YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/225
KARAR NO : 2022/102
KARAR TARİHİ : 17.02.2022
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
: …
Sanık … hakkında, maktul …’a yönelik eylemi nedeniyle kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında, … 17. Ağır Ceza Mahkemesince 14.11.2017 tarih ve 139-355 sayı ile; sanığın maktule yönelik eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 86/1-3-e, 87/4 maddeleri uyarınca 16 yıl hapis cezasıyla; cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin resen istinafa tabi olan hükme karşı sanık müdafi ile katılan vekili tarafından da istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 26.12.2017 tarih ve 1143-1095 sayı ile gerekçeli kararın davaya katılma ve duruşmalardan haberdar edilme hakkı bulunan ve duruşmalardan haberdar edilmeyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına tebliğ edilmek üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline tevdi edilmesine karar verilmiş, ilgili kurum tarafından istinaf isteminde bulunulmaması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu 04.06.2018 tarih ve 161-748 sayı ile; sanık … hakkında maktul …’a yönelik eylemi nedeniyle İlk Derece Mahkemesince kurulan mahkûmiyet hükmünün kaldırılması ile sanığın TCK’nın 81/1, 53/1 maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Sanık hakkında Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık, sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.03.2019 tarih ve 7-1456 sayı ile;
Sanık …’ın maktul …’ye yönelik kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına dair Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik yapılan incelemede;
Oluşa ve dosya içeriğine göre, sanık… …’nin ikamet etmiş olduğu site içerisinde gece geç saatte çevreye rahatsızlık verecek şekilde havuza girilmesi nedeniyle aralarında sanık… … ve maktul …’nin de yer aldığı site sakinleri ile çevreyi rahatsız eden şahıslar arasında tartışma yaşandığı, yaşanan bu tartışma sırasında sanık …’ın, arkadaşı olan sanık… …’nin telefonla haber vermesi üzerine araçla olay yerine gitmek üzere yola çıktığı, bu sırada çevreyi rahatsız eden şahısların özür dilemeleri nedeniyle tartışmanın sonlandığı ancak sanık… …’nin olay yerine çağırdığı sanık …’ın araçla olay yerine geldiği ve üzerinde bulunan ruhsatsız tabancasını çekerek çevreye rahatsızlık veren şahıslarla herhangi bir ilgisi bulunmayan maktul ve mağdurların ayaklarına doğru toplam 7 kez ateş ettiği, yapılan atışlara bağlı olarak mağdur …’in sol ayak baş parmağından, mağdur …’ın sol diz üstü bölgesinden, maktul …’nin ise sol uyluk üst dış yan bölgesinden birer adet mermi çekirdeği isabetiyle yaralandıkları, femoral arter ve ven yaralanmalarına bağlı olarak da maktulün öldüğü olayda;
Maktulün bacak bölgesine isabet eden mermi çekirdeğinin yukarıdan aşağıya doğru traje izlediğine dair otopsi raporu ile maktulle aynı grupta bulunan mağdurların yara bölgeleri birlikte gözetildiğinde sanığın öldürme kastıyla ateş ettiğine yönelik maddi bir delil bulunmadığı gibi maktule yönelik eylem nedeniyle kastın bölünmesini gerektirir fiili bir durum da olmadığı, bu nedenle sanığın üzerine atılı suçun TCK’nin 87/4. maddesinin 2. cümlesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu kapsamında olduğuna dair İlk Derece Mahkemesi kararının isabetli olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılması suretiyle suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu 01.07.2019 tarih ve 928-1238 sayı ile; bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Direnme kararına konu hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.12.2019 tarihli ve 81507 sayılı “onama” istemli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.03.2020 tarih ve 4117-1030 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve suç üstlenmeye azmettirme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi, katılanlar … ve …’ya yönelik nitelikli kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ise Özel Dairece temyiz isteminin esastan reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup, direnmenin kapsamına göre inceleme; sanık … hakkında maktul …’a yönelik kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın maktul …’a yönelik eyleminin TCK’nın 81/1 maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçunu mu yoksa TCK’nın 87/4 maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de; bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyeleri tarafından direnmeye konu hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığı, sanık ve müdafisine esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapma imkânı sağlanıp sağlanmadığının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca; öncelikle bu hususların değerlendirilmesi gerekmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince bozmadan sonra yapılan yargılamanın 01.07.2019 tarihli celsesinde Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 11.03.2019 tarihli ve 7-1456 sayılı bozma ilamı okunarak duruşmada SEGBİS yöntemiyle hazır bulundurulan sanık … ile hazır bulunan sanık müdafisi, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısının “Dairemizce verilen ve Yargıtay 1. Ceza Dairesince bozulan önceki karar usul ve yasaya uygun bulunduğu bu kararda direnilmesine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklinde beyanda bulunduğu, daha sonra, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan sanığa son sözü sorularak duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun’da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, ….193, 936-937.); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her hâlde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, ….258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 01.07.2019 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Dairemizce verilen ve Yargıtay 1. Ceza Dairesince bozulan önceki karar usul ve yasaya uygun bulunduğu bu kararda direnilmesine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan, hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükmün kurulması suretiyle sanığın savunma hakkı kısıtlanmıştır.
Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 01.07.2019 tarihli ve 928-1238 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ile müdafisinin esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden, CMK’nın 289/1-h maddesi uyarınca, diğer yönleri incelenmeksizin, BOZULMASINA,
2- Dosyanın direnme kararını veren … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.