YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/233
KARAR NO : 2022/849
KARAR TARİHİ : 28.12.2022
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 491-203
Hırsızlık suçundan sanık …’ın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda TCK’nın 167/1-b ve CMK’nın 223/4-b maddeleri uyarınca atılı suçtan sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin Tosya Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2015 tarihli ve 491-203 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 06.01.2020 tarih ve 10093-117 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.02.2020 tarih ve 290165 sayı ile;
“…Şahsi cezasızlık sebepleri ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler 5237 sayılı TCK’nın 167. maddesinde düzenlenmiş olup mülga 765 sayılı TCK’nın 524. maddesinde de aynı yönde düzenleme bulunmaktaydı. Ancak mülga 524. maddede yer alan ‘analık, babalık’ ibarelerine yeni Kanun’da yer verilmemiştir. Bu nedenle, mağdurun, üvey baba veya üvey ana olması durumunda akrabalık ilişkisine bağlı olarak şahsi cezasızlık hükmünün uygulanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 30.05.1988 tarihli kararında üvey hısımlıkta da 524. maddenin uygulanmasına karar vermiş ise de, bu durumun, 5237 sayılı TCK’nın 167. maddesinden farklı olarak, 765 sayılı TCK’nın 524. maddesinde ‘analık, babalık’ ibarelerinin yer almasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Açıklanan gerekçeler ile sanık hakkında atılı suçtan ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen kararın bozulması gerekir.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 01.06.2020 tarih ve 10257-4795 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; üvey babası olan mağdura yönelik işlediği hırsızlık suçu nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 167/1-b maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur …’in, eşi Ayşe Özipek’in önceki evliliğinden olan üvey oğlu …’ın 37 KK 385 plaka sayılı Peugeot marka aracını çalıp götürdüğü yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
25.03.2015 tarihli sosyal ve ekonomik durum araştırma yazısında; insan kaynakları danışmanı olarak çalışan sanığın aylık gelirinin 1500 TL olduğu, Fatih Mahallesi 956. Sokak Barış Life Ticaret İş Hani kat:4 Daire:51 Meds Grup adresinde oturduğu ve bekar olduğunun bildirildiği,
Nüfus kayıt bilgilerine göre, sanığın 15.07.1986 doğumlu olup annesi Ayşe (Köksal) Özipek ve babası Mustafa Köksal’ın 14.05.2002 tarihinde boşandıkları, annesinin mağdur ile 01.06.2010 tarihinde evlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur …; olay tarihinde aracın anahtarını el freninin yanındaki kapağı olmayan bölüme koymuş olduğunu, sanığın rızasına aykırı bir şekilde aracını alıp götürdüğünü ancak şikâyetinden vazgeçtiğini, olay nedeniyle maddi zararının bulunmadığını beyan etmiştir.
Sanık aşamalarda; olay tarihinde üvey babası olan …’e ait Cumhuriyet Mahallesi Güzelbahçe Sokak üzerinde bulunan bağ evine gittiğini, üvey babasına aracını almak istediğini söylediğini, ancak üvey babasının izin vermediğini, üvey babasının aracın anahtarını her zaman el freninin yan tarafına bıraktığını, kendisinin de kapıları açık olan aracın içine girerek orada bulunan anahtarla çalıştırdığı aracı alıp götürdüğünü savunmuştur.
“Şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep” başlığını taşıyan TCK’nın 167. maddesinde,
“(1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üst soy veya alt soyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.” hükmü yer almaktadır.
Anılan madde gerekçesinde, “İzlenen suç politikası nedeniyle aralarında belli akrabalık ilişkisi bulunan kişilerin birbirlerinin mal varlığına karşı işlemiş bulundukları suçlardan dolayı cezalandırılmamaları kabul edilmiştir. Ancak yağma ve nitelikli yağma suçları açısından bu şahsî cezasızlık sebebinden yararlanma kabul edilmemiştir. Şahsî cezasızlık sebebinin söz konusu olduğu durumlarda ilgili kişinin sadece cezaî sorumluluğuna gidilemez. İşlenen fiil suç oluşturma özelliğini devam ettirmektedir…” açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucunun bu düzenlemeye yer vermesi, suç siyaseti uyarınca yakın akrabalar arasındaki bu tarz fillerin meydana getireceği sorunların aile içinde çözümlenmesi suretiyle aile barışının korunması amacına yöneliktir.
Benzer düzenlemeye 765 sayılı TCK’nın 524. maddesinde yer verilmiş olup anılan madde; “Bu babın birinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve sekizinci fasıllarında ve 516. maddenin birinci fıkrası ile 518, 519 ve 521. maddelerinde beyan olunan cürümler,
1- Haklarında ayrılık kararı verilmemiş karı kocadan birinin,
2- Usul ve fürudan yahut bu derece sıhri akrabadan birinin veya analık, babalık veya evlatlığın,
3- Fail ile beraber bir dam altında yaşayan erkek veya kız kardeşin zararına olarak işlenmiş olursa fail hakkında takibat icra olunmaz…” hükmünü taşımaktaydı.
Cezayı kaldıran yahut azaltan şahsî sebepler her iki Kanun’da benzer yönde düzenlenmiş olup 765 Sayılı TCK’nın 524. maddesinde yer alan “analık”, “babalık” ibarelerine yeni Kanun’da yer verilmemiş; 765 sayılı TCK’ya göre maddenin birinci fıkrasında yazılı olan mağdurlara yönelik işlenen suçlar bakımından soruşturma yapılmayacağı düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK’nın 167. maddesinin birinci fıkrasında sayılan mağdurlara yönelik suçlar bakımından ise soruşturma yapılacağı ancak ceza verilemeyeceği şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 5237 sayılı TCK’nın 167. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre hırsızlık suçunun üst soy veya alt soy veya bu derecede kayın hısımlarından birinin aleyhine işlenmesi durumunda fail hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 17. maddesinde, “Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur. Biri diğerinden gelen kişiler arasında alt soy-üst soy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de ortak bir kökten gelen kişiler arasında yan soy hısımlığı vardır.” hükmünü taşımaktadır. Aynı Kanun’un 18. maddesinde ise “Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur. Kayın hısımlığı kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmaz.” biçiminde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi üst soy ve alt soy ilişkisi bir kimsenin kendisinden yukarıya doğru olan kan hısımlarıyla aşağıya doğru olan kan hısımlarını ifade eder. Anne, baba, dede, anneanne, babaanne, büyükanne, büyükbaba üst soy; çocuk, torun, torunun çocuğu, torunun torunu ise alt soyu oluşturur. Kan hısımlığı için birinin, diğerinin sulbünden gelmesi gerekmekte olup kan bağı bulunmayan üvey anne, üvey baba ise üst soy ve alt soy kapsamına girmez.
Öte yandan, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre analık; anne olma durumu, anne olma duygusu, anne yerini tutan veya anne kadar yakınlık gösteren kadın, anaca davranış, üvey ana olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre analık, biyolojik olarak anne olma durumu ve üvey anne yanında anne yerine konan, anne yerini tutan, anne gibi bakıp gözetme hâllerini de içeren bir üst kavramı ifade etmektedir. “analık” ,“babalık” tabirleri Özel Hukuk hükümleri uyarınca hak ve sorumlulukların kapsamı bakımından önem taşımakta ise de, biyolojik anne-baba, üvey anne-baba yahut evlat edinen sıfat ve konumunda olmayıp anne ya da baba gibi bakıp büyüten, halk diliyle “analık”, “babalık” ifadelerine 5237 sayılı TCK’da yer verilmemesi tamamen kanun koyucunun takdirindedir.
Sonuç olarak, Türk Medeni Kanunu’na göre eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları aynı tür ve derecede kayın hısımı olacağından eşin önceki evliliğinden olan ve kendi alt soyunu oluşturan çocuğu ile yeni eşi arasında birinci derecede kayın hısımlığı bulunduğu her türlü tereddütten uzaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.05.1988 tarihli ve 177-238 sayılı kararında da, “üvey ana, üvey baba ve üvey evlatların da evlenmekle usul ve füruun aynı derecede sıhri akrabası olduğu ve şahsî cezasızlığı düzenleyen bent kapsamında değerlendirilmeleri gerektiği” sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim ulaşılan bu kabul, kanun koyucunun TCK’nın 167. maddesini sevk etmesindeki amaç yanında Türk Medeni Kanunu’nun evlenme engellerini düzenleyen ve “Hısımlık” alt başlığını taşıyan 129. maddesinin ikinci bendinde kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile eşlerden biri ile diğerinin üst soyu veya alt soyu arasında evlenme engeli bulunduğu yönündeki düzenleme ile de uyum göstermektedir. Kaldı ki, TCK’nın 167. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde, yağma ve nitelikli yağma hariç, mal varlığına yönelik suçların ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek cezanın yarısı oranında indirileceğini düzenleyen kanun koyucu abesle iştigal etmeyeceğinden suçun birinci derece kayın hısımlarının zararına işlenmesi durumunun, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamına girdiği hususunda bir şüphe bulunmaması gerekir. Bununla birlikte, TCK’nın 167. maddesinin, yağma ve nitelikli yağma hariç olmak üzere mal varlığına yönelik suçlarda uygulama alanı bulan şahsi cezasızlığı veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi nedenlere ilişkin özel bir düzenleme olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, 04.10.2014 tarihinde gündüz bir vakitte annesinin ikinci eşi olan mağdur …’in, ikametinin önünde park hâlinde bulunan aracına girerek ön konsol bölümünde bulunmakta olan anahtarla çalıştırdığı aracı alıp götürdüğü olayda;
Türk Medeni Kanunu’na göre eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları arasında aynı tür ve derecede kayın hısımlığı ilişkisi bulunacağının hüküm altına alınması karşısında, sanık ile annesinin ikinci eşi olan mağdur arasında birinci derecede kayın hısımlığı bulunduğu anlaşıldığından üvey babası olan mağdura yönelik işlediği hırsızlık suçu nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 167/1-b maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.