Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/182 E. 2023/413 K. 12.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/182
KARAR NO : 2023/413
KARAR TARİHİ : 12.09.2023

KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 2. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 227-679

I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanıklar …, … ve …’nin nitelikli hırsızlık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/2-f, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve müsadereye ilişkin İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2014 tarihli ve 227-679 sayılı hükümlerin, sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 02.05.2019 tarih ve 2392-8199 sayı ile yargılama giderleri yönünden hükümlerin düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 20.11.2019 tarih ve 104416 sayı ile; “…Sanıkların aynı katılana yönelik benzer suçları Üsküdar ve Kartal ilçelerinde de işlediklerinin tespit edildiği, bu ilçelerde işlenen suçlarla ilgili olarak yargılamaların derdest olduğu, sanıkların bir suç işleme kararının icrası kapsamında kısa zaman aralıkları içinde gerçekleştirdiği eylemleri nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanması hususunda değerlendirme yapılabilmesi için dosyaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğu,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 06.02.2020 tarih ve 14230-2136 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 06.04.2010 tarihli ve 3896-1156 sayılı iddianamesi ile sanıkların, Türk Telekomünikasyon AŞ görevlisi kıyafeti giyerek takındıkları bu sıfat ile 12.02.2010 tarihinde Ümraniye Tepeüstü Mahallesi … Sokak üzerinde bulunan katılan kuruma ait iki menhol arasında döşeli vaziyette olan peresibal kabloyu keserek çaldıklarından bahisle nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı,
Yerel Mahkemece, 14.04.2010 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilerek devam olunan yargılama sonucunda 03.12.2014 tarih ve 227-679 sayı ile; sanıkların nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kayıtlarında yapılan incelemede;
Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 12.04.2010 tarihli ve 6035-1511 sayılı iddianamesi ile sanıkların 04.02.2010 tarihinde yetkileri olmadığı hâlde Türk Telekomünikasyon AŞ görevlilerine ait kıyafetleri giyerek Kartal Zeytinlik Caddesi üzerinde bulunan rögar kapaklarını açıp yer altına döşeli vaziyette olan toplamda 130 metre uzunluğundaki kabloları kestikleri ancak çıkartamadan olay yerinden kaçtıkları iddiasıyla nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüsten cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ceza (Kapatılan Kartal 1. Asliye Ceza) Mahkemesince 14.04.2011 tarih ve 338-213 sayı ile; sanıkların TCK’nın 142/2-f, 35/2, 62, 53. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, hükmün, sanık … tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 01.07.2014 tarih ve 8592-23090 sayı ile sanıklar hakkında maddi hata sonucu fazla cezaya hükmedilmesi isabetsizliğinden bozulmasına, bozma sebebinin hükmü temyiz etmeyen diğer sanıklar … ve …’ye sirayetine karar verildiği, bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece 12.05.2015 tarih ve 516-289 sayı ile; sanıkların TCK’nın 142/2-f, 35/2, 62, 53. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, hükmün, sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 22.03.2017 tarih ve 14210-2900 sayı ile; TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği,
Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 25.04.2012 tarihli ve 7894-2518 sayılı iddianamesi ile sanıkların 10.01.2010, 18.01.2010 ve 28.01.2010 tarihlerinde yetkileri olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak Türk Telekomünikasyon AŞ’ye ait yeraltında bulunan kabloları kestikleri, 18.01.2010 tarihli eylemin tamamlandığı, diğer eylemlerin ise teşebbüs aşamasında kaldığından bahisle nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmaları talebiyle sanıklar hakkında kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesince sanıkların aynı katılana yönelik işledikleri başkaca suçlar nedeniyle yürütülen dava dosyalarının birleştirilmesi suretiyle devam olunan yargılama sonucunda 17.12.2013 tarih ve 293-725 sayı ile; 10.01.2010 (Maltepe), 18.01.2010 (Kartal Karlıtepe) ve 28.01.2010 (Kartal Atalar Mahallesi ve Kartal Petrol İş Mahallesi) tarihli tüm suçlardan ayrı ayrı mahkûmiyetlerine karar verildiği, sanık …’ın temyiz talebinin bulunmadığı, sanıklar … ve …’nin temyiz talepleri üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 27.02.2019 tarih ve 5259-2468 sayı ile; sanık …’ye yüklenen 10.01.2010 ve 28.01.2010 (Kartal Petrol İş Mahallesi) tarihli hırsızlık suçlarına ilişkin hükümlerin sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden; sanık …’ye yüklenen 18.01.2010 ve 28.01.2010 (Atalar Mahallesi) tarihli ve sanık …’ın 28.01.2010 tarihli (Kartal Petrol İş Mahallesi) hırsızlık suçlarına ilişkin hükümlerin ise sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması bakımından eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulduğu, bozmaya uyan Yerel Mahkemece devam olunan yargılama sonucunda verilen 26.06.2020 tarihli ve 333-401 sayılı hükümlerin her üç sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesince 26.01.2022 tarih ve 14881-752 sayı ile; sanık …’ın ilk hükümleri temyiz etmemesi nedeniyle hakkında verilen mahkûmiyet kararları kesinleştiği hâlde adı geçen sanığın bozma sonrası yargılamaya dâhil edilerek hakkında verilen ikinci hükümlerin hukukî değerden yoksun olması nedeniyle temyiz talebinin reddine; sanık …’nin üzerine atılı 10.01.2010 tarihli hırsızlık suçundan verilen beraat kararı, sanık …’nin üzerine atılı 18.01.2010 (Karlıktepe) ve 28.01.2010 (Atalar Mahallesi) tarihli ve sanık … üzerine atılı 28.01.2010 tarihli (Petrol İş Mahallesi) hırsızlık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına; sanık …’nin üzerine atılı 28.01.2010 tarihli (Petrol İş Mahallesi) hırsızlık suçundan verilen beraat hükmüne yönelik kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için zincirleme suç hükümleri üzerinde durulmalıdır.
TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın TCK’nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına rağmen fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
Aynı suç, TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2012. s. 339; … Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Ankara, 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253).
765 sayılı TCK’da yer alan muhtelif zamanlarda vaki olsa bile ifadesi dikkate alınarak aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında bulunan değişik zamanlarda ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla kez işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, haksızlığa uğramış kişi olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; Yaşar-Gökcan-Artuç, 6. Cilt, s.7958-7959).
Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlali aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlal edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi durumunda zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanmayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasına göre artırılacağı öngörülmüştür.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında aynı suç işleme kararı kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı niteliğinde olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer- Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, İstanbul, 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510), Kanun’da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2015, s. 612-613), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, İstanbul, 2015, s. 456), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, s. 718-719) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Zincirleme suç hükümlerine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşılması bakımından hırsızlık suçlarında mağdur kavramı üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Hırsızlık suçunun mağduru, sahip veya zilyet olduğu taşınır malın rızası dışında alınması sebebiyle haksızlığa uğrayan kişidir. Yukarıda açıklandığı üzere, mağdur ancak gerçek bir kişi olabileceğinden tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de mağdur olmaları mümkün değildir. Buna göre hırsızlık suçuna konu eşyanın, bir tüzel kişiye ait olduğu hâllerde dahi tüzel kişinin suçtan zarar gören; tüzel kişiyi temsil eden yetkilinin ise mağdur olduğunu kabul etmek gerekir.
Hırsızlık suçunun oluşması için öncelikle malın bir başkasının zilyetliği altında bulunması gerekir. Buradaki başkası ndan ifadesiyle, sadece malın maliki değil, aynı zamanda mala zilyet sıfatıyla sahip olan kişi de kastedilmektedir. Hırsızlık suçunda ihlal edilen menfaat sadece mülkiyet hakkı değil aynı zamanda zilyetlik tir. Nitekim bu husus, TCK’nın 141. maddesinin birinci fıkrasında “zilyedinin rızası olmaksızın…” şeklinde açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla hırsızlık zilyetliği ortadan kaldıran bir fiil olduğuna göre, suçun mağduru zilyetliği ihlâl edilen kişi de olabilir. Hırsızlık suçuna konu olan mal, malikin hâkimiyeti altındayken alınabileceği gibi, zilyedinin hâkimiyeti altındayken de alınabilir. Bu açıdan, suçun mağduru bakımından aranılan temel kıstas, o malın maliki ya da zilyedi olmaktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanıkların 12.02.2010 tarihinde Türk Telekomünikasyon AŞ görevlisi kıyafeti giyerek takındıkları bu sıfat ile Ümraniye Tepeüstü Mahallesi … Sokak üzerinde bulunan katılan kuruma ait iki menhol arasında döşeli vaziyette olan peresibal kabloyu keserek çaldıklarından bahisle Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 06.04.2010 tarihli ve 3896-1156 sayılı iddianamesi ile nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesince 14.04.2010 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilerek devam olunan yargılama sonucunda 03.12.2014 tarih ve 227-679 sayı ile; sanıkların nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına karar verilen dosya kapsamında;
Sanıklar tarafından aynı yöntemle, aynı nitelikte birden fazla suç işlenmiş olmasının aynı suçu işleme kararıyla hareket edildiğinin kabulüne yeterli olmadığı, sanıkların hırsızlık suçunu bir defada işlemek yerine önceden kurdukları bir plan ya da genel niyetleri doğrultusunda eylemlerini kısımlara bölerek belli aralıklarla gerçekleştirmiş olmalarının gerektiği, ancak bu hâlde her bir hareketin birbirinin devamı niteliğinde olup hareketler arasında önceden yapılan planı gerçekleştirme amacına yönelik subjektif bir bağlantının varlığından ve aynı suçu işleme kararından söz edilebileceği, diğer taraftan, suça konu kabloların mülkiyeti katılan kuruma ait olmakla birlikte telekomünikasyon hizmetinin sunulması ve işleyişin sağlanması bakımından bağlı müdürlüklerin yetki ve sorumluluklarının olduğu, her bir müdürlüğün sorumlulukları dâhilindeki kablolar ve diğer malzemeler üzerinde zilyetliklerinin bulunduğu hususları da dikkate alındığında; incelemeye konu dosya ile İstanbul Anadolu 1 ve 35. Asliye Ceza Mahkemelerinde yargılama konusu edilen eylemler arasında geçen süreler zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi bakımından makul olarak kabul edilebilir ise de; sanıkların çıkan fırsatları değerlendirmek suretiyle ve her defasında yeni bir suç işleme kararı ile farklı semt ve bölgelerden gerçekleştirdikleri ve aralarında subjektif bir bağ bulunmayan eylemlerinin ayrı ayrı hırsızlık suçlarını oluşturacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Ceza Genel Kurulu üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 12.09.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.