Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/172 E. 2022/719 K. 15.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/172
KARAR NO : 2022/719
KARAR TARİHİ : 15.11.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 18. Ceza Dairesi

Sanık …’ın tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümlesi, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin … 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2015 tarihli ve 468-153 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 04.11.2019 tarih, 3363-15355 sayı ve oy çokluğu ile;
“1- Sanığın, olay tarihinde İcra Dairesine gelerek birlikte yaşadığı arkadaşına ait icra takibine ilişkin dosyayı incelemek istediğini söylemesi üzerine İcra Müdürü olan katılanın sanığın inceleme talebini icra dosyasını sadece tarafların ya da vekillerinin inceleyebileceği gerekçesiyle reddetmesi ve sanığa hitaben borcun ödenmemesi halinde evine hacze gelinebileceğini söylemesi nedeniyle katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim, borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ biçiminde sözler söylediği olayda; sanığın mahkemece hakaret kabul edilen ‘borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ şeklindeki sözlerinde katılana yöneltilmiş bir hakaret eylemi bulunmaması karşısında; sanığın beraati yerine yerinde görülmeyen gerekçeyle hakaret suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim’ şeklindeki tehdit sözlerinin ise TCK’nın 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, tehdit suçundan hüküm kurulması,
2- Kabule göre de;
a- Sanığa ek savunma hakkı verilmeden, iddianamede gösterilmeyen TCK’nın 106/1-1 cümlesinin uygulanması suretiyle CMK’nın 226/2. maddesine aykırı davranılması…” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyesi …; “İcra müdürü talep olmadığı takdirde haciz görevini yapamayacağı için başlayan veya başlama ihtimali olan bir görev söz konusu değildir. Alacaklının talep etmesi ve masrafları yatırması halinde haciz için icra memurunun yetkisi doğacaktır, koşula bağlı bir yetki doğmadan bu yetkinin engellenmeye çalışılması mümkün değildir.
a- Dosyanın gösterilmemesine, borcun ödenmesi konusunda nasihat verilmesine ve talep olursa hacze yeniden gelineceğinin bildirilmesine kızan ve bunların etkisiyle kamu görevlisini yaptığı bu eylemlerden ötürü tehdit eden sanığın hareketlerinin TCK’nın 106/1. maddesinde yazılı suçun unsurlarını oluşturduğu ve mahkemenin kabulünün doğru olduğu.
b- Ek savunma hakkı verilmediğine yönelik bozma düşüncesi yönünden, sehven TCK’nın 106/1. maddesi yazılırken, TCK’nın 116/1. maddesi yazılmış sanık tehdit suçu yönünden savunmasını yapmış ve sehven yazım hatası nedeniyle sanığa ek savunma hakkı verilmediği, savunmasının kısıtlandığı düşüncesine katılmıyorum.
Belirtilen nedenlerden ötürü tehdit suçundan Mahkemenin kurduğu hükmün onanması gerektiği düşüncesindeyim.” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.01.2020 tarih ve 2015/115998 sayı ile;
“…Maddi olayda, sanığın, İcra Dairesine gelerek birlikte yaşadığı arkadaşına ait icra takibine ilişkin dosyayı incelemek istediğini söylemesi üzerine İcra Müdürü olan katılanın sanığın inceleme talebini icra dosyasını sadece tarafların ya da vekillerinin inceleyebileceği gerekçesiyle reddetmesi ve sanığa hitaben borcun ödenmemesi halinde evine hacze gelinebileceğini söylemesi üzerine, sanığın öfkelenerek, katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim, borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ biçiminde sözler söylediği, tanık Handan Çulluk ve Gökhan Özcan anlatımları ve düzenlenen suç tutanağı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla;
Sanığın mahkemece hakaret kabul edilen ‘borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ şeklindeki sözlerinde katılana yöneltilmiş bir hakaret eylemi bulunmaması karşısında; sanık hakkında hakaret suçunun oluşmadığına yönelik bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak; sanığın öfkelenerek, katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim, borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ biçiminde sözler söylemekten ibaret eyleminde; sanığın, katılan tarafından icra dosyanın kendisine gösterilmemesine, borcun ödenmesi konusunda nasihat verilmesine ve talep olursa hacze yeniden gelineceğinin bildirilmesine sinirlenen ve bunların etkisiyle katılan icra memuruna yönelik tehditte bulunan sanığın eylemlerinin, TCK’nın 106/1. maddesinde yazılı tehdit suçunu oluşturduğu ve sanığın suça konu sözleri sarf ettiği sırada, katılan icra memurunun yerine getirdiği icrai bir görevinin bulunmadığı, katılanın, icrai bir görevinin engellenmesinin söz konusu olmadığı,
Ayrıca sanığın, Yüksek Dairece sanığa ek savunma hakkı verilmediğine yönelik bozma kararının hukuka aykırı olduğunu maddi hata sonucunda TCK’nın 106/1. maddesi yazılırken, TCK’nın 116/1. maddesi yazılmış ve sanık savunmasında tehdit suçu yönünden açıklamalarda bulunduğu ve bu durumun yazım hatasından kaynaklandığı, sanığa ek savunma hakkı verilmediği, savunmasının kısıtlandığına yönelik bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu…” görüşüyle itiraz yoluna başvurulmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 17.02.2020 tarih, 449-4517 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet ile ilgili olarak Özel Daire bozma kararına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yoluna başvurulmaması nedeniyle itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının ve TCK’nın 106/1. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak ek savunma hakkı verilmeyerek sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının belirlenmesine ilişkin ise de sanığın, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 17.10.2021 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi gereğince öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.06.2014 tarih ve 38772-13232-5750 sayı ile; sanık … hakkında TCK’nın 125/1,3-a,4, 265/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
… 9. Asliye Ceza Mahkemesince 17.02.2015 tarih ve 468-153 sayı ile; sanığın tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümlesi uyarınca 1 yıl hapis; hakaret suçundan ise aynı Kanun’un 125/1,3-a,4 maddesi uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve her iki suçtan TCK’nın 53 ve 58. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesince 04.11.2019 tarih ve 3363-15355 sayı ile;
“1- Sanığın, olay tarihinde İcra Dairesine gelerek birlikte yaşadığı arkadaşına ait icra takibine ilişkin dosyayı incelemek istediğini söylemesi üzerine İcra Müdürü olan katılanın sanığın inceleme talebini icra dosyasını sadece tarafların ya da vekillerinin inceleyebileceği gerekçesiyle reddetmesi ve sanığa hitaben borcun ödenmemesi halinde evine hacze gelinebileceğini söylemesi nedeniyle katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim, borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ biçiminde sözler söylediği olayda; sanığın mahkemece hakaret kabul edilen ‘borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ şeklindeki sözlerinde katılana yöneltilmiş bir hakaret eylemi bulunmaması karşısında; sanığın beraati yerine yerinde görülmeyen gerekçeyle hakaret suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, katılana yönelik ‘sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim’ şeklindeki tehdit sözlerinin ise TCK’nın 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, tehdit suçundan hüküm kurulması,
2- Kabule göre de; sanığa ek savunma hakkı verilmeden, iddianamede gösterilmeyen TCK’nın 106/1-1 cümlesinin uygulanması suretiyle CMK’nın 226/2. maddesine aykırı davranılması,”
İsabetsizliklerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da 18.01.2020 tarih ve 115998 sayı ile;
“Sanığın öfkelenerek, katılana yönelik “Sen bizim eve gelemezsin, haciz yapamazsın, delikanlıysan gel, gelirsen seni g….den şişlerim, borç namustur, borcunu ödemeyen şerefsizdir, ben eşyama sahip olurum, sahip olmayan da şerefsizdir’ biçiminde sözler söylemekten ibaret eyleminde; sanığın, katılan tarafından icra dosyanın kendisine gösterilmemesine, borcun ödenmesi konusunda nasihat verilmesine ve talep olursa hacze yeniden gelineceğinin bildirilmesine sinirlenen ve bunların etkisiyle katılan icra memuruna yönelik tehditte bulunan sanığın eylemlerinin, TCK’nın 106/1. maddesinde yazılı tehdit suçunu oluşturduğu ve sanığın suça konu sözleri sarf ettiği sırada, katılan icra memurunun yerine getirdiği icrai bir görevinin bulunmadığı, katılanın, icrai bir görevinin engellenmesinin söz konusu olmadığı,
Ayrıca sanığın, Yüksek Dairece sanığa ek savunma hakkı verilmediğine yönelik bozma kararının hukuka aykırı olduğunu, maddi hata sonucunda TCK’nın 106/1. maddesi yazılırken, TCK’nın 116/1. maddesi yazılmış ve sanık savunmasında tehdit suçu yönünden açıklamalarda bulunduğu ve bu durumun yazım hatasından kaynaklandığı, sanığa ek savunma hakkı verilmediği, savunmasının kısıtlandığına yönelik bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu…” gerekçesiyle tehdit suçuyla ilgili olarak itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre; sanık …’ın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 17.10.2021 tarihinde öldüğü,
Anlaşılmıştır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesi;
“Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
“2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanırlar.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu “itirazname” denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (… Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, … 2020, s. 956.).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, … Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, …, 2021, s. 894-899.). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece tehdit suçundan hakkında TCK’nın 106/1-1. cümlesi, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen ve Özel Dairece hakkındaki mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilen sanık …’ın Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 17.10.2021 tarihinde öldüğü anlaşılmakla;
Sanık hakkında tehdit suçundan verilen mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak Özel Dairece eylemin görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle Özel Daire bozma kararının hukuka aykırı olduğuna ve sanığa ek savunma hakkı tanınmamak suretiyle savunma hakkının kısıtlandığına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, hükmün hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, itiraz sırasında hayatta olan ve hakkında mahkûmiyet hükmü bulunan sanığın, itiraz tarihinden sonra ölmesi nedeniyle Özel Daire kararından sonra dosyayı yeniden ele alacak Yerel Mahkemece sanık hakkında açılan kamu davası ölüm sebebiyle düşürüleceğinden hükmün, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusuz kaldığı, bu nedenle de sanığa yönelik itiraz bakımından Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında sanık hakkında belirlenen asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.