Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2019/617 E. 2022/661 K. 25.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/617
KARAR NO : 2022/661
KARAR TARİHİ : 25.10.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi

Sanık …’ın, elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan beraatine ilişkin … 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.12.2010 tarihli ve 201-558 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.07.2012 tarih ve 299404 sayı ile 6352 sayılı Kanun’un Geçici 2/2. maddesi uyarınca yeniden değerlendirme yapılması amacıyla dosya mahkemesine iade edilmiş, yeniden inceleme yapan … 17. Asliye Ceza Mahkemesince 08.09.2015 tarih ve 121-329 sayı ile, sanığın değişen suç vasfına göre karşılıksız yararlanma suçundan beraatine karar verilmiştir.
Hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 07.10.2019 tarih ve 8963-13858 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.10.2019 tarih ve 371400 sayı ile;
“Sanık hakkında atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kurulan beraat kararının temyiz incelemesi sırasında, olağan dava zamanaşımının TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca dolmuş olması sebebiyle hükmün esası incelenmeden CMK’nın 223/8 maddesi gereğince kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekmektedir. Zira, zamanaşımı söz konusu olduğunda, CMK’nın 223. maddesine ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre öncelikli olarak zamanaşımı incelenmelidir. Hüküm beraat olsa da esastan inceleme yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 11.11.2019 tarih ve 12471-16358 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava zamanaşımının gerçekleştiği bir durumda Yargıtay Ceza Dairesince hükmün esastan incelenerek beraat kararının onanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
… Cumhuriyet Başsavcılığınca 23.02.2009 tarihli ve 2561-1560 sayılı iddianame ile; kurum görevlileri tarafından 18.08.2008 tarihinde, sanığın kiracı olarak oturduğu meskende yapılan denetimde, alt kapağı mühürsüz ve idareye kaydı olmayan sayaçtan geçirilmek suretiyle kaçak elektrik kullanıldığının tespit edildiğinden bahisle sanığın TCK’nın 142/1-f maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Yargılama aşamasında 13.11.2009 tarihli oturumda sanığın sorgusunun yapıldığı,
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın atılı elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan beraatine karar verildiği,
Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’a göre yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iade edildiği,
Yeniden inceleme yapan Yerel Mahkemece 6352 sayılı Kanun uyarınca sanığın eylemine uyan karşılıksız yararlanma suçundan beraatine karar verildiği,
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi istemli tebliğnamesiyle dosyanın gönderildiği Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince beraat hükmünün, sanığın lehine olduğu kabul edilerek 07.10.2019 tarihinde yapılan inceleme sonucunda onanmasına karar verildiği, TCK’nın 66/1-e ve 67. maddeleri uyarınca dava zamanaşımının Özel Dairenin inceleme tarihinden önce 13.11.2017 tarihinde gerçekleştiği,
Anlaşılmaktadır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 223/9. maddesinde, 1412 sayılı CMUK’nın 253/6. maddesine paralel bir şekilde; “derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği” hüküm altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde de, “fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hallerde derhal beraat kararı verilebileceği” belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 tarihli ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; “zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hâller hariç öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi hâlde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren durumlarda ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği” kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3. fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması durumunda ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın eylemine uyan karşılıksız yararlanma suçunun yaptırımı, TCK’nın 163/3. maddesinde bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 12 yıl, aynı Kanun’un 67/3. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 8 yıl olup, sanığın sorgusunun yapıldığı 13.11.2009 tarihi ile Özel Dairece incelemenin yapıldığı 07.10.2019 tarihi arasında 13.11.2017 günü kesintili dava zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır. Eylemin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâlin, başka bir deyişle, derhal beraat kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı ve daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu da oluşturma ihtimali olmadığı sabittir.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı …; “Anayasa’nın ‘Hak arama hürriyeti’ başlıklı 36. maddesi; ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…’; ‘Temel hak ve hürriyetlerin korunması’ başlıklı 40. maddesi ise; ‘Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…’ şeklinde düzenlenmiş olup Anayasa’mızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesi’nin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut …, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, … Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl: 2006, S. 3, s. 4-10).
Diğer taraftan, Anayasa’nın 38. maddesinin 4. fıkrasında; ‘Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.’ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 2. fıkrasında; ‘Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.’ şeklindeki düzenlemeler ile masumiyet karinesine vurgu yapılmıştır.
Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin 20.03.2014 tarihli ve 500; 06.04.2016 tarihli ve 3397 başvuru numaralı kararlarında da açıklandığı üzere, masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen ve suçluluğu sabit hâle gelen kişiler açısından ise artık ‘hakkında suç isnadı olan kişi’ statüsünde olmadıkları için masûmiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlar ile bir suç soruşturması veya kovuşturmasının ertelendiği durumlarda kişi hakkındaki masûmiyet karinesinin devam ettiği söylenebilecektir.
Uyuşmazlığı ilgilendiren 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 9. fıkrasında, derhal beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği hüküm altına alınmış, anılan maddenin gerekçesinde de, fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâllerde derhal beraat kararı verilebileceği belirtilmiş ise de, Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve masûmiyet karineleri de dikkate alınarak, maddenin, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla derhal beraat kararı verilmesini gerektirecek şeklinde yorumlanması gerektiği, nitekim, usul kanunlarında genişletici ve lehe yorumun mümkün olduğu, yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan beraat hükmünün incelenmesinin mümkün olduğu hâllerde öncelikle bu kararın değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu, doğrudan etkili bir beraat kararının, zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararından daha lehe olduğu, bu nedenle Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığı,” açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Ceza Genel Kurulu Üyesi de, benzer gerekçelere dayalı olarak itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 07.10.2019 tarihli ve 8963-13858 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- … 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 121-329 sayılı kararının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca suç ve karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkındaki kamu davasının, TCK’nın 66/1-e ve 67/3 ile 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.10.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 25.10.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.