Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/170 E. 2023/430 K. 14.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/170
KARAR NO : 2023/430
KARAR TARİHİ : 14.09.2023

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 2-2

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 08.01.2020 tarih ve 2-2 sayı ile; sanık hakkında açılan davanın CMK’nın 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istemli 19.03.2020 tarihli ve 31005 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, kamu davasının reddine dair verilen hükmün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılmıştır.
I) TEMYİZ EDENİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No.lu Protokol’ün, “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesinin; “Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK’nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, “olgusal dünya”ya; hukuki sorun, “normatif dünya”ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece CMK’nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK’nın 289. maddesinde yazılı olan; “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.

D) Temyiz isteminin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi :
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 08.01.2020 tarihinde dosya üzerinden verilen hükmün, sanığa 20.01.2020 tarihinde tebliğ edildiği,
b) Sanığın 23.01.2020 tarihinde süresi içinde gerekçeli temyiz dilekçesini verdiği,
Görülmekle sanığın temyiz talebinin geçerli olduğu anlaşılmıştır.
II) SON SORUŞTURMANIN AÇILMASI KARARI
Bakırköy 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.11.2019 tarih 7-36 sayılı kararıyla başka sanıklar yanında sanık … hakkında;
”….F) İstanbul ( Kapatılan ) ( CMK’ nın 250.Maddesi ile Görevli ) 13. Ağır Ceza Mahkemesi eski üye Hakimi halen Kocaeli Hakimi iken meslekten çıkarılan (32346) …’ un;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı kapsamında;
1) Müştekinin avukatlık bürosunda yapılan aramada bulunduğu iddia olunan ve daha sonra adli emanetten getirtildiğinde kesildiği belirlenen 51 numaralı DVD’ nin kopyası olduğu iddiasıyla kolluk tarafından daha sonra gönderilen kopya DVD’ yi, mahkeme heyeti tarafından naip hakim olarak görevlendirilmesi üzerine CMK’ nın 134.maddesinin uygulamasına göre kopya DVD’ nin imajını aldırarak alınan imajı bilirkişiye teslim etmek yerine içeriğine müdahale olabilecek şekilde kopya DVD’ yi bilirkişiye teslim ettiği,
2) Bilirkişi tarafından kopya DVD’ nin, müştekinin bürosunda arama yapıldığı 07/01/2009 tarihinden bir hafta önce 31/12/2008 tarihinde aslından kopyalandığının tespit edilmesine, hayatın olağan akışına aykırı şekilde içeriğinde müştekinin o tarihte Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapan eşi …’ a ilişkin fişleme belgesi çıkmasına, müştekinin talebi üzerine sorulmasını müteakip Genelkurmay Başkanlığından DVD’ de olduğu iddia edilen dokümanların müşteki ile ilgisinin olmadığının bildirilmesine ve DVD’nin müştekinin bürosunda yapılan aramada el konulan bilgisayarların hiç birinde kullanılmamasına rağmen müştekinin savunma ve beyanları ile 51 numaralı DVD’ nin müştekiye ait olmadığı hususunu dikkate almadan, söz konusu DVD’ yi esas almak suretiyle müştekinin örgüt üyesi olduğundan bahisle 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdiği….
Tüm şüpheliler hakkında isnat olunan; 5237 Sayılı TCK’nun 314/2.maddesi ve 3713 sayılı yasanın 5/1 maddesi uyarınca silahlı terör örgütünün üyesi olmak, 5237 Sayılı TCK’nun 109/1 maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, 5237 Sayılı TCK’nun 257/1 maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçundan şüpheliler tarafından kamu görevi yetkisi kötüye kullanılarak, mesleğin sağladığı kolaylıktan yararlanılmak suretiyle işlenildiğinden tüm delillerin takdir ve değerlendirilmesi Yargıtayın görevli ve yetkili Ceza Dairesine ait olmak üzere isnat olunan eylemler nedeniyle 2802 sayılı yasanın 89 ve 90. Maddeleri gereğince şüpheliler hakkında ayrı ayrı SON SORUŞTURMANIN YARGITAYIN GÖREVLİ CEZA DAİRESİNDE AÇILMASINA…” ifadelerine yer verilerek silahlı terör örgütüne üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi kötüye kullanma suçlarından son soruşturmanın açılmasına karar verilmiş, dosyanın gönderildiği Yargıtay 9. Ceza Dairesince silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davası dışında kalan suçlar ile ilgili olarak görevsizlik kararı verilmiştir.
III) MAHKEMENİN KABULÜ:
”..Konu ile ilgili yasal düzenlemeler şöyledir ;
2802 Sayılı Kanun
Son soruşturma merciileri :
Madde 90 – Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden ; birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür.
Birinci fıkra dışındaki hâkim ve savcıların son soruşturmaları, yargı çevresi içinde bulundukları ağır ceza mahkemesinde yapılır.
Kişisel Suçlar
Kişisel suçlarda soruşturma ve kovuşturma :
Madde 93 – (Değişik birinci fıkra: 2/1/2017-KHK-680/7 md.) Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir.
5271 Sayılı CMK
Duruşmanın sona ermesi ve hüküm
Madde 223 – (7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.
Tüm dosya kapsamı ve Uyap kayıtları incelendiğinde;
Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığı, davanın halen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/195 esas sayılı dosyasında derdest olduğu,

….
Bu itibarla; Dairemizin 2020/2 esasına kayıtlı dava dosyasında sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği gereği temadi eden suçlardan olduğu, bu suçların, temadinin hukuki ve fiili kesintiyle sona ermesine kadar işlenmeye devam edeceği, aynı eylemleri ile ilgili olarak daha önceden yukarıda belirtilen davaların açılarak bir kısmının sonuçlandırıldığı, bir kısmının ise hala derdest durumda bulunduğunun anlaşıması karşısında; her ne kadar atılı suçların niteliği ve mahiyeti itibariyle kişisel suç olması nedeniyle kovuşturma yapma yetkisinin, sanıkların görev yaptığı yerin bağlı olduğu Bölge Adliye Mahkemesinin bulunduğu yerdeki Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu, bu nedenle de sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından açılan dava dosyaları hakkında bu Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından kararlar verileceği düşünülse de, gereksiz emek ve zaman kaybı ile usul ekonomisi bakımından Dairemizin 2020/2 esasına kayıtlı dava dosyasındaki silahlı terör örgütüne üye olma suçlarına ilişkin davaların CMK’nin 223/7. maddesi uyarınca reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde açıklanan gerekçeyle sanık hakkında açılan davanın CMK’nın 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık temyizinde özetle; iddiaların atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçuyla bağlantısının bulunduğu, ana davadaki iddiaların ön koşulunun kendisi hakkındaki silahlı terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin iddia olduğu, yargılamanın bir bütün hâlinde ele alınıp sonuçlandırılmasının usul ekonomisinin gereği olduğu, tefrik kararından sonra verilen kararın usul ve yasaya uygun olmadığı, silahlı terör örgütü üyeliğinden bir bütün hâlinde yapılacak tek dosyadaki yargılamanın daha doğru sonuç vereceği, müşteki Serdar Öztürk’ün şikâyetini doğrulayan bir delil bulunmadığı, kararın kaldırılması ve eylemin bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerektiği,
Hususlarını beyan etmiştir.
VI) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki davanın reddine ilişkin kararın; dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında yapılan soruşturmada silahlı terör örgütüne üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılması amacıyla 2802 sayılı Kanun’un 89 ve devamı maddeleri gereğince son soruşturma açılmasına karar verildiği,
Özel Dairece kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi kötüye kullanma suçlarından görevsizlik kararı verilip silahlı terör örgütüne üye olma suçundan evrakın 2020/2 esas sırasına kaydedilerek yapılan inceleme neticesinde;
Sanık hakkında aynı suçtan, aynı dönemi ve eylemleri kapsar şekilde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan davanın hâlen derdest bulunduğuna işaret edilerek sanığın ve iddia konusu eylemlerin aynı olduğundan bahisle CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca kamu davasının reddine karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Özel Dairenin işbu ret kararının temyiz edilmesini takip eden süreçte, yukarıda belirtilen dosyada yapılan yargılama neticesinde sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, mahkûmiyet hükmünün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14.02.2023 tarihli ve 7775-438 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği,
Yapılan UYAP sorgulamasında görülmüştür.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir kısım olmazsa olmaz (sine qua non) şartlar aranır. Muhakeme yapılmasına engel olan bu şartlardan birisi Non bis in idem olarak ifade edilen, aynı sanık hakkında aynı suçtan verilmiş bir hüküm veya açılmış dava bulunmamasıdır. Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan bir hukuk normu olarak uygulanan, doktrinde de kabul görülen ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan Non bis in idem ilkesi, 1412 sayılı CMUK’un 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir”, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın, “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilecektir.
Non bis in idem ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu AİHS’nin 7 numaralı Ek Protokolü’nün “Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı” başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez.” şeklinde ifade edilmiştir.
Bir fiilinden dolayı yargılanan kişinin aynı fiil nedeniyle tekrar yargılanmayacağını bilmesi kişi için bir güvence olup bu güvence hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Dolayısıyla, bu güvencenin hayata geçirilebilmesi için aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğu takdirde mükerrer yargılama yapılmasının engellenmesi amacıyla davanın reddine karar verilmelidir.
Bu itibarla, aynı suçtan, aynı dönemi ve eylemleri kapsar şekilde başka dosyada yargılanan ve mahkûmiyetine dair verilen karar kesinleşen sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan işbu davanın CMK’nın 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmesi isabetli bulunmuştur.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesince 08.01.2020 tarih ve 2-2 sayı ile sanık … hakkında CMK’nın 223/7. maddesi gereğince verilen ret kararının ONANMASINA,
2)Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.