Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2020/11 E. 2023/219 K. 12.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11
KARAR NO : 2023/219
KARAR TARİHİ : 12.04.2023

İtirazname No : 2018/84470
YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 397-63

I. HUKUKİ SÜREÇ
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 109/2, 110, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Terme Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.01.2012 tarihli ve 103-28 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Terme 2. Asliye Ceza Mahkemesince 16.02.2017 tarih ve 397-63 sayı ile sanığın TCK’nın 109/2, 110 ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verilmiş, bu karar itiraz edilmeksizin 23.03.2017 tarihinde kesinleşmiştir.
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 15.10.2018 tarihli ve 11069 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19.10.2018 tarihli ve 84470 sayılı ihbarnamede; “Sanık hakkında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine hükmün açıklanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, aynı olay nedeniyle ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.10.2019 tarih ve 6842-12192 sayı ile;
“5271 sayılı CMK’nın 231/11. maddesine göre denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanık hakkında açıklanması geri bırakılan kararın aynen açıklanmasına karar verilmesi gerekirken, yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi,
Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Terme 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.2.2017 günlü, 2016/397 esas, 2017/63 sayılı kararının yeniden yargılama yapılmamak ve aleyhe sonuç doğurmamak üzere CMK’nın 309/4-c maddesi gereğince bozulmasına,” karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Terme 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı inceleyen Yüksek Dairece, ihbarname içeriği belirtilen kanun yararına bozma talebi kabul edildiğinden, 5271 sayılı CMK’nın maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca bozma kararı verilmesi gerekmektedir. Özel Dairece 5271 sayılı CMK’nın 309/4-a maddesi yerine, aynı Kanun’un 309/4-c bendi uyarınca ‘yeniden yargılama yapılmamak ve aleyhe tesir etmemek üzere’ yapılan bozma usul ve Kanuna aykırı görüldüğü” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.12.2019 tarih ve 27642-15549 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK’nın 231/11. maddesine göre denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanık hakkında açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanmasına karar verilmesi gerekirken, yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği gerekçesiyle Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemini kabul eden Özel Dairece Yerel Mahkeme hükmünün CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca mı yoksa aynı fıkranın (c) bendi uyarınca mı bozulması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Terme Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.01.2011 tarih ve 184-62 sayı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanığın TCK’nın 109/2, 109/3-b, 110/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama sonucunda, Terme Asliye Ceza Mahkemesince 24.01.2012 tarih ve 103-28 sayı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanığın TCK’nın 109/2, 110, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine ise Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince 21.04.2014 tarih ve 619 sayı ile itirazın reddedildiği,
Sanığın denetim süresi içerisinde, 19.08.2015 tarihinde işlediği tehdit suçundan dolayı Terme Asliye Ceza Mahkemesince 21.06.2016 tarih ve 1107-761 sayı ile TCK’nın 106/1-1, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine ve 1 yıl denetim süresine belirlenmesine karar verildiği, bu kararın temyiz edilmeksizin 08.09.2016 tarihinde kesinleştiği,
Terme Asliye Ceza Mahkemesince 22.09.2016 tarih ve 1107 sayı ile yapılan ihbar üzerine dosyayı ele alan Terme 2. Asliye Ceza Mahkemesince 16.02.2017 tarih ve 397-63 sayı ile sanığın TCK’nın 109/2, 110 ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 23.03.2017 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuyla ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesiyle kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle CMK’nın 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralarıyla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile CMK’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 25.07.2010 tarihli ve 27650 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 22.07.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı gibi; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi, maddi ceza hukukuna ilişkin doğurduğu sonuçlar sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun bu boyutu yönüyle kıyas yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
Bu aşamada kanun yararına bozma kurumu üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, hukuki nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken karar ve hüküm ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi” kararları birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı” da Kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
03.06.1936 tarihli ve 9-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardan olduğu vurgulanmıştır.
Öte yandan, adlî yargı dışındaki bir yargı mercisine yönelik görevsizlik kararlarının, yasa yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca CMK’nın 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararları da davanın esasını çözen kararlardan değildir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ile bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak, maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Yerel Mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kapsamında belirlenen denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle sanık hakkında yapılan ihbar üzerine CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılan olayda;
Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının CMK’nın 223. maddesinde sayılan ve davayı sonuçlandırıp uyuşmazlığı çözen hüküm niteliğinde olmadığı, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda ise yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için de verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyeceği anlaşılmakla; Yerel Mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının, Özel Dairece “Sanık hakkında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine hükmün açıklanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, aynı olay nedeniyle ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi” isabetsizliğinden kanun yararına bozulması ile yetinilip CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca müteakip işlemlerin Yerel Mahkemece yapılmasına karar verilmesi gerekirken, aynı maddenin (c) bendi uyarınca “aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere” bozulmasına karar vermesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece ikinci kez verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 14.10.2019 tarihli ve 6842-12192 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği yerinde görüldüğünden, Yerel Mahkemenin ikinci kez verdiği hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2023 tarihinde müzakerede oy birliğiyle karar verildi.