YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/630
KARAR NO : 2022/511
KARAR TARİHİ : 04.07.2022
Mahkemesi:Asliye Ceza
Sanık …’ın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümlerin CMK’nın 231. maddesi gereğince geri bırakılmasına ilişkin Söke (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 17.09.2008 tarihli ve 350-459 sayılı kararların 25.09.2008 tarihinde kesinleşmesinin ardından sanığın denetim süresi içerisinde 05.10.2011 tarihinde hakaret suçunu işlediğinin ihbar edilmesi üzerine dosyayı yeniden ele alan aynı Mahkemece 21.03.2013 tarih ve 306-157 sayı ile verilen; TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.03.2018 tarih ve 39319-6018 sayı ile;
“1-Hükümlerin açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca hükmolunan hakaret olması, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen bu suç önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, anılan suç yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükümlerin açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,2-02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. madde-siyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlen-miş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyanın devredildiği Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesince 07.06.2018 tarih ve 356-424 sayı ile;”…Uzlaştırma işleminin Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlendiği ve usuli bir işlem olduğu, usul kurallarının derhal uygulanacağı, geriye yürüyemeyeceği, yürürlükte bulunan kanuna göre yapılmış işlemlerin sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyeceği, uzlaştırma işlemlerinin yapıldığı tarihte mevcut olan düzenlemelere göre usulüne uygun gerçekleştirildi ise tekrarına gerek olmadığı, aynı konuda uzlaşmanın bir kere olacağının da yasal düzenlemeyle güvence altına alındığı, yapılan her yasal değişiklikte usuli işlemlere ilişkin düzenlemelerin tüm dosyaların mahkemelerce yeniden ele alınması sonucunu doğuracağı, bu durumun da açık bir şekilde hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceği, uzlaştırma hükümlerinin usul ve yönteminin değiştirildiği nedeniyle bozma yapılmasının usul hükümlerinin ‘derhal uygulama’ ilkesine aykırı olduğu” gerekçesiyle bozma kararına direnmiştir.
Direnme kararına konu hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.11.2018 tarih ve 5786-20772 sayı ile;
“ 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile eklenen 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 10. maddesindeki, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlarla ilgili Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen bozma kararlan üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarının, kararına direnilen daireye gönderileceğine, dairenin, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceleyerek yerinde görürse kararını düzelteceğine; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göndereceğine ilişkin düzenleme karşısında, Dairemizin bozma kararına Yerel Mahkemece verilen direnme kararı üzerine Dairemize gönderilen dosya yeniden okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2018 tarih 2018/356 esas ve 2018/424 sayılı direnme kararının kabul ve gerekçesine göre, Dairemizin 29.03.2018 tarihli bozma ilamının 1 nolu bendine ilişkin olduğu ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.10.2018 tarih, 2018/394 Esas, 2018/478 Karar sayılı kararı kapsamında bu husustaki direnme kararının usul ve Yasaya uygun olduğu anlaşılmakla yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;1- Sanık hakkında yaralama suçundan kurulan hükümde; takdiren adli para cezasının seçildiğinin belirtilmesine karşın, hapis cezasından hüküm kurularak çelişkiye yol açılması,2- 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece 04.03.2019 tarih ve 33-199 sayı ile;”…Sanığın mahkumiyetine konu tehdit suçunu TCK’nın 86/3-a kapsamındaki yaralama suçu ile de birlikte işlediği, CMK’nın 253/3. fıkrası uyarınca uzlaşmaya tabi olan TCK’nın 106/1-1. maddesindeki suçu uzlaşmaya tabi olmayan TCK’nın 86/3-a maddesinde düzenlenen suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaştırma hükümleri uygulanamayacağını düzenleyen CMK’nın 253/3. maddesindeki amir hüküm karşısında Mahkememizce yeniden direnme kararı verilmiş, nitekim suç tarihi olan 16.01.2008 tarihi dikkate alındığında CMK’nın 253/3. fıkrası yürürlüğe girmemiş ise de uzlaştırma işleminin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlendiği ve CMK’nın 253/3. fıkrasına eklenen hükmün de usuli bir işlem olduğu, usul kurallarının derhal uygulanacağı, geriye yürüyemeyeceği, ‘derhal uygulama’ ilkesinine aykırı olduğu” gerekçesiyle bozma kararına bir kez daha direnmiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.04.2019 tarihli ve 38809 sayılı “Onama – Düzeltilerek Onama” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.06.2019 tarihli ve 12039-12542 sayılı görevsizlik kararı üzerine aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 24.10.2019 tarih ve 5212-16644 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yerel Mahkemece sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen direnme kararına konu hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin ve bu suçtan hüküm kurulurken seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edildiği belirtilmesine karşın sanığın hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle çelişkiye neden olunup olunmadığı,
2- Sanığa yüklenen tehdit suçunun 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle Yerel Mahkemece Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 29.03.2018 tarihli ve 39319-6018 sayılı bozma kararına direnilmesi üzerine Özel Dairece yerinde görülmeyen tehdit suçuna ilişkin direnme kararının CMK’nın 307. maddesi uyarınca incelenmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;.Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.06.2008 tarih ve 881-401 sayı ile; sanık hakkında kasten yaralama ve tehdit suçlarından TCK’nın 86/2, 3-a, 106/1-1. cümlesi ve 43/1. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,.(Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince 17.09.2008 tarih ve 350-459 sayı ile; sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi gereğince hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının 25.09.2008 tarihinde kesinleştiği,Söke (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince 21.03.2013 tarih ve 306-157 sayı ile; sanığın denetim süresi içinde 05.10.2011 tarihinde hakaret suçunu işlediği ve bu nedenle … (Kapatılan) 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.06.2012 tarihli ve 809-623 karar sayılı kararı ile sanığın TCK’nın 125/1, 43/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verildiğinin anılan Mahkeme tarafından ihbar edilmesi üzerine dosyanın yeniden ele alındığı ve sanık hakkındaki hükümlerin açıklanarak sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.03.2018 tarih ve 39319-6018 sayı ile;
“1-Hükümlerin açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca hükmolunan hakaret olması, 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen bu suç önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, TCK’nın 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, anılan suç yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkûm olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre açıklanması geri bırakılan hükümlerin açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,
2- 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla TCK’nın 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle hükümlerin bozulmasına karar verildiği,
Dosyanın gönderildiği Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesince 07.06.2018 tarih ve 356-424 sayı ile;
“Uzlaştırma işleminin Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlendiği ve usuli bir işlem olduğu, usul kurallarının derhal uygulanacağı, geriye yürüyemeyeceği, yürürlükte bulunan kanuna göre yapılmış işlemlerin sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyeceği, uzlaştırma işlemlerinin yapıldığı tarihte mevcut olan düzenlemelere göre usulüne uygun gerçekleştirildi ise tekrarına gerek olmadığı, aynı konuda uzlaşmanın bir kere olacağının da yasal düzenlemeyle güvence altına alındığı, yapılan her yasal değişiklikte usuli işlemlere ilişkin düzenlemelerin tüm dosyaların mahkemelerce yeniden ele alınması sonucunu doğuracağı, bu durumun da açık bir şekilde hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceği, uzlaştırma hükümlerinin usul ve yönteminin değiştirildiği nedeniyle bozma yapılmasının usul hükümlerinin ‘derhal uygulama’ ilkesine aykırı olduğu” gerekçesiyle önceki hükümlerde direnilerek sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.11.2018 tarih ve 5786-20772 sayı ile;
“1- Sanık hakkında yaralama suçundan kurulan hükümde; takdiren adli para cezasının seçildiğinin belirtilmesine karşın, hapis cezasından hüküm kurularak çelişkiye yol açılması,2- 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, TCK’nın 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle bozulmasına karar verildiği,
Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesince 04.03.2019 tarih ve 33-199 sayı ile;“Sanığın mahkûmiyetine konu tehdit suçunu TCK’nın 86/3-a kapsamındaki yaralama suçu ile de birlikte işlediği, CMK’nın 253/3. fıkrası uyarınca uzlaşmaya tabi olan TCK’nın 106/1-1. maddesindeki suçu uzlaşmaya tabi olmayan TCK’nın 86/3-a maddesinde düzenlenen suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaştırma hükümleri uygulanamayacağını düzenleyen CMK’nın 253/3. maddesindeki amir hüküm karşısında Mahkememizce yeniden direnme kararı verilmiş, nitekim suç tarihi olan 16.01.2008 tarihi dikkate alındığında CMK’nın 253/3. fıkrası yürürlüğe girmemiş ise de uzlaştırma işleminin CMK’da düzenlendiği ve aynı Kanun’un 253/3. fıkrasına eklenen hükmün de usuli bir işlem olduğu, usul kurallarının derhal uygulanacağı, geriye yürüyemeyeceği, ‘derhal uygulama’ ilkesinine aykırı olduğu” gerekçesiyle önceki hükümlerde direnilerek sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ancak “Sanık hakkında yaralama suçundan kurulan hükümde; takdiren adli para cezasının seçildiğinin belirtilmesine karşın, hapis cezasından hüküm kurularak çelişkiye yol açılması,” biçimindeki bozma nedenine direnilirken önceki hükümde herhangi bir değişiklik yapılmadığı ve direnme gerekçesinin gösterilmediği,
Anlaşılmıştır.Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 326. maddesinin üçüncü fıkrası;
“Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen karara uymak mecburidir.” şeklinde düzenlenerek Yerel Mahkemece Yargıtaydan verilen bozma kararlarına direnilmesi hâlinde incelemenin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılacağı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen karara uyulması gerektiği vurgulanmıştır. 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 36. maddesiyle, CMK’nın 307. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi değiştirilerek belirtilen fıkraya;”Direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez” cümleleri eklenmiş, aynı Kanun’un 38. maddesi ile de 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlarla ilgili Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen bozma kararları üzerine mahkemelerce verilen direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir.
(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Yargıtay Ceza Genel Kurulunda bulunan dosyalar kararına direnilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” biçiminde Geçici 10. madde eklenerek direnme üzerine gelen, hâlen Ceza Genel Kurulunda bulunan ve henüz karara bağlanmamış olan dosyaların da kararına direnilen daireye gönderileceği belirtilmiştir.28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9. maddesiyle ise maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere;
“(3) Yargıtaydan verilen bozma kararına uyulması hâlinde ilk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı, istinaf veya temyiz sınırlarına bakılmaksızın sadece temyiz yoluna başvurulabilir.” biçimindeki üçüncü fıkra eklenmiş, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiş ve madde güncel hâlini almıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;CMK’nın 307. maddesinde Özel Dairenin mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceleyeceğinin ve kararı yerinde görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndereceği açıkça belirtilmekle birlikte Özel Dairenin 29.11.2018 tarih ve 5786-20772 sayılı kararında yer alan “Hükümlerin açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca hükmolunan hakaret olması, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen bu suç önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, anılan suç yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükümlerin açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,” şeklindeki ilk bozma sebebinin gereğinin yerine getirilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının açıklanmaması ihtimalinin ortaya çıkacak olması nedeniyle “02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, TCK’nın 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,” biçimindeki (2) numaralı bozma sebebinin esasen kabule göre olması gerektiğinin anlaşılması karşısında, söz konusu bozma nedeni bakımından Yerel Mahkemenin 07.06.2018 tarihli ve 356-424 sayılı direnme kararının, bu uyuşmazlık özelinde, incelenmek üzere Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine gerek bulunmadığı kabul edilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında Yerel Mahkemece sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen direnme kararına konu hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin ve bu suçtan hüküm kurulurken seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edildiği belirtilmesine karşın sanığın hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle çelişkiye neden olunup olunmadığı ile sanığa yüklenen tehdit suçunun 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
1- Yerel Mahkemece sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen direnme kararına konu hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin ve bu suçtan hüküm kurulurken seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edildiği belirtilmesine karşın sanığın hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle çelişkiye neden olunup olunmadığı:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların gerekçeli olması” başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.” ,
“Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde;
“1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddesinde ise;
“1) Hükmün başına ‘Türk Milleti adına’ verildiği yazılır.
2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Anayasa’nın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin, mahkeme başkanı ve üyelerin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekillerinin ve yasal temsilcilerinin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında ya da tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüş ve düşünceler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında; dosyada mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra hükme esas alınan ve reddedilen bütün deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilerek sonuç kısmında açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç” ya da “hüküm” bölümünde ise, CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre mahkûmiyet yerine veya müeyyidenin yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yollarına müracaat mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. Ayrıca gerekçeli karar hakkının bir sonucu olarak hükmün açık ve anlaşılır olması ve bu bağlamda herhangi bir çelişki içermemesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesince 04.03.2019 tarih ve 33-199 sayı ile kasten yaralama suçundan kurulan hükümde, önceki hüküm bozulmakla ortadan kalkmasına karşın direnme gerekçesine yer verilmediği, sanık hakkında atılı suçtan kurulan mahkûmiyet hükmüne esas alınan ve reddedilen delillerin neler olduğunun, delillerle sonuç arasındaki bağın ne olduğunun ve niçin bu sonuca varıldığının gösterilmediği, bu nedenle CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi” düzenlemesine muhalefet edildiği, yine aynı hükümde seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edildiği belirtilmesine karşın sanığın hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle çelişkiye neden olunduğu, dolayısıyla Yerel Mahkeme hükmünde Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçe bulunmadığı gibi çelişkiye de neden olunduğu kabul edilmelidir.
2- Sanığa yüklenen tehdit suçunun 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı,
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 17.09.1987 tarihli 410. toplantısında alınan Ceza Adaletinin Sadeleştirilmesi Hakkında Üye Devletlere Yönelik 18 Sayılı Tavsiye Kararında; “Ceza adaletinin işleyişini hızlandırma ve sadeleştirme işleminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özellikle 5. ve 6. maddelerinde öngörülen şartların dikkate alınması gerektiği göz önüne alınarak; Mahkemelere intikal eden ceza davalarının kabarıklığı ve özellikle hafif cezaları gerektirenler ile ceza yargılamasındaki uzunluğun neden olduğu sıkıntılara bakılarak…yetkili makamlarca ceza işlerinde savcılık ve mahkeme dışı anlaşmalar sağlanması, bu tür ihtilafların uzlaşma yolu ile halledilmesinin tavsiye edilmesi” kabul edilmiştir. Benzer düşünce ve ihtiyaçlar sonucu Türk Ceza Hukuku Sistemine dâhil edilen ve 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle yapılan değişikliğe kadar “Uzlaşma” başlığı altında düzenlenen uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin … yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle, TCK’nın 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK’nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
CMK’nın 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.” şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz…” şeklindeki düzenlemeyle kapsamı genişletilmiş,
24.10.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile yapılan değişiklerle;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. … ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi),
6. Hırsızlık (madde 141),
7. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
8. Dolandırıcılık (madde 157),
9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165),
10. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
11. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz…” şeklinde madde mevcut hâlini almıştır.Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dâhil edilmiştir.
7188 sayılı Kanun’la ise uzlaştırma kapsamına giren suçların sayısı bir kez daha artırılarak, TCK’nın 155. maddesindeki güveni kötüye kullanma, aynı Kanun’un 165. maddesindeki suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu ve 117. maddesinin ilk fıkrasındaki … ve çalışma hürriyetini ihlal suçu ile bu suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nitelikli hâline ilişkin 119. maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsam içerisine alınmıştır. Öte yandan bu düzenleme ile CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş, böylece fail tarafından uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen başka bir suçla beraber farklı mağdura karşı işlenmesi durumunda tarafların uzlaşabilmesinin önünde engel kalmamıştır.
Bu husus Kanun’un gerekçesinde “Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte ‘aynı mağdura karşı’ işlenmiş olması hâlinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması halinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkân tanınmaktadır.” biçiminde açıklanmıştır.
Diğer taraftan 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;
“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir.” şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile;
“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.” biçiminde değiştirilmiş,02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile CMK’nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
“Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, uzlaştırma gerek 5560 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde kovuşturma aşamasında da uzlaştırmanın mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Uzlaştırma ile failin cezalandırılması olanağı ortadan kalktığından, bu kurum ceza ilişkisini düşüren bir hâl olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle uzlaşma; bir taraftan muhakemeyi engellemesi nedeniyle muhakeme hukuku kurumu, diğer yandan ise fail ile devlet arasında ceza ilişkisini sona erdirdiğinden maddi ceza hukuku kurumu olarak kabul edilmelidir. Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
TCK’nın “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanun’un 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması”, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir. Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen tehdit suçunun Yerel Mahkemenin ilk mahkûmiyet hükümlerinden sonra CMK’nın 253. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler sonucu uzlaştırma kapsamına dâhil edilmesi, somut olayda sanığın farklı şikâyetçilere karşı gerçekleştirdiği eylemler arasında zaman ve mekan birlikteliğinin bulunamaması nedeniyle yüklenen kasten yaralama ve tehdit suçlarının birlikte işlendiğinden söz edilememesi, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” hükmünün suç tarihi olan 16.01.2008 tarihinde yürürlükte bulunmaması ve uzlaştırmanın maddi ceza hukuku yönünü ilgilendiren bu hususun derhal uygulama ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle sanık aleyhine değerlendirilememesi karşısında, sanığa yüklenen tehdit suçu bakımından CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin; kasten yaralama suçu bakımından hükümde Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçe bulunmaması ve çelişkiye neden olunması, tehdit suçun bakımından ise CMK’nın 253. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu sanığın eylemine uyan tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması sebepleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Söke 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.03.2019 tarihli ve 33-199 sayılı hükümlerinin kasten yaralama suçu bakımından hükümde Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçe bulunmaması ve çelişkiye neden olunması, tehdit suçun bakımından ise CMK’nın 253. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu sanığın eylemine uyan tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması sebepleriyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.07.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.