun hukuki niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.” hükmü getirilmiştir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK’nın 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını yargılamanın sınırlılığı ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde gerek görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.01.2009 tarihli ve 1248-314 sayılı iddianamenin anlatım kısmında sanığın eyleminin; “Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı müşteki … ve şüphelinin evlenmek amacıyla rızaen kaçtıkları, değişik yerlerde sayısız kez cinsel ilişkiye girip beraber yaşadıkları, tüm eylemlerin mağdurun rızasına istinaden olduğu…” şeklinde anlatılıp sanık hakkında evi terk eden çocuğu ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutmak suçundan kamu davası açılmış olması, anılan iddianamede kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturabilecek nitelikle olan ve Yerel Mahkemece sanık tarafından işlendiği kabul edilen “…rızası ile olay mahalline getirdiği mağdureyi mahalde rızası hilafına kapıyı kilitlemekle…zorla tutma” eyleminden ise bahsedilmemesi, Gaziosmanpaşa (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 10.06.2011 tarih ve 232-702 sayı ile; sanığın bu eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturabileceğinden bahisle görevsizlik kararı verilmiş ise de iddia makamının soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre düzenlediği iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca belirlediği kovuşturma aşamasının sınırlarının görevsizlik kararı ile genişletilemeyecek olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bahse konu iddianamede anlatılan sanığa atılı eylemin, Yerel Mahkemece “…rızası ile olay mahalline getirdiği mağdureyi mahalde rızası hilafına kapıyı kilitlemekle…zorla tuttuğu” şeklinde gerçekleştiği kabul edilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu kapsamadığı, bu bağlamda söz konusu eylem nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmadığı, gerek görülürse bu fiil ile ilgili suç duyurusunda bulunulup dava açılması hâlinde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebileceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemece kabul edilen eylem nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Ulaşılan sonuç nedeniyle asıl uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 11.02.2020 tarihli ve 27184-9387 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli ve 137-335 sayılı hükmünün, iddianamede anlatılan sanığa atılı eylemin, Yerel Mahkemece “…rızası ile olay mahalline getirdiği mağdureyi mahalde rızası hilafına kapıyı kilitlemekle…zorla tuttuğu” şeklinde gerçekleştiği kabul edilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu kapsamadığının, bu bağlamda söz konusu eylem nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2023 günü yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.