Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/228 E. 2023/605 K. 14.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/228
KARAR NO : 2023/605
KARAR TARİHİ : 14.11.2023

YARGITAY DAİRESİ : 11. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 2-46

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık hakkında görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarından açılan kamu davasında, Kadıköy (Kapatılan) 6. Asliye Ceza Mahkemesince 20.11.2012 tarih ve 239-1633 sayı ile sanığın eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu kabul edilerek verilen görevsizlik kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanığın belirtilen suçtan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.02.2014 tarihli ve 2-46 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.01.2018 tarih ve 5187-157 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 13.03.2020 tarih ve 25050 sayı ile;
“…Karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup iddianame de; Kurs müdürü olan sanık …’ya isnad edilmiş olan ve 5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hükmün konusunu oluşturması gereken fiiller olarak belirtilmiş olan;
– Sürücü kursundaki eğitim-öğretim çalışmalarının düzenli yürütülmesini ve kursiyerlerin devam durumunu takip etmemek,
– Kendisi dışında kayıt alınmasına engel olmamak,
– Bilgisi dışında 27.08.2006 tarihinde kayıt edilen …’in evraklarını incelememekten ibaret olan fiillerin, sadece 5237 sayılı TCK.nun 257/2. maddesinde düzenlenen; ‘Görevi İhmal Suretiyle Görevi Kötüye Kullanma’ suçunu oluşturabilecek eylemler olduğu ve görevsizlik kararı ile iddianamenin dışına çıkılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden,
İddianemede sanık …’ya isnad edilmemiş olan ve 5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hükme konu edilmesi mümkün olmayan ve görevsizlik kararı ile iddianame dışına çıkılarak sanık …’ya isnad edilen; İstanbul ili Kadıköy ilçesi Özel Aktif Görsel M.T.S.K M.T.S Kurs Müdürlüğünce … adına düzenlenmiş olan 11.11.2006 düzenleme tarihli 134 sertifika numaralı motorlu taşıt sürücü sertifikasını düzenlemek suretiyle işlendiği belirtilen ‘Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği’ suçundan dolayı sanık …’nun mahkumiyetine karar verilmiş olması usul ve yasaya açıkça aykırı olduğu…” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.03.2020 tarih, 1137-2490 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın iddianamede anlatılan eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu kapsayıp kapsamadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın kurs müdürü, inceleme dışı sanık … …ün ise direksiyon usta öğreticisi olduğu Özel Aktif Görsel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu’ndan aldığı motorlu taşıt sürücü sertifikası ile sürücü belgesi almak için İlçe Emniyet Müdürlüğüne başvuran … isimli şahsın, okuma yazma bilmediğinin tespit edilmesi üzerine sanık ve inceleme dışı sanık hakkındaki soruşturmanın başladığı,
Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu’nun 9. maddesinin son fıkrası uyarınca adı geçen Sürücü Kursu’ndaki görevleri sırasında işledikleri suçlarla ilgili olarak kamu görevlisi sayılan sanık ve inceleme dışı sanık hakkında Kadıköy Kaymakamlığından soruşturma izni verilmesi talebinde bulunulduğu,
Kadıköy Kaymakamlığının 07.04.2008 tarihli ve 24 sayılı kararı ile; Özel Aktif Görsel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu müdürü olan sanık hakkında, eğitim-öğretim çalışmalarının düzenli yürütülmesini ve kursiyerlerin devam durumunu takip etmediği, kendisi dışında kayıt alınmasına engel olmadığı, bilgisi dışında kayıt edilen …’in evrakını incelemediği, sertifikanın kendisi yerine başkası tarafından imzalandığı ve kursiyer ile ilgili işlemler konusunda bilgi sahibi olmadığı hususlarının sübut bulduğu belirtilerek soruşturma izni verildiği, ayrıca inceleme dışı sanık hakkında da soruşturma izni verilmiş olup inceleme dışı sanığın eyleminin, 27.08.2006 tarihinde görevli olmadığı hâlde ve kursiyerin kendisi olmadan getirilen belgelere göre …’in kursiyer kaydını yaptığı, kursiyerin direksiyon eğitimini aldığını gösteren direksiyon eğitim takip formunu tutmadığı ve kurumda bulundurmadığı, kursiyerin sertifikasını da kursiyer yerine başkasına verdiği biçiminde anlatıldığı ve belirtilen kararda suç adının özel belgede sahtecilik şeklinde gösterildiği,
Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17.02.2009 tarihli ve 2277-1349 sayılı iddianamesi ile; “…Dosyada yapılan inceleme sonucu şüphelilerin kurs müdürü ve usta öğreticisi oldukları sürücü kursunda 2006 yılında B sınıfı sürücü belgesi alan ve hakkında Pendik Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı verilen …’in sürücü kursunda eğitim almadığı ve sınava girmediği halde kendisine sürücü belgesi verildiği, …’in talimatla alınan beyanında sürücü kursuna hiç uğramadığı ve sadece para verdiğinin anlaşıldığı, kurumdaki sertifikasındaki imza ile kendi imzasının tamamen farklı bir imza olduğu, …’in sınava giriş belgesi ve direksiyon takip formunun bulunmayışı da kursa hiç devam etmediğinin bir göstergesi olduğu anlaşılmıştır.
Kurs müdürü olan şüpheli …’nun sürücü kursundaki eğitim-öğretim çalışmalarını düzenli yürütülmesini ve kursiyerlerin devam durumunu takip etmediği, kendisi dışında kayıt alınmasına engel olmadığı, bilgisi dışında 27.08.2006 tarihinde kayıt edilen …’in evraklarını incelemediği, kurs direksiyon usta öğreticisi olan …’ın ise 27.08.2006 tarihinde görevli olmadığı halde ve kursiyerin kendisi olmadan getirilen belgelere göre …’in kursiyer kaydını yaptığı, kursiyerin direksiyon eğitimini aldığını gösteren direksiyon eğitim takip formunu tutmadığı ve kurumda bulundurmadığı, kursiyerin sertifikasını yine kursiyer yerine başkasına vererek görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri anlaşıldığından atılı suç ve şüphelilerle ilgili iddianamenin kabulü ile yargılamanın yapılarak gösterilen yasa maddeleri çerçevesinde cezalandırılmalarına karar verilmesi…” istemiyle sanık ve inceleme dışı sanık hakkında kamu davası açıldığı ve iddianamede sevk maddelerinin TCK’nın 257/1, 207/1 ve 53. maddeleri olarak belirtildiği,
Kadıköy (Kapatılan) 6. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 20.11.2012 tarih ve 239-1633 sayı ile;
“Sanıklar hakkında suç tarihinde görevi kötüye kullanmak ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri belirtilerek cezalandırılmaları amacı ile kamu davası açılmıştır.
Yapılan açık yargılama sonucu sanık …’ın sorgu, savunması ve anlatımları, sanık … Karadağ’ın soruşturma aşamasındaki beyanları, iddianamede maddi olayın anlatılış şekli ve suça konu belgenin motorlu taşıt sürücü sertifikası olduğunu gösterir belge aslı ve tüm dosya kapsamı ile suça konu olayın sanık …’ın sorumlu kurs müdürü, sanık …’nın usta öğretici olduğu, Özel Aktif Görsel Motorlu Taşıt Sürücüleri adlı sürücü kursunda hakkında dava açılmamış bulunan … hakkında herhangi bir kursa devam etmediği, sınava girmediği halde kendisine motorlu taşıt sürücü sertifikası düzenlenmesi olduğu, iddianamede belirtildiği gibi 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9/son maddesine göre ceza kovuşturması bakımından kamu görevlileri sayılıyor olmaları ve sahteleştirildiği iddia edilen belgenin özel evrak olmayıp dosya içersinde görüldüğü gibi motorlu taşıt sürücü sertifikası olduğu ve bunun resmi evrak niteliğinde olduğunun tartışmasız bir şekilde belli olduğu olayımızda sanıkların her ikisinin de eyleminin TCK’nun 204/2. maddesinde ifadesini bulan görevi gereği düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisinin evrakta sahteciliği suçu olduğu ve bu suça bakma ve delilleri tartışma ve değerlendirme yetkisinin üst derece mahkemesi olan ağır ceza mahkemesine ait bulunduğu anlaşıldığından her iki sanık açısından görevsizlik kararı verilmesi gerektiği” şeklindeki gerekçe ile görevsizlik kararı verildiği,
Görevsizlik kararı üzerine yargılamaya devam eden İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince 18.09.2013 tarihli oturumda iddianame ve görevsizlik kararı okunup yüklenen suç kendisine anlatılarak savunması alınan sanığın 14.02.2014 tarih ve 2-46 sayı ile TCK’nın 204/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.01.2018 tarih ve 5187-157 sayı ile onanmasına karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 13.03.2020 tarih ve 25050 sayı ile;
“… 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesi uyarınca hükme konu edilmesi mümkün olmayan ve görevsizlik kararı ile iddianame dışına çıkılarak sanık …’ya isnad edilen; İstanbul ili Kadıköy ilçesi Özel Aktif Görsel M.T.S. Kurs Müdürlüğünce … adına düzenlenmiş olan 11.11.2006 düzenleme tarihli 134 sertifika numaralı motorlu taşıt sürücü sertifikasını düzenlemek suretiyle işlendiği belirtilen ‘Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği’ suçundan dolayı sanık …’nun mahkumiyetine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya açıkça aykırı olduğu…” görüşüyle itiraz yoluna başvurduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanun’un 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nın 225. maddesinde de; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide davasız yargılama olmaz ve yargılamanın sınırlılığı olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Yine, CMK’nın 226. maddesinde ise;
“Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.” hükmü getirilmiştir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK’nın 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını yargılamanın sınırlılığı ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir failin yargılanması söz konusu olduğunda ise suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
Gelinen aşamada uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, resmî belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
Resmî belgede sahtecilik suçu TCK’nın 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
TCK’nın ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu ise 257. maddede;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar; “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (… Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974).
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmadığı, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek – … Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974).
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Suç tarihinde … isimli şahsın, sanığın müdürü olduğu Özel Aktif Görsel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu’ndan aldığı sürücü sertifikası ile sürücü belgesi almak için İlçe Emniyet Müdürlüğüne başvurması üzerine okuma yazma bilmediği tespit edildikten sonra aldığı sertifikanın gerçek olup olmadığı yönünden sanık ve inceleme dışı sanık hakkında başlayan soruşturmada;
Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.02.2009 tarih ve 2277-1349 sayı ile düzenlenen iddianame; “…Dosyada yapılan inceleme sonucu şüphelilerin kurs müdürü ve usta öğretcisi oldukları sürücü kursunda 2006 yılında B sınıfı sürücü belgesi alan ve hakkında Pendik Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı verilen …’in sürücü kursunda eğitim almadığı ve sınava girmediği halde kendisine sürücü belgesi verildiği, …’in talimatla alınan beyanında sürücü kursuna hiç uğramadığı ve sadece para verdiğinin anlaşıldığı,kurumdaki sertifikasındaki imza ile kendi imzasının tamamen farklı bir imza olduğu, …’in sınava giriş belgesi ve direksiyon takip formunun bulunmayışı da kursa hiç devam etmediğinin bir göstergesi olduğu anlaşılmıştır.
Kurs müdürü olan şüpheli …’nun sürücü kursundaki eğitim-öğretim çalışmalarını düzenli yürütülmesini ve kursiyerlerin devam durumunu takip etmediği, kendisi dışında kayıt alınmasına engel olmadığı, bilgisi dışında 27.08.2006 tarihinde kayıt edilen …’in evraklarını incelemediği, kurs direksiyon usta öğreticisi olan …’ın ise 27.08.2006 tarihinde görevli olmadığı halde ve kursiyerin kendisi olmadan getirilen belgelere göre …’in kursiyer kaydını yaptığı, kursiyerin direksiyon eğitimini aldığını gösteren direksiyon eğitim takip formunu tutmadığı ve kurumda bulundurmadığı, kursiyerin sertifikasını yine kursiyer yerine başkasına vererek görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri…” şeklinde olup kamu davasının açıldığı Kadıköy (Kapatılan) 6. Asliye Ceza Mahkemesince de 20.11.2012 tarih ve 239-1633 sayı ile; “…Özel Aktif Görsel Motorlu Taşıt Sürücüleri adlı sürücü kursunda hakkında dava açılmamış bulunan …’in herhangi bir kursa devam etmediği, sınava girmediği halde kendisine motorlu taşıt sürücü sertifikası düzenlendiği, iddianamede belirtildiği gibi 5580 sayılı özel öğretim kurumları kanununun 9/son maddesine göre ceza kovuşturması bakımından sanıkların kamu görevlileri sayılıyor olmaları ve sahteleştirildiği iddia edilen belgenin özel evrak olmayıp dosya içersinde görüldüğü gibi motorlu taşıt sürücü sertifikası olduğu ve bunun resmi evrak niteliğinde olduğunun tartışmasız bir şekilde belli olduğu olayımızda sanıkların her ikisinin de eyleminin TCK’nun 204/2 maddesinde ifadesini bulan görevi gereği düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisinin evrakta sahtecilik suçu olduğu…” biçimindeki gerekçeyle görevsizlik kararı verildiği, iddianamede sanığın, görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu suça konu sürücü sertifikasının gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği açıkça anlatılıp inceleme dışı sanık ile birlikte sanık yönünden de görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarına ilişkin sevk maddelerinin gösterildiği ve görevsizlik kararında yapılan hukuki nitelendirmede davanın dayanağını oluşturan iddianamede anlatılan fiilin kapsamı içerisinde kalarak sanığın eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğunun belirtildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın iddianamede anlatılan eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu kapsadığı, bu anlatıma göre sanığa yüklenen suçların, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciği suçuna dönüşebileceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; CMK’nın 225. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kovuşturma evresinin sınırları iddianame ile belirlenmekte olup dosya kapsamında yer alan iddianamede sanık yönünden anlatılan eylemlerin görevi kötüye kullanma suçuna isabet ettiği, anlatılan eylemin mahkemelerce genişletilip değiştirilemeyeceğinin açık olduğu, bu suretle Yargıtay Cumhuriyet Başsavclığı itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.11.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.