YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/108
KARAR NO : 2022/740
KARAR TARİHİ : 29.11.2022
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 301-590
Sanık …’ın hırsızlık suçundan altı kez olmak üzere TCK’nın 142/1-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Burhaniye 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.06.2015 tarihli ve 301-590 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 17.12.2019 tarih ve 7793-18530 sayı ile;
“…Sanığın suç tarihinde gündüz vakti mağdurlarla beraber halı sahaya gittiği, mağdurların üzerlerini değiştirmek için halı sahanın soyunma odasına girdikleri, soyunma odasında bulunan sanığın, mağdurlar olay yerinden ayrıldıktan sonra mağdurlara ait çanta ve kıyafetleri karıştırarak cep telefonları ve paraları çalması şeklinde gerçekleşen eyleminin, her mağdur için ayrı ayrı eylem niteliğinde olmayıp; tek olmayan bu fiillerin hukuken tek bir fiil olarak kabul edilmesi ve nitelikli hırsızlık suçundan tek bir ceza verilmesi ancak; bu tek fiilin birden fazla kişiye karşı işlenmesi nedeniyle verilecek cezaların TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca artırılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hükümler kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri … ve A. Atılğan; “Sanığın hırsızlık amacıyla mağdurların soyunma odasına mağdur … ile birlikte girdiği, yanında kıyafetlerini çıkarıp askıya asan altı mağdurun pantolonlarını karıştırarak ceplerindeki cüzdanlardan …’ın 20 TL’sini, Semih’in 35 TL’sini, İsmail’in 60 TL’si ile cep telefonunu, …, ve …’ın cep telefonlarını inceleme dışı suça sürüklenen çocuk ile birlikte aldığı olayda; 6 ayrı mağdura ait olduğunu bildiği pantolonlardaki para ve cep telefonlarının ayrı ayrı çalınması nedeniyle doğal anlamda tek bir fiilden bahsedilemeyeceği, kaldı ki eylemin gerçekleştiriliş şekli itibarıyla da hukuki anlamda tek bir fiilin söz konusu olmadığı, bu durumda, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından, yerel mahkemece sanık hakkında her bir mağdura yönelik hırsızlık suçu nedeniyle ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.” açıklamasıyla karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.01.2020 tarih ve 363220 sayı ile;
“…Sanığın eylemlerinin mağdur sayısınca suç oluşturduğu, bu nedenle hükümlerin onanması gerektiği,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 18.02.2020 tarih ve 329-2079 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Eylemlerin sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soyunma odasında bulunan mağdurlara ait kıyafetlerden cep telefonu ve para çalan sanık hakkında, altı ayrı hırsızlık suçundan mı hüküm kurulması, yoksa TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık …’ın, inceleme dışı sanık … ile birlikte, arkadaşları olan mağdur …’ün evine yatılı misafirliğe geldikleri, Burhaniye Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olan mağdur … ve diğer mağdurlar …, …, …, … ve …’ın olay tarihi olan 20.03.2012 tarihinde halı saha maçı yapmak üzere buluştukları ve Meslek Yüksek Okulunun soyunma odasında üzerlerini değiştirdikleri, kıyafetlerini ve çantalarını soyunma odasındaki askılara bıraktıkları, bu esnada sanık ve inceleme dışı sanığın da yanlarında bulunduğu, mağdurların soyunma odasından ayrılarak okulun karşı tarafındaki halı sahaya maç yapmaya gittikleri, sonrasında sanığın, inceleme dışı sanık ile birlikte, soyunma odasındaki çanta ve kıyafetleri karıştırarak mağdurlar …, …, …’ye ait cep telefonlarını; mağdur …’a ait cep telefonu ile 60 TL’yi, mağdur …’e ait 20 TL ve mağdur …’a ait 35 TL’yi çaldıkları, çalınan telefonlara ait HTS kayıtlarından ulaşılan sanığın atılı suçlamaları kabul etmediği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için “zincirleme suç” hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Bası, Ankara, 2015, s.169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.114.). Doktrinde bir kısım yazarlarca, şayet bir olayın parçalarını teşkil eden çeşitli hareketler tek bir iradi karara dayanıyorsa, tarafsız bir gözlemcinin nazarında bu hareketler yer ve zaman bakımından tek bir fiil olarak nitelendirilebilecek kadar birbiriyle sıkı bir bağlantı içinde bulunuyorsa bu hareketlerin “tek bir fiil”i oluşturduğu söylenebilecektir. Buna göre, mal varlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlâli söz konusu ise suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerlerinin sahibi olan kişi sayısı, fiil sayısını belirlemede herhangi bir önem taşımayacaktır. Yeter ki, tek bir iradi kararla, aralarında mekan ve zaman birliği bulunan hareketlerin tekrarlanması ve tekrarlanan hareketlerin objektif bakış açısıyla bir bütün olarak değerlendirilmesi mümkün olabilsin (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.104 vd).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları hallerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.11.2013 tarihli ve 7-535, 15.04.2014 tarihli ve 282-192, 22.04.2014 tarihli ve 5-204 ve 06.06.2017 tarihli ve 566-317; 14.11.2019 tarihli ve 98-661 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, hukuki anlamda tek olarak kabul edilemeyecek fiil ile birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunun işlenmesi hâlinde TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluşacağı sonucuna ulaşılmış olmakla birlikte, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, başka bir ifadeyle, tek bir iradi karara dayalı olarak aynı yer ve zaman birliği içinde birbirleriyle bağlantılı bulunan ve kendi aralarında bir bütün olarak değerlendirilebilecek hareketlerin, birden fazla fiil ya da birden fazla suçun varlığına rağmen hukuki anlamda tek bir fiili oluşturduğu, sanığın, eşyanın farklı kişilere ait olduğunu bilmesinin ya da somut olayın özelliğine göre bilebilecek durumda olmasının fiilin tekliği üzerinde etkili olmadığı, bu yöndeki kabulün, ceza adalet sistemine de uygun olduğu kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, arkadaşı olan mağdur …’ün evine yatılı misafirliğe geldiği, Burhaniye Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olan mağdur … ve diğer mağdurlar …, …, …, … ve …’ın 20.03.2012 tarihinde halı saha maçı yapmak üzere buluştukları, bu sırada sanığın da yanlarında olduğu, mağdurların, Meslek Yüksek Okulunun soyunma odasında üzerlerini değiştirerek okulun karşı tarafındaki halı sahaya maç yapmaya gittikleri, sonrasında sanığın soyunma odasındaki askılarda asılı vaziyette bulunan çanta ve kıyafetleri karıştırarak mağdurlar …, …, …’ye ait cep telefonlarını; mağdur …’a ait cep telefonu ile 60 TL’yi, mağdur …’e ait 20 TL ve mağdur …’a ait 35 TL’yi çaldığı anlaşılan olayda; sanığın, tek bir iradi karara bağlı olarak tanıdığı olan mağdurlara ait çanta ve kıyafetleri aynı zaman ve mekan birliği içinde ve birbirini takip eden ardışık hareketlerle karıştırarak suça konu para ve eşyayı çalması şeklindeki eylemlerinin, hukuki anlamda tek bir fiili oluşturduğu, sanık, eşyanın farklı kişilere ait olduğunu biliyor ise de, mağdur sayısının birden fazla olmasının, sanığın tekrarlanan her bir hareketi bir bütün olarak değerlendirildiğinde ayrı ayrı suçların oluşmasına sebebiyet vermeyeceği anlaşıldığından, sanığın hırsızlık suçundan altı kez cezalandırılması yerine, TCK’nın 142/1-a maddesi uyarınca tek hırsızlık suçundan mahkûmiyet hükmü kurularak, aynı Kanun’un 43. maddesi uygulanmak suretiyle ceza artırımına gidilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …; “Daha önce Ceza Genel Kurulunun 2018/301 esas sayılı dosyasındaki karşı oy yazımızda ayrıntılarıyla belirttiğimiz üzere;
Sanığın soyunma odasında bulunan mağdurlara ait kıyafetlerden cep telefonlarını ve paralarını çaldığı hırsızlık eyleminde, doğal anlamda tek bir fiilden veya hukuki teklikten bahsedilemeyeceği, olayın tümüyle TCK’nın 21/1. maddesindeki kast kavramının ‘bilme unsuru’ üzerinden ele alınması gerektiği, bu bağlamda sanığın bir suç işleme kararıyla değil, aksine her bir mağdurun paralarının ve cep telefonlarının kendilerine ait olduğunu bilerek ve her mağdura karşı oluşturduğu yeni ve bağımsız suç kararı altında atılı suçları işlediği, buna göre TCK’nın 43/2. maddesindeki zincirleme suç koşullarının oluşmadığı ve sanığın işlediği hırsızlık fiillerinin mağdur sayısınca oluştuğunun kabulünün gerektiği, öte yandan Yargıtay’ın uzun yıllardır istikrarlı şekilde sürdürdüğü ‘ayrı suç’ uygulamasına tümüyle tezat nitelikteki bu kararla hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmiş olacağı, dosyanın Ceza Genel Kurulundaki görüşmesi sırasında dile getirilen ‘mağdur sayısınca suç oluştuğunun kabulü hâlinde işlenen fiile göre verilen cezanın orantısız olacağı’ yönündeki görüşün ise suç ihdas etme ve ceza belirleme yetkisine sahip yasama organının takdirine ilişkin bir durum olup, kanunları uygulamakla yükümlü bulunan yargı makamlarının bu kaygı altında karar vermesinin beklenemeyeceği, bu yönüyle yerel mahkemenin kabul ve uygulamasının isabetli olduğu ve sanık hakkında kurulan hükümlerin onanması gerektiği,” açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; Benzer gerekçelere dayalı olarak itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.11.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 29.11.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.