Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/77 E. 2020/205 K. 14.05.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/77
KARAR NO : 2020/205
KARAR TARİHİ : 14.05.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 325-62

Sanık …’ın nitelikli yağma suçundan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle 149/1-a-c-son, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay; kasten yaralama suçundan ise aynı Kanun’un 86/1, 86/3, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 8 ay 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2015 tarih ve 325-62 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.04.2017 tarih ve 845-991 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.01.2019 tarih ve 103189 sayı ile;
“…Yargılamasının yapıldığı Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince 03.03.2011 tarihinde tahliye olduktan sonra 08.04.2012 tarihli celselerden itibaren başka suçlardan ayrı yargı çevresindeki cezaevlerinde hükümlü-tutuklu olan ve duruşmalara iştirak edemeyen, duruşmalardan vareste tutulma talebi sorulmayan ve talebi olmayan suça sürüklenen çocuğun, 19.02.2015 tarihli duruşmalara katılma isteğine ilişkin talebi de bulunmasına rağmen hüküm celsesine getirtilmeden gıyabında hüküm kurulduğu dosya kapsamından anlaşılmakla,
Ayrı yargı çevresinde başka suçtan cezaevinde hükümlü bulunan suça sürüklenen çocuk … duruşmadan bağışık tutulma isteği sorulmayıp yokluğunda yargılamaya devamla mahkûmiyet kararı verilerek CMK’nın 196/1. maddesine aykırı davranılmak suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.01.2019 tarih ve 261-357 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 26.10.2010 tarihli ve 77016-18266 sayılı iddianamesiyle aynı eylem nedeniyle hakkında kamu davası açılan ergin sanık … ile 18 yaşından küçük diğer sanıklar … ve … hakkında nitelikli yağma ve kasten yaralama suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak; sanık … hakkında ayrıca 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ise düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında nitelikli yağma ve kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; başka bir suçtan, Mahkemenin yargı çevresi dışında hükümlü bulunan ve duruşmalara katılmak isteyen sanığın hükmün açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Nitelikli yağma ve kasten yaralama suçlarından yargılanan sanığın Bakırköy 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin birleşen dosyasında 03.11.2010 tarihli 1. celsesinde, cezaevinden getirtilerek savunmasının alındığı, Bakırköy 10. Ağır ceza Mahkemesinin 03.03.2011 tarihli 2. celsesinde tutuklu sanığa TCK 86, 87, 53 ve 31/3. maddelerinin uygulanma ihtimaline binaen ek savunma hakkı verilip tahliye edildiği, 06.05.2014 tarihli 12. celsede Mahkeme heyeti tarafından sanığın Karabük T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, 24.03.2015 tarihli karar celsesinde ise sanığın Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda olduğunun tespit edilerek bu hususların duruşma zabtına geçirildiği, sanığın duruşmalara katılmak istediğine ilişkin yazılı talebi duruşmada okunduktan sonra “Sanık ve SSÇ’lerin dosyamız kapsamında tutuklu bulunmadıkları, olaylara ilişkin ayrıntılı savunmalarının alındığı, ayrıca hak mahrumiyetine neden olabilecek usul ve esasa ilişkin haberdar bulundukları başkaca bir delil veya gelişmenin söz konusu olmadığı dikkate alınarak sanık ve tüm SSÇ’lerin duruşmadan bağışık tutulmalarına oy birliği ile ve resen karar verildi. Okundu. Açık yargılamaya devam olundu.” şeklindeki ara karardan sonra mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nın “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası; “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,
194. maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,
195. maddede; “Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,
200. maddenin birinci fıkrasında; “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,
Kanun’un 204. maddesinde; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesinin, usuli işlemlerin yapıldığı tarihteki hâli ise;
“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” şeklinde iken 25.08.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7078 sayılı Kanun’un 142. maddesi ile kanunlaşmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,
Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.
Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiş, ancak sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususunda iki fıkrada da herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup bu konu maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirilmesi zorunludur.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine karşın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracaktır.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir inisiyatifinin olmadığının kabulü halinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında, sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesinin, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabileceği belirtilmiş olup, buna göre sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi de ancak bu hususu açıkça söylemesiyle mümkün olacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarihli ve 248-37 ile 22.11.2011 tarihli ve 192-241 sayılı kararları başta olmak üzere süre gelen bir çok kararında da; “Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine karşın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından mutlak bir bozma nedeni olduğu” sonucuna ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Başka bir suçtan Yerel Mahkemenin yargı çevresi dışındaki Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve duruşmalardan bağışık tutulma isteğinde bulunmadığı gibi cezaevinden mektup yazarak duruşmaları takip etmek istediğini yazılı olarak bildiren sanığın, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 24.03.2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mâhkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararlarının sanık … yönünden kaldırılmasına, Yerel Mahkeme mahkûmiyet kararlarının sanık … yönünden başka bir suçtan Mahkemenin yargı çevresi dışında hükümlü bulunması ve duruşmalara katılmak istemesine rağmen hükmün açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmaması nedeniyle savunma hakkı kısıtlandığından sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilerek sanık hakkında hükmolunan Özel Daire onama kararlarının kaldırılıp Yerel Mahkeme hükümlerinin sanık … yönünden bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, kesinleşme üzerine mahkûmiyet hükümlerinin infazına başlanıp cezaevine alınan sanığın bu suçlarına ilişkin cezalarının infazlarının durdurulmasına ve tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın savunma hakkının kısıtlanmadığı görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Basavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.04.2017 tarihli ve 845-991 sayılı onama kararlarının sanık …’ın yağma ve kasten yaralama suçlarından kurulan hükümler yönünden KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.03.2015 tarihli ve 325-62 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin sanık … yönünden başka bir suçtan Mahkemenin yargı çevresi dışında hükümlü bulunan ve duruşmalara katılmak isteyen sanığın hükmün açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilip sanık … hakkında hükmolunan Özel Daire onama kararlarının kaldırılıp Yerel Mahkeme hükümlerinin sanık … yönünden bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, kesinleşme üzerine mahkûmiyet hükümlerinin infazına başlanıp cezaevine alınan sanığın bu suçlarına ilişkin cezalarının infazlarının DURDURULMASINA ve TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede, Yerel Mahkeme uygulamasının sanığın savunma hakkının kısıtlanmasına yol açtığına ilişkin olarak oy çokluğuyla, sanığın tahliyesine ise oy birliğiyle karar verildi.